Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
  • Terceme, bir kelamın manasını diğer bir lisanda dengi bir tabir ile aynen ifade etmektir.
  • Tercemenin aslında manasına tamamen mutabık olması için sarahatte (açıklıkta),
  • delâlette, özetlemede, tafsilde (etraflıca anlatımda), özelde, genelde, şartlardan bağımsız olmakta, şartlara bağlı olmakta, kuvvette, delillendirmede, güzel anlatımda, açıklama üslubunda, kısacası, ilimde, sanatta asıldaki ifadeye eşit olması gerekir.
  • Yoksa tam bir tercüme değil eksik bir anlatım olur.
  • Diller arasında ne kadar benzerlik bulunursa bulunsun, her birini diğerinden ayıran birçok özellikleri vardır.
  • Bu nedenle dille ilgili bir özelliğe sahip olmayan, edebî ve ilmî bir yanı bulunmayan yalnız akıl ve mantığa hitap eden kuru ve teknik eserlerin, ilmî seviyeleri ilerlemiş dillere tam anlamıyla tercüme edilmesi mümkün olduğu hususunda söylenecek bir söz yoksa da, hem akla hem de kalbe, yahut yalnız zevk ve hislere hitap eden, dil açısından edebî değere ve sanat zevkine sahip olan canlı ve güzel eserlerin tercümelerinde başarı görüldüğü azdır. Bunların benzerini yazmak onları tercüme etmekten daha kolaydır.
  • Örneğin Türkçe'deki şu beyiti ele alalım. "[[Geh gözde, geh gönülde hadengin mekan tutar, Her kanda olsa kanlıyı elbette kan tutar.]]"
  • Şüphesiz bu manada, buna benzer belki de daha güzel nazireler söylenmiştir.
  • Lakin bu beyt aynı letafetle acaba başka bir dille tercüme edilebilir mi?
  • Hatta şimdiki lehçemizde "her nerede olsa kanlıyı elbette kan tutar" denildiğinde mısranın bu cinası ve telmihi zayi edilmiş olmaz mı? Böyle her nerede olursa olsun, kanlıyı iki kan arasında yakalayıp tutturmak hissini verecek eş sesli üç kelimeyi bir mısrada bir araya getirmek kaç dilde mümkün olabilir?
  • Fuzûlî merhum güzel sözleri yanlış yazı ile berbad edenlere beddua ederek Arapça şu kıtayı söylemiştir.
  • "Tebbet yedâ kâtibin levlâhu karabet
  • Ma'muratun essiset bi'l-ilmi ve'l-edeb
  • Arda mine'l-hantri fi'l-ifsâdi nushatihi
  • Testazhiru'l-aybe tağyîran mine'l-inabi"
  • Bunun neşren meali şudur: "Elleri kurusun o kâtibin ki, eğer o olmasaydı ilim ve edebiyatla kurulan hiçbir mamur yapı harab olmazdı. (Kâtip) nüshasını bozmakta şaraptan daha kötüdür." Fuzûlî, "inab" (yaş üzüm) kelimesinde bir değiştirme yaparak "ayb"ı (ayıbı) ortaya çıkarmak ister.
  • Görülüyor ki bu anlam harfiyyen tercüme gibi göründüğü halde aslının dengi olmuyor.
  • Fuzûlî, kendisi bu kıtayı şu şekilde tercüme ederek bize, güzel bir yadigâr bırakmıştır.

"Kalem olsun eli ol kâtibi bedtahrîrin

  • Ki fesadı rakamı sûrumuzu (düğün) şur (kavga) eyler
  • Gah bir harf sükutiyle kılar "nâdir"i "nâr"
  • Gah bir nokta kusuruyla "göz"ü "kör" eyler."
  • Bu kıta öncekinin aynı değildir ama edebî bir tercümedir. Öncekine denk tercümedir.
  • Harfiyyen *değil tanziren bir tercümedir.
  • Asıl mana itibarıyla edebî değerine göre onun yerine konabilir.
  • İlk evvelkinde noksan bıraktığı yönleri diğer yönden tamamlamıştır. "İnab"ı "ayb", "sur"u "şur", "nâdir"i "nâr", "göz"ü "kör" etmek; bunların hepsi manayı aynı şekilde bozma ve değiştirmenin misalleridir.
  • Edebî eserlerin tercümesi için de bundan başka yol yoktur.
  • Fakat böyle edebî mahiyette beliğ bir eser şiirden ibaret olmayıp aynı zamanda ilmi, hukuku ve diğer bir surette hükmü dahi kapsıyorsa o vakit böyle bir tercüme, tercüme değil tahrif olur.
  • Herhangi bir dildeki basit bir sözü bile tercüme ederken bilgi vermek gerekebilir.
  • Açıklama ve yorum yapmadan anlatımdaki farkları ortaya koymak mümkün olmayabilir.
  • Örneğin Zeyd ayağa kalkmış, bir olay olmuştur.
  • Bunu anlatmak için Arapça'da bir takım özellikler ve incelikler vardır.
  • Eğer ayağa kalkmasına önem ve öncelik verilecekse; "karne Zeyden", Zeyd'e önem ve öncelik verilecekse; "Zeyden karne", konu, bu konuda tereddüdü olan kişiye anlaşılması için anlatılıyorsa; "kad karne Zeyden", konu, onu kabul etmeyen birisine anlatılıyorsa inkar *derecesine göre; "inne Zeyden kad karne" vs... denilir.
  • Bu nedenle açıklama ve yorum yapmadan bu farkları her dilde göstermek mümkün olmayabilir.
  • Asıl olay anlatılsa da en azından sözün inceliği ve bundan beklenmeyen, ters bir sonuç da elde *edilebilir.
  • Tercümeyi okuyan kimse hoşlanacağı yerde ürker, ürkeceği yerde hoşlanabilir. Barış yapacağı yerde savaş yapabilir. Savaşacağı yerde anlaşma yapmaya kalkabilir.
  • Fuzûlî'nin dediği gibi "sûr"u (düğünü) "şur" (kavga), "göz"ü "
  • kör" yapabilir.
  • Hele konu Kur'ân olunca, işin ehemmiyeti daha bir artar.
  • Çünkü, Kur'ân'ın pek çok ilim ve öğretmeye, hüküm ve hikmete yönelik asıl maksadından olan *manalardan başka bir de nazmının edebî yönü vardır.
  • Kur'ân'a, Kur'ân denilmesi de bu nazmı ile ilgilidir.
  • Çünkü önce okunan bizzat mana değil, manasını en güzel şekilde anlatan nazımdır.
  • Bundan dolayıdır ki Kur'ân Arapça'dır. Şu Arapça'dır, şu Türkçe'dir denilirken lafızlar kastedilir. Çünkü mananın belli bir dile ait olma zorunluluğu yoktur.
  • Manası itibariyle Kur'ân daha çok, Furkân, Hüdâ, Nûr, Rûh gibi isimlerle anılmış ve bu isimler Arapça olmakla nitelendirilmemişim Ancak, el-Kitâb ve Kitâb-ı Mübîn isimleri hem nazım hem mana açısından verilen isimler olmuşlardır.
  • Bunun için nazmın ve lafızların özel bir önemi vardır.
  • Kur'ân'ın bir ismi de Hüküm'dür. Bu kelime de, hem mana hem de nazım açısından bir öneme sahiptir.
  • Kur'ân'ın nazmı Arapça'dır. Bu nazmı bir başka dilde aynen oluşturmak mümkün olsaydı Kur'ân *tercüme edilmiş olabilirdi.
  • Yalnız o tercüme, Arapça olmayacağı için Kur'ân olmaz da Kur'ân'ın tercümesi olurdu.
  • Böyle bir şey birçok nedenden dolayı mümkün olmayacağı için aynen tercüme edilemez.
  • Kur'ân'ın kendi dilinde bile benzerini yazmak mümkün olmamışken bir başka dilde bu nasıl mümkün olabilsin?
  • Ancak toplumun Kur'ân çeşmesinden sürekli olarak yararlanabilmesi için onun tefsir ve mealinin yapılması gerekir.
  • Bunun için Kur'ân'ı anlayanların anlamayanlara açıklama vazifesi vardır.
  • Bu açıklama vazifesi, tebliğ ve tefsir vazifesini teşkil eder.
  • Bu tefsir ihtiyacı Arapça bilenler için de gereklidir.
  • Bu nedenle ilk tefsirler önce Arapça bilenler için yazılmıştır.
  • Bu tebliğ ve tefsir vazifesini önce bütün usulü ve ihtiyaca göre Peygamber efendimiz yapmış ve *değişik dillere göre neşretmeyi ve herkesin istifadesine sunmayı ümmetine emretmiştir.
  • İşte bu vazifenin bir yansıması olarak ben de bir tefsir ve meal tarzında Hak Dini Kur'ân Dili adlı çalışmayı yaptım. 178Mehmet Yaşar Soyalan, Elmalılı Tefsirinde Kur’ani Terimler ve Deyimler, Ağaç Yayınları: 324/327. (9/13)
Advertisement