Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Kurbanı keserken...

İlk kurbanı 15 yaşındayken kesmiştim. Kurban’ı uhrevî yönleriyle en ileri düzeyde idrak etmenin, hâlâ bir canlının hayatına kendi ellerinizle son vermekten, yani kurban için bıçağı elinize almaktan geçtiğine inanırım.

Keskin bıçağın tersini, kurbanın boynuna sürterek keseceğiniz yeri tayin ediyorsunuz. Hayvan bile olsa ölüm korkusunu, nabzın yükselişini hissediyorsunuz. Sonra, besmele ve tekbirle, niyet edip hayvanın boğazını tek hamlede kesiyorsunuz. Oluk oluk akan kan ve hayvanın çaresiz çırpınışları her defasında insana bitmeyecek gibi gelir. Can teslim etmenin kolay olmadığını anlarsınız. Sonrası... Önce derisini yüzmeye, sonra iç organlarını ayırıp, bedenini parçalamaya kalıyor. Karaciğerin altındaki safra kesesini patlatmadan, işkembeyi delmeden çıkartmak bu işin püf noktası. Aşağı-yukarı bu işleri yaparken kendi bedeninizle paralellikler kuruyor ve kendinizi daha yakından tanıyorsunuz. Ne de olsa hepimiz memeliler familyasına mensubuz. Anatomik ve genetik yapımız, yüzde 97 nisbetinde aynı.

Günde üç öğün et tüketip, o eti elde etmek için girişilen basit bir işlemi yapmayı reddetmek sürdürdüğünüz hayatla barışmanızı engeller. Bir tür çifte standart: Kesmem ama yerim. Veya, sanal âlemde kendinizi “hiçbir cana kıymadım” diye avutmak. Madem öyle vejetaryen olabilirsiniz. En kolayı, büyük veya küçük baş fark etmez: bıçağı elinize alıp hiç olmazsa hayatla-ölüm arasındaki sınırı öğrenmeniz lâzım. Gerisini kasaba bırakabilirsiniz. Hiç yapmamış olanlara söylüyorum; inanın insana çok şey öğretiyor: Hayatın ne kadar değerli olduğunu, bir cana kıymanın ne manaya geldiğini ve yaşamak için neler yaptığımızı. Kurban kesmek insanı daha müşfik, daha vicdanlı ve hayata karşı daha saygılı kılıyor.

Belki bu yoldan, Suriye’de ve dünyanın başka yerlerinde Müslüman’ın boğazına bıçağı dayayıp, tekbir getirerek cana kıyanların ne kadar büyük bir cürüm işlediklerini daha derinden anlayabilirsiniz. Kurban kesen biri bunu yapmaz; yapamaz. Bugün boğazını keserek Müslüman katletmiş birinin, aynı bıçakla bir kurban kesebileceğine ihtimal veriyor musunuz? Bir emri yerine getirip, sevap işlerken sükunet içinde bir canlının canını teslim edişini izlemiş biri; ne kadar kin ve öfke duyarsa duysun o anı hatırlar ve kendine gelir. Bırakın bir Müslüman’ı bir insana bile bunu yapamaz. Bir Müslüman’ın hayatına, kurban keser gibi son verenlerin, sırf bu yüzden içinde sizin inancınızın yer almadığı bir başka dünyaya ait olduğunu fark edersiniz.

Akıl alır gibi değil; çok fazla Müslüman kanı dökülüyor. Bugün Kâbe’yi tavaf ederken yan yana yürüyen iki Müslüman, yarın birbirinin boğazına yapışabilir. Halbuki Hac vecibesi, Müslümanların birbirini tanıyıp kaynaşmaları için değil mi? Her sene Hac’da bir araya gelip, kendi aramızdaki ihtilafları çözmemiz ve o kadar kesret arasında vahdeti bulmamız gerekiyordu. İslâm tarihi, böylesine şahit olmadı. Bu ne akıl almaz vahşet, bu nasıl çılgınlık? Bugün Müslümanlar için tövbe ve arınma günü. Ama bu yaygın şiddet baskısına karşı Müslümanlar ortak bir bilinç oluşturamıyor. Cinayetlere karşı koyamıyor. Bir yerlerde bu cinayetlere meşruiyet tanıyanlar olmasa, Müslüman kurban etmek bu kadar yaygınlaşabilir mi?

Suç sadece Müslümanlarda değil. Batı, İslâm coğrafyasında derin çatlaklar açtı. Bu çatlaklara o kadar keskin düşmanlıklar yerleşti ki, ortaya bu kanlı tablo çıktı. Bu kanın azalacağına dair en küçük bir umut ve ihtimal görülmüyor. Tersine, Müslümanlar parçalara ayrılırken kendisini yalnız ve çaresiz görenler piyasada serbest rekabet halindeki terör örgütlerine sığınıyor.

Yine de umut etmekten vazgeçemeyiz. Bugün Kurban Bayramı. Kurbanı keserken, iktidar mücadelesinin kışkırttığı mezhep çatışmaları yüzünden hayatlarını kaybeden Müslümanları hatırlayıp, çareler düşünmemiz ve çok geç kalmadan bir şeyler yapmamız lâzım.

Advertisement