Dosya:MİA akademisi Tayfur Özşen.pdf
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ ( YÖNETİM BİLİMİ ) ANABİLİM DALI
TÜRKİYE’DE MÜLKİ İDARE AKADEMİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Danışman -Prof. Dr. Tayfur ÖZŞEN
Hazırlayan- Hayati TAŞDAN
Ankara, 2003
İÇİNDEKİLER[]
GİRİŞ 1
I. BÖLÜM : MÜLKİ İDARE TARİHİ VE MÜLKİ İDARE
AMİRLERİNİN YÖNETİCİ SINIF İÇİNDEKİ YERİ 4
A. MÜLKİ İDARE TARİHİ 4
1. Türkiye’de Yönetim ve Yöneticiliğin Evrimi 4
2. Osmanlıda Yönetim ve Yöneticiler 6
a. Enderun Mektebi 9
b. Enderun Mektebinin Tarihi Gelişimi 9
c. Enderun Mektebinin Topkapı Sarayı İçindeki Yeri 10
d. Enderun Mektebine Öğrenci Seçimi 11
e. Enderun Mektebinde Öğretimin Kademeleri ve Esasları 12
f. Enderun Mektebindeki Eğitim Amaçları ve Vasıtaları 19
g. Enderun Mektebinin Zayıflaması ve Kapanışı 25
3. Tanzimat Dönemindeki Yönetimi Yenileştirme Çabaları 27
4. Tanzimat Sonrası 29
a. Mekteb-i Mülkiye 31
5. Cumhuriyet Dönemi 38
a. Planlı Dönem Öncesi 39
b. Planlı Dönem 45
B. MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN YÖNETİCİ SINIF İÇİNDEKİ YERİ 51
1. Mülki İdare Amirlerinin Yetiştirilmesinin Önemi 53
2. Mülki İdare Amirlerinin Görevleri ve İş Yükleri 56
3. Kişi ve Kuruluşlarla İlişkilerin Nitelik ve Araçları 57
4. Halk İstekleri, Olanaklar ve İsteklerin Gerçekleşme Ölçüsü 58
II. BÖLÜM : TÜRKİYE’DE MÜLKİ İDARE AMİRİ YETİŞTİRİLMESİ VE ÜST
DÜZEY YÖNETİCİ YETİŞTİREN DİĞER KURULUŞLAR 60
A- KAYMAKAM ADAYLIĞI 60
1. Türkiye’de Mülki İdari Amirliği Mesleğine Giriş; Kaymakam Adaylığı 60
2. Kaymakam Adaylığına Giriş 60
a. Genel Nitelikler 61
b. Özel Nitelikler 61
c. Sınavlar 66
3. Kaymakam Adayların Yetiştirilmesi 69
a. Kaymakamlık Stajı 69
1. İl Merkez Stajı 72
2. Bakanlık Merkez Stajı 1-2 73
3. Kaymakam Refikliği 79
4. Teftiş Stajı 79
5. Yurtdışı Stajı 80
6. Milli Güvenlik Stajı 81
7. Kaymakam Vekilliği 82
8. Kaymakamlık Kursu 82
B- TÜRKİYE’DE ÜST DÜZEY YÖNETİCİ YETİŞTİREN KURULUŞLAR 86
1. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE ) 86
a. TODAİE’nin Kuruluşu, Görevleri ve Yapısı 86
b. Kamu Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Programı (KYUP) 88
c. TODAİE’nin Diğer Etkinlikleri ve Enstitüye ilişkin Eleştiriler 92
2. Devlet Personel Dairesi Başkanlığı (DPB) 94
a. Kuruluş ve Amaç 94
b. Faaliyetler 96
3. Milli Prodüktivite Merkezi 98
III. BÖLÜM : DİĞER ÜLKELERDEKİ YÜKSEK YÖNETİCİ YETİŞTİRME
YAKLAŞIMLARI 99
A- FRANSA 99
1. Fransız Kamu Personel Sisteminin Gelişimi 99
2. Siyasal Bilgiler Enstitüsü 101
3. ENA’nın Kuruluşu ve Amaçları 102
4. ENA’da Eğitim 103
5. ENA İle İlgili Eleştiriler 110
B- İNGİLTERE 113
1. İngiliz Kamu Personel Sisteminin Gelişimi 113
2. İngiltere’de Hizmete Hazırlık Eğitimi 114
3. Kamu Yönetimi Koleji’nin (Civil Cervice College) Kuruluşu ve Gelişimi 116
4. Hızlı Yükselenler Eğitim Programı
(The Fast Stream Training Programme) 119
5. Hizmete Hazırlık Eğitimine Eleştiriler 122
C- PAKİSTAN 126
1. Pakistan Kamu Personel Sisteminin Gelişimi 126
2. Pakistan Kamu Hizmetleri Akademisi (Pakistan Civil Services Akademy) 130
3. Ortak Eğitim Proğramı 132
4. District Yönetim Grubu Eğitim Proğramı 135
IV. BÖLÜM : TÜRKİYE’DE MÜLKİ İDARE AKADEMİSİ 138
A- AKADEMİ KAVRAMI
1. Akademi Nedir?
Neden Akademi Kurulur? 138
2. Türkiye’deki Akademi Örnekleri 143
a. Milli Güvenlik Akademisi 143
b. Harp Akademileri 147
c. Polis Akademisi 153
d. Adalet Akademisi 158
B- NEDEN MÜLKİ İDARE AKADEMİSİ 162
1. Mülki İdare Akademisinin Gerekliliği 166
2. Anayasa Hükmü Gereği Üst Düzey Yönetici Yetiştirilmesi 167
3. Mülki İdare Akademisi Nasıl Olmalıdır 182
4. Mülki İdare Akademisinin Yapısı ve İşleyişi 182
a. Amaç 182
b. Kapsam 183
c. Kuruluş 183
d. Akademinin Görevleri 183
e. İşbirliği 184
f. Akademinin Organları 185
g. Öğretim Görevlileri 189
h. Akademiye Giriş 189
i. Eğitim – Öğretim 192
j. Akademinin Gelirleri 198
SONUÇ 199
KAYNAKÇA 201
ÖZET
SUMMARY
A.Ü. SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK LİSANS TEZ SAVUNMA TUTANAĞI
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi ( Yönetim Bilimi ) Anabilim Dalı
yüksek lisans öğrencisi Hayati TAŞDAN ‘ın , Türkiye’de Mülki İdare
Akademisi başlıklı tezini değerlendirmek üzere görevlendirilen
jürimiz,............................................................................başkanlığında,
....../....../ 2003 günü, saat ...................’ da
............................................................ Fakültesi’nde toplandı.
Tezin ;
A ) ............................................ puan ile başarılı sayılmasına,
B ) Düzeltilmek üzere iadesine,
C ) Reddine,
Oybirliği / Oyçokluğu ile karar verildi.
ÜYE ÜYE ÜYE
GİRİŞ[]
Araştırmanın Amacı, Yöntemi ve Kapsamı
Devletlerin ilk ortaya çıkışlarından beri, varolma mücadelelerinin önemli bir
parçası olan devlet yöneticileri, varlıkları ve uygulamaları ile hem kendilerini
gerçekleştirmekte hem de ülkelerin dünya üzerinde ve tarih içinde yer aldıkları noktaya
vurgu yapmaktadırlar. Uzun ve köklü devlet anlayışına ve geleneğine sahip toplumlar,
kendi içlerinden farklı usullerle çıkardıkları kurumları ve yöneticileriyle bugün ağırlıklarını
hissettirmektedirler.
Farklı uygulamalar, gelenekler ve anlayışlar nedeniyle her ülke için geçerli, kesin
bir reçete sunmak olanak dışıdır, ayrıca buna gerek de yoktur. Farklı uygulamaların
ortak yönlerini, ülkenin objektif gerçekleriyle uygun halde bir araya getirip, sentezleyerek
özgün ve geçerli yönetim anlayışlarına ulaşılabilir.
Gelişmekte olan ülkelerde devlet, ekonomik kalkınmayı başarmak üzere,
geleneksel görevleri yanında toplumsal ve ekonomik yaşamın düzenlenmesinde önemli
sorumluluklar yüklenmektedir. Bu bakımdan özellikle gelişmekte olan ülkelerde kıt
kaynakların kısa sürede en etkili ve verimli biçimde değerlendirilmesi daha çok özen ve
dikkat gerektirmektedir. Bu da ancak çağdaş bir yönetim yapısı yanında, her düzeyde
yetişmiş, yeterli sayı ve nitelikte kamu yöneticileri ile başarılabilir. Bu nedenle her ülkede
özelliklede Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ekonomik, sosyal, kültürel gelişmenin
gerektirdiği biçimde kamu yöneticilerinin yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü
kamu yöneticilerinin ulusal kalkınma ve gelişme aşamasında oynayacakları roller
önemlidir.
Bu çalışmada gelişen şartlara uygun olarak, çeşitli ülkelerdeki üst düzey yönetici
yetiştirme deneyimlerini göz önünde bulundurarak, ortak ve örnek alınabilecek
noktaların saptanması ve bunlardan yararlanılması ile ülkemizdeki Mülki İdare
Amirlerinin seçimi, yetiştirilmesi ve hizmet içi eğitimlerinin akademik bir ortamda
yapılarak, geniş anlamda Türkiye’de ve uluslararası alanda söz sahibi olacak yöneticiler
yetiştiren, daha önemlisi bir ekol olabilecek Mülki İdare Akademisinin kurulması
amaçlanmıştır.
Yüksek yöneticilerin eğitimi ve yetiştirilmesi konusunu incelerken, farklı
ülkelerdeki yaklaşımları gözönünde bulundurmak gerektiğinden çalışmada
karşılaştırmalı bir araştırma ile beraber belgesel kaynak derlemesi yani yazılı
metinlerden yararlanma yöntemi izlenmiştir.
Çalışmanın kapsamı, Türkiye’de idari yapının ayrılmaz bir parçası olan ve ülke
yönetiminde aldıkları rolle anılan mülki idare amirlerinin mesleğe alımları ve
yetiştirilmeleri yolunda, Mülki İdare Akademisi kurulması fikri ile Türkiye’de yönetim ve
yöneticiliğin tarihsel gelişimi, dünya ölçeğindeki üst düzey yönetici yetiştirmeye örnek
olan Fransa, İngiltere ve Pakistan’daki yönetici yetiştiren kurumlar ele alınmıştır. Ayrıca
ülkemizdeki akademi örnekleri kapsama dahil edilmiştir.
Fransa ve İngiltere farklı yönetim sistemlerine sahip, gelişmiş Avrupa ülkeleri
olmaları yanında Fransa ile idari sistemlerimiz arasındaki paralellik ile İngiltere’nin genel
yönetici tipine yakın yönetici eğitimi özellikle dikkate alınmıştır. Pakistan ise bir doğu
ülkesi olması yanında, gelişmekte olan bir ülke olması nedeniyle ülkemizle ortak
noktaları olduğu için tercih edilmiştir.
Çalışmanın birinci bölümünde Mülki İdare tarihi ve Mülki İdare Amirlerinin yönetici
sınıf içindeki yeri ele alınırken, tarihsel önemi ve eğitim alanındaki orijinalliği ile dikkat
çeken Enderun Mektebi ile Mülki İdare Amirleri ile özdeşleşen Mektebi Mülkiye’ye
özellikle geniş yer ayrılmıştır.
İkinci bölümde Türkiye’de kaymakam adaylarının eğitimi sürecine bugünkü
haliyle bakılmış, aslında Mülki İdare Akademisi’nin neden gerektiğine vurgu yapılmak
istenmiştir. Bu bölümde ayrıca TODAİE, Devlet Personel Başkanlığı ve Milli Prodüktivite
Merkezi’nden de bahsedilerek ülkemizde yönetici yetiştirilmesi çabalarına değinilmiştir.
Üçüncü bölümde çalışmanın karşılaştırmalı olmasını sağlayan yabancı örneklere,
bunların tarihi gelişimi, işleyişi ve bunlara yöneltilen .eleştirilere bakılmıştır .
Son bölümde ise akademi kavramsal olarak ele alınmış, Türkiye’deki örnekler
olan Milli Güvenlik Akademisi, Harp Akademileri, Polis Akademisi ve yeni kurulan Adalet
Akademisinin tarihsel gelişimi ve yapısı konu edilmiştir. Ayrıca anayasa hükmü gereği
üst düzey yönetici yetiştirilmesi için bir yapılanmaya gidilmesi gerekirken yine bir
Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen yüksek yönetici yetiştirilmesi ile ilgili kanuna
ve o günden bu yana bu önemli eksikliğin giderilememesine değinilmiştir. Çalışmanın
amacını teşkil eden Mülki İdare Akademisi kurulması için öngördüğümüz yapı, bir kanun
tasarısı biçimiyle ifade edilmiştir.
Mülki İdare Akademisi kurulması ile hem ülkemizde üst düzey yönetici yetiştiren
bir kuruma sahip olarak, bu ciddi ihtiyaç karşılanmış olacak hem de Anayasada ifadesini
bulan çağdaş, laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti olma gayemiz için bir adım daha
atılmış olacaktır.
I. BÖLÜM :MÜLKİ İDARE TARİHİ VE MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN YÖNETİCİ SINIF İÇİNDEKİ YERİ[]
A- MÜLKİ İDARE TARİHİ[]
1. Türkiye’de Yönetim ve Yöneticiliğin Evrimi[]
Tarih hakkında bir yazar şunları söylüyor : “Tüm ölmüş kuşakların gelenekleri,
tıpkı bir karabasan gibi, yaşayanların zihinlerinde kol gezmektedir... Bunu, bir yabancı
dili yeni öğrenmekte olan kişinin, söyleyeceği sözü önce kafasında ana diline
çevirmesine benzetebiliriz. Kişi yeni dilin ruhunu kavrayıp, kendisini o dilde geliştirme
yeteneğini edindikten sonradır ki, eskiyi çağrıştırmadan yolunu bulmayı öğrenir,
öğrenirken de eskiyi unutur.” Bu sözlerden tarihin tekerrür etmediği, edemeyeceği ama
kendisini bir üst düzeyde yenilerken dış görünüşüyle geçmiştekilere benzeyen bazı
kurumsal biçimler alabileceği anlaşılıyor. İşte, tarihin bu özelliği yüzünden, Osmanlı
Mülki Amirlik düzeninin incelenmesi, Cumhuriyetteki Mülki Amirlik sisteminin ve bu
sistemden doğan sorunların daha iyi anlaşılması için uygun ve zorunlu bir başvurma
çerçevesi oluşturmaktadır.1
Osmanlı imparatorluğunun kuruluş döneminde beyliğin sınırlarını
genişletmek çabası henüz ön planda iken, yönetsel örgütlenmenin temel birimi
olarak “kaza” seçilmiş, her kaza’nın başına da bir “Subaşı” ve bir “Kadı”
atanmıştı. Bu görevlilerden ilki, yani Subaşı askeri, mali ve mülki konularda;
ikincisi yani Kadı da yine mülki ve mali ama bunlara ek olarak yargı konularında
da sorumluydu. Osmanlıdaki bu iş bölümü anlayışı, Subaşı ve Kadı’nın
birbirlerinden bağımsız ama aynı zamanda birbirlerini denetler durumda
olmalarını sağlamıştır.
___________________________________________________________
1 Kurthan FİŞEK,“Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Türkiye’de Mülki İdare Amirliği, Sistem ve
Sorunlar “ Türk İdareciler Derneği Bilimsel Araştırma Dizisi, s. 1
Osmanlı Beyliği’nin sınırlarının genişlemesine bağlı olarak, önce Sancak,
sonra da (15-16.yy) Beylerbeyilik yönetsel örgütlenmenin temel birimleri
durumuna gelmişlerdir. Ancak bütün bu gelişmeler olurken, yönetim aygıtının ve
iş bölümünün her zaman Sancak düzeyinde kaldığını belirtmek gerekir. O kadar ki
Sancak birimi Tanzimat’tan sonra yerini Vilayet’e bırakmıştır.
On dördüncü yüzyılın ortalarına kadar Sancak Osmanlı taşra yönetiminin
tek örgüt birimiydi. Ancak 1361’den sonra özellikle Rumeli’deki toprak kazançları
sonucu, Sancaklar üzerinde denetim kurmayı sağlayacak bir örgütlenmeye gerek
duyuldu; bu Beylerbeyilik sistemi oldu.
Osmanlı yönetim yapısında, başında Beylerbeyi’nin bulunduğu Eyalet,
Sancakbeyi’nin yönetimindeki çeşitli Sancaklara, Sancaklar Kazalara, Kazalar da
Nahiye ve Köylere ayrılmaktadır. Kaza’nın başında Subaşı ve Kadı, Nahiye’lerin
başında ise Kadılarca görevlendirilen yönetsel, yargısal ve parasal bakımlardan
yetkili bir Naib bulunmakta idi. Klasik Osmanlı da Nahiye, kaza ile köy arasında
yer alan hiyerarşik bir birimden çok, önemli ve nüfusça büyük bir köy
görünümündeydi. Yine bu düzenleme içinde köylerin yönetimi tımarlı sipahilerin
elindedir. On dokuzuncu yüzyıla kadar “muhtarlık” diye bir kurumun bulunmadığı
köylerde, cemaatin temsilciliğini, ruhani reis veya kadı tarafından görevlendirilen
imamlar yapmaktadır.
Osmanlıdaki eyalet, Türkiye’deki Vilayetten çok daha geniş bir alanda
örgütlenmiştir. İstisna sayılması gereken Konya ve İstanbul hariç, günümüz
Türkiye’sinin vilayetleri Osmanlı’nın Sancakları genişliğindedir. On dokuzuncu
yüzyılda Edirne Vilayetinin bu günkü Edirne, Filibe, Gümülcine, Tekirdağ,
Kırklareli ve Gelibolu’yu, yine 19.yy’da Kastamonu Vilayeti’nin bu günkü
Kastamonu, Sinop, Bolu ve Zonguldak’ı kapsadığı bilinmektedir. Bu türden bir
yönetsel bölüntünün o çağın gerektirdiği anlamdaki bir merkezicilikle
bağdaşmayacağı açıktır. Nitekim önce Tanzimat’taki düzenlemelerle daha sonrada
İttihat ve Terakki uygulamalarıyla “Elviye-yi Gayrı Mülhaka” diye anılan merkeze
bağlı sancakların (Karesi ve Şehr-i Zor gibi) sayıca arttırılmaları yoluna gidilmiştir.
Giderek hızlanan bu süreç bir bakıma Cumhuriyet dönemi yönetim yapısının
başlangıç ve hazırlayıcısıdır.
2. Osmanlıda Yönetim ve Yöneticiler[]
Osmanlı yönetim sisteminde Beylerbeyi “paşa sancağı” olarak anılan eyalet
sancaklarının birinde oturur, yaşadığı konağını da resmi işlerini gördüğü bürosu
olarak kullanır. Her sancakta mali işler için bir mal defterdarı, yargı işleri için bir
de Kadı bulunur. Aslında kadı ve mal defterdarının beylerbeyinden bağımsız
olmaları gerekirse de uygulamada durum genel kurala uymaz. Beylerbeyinin iş
görmede en önemli iki yardımcısı bugünkü Vali Muavini ve Tahrirat Müdürüne
benzetilebilecek olan Kethüda ve Teskerecidir. Bu iki görevlinin Beylerbeyi
başkanlığında oluşturdukları Beylerbeyi Divanı, tımar uyuşmazlıklarını çözer,
şikayet ve davaları dinlerdi.
Beylerbeyilik, hem fiili bir memurluk hem de Nişancı’nın beylerbeyi olarak
atanabilmesinden de anlaşılacağı gibi başka memurluklarda bulunanlara
verilebilen bir rütbedir. İstanbul’un alınmasından önce de Anadolu ve Rumeli
Beylerbeylikleri olarak var olan ama Sultan II. Mehmet tarafından yeniden
düzenlenen bu kurum, beylerbeyini bulunduğu vilayetin tek mülki ve askeri amiri
durumuna getirmektedir.
Paşa sancağı dışındaki diğer bütün sancakların başında bir Sancakbeyi
bulunur. Yönetsel, askeri ve mali bakımdan tam yetkili olan sancakbeyinin
sancaktan hiçbir zaman ayrılmaması yani sürgit görevinin başında bulunması
kuraldandır. Sözgelişi, Ege Adalarının Beylerbeyi olan Kaptan-ı Derya’nın İstanbul
da yerleşmesine karşılık, bu adalardaki sancakbeyi rütbesindeki amiraller hep
yerlerindedir. Her sancakta sancakbeyinin yanı sıra bir de Kadı bulunur. Merkezle
doğrudan ilişki kurma yetkisine sahip olan kadılar, gerek mülki ve mali konularda
gerekse yargı yetkisinin kullanılmasında sancakbeyinden bağımsızdırlar. Yargı
alanında bütün bölgeden sorumlu olan ama mülkiye, maliye ve asayişe ilişkin
konularda otoritesi kent sınırlarıyla kısıtlanan kadıların avarız hanelerini saptama,
asayiş konularında emir verme ve belediye işlerinde karar alma yetkileri, kent
sınırları içinde mutlaktır. Sancak yönetimindeki iş bölümünde üçüncü görevli,
protokolde şehzade lalarına, sancakbeylerine ve sancak kadılarına eşit olan Mal
Defterdarıdır. Sancakbeyi ve Kadı gibi defterdar da doğrudan Padişaha baş vurma
hakkına sahiptir.
Sancakbeyi, kadı ve defterdar arasındaki bu üçlü denge uygulamada ne
ölçüde kurulabilmiştir. Uygulamada Beylerbeyi ve Sancakbeyinin, kadı ve
defterdarı sık sık etki altına aldıkları ve onların işlerine karıştıkları bilinmektedir.
