Hürmet, herhangi bir şeye veya kimseye değer verme, saygı duyma ve edepli davranma gibi anlamlara gelir Hürmet edilecek eğer bir şahıs ise; bu, ya onun ilmi, diyaneti, dirayeti, hamiyeti ve fedakarlığı gibi faziletleri sebebiyle olur, ya da yaşı ve konumu sebebiyle olabilir
O halde, hürmet eden kimse, şayet ilmi, fedakarlığı, takvası, diyaneti gibi faziletleri sebebiyle birisine hürmet ediyorsa, hürmete sebep olan değerleri biliyor demektir Bu güzelliklerin kıymetini takdir ediyor ve o yüzden hürmet ediyor demektir Aksi durumda hürmet etmeyen ise, dinin önem verdiği bu tür faziletleri tanımıyor, kıymet vermiyor demektir Bu da onun yine, sebeb-i hürmet kemâl sıfatları takdir etmekten aciz, ölgün ve solgun bir kalbe, sönmeye yüz tutmuş bir vicdana, maneviyata değer vermeme seviyesizliğine ve hatta belki “enesini sevenler başkasını sevemezler” (Sözler, s708) fehvasınca bazı hislerine mağlup bir hal içinde olduğuna işaret eder
Hürmet, inanan insan için, içtimâî hayatın en önemli rükünlerindendir Zira, o her zaman edepli, her zaman haddini bilen bir anlayış içinde mütevâzi bir hayat tarzını seçmiştir Bu yüzden herkesi kendinden aziz bilerek yaşar Bir cemaat içinde iken, “belki bu insanların en aşağı mertebede olanı benim, zira belki her birinin birer güzel hali vardır ve Mevlâ onları, o güzel halleri sebebiyle tutar kaldırır Ben ise, bu hal u pür melâlimle nasıl huzuruna çıkar hesap veririm” duyguları ile oturur kalkar
Kur’an ve Sünnet Hürmeti Teşvik Eder
Kur’an, hürmetin ehemmiyetini vurgularken, nelere hürmet edileceğini de çok veciz olarak ifade etmektedir “Artık kim Allah’ın şeairini* tazim ederse, şüphe yok ki bu, kalplerin takvâsındandır” (Hacc, 22/32) (*Allah’ın şeairi, O’nun, kendisine ibadete vesile olmak üzere haklarında saygı göstermeye, kulluk vazifelerini onlar vesilesiyle yapmaya insanları dâvet ettiği eserlerdir Bunlara gösterilen saygı da, onlar hakkında gösterilen kusur da, Allah’a karşı yapılmış sayılır Onlar müminlerin varlıklarıyla öyle kaynaşmışlardır ki kalplerini kesip parçalamadıkça kendilerinden ayrılmazlar: Kur’ân, Kâbe, Peygamber, namaz, ezan gibi) Hadislerde, Efendimiz, ana-babayı, büyükleri de –ki, süt annesine henüz bir müşrike iken gösterdiği hürmet, anne diye ona hitap etmesi, güzelce ağırlayıp hediyelerle uğurlaması çok meşhurdur- hürmet edilecekler sınıfında saymaktadır Üstad, günümüzde bu duyguların biraz sarsıldığına dikkatleri çekiyor: “Hayat-ı içtimaiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış Bazı yerlerde, gayet elîm ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler veriyor Cenab-ı Hakka şükür ki, Risale-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor” (Kastamonu Lâhikası, s149) Rasûlüllah Efendimiz’in boyasıyla boyanmış, saadet asrının kahramanlarının bu mevzudaki örnekleri ise, kıyamete kadar bize ışık tutacak cinstendir Taberani, Hakim ve Beyhaki’de nakledilen bir rivayette, Zeyd b Sabit radıyallahu anh bir cenaze namazını kıldıktan sonra katırına binerken, Abdullah İbn Abbas radıyallahu anh onun üzengisini tutup binmesine yardımcı olmak istediği anlatılır Zeyd b Sabit radıyallahu anh: "Ey Peygamberin amcasının oğlu, niye böyle yapıyorsun?” diyerek engel olmak ister O zaman İbn Abbas radıyallahu anh şöyle cevap verir: "Biz alimlere hürmet etmekle emrolunduk" Zeyd bin Sabit radıyallahu anh eğilir, İbn Abbas radıyallahu anh'ın elini öper ve şöyle der: "Biz de Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ehl-i beyt'ine sevgi ve hürmet etmekle emrolunduk"
Allah ve Rasûlü’ne Hürmet
Hürmet, alttan yükseğe doğru yapılır Yapılırken de yüksekten başlar seviye seviye aşağı doğru iner Bu sebeple, hürmete layık birinci zat Allah celle şânühüdür Bu hürmet, Yüceler Yücesi’ni vicdanda bilip tanımakla doğru orantılıdır O’nu iyi bilip tanıyan hürmette asla kusur etmez O’ndan gafil olanlardır ki, hürmetsizliği ahlak haline getirirler Allah’a karşı hürmetin en güzel göstergesi ise, O’nun haram olarak tayin buyurduğu çerçeveye yaklaşmamak ve emirlerini yerine getirmekle olur Hürmet, inanan bir gönlün en belirgin hususiyetidir Üstadın ifadeleri içinde: “…Sen de Onu bil, hürmetle bildiğini bildir Ve katiyen anla ki, senin gibi zaîf-i mutlak, âciz-i mutlak, fakîr-i mutlak, fâni, küçük bir mahlûka bu koca kâinatı musahhar etmek ve onun imdadına göndermek, elbette hikmet ve inâyet ve ilim ve kudreti tazammun eden hakikat-i rahmettir Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister” (Sözler, s 16; Lem’alar, s100) hürmet, bir manada vefa ve sadakatin gereğidir
Hak Teâlâ’dan sonra hürmete en ziyade liyakati olan Efendiler Efendisi sallallahu aleyhi ve sellem’dir O’na hürmet ve itaati bizzat Kur’an emreder ve değişik yerlerde bunun karşılığı olarak türlü türlü nimetleri müjdeler “Kim ki Rasule itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa, 4/13,80) “Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, pek büyük bir mutluluk ve başarıya nail olur (Ahzab, 33/ 71) O ki, varlığımızın sebebi, ille-i gaiyesi durumundadır Alemlere rahmet, bizler için sebeb-i mağfirettir Hem dünyada hem ukbada vasıta-yı şeref ve izzettir Hasılı, candan aziz, Canan’a kılavuz hürmetin en âlâsına layık beşerdir Nebilerin Efendisi
Ana-babaya Hürmet
İnsanın anne-babası Efendimiz’den sonra elbette en ziyade hürmete layık kimselerdir Bu hem Allah’ın arzusu hem de insanda fıtrî bir duygudur Sebeb-i hikmetini yine Nurlardan öğrenelim: “Ey hanesinde ihtiyar bir valide veya pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amel-mande veya âciz, alîl bir şahıs bulunan gafil! Şu âyet-i kerimeye dikkat et, bak: Nasıl ki bir âyette, beş tabaka ayrı ayrı surette ihtiyar valideyne şefkati celb ediyor!
Evet, dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlâtlarına karşı şefkatleridir Ve en âli hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır Çünkü onlar, hayatlarını, kemâl-i lezzetle evlâtlarının hayatı için feda edip sarf ediyorlar Öyleyse, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılâp etmemiş herbir veled, o muhterem, sâdık, fedakâr dostlara hâlisâne hürmet ve samimâne hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnut etmektir (Amca ve hala, peder hükmündedir teyze ve dayı, ana hükmündedir” (Mektubat, s 259)
“Hem peder ve valideyi şefkatle teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine aittir O muhabbet ve hürmet, şefkat, lillâh için olduğunun alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faydaları kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha ziyade muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir” (Sözler, s 639) “Peder ve valideye karşı muhabbetin, Cenâb-ı Hak hesabına olduğu için, hem bir ibadet, hem de onlar ihtiyarlandıkça hürmet ve muhabbeti ziyadeleştirirsin En âli bir hisle, en merdâne bir himmetle onların tûl‑ü ömrünü ciddî arzu edip bekalarına dua etmek, tâ “Onların yüzünden daha ziyade sevap kazanayım” diye samimî hürmetle onların elini öpmek, ulvî bir lezzet-i ruhanî almaktır Yoksa, nefsanî, dünya itibarıyla olsa, onlar ihtiyar oldukları ve sana bâr olacak bir vaziyete girdikleri zaman, en süflî ve en alçak bir hisle vücutlarını istiskal etmek, sebeb-i hayatın olan o muhterem zatların mevtlerini arzu etmek gibi vahşî, kederli, ruhanî bir elemdir” (Sözler, s 644)
Hürmetin Toplum Hayatındaki Yeri
Toplum hayatında hürmetin mühim bir rolü daha vardır Üstad bunu şöyle dile getirir: “Bu millet ve vatan, hayat-ı içtimaiyesi ve siyasiyesi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden halâs olmak için, beş esas lâzım ve zarurîdir
Birincisi: Merhamet
İkincisi: Hürmet
Üçüncüsü: Emniyet
Dördüncüsü: Haram ve helâlı bilip haramdan çekilmek
Beşincisi: Serseriliği bırakıp itaat etmelidir
İşte Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit bu beş esası temin edip, hem âsâyişin temel taşını tesbit ve temin eder” (Kastamonu Lâhikası, s 241)
“İhtilâl-i Fransevîde hürriyetperverlik tohumuyla ve aşılamasıyla sosyalistlik türedi, tevellüd etti Ve sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrip ettiğinden, aşıladığı fikir, bilâhare bolşevikliğe inkılâp etti Ve bolşeviklik dahi çok mukaddesat-ı ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan, elbette, ektikleri tohumlar hiçbir kayıt ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsulünü verecek Çünkü kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa, akıl ve zekâvet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir daha siyasetle idare edilmez” (Şualar, s 588)
“İslâm Deccalı olan “Süfyan” dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (asm) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleriyle kaldırmaya çalışarak, hayat-ı beşeriyenin maddî ve mânevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nuranî zincirleri çözer, hevesat-ı müteaffine bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdat bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdattan başka zapt altına alınamaz” (Şualar, s 593)
Evet, anarşinin ve kargaşanın önünü almada en mühim mevzulardan birisi de hürmettir Zira, küçüğünü büyüğünü bilen, bir kısım faziletleri sebebiyle diğerlerine rehberlik yapabileceklere hürmet gösteren insanlar, yanıldıklarında onların nasihatları ile yollarını bulur, hatadan dönerler Büyük-küçük bilmeyen, hürmeti şiar edinmeyenlerden ise herşey beklenir Zira onları tutacak bir kudret yoktur
Hürmet Yelpazesi
İnanan insan, hürmeti kendisinden madden ve manen üstün olanlara gösterdiği gibi Yaratan’dan ötürü yaratılan herşeye karşı şefkat, merhamet ve bir manada hürmet besler Üstad Bediuzzaman’ın bu husustaki yaklaşımı çok güzeldir
“İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü’minin birtek seyyiesiyle bütün hasenâtını örter Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, o mü’mine adâvet ederler
Halbuki, Cenâb-ı Hak, haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenâtı seyyiâta galibiyeti-mağlûbiyeti noktasında hükmeyler Hem seyyiâtın esbabı çok ve vücutları kolay olduğundan, bazan birtek hasene ile çok seyyiâtını örter Demek, bu dünyada o adalet-i İlâhiye noktasında muamele gerektir Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır Belki, kıymettar birtek hasene ile, çok seyyiâtına nazar-ı afla bakmak lâzımdır
Halbuki, insan, fıtratındaki zulüm damarıyla, şeytanın telkiniyle, bir zâtın yüz hasenâtını birtek seyyie yüzünden unutur, mü’min kardeşine adâvet eder, günahlara girer Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa bir dağı setreder, göstermez Öyle de, insan, garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenâtı örter, unutur, mü’min kardeşine adâvet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesat âleti olur” (Lem’alar, s 88)
Bu minvalde kişinin eşine karşı beslediği duygular içinde hürmetin de mühim bir yeri vardır: “Aile hayatının hayatı ve saadeti ise samimî ve ciddî ve vefadarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârâne merhamet ile olabilir Ve bu hakikî hürmet ve samimî merhamet ise, ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle ve akidesiyle olabilir» (Şualar, s 183) Kadın, sadece ailede değil toplumda da hürmete layık bir varlıktır Ancak, bunu elde etme ve kaybetme yine kendi elindedir
Bakınız, Üstad buna şu sözleri ile işaret etmektedir “Hem Kur’ân, merhameten, kadınların hürmetini muhâfaza için, hayâ perdesini takmasını emreder; tâ hevesât-ı rezîlenin ayağı altında o şefkat mâdenleri zillet çekmesinler, âlet-i hevesât, ehemmiyetsiz bir metâ hükmüne geçmesinler” (Sözler, s 374; Şualar, s183)
Ayrıca, hürmete layık bazıları da vardır ki, bazen biz bunları nazardan dûr ederiz Zübeyr Gündüzalp, “Biz dine hizmet edenlere hürmet etmekle mükellefiz” derdi Üstad da: “Hakikat ve âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş Ve bilfiil onların hakikat-i ihlâslarına ve sâdıkane olan hizmetlerine bir cihette iştirak etmek niyetiyle, onların hâcât-ı maddiyelerinin tedarikiyle meşgul olup vakitlerini zayi etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip hürmet etmişler Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisan-ı hal ile dahi istenilmez Belki ummadığı bir halde verilir” (Lem’alar, s 164)
İnsanın hocası, öğretmeni, aile içinde kendinden büyükler, komşu ve akrabalarından yaşça ve faziletçe ileri olanlar da hürmetten pay sahibi kimselerdir Dinimizin temel kaynakları beslenen kültürümüzde ise, inanan herkese bir ölçüde hürmet beslemek esastır Bu sebeple, “her geceyi Kadir, her geleni Hızır bil” derler
Hürmet, daha önce de değinildiği üzere, sadece şahıslara olmaz Dinin kıymet verdiği bütün değerler hürmete layıktır Bu manada; Kur’an, Nebiler, Melekler, Kabe, Haceru’l-esved, Mekke, Medine, Kadir Gecesi, İbadetler vs de hürmete layıktır Yani, kıymet verilir ve onlar hakkında belirtilen kurallara uyulur
Her amelde olduğu gibi, hürmette de esas, onun kalpten gelerek yapılmasıdır Kalben, içinden gelmediği halde hürmet eder görünmek ise tabasbustur, yaltaklanmaktır Hakiki hürmet, kişiyi Hakk’a yaklaştırır insanları birbirine bağlar, sevgi ve merhamete kaynak olur Zira, hürmet edene hürmet edilir Tabasbus ise, eninde sonunda nefrete, kine ve iğbirara müncer olur Mevlâm bizleri hakkı hak olarak bilip hürmet eden, batılı da batıl olarak bilip ictinap eden kullarından eylesin
Haram olma. Haramlık.
Irz, nâmus gibi başkasına helâl olmayan husus. (İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin bir tek seyyiesiyle bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü'mine adavet ederler. Halbuki: Cenab-ı Hak haşirde adâlet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mâl-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler. Hem seyyiatın esbabı çok ve vücudları kolay olduğundan, bazen bir tek hasene ile çok seyyiatını örter. Demek bu dünyada, o adalet-i İlâhiyye noktasında muamele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır. Halbuki: İnsan, fıtratındaki zulüm damariyle, şeytanın telkiniyle, bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü'min kardeşine adâvet eder, günahlara girer. Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de; insan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü'min kardeşine adavet eder. İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur. L.)
[]
Ad[]
- [1] Saygı
ky:hürmet
[]
Ad[]
- [1] Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram
- [2] Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.
- [1] "İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir."- Y. Kemal
|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|
|}
|}
- Şablon:Fi: kunnioitus (fi)
- (İngilizce): [[respect#(İngilizce)|respect]] (en)
|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|
|}
|}