Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Adobe Post 20191013 1038580

Leyla Barındırmaz mısın koynunda, ey toprak?” derim, “yer pek”; Döner, imdâdı gökten beklerim, heyhât, “gök yüksek”. Bunaldım kendi kendimden, zamân ıssız, mekân ıssız; Ne vahşetlerde bir yoldaş, ne zulmetlerde tek yıldız! Leyla Gölgeler Mehmet Akif Ersoy

Bakınız

D Leyla - Leylâ - gece .Leyl - Gece . Leyli (yatılı)ve nehari (gündüzcü) .Leyl Suresi .Leyl Suresi/Elmalı Orijinal . Leylâ ile Mecnûn - Fuzuli .Leyla - Mehmet Akif Ersoy - Safahat
Gecelerde - Erzurumlu İbrahim Hakkı
Neşet Ertaş/Leyla
Leyl-i cehennem
Leyl-i mâtem
Leyl-i serâir
Leyl-i dûrâ-dûruna LEYL Gece. (Bak: Leyle)
LEYL-İ DİMAĞ Dimağın bozukluğu. Zihnin iyi çalışmaması. LEYL-İ MÜNEVVER Gündüze benzeyen gece. Nurlanmış gece.
LEYL-İ SERD Soğuk gece. LEYL-İ TÂRIK Karanlık gece. LEYL Ü NEHAR Gece ve gündüz. LEYL SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 92. Suresinin ismidir. LEYLA Çok karanlık gece. * Arabi ayların son gecesi. * Leylâ ile Mecnun hikâyesinin kadın kahramânı. LEYLAK Salkım şeklinde mor ve beyaz renkli çiçekleri olan bir nebat adı. LEYLAKÎ f. Leylak renginde olan. Mor renk. LEYLE Bir tek gece, bir gece. * Gece. (Bak: Leyl) LEYLE-İ BEDR Ayın ondördüncü gecesi. LEYLE-İ BERAT (Bak: Berat gecesi) LEYLE-İ ERBAA Haftanın dördüncü gecesi olan çarşamba gecesi. LEYLE-İ KADR Ramazân-ı mübârekin ve senenin en kudsi ve kıymetli gecesi. Kur'ân âyetlerinin ilk defa vahiy ile gelmeye {cke_protected_1}başladığı gece. (Bak: Ramazan) LEYLE-İ Mİ'RAC Mirac gecesi. (Bak: Mi'rac) LEYLE-İ REGAİB (Bak: Regaib gecesi) LEYLE-İ SÜVEYDA Gece karanlığı. Geceye benzeyen siyahlık. LEYLEN Geceleyin, gece vakti. LEYLÎ Gececi. Geceleyin kalan. Yatılı. Geceye âit. Geceye mensub.

Leylâ

Barındırmaz mısın koynunda, ey toprak?” derim, “yer pek”;
Döner, imdâdı gökten beklerim, heyhât, “gök yüksek”.

Bunaldım kendi kendimden, zamân ıssız, mekân ıssız;
Ne vahşetlerde bir yoldaş, ne zulmetlerde tek yıldız!

Cihet yok: Sermedî bir seddi var karşında yeldânın;
Düşer, hüsrâna, kalkar, ye’se çarpar serserî alnın!

Ocaksız, vâhalar, çöller; sağır, vâdîler, enginler;
Aran: Beynin döner boşlukta; haykır: Ses veren cinler!

Şu vîran kubbe, yıllardır, sadâdan dûr, ışıktan dûr;
İlâhî, yok mu âfâkında bir ferdâya benzer nûr?

Ne bitmez bir geceymiş! Nerden etmiş Şark’ı istîla?
Değil canlar, cihanlar göçtü hilkatten, bunun, hâlâ,

Ezer kâbûsu, üç yüz elli, dört yüz milyon îmânı;
Boğar girdâbı her devrinde milyarlarca sâmânı!

Asırlardır ki, İslâm’ın bu her gün çiğnenen yurdu,
Asırlar geçti, hâlâ bekliyor ferdâ-yı mev’ûdu!

O ferdâ, istemem, hiç doğmasın “ferdâ-yı mahşer”se…
Hayır, kudretli bir varlıkla mü’minler mübeşşerse;

Bu kat kat perdeler, bilmem, neden sıyrılmasın artık?
Niçin serpilmesin, hâlâ, ufuklardan bir aydınlık?

O “aydınlık” ki, sönmek bilmeyen ümmîd-i işrâkı,
“Vücûdundan peşîman, ölmek ister” sandığın Şark’ı,

Füsünkâr iltimâ’âtıyle döndürmüş de şeydâya;
Sürükler, bunca yıllardır, o sevdâdan bu sevdâya.

Hayır! Şark’ın, o hodgâm olmayan Mecnûn-i nâ-kâmın,
Bütün dünyâda bir Leylâ’sı var: Âtîsi İslâm’ın.

Nasıldır mâsivâ, bilmez; onun fânîsidir ancak;
Bugün, yâdıyle müstağrak yarın, yâdında müstağrak!

Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan, uzaklaşma!
Senin derdinle canlardan geçen Mecnun’la uğraşma!

Düşün: Bîçârenin en kahraman, en gürbüz evlâdı,
Kimin uğrunda kurbandır ki, doğrandıkça doğrandı?

Şu yüz binlerce sönmüş yurda yangınlar veren kimdi?
Şu milyonlarca öksüz, dul kimin boynundadır şimdi?

Kimin boynundadır serden geçip berdâr olan canlar?
Kimin uğrundadır, Leylâ, o makteller, o zindanlar?

Helâl olsun o kurbanlar, o kanlar, tek sen ey Leylâ,
Görün bir kerrecik, ye’s etmeden Mecnûn’u istîlâ.

Niçin hilkat zemîninden henüz yüksekte pervâzın?
Şu topraklarda, şâyed, yoksa hiç imkân-ı i’zâzın,

Şafaklar ferş-i râhın, fecr-i sâdıklar çerâğındır;
Hilâlim, göklerin kalbinde yer tutmuş, otâğındır;

Ezanlar nevbetindir: İnletir eb’âdı haşyetten;
Cihâzındır alemler, kubbeler, inmiş meşiyyetten;

Cemâ’atler kölendi, Kâ’be’ler haclen… Gel ey Leylâ;
Gel ey candan yakın cânan ki gâiblerdesin, hâlâ!

Bu nâzın elverir, Leylâ, in artık in ki bâlâdan,
Müebbed bir bahâr insin şu yanmış yurda, Mevlâ’dan.

Mehmet Akif Ersoy

=4'lü tablo sunumu[]

Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Leylâ
"Barındırmaz mısın koynunda, ey toprak?” derim, “yer pek”; Döner, imdâdı gökten beklerim, heyhât, “gök yüksek”.Bunaldım kendi kendimden, zamân ıssız, mekân ıssız; Ne vahşetlerde bir yoldaş, ne zulmetlerde tek yıldız!

Cihet yok: Sermedî bir seddi var karşında yeldânın; Düşer, hüsrâna, kalkar, ye’se çarpar serserî alnın!

Ocaksız, vâhalar, çöller; sağır, vâdîler, enginler; Aran: Beynin döner boşlukta; haykır: Ses veren cinler!

Şu vîran kubbe, yıllardır, sadâdan dûr, ışıktan dûr; İlâhî, yok mu âfâkında bir ferdâya benzer nûr?

Ne bitmez bir gece ymiş! Nerden etmiş Şark’ı istîla? Değil canlar, cihanlar göçtü hilkatten, bunun, hâlâ,

Ezer kâbûsu, üç yüz elli, dört yüz milyon îmânı; Boğar girdâbı her devrinde milyarlarca sâmânı!

Asırlardır ki, İslâm’ın bu her gün çiğnenen yurdu, Asırlar geçti, hâlâ bekliyor ferdâ-yı mev’ûdu!

O ferdâ, istemem, hiç doğmasın “ferdâ-yı mahşer”se…Hayır, kudretli bir varlıkla mü’minler mübeşşerse;

Bu kat kat perdeler, bilmem, neden sıyrılmasın artık? Niçin serpilmesin, hâlâ, ufuklardan bir aydınlık?

O “aydınlık” ki, sönmek bilmeyen ümmîd-i işrâkı, “Vücûdundan peşîman, ölmek ister” sandığın Şark’ı,

Füsünkâr iltimâ’âtıyle döndürmüş de şeydâya; Sürükler, bunca yıllardır, o sevdâdan bu sevdâya.

Hayır! Şark’ın, o hodgâm olmayan Mecnûn-i nâ-kâmın, Bütün dünyâda bir Leylâ’sı var: Âtîsi İslâm’ın.

Nasıldır mâsivâ, bilmez; onun fânîsidir ancak; Bugün, yâdıyle müstağrak yarın, yâdında müstağrak!

Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan, uzaklaşma! Senin derdinle canlardan geçen Mecnun’la uğraşma!

Düşün: Bîçârenin en kahraman, en gürbüz evlâdı, Kimin uğrunda kurbandır ki, doğrandıkça doğrandı?

Şu yüz binlerce sönmüş yurda yangınlar veren kimdi? Şu milyonlarca öksüz, dul kimin boynundadır şimdi?

Kimin boynundadır serden geçip berdâr olan canlar? Kimin uğrundadır, Leylâ, o makteller, o zindanlar?

Helâl olsun o kurbanlar, o kanlar, tek sen ey Leylâ, Görün bir kerrecik, ye’s etmeden Mecnûn’u istîlâ.

Niçin hilkat zemîninden henüz yüksekte pervâzın? Şu topraklarda, şâyed, yoksa hiç imkân-ı i’zâzın,

Şafaklar ferş-i râhın, fecr-i sâdıklar çerâğındır; Hilâlim, göklerin kalbinde yer tutmuş, otâğındır;

Ezanlar nevbetindir: İnletir eb’âdı haşyetten; Cihâzındır alemler, kubbeler, inmiş meşiyyetten;

Cemâ’at ler kölendi, Kâ’be ’ler haclenGel ey Leylâ; Gel ey candan yakın cânan ki gâiblerdesin, hâlâ!

Bu nâzın elverir, Leylâ, in artık in ki bâlâdan, Müebbed bir bahâr insin şu yanmış yurda, Mevlâ’dan.

Mehmet Akif Ersoy

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Aslı
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Aslı
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Aslı
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Hazırlayan: Mehmet Düzgün


Leylâ

Köken: Ar. Söyleyiş: (leylâ:) Cinsiyet: Kız

1. Gece.

2. Saçları gece gibi simsiyah olan kadın.

3. Arabi ayların son gecesi.(Kişi Adları Sözlüğü)

Sosyal bilimler
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Advertisement