Üstelik kadı ve defterdarın, yalnızca Vilayet yöneticilerinin değil, yerel grupların
etkisiyle de bağımsız davranabilme olanaklarını yitirdiklerini görüyoruz. İşte bu
durum, beylerbeyi ve sancakbeyinin görev bölgelerindeki egemenliklerini
pekiştiren ana etken olarak karşımıza çıkmaktadır. 2
Sancaklar Kaza’lara ayrılmakta, her kazanın başında da birbirlerinden
bağımsız iki görevli, Subaşı ve Kadı bulunmaktadır. Osmanlı yönetim
hiyerarşisinin bundan sonraki kademesi de “tımarlı sipahilerin” yönetimindeki
nahiye ve köylerdir. Başlangıçta bir köyün bütünü ile tek bir sipahinin tımarı
yapılmamasına dikkat edildiği ancak l6.yy’dan başlayarak yoğunlaşan çatışma ve
gasplar sonucu önemli toprak toplaşmaları meydana gelmiştir.
Geleneksel devletin yapısı, hizmet götürmek, vergi toplamak ve maaş
ödemek gibi düzenli eylem ve işlemlerin kolayca ve aksaksız yürütülmesine
elverişli değildir.
Genellikle benimsenen uygulama, ulaşım güçlükleri yüzünden ülkenin her
yanında merkezi hazineden aynı anda ödeme yapılamadığından, görevlilere maaş
yerine belirli bir gelir kaynağı tahsis edilmekte, bu kaynağa karşılık olarak da o
görevliden belli hizmetlerin yerine getirilmesi istenilmektedir.
Klasik Osmanlı yönetim sisteminde vilayet yöneticilerinin, aynı anda hem
askeri komutan hem de mülki amir olmaları (bu durum 19.yy’da son bulacaktır),
esas itibariyle yöneticilerin eğitilmeleri biçiminden gelmektedir. Nitekim,
imparatorluğun merkez ve eyaletlerdeki, maliye ve ilmiye sınıfının sivil eğitim
kurumlarından asker-sivil ayrımı yapmaksızın tüm yöneticiler askeri eğitimden
geçmişlerdir.
___________________________________________________________
2 İlber ORTAYLI, “ Osmanlı Kadısının Taşra Yönetimindeki Rolü “, Amme İdaresi Dergisi, C.9,
Mart 1976, s.95
19. yüzyıldan başlayarak devşirme, acemi oğlanlık ve Enderun kurumların
Osmanlı mülki amirlik sisteminin ana kaynakları olmuşlardır.
Enderun Mektebi’nin kuruluşu Sultan 2. Murat dönemine rastlar.
Kuruluşunun ilk yıllarında okul üç sınıftan oluşuyordu, ancak sonraları Edirne ve
İstanbul’da Galatasaray ve İbrahim Paşa okulları kuruldu; bunlar Yeni Saray’daki
Enderun’un alt kademe okulları olarak görev yapmışlardır. Doğrudan doğruya
Acemi Ocağına gönderilen devşirmeler dışında eli yüzü düzgün olan ve yetenekli
görülenler bu okula alınır yani saray hizmetine ayrılırdı. Osmanlı medrese
eğitiminin aksine buradaki eğitim, hem daha laik hem de uygulamaya dönüktü.
Öğrenciler Büyük ve Küçük odalar, Kiler, Seferli Koğuşu, Hazine ve Has Odaları
diye ayrılan 6 sınıfta uzun yıllar hizmet ve eğitim görürlerdi. Özellikle Seferli
Koğuşu’na geçmeyi başaranlar 5-6 yılda bir yenilenen “çıkmalar” sonucu okulu
bitirir, sarayın sipahi birliklerine katılırlardı. Daha üst kademelerden çıkanlarsa,
çavuşluk, sancakbeyliği ve hatta vezirlik gibi görevler alabilmekteydiler.
Protokol bilgisi, müzik, güzel yazı, Kur’an, temel İslam ve fıkıh bilgisi, spor
ve silah çalışmalarına dayanan Enderun eğitimi, 17. yy’dan sonra, imparatorluğun
Türk asıllı unsurlarının da geniş çapta katılabildikleri bir sisteme dönüşmüştür.
Bu gelişme sürecinin uzantısı, 19. yy’da başlatılan yönetsel yenileştirme
çabalarının vazgeçilmez gereği olarak, Enderun’un biçimsel devamı olmasa bile,
içerik ve amaç bakımından onu sürdüren Mekteb-i Sultani (Galatasaray) ve
Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler fakültesi) kurulmuştur. Askeri ve mülki amir
eğitiminin, dolayısıyla askeri ve mülki yapıların birbirinden soyutlanmaya
başladıklarının göstergesi sayılması gereken bu gelişmeler, imparatorluğun
yenilenen bürokratik yapının gereksinmelerine cevap verecek kadroları yetiştirip
denetlemedeki kararlılığını da yansıtmaktadır. 3
___________________________________________________________
3 K.FİŞEK, a.g.e. , s.16
a) Enderun Mektebi[]
Burada hem Osmanlı Devletinin hem de Türkiye Cumhuriyetinin devlet
adamı ve yönetici eğitimi ile ilgili, zamanın en önemli ve orijinal eğitim kurumu
olan Enderûn ’un biraz daha yakından incelenmesi faydalı olacaktır.
b) Enderun Mektebinin Tarihi Gelişimi[]
Enderûn Mektebi devletin kudretini korumaya kabiliyetli Kapıkulu sınıfını
yetiştirmek için kurulmuştu. Bu kuruluş Odalar halinde ve çeşitli kademelerde
eğitim öğretim faaliyeti yürütüyordu. Talebeleri Acemi Oğlanlar arasından seçilen
bu mektep, Osmanlı eğitim sisteminin elit kadro eğitimi bölümünü meydana
getiriyordu.4
Enderûn Mektebinin kurulduğu güne kadar ona benzer başka bir kuruluş
yoktu. Selçuklularda ve Avrupa’da hanedan mensuplarının özel itinaya dayalı
öğrenim gördükleri mevcut ise de, Enderûn Mektebinin eğitim sistemi bunlardan
tamamen farklı idi.
Enderûn Mektebi kurulana kadar Osmanlılarda ve diğer İslâm Devletlerinde
eğitim kitle eğitimi şeklindeydi. Cami ve medreselerde ağırlığı Din Bilgisi
eğitimine dayalı olacak şekilde bir eğitim yapılmıştı.5 Enderûn Mektebinin
kuruluşundan sonra da kitle eğitimi halka açık olarak faaliyetine devam etmiştir.
Enderûn Mektebinin kuruluş tarihi hakkında çeşitli görüşler ileri
sürülmektedir. Bunlar başlıca iki ana noktada toplanabilir. Birincilere göre,
Enderûn Mektebi 2. Murâd (1421-1452) 6 tarafından , diğerlerine göre de Fâtih
___________________________________________________________
4 O.ERGİN, Türk Maarif Tarihi, C. 1-2, İstanbul, 1977, s.11.
5 C.BALTACI, XV. – XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1976, s. 16.
6 İ.H.BAYKAL, Enderun Mektebi Tarihi, İstanbul, 1953, s.18.
Sultan Mehmed tarafından kurulmuştur. Yapılan ciddi araştırmalar sonucunda
Enderûn Mektebinin 2. Murâd tarafından kurulduğu açıklık kazanmaktadır.7
Enderûn Mektebine talebe sağlanması ise Acemi Oğlanlardan seçilmek
suretiyle oluyordu. 2. Murâd zamanında kurulan Enderûn Mektebi gerçek
şahsiyetine Fatih Sultan Mehmed zamanında kavuşmuştur. Fatih Sultan Mehmed
zamanında Enderûn Mektebi yalnız bir devşirme mektebi olma hüviyetinden
çıkarak, devletin korunması için gerekli mülki ve idari kadronun eğitimine de
yönelmiştir.
Fatih Sultan Mehmed Dâ’ire-i Hümâyunu genişletmiş ve buranın halkının
sayısını çoğaltmıştı. Bu sırada Sarây-ı Hümâyun halkı için bu daireyi genel bir
mekteb haline getirmişti. Enderûn-ı Hümâyun denilen bu mektebe meşhur ilim
adamlarından öğretmenler getirilmişti. Birçok ilim ve fennin öğretilmesi için Fatih
Sultan Mehmed bütün ilim adamlarını sarayında toplamıştı. Bâb-üs-saâdeye « Ve
nime dar ül ilim » levhasının yazdırılmasını da yine Fatih Sultan Mehmed
emretmişti.
Fatih Sultan Mehmed ile başlayan Enderûn Mektebinin gelişmesi 2.Beyazid
(1481-1512), Yavuz Sultan Selim (1512-1520), Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)
zamanında da devam etmiştir. Bu hükümdarlar tarafından Enderûn Mektebine
kazandırılan bina ve eserler Sultan 4.Murad (1623-1640), Sultan 3.Ahmed (1703-
1730) ve Sultan 3.Mustafa (1757-1774) tarafından bakım ve tamir görmüştür.
c) Enderun Mektebinin Topkapı Sarayı İçindeki Yeri
Nizamiye Medresesinin önemini kaybetmesinden elli yıl sonrasına (1395)
kadar doğuda bu ayarda önemli herhangi bir kültür merkezi kurulmamıştı.
___________________________________________________________
7 Ülker AKKUTAY, Enderun Mektebi, Ankara, Gazi Üniversitesi, 1984, s. 26
Enderûn Mektebinde idarecilik, pozitif ilimler ve askeri konuların
öğretilmesinde Miller 8 ‘e göre Nizamiye Medresesinin rolü olmuştur. Böylece
Enderûn Mektebi bir kültür merkezi olmak amacıyla kurulmuştur.
Enderûn Mektebinin gelişimini tamamladığı dönemde, binalar içinde bir
konservatuar, büyük bir cami ve hamam ile 3. Ahmed Kütübhanesi görülür.
Bunun dışında büyük bir klinik, ok ve cirid talim sahası görülür.
Enderûn Mektebinin Topkapı Sarayındaki protokol ve idari ağırlık
bakımından yeri incelendiğinde ise, mektebin akademik bir fonksiyonu olduğu
görülür. 9
d) Enderun Mektebine Öğrenci Seçimi[]
1. Devşirmeciliğin Esasları
Tanımı
“Devşirme” kavramı, toplama anlamına gelir. “Devşirme Kanunu” tebaadan
olan Hıristiyan çocuklarının Yeniçeri yapılmak üzere toplanmaları demektir. Fakat
bu yalnızca Yeniçeriliğe de bağlı kalmamıştır. Toplanan çocukların bazıları
yetiştirildikten sonra Saraya alınmıştır. Buradan da Kapıkulu Süvarisi Ocağına
verilmişler ve bir kısmı da Sarayda yükselerek “Yeniçeri Ağası”, “Beylerbeyi” ve
“Vezir” olarak hizmete girmişlerdir. Fakat çoğunluk Yeniçeriliğe ayrıldığından ve
Devşirme Kanunlarında da “Yeniçeri için oğlan alınmak” tabiri kullanıldığından
bazı araştırıcıların ve bu konuda Glibof 10 ‘un Hıristiyan çocuklarının Yeniçeri
yapılmak üzere toplanmalarına “Devşirme” denildiği açıklaması yanlış bir
değerlendirme olmamaktadır.
___________________________________________________________
8 B.MİLLER, The Palace School of Muhammad the Congueror, Cambridge,1941, s. 20.
9 Ü. AKKUTAY, a.g.e., s.33
10 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, Ankara,
C.1,1943,s. 13
Amacı
Devşirme Kanunun ana ilkesi, Yeniçeri yapılmak üzere akıncı gazilerden
alınan Pençik oğlanlarının yerine, Padişahın Rumeli ve Anadolu’daki Hristiyan
tebaasının çocuklarından oğlan devşirmektir. Bu kanun Yeniçeri Ocağına hem
sürekli olarak bir insan kaynağı sağlamış, hem de ahalisi büyük bir çoğunlukla
Hıristiyan olan Rumeli’nin yavaş yavaş İslamlaştırılmasını sağlamıştır. 11
e) Enderun Mektebinde Öğretimin Kademeleri ve Esasları[]
Enderûn Mektebindeki eğitim öğretim devşirme usulü de dahil olmak üzere,
kendi içinde bir bütünlük gösterir. Bu sebepledir ki, bu eğitim ve öğretimin her bir
kademesi, bir diğerine sıkı sıkıya bağlı bulunmaktadır. Bunlardan birisindeki bir
eksiklik veya aksama, diğerlerini de zedeleyecek bir durum yaratır.
1. Aileye Verme
Devşirilen çocukların güzel olanları Saray için ayrılır, gürbüz olanları da
“Bostancı Ocağı” na verilirlerdi.
“ Türk çiftçilerine verilen bu oğlanlar ilk öğrenim devresini burada görerek
İslam dininin şartlarını ve Türkçeyi öğrenirlerdi” 12
Acemiler dağıtıldıkları Anadolu ve Rumeli’de yedi, sekiz yıl kalırlardı. Bu
süre içinde çiftçilik v.b. gibi işleri de öğrenirlerdi. “Türk Üzerinde” uzun süre
hizmet etmiş olan oğlanlar, birer akçe ulufe ile Acemi Ocağına veya diğer
hizmetlere alınırlardı. Bu işlemler esnasında, devşirme iken tutulan defter
gereğince, oğlanlar yeniden incelenirdi. Ondan sonra en eskilerden başlayarak,
Ocak Cemaatlere kaydedilirlerdi. 13
___________________________________________________________
11 Ü.AKKUTAY, a.g.e., s.33
12 A. CEVAD, Tarih-i Asker-i Osmani, İstanbul,1997,s. 176.
13 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e. , s. 26. 29.
2. Hazırlık Sarayları[]
Fatih’in İstanbul’u fethiyle Osmanlı Devleti çok gelişmiş, teşkilatı da
oldukça genişlemişti. Dil, din, ırk, anane bakımından farklı olan ülkeleri Türk
Devletinin mutlak otoritesi altında tutmak gerekiyordu. Bunun içinde
İmparatorluğun çeşitli görevlerini yerine getirebilecek bilgili ve kabiliyetli
idarecilere ihtiyaç vardı. Ayrıca Saray halkının bütün işlerini idare edebilecek
elamanlar da gerekiyordu.
Bu büyük ihtiyaç karşısında “Saray Mektepleri” kurulmaya başlanmıştır.14
Literaturde bu kurumlar “Hazırlık Sarayları” adı altında da geçmektedir. Bu Saray
Mektepleri, Osmanlı İmparatorluğunun bütün sivil memurlarını, devlet ileri
gelenlerini ve askeri görevlilerini, Yeniçeri Ağasını, Sadr-ı Azamını, Defterdarını,
Kubbe Vezirini, Divan Şairlerini, Tarihçilerini, Hattatlarını, Beylerbeylerini, ve
Valilerini yetiştirmiştir. 15
Bu Mekteplerin kuruluşundaki asıl amaç Padişahların özel hizmetlerini
yapacak kimselerin eğitim ve öğretimleridir. Bu hizmetleri herkes yerine
getiremez ve herkese de güvenilmezdi. 16 Hazırlık Saraylarının önemli bir özelliği
de gençlerin daha mektepde iken iş ve memuriyet hayatına katılmasıydı. Talebeler
böylece hem bir takım dersler görüyorlar, hem kabiliyetlerine göre çeşitli sanatlar
öğreniyorlar, hem de mektebin genel işlerine katılıyorlardı. Dolayısıyla bilgi, iş ve
memuriyet stajı hep bir arada yürütülüyordu. 17
Bu Saray Mektepleri, tarihi silsileye göre, aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
- Edirne Sarayı,
- Galata Sarayı,
- İbrahim Paşa Sarayı,
- İskender Çelebi Sarayı.
___________________________________________________________
14 F.İSFENDİYAROĞLU, Galata Sarayı Tarihi,İstanbul,1952,s. 85
15 F.İSFENDİYAROĞLU, a.g.e., s. 88.
16 F.OSMAN, Edirne Sarayı, Ankara, 1957, s. 17.
17 F.İSFENDİYAROĞLU, a.g.e., s. 89.
Topkapı Sarayındaki Enderun-ı Hümayuna gelebilmek için Devşirmeler
içinden seçilen çocuklar hazırlık sarayına gönderilirdi. Bu mekteplerde eğitim ve
öğretimden geçirilirlerdi. Yüksek kabiliyet gösterenler, çıkmalarda Yeni Saray
hizmetine ayrılırlardı. Diğerleri de derecelerine göre Kapıkulu Süvari Bölüklerine
verilirlerdi. 18
3. Enderun-i Hümayun[]
Büyük ve Küçük Oda[]
Bab-üs saadeden içeri girilince sağ tarafta Büyük Oda, sol tarafta ise Has
Oda ile Kuşhane arasında Küçük Oda bulunur. Bu Odalarda bulunan kıdemli ve
ehliyetli Acemiler Edirne,Galata ve İbrahim Paşa Saraylarından seçilerek
alınmıştır. 19 Yeni gelen bir iç oğlanına önce otuz bir akçe vermek adetti. 20
Muhtemelen Büyük Oda Fatih Sultan Mehmed, Küçük Oda ise Kanuni Sultan
Süleyman tarafından kurulmuştur. 21
Büyük ve Küçük Oda arasındaki fark büyüklük farkıydı. Miller‘e göre, Büyük
Odanın kapasitesi On altıncı yüzyılda yüz, iki yüz arasında değişiyordu. On
yedinci yüzyılın ortalarında iki odada altı yüz öğrenci vardı. Bunun dört yüzü
Büyük Oda da idi. On altıncı yüzyılın başlarında dört hoca Büyük Oda oğlanlarına
Türkçe, Arapça, Farsça ve Kur’an öğretmiştir. On yedinci yüzyılda ise yedi hoca
vardı. Büyük ve Küçük Oda bir meslek okuludur. Edirne Sarayı ve İbrahim Paşa
Sarayı kapatılınca çıraklar Büyük ve Küçük Odaya doğrudan alınmışlardır. 22
Büyük ve Küçük Odada bulunan İç Oğlanları Sarayın en alt hizmetlerini
yerine getiriyorlardı. Şayet kabiliyet gösterebilirlerse diğer dört odada en yüksek
yerlere kadar çıkabiliyorlardı. 23
___________________________________________________________
18 İ.H.UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara, TDK, 1945, s. 301.
19 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 309.
20 İ.H.BAYKAL, a.g.e., s. 69.
21 B.MILLER,Beyond the Sublime Porte The GandSesaglio of Stambaul, New Hawen,1931,s.55
22 B.MILLER, a.g.e., 1931, s. 62-63.
23 Ü.AKKUTAY, a.g.e., s. 87
Bu Odalardaki İç Oğlanların Padişaha ait hizmetleri yoktu. Sadece Padişah
öldüğünde Kur’an okumak hizmetini görürlerdi. Büyük ve Küçük Odadakiler
sadece okurlar ve yazarlardı. Bunlar Enderun Mektebinin hazırlık sınıflarıdır.
Büyük ve Küçük Odaların ders programları şu şekilde düzenlenmişti:
Kur’an, İlm-i Hal, Tecvid, Arapça, Farsça, Yazı, Cild, Tezhib, Oymacılık, Ressamlık,
Kıraat, Meşk, Hattatlık, Musiki ve Resim.24
Türkçe, Arapça ve Farsça öğrendikten sonra spor hareketlerinden olan
güreş, atlama, koşu, meç, ok çekme, tomak talimleri yaparlardı.Yaşca on dört
veya daha fazla olanlar yaşları itibariyle spor talimlerinde daha beceriklidirler.
Bunların en yaşlıları on altıncı yüzyılın sonlarında on beş yaşları civarındadır. On
yedinci yüzyılda aynı derece olan bu iki odadan terfi edip bir derece yükselen
kıdemli bir iç Oğlanı Seferli Koğuşuna geçirirlerdi. Bunlardan Seferli Koğuşuna
geçirilemeyenler, yani kaftanlı olmayanları ise çıkmalarda maaş derecelerine göre
on sekiz veya yirmi akçe ile Süvari Ocağının Sipahi veya Silahdar bölüklerine
çıkarırlardı. 25
Büyük ve Küçük Odalar 1675 tarihinde Edirne Sarayı, Galata Sarayı ve
İbrahim Paşa Sarayları teşkilatıyla birlikte lağvedilmiştir. 26
Doğancı Koğuşu[]
Bütün Türk boylarında olduğu gibi Osmanlı Türkleri de av teşkilatına büyük
önem verirlerdi. Padişahlar bu avlara son derece ilgi gösterirlerdi. Bunların
arasında avcı lakabını taşıyanlarda vardı.27
___________________________________________________________
24 S.AYVERDİ, Edebi ve Manevi Dünyası içinde Fatih, İstanbul, 1974, s. 104.
25 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 309.
26 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 310.
27 E.CENKMEN, Osmanlı Sarayı ve Kıyafetleri, İstanbul,1948, s. 189
Doğancı Koğuşuna Hane-i Bazyan da denilirdi. Kırk kişiliktir. Kaftanlı
denilen Enderunluların beşinci kısmıdır. Avcı sultan Mehmed tarafından
kaldırıldıktan sonra bunlardan bahsedilmemektedir. Fakat daha önceden bir
Doğancı başının emrinde böyle bir Enderun halkı bulunmaktadır. 28
Bunların da diğer Enderun Odalarında olduğu gibi bıçaklı eskileri vardı. En
eskileri Doğancı Başının muavinidir. Diğerleri neferleridir. Kanun, nizam ve diğer
adetleri diğer Odalar gibidir. Hizmetleri Padişaha ait Şahin, Doğan gibi hayvanları
beslemek ve uçurmayı öğrenmektir. Hükümdar ava gittiği zaman Doğancı Başı
O’na diğer hizmetlilerden daha yakın bulunurdu. Padişah avda bulunduğu sırada
dış avcılar tarafından ve dış pazarlardan av hayvanı getiren kimselere bahşiş
çıkartmak ve getirdikleri avı Padişaha sunmak Doğancı Başının görevi idi. 29
Seferli Koğuşu[]
Seferli Koğuşuna Hane-i Seferli de denilir. Seferli Koğuşu ilk defa 4.Murad
zamanında 1635 tarihinde kurulmuştur. 4. Murad’ın Revan Seferine başladığı
sırada, Büyük ve Küçük Oda Oğlanlarından seçme yapılarak meydana
getirilmiştir. Bunun için de bu koğuşa savaşçı manasında Seferli denilmiştir.
Fakat bu Odaya yeni bir yönetici seçilmemiştir. O zamana kadar Büyük ve Küçük
Odaların yöneticisi olan Saray Kahyası bu Koğuşun yöneticisi olmuştur.30
Seferli Koğuşu hamam ile Ağalar Odası arasındadır. Bu Koğuşun sayısı 70
olup On yedinci yüzyılın sonlarında yüzü geçmiştir. 31 Hükümdarın çamaşırlarının
yıkanması ve katlanması bu koğuştakilerin görevidir. Padişah sefere çıktığında üç
saray görevlisi kendisine eşlik eder, kalanlar nöbet beklemek için Sarayda
kalırlardı.
___________________________________________________________
28 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 311.
29 İ.H.BAYKAL, a.g.e. s. 65 – 67.
30 Ü.AKKUTAY, a.g.e., s. 90
31 B.MILLER, a.g.e., 1931, s. 56.
Seferli Koğuşu sonradan bir sanat mektebi haline getirilmiştir.
Musikişinaslar, Hanendeler, Kemankeşler, Pehlivanlar, Berberler, Hamamcılar,
Tellaklar yetiştirilmiştir. Soytarılar olarak bilinen Dilsiz ve Cüceler de bu Koğuşta
bulunmaktadır. Seferli Koğuşunda alim, şair, musikide çalışkan bir hayli kimse
yetişmiştir.32
Seferli Koğuşu derece itibariyle Enderûnun Büyük ve Küçük Odalarıyla
Doğancı Koğuşundan yüksektir. Kiler Koğuşu ise bundan bir derece yukardadır.
Seferli Koğuşunun boşlukları Büyük ve Küçük Odalardaki kıdemli elemanların
nakliyle kapatılır. Bir boşluk olduğunda önce Büyük Odanın baş halifesi, ikinci
boşlukta Küçük Odanın baş halifesi Seferli Koğuşuna geçer. Büyük ve Küçük
Odaların kaldırılmasından uzun süre sonra Galata Sarayının canlandırılmasını
takiben oradan Seferli Koğuşuna oğlan verilmiştir. 33
Kiler Koğuşu[]
Fatih sultan Mehmed zamanında kurulan bu Koğuşu, İç Hazine ile Hazine
Odası arasında yer alıyordu.34 Kiler Koğuşunda bulunan gılmanlar okuyup yazmak
ve diğer ilim ve fenleri öğrenmekten başka Padişaha ait çeşitli yemekleri pişirmek,
sofra kurmak, salata yapmak, kahve pişirmek ve çeşitli şurup ve reçelleri
yapmakla da görevliydiler. Bütün bu işler Lalaları ve eskileri tarafından gılmanlara
büyük bir dikkat ve önemle öğretilirdi.35
Miller 36 ‘e göre, Kiler koğuşundakilerin sayısı 70 olup sonraları 100’e kadar
çıkmıştır. İstisnai olarak bu sayı On altıncı Yüzyılda 40’a düşmüştür. Kanuni
Sultan Süleyman zamanında Kiler Koğuşundakilerin J.v. Hammer 37’in ifadesiyle
40, 4.Mehmed zamanında ise 70’dir.
___________________________________________________________
32 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 311
33 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 313
34 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 313
35 İ.H.BAYKAL, a.g.e., s. 62
36 B.MILLER, a.g.e., 1931, s. 56
37 Ü.AKKUTAY, a.g.e., s. 94
Kiler Koğuşu Sarayın mutfağı, yemek odası idi. Yönetimi “Kilerci Başı” ya
aitti. Kilerci Başı Sarayda terfi ederse Hazinedar Başı olur, terfi ederek taşraya
çıkarsa Beylerbeyilik verilirdi. Koğuştaki boşluklar, Büyük ve Küçük Odanın
kaldırılmasına kadar bu Odalardan sağlanmıştır. Daha sonra ise Galata
Sarayından faydalanılmıştır. Kiler Koğuşunda bir de hastahane vardır. 38
Yedi yıl içinde Kiler Koğuşundakiler Müteferrikalığa veya Çaşniğirliğe
terfiler yapılırdı. 39 Kiler Koğuşu İç Oğlanları, çıkmalarda ve sıraları geldiği
zamanlarda Kapıkulu Süvari Bölüklerine verilirdi. 40
Hazine Odası[]
Hazine Odası Kiler Koğuşundan bir derece yüksek, Has Odadan ise bir
derece aşağıdadır. İ.H. Uzunçarşılı 41 ve E. Cenkmen 42 ‘in ifadelerine göre bu Oda
Fatih Sultan Mehmed zamanında kurulmuştur. Fatih sultan Mehmed zamanında
Enderun Odaları arasında yer alan Hazine Odası Yavuz Sultan Selim zamanında
daha gelişmiş ve teşkilatlanmıştır.
Hazine Odasının en büyük yöneticileri Hazinedar Başı (Serhazin-i Enderun)
ve Hazine Kethüdasıdır. Hazinedar Başı savaş ve barış zamanlarında, her zaman
Padişahın yanında bulunurdu. Özellikle Cuma günleri Camiye giderken O’na eşlik
ederdi. Hazinedar Başı birkaç bin Saray görevlisinin yöneticisi idi ve aylık
ücretlerini de O öderdi.
Hazine Odasının ikinci önemli yöneticisi olan Hazine-i Hümayun Kethüdası
ise İç Hazinenin Kethüdası ve Oda Başkanıdır. Sarayın ekonomik işleriyle
görevliydi. Her ay sonunda harcamaların genel durumu hakkında bilgi verirdi.
Harcamaları da “makbul-u hümayunumdur” diyerek onaylıyordu.
___________________________________________________________
38 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 315
39 Ü.AKKUTAY, a.g.e., s. 97
40 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 315
41 İ.H.UZUNÇARŞILI, a.g.e., 1945, s. 315
42 E.CENKMEN, a.g.e., s. 171.
Hazine Odası Padişahın emri olmadan, Odanın diğer elemanları hazır
bulunmadan ve mühürlerin incelenmesi tam olarak yapılmadan asla açılmazdı.
Hazine-i Hümayun Kethüdası, ikinci, üçüncü ve dördüncü Efendiler ile otuzdan
yüze kadar görevliyle birlikte Bab-ı Hazine-i Hümayuna gelirdi. Kethüda mührünü
çıkararak Baş Yazıcı kapıyı açar ve hepsi Hazineye girerdi. Hazineye eşya
konulması veya alınması bu şekilde olurdu. 43
Has Oda[]
Has Oda, Enderun Mektebi Odalarının en yüksek kademesini teşkil etmekle
kalmaz, aynı zamanda da eğitim ve öğretimin en yüksek kısmını teşkil ederdi. Bu
Odadaki eğitim ana hedefi, elemanları idarecilik yönünde yetiştirmekle
sınırlanmıştı. Has Oda üzerine aldığı bu eğitimi, teoriden çok uygulamaya dayalı
olarak yapmaya çalışırdı. Has Oda Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır.
Saray sistemindeki oğlanların sayısı zamandan zamana geniş çapta
değişmekle beraber Has Odanın oğlanlarının sayısında bir değişme olmamıştır.
Sayıları kırktır. 44 Has Odadakiler Enderun Mektebinin elit kısmı idiler. Defalarca
seçimden geçerler ve genç olmalarına rağmen sistemde büyük bir yere sahip
olurlardı.
f) Enderun Mektebindeki Eğitim Amaçları ve Vasıtaları[]
1. Eğitim Amaçları[]
Enderun Mektebinin kuruluş amacı genişleyen İmparatorluğun, fethedilen
ülkelerden yetiştirilmek üzere seçilen gençlerle devletin yönetici kadro ihtiyacı
giderilecekti. Böylece yüksek vasıflı devlet memurları kazanılacak ve devlet güçlü
olarak mükemmel bir işlerlik kazanacaktı.
___________________________________________________________
43 A.A.TAYYARZADE,Tarih-i Ata, 1. Cilt,İstanbul, s. 199
44 B.MILLER, a.g.e., 1931, s. 56
Kültürleştirme
Saray Mekteplerinin daha kuruluşlarında çizilmiş, önemle üzerinde
durulmuş, değişmez bir maarif siyaseti vardı. Bütün öğretim ve eğitim işlerini
kapsayan bu maarif politikasının amacı, Devşirme suretiyle toplanan Hristiyan
çocuklarını tamamiyle Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmaktı. Bunu
sağlayabilmek için hem ana vatanın, hem de Devletin resmi dili olan Osmanlıcayı
yani o zamanki Türkçemizi bu Mekteplerde öğretmek gerekiyordu.
Bu amacı gerçekleştirmek için zamanın en değerli öğretmenlerini bu Saray
Mekteplerine tayin ediyorlar, onlara rütbeler veriyorlar, maaş ve derecelerini
artırıyorlardı. Türkçe derslerinin saatlerini çoğaltıyorlardı. Türk dili ve kültürünün
bu çocuklarda hakimiyetini sağlamak için Edebiyat derslerine ve Osmanlı
Türkçesinde önemli yeri olan Arapça ve Farsçaya değer veriyorlardı. Divan
şairlerinin bir çoğu Saray Mekteplerinde yetişiyordu. Türkçe yazı çeşitlerini, güzel
yazıyı, milli musikimizin usül ve kaidelerini öğretmek de Türkleştirme siyasetini
sağlayan ve milli kültürü kuvvetlendiren tedbirlerdendi.
Saray Mekteplerinde öğretimin ana noktası o günün vatan dili olan Osmanlı
Türkçesine dayandığı gibi Din dersleri de Türkçe gibi önemli bir yere sahipti.
Saray Mekteplerinde Türkçe ile Din derslerinin öğretilmesine siyasi açıdan büyük
önem veriliyordu. 45
Disiplinleştirme
Bütün Saray Mekteplerinin talebesi, Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli
yerlerinden, dinleri, adetleri tamamiyle başka başka olan çeşitli ailelerden
Devşirme Kanunu ile toplanmıştır. Çeşitli eğilimleri olan çocukların üzerinde
büyük bir otorite kurularak bunları Türk ve Müslüman adetlerine göre
yetiştirilmesi gerekmektedir. Toplamı daima bini aşan bu gençlerin tek terbiye ve
aynı sistem altında bir birlik haline getirilmesi lazımdı. Bunun içinde mutlak bir
otoriteye ihtiyaç vardı. Bu sebeple bütün Saray Mekteplerinin kuruluşlarında
tarihe karıştıkları güne kadar idareleri hep Ak Ağalara verilmiştir.
___________________________________________________________
45 F.İSFENDİYAROĞLU, a.g.e., s. 91.
Enderun-i Hümayunda disiplini sağlayabilmek için bir takım terbiye ve
saygı kurallarına uymak gerekiyordu. Huzur-u Hümayunda laubali ve serbest
durmak yasaktı.
Enderun Mektebinde disiplin fazla olmakla birlikte sınırlı tutulmuştur. Bir İç
Oğlanı falakada günde on sopadan fazla yemezdi.
Kabiliyetlere Yöneltme ve Destekleme
Saray düzeni içinde ve devletin dış hizmetlerinde ilerleyip yükselebilmek
büyük ölçüde kabiliyete dayanıyordu. Bu sebeple öğretimin başından sonuna
kadar ilgiye, kabiliyetlere ve bireysel farklılıklara öncelik tanınıyordu. Hazırlık
okullarındaki öğrenciler ilgi ve kabiliyetlerine göre askerlik ve savaş hünerleri, dil
edebiyat, çeşitli el sanatları, hattatlık v.s. gibi alanlardan birinde gelişip yetişme
imkanı bulurlardı. Daha ileri düzeyde eğitim göremeyecekleri anlaşılanlar, bu
aşamanın sonunda Yeniçeri Sipahi Ocakları ile ordunun çeşitli hizmetlerine
aktarılırdı veya Sarayın ihtiyacını karşılamak için kurulmuş çeşitli atölye ve
imalathanelerde çalışma imkanı bulurlardı. 46
Üst öğrenim aşamasında da tutum aynıydı. Öğrenci, kabiliyetlerine uygun
çeşitli öğrenim kanallarından birinde yetişirdi. Türkçe, okuma, yazma, Arapça,
Kur’an ve din dersleri bütün öğrencilerin ortak olarak izlemek zorunda olduğu
derslerdi. Bunun dışında ortak öğrenim alanları beden eğitimi, savaş hünerleri
gibi konulardı. Arapça Dil ve Grameri, Farsça ve Fars Edebiyatı, Fıkıh, Tefsir, Türk
Edebiyatı v.s. gibi konular üst öğrenim aşamasında özel kabiliyetlere dayanan
konulardı. Ayrıca öğrencinin Seferli, Kiler ve Hazine Odalarına bağlı mesleki
öğrenimin hangi dalında derinleşip gelişeceği de geniş ölçüde ferdi kabiliyetlere
bağlı özelliklerdi. 47 Bu kabiliyetler, doğu lisanlarıyla, İslam ve Osmanlı kanunlarını
öğreterek geliştirilirdi. Bedeni, ruhi ve dini yetiştirme günlük hayatın gereklerine
uygun olurdu. 48
___________________________________________________________
46 M.ENÇ, Üstün Beyin Gücü, Ankara, 1973, s. 338
47 M.ENÇ, a.g.e., s. 338
48 A.E.LYBYER, The Government of the Ottoman Empire in the time of Suleiman the Magnificent,
Cambridge, 1913, s. 72.
Enderun Mektebinin müfredatı sadece terfi edecek şekilde değil, ordu ve
bürokrasi hizmetine ayrılacakları da tespit edecek şekilde planlanmıştır.49 Sistem
yüksek kabiliyetli ve lider tipli devlet adamlarını keşfetmiştir. Ferdi bir kabiliyet
Türkler tarafından keşfedilir ve teşvik edilirdi.
Talebeleri gayretli çalışmaya yöneltmek için en iyi yol, onların üzerinde
çalışmak istedikleri alanda konu seçebilme hürriyetine sahip kılabilmekti. İç
Oğlanların eğilimleri ve kabiliyetli oldukları alanlar ciddiyetle incelenirdi.
Genellikle dersler tamamen tercihe dayalıydı. Ancak Türk ve Arap dilleriyle
Kur’an-ı Kerim’in öğretilmesi şarttı. Bu derslere ilaveten İç Oğlanlarından istenilen
tek şey bir konu üzerinde derinlemesine ve hakkıyla çalışmasıydı. Tembellere yer
yoktu. 50
Enderun-i Hümayunda öğretmene ihtiyaç olduğunda kabiliyetli kişiler birer
kararname ile mektebe atanırlardı.
Enderun Mektebi 1850 tarihinden sonra, iptidaisiyle birlikte rüştiye
derecesinde bir mekteb haline getirilmiştir. Daha sonraları bu rüştiyeye üç senelik
bir özel sınıf ilave edilmiştir. 51
2. Eğitim Vasıtaları[]
Ceza ve Mükafat
Osmanlı Devlet Sistemi, hayatın her alanında, belirli kuralları esas alan sıkı
bir disiplin üzerine kurulmuştur. Bu disiplin, özellikle eğitim ve öğretim
kurumlarında tavizsiz olarak uygulanmıştır. Buna bağlı olarak ceza ve
mükafatların sınırları, çok açık bir biçimde tayin edilmiştir. 52
___________________________________________________________
49 B.MILLER, a.g.e., 1931, s. 63
50 B.MILLER, a.g.e., 1931, s. 99
51 O.ERGİN, a.g.e., s. 23
52 A.E.LYBYER, a.g.e., s. 88
Mevkiler arttıkça cezalar da artardı. Enderûn Mektebi yüksek mevkilerde
bulunanlar ölüm cezasına çok yakındılar. Hıyanete, itaatsizliğe veya tertipçiliğe
meyletmek dahi ölümle cezalandırılırdı. Yavuz Sultan Selim’in vezirinin kendi
ölüm fermanını kendisinin taşıdığı söylenir. 53
3. Eğitim Şekli[]
Seçkinler Eğitimi
Seçkinler eğitimi, çeşitli modeller içerisinde gerek doğu ve gerekse batıda
kullanılmış bir eğitim şeklidir. Batıdaki “Prenslerin Eğitimi” ne karşı, Osmanlılarda
“Enderun Mektebi” geliştirilmiştir. Bu eğitim şekilleri, özellikle büyük
İmparatorlukların kuruluş şartlarıyla belirlenmektedir. Bu da, genişleyen devlet
çarkını işletecek “seçkin elamanları”ın yetiştirilmesini amaçlamaktadır. Mesela on
sekizinci yüzyıldan itibaren büyümeye başlayan Büyük Britanya İmparatorluğu,
şemsiyesi altına topladığı çok çeşitli milletleri uzun süre bir arada tutacak
mekanizmayı sağlayamazdı. Bununla birlikte, Osmanlıların geliştirdiği Enderun
Mektebindeki elitler eğitimi, Rönesanstan itibaren Batı’da geliştirilen elitler
eğitiminden birçok noktada ayrılır. Enderundaki elitler eğitimi modeli, büyük
ölçüde Platon’daki “Filozoflar” ın yetiştirilmesine benzer. Her ikisinde de, sıkı bir
eleyicilik söz konusudur. Aynı zamanda da yetişen elitler, kendi anne babalarına
olan bağımlılıklarını büyük ölçüde kaybederler.
Saray Mekteplerinden yetişenler büyük bir çoğunluk halinde Devletin en
büyük makamlarına kadar yükseliyorlardı. Şairler, edipler, tarihçiler, musiki ve
güzel yazı meraklıları ve üstadları olan sanatkarların hemen hepsi Saray
Mektepleriyle bunların devamı olan Enderundan yetişiyordu. 54
___________________________________________________________
53 A.E.LYBYER, a.g.e., s. 88
54 F.İSFENDİYAROĞLU, a.g.e., s. 237
Enderun-i Hümayun kuruluşundan itibaren aşağı yukarı devletin bütün
büyük siyasi ve askeri memurlarını yetiştirmiştir. Bu memurların orada aldıkları
terbiyenin mükemmel bulunması, Devletin o zamanlar da eğitime verdiği büyük
önemi göstermektedir. Enderun-i Hümayunun ileri gelenlerinin hepsi Osmanlı
Devletine olan sadakat ve hamiyetleriyle her sınıfa yükselebilmişlerdir. 55
Enderun Mektebindeki seçkinler eğitimi özellikle batılılar tarafından çok iyi
bir şekilde değerlendirilmektedir. Bunlara bir örnek olarak M. Baudier,
gösterilebilir. M. Baudier 1624 tarihinde şunları yazmıştır.
“ Türk Milletinin başarılarına şaşmamak lazım.
Çünkü onlar elit kadroları nasıl yetiştireceklerini,
Gençleri nasıl disipline edeceklerini biliyorlar.
Onları mükemmel insanlar haline getirirken,
Kabiliyetlerine göre taltif etmesini biliyorlar.” 56
İdarecilik Eğitimi[]
Osmanlı İmparatorluğunda, idare teşkilatını ve faaliyetlerini düzenleyen
kaideler Fatih Sultan Mehmed’in Kanunnameleriyle esas şeklini almıştır. Onun
zamanında bir taraftan ordu ıslah edilmiş, diğer taraftan da askeri mali ve sivil
idare için yüksek seviyeli idareciler yetiştirilmiştir. 57
Devlet idaresi Hükümdarın mutlak kudretine dayanıyordu. Ancak Fatih
Kanunnamesi bu yetkileri bir yerde engelliyordu. Fatih Sultan Mehmed,
Kanunnamesiyle kendisinin ve kendinden sonra geleceklerin yetkilerini kontrol
altına alıyordu. 58
Miller’e 59 göre, Fatih Sultan Mehmed Enderun Mektebinde idarecilikle ilgili
bilgilerin öğretilmesinde Nizamiye Medresesinden etkilenmiştir.
___________________________________________________________
55 M.SÜREYYA, Sicill-i Osmani, 4. Cilt, İstanbul,1895, s. 727
56 B.MILLER, a.g.e., 1931, s. 69
57 S.AYVERDİ, a.g.e., s. 170
58 S.AYVERDİ, a.g.e., s. 174
59 B.MILLER, a.g.e., 1941, s. 20
Osmanlılarda hükümet metodu yerli teba’yı hükümetten uzak tutarak,
veraset usulüyle makamların el değiştirmesine engel olmaktır. Bu Türk idarecileri
tarafından geliştirilmiş bir savunma tertibatıdır. 60
Osmanlı Sülalesinin takip ettiği en belli başlı siyaset, hükmeden sınıfın
Enderun Mektebindeki İç Oğlanları idaresine yakınlaşması, yakınlık göstermek
suretiyle sadakat ve bağlılık sağlamaktır. Bu siyaset öyle dikkate alınmış ve
şuurlu bir şekilde takip edilmiştir ki 3.Murad gibi Padişahlar bile nadiren devlet
işleriyle uğraşmışlardır. Bunun yerine Enderun Mektebi onların en belli başlı
meşgalesi olmuştur. 61
Türk Padişahlarının Saray eğitim sistemiyle yetiştirmek istedikleri idari
memur, mücadeleci devlet adamı ve sadık bir Müslüman tipindeydi. Bunlar aynı
zamanda ilim adamı ve iyi bir hatip, kibar ve iyi ahlaklı olmak zorundadırlar. Bu
amaçla Enderun Mektebi öğrencisi Saraya kabul edildiği günden ayrıldığı güne
kadar Müslümanlık ile Türk örf ve adetlerini mükemmel şekilde öğrenme
durumundadır. 62
Osmanlı Devleti idareciliğin önemini kavramış ve ona gereken değeri
vermiştir. Gençleri kabiliyetlerine göre sınıflandırmış ve onlara idarede şans
tanımıştır.
g) Enderun Mektebinin Zayıflaması ve Kapanışı[]
Osmanlı Devletinde, On yedinci ve On sekizinci Yüzyıllardan önce askeri
sonra da siyasi alanda baş gösteren çözülme olgusu, etkisini Enderun
Mektebinde de göstermiştir. Çünkü, artık savunma için silahla mücadele yanında
diplomatik görüşmeler önem kazanmaya başlamıştır. Bu durum Osmanlı
Devletinin askeri ve siyesi mektebi olan Enderun Mektebi üzerinde öğretim
programından çok, idare etme tarzı bakımından önemli değişiklikler getirmiştir. 63
__________________________________________________________
60 B.MILLER, a.g.e., 1941, s. 70
61 B.MILLER, a.g.e., 1941, s. 82
62 B.MILLER, a.g.e., 1941, s. 94
63 B.MILLER, a.g.e., 1941, s. 105
Enderun Mektebinde ilk esaslı değişiklik 2. Mahmud zamanında (1808-1839)
olmuştur. 2. Mahmud Yeniçeriliğin kaldırılmasıyla başlayan düzenleme
hareketlerinin yanısıra Enderunda da birçok değişiklikler yapmıştır. 1830
tarihinde Silahdarlığın kaldırılmasıyla “Enderun-i Hümayun Nezareti”
kurulmuştur. 1831’de de “Mabeyn-i Hümayun Müşirliği” kurulmuştur. Böylece
Çuhadar ve Riabdarın görevleri Mabeynciler tarafından yapılmaya başlanmıştır.
Tülbend Ağası denilen Sarıkçı Başılık unvanı “Esvabcı Başı”, Kiler Kethüdalığı
unvanı ise “Kilerci Başı” olarak değiştirilmiştir. 64
1838 yılında Mabeyn-i Hümayun Müşirliği, “Serkurena”lık unvanını aldı.
Sonradan yine Mabeyn Müşirliği kuruldu. Daha sonra “Enderun-i Hümayun
Nezareti” unvanı da değiştirilerek önce “Mabeyn Nazırı” sonra da “Hazine-i Hassa
Nazırı” adı verildi. Serkurenalık Saltanatın kaldırılmasına kadar devam etti. Sultan
Abdülmecid (1839 – 1861) Dolmabahçe Sarayını yaptırınca oraya taşındı. Bundan
sonraki dönem Enderun Mektebinin zayıflamaya başladığı dönem oldu. Mabeyn
Enderundan ayrıldı. Enderun hizmetlilerinin gelişme imkanları kalmadı. Hırka-i
Saadet ve Hazine-i Hümayun görevleri Hazine Kethüdasına bırakıldı. 2.
Abdülhamid zamanında (1876-1909) ise Enderun tamamen ihmal edilerek önemini
kaybetti. Meşrutiyetle birlikte Enderunun hiç önemi kalmadı. 65
1 Temmuz 1909 tarihinde bir kararname, bir de talimatname yayınlanarak
Enderun Mektebi lağvedilmiştir. Aynı zamanda Has Oda, Hazine Odası ve Seferli
Koğuşları adları ve vazifeleriyle birlikte kaldırılmıştır. Buralarda çalışanların,
öğretmenlerden Akaid ve Kur’an-ı Kerim öğrenmeleri için Cumadan başka hergün
bir veya iki ders almaları, Kur’an-ı Kerim’i ezberlemeleri, talimatnamede ayrıca
açıklanmıştır. Yine Enderun-ı Hümayunda çalışanların vazifelerine zarar
gelmemek üzere istedikleri mekteblere devamlarına izin verilmiştir. 1923
tarihinden sonra Topkapı Sarayı müze ve kütübhane haline getirilmiş, böylece bu
kuruluşun beş asırlık tarihi rolüne son verilmiştir. 66
___________________________________________________________
64 M.Z.PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,1.Cilt,İstanbul,1971, s. 535-536
65 M.Z.PAKALIN, a.g.e., s. 536.
66 O.ERGİN, a.g.e., s. 24
3.Tanzimat Dönemindeki Yönetimi Yenileştirme Çabaları[]
Tanzimat hareketi ile Osmanlı devlet yönetimini çağdaş işleyiş ilkelerine
dayandırmak, mali işlerin merkezden yönetilip yönlendirilmesini, yükümlülüklerin
yasal esaslara dayandırılmasını ve yargı erkinin düzenli biçimde işlemesi
amaçlanmaktadır. Mali alanda merkezden yönetim ve düzenli işleyen vergi adaleti
hedef idi. Bu bakımdan merkezi illere dayanan vilayet yönetiminin gereği,
eyalet yönetiminde yenileştirme çabalarının sosyo-ekonomik yapıdan gelen
engellerle karşılaşacağı muhakkaktı.
Tanzimat merkezciliğinin en önemli sorunlarından biri “yetişmiş kadro
yetersizliği” idi. Tanzimatın ilanından çok sonra bile valiler, günlük işleri dahi
yürütecek personelden yoksundular. Sözgelişi, mali tasarruf için 1848 yılında
vilayetlere yazılan ve fazla personelin işten çıkarılmasını isteyen bir Sadaret
Hükmü’ne bazı vilayetler cevap olarak, mevcut personelin vaki ihtiyacı
karşılayamadığını, bu yüzden memur tasfiyesinin mümkün olmadığını
bildirmişlerdir.
Tanzimat hareketi Osmanlı eyalet yönetimini iki ana biçimde etkilemiştir. İlk
olarak mali alanda yeni bir örgütlenmeye gidilmiştir. İkinci olarak, yerel kişi ve
kümelerin devlet yönetimini etkilemeleri süreci başlamıştır. Yeni yönetsel
düzenlemelerde somutlaşan bu iki etki biçiminin verdiği sonuçsa, vilayetlerin
fiziki örgütlenmesinin değişmesidir. Bu anlayış, imparatorluğun sonuna kadar
sürmekle kalmamış, Cumhuriyet dönemi yönetim sisteminin de önemli
miraslarından olmuştur.
19.yy’da ülkenin ulaşım şebekesi ve dış ticaret yolları değişmiş, buna
bağlı olarak üretim ve denetim merkezlerinin değişmesi gereği duyulmuştur. Yeni
yerleşme merkezleri yönetsel yapıyı ister istemez düzenleme ve düzeltmelere
zorlamıştır. Sözgelişi klasik Osmanlıda Aydın vilayetinin üretim,
dağıtım, yönetim ve denetim işleri Aydın’dan yürütülürken, ulaşım yollarının ve
üretim, denetim merkezinin İzmir’e kayması, eyalet merkezinin de İzmir’e
taşınmasına yol açmıştır. 67
Ayrıca belirtmek gerekir ki, eyaletlerin fiziki sınırlarının da daraltılması
yoluna gidilmiştir.
Osmanlı devlet adamlarının girişimleriyle, karayollarının geliştirilmesi, Aydınİzmir
demiryolunun açılması, yabancı şirketlerin yanında yerli yeni işletmelerinin
kurulmasına karşın, deniz ve demiryolu şebekelerinin etkin ve ussal
biçimde birbirlerini tamamlamaları sağlanamadı. İstenen sonuçların
alınamamasında, bir yandan ulaşım şebekelerindeki bütünleşme eksikliğinin diğer
yandan da ülkenin her yanında ayaklanmalarla karşılaşılmasının etkisi vardır.
Ayaklanmaları, feodal unsurların kendi hak ve ayrıcalıklarına dokundurtmamak
istemeleri beslemiştir.
Maliye sisteminin düzenlenmesi için vilayetlere atanan vali statüsündeki geniş
yetkili Muhassıl’lar, vergi konularının Ayan ve Valilerin yetki alanından çıkarılması
görevini üstlenmişlerdi. Ne var ki valiliğin yanında ikinci ve eşit otorite kaynağı
olarak ortaya çıkan Muhassıllık kurumu ve bunların yanındaki yerel temsilcilerden
oluşan Meclis-i Muhassılin, Osmanlı eyalet düzeninde önemli karışıklıklara yol
açtılar. Bir süre sonrada Muhassıllar “defterdar” yapılarak Valilere bağlandılar.
Valinin otoritesi böylece yeniden oluşturulmuş oluyordu. Bütün bunlar olurken,
tam anlamıyla merkezci bir yönetimin uygulanabilmesi için gereken başka
koşullar da oluşmaktaydı. Söz gelişi, hükümet ve onun temsilcisi valiler, karayolu
şebekesinin geliştirilmesi konusuna ısrarla eğildiler, bunun yanında 1865 yılında
döşenmeye başlanan telgraf hattı, kısa sürede imparatorluğun belli başlı
merkezlerini biribirine bağladı. İlginçtir, telgrafı yaygın biçimde ve merkezi devlet
gücünün duyurulması amacıyla ilk kullanan ülkelerden biridir Osmanlı devleti.
Telgraf Osmanlı merkezciliğinin vazgeçilmez teknik araçlarından biri olmuştur.
___________________________________________________________
67 İlber ORTAYLI,”Tanzimattan Sonra Mahalli İdareler” , TODAİE Yayınları, Ankara 1974,s. 5
4. Tanzimat Sonrası[]
1856 Islahat Fermanı’ndan sonraki gelişmeler ve Osmanlı vilayet
yönetiminin aldığı biçim, günümüz Türkiye’sinin yönetsel yapısını büyük ölçüde
etkilemiş hatta belirlemiştir. 1856 fermanının belirleyici özelliği; yönetim, maliye
ve yargı organlarının yeniden düzenlenmesiyle vilayet, liva ve nahiye düzeyindeki
halkın (özellikle azınlıkların) yönetimde etkili olmalarını öngörmesidir. Fermanda
öngörülen vilayet yönetim sistemi, 1861 yılında çıkarılan bir nizamnameyle, Cebeli
Lübnan’da uygulamaya bile başlanmış ancak yeni düzeni tüm imparatorluğa
uygulatmaya çalışan Avrupa devletleriyle bunu önlemeye çalışan Osmanlı
yönetimi arasındaki sürtüşmeler uygulamanın yaygınlaşmasını engellemiştir.
Osmanlı yönetim sistemini ete kemiğe büründüren temel belgeyse, 1864 tarihli
İdare-i Vilayet Nizamnamesi’dir.
İdare-i Vilayet Nizamnamesi, ilk kez sınırları ve örgütüyle yeniden
düzenlenen Tuna vilayetinde (bugünkü Bulgaristan) uygulandı. Kısa bir süre
sonra, benzeri bir uygulamaya Mamuret’ul Aziz, Manastır, Selanik, Yanya ve
Tırhala vilayetlerinde de geçildi. Uygulama sonuçlarının başarılı oluşu 1871
yılında İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi’nin çıkartılmasına ve yeni düzenin
yaygın biçimde denenmesine fırsat verdi. Ondokuzuncu yüzyılın tümü süresince
bu düzenin yürürlükte kaldığını görüyoruz. Kısa sürede Rumeli’de 10 vilayet, 44
sancak, Anadolu’da 16 vilayet 74 sancak, Afrika’daysa 1 vilayet 5 sancak yeni
düzene göre örgütlendi. Bunun yanı sıra yeni düzenin merkezi niteliğini
pekleştirmek amacıyla Elviye-i Gayrı Mülhaka denilen bazı livalar, sözgelişi
Kudüs, Canik, Şehr-i zor, 2. Meşrutiyetten sonra Bingazi, Bolu, İzmit, Çatalca,
Urfa, Asir, Kale-i Sultaniye ve Karesi doğrudan doğruya merkez yönetime
bağlandılar. Ayrıca vilayette Valilerin, Livada Mutasarrıfların, kazada
Kaymakamların yanında “İdare Meclisleri” oluşturuldu. Ne var ki ruhani reisler,
memurlar ve seçimlik 4 üyeden kurulan bu meclisler halkın yönetimi etkilemesini
sağlayan araçlardan çok, yöneticilerin karar ve isteklerini onayladılar. Özetle 1871
nizamnamesi, vilayet yönetimine yeni bir iş bölümü planı getiriyor, bu plan
çerçevesinde de merkezin etki ve denetimini arttırıyordu.
Tanzimat sonrası Osmanlı yönetimi, hiyerarşide yukarıdan aşağıya (1)
vilayet, (2) liva, (3) kaza, (4) nahiye, (5) köy olarak örgütlenmiştir. Bu hiyerarşide
her üst kademe astlarının tüm karar ve eylemlerini etkin ve sıkı biçimde
denetlemekte, Osmanlı vali ve yöneticileri de “otokratik yetkilere” sahip
temsilcileri olarak görünmektedirler.
Tanzimat sonrası devlet yapısında görülen ikinci bir gelişme
imparatorluğun biri Rumeli’de, ikisi Anadolu’da, biri de Arabistan’da olmak üzere
dört ordu bölgesine ayrılması ve bunların başına birer “Müşir” atanması böylece
vilayet yönetiminin askeri yapıdan soyutlanması sürecinin tamamlanarak vilayet
yöneticilerinin “Sivil Mülki Amir” durumuna gelmeleridir. Eski gelenekleri yıkan
bu uygulama, Cumhuriyetin tarih mirasının önemli unsurlarından biridir.
Tanzimat sonrası Osmanlı yönetimine ilişkin olarak değinilmesi gereken
üçüncü nokta Vilayet Meclisi ile Vali arasındaki ilişkidir. Vilayet Meclisleri cemaat
temsilcilerinden oluşmaktaydı ve bu cemaatler pek çok durumda
anlaşamamaktaydılar. Osmanlı Valisi cemaatlerin bu durumundan şöyle
yararlanmakta idi : Birbirleriyle anlaşamayan bu cemaatlere merkezin isteklerini
benimsetir hem de bu karışık ve renkli meclislerin sorumluluk ve kararlarını
göstererek yabancı devlet temsilcilerinin bitmek bilmeyen müdahalelerine karşı
koyardı.
Klasik Osmanlı eyalet yönetiminde Beylerbeyi, Sancakbeyi, Subaşı ve
Sipahi komuta zinciriyle birbirine bağlı yöneticilerdi. Ancak o dönem koşullarında
yine o dönemin ulaşım ve haberleşme olanaklarıyla, günlük işlem ve eylemler
etkin ve ayrıntılı biçimde denetlenemezdi, denetlenemedi de. Yeni yönetim yapısı
içinde merkezcilik eğilimi, üstleri astlarının her karar, eylem ve işlemini
denetlemeye, onaylamaya veya geri çevirmeye zorluyordu. Bu durum, merkezci
nitelikteki vilayet yönetim sistemi çerçevesinde, sınır ve sorumlulukları belli bir
yöneticiler hiyerarşisinin oluşmasına, dikey denetimin etkin biçimde
uygulanmasına gerçeklik vermiştir.
1915 yılında çıkarılan Vilayet Geçici Kanunu “Özel İdare” kavramını
geliştirerek yönetim ve maliye alanlarında vilayetlere bazı hak ve yetkiler
vermektedir. Bu dönemin ilginç gelişmelerinden biri Osmanlı taşra yöneticisinin
kişiliğine yeni bir boyutun tek parti temsilciliğinin eklenmesidir. İttihat ve Terakki
politikasına bağlı taşra yöneticileri artan kara, deniz ve demir yolu ulaşımıyla,
yaygınlaşan telgraf kullanımı sayesinde merkezin denetimini daha yoğun duyar
olmuşlar, hem tek parti temsilcisi olarak siyasal görevlerini hem de devletin
temsilcisi olarak yönetsel işlevlerini daha etkin biçimde yürütür duruma
gelmişlerdir. Özetlersek, dar alanda örgütlenmiş küçük, güçsüz yönetim
birimlerine dayalı giderek siyasal yapıyla bütünleşen aşırı özekselci (merkeziyetçi)
Osmanlı yönetim yapısı Cumhuriyet dönemine kalıt olarak geçmiştir. Bu günkü
yönetim dizgemize damgasını basan özekselciliğin kökeninde bu kalıt
yatmaktadır.
Merkezi Yönetim Kuruluşları, Fransa ve Prusya Örneklerine göre
geliştirilmeye çalışılmıştır. Bakanlıkların sayısı artırıldığı gibi Danıştay (Sura-i
Devlet 1868) ve Sayıştay (Dinan-ı Muhasebat 1869) gibi kuruluşlar da kurulmuştur.
Öte yandan eğitim düzeninde de bir çok değişikliğin oluştuğunu görmekteyiz.
Personel eğitimi ve personel sistemi konularında köklü değişikliklerin
yapılmasına gayret sarf edilmiş ancak istenilene ulaşılamamıştır.
Personel eğitim konusunda, bu dönemde yeni okullar açılmaya
başlanılmıştır. Bu okulların amacı bilgili bürokrat yetiştirmektir. Tanzimatçıların
kurmak istedikleri yeni idare sisteminin çarklarını döndürecek “Münevver Memur”
tipi buralardan mezun olacaktı. İşte bu amaca yönelik olarak devlet memuru
yetiştirilmek üzere 1859 yılında açılan Mekteb-i Mülkiye (Bugünkü Siyasal Bilgiler
Fakültesi) en önemlilerindedir.
a) Mekteb-i Mülkiye68
Duraklama devri bitip, çökme devri başlayınca bu iki esası kuvveden fiile
çıkaracak ıslahat ve yenileştirme hareketlerine girişildi. Bu hareketler
sistemsizliği ortadan kaldıracak; ikame edilecek yeni sistemi de buna uygun
olarak yetiştirilecek kimseler yürüteceklerdi.
___________________________________________________________
68 Ali ÇANKAYA, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler 1859-1949, Ankara 1955, s.1-250
İşte, Mülkiye Mektebi bu fikrin mahsulü olarak tesis edilen, büyük bir
zaruret ve ihtiyacın ortaya attığı, lüzumunu bu güne kadar maşeri şuurda
hissettirmiş ve hissettirmekte bulunmuş olan bir müessesedir. Filhakika, yabancı
memleketlerde Mülkiye Mektebi’ne benzer müesseselerin kuruluş maksat ve
gayelerini incelediğimizde, bu kuruluşlarda da yukarıdaki fikre müsavi düşünüşün
amil olduğunu görürüz. Buna en iyi misal olarak şöhretini zamanımıza kadar
muhafaza edegelmiş (Paris Serbest Siyasi İlimler Mektebi)’ni verebiliriz.
Esasen Islahat Fermanında da memleketin içinde bulunduğu perişanlığın
sebebi olarak maarif, ilim ve garp zihniyetinden mahrum oluş gösterilmekte ve bu
devrededir ki yeni nizamı yürütecek idareci elemanları yetiştirmek maksadıyla,
Abdülmecid devrinde, 28 Ocak 1859 da nur ve irfan ocağı Mektebi Mülkiye açıldı.
Tanzimat Fermanıyla girişilen mali, askeri ve adli islahatın yanında o
zamana kadar cari olan mülki idare sisteminde de ıslahat gerekiyordu. Has, Tımar
ve Zeamet Sistemi artık ihtiyaca cevap vermekten uzak olduğu cihetle idari
taksimatta da değişiklik yapılmış; eyalet, liva, kaza, karye teşkilatı ihdas
edilmişti.69 Yeni Kurulan teşkilatda (Nizami-ı Tanzimat-ı Hayriye’yi) ikaame edecek
müsbet fikirli realist idareciler olacaktı. İşte, Mektebin açılmasına amil bu
düşünüştür.
İlk Mülkiye Mektebi, iki yıllık orta dereceli ve Mülkiye memurları yetiştirecek
bir meslek mektebidir. Mektep, Maarif Nezaretine bağlı olup alınacak talebe için
menşe aranmamakta; musabaka imtihanı ile Mektebe alınacak talebe üç kısma
ayrılmaktadır. 1. kısımda resmi dairelere devam eden ve resmi tahriratları okuyup,
anlayacak ve yazabilecek katipler; 2. kısımda sair mekteplere devam etmiş, sarf
ve nahvi görüp mantıktan isagoci’ye –Suri Mantık– kadar okuyan talebe; 3.
kısımda ise her iki grubun malumatına sahip olan hususi tahsil görmüşler
bulunmaktadır.
___________________________________________________________
69 Vecih TÖNÜK, “Türkiye’de İdare Teşkilatının Tarihi Gelişimi ve Bugünkü Durumu” , Ankara,
Kanaat Basım ve Ciltevi, 1945, s. 117
Açılacak kaza müdürlüklerine ve liva kaymakamlıklarına Mekteb-i Mülkiye
mezunu olmayan kimselerin tayin edilemeyeceği hakkındaki 21 Şevval 1277 tarihli
iradeye 70 müsteniden yapılmış olup bu tarihten sonra idare amirliği şarta bağlı bir
meslek haline getirilmiştir.
Mektebe devam eden talebenin ekserisinin kalemlerde katip oldukları ve
bunların her gün birkaç saat mektepte ders okuyup vazifelerine devam
edemeyecekleri nazara alınarak, tahsil müddetince maaşlarının bir nevi burs gibi
kesintisiz verilmesi hususu, ketebenin bağlı oldukları Devaire irade kılınmıştır.
Fakat, bu kadar yüklü dersleri iki yılda okumanın güçlüğü ve okutulsa dahi köklü
bir fayda temin edemeyeceği düşünülerek, aşağıdaki Meclis-i Maarif Kararı ile
Mektebin, dört yıla çıkarılması için irade istihsali hususu Maarif Nezareti’ne teklif
ediliyor.
Bu teklif, Maarif Nazırı Suphi Paşa’nın 6 Cemaziyyül-evvel 1284 tarihli
tezkeresi ile Sadaret’e gönderilmiş; 2 recep 1284 tarihli irade ile kabul edilerek
Mektep, dört seneye çıkarılmıştır. Mekteb, ilk mezunlarını 1879 vermiştir. Yekunu
13 olan bu mezunlara, (25 Şaban 1296 – 1 Ağustos 1295) Çarşamba günü yapılan
resmi bir merasimle diplomaları dağıtılmıştır.
1316 (1900) de İdadi kısmı lağvedilerek Müessese yalnız yüksek kısma
inhisar ettirildi. 1877 de İdadi kısmının açılmasına sebeb, o zaman Mülkiyeyi
besliyecek – lise dercesinde – idadiler bulunmamasıdır. Bu devirde bütün askeri
yüksek mektebler idadi talebelerini kendileri yetiştirdiklerinden, Mülkiye’nin de
İdadi kısmının açılmasına lüzum görülmüştür. 1315 (1899) e doğru bütün vilayet
ve liva’larda idadiler açılması işi tamamlandığı, buralardan da Mülkiye’ye yetecek
bol miktarda mezun verildiği cihetle 1316 (1900) da İdadi kısmını, yüksek kısımdan
ayırdılar.
Meşrutiyetin ilanı, İmparatorluğun her müessesesinde olduğu gibi, Mülkiye
üzerinde de tesirini tabii olarak gösterdi. Uzun müddet hakiki maksadından
ayrılarak dar bir zihniyet çerçevesi içinde varlığını devam ettiren Mektep,
kavuşulan Serbest’den azami derecede istifade edecekti.
___________________________________________________________
70 “Siyasi İlimler Mecmuası”, Sayı 107, s. 595.
Abdülhamid devrinde Mektep için yapılan en müsbet işlerden birisi
müsabaka İmtihanı usulünün ihdas edilmesidir.
Mektebin resmi adı ( Mülkiye-i Şahane) demokratik bir tabir olan (Mekteb-i
Mülkiye) ye çevrildi. Derslerle birlikte bu dersleri okutmaya ehliyetli olmayan
hocalarda değiştirilmiş; yerlerine Meşrutiyet yıllarının ileri fikirli, zamanın ilmi
kıymetlerini nefislerinde toplamış şahısları getirilmişti.
Meşrutiyetin ilanı ile söz, yazı hürriyetinin yanında tatbik sahası bulan
Dernek Kurma hürriyetine dayanarak İstanbul’daki Mülkiye mezunları birleşip
1324 Temmuzu sonunda (Mekteb-i Mülkiye Mezunları İttihat ve Teavün Cem’iyeti)
ni kurdular. Devrin rical-i hükümetini teşkil eyleyen Mülkiyeliler ile birlikte bütün
mezunların tabii azası bulunduğu bu dernek hayli teşebbüslere girişmiş; hatta 31
Mart vakasının muzır tesirlerini izale için siyasi faaliyette de bulunmuştur.
İslahat için tahsisata ihtiyaç vardı. Halbuki, o sırada devletin içinde
bulunduğu gailer sebebiyle bütçeye bu hususta bol tahsisat konmasına imkan
yoktu. Mevcut imkansızlığa Meclis’deki Mülkiye aleyhtarlığını da ekleyince ıslahat
hareketi akamete uğruyordu. Yukarıda izah edilen ıslahat hareketi ve müfredat
programı ancak 1330-1331 ders yılında yürütülebildi. Bu sıradadır ki Birinci
Umumi Harbi’in başlaması, bizimde bu harbe iştirakimiz, binnetice, bütçenin
dörtte üçünün harp masraflarına ayrılışı, öteden beri Mülkiye aleyhtarlığı ile
tanınanların güzel bir fırsat elde etmelerine sebep oldu. 24 Ağustos 1331 (1915)
tarihli bir (Kanun-u Muvakkat) la Maarif Nazırı Şükrü Bey zamanında Mülkiye ilga
edildi. Bu kanun, bütçedeki Mülkiye Mektebi tahsisatını Dar-ül-fünun’a ilave
ediyor; dolayısiyle Mülkiyeyi lağvedip Hukuk Fakültesi’ne bağlı idari, mali, siyasi
olmak üzere şubeler ihdasla 56 yıllık şerefli ve çok verimli bir devreyi sona
erdiriyordu.
Mektebin Yeniden Açılması[]
Mülkiye’nin ilga tarihinden itibaren üç sene geçti. Bu kısa zaman,
Müessese’nin hiçbir esaslı fikre dayanmadan kaldırıldığına ve yerini hiçbir
teşekkülün dolduramayacağına dair temelli fikirlerin husulüne kafi geldi. Bu
hakikatı ilk defa idrak eden, zamanın Sadrazamı ve Dahiliye Nazırı Talat Paşa
olmuştur. Talat Paşa 1334 (1918) de Şark vilayetlerinde bir tetkik gezisine çıkmıştı.
Dönüşünde , şunları söyledi;
“Mülkiye’yi lağvetmekle pek büyük hata işlediğimizi bu seferki seyahatimde
daha etraflı anladım. Çünkü, her tarafı harabezar olan memleketin neresinde bir
eser-i umran ve temeddün gördüm ise, bunu orada hizmet eden Mülkiyeli bir
kaymakamın, bir mutasarrıfın, bir valinin eser-i himmeti ve gayreti olduğunu
takdir ettim. Anladım ki Mülkiye mezunları kadar bu memlekette hizmet eden,
yurdun en uzak ve mahrum köşelerinde nur, hayat, medeniyet ve umran halk eden
kimse yoktur.” 71
Talat Paşanın bu hayırlı fikri üzerine derhal teşebbüse geçildi. Hepsi
Mülkiye’li olan ve devrin basiretli ve ileri fikirli zevatından müteşekkil bir hey’et
kuruldu. Bu hey’et Mektebin yeniden tesisi ve tanzimi esaslarını hazırladı.
Açılması hakkındaki kanun tasarısını da o zaman Dahiliye Nezareti Müsteşarı
bulunan Abdülhalik Renda kaleme aldı; Talat Paşa’nın müsaadesiyle Meb’usan ve
Ayan Meclis’lerinde müdafaasını da bizzat yaptı.
Bu kanuna göre;
1. Mütehassıs memur yetiştirmek üzere
2. Dahiliye Nezareti’ne bağlı olarak
3. Tahsil müddeti üç sene bulunan
4. Leyli ve ücretli, ayni zamanda her yıl alacağı talebenin otuzu meccani
olan
5. Meccani okuyanların on yıl mecburi hizmete tabi tutulacakları yeni bir
Mekteb-i Mülkiye tesis ediliyordu.
___________________________________________________________
71 Mülkiye Mecmuası, Birinci Kanun 1935, 57. sayı, s. 9., Prof Emin Erişirgil nutku.
Noksanlar kısa zamanda ikmal edildi. O sırada Birinci Cihan Harbinin bütün
şiddeti ile devam etmekte bulunuşu, Mekteb’e talebe temininde müşkilat
çekilmesine yol açıyordu. Zira yüksek tahsil çağına gelmiş gençlerin ekserisi harp
dolayısı ile silah altında bulunuyordu. Bizzat Talat Paşa’nın ve o zaman önemli
mevkilerde bulunan Mülkiyelilerin tavassutu ile bu engel de halledildi. Duhul
imtihanlarını kazanan gençlerin tecili yaptırılacak, silah altında olanların da
terhisleri temin edilecekti. Bu hususlar kanun müzakeresi sırasında da teminat
altına alınmıştı.
Memleketin en buhranlı zamanlarında Mülkiye’ye bu derece önem verilmesi,
onun lüzum ve değerinin bir daha inkar edilemeyecek şekilde maşeri şuur’a
nakşedildiğine çok güzel bir delildir.
Nur ve irfan ocağımız Mülkiye böylelikle basübadelmevt’e kavuştuktan
sonra 5 Teşrinisani 1334 (1918) de fiilen tedrisata başladı. Önce yalnız birinci sınıf
açıldı. 1919 da ikinci sınıf, 1920 de de üçüncü sınıf faaliyete geçtiler. İlk
mezunlarını da 1337 (1921) de verdi. Müessesenin bu devresinin ilk iki senesi
Türk Tarihi’nin çok elim, karanlık bir safhasına rastlar.
Mütarekeyi müteakip, Yıldız’daki Mektep binasına (Saray Müzika Takımı)
yerleştirildiğinden müessese, açılışından bir yıl sonra Kabataş’da Etem Paşa
Konağına nakledildi. Ayni tarihten bir yıl sonra da 27 Temmuz 1336 (1920) tarihli
bir kararname ile Dahiliye Nezareti’nden alınıp Maarif Nezareti’ne bağlandı. 27
Temmuz 1337 (1921) de Aksaray’da Cerrah Paşa Caddesi’ndeki Redif Paşa
Konağı’na taşında. Teşrinievvel 1338 de ise tekrar nakle uğrayıp, şimdi (Adli Tıp
Müessesesi) olan binaya getirildi. Devrin Padişahı Vahdettin de, kestirilemeyen
bir sebeple, Mülkiye’yi himayesine alıp Mekteb’in ismini tekrar (Mekteb-i Mülkiye-i
Şahane) ye tahvil ettirdi.
Cumhuriyet, Mülkiye’yi işte bu durum ve şartlar içinde buldu.
İstanbul’un B.M.M. hükümetince, İtilaf Devletleri’nden resmen ve şerefle
teslim alınışını müteakip Mülkiye’de otomatikman B.M.M. Hükümeti Maarif
Vekaleti’ne bağlandı. Muazzez vatanımızla birlikte müessese de kurtulmuş, hakiki
sahibinin ihtimamına, şefkatına kavuşmuştu. Bundan sonra, Cumhuriyet
hükümetinin, Cumhuriyetin koruyucu ve icraatçılarını yetiştirecek olan bu
müessese için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını minnet ve şükranla müşahede
ediyoruz.
“Müessese tedrisatının hedefi ise, Hükümet memuru yetiştirmektir.”
Denildiğine göre programların, ihtisasdan ziyade kalifiye devlet memuru
yetiştirme esasına göre tanzim edildiğini kabul etmek lazımdır.
Okula alınan parasız yatılı talebelerden tahsilini bitirenlerin Finans
Bakanlığına ayrılan kısmı, Finans Bakanlığı emrinde ve diğerleri Hükümetçe
kendilerine gösterilen yer ve işlerde bu okulda geçirdikleri müddetin iki misli
çalışmakla mükelleftirler. Bu mükellefiyeti yapmayanlardan tahsil masrafı yüzde
elli fazlası ile ve Tahsil-i Emval Kanununa tevfikan tahsil olunur.
Mecburi hizmetlerin bir kısmını isteğiyle yapmayanlardan, yapmadıkları
müddete düşen tahsil masrafı ve okuldan veya işyarlıktan inzibati sebeplerle
kovulanların dahi tahsil masrafları yukarıdaki esaslara göre alınır. Talebeden
okula girerken bu hükümlere riayet edeceği hakkında bir taahhüt kağıdı alınır.
Müessesenin Ankara’ya nakli ile beraber tahsil müddeti dört yıla çıkarılmış,
ders programları islah edilmiş, derslerin sınıflara göre taksimi yeniden tanzim
kılınmıştır. Zengin ve muntazam bir kütüphane tesisi için büyük gayretler
sarfedilmiştir ki bu gün 38000 ciltlik bir kitap hazinesine sahip olan (S.B.F.
Kitaplığı) o gayretin neticesidir. Yabancı dil tedrisatına layık olduğu önem
verilerek bu dersler talebenin azami şekilde istifade edeceği vaziyete getirildi.
Mülkiye Mektebi denen irfan ve Millet Hadimleri Yuvası 91 yıllık çok şerefli
bir hizmet devresinden sonra, ilk gayesinden hiçbir şey kaybetmeden, büyük
tarihi vazifesine daha nicelerine eklemek üzere ebedi istirahatgahına çekiliyor,
yerini kendisinin devamı olan Siyasal Bilgiler Fakültesine terketmiş oluyordu.
5. Cumhuriyet Dönemi
Bir Millet tarihinde ilk defa yaşanacak olan “cumhuriyet İdaresi” dönemine
bakıldığında, Cumhuriyeti kuranların hakkını ilk elden teslim etmek gerektiğine
inanıyorum. Yeni dünya üzerinde yerini alabilmiş bütün çağdaş milletlerin
yönetim biçimini kabul edip, bütün bir ulusun kaderini biçimlendirmişlerdir.
Cumhuriyet dönemini, planlı dönem öncesi ve planlı döneme geçilen 1960’lı
yılların ilk yarısıyla beraber değerlendirirken aynı zamanda Türk Kamu Personel
Sisteminin gelişimine de bakacağız.
Birinci Dünya Savaşı sonunda yenik sayılan Osmanlı Devleti, savaşta çok
sayıda yetişmiş insanını kaybetmiş, öğretim kurumlarının bir kısmı kapanmış,
mali durumu tamamen buzulmuş ve isyanların sosyal yapıyı sarstığı çok güç
koşullar içinde bulunuyordu. Bu ortamdaki ülkeyi teslim alan yeni yönetimin,
bütün sorunlara hemen eğilmesi mümkün değildi. Her şeyden önce memleketi
içinde bulunduğu güç koşullardan kurtaracak bir yönetim mekanizmasına sahip
olunması gerekiyordu.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda yönetim, Osmanlı Devletinin son
dönem yönetici kadrosu ve sistemiyle devam ediyordu. Bunun nedeni Kurtuluş
Savaşı sonunda çok sayıda yetişmiş insanın kaybedilmesiydi. Bu dönemde batılı
örnekler hedef alındığından, Osmanlı Devletinden devralınan yöneticilerin
batılılaşma programını uygulayamayacakları düşüncesi hakim olduğundan,
öncelikle yeni bir yönetici kesimin yetiştirilmesi karalaştırılmıştır.
Ülkenin içinde bulunduğu bu güç şartlardan yeni yetiştirilecek yöneticilerle
kurtulabilir düşüncesi önem kazanmıştır. Ancak uygulamanın zaman alacak
olması ve çalışmalarında hızlı yapılması gerektiğinden, Osmanlı devri üst düzey
yöneticilerin bağlılıkları kazanılmaya çalışılmıştır.72
___________________________________________________________
72 Metin HEPER, “Tanzimattan Cumhuriyete Devlet Yapısı ve Yönetimi”, Türkiye Ansiklopedisi,
2.Cilt, S. 260.
a) Planlı Dönem Öncesi
Türkiye Cumhuriyeti’nin monarşik Osmanlı Devleti ile siyasi ve anayasal
düzeni bakımından benzerliği yoktur. Buna mukabil Osmanlı mülki idare bölümleri
ile Cumhuriyetin mülki idare bölümleri arasında fark da olmamıştır. Saltanatın
hemen bütün vilayet ve sancakları Cumhuriyet devrine vilayet (İl) olarak intikal
etmiştir.
1921 Anayasasının çıkarıldığı tarihte mülki teşkilat vilayet, sancak/liva, kaza
ve nahiye şeklinde kademelenmiştir. Sancaklar ve diğer deyimi ile liva ve
mutasarrıflıklar kural olarak vilayetlere bağlı iseler de mülhak sancakların
yanında müstakil denilen bazı sancaklar da doğrudan merkeze bağlıydı. Fakat
1921 Anayasası bu kademe sayısını dörtten üçe indirdi ve taşra teşkilatından
sancakları çıkardı.
1927’de kurulan Umumi Müfettişlikler Cumhuriyet dönemiyle tecrübe
edinmiş ancak geleneksel yapıda rahatsızlıklara sebep olmuştur. Bazı alanlarda
bakan yetkisine sahip olan Umumi Müfettiş bölgesi dahilindeki vilayet valilerinin
bazı kararlarını bozabilecek veya değiştirebilecektir. Bununla birlikte mahallin en
büyük mülkiye amiri valilerdir ve müfettişlik vilayet üzerinde bir makam değildir.
Esas itibariyle güvenlik tedbirleri nedeniyle kurulan ve bazı yerlere usulen
uzatılan bu teşkilattan zamanına göre bir ölçüde fayda görülmüş ise de vilayette
en büyük mülkiye amiri valinin olmasına dair yedi asrı bulan geleneğe aykırı
olması, uygulamada bazı aksaklıklara sebep olmuştur. Nihayetinde 1952’de
Umumi Müfettişliklerin mevcudiyetine son verilmiştir. 73
Vilayet idaresi ile ilgili Cumhuriyet döneminde çıkarılan ilk kanuni düzenleme
1929 tarihli Vilayet İdaresi Kanunudur. Bununla illerin yönetimi ve teşkilatlanması
düzenlenmiştir. Mevcut il sayısı 63 iken 1933’te 57’ye indirilmiştir.
___________________________________________________________
73 Metin KUBİLAY “ Türkiye’de Mülki İdare Sistemi “ Türk İdare Dergisi, Eylül 1998, s. 113
Kanunun uygulamasıyla, hükümetçe lüzum görülen vilayet merkezlerinde
dahi bir merkez kazası teşkilatı ve kaymakam bulunur hükmüyle 1930’dan
itibaren merkez ilçeler ve merkez bucakları kurulmaya başlanmıştır. Ardından
çıkarılan 1949 tarihli İl İdaresi Kanunu Türkçe deyimleri benimsemiştir. 74
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından Cumhuriyete kalan başka bir
uygulama, devlet yönetim ve hizmetlerinin az sayıda bakanlıkla yürütülmesidir.
Ekonomik anlayışın 1923-30 dönemindeki gibi liberal veya 1930 sonrasındaki gibi
devletçi oluşu, bu örgütlenme biçimini etkilememiş, değiştirmemiştir. Bakanlık
sayısının 11-12 olduğu bu dönem yönetsel görünüşünü bir cümleyle betimlemek
gerekirse, devletin, adalet, ulusal savunma, içişleri, dışişleri, maliye,eğitim,
bayındırlık, iktisat, sağlık, tarım, gümrük ve tekel gibi geleneksel işlevlerini
“bakanlık” olarak örgütlediğini söyleyebiliriz. Bakanlık sayısı ancak 1940’ların
sonuna doğru artmaya başlayacaktır.
Sayıları az, konuları genel bakanlıklardan oluşan yönetim yapısı ifadesini 1949
doğumlu İl İdaresi Kanununda bulmaktadır. Türkiye’de sermaye birikiminin yeterli
olamamasından, devlet gücü toplumsal değişmeye yol göstermekle yetinmeyip
ona öncülük etmek durumunda kalacaktır. 1930 sonrası devletçiliği dünyadaki
ekonomik buhranında etkisiyle kaçınılmaz olmuştur. Bu süreç ve eğilimler ikinci
dünya harbi sonuna kadar devlet yönetimine batılılaşma, ulusal sanayinin
kurulması, dış etkilerin en aza indirilmesi ve Anadolu’nun geliştirilmesi gibi
hedefler şeklinde yansımıştır.75
Yine bu dönemde eğitim alanında yapılan çalışmalar özellikle de orijinalliği
ile bu gün hala tartışma konusu yapılan Köy Enstitüleri ile Anadolu’nun her
köşesine uzanan bir kalkınma çabası söz konusudur. Halk evleri her ne kadar
daha sonraki yapısıyla tartışılsa da sosyal alanda bu çabanın ayrı bir parçası
olarak değerlendirilmektedir.
___________________________________________________________
74 Mefahir BEHLÜLGİL, İmparatorluk ve Cumhuriyet Döneminde İllerimiz, İstanbul, 1992, s.172
75 İlhan TEKELİ , Bölge Planlama Üzerine , İstanbul, 1972, s. 112
Osmanlı İmparatorluğunun son elli yılıyla Cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılında
yönetim ideolojisi ve yapısının “tutarlı” bir oluşum içinde bulunduğu söylenebilir.
Şöyle ki işlevsel denetimi yürütebilmek için merkezci bir örgütlenmeye
gidilmiş, merkezci denetimin etkinliğini arttırabilmek için de yönetim birimlerinin
kapsadıkları fiziki alan giderek daraltılmıştır. Toplum ve devlet düzenleri
arasındaki ilişki açısından bunun önemi, daraltma işleminin toplumdan da destek
görmüş olmasındadır. Bundan doğal bir şey olamaz, çünkü, taşra yönetimini
düzenleyen bütün hukuk metinleri, temel ilke olarak, merkezi yönetimin bütün
hizmet ve işlevlerinin mülki idare bölümleri içinde örgütlenmesini öngörmekte, bir
başka deyişle belli bir yerleşme bölgesinin devlet hizmetlerinden en çok
yararlanabilmesi “il merkezi” durumuna getirilmesi koşuluna bağlanmaktadır.
Bu ve benzeri zorlamalar sonucu 1950’lerin ortalarına kadar ülkenin her
yerinden il olma taleplerinin geldiğini görüyoruz. Bu durum toplumsal yapının ve
ona bağlı olarak yönetim yapı ve anlayışının değişmeye başladığı 1950’lerin
ortalarına kadar sürmüş, beliren yeni koşullarda il olma isteklerinde kısmı bir
azalma olmuştur.
Ancak il olma isteklerindeki azalmanın ilçe düzeyine yansımadığını, yani il
sayısı aynı kalırken ilçe sayısının sürekli arttığını hemen belirtmek gerekir. Mülki
yönetimin il düzeyindeki çekiciliğinin azalması, buna karşılık ilçe düzeyindeki
taleplerin sürmesi doğal karşılanmalıdır. Şöyle ki; kişi ve toplulukların devletle
ilişkileri ilçe düzeyindeki memurlarla başlamakta, belli büyüklükteki yerleşme
merkezlerinde yaşayan insanlar yerel yönetim organlarının çok yetersiz kalmaları
(örnek olarak bu organların kolluk görev ve yetkileri yoktur) nedeniyle ilçe
örgütlerinin yokluğunu daha kolay duyabilmektedirler. Burada başka bir nokta da
il sayısının ülke genelinde belli bir büyüklüğe ulaşılmış olmasının da, sınırlayıcı
rolü vardır. 76
___________________________________________________________
76 Kurthan FİŞEK , a.g.e. s.32-33
Devlet görevleri, dün olduğu gibi bu günde yetki genişliği ilkesine göre,
mülki idare bölümleri içinde örgütlenmektedir. Ancak son yıllarda devlet
görevlerinin alan, kapsam ve içeriği değişirken, bu görevleri yerine getirecek olan
mülki idare yapısının daha küçük parçalara ayrıldığı bir gerçektir. 1950’lerde 497
olan ilçe sayısı 2002’de 850’yi bulmuştur. Bu gözlemi tamamlayıcı yönde,
günümüz mülki idare amirinin çok değişik alanlara yayılmış 800’den fazla görev
üstlendiğini söyleyebiliriz.
Mevcut hukuki yapıda mülki idare amirine görev ve sorumluluk vermeyen
kanun yoktur. Bu durum aslında İl İdaresi Kanunuyla oluşturulan sistemin
mantığına uygundur ama mülki amirliğin fiili görev alanının giderek daraldığı ve
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki misyonundan farklılaştığı, ekonomik
alandan uzaklaştığı, bölgesel yapılanmaların klasik mülki yapının dışına taşmaya
çalıştığı düşünülürse, yapının alışılandan farklı biçimde ele alınması gerekliliği
daha iyi değerlendirilebilir.
Bu dönemde yönetici kadroların yetiştirilmesi ve yeni personel sisteminin
kurulması yönünde çalışmalar devam etmiş, yeni oluşturulan yönetim kadrosu,
yeni devletin ilkeleri doğrultusunda yetiştirilmek istenmiştir. Amaç, Cumhuriyet
Türkiye’sinin modern kurumlarını oluşturacak ve yaşatacak bir yönetim sınıfı
meydana getirmektir. 77
Yeni yetişen yönetici kesim yavaş yavaş demokrasinin üst basamaklarına
tırmanarak, Osmanlı yönetiminin olumsuz kalıntısını giderme, devleti yukardan
aşağı yeniden biçimlendirme, ekonomiyi yeniden düzenleme ve hukuk temellerine
dayalı bir personel sistemi kurma çabası içine girmiştir.
Yeni personel sisteminin kuruluş çalışmaları 1926 yılında çıkarılan 788
sayılı “Memurın Kanunu”nu ile başlamıştır. Bu kanunla, kamu personelinin genel
bir statü içerisinde düzenlenmesi sağlanmıştır. Bu kanunla, devlet memurluğuna
girebilmek için belli bir eğitim almak (üst düzey yöneticilik
___________________________________________________________
77 Metin HEPER, a.g.e. S. 105
görevleri için yüksekokul bitirme şartı) ve yeterlik sınavını başarmak şartı
getirilmiştir. Bu yönüyle 788 sayılı Kanunun Liyakat sistemini kabul ettiğini
söyleyebiliriz. Daha sonra kanuna yenileri eklenmiştir. Bunlar 1108 sayılı Maaş
Kanunu, 1452 Sayılı Maaşların Tevhit Taadülü Kanunu, 1453 Sayılı Askeri Barem
Kanunları’dır.
Bu dönemde 1924 yılında okul yönetmelikleri ve dersler yeniden gözden
geçirilmiştir. Bu okullar arasında Mekteb-i Mülkiye’de yeralmaktadır. Bu okulun
amacının, memur niteliklerini oluşturarak, hükümet memuru yetiştirmek olduğu
ana tüzükte belirtilmiştir. Bu memurluklar, Kaymakam Muavinliği, Vali, Maiyet
Memurluğu, Mutasarrıf , Liva Tahrirat Müdürlüğü, Vilayet ve Liva Nüfus
Müdürlüğü, Merkez-i Hükümet Şube Şefliği olarak değiştirilmiş ve 1936-1937 ders
yılında yüksek öğretim kurumlarının Ankara’da bulunmasının devletin yeni
felsefesini öğrencilere telkin yönünden önemli olduğu sonucuna varılarak Harbiye
Okulu ile birlikte Ankara’ya nakledilmiştir.
Daha önce Ankara’da açılan Hukuk Mektebi ile Mülkiye Mektebi gibi yeni
yüksek öğretim kurumları yalnızca yüksek kademe bürokratlar ve hukukçular için
eğitim vermekle yetinmeyecek, yeni devrimci ilkelerin temelini teşkil edecek ve
Türkiye’nin toplumsal ihtiyaçlarını karşılayacak hukuki çevreyi geliştirmeye
yardımcı olacaklardı. Sivil yönetimin bütün personel ihtiyacını karşılamakla
birlikte bu okullar bu misyonlarını büyük ölçüde gerçekleştirmişlerdir. 78
Bu dönemde, genel eğitim sahasında olduğu kadar mesleki ve teknik eğitim
bakımından da ciddi bir gelişme kaydedilmiştir. Bu programlar kamu
personelinin, hizmete girmeden önce fikri, mesleki ve moral açıdan daha
kabiliyetli olmasını hedeflemiştir. Ancak bu dönemde sistemli bir hizmet içi eğitim
düzeni getirilememiştir.
___________________________________________________________
78 Metin HEPER, a.g.e., s. 106
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, durgun bir eğitim düzeni içinde yetişmiş
ve uzun yıllar bürokrasinin geleneksel düşünüş ve davranış kalıpları içinde
eğitilmiş bir yöneticiler kadrosunun günün ihtiyaçlarına cevap vermediği acı bir
şekilde anlaşılmıştır. 79
1950’li yıllara doğru bir takım yabancı uzmanlar getirilerek Türk kamu
yönetimi sisteminin geliştirilmesi üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu
incelemelerin odağı personel aylık ve suretleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. 80 Bu
araştırmaların ilk olanı 1949 yılında Dünya Bankası tarafından görevlendirilen
başkanlığını Amerikalı James M. Barker’in yaptığı kuruldur. Barker Kurulu
Raporu’nda, kamu görevlilerinin görev sırasında yetiştirilmesi konusuna yer
verilmekte, Türk üniversitelerindeki yabancı uzmanların görüşleri de alınarak hem
kendi öğrencilerine, hem de bu alandaki üst düzey uzmanlara eğitim vermek, alt
düzeylerle orta düzeyler için görev içi eğitim çalışmalarının yapılması gerekli
görülmektedir.
Daha sonra 1962 yılında hazırlanan Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma
Projesi Raporu’nda ise, üst düzey yöneticilerin yetiştirilmesi hakkında, yönetici
adaylarının önce dairelerinde kısa süreli ve staj mahiyetinde bir eğitime tabi
tutulmaları, daha sonra adayların, daireleriyle bağlantıları devam etmek şartıyla
işin mahiyetine göre, tesbit edilecek bir sürede Türkiye ve Ortadoğu Amme
İdaresi Enstitüsü’nde idarecilik eğitimi görmelerinin sağlanmasına yer verilmiştir.
MEHTAP raporu ayrıca gösterdiği ilkelerle Devlet Memurları Yasasına ışık
tutmuştur. Raporda personel yönetiminin geliştirilmesinin temellerine değinilmiş,
sınıflandırma, ücret sistemi, kıdem ve yeterlilik, sosyal hak ve yardımlar, devlet ve
KİT personel grupları, zorunlu hizmet usulünün yeniden ele alınması, yerli
uzmanların yetiştirilmesi, dış ülkelerde eleman eğitimi konularına yer verilmiştir.
Personelin hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimi için gerekli önlemlerin alınması
gerektiği vurgulanmıştır.
___________________________________________________________
79 Cemal MIHÇIOĞLU, Türkiye’de Yüksek Kademe Yöneticilerinin Eğitimi, AÜSBF,Haziran 1968, s.
39
80 M.Kemal ÖKTEN, Türk Kamu Personeli Yönetim Gelişimi, Amme İdaresi Dergisi, Haziran
1992,C.25, s. 2
1950’li yıllara gelindiğinde hızlanan toplumsal ve ekonomik yapı
değişiklikleri, doğal olarak yönetim sistemini de etkisi altına almıştır. Bu etki
sonucu, değişen şartların gereklerine uyabilecek, elverişli tavırlara ve toplumun
ihtiyaçlarına cevap verebilecek yeterli bir bilgiye sahip yöneticilerin yetiştirilmesi
gerektiği düşüncesi doğmuştur. Bu düşünceden yola çıkarak, yöneticilik alanında
lisans düzeyinin üstünde eğitim sağlamak ve nitelikli kamu yöneticisi yetiştirmek
amacıyla 1953 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü faaliyete
geçirilmiştir.
Enstitü ile bir yandan gelecekte yöneticilik görevlerine gelmeleri umulan
genç kamu görevlilerinin lisansüstü düzeyde akademik bir eğitime tabi
tutulmaları, öte yandan, kamu yönetiminin en çok ihtiyaç duyduğu bazı uzmanlık
alanları (Organizasyon ve Metod, Planlama, Araştırma, Personel Yönetimi, Eğitim
Yönetimi ve Hizmet İçi Eğitim) için eleman yetiştirilmesi planlanmıştır. İleride
TODAİE ile ilgili daha geniş bilgi verilecektir.
1960’lı yıllara gelindiğinde, 160 Sayılı Kanun’la Devlet Personel Dairesi’nin
kurulması ve 657 Sayılı Kanun’la ayrı bir yönetici sınıf kurulması hükmü
getirilmiş, ancak daha sonra bu hüküm yürürlüğe girmeden kaldırılmıştır. Bu
hükmün kaldırılması bir üst düzey yöneticiliği eğitim programının
geliştirilmemesinin ana nedeni olarak gösterilmektedir. Bu dönemde eğer bir
yönetici sınıf kurulabilseydi memuriyete giriş ve yükselme sınavla olacak, bu da
kariyere başlayanlar için hazırlık eğitimini şart kılacaktı. 81 Bir başka deyişle,
bugün görevde bulunan üst düzey yöneticilerin tamamı bir hazırlık eğitimi görmüş
olacaktı. Ancak, yönetici sınıfın kurulamaması, üst düzey yönetici eğitiminin
bugün bile istenen düzeyde sağlanılmasını yetersiz kılmıştır.
b) Planlı Dönem
1961 Anayasası ülkemizde planlı kalkınma serecinin başlangıç noktasını
oluşturmuş ve Anayasa ile Devlet Planlama Teşkilatı kurularak planlı kalkınma
dönemi başlamıştır. Yöneticilik alanında köklü bir geçmişe ve geleneklere sahip
___________________________________________________________
81 Cemal MIHÇIOĞLU, a.g.e., 1968, s. 199.
olan ülkemizde profesyonel bir yönetici sınıf oluşturma düşüncesi, ancak planlı
kalkınma dönemine geçişle ağırlık kazanmıştır.
Planlı döneme geçişle birlikte, dikkatler kalkınma planlarını hazırlayacak ve
uygulayacak olan kamu yönetimine çevrilmiştir. Yöneticilerin bu önemli görevi
yerine getirebilecek bilgi, beceri, tutum ve davranışları kazanabilmeleri onların
yetiştirilebilmeleri ile mümkündür. Türkiye’de yöneticilerin yetiştirilmesi
konusunda hizmet öncesi eğitim faaliyetleri gelişmemiştir. Özellikle yöneticilik
konumları için eleman yetiştiren hizmet öncesi eğitim kurumları yoktur. Bu
durumda yöneticilik görevleri için gerekli bilgi, beceri, tutum ve davranışların
hizmet sırasında kazandırılması gerekmektedir. 82 Bu da yöneticilerin hizmet
içinde eğitilmeleri anlamına gelmektedir. İşte bu nedenle planlarda hizmet içi
eğitim hükümlerine yer verilecektir.
Devlet Personel Dairesi kurulması ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu
ile eğitim konusunda bazı düzenlemeler getirilmeye çalışılmıştır. Personelin
yetiştirilmeleri, daha üst düzey kadrolara hazırlanmaları için uygun usul ve
vasıtaların tespit edilmesi görevi Devlet Personel Dairesi’ne verilmiştir. Kanun
hükmünde yapılan bu düzenlemenin başında, daha önce kararlaştırılan ancak
1983 yılında gerçekleştirilebilen “Devlet Memurları Eğitim Planı”nın hazırlanış
amacı, kamu kurum kuruluşlarınca yerine getirilecek eğitim faaliyetleri için
standart bir düzen ve koordinasyon sağlama, kurumların ortak bir anlayış içinde
topluma yararlı, yurt çıkarlarına uygun ve milli kalkınmamıza yardım edici bir
ortamda, ekonomik imkanlara da uyularak eğitim faaliyetlerinin
gerçekleştirmesidir.
Plan, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile Devlet Personel Dairesi
Kurulması Hakkında Kanun’un uygulama alanına giren kurum ve kuruluşların
personelin yetiştirilmesinde uygulanacak hizmet öncesi, hizmet içi ve diğer eğitim
ilkelerini belirmekte, öncelikleri sıralamaktadır. Ayrıca kamu kurum ve
kuruluşlarına eğitim konusunda önemli görevler yüklenmektedir. Bu görevler,
___________________________________________________________
82 Doğan CANMAN, “Türkiye’de Kalkınma Gereklerine Uygun Olarak Yüksek Yöneticilerin
Yetiştirilmesi”, AİD, C. 1, S. 3., Eylül 1978, s. 9
hizmet için eğitim yönetmeliklerinin hazırlanması, yurtiçi ve yurtdışı yıllık eğitim
programlarının tespit edilmesi, eğitim merkezleri, eğitim birimleri ve eğitim
kurallarının oluşturulması gibi görevlerdir.
Çeşitli kademelerdeki memurların eğitimini göz önünde bulunduran bu
plan, üst düzey yöneticiler konusunda, “üst kademe yöneticilerin yetiştirilmeleri
bu konudaki mevzuat hükümlerine göre yapılır” hükmü ile bu konunun ayrıca
düzenleneceğine işaret etmektedir.
657 Sayılı Kanunun 212. maddesi ve daha sonraki maddeleri hizmet içi
eğitim konusunda bazı düzenlemeler getirmiştir. Ancak bu düzenlemeler üst
düzey yöneticilerin eğitimini içine almamış dolayısıyla üst düzey yöneticilerin
eğitim konusu yine açıkta kalmıştır.
1963 yılında hazırlanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda eğitim,
istenilen yaşam düzeyine ulaşmak çabası olan kalkınmanın en etkili araçlarından
biri olarak görülmüş, kalkınma çabasının gerçekleşmesi için gerekli nitelikte ve
sayıda elemanların yetiştirilmesi 83 vurgulanmıştır. Ancak bu plan döneminde
personelin yetiştirilmesi hususunda önemli bir çalışmanın yapılmadığı
gözlenmekle birlikte, bu planda üst düzey yöneticilerin yetiştirilmesine de yer
verilmiştir.
1968 yılında yürürlüğe konulan İkinci Beş yıllık Kalkınma Planı’nda ise,
hizmet içi eğitime geniş yer verilmiştir. Hizmet içi eğitimin iş veriminin artırılması,
üretilen mal ve hizmetlerin yükseltilmesi için gerekli olduğu belirtilerek, bu plan,
“çalışanlara okul süresi içinde kazanamadıkları işler ile ilgili bilgi ve kabiliyetleri
vermek ve geliştirmek, iş gücünün kademeler arasındaki dikey hareketliliğini
sağlamak, teknolojik gelişmelere göre çalışanları bilgi sahibi kılmak amacıyla
bütün sektörlerde ve her kademede hizmet içi eğitim verilecek” hükmü yer
almıştır. Hizmet içi eğitim konusunda uzun süredir devam eden uygulamalara
___________________________________________________________
83 Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1963 , s. 441
rağmen etkili bir sistem kurulamadığı, kamu kuruluşları ve işverenlerin
çoğunluğunca metodlu ve programlı bir hizmet içi eğitim zorunluluğunun
benimsenmediği sonucuna varıldığı84 da ayrıca belirtilmiştir.
Bu planda, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nün kamu
kesiminde mezuniyet sonrası eğitim vererek üst düzey yönetici yetiştirme
imkanları sağlanacağı ve enstitünün buna göre destekleneceği belirtilerek bu
sorun için kesin bir çözüm yolu hükme bağlanmış bulunmaktadır.
İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, hizmet içi eğitime gerekli önem
verilmekle birlikte, ancak plan döneminde hizmet içi eğitimle ilgili nelerin
yapılacağı somut olarak belirtilmemiş, ayrıca somut önerilerde getirmemiştir. Bu
durum önemli bir eksiklik olarak görülmektedir. 1973 yılında hazırlanan Üçüncü
Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ilk defa yöneticilerin eğitimlerinden bahsedilerek,
kamu kesiminin her kademesindeki insan gücünün mesleki bilgi ve becerilerinin
artırılmasını sağlayacak, özellikle de her kademedeki sevk ve idarecilere nitelik
kazandıracak hizmet içi eğitim programlarının geliştirilip uygulanacağı
önerilmektedir. 85
Bu planda, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’ne önemli
görevler verilmiştir. Enstitü, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında her kuruluş için ortak
olan (planlama, araştırma, bütçe, personel idaresi ve eğitim, teknik destek
hizmetleri gibi) konularda yöneticiler için hizmet içi kurslar düzenleyecek, yüksek
nitelikli yöneticiler için akademik olmayan fonksiyonel eğitim programlarını
doğrudan uygulayacak, bakanlıkların alanlarına giren yönetim konularında hizmet
içi eğitim programlarını ortak çabalarla sürdürecektir. Ayrıca bu amaçla
Enstitü’nün bir kamu hizmet içi eğitim kurumu olacak biçimde yeniden
düzenlenmesi öngörülmüştür.86 Planda belirtilen öneriler hizmet içi eğitim
konusunda bazı çalışmaların yapılmasını sağlamış, ancak istenilen düzeye
ulaşılmamıştır.
___________________________________________________________
84 İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1967 , s. 181-182.
85 Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1973 , s. 88.
86 Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1973 , s. 778.
Dördüncü Beş Yıllık kalkınma Planı’nda da kamu yöneticilerinin eğitimine
yer verilerek, kamu yöneticilerinin, çağdaş yönetimi ve yöntemlerini bilen ve bu
bilgileri uygulamaya aktarılabilecek nitelikte bir eğitim almaları için, merkezi
düzeyde gerekli önlemlerin alınacağını ve Türkiye Orta Doğu emme İdaresi
Enstitü’nün bu görevi yerine getirecek şekilde yeniden düzenleneceği
belirtilmiştir. 87
Bu plan döneminden önce üst düzey yöneticilerin yetiştirilmesi konusunda
yasal bir yaptırım bulunmamaktaydı. Her ne kadar 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanunu, yüksek yöneticilerle ilgili köklü değişiklikleri içermekteyse de, bir
yönetici sınıf kurulması ve bu sınıf mensuplarının çeşitli bakanlık ve kurumlar
arasında yer değiştirmesi konusundaki hükümlerine, bugüne kadar işlerlik
kazandırılamamıştır. 88 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası 31.07.1970 tarih ve 1327
sayılı yasa ile %55’i uğradıktan ve böylece uygulamaya konabildikten sonra çeşitli
tarihlerde çıkarılan çok sayıda yasa ve yasa gücünde kararnamelerle büyük
ölçüde değişiklikler geçirerek, hemen hemen özgün biçimini yitirmiştir.
Ancak, bu plan döneminde diğerlerinden farklı olarak yönetici eğitimi
kavramı ilk defa Anayasa kapsamına alınmıştır. 1982 Anayasa’ sının
128.maddesinin 3.bendinde üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve
esaslarının kanunla düzenleneceği hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümle,
ülkemizde ilk defa yöneticilerin eğitimlerinin kanun kapsamına alınması
sağlanmıştır. 1983 yılında da Devlet Memurları Genel Eğitim Planı yürürlüğe
konmuştur.
Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yöneticilerin eğitimlerinden çok genel
olarak personelin eğitim ve yetiştirilmesi üzerinde durulmuştur. Sadece, okul içi
yaygın eğitim yoluyla yüksek nitelikli sevk ve idareci yetiştirilmesine önem
verileceği genel olarak vurgulanmıştır.
___________________________________________________________
87 Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1979 , s. 299
88 Ayda KÖPRÜLÜ,”Üst Yöneticilerin Eğitim Sorunu”, Kooperatif Dünyası Dergisi, Y. 16., S. 184.,
Temmuz 1986, s. 11
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ise yine yaygın eğitim ele alınarak,
hizmet içi eğitim programlarının uygulanabilmesi için, bir eğitim ve insan gücü
planlaması sistemi kurulacağı belirtilmekte, eğitimin basın ve yayın yolu ile
verileceği, yönetici ve çalışanlar içinse işbaşı ve diğer eğitim çalışmalarının
başlatılacağından bahsedilmektedir.
Kamu yönetimimize ilişkin en son ve kapsamlı araştırma olan KAYA (Kamu
Yönetimi Araştırması) 1991’de yayımlanmıştır. Yönetim sistemimizi geliştirmek
için yapılan çalışmaları, bunların uygulanmasını, sorunların saptanmasını ve
gerekli yönetsel düzenlemeleri belirlemeyi amaçlayan KAYA, yönetimin yapı ve
işleyişine bütünsel açıdan yaklaşarak, sistem içi yönetsel tutarlığı sağlamaya
çalışmış, etkili ve verimli yönetimi gerçekleştirmeye yönelik bir genel rapor ortaya
koymuştur.
KAYA’da personel sisteminin sorunlarının hizmete alma aşamasında ortaya
çıktığı belirtilmektedir. Personelin sınıflandırılması, yükselme, ölçüt ve olanakları,
kadro,iş analizi, kamu görevlilerinin iş başarılarını değerlendirecek nesnel
ölçütlerin bulunması, hizmet içi eğitimin yetersizliği, DPB’nin işlevsizliği başlıca
sorun alanları olarak sıralanmaktadır.
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ise yönetici sınıfta yer alacak devlet
memurlarının üst düzeyde eğitimden geçirilip, yönetici formasyonu
kazandırılması temin edilmelidir, denilmektedir.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde oluşturulan “Kamu
Yönetiminin İyileştirilmesi ve Yeniden Yapılandırılması” Özel İhtisas Komisyonu
Raporunda ise Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü’nün personel politikası ile ilgili bölümleri müsteşarlık
bünyesine alınmalı, TODAİE tüm kamu yönetimine eleman yetiştirecek şekilde
Kamu Yönetimi Akademisi’ne dönüştürülmeli ve Müsteşarlıkla
ilişkilendirilmektedir, denilmektedir.
B- MÜLKİ İDARE AMİRLERİNİN YÖNETİCİ SINIF İÇİNDEKİ YERİ[]
Klasik Osmanlı yönetim sisteminde vilayet yöneticilerinin aynı anda hem
askeri komutan, hem de mülki amir olmaları (bu durum 19.yy’da son bulacaktır)
esas itibariyle, yönetenlerin eğitim biçiminden gelmektedir. Nitekim
imparatorluğun merkez ve eyaletlerdeki yöneticilerine baktığımızda, maliye ve
ilmiye sınıfının sivil eğitim kurumlarından, askeri-sivil ayırımı yapmaksızın tüm
yöneticilerin de askeri eğitimden geçtiklerini görüyoruz. 14. yy’dan başlayarak
devşirme, acemioğlanlık ve Endurun kurumları, bu amaca uygun olarak Osmanlı
Mülki Amirlik sisteminin ana kaynakları olmuştur.
Enderun Mektebinde, Osmanlı medrese eğitiminin aksine, eğitim hem daha laik
hem de uygulamaya dönüktü. Protokol bilgisi, müzik, güzel yazı, Kur’an, temel
islam ve fıkıh, bilgisi, spor ve silah çalışmaları başlıca dersler arasında yer alırdı.
Enderun eğitimi, 17. yy’dan sonra imparatorluğun Türk asıllı unsurlarının da geniş
çapta katılabildikleri bir sisteme dönüşmüştür. Bu gelişme sürecinin uzantısı 19.
yy’da başlatılan yönetsel yenileştirme çabalarının vazgeçilmez gereği olarak,
Enderun’un biçimsel devamı olmasa bile içerik ve amaç bakımından onu sürdüren
Mektebi Sultanı (Galatasaray) ve Mekteb-i Mülkiyye’nin kurulduğunu görüyoruz.
Askeri ve mülki amir eğitiminin, dolayısıyla askeri ve mülki yapıların birbirlerinden
soyutlamaya başladıklarının göstergesi sayılması gereken bu gelişmeler,
imparatorluğun yenilenen bürokratik yapının gereksinmelerini cevap verecek
kadroları yetiştirip denetlemedeki kararlılığını yansıtmaktadır.89
18. yy’ın sonlarına kadar Enderun Mektebi’nden ;89 sadrazam, 3 şeyhülislam,
36 kaptan-ı derya yetişmiştir. Fakat bu eğitim kurumundan yetişenler, halka
hizmet yerine saraya hizmet etmeye başlamış ve vali, vezir olmuşlardır. Yönetici
kadroları yetiştiren bu kurum giderek yozlaşmıştır. 1825’te yeniçerilik dolayısıyla
acemi oğlanlar mektepleri kaldırıldı. Askeri ve mülki
___________________________________________________________
89 K.FİŞEK, a.g.e., s.16.
okullar açılmasına rağmen, Enderun Mektebi yalnız saray hizmetleri için eleman
yetiştirmeye devam etti. Nihayet 1908’de ll. Meşrutiyet’in ilanı ile bu kurumda
tarihi misyonunu tamamladı. 90
Osmanlı İmparatorluğu, parlak ve mükemmel devirler yaşadıktan sonra, çeşitli
tesirler ve sebepler yüzünden gerilemeye, çökmeye başlayınca devletin
yönetimini elinde bulunduranlar, aydın ve yurtsever bir düşünüşle, bu
gerilemenin önüne geçmek, çöküntüyü durdurmak istediler. İmparatorluğun
kurtuluş esaslarını “sistem” ve “adam sorunu” nun çözümlenmesinde aramak
gerekiyordu.
lll. Selim’le (1789-1807) başlayan Batılılaşma Hareketi, ll. Mahmut tarafından
içte ve dışta bütün sıkıntı ve sarsıntılara rağmen, cesaretle devam ettirilmiştir. ll.
Mahmut’un oğlu Abdülmecit babasının açtığı yolda ilerlemiş, Osmanlı Devletinin
teokratiklikten çağdaşlığa yönelişinin başlangıç tarihi olan Gülhanei Hatt-ı
Hümayunu ile Tanzimat-ı Hayriye’yi 1839’da tahta çıkışından 4 ay sonra ilan
etmiştir.
Tanzimat Fermanından sonra girişilen bütün hareketlerin başlıca üç amacı
vardır:
1- Devleti çöküntüden kurtarmak için hukuka bağlı devleti meydana getirmek,
2- Çağdaş uygarlığa yöneltmek, dolayısıyla sistem meselesini çözmek,
3- Bu sistemi yürütecek “adam” yetiştirmek.
Her alanda büyük hareketlere girişilmesi ve hareketleri yürütmek içinde çağın
ve Tanzimat Fermanı’nın İlkelerine uygun idareciler yetiştirilmesi de en başta ele
alınacak meselelerdendir. ll. Mahmut devrinde has, tımar, zeamet teşkilatı
kaldırılmış, Abdülmecit zamanında da önce Dahiliye Nezareti ( İçişleri
___________________________________________________________
90 Ergun TEZEL, “Mülki İdare Amirlerinin Yetiştirilmesi, Ankara, TODAİE, Kyup Tezi, 1983, s.2-3.
Bakanlığı) kurulmuş, daha sonra valilerin, mutasarrıfların, kaymakamların ve kaza
müdürlerinin görev ve yetkilerini belirten kanun 1858’de (Kaymakamlıkların ve
Müdürlerin Vezaifini Şamil Talimat) yürürlüğe konmuştur. 91
İmparatorluğun yönetici kadroları başlangıçta asker kökenli ve eğitimli kişiler
iken, yönetimin bozukluğunun düzeltilmesi için gerekli sistem değişikliği yanı sıra
yöneticilerin sivil kişilerden olması gereği doğmuş ve asker-sivil ayrımı sonunda
mülki idare mesleği giderek önem kazanmıştır.
1. Mülki İdare Amirlerinin Yetiştirilmesinin Önemi[]
Kamu yönetiminin en temel sorunlarından biri, yöneticilerin yetiştirilmesidir.
Çağdaş düşünceyle, herşeyde olduğu gibi yöneticilikte de, doğuştan mevcut olan
özelliklerin ve yeteneklerin geliştirilmesi, yönetici adaylarına yararlı bilgiler
verilmesi deneyim ve beceriler kazandırılması, eğitimle mümkündür.
Yöneticilerin sistemli biçimde yetiştirilmesi zorunluluğu kabul edilince,
yöneticiliği oluşturan temel öğelere (niteliklere) ilişkin bazı varsayımlar üzerinde
durmak gereklidir. Buna göre, yöneticilik şu özellikleri gerektir.
1- Kişilik: Yöneticinin zeka, kavrayış, çözümleme ve yargılama yeteneği,
uyum ve dürüstlük gibi özel nitelikleri olması.
2- Genel Kültür: Sorunlara geniş açıdan bakabilme alışkanlığını yöneticiye
kazandırır.
3- Yöneticilik Becerisi: Yöneticilik, herşeyden önce girişkenlik, karar verme
ve kararların yerine getirilişini izleme ve öngörü yeteneklerini gerektirir.
4- Hizmet Alanı Konusunda Bilgi: Bu özellik, yöneticinin yürüteceği işlerin
niteliği, başında bulunacağı kuruluş veya kurumun özellikleri ve fonksiyonları
hakkında bilgi sahibi olmasıdır.
Bu dört özelliğin ilk ikisi, yöneticinin hizmete alınması aşamasında, diğer
ikisi de hizmete alındıktan sonra, yetiştirme aşamasında göz önünde tutulur. 92
___________________________________________________________
91 E. TEZEL, a.g.e.,s.4
92 Doğan CANMAN, “Personel Yönetimi Notları”, s.109.
Yönetici yetiştirmek ciddi bir konudur. Topluma yol gösterecek, toplumun
önüne geçerek, lokomotif görevi üstlenmeye aday insanların, bildiklerini
öğretmeleri ve uygulayabilmeleri için özellikle kendilerinin öğrenmeleri ve bunları
özümsemeleri gerekmektedir. Bu da sistemli ve çağdaş tekniklerle mümkündür.
Genel anlamda eğitimin üç temel unsuru vardır. Eğitimden söz edebilmek
için şu üç temel unsurun bir arada düşünülmesi gerekir.
1) İşle ilgili becerilerin kazandırılması.
2) İşe ilgili teorik ve pratik bilgilerin verilmesi.
3) Davranışların olumlu yönde geliştirilmesi.
Bunlara bağlayıcı nitelikte bir dördüncü unsur daha eklemek gerekir ki, o da
çalışmaların gerçek işyeri şartları içinde yapılması gerektiğidir.
Eğitimin amaçları üzerinde de durmak gerekecektir.
- Eğitim görenler, yönetim sorunları hakkında bilgi vermek, gördükleri
eğitim neticesinde bu görevlilerden en iyi şekilde istifade edilmesini sağlamak.
- Eğitim alanların görevlerini daha verimli yapmaları ile yeni maharetler
kazandırmak ve maharetleri geliştirmek için fırsat ve imkan sağlamak.
- Daha fazla sorumluluk gerektiren görevlere yükselmelerine yardımcı
olmak.
- Yönetici, icracı ve diğer personel tarafından yapılmakta olan işlerin nitelik
ve nicelik olarak artışını sağlamak.
- Açık görevleri uzun süre boş bırakmamak ve boşluğu doldurmak amacıyla
hazırlıklı bulunmak ve muhtemel açıklar için yetiştirilmiş personel bulundurmak.
- Personele fikir ve bilgi alışverişinin önemini benimseterek kurum içinde ve
dışında daha etkili ve daha şumullu bir haberleşme, koordinasyon ve işbirliğini
sağlamak.
- Eğitimin kazandıracağı maddi ve manevi faydaların neler olduğunu bütün
personele duyurarak personelin moralini yükseltmek ve kuruma bağlılığını
arttırmak.93
_________________________________________________________
93 Özdemir ÖZKAYA, “Hizmetiçi Eğitimde Temel İlkeler ve Teknikler”, s.13-14.
Mülki idare amirlerinin yetiştirilmesinin gerekli ve önemli olması sorunu önce
Türk toplumunun yapısıyla ilgilidir. Toplumsal değişme süreci çeşitli
değişkenlerin ürünü olabilmektedir. Örneğin küçük aile işletmelerinin, büyük
İşletmeler tarafından yutulmaya başlaması, kırdan kente göç, sanayileşme ve
kentleşme süreçleri toplumsal yapının değişmesinde rol oynayan öğelerdir.
Ayrıca teknolojik gelişmeler içinde, kitle iletişim araçları, tarımın makinalaşması
da hızlı değişmelere neden olmuştur. Öte yandan devletin üstlendiği klasik
görevlerin (güvenlik, adalet, vergi) yanında sosyal, kültürel ve ekonomik konulu
görevler üstlenmesi, üstlenmeyi zorunlu kılan nedenlere ilgi duymak gereği ister
istemez toplumsal yapıyı şekillendirmekte devleti ve özellikle bürokrasiyi de
etkilemektedir. Nitekim Osmanlı Türk toplumunda sınıf yapısını inceleyen bir
çalışmada, klasik Osmanlı sınıf yapısında, yönetenlerin (bürokrasinin) en fazla
toplumsal ağırlığa sahip olduğu, İttihat ve Terakki dönemiyle, Cumhuriyetten
sonra tek parti döneminde bunun sürdüğü, 1950’den sonra ve günümüzde ise
büyük kentli sanayi ve ticaret burjuvazisi ile tarım ve taşra burjuvazisinden sonra,
yönetenlerin ikinci planda ağırlık taşıyan bir kategori olduğu belirtilmektedir. 94
1945’lerde başlayan toplumsal değişmeyle beraber, mülki idare amirlerinin,
klasik görevleri yanında ekonomik ve sosyal görevlerinin de arttığı görülür. Bu
yapının doğal ürünü ve birikimi açıkladığı ölçüde mülki idare amiri yetiştirmenin
neden gerekli olduğu kolay vurgulanabilir. Toplumsal değişmenin yönetim
yapısını ilgilendiren iki boyutu üzerinde durulacak olursa; ilki, küçük mülkiyet
yapısındaki çözülmenin 1945’li yıllarda daha belirgin olmasıdır. İkinci boyut ise
teknolojik gelişmedir.
Küçük aile işletmelerinin büyüklerce yutulması, tarım sermayesinin
yoğunlaşıp, merkezleşmesi, eski merkezcilik anlayışının ve uygulamasının
toplumsal dayanaktan giderek uzaklaşmasına neden olmuştur. Güçlenen
burjuvazi siyasal sistemini de değiştirmiş, böylece önce ticaret ve tarımda
sonrada sanayide bütünleşmeye başlamıştır. Osmanlı dönemindeki benzer bir
___________________________________________________________
94 E. TEZEL, a.g.e., s.6.
bütünleşme nasıl demiryollarının gelişmesiyle temelleniyor ise aynı şekilde
Cumhuriyet dönemindeki bütünleşme de karayolları ağının yayılmasında
somutlaşmaktadır.95
Türkiye’nin yönetim yapısında değişmelere yol açan ikinci etken, yeni
hizmetlerin gereği olarak belirlenen ve uygulanan yeni teknolojiyle ilişkilidir.
Devlet hizmetlerinin geleneksel görevlerden, büyük alt yapı yatırımlarına kayması
ile paralel olarak yönetimin elindeki personel, araç ve örgüt biçimlerinin yetersiz
kaldıklarını, büyük yatırımlarda yeni teknoloji kullanma zorunluluğunun ise
daraltılmış il esasına dayanan mülki idare yapısını zorladığını söyleyebiliriz.
Sosyal yapıdaki değişiklikler, halkın beklentilerinin artması ve çeşitlenmesi,
mülki idare amirlerinin değişik görevler üstlenmesi, mülki idare amirlerinin
yetiştirilmesi sorununun önemini ortaya koymaktadır.
2. Mülki İdare Amirlerinin Görevleri ve İş Yükleri[]
İçişleri Bakanlığı İç Düzen Çalışmaları çerçevesinde yapılan bir saptamaya
göre, mülki amirin yasalarca belirtilen görevlerinin sayısı 821’dir. Bunların büyük
çoğunluğunun rutin yani küçük bir düzenlemeyle kolayca astlara devredilecek
nitelikte oldukları düşünülürse bugün mülki amirlik sisteminin karşılaştığı en
önemli sorunlardan birinin mülki amirlerin gereksiz yere ve başkalarınca
yapılabilecek işlerle gün tüketmek durumunda bırakılmaları olduğu görülür. Bir
mülki amirin günlük iş yükü hangi öğelerden oluşmaktadır? Bunu açalım.
Sosyo-ekonomik ve kültürel öğeler, büyük ağırlıkla ilk sıradadır. Onu %71’le
mahalli idarelere ilişkin görevler, %55’le asayiş ve kolluk gibi geleneksel
görevler ,%51 ile personel ve haberleşme gibi görevler izlemektedir.
___________________________________________________________
95Gencay ŞAYLAN, “Türkiye’de Mülki İdare Amirliği”, T.İ.D Bilimsel Araştırma Dizisi: 1, s.33
Mülki amirliğin hangi kademesinde bulunulduğuna bağlı olarak belli
görevlerin ağırlıklarının daha doğrusu önem derecelerinin değiştiğini görüyoruz.
Kaymakamlarda sosyo-ekonomik (%92) ve mahalli idarelere ilişkin (%73) görevler
ön plana çıkarken, valilerde sosyo-ekonomik işlevler %91 ve asayiş-kolluk
görevleri (%78) ilk sırayı tutmaktadır. Protokol işleriyle, mali görevlerin vali
yardımcılarının yetki alanına kaymak eğiliminde olduğunu da belirttikten sonra,
bu konuda sonuç olarak mülki amirlerin görev yüklerinin son tahlilde mahalli
idarelerle ilişkiler ve toplumsal, ekonomik ve kültürel işlerce belirlendiğini
sayabiliriz. Bu durum aslında yeni dönem koşulların mülki amirlere “yerel
ekonomik güç ve kaynakları seferber etmesi” görevini yüklemesi ve eski
yönetsel alışkanlıkların, idare ve siyaset kurumunun birlikte işletilmesi olgularının
uzantısıdır.
Mülki amirlerin en önemli saydıkları görevlerle en çok zaman ayırdıkları işler
aynı olmayabilir, başka ifadeyle yapılması gerekli ve önemli görülenlerle yapılan
arasında bir fark bulunabilir. Kaymakamlar, arazi anlaşmazlıkları ile mahalli
idarelere ilişkin konuların zamanlarının büyük bölümünü aldığını söylerken,
mülkiye müfettişleri, görevliler hakkındaki ihbar ve şikayetlerle mahalli idareler
sorunları, hukuk işleri müdürlükleri, görevliler hakkındaki ihbar ve şikayetler, vali
yardımcıları, mahalli idareler ile ilgili sorunlar, valiler ise asayiş konularının ön
plana çıktığını söylemişlerdir.
Mülki amirlerin günlük iş yükleri geçerli bir ölçü sayılabilirse, en önemli ve
ivedi sorunlar, yerel yönetim organlarıyla ilişkilerde somutlaşan idari vesayet,
kamu iktisadi kuruluşlarıyla ilişkilerde somutlaşan bölgesel örgütlenme ve askeri
yapıyla ilişkilerde somutlaşan kolluk güçlerinin kullanımıdır.96
3. Kişi ve Kuruluşlarla İlişkilerin Nitelik ve Araçları[]
Günlük iş yükünden de anlaşılacağı gibi, çeşitli kişi ve kuruluşlarla ilişki
kurulmakta, bu da ilişkilerin düzenlenmesinde belli yol, yöntem ve araçlardan
yararlanılmasını gerektirmektedir.
___________________________________________________________
96 K. FİŞEK , a.g.e., s.204.
Mülki amirlerin görevleri sırasında yoğun ilişkide bulundukları kişi ve kümeler
sırasıyla yurttaşlar (%96), başka bakanlıkların görevlileri (%41), özlük sorunları
nedeniyle başvuran astlar (%39), parlamenterler ve başka siyasetçiler (%11), iş
adamları ve müteahhitler (%9). İlçelerin %93’ündeki başvuruların %50’den fazlası
doğrudan yurttaşlarca yapılmaktadır. Bunu yurttaşlarla mülki idari amirleri
arasındaki ilişkinin yoğunluğuna bağlayabiliriz.
4. Halk İstekleri, Olanaklar ve İsteklerin Gerçekleşme Ölçüsü
Görev bölgesindeki halkın mülki amirden istedikleriyle, mülki amirin ısrarla
halka vermek istedikleri her zaman uyuşmaz. Sözgelimi, her üç kaymakamdan
ikisi köylülerin öncelikle eğitime gereksinim duyduklarını söylerken, her üç erkek
köylüden ikisi yol, su, elektrik ve toprak gereksinimlerinin öncelikle karşılanması
gerektiğini savunmaktadır. Yine eğitim eksikliği ve yoksulluk önemli iki sorundur.
Halkın mülki amirden istedikleriyle mülki amirin halka vermek istedikleri arasında
belirgin bir çelişkinin bulunduğunu, ikisi arasındaki sürtüşmenin de esas
itibarıyla bu kaynaktan çıktığını söyleyebiliriz.
Halkın, mülki amirlerden beklediklerini yerine getiremediklerini söyleyenlerin
oranı, hukuk işleri müdürlükleri ve mülkiye müfettişleri arasında en yüksek (%63-
%67), valiler arasında da en düşüktür (%12). Halk kitleleriyle doğrudan ilişkisi
daha yüksek ve yoğun olan kaymakamlarda olumsuz cevap oranının Türkiye
ortalamasını aşarak %48’i bulduğu, olumlu cevap oranınınsa %27 ile ortalamanın
altına düşmektedir. Halka yaklaştıkça halkın isteklerine daha duyarlı olunacağı ve
bu isteklerin daha kolay yerine getirileceği varsayımı ile çelişir görünen bu ilginç
eğilim, herhalde;
1- Halkın valilerle, kaymakamlardan farklı şeyler istedikleri.
2- Tabandaki konumları nedeniyle kaymakamların, uygulama sonuçlarını daha
iyi değerlendirdikleri biçiminde açıklanabilir.
Halkın isteklerinin karşılanması konusunda, mülki amirlerin yarıya yakınının
(%44) halkın isteklerinin karşılanmadığında birleştiklerini ama kaymakamlara göre
valilerin, gençlere göre ileri yaştakilerin, mülki amirlik dışı görevlerden gelenlere
göre meslekten gelenlerin bu konuda kendilerini daha başarılı saydıkları
görülmektedir.
Görevde başarısızlığın hangi nedenlere bağlandığı ise yetki azlığı, maddi
olanak azlığı, bölgesel olanaksızlıklar, dış çevrenin müdahaleleri, güvence
eksikliği, yararlı olunamadığı kaygısı ve ailevi nedenlerle açıklanmıştır.
II. BÖLÜM :TÜRKİYE’DE MÜLKİ İDARE AMİRİ YETİŞTİRİLMESİ VE ÜST DÜZEY YÖNETİCİ YETİŞTİREN DİĞER KURULUŞLAR[]
A- KAYMAKAM ADAYLIĞI[]
1. Türkiye’de Mülki İdare Amirliği Mesleğine Giriş:[]
Kaymakam Adaylığı[]
Mülki idare amirliği mesleğinin ilk aşaması “maiyet memurluğu” olarak
adlandırılan ve 90’lı yıllarda yapılan düzenlemeyle “Kaymakam Adaylığı” olarak
anılan süreçle başlamakta ve mülki idare amirliği hizmetleri sınıfı valiler,
kaymakamlar, kaymakamlık sıfatını kazanmış olup İçişleri Bakanlığı merkez ve
iller kuruluşlarında çalışanlar ve kaymakam adaylarından oluşmaktadır.
Mesleğe giriş ve gerekli eğitim ve yönetim kültürünün kazanılması için
Kaymakam Adaylığı döneminin nelerden oluştuğu, nitelik olarak değerlendirilmesi
ve muadili sayılabilecek yabancı örneklerle karşılaştırılması, Türkiye’de, en
iyimser ifade ile, Cumhuriyet döneminde, idareciliğin bir meslek, kariyer haline
geldiğinin ve “idareciliğin okulu”nun olması gereği vurgulamalarına katkıda
bulunabilir.
2. Kaymakam Adaylığına Giriş[]
Türk kamu yönetiminde kaymakam adaylığı, üst düzey yöneticilik görevlerinin
kapısını açan kamu görevleri arasında her zaman özel bir öneme sahip olmuştur.
Kaymakam adaylarının seçiminde Cumhuriyet dönemi boyunca değişik
uygulamalar olmuş, buna koşut olarak da göreve alınacak adaylarda aranan
niteliklerde bir takım değişiklikler yapılmıştır.
Kaymakam adaylarında bulunması gereken niteliklere bakıldığında; yasada
sayılan yüksek öğretim kurumlarını bitirmiş olmak, yaş, sağlık ve altı aylık adaylık
süresi sonunda valilerce ehliyetin onaylanması aranmaktadır. Aranan bu özellikler
yönetmeliklerde ayrıntılandırılmıştır.
Kaymakam Adayı olarak atanacakların aşağıdaki genel ve özel niteliklere
sahip olmaları, yapılacak yazılı ve sözlü sınavları kazanmaları şarttır.
a) Genel Nitelikler
1- Türk vatandaşı olmak,
2- Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
3- Taksirli suçlar hariç, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veya affa uğramış
olsalar bile devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap,
rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi
yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak
kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlarına fesat karıştırma, devlet
sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hürriyeti bağlayıcı ceza ile hükümlü
bulunmamak,
4- Askerlikle ilgili bulunmamak; askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş
veya yedek sınıfına geçirilmiş olmak. (Ancak yazılı sınav tarihinde askerlik
hizmetinde bulunanlardan terhislerine en çok 3 ay kalanlar yazılı sınava kabul
edilebilirler.)
b) Özel Nitelikler
1- Üniversitelerin siyasal bilgiler, hukuk, iktisat, işletme, iktisadi ve idari
bilimler fakülteleri ile bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul
edilen yurt dışındaki en az dört yıl süreli fakültelerden mezun olmak.
2- Giriş sınavının yapıldığı Ocak ayının birinci günü itibariyle 30 yaşını
bitirmemiş olmak. (Ancak fiili askerlik ödevine çağrılıpda, yukarıda belirtilen yaş
sınırını askerlik ödevleri sırasında geçirmiş bulunanların terhislerini müteakip
açılacak ilk sınava müracaat etmeleri şartı ile bu yaş durumları aday olarak
alınmalarına engel teşkil etmez.)
3- Mülki İdare Amirliği görevini devamlı yapmasına engel olabilecek vücut
ve akıl hastalığı veya vücut sakatlığı ile özürlü bulunmamak; memleketin her
ikliminde iş görmeye engeli olmadığı, tam teşekküllü devlet hastanelerindeki
sağlık kurullarından alınacak raporla belirtilmiş olmak.
4- Yaptırılacak tahkikata göre Mülki İdare Amiri olmaya engel teşkil edecek
kişisel veya ailevi bir kötü sanı bulunmamak.
5- 5442 sayılı İl İdare Kanununun 31 ve 32. maddelerinde sayılan yetki,
görev ve sorumluluğu yerine getirebilecek, Mülki İdare Amirliğine yaraşır kültüre,
bilgi birikimine, yeteneğe, Anayasa’nın başlangıç hükümleri ile 2. maddesinde
ifadesini bulan demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin gerektirdiği çağdaş
yaşam ve yönetim anlayışına sahip olmak.
6- Özel Yarışma Sınavına Tabi Tutulmak Suretiyle Girilen Meslekler İçin
Yapılacak Eleme Sınavından (KMS) Bakanlıkça belirlenen asgari puanı almış
olmak.
Bugün yürürlükte olan Kaymakam Adayları Yönetmeliğinden önceki Maiyet
Memurları Yönetmeliği, “Yapılacak tahkikata göre mülki idare amir olmaya engel
teşkil edecek kişisel veya ailevi bir kötü sanı bulunmamak” ve yapılacak yazılı ve
sözlü sınavlarda başarılı olmak koşullarını getirmiştir. Mevcut yönetmelik de
“5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 31 ve 32. maddelerinde sayılan yetki, görev ve
sorumlulukları yerine getirebilecek Mülki İdare Amirliğine yaraşır kültüre, bilgi
birikimine, yeteneğe, Anayasa’nın başlangıç hükümleri ile 2. maddesinde ifadesini
bulan demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin gerektirdiği çağdaş yaşam ve
yönetim anlayışına sahip olmak” koşulunu getirmiştir.
Mülki İdare Amirleri arasında da meslektaşlarında görmek istedikleri
özelliklerin başında zeka, yetenek, bilgi, kişilik, davranış gelmektedir.97
___________________________________________________________
97 E.TEZEL, a.g.e.,s.15-20.
Belirtmek gerekir ki sayılan bu özelliklerden aslında olması gereken
anlaşılmakta ise de bunların zamana ve kişiye bağlı olarak değiştiği ve nesnel
ölçülerinin olmadığı su götürmez.
Yönetici adaylarında hangi niteliklerin aranacağı sorunu aslında doğrudan
doğruya benimsenen yöneticilik modeliyle ilgilidir. Yönetim yazınında tartışmalı
olmakla birlikte iki ana yöneticilik modelinden söz edilebilir. Bunlardan biri genel
yöneticilik, diğeri ise uzman yöneticilik modelleridir. Her iki modelin de çeşitli
ülkelerde uygulamaları bulunmakta ve her iki modele de çeşitli eleştiriler
yöneltilmektedir. Ülkemizde genel yöneticilik modelinin geçerli olduğu tek
mesleğin Mülki İdare Amirliği mesleği olduğunu belirtmek gerekir. Genel
yöneticilikte, özellikle kamusal yöneltilerin belirlenmesi ve uygulanmasında
uzmanlık alanlarının dar bakış açısı yerine, kamu yararını ön sıraya çıkaran genel
bakış açısının egemen olmasının sağlayacağı yarardır.98
1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu Osmanlı döneminden beri
sürdürülmekte olan geleneği koruyarak Mülki İdare Amirliği mesleğini yalnızca
Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültelerini bitirenlere açmıştı. Bu uygulama 1991’de
yapılan değişikliğe değin sürmüştür. İlk düzenleme 1986 yılında yapılmış, İstanbul
Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinin adı “Siyasal Bilgiler Fakültesi” olarak
değiştirilmiş ve bu fakülteyi bitirenlerin de kaymakam adaylığı sınavına
girebilmeleri sağlanmıştır. İkinci ve daha kapsamlı düzenleme ise 1991 yılında
yapılmıştır. 435 sayılı KHK 99 ile 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanununun 2.
maddesinde değişiklik yapılarak kaymakam adaylığına girişte Siyasal Bilgiler ve
Hukuk Fakültelerinin tekeli kaldırılmış, mesleğe giriş yolu yalnızca siyasal bilgiler,
hukuk, işletme, iktisat ve İİB fakültelerini değil, herhangi bir dört yıllık yüksek
öğretim kurumunu bitirip de bu fakültelerde yüksek lisans çalışması yapmış
olanlara da açılmış ancak 435 KHK TBMM ’de değiştirilerek kabul
___________________________________________________________
98 Cahit EMRE, Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi Birleşik Krallık, ABD, Fransa, Almanya ve
Japonya’da Kamu Yönetiminin Yapısı ve İşleyişi, Ankara SBF. Yayınları, 1997, s.58.
99 R.G.: 9/8/1991: 20955 Mükerrer.
edilmiş ve madde metni “Bu kanunun 1.’nci maddesinde yazılı 4’üncü ve daha
yukarı sınıflardaki memuriyetlere geçebilmek ve tayin olunmak için üniversitelerin
siyasal bilgiler, hukuk, iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler fakülteleri ve
bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurt dışındaki en
az dört yıl süreli fakültelerden mezun olmak şarttır” 100 biçiminde kesinlik
kazanmıştır.
Yasadaki bu değişiklik mülki idare amirleri topluluğu içinde farklı
değerlendirmelere konu olmuştur. Ahmet Başsoy İdarecinin Sesi Dergisinde
yayımladığı yazısında bu değişikliğin çok sayıda yeni ilçe kurulmasıyla artan
kaymakam gereksinmesini karşılamada doğru bir yol olmadığını belirterek, “Bu
ihtiyaç mesleğe girişteki kaynağı genişletip, yaygınlaştırmak suretiyle
karşılanamaz... kariyer olarak kabul edilen mesleklerde belirli kaynaklardan
yararlanmak hizmet gereğidir. İhtiyacı karşılamak için değişik kaynaklardan
öğretmen, ya da polis almanın sıkıntısını yaşadık” 101 demektedir. Başsoy, bu
değişiklik ile yöneticiliğin bir yaşamuğraşı (kariyer) olmaktan çıkarıldığını ileri
sürmektedir. “Kaymakam yetiştiren öğretim kurumlarında yöneticilik için gerekli
bilimsel bilgiler yanında öğrencilere en az bu bilgiler kadar yararlı ve önemli idare
gelenekleri, değer yargıları ve davranış biçimleri aktarılır. Kişi için yöneticilik özel
ilgi alanı haline gelmelidir. Yönetimle ilgili sorunlar henüz üniversite eğitimi
sırasında tartışılır hale gelmeli, böylece yöneticilik formasyonu kazanılmalıdır. Bu
okullarda kişi kendisini bilgi, davranış ve psikolojik olarak yöneticiliğe hazırlar.
Hedef belirlenmiştir; meslek seçilmiştir. Bir iş edinmek kaygısıyla girilen meslekte
asıl sorunların sonradan başlayacağı unutulmamalıdır.” 102 Benzer bir
değerlendirme Mehmet Aldan tarafından da yapılmıştır. Aldan, mesleğin
kaynağının bu denli genişletilmesini yarasız, dahası yönetsel bütünlüğümüzü
zedeleyici nitelikte görmektedir.
___________________________________________________________
100 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanununun 26/2/1992 günlü, 3778 sayılı yasayla değiştirilmiş 2.
Maddesinin B Bendi.R.G.: 5/3/1992: 21162
101 Ahmet BAŞSOY, “Kaymakamlığa Giriş”, İdarecinin Sesi Dergisi, C.5, S.6, Kasım 1991, s.7
102 A. BAŞSOY. a.g.e., s.8
Aldan’a göre “kişiler gibi köklü kurum ve kuruluşların da belleği, birikimleri ve
yerleşik gelenekleri vardır. Bunlar mensuplarını başarılı kılan rehber, bir hazine
değerindedir.” 103
Yapılan bu değişiklikle ilgili mülki idare amirlerinin yaklaşımlarını konu alan ve
yakın bir zamanda yapılan bir çalışmaya göre, mülki idare amirlerinin %65’i
mesleğin öbür fakülteleri bitirenlere açılmasının yararlı olmadığı görüşündedir. Bu
değerlendirmenin görevlere göre dağılımına baktığımızda yalnızca kamakam
adaylarının %51,6’sının bu uygulamayla ilgili olumlu değerlendirme yaptığını
görüyoruz. Bu da çok açıktır ki, son yıllarda kaymakam adayları arasındaki diğer
üniversite mezunlarının oranının fazlalığından kaynaklanmaktadır.104
Mülki idare amirlerinin olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerinin nedenleri,
mesleğin başka fakülteleri bitirenlere açılmasının olumsuz sonuçlar doğurduğunu
ileri sürenlerin tamamına yakını (%90,7) bu uygulamanın yol açtığı olumsuzluklar
arasında ideolojik ve siyasal kayırmacılığı artırdığını, meslekte gruplaşmalara
neden olduğunu düşünmektedir. Bu uygulamaya olumlu bakanlar ise, bu
uygulama ile geniş bir yelpazeden daha iyi seçim yapıldığını, fırsat eşitliğinin ve
rekabetin sağlandığını, mesleğe zenginlik kazandırıldığını düşünmektedirler.
Yüksek yöneticilik görevlerine belli yüksek öğretim kurumlarını bitirenlerin
ağırlıklı olarak getirilmesi yalnızca bize ve yalnızca da Mülki İdare Amirliği
mesleğine özgü değildir. Toplumun kaderini etkileyecek kararlar alabilecek,
uygulamalar yapabilecek önemli kamu görevlerine eleman alınırken, o toplumun
en seçkin öğretim kurumlarını bitirenlerin yeğlenmesi yaygın bir uygulamadır.
Birleşik Krallık’ta Oxford ve Cambridge Üniversitelerini, ABD Ivy League’i
oluşturan seçkin üniversiteleri, Jabonya’da Tokyo Üniversitesi Hukuk Fakültesini,
Almanya’da hukuk fakültelerini bitirenlerin yüksek yöneticilik görevlerinde
ağırlıklı olarak yer
___________________________________________________________
103 Mehmet ALDAN, “Mülki İdare Amirliği Üzerine”, İdarecinin Sesi Dergisi, C.5, S.5, Eylül 1991 s.
27.
104 Cahit EMRE, Tayfur ÖZŞEN, Metin ÖZUĞURLU, Koray KARASU, “İyi Yönetim Arayışında
Türkiye’de Mülki İdarenin Geleceği”, Türk İdari Araştırmalar Vakfı, Ankara 2002, s.85. ( MİAR )
almaktadır. Kadınların mesleğe girişi konusunda olumlu tutuma sahip olan mülki
idare amirlerinin hemen hemen tümü, bunun “eşitlik“ ya da “çağdaşlık“ ilkelerinin
bir gereği olduğunu düşünmektedir.105
Kaymakam adaylığı sınavı ile ilgili düzenlemeler, Kaymakam Adayları
Yönetmeliğinde biçim ve içeriğe ilişkin olarak yer almaktadır. Buna göre adayların
bilgi, yetenek ve kişiliklerini ölçecek şekilde yazılı ve sözlü sınavlar yapılır.
Personel alımlarına ilişkin son değişikliklerle uyumlu olması bakımından
kaymakam adayları sınavı da iki basamaktan üç basamağa çıkarılmış: ÖSYM
tarafından yapılan KMS (Özel Yarışma Sınavına Tabi Tutulmak Suretiyle Girilen
Meslekler İçin Yapılacak Eleme Sınavı) eleme sınavı olarak birinci aşamayı
oluşturmuş, ÖSYM tarafından yapılan ve test biçiminde uygulanan sınav ikinci
aşamayı, nihayet İçişleri Bakanlığı Müdürler Encümenince yapılan sözlü sınav
üçüncü aşamayı oluşturmuştur.
[]
Sınavlar adayların bilgi, yetenek ve kişiliklerini ölçecek şekilde ayrı ayrı üç
aşamalı olarak yapılır.
Eleme Sınavı (KMS): Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)
Başkanlığınca, 17.01.2001 tarih ve 2001/2031 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla
yürürlüğe konulan Özel Yarışma Sınavına Tabi Tutulmak Suretiyle Girilen
Meslekler İçin Yapılacak Eleme Sınavı Hakkında Yönetmelik gereğince yapılan;
Kurumlar İçin Merkezi Eleme Sınavıdır. Bu sınavda başarılı sayılmak için gereken
asgari puan Bakanlıkça tespit edilir.
Yazılı Sınav: ÖSYM’ce yapılan KMS’da başarılı sayılan adaylar arasında
Bakanlıkça yapılan sınavdır. Bu sınava, sınava giriş belgesi almış olan bütün
adaylar katılır. Sorular, İnkılap Tarihi, Anayasa, İdare Hukuku, Ekonomi,
Türkiye’nin İdari Yapısı ve Sorunları, Türkiye’de Mahalli İdareler gibi idareciyi
yakından ilgilendiren konularda hazırlanır.
___________________________________________________________
105 MİAR, s.86 - 88.
Bakanlık gerek duyarsa bu arada adayların yabancı dil bilgilerini de tespit
eder. Sınav sonuçları en geç sınav tarihini takip eden 30 gün içinde Bakanlıkça
liste halinde asılarak ilan edilir.
Bakanlıkça uygun görüldüğü takdirde yazılı sınav Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)’ne veya bu hizmeti verebilecek diğer kamu
kuruluşlarına yaptırılır. Bu takdirde, ÖSYM veya diğer kamu kuruluşlarının
sınavlara ilişkin usul ve esası uygulanır. Ancak, sınavın hazırlanması,
organizasyonu, başvuruların kabulü, giriş belgelerinin dağıtımı, sınav konuları,
sınavın şekli, değerlendirme usulü, sınav sonuçlarının bildirilmesi, sınav ücreti
gibi hususlar Bakanlık ile ilgili kuruluşlar arasında imzalanacak bir protokol ile
belirlenir. Sınav masrafı, adaylarca sınav ilanında belirtilen banka hesabına
yatırılır.
Sözlü Sınav: İçişleri Bakanlığı’nda mülakat şeklinde yapılır. Yeri, başlama gün
ve saati yazılı sınavı kazanan adaylara, yazılı olarak duyurulur. Adayların bu
sınava alınmaları alfabetik soyadı sırasına göre olur. Sözlü sınav sonuçları
sınavın bitiş tarihini takip eden 15 gün içinde, Bakanlıkta liste halinde asılmak ve
yazılı sınavı kazanmış sayılan tüm adaylara tebligat yapılmak suretiyle bildirilir.
Bu tebligatta sözlü sınavı kazanmış olanların atanması için gerekli belgeler ve
işlemler ile bunların Bakanlığa teslimi için tanınan süreler belirtilir.
[]
Sınavlar, sınav komisyonlarınca yapılır.
Yazılı sınav komisyonu, bir başkan ile en az 2, en çok 4 üyeden oluşur. Başkan
ve üyeler sınav tarihinden en çok bir hafta önceden Personel Genel Müdürünün
teklifi üzerine Bakanlık onayı ile görevlendirilirler. Komisyon Başkanlığının İçişleri
Bakanlığı Merkez Kuruluşu’nda ve en az Genel Müdür seviyesinde bir görevli
olması esastır.
Sözlü sınav komisyonu bir başkan ile iki üyeden oluşur. Başkan ve üyeler
Personel Genel Müdürünün teklifi üzerine Bakanlık onayı ile görevlendirilirler.
Sınavlarda Değerlendirme
[]
Yazılı sınavlarda değerlendirme 100 (yüz) tam not üzerinden; klasik sınavlar
için, komisyon başkan ve üyelerinin ayrı ayrı takdir edecekleri notlar toplamı
ortalaması alınarak, test usulü ile yapılan sınavlarda ise önceden hazırlanan
cevap anahtarına göre yapılır.
Değerlendirme sonucunda; 70 (yetmiş ) puanın altına düşülmemek
kaydıyla en yüksek nottan başlamak üzere, sınav ilanında belirtilen kadronun dört
katı kadar aday yazılı sınavı kazanmış sayılır. Yazılı sınavı kazanmış sayılan en
son adayla aynı puanı almış bulunan diğer adaylarda kontenjan gözetilmeksizin
yazılı sınavı kazanmış olarak kabul edilirler.
Sözlü Sınavlarda Değerlendirme:
Sözlü sınavlarda değerlendirme komisyon başkan ve üyelerinin 100
üzerinden ayrı ayrı takdir edecekleri notlar toplamının ortalaması alınarak yapılır.
Bu ortalama notu 70’den aşağı olanlar yetersiz sayılarak elenirler.
Kesin başarı notu sözlü sınavda alınan nottur. Sözlü sınav komisyonu,
sınav sonuçlarını sözlü sınavda en yüksek not alandan başlayıp sıralandırmak
suretiyle bir liste haline getirip, imzalayarak diğer sınav evrakı ile birlikte Personel
Genel Müdürlüğüne teslim eder. Sözlü sınavda eşit not alanların
sıralandırılmasında yazılı sınavdaki başarı sıraları esas alınır.
Personel Genel Müdürlüğü, komisyonca teslim edilen sözlü sınav başarı
listesindeki sıralamayı esas alarak sınav ilanında belirtilen kadro sayısı kadar
adayı sınavı kazanmış olarak ilan eder. Ayrıca, yedek başarı listesi ilan edilmez
Sınavlarda başarılı olmuş, aynı zamanda güvenlik soruşturması
tamamlanmış olan adaylar mesleğe kabul edilmiş sayılır ve üç yıllık kaymakam
adaylığına başlamış olurlar.
3. Kaymakam Adaylarının Yetiştirilmesi[]
Geleneksel usullerle işbaşında yetiştirilen kaymakam adaylarının staj
programları ile kaymakamlık kursu ilk kez 1941 yılında düzenlenmiştir. Altı aylık
adaylık dönemini izleyen iki yıllık bir kaymakamlık stajı, ardından da altı aylık
kaymakamlık kursu öngörülmüştü. İki yıllık staj süresi 1949’da bir buçuk yıla
düşürülmüştür.
a) Kaymakamlık Stajı
Adaylık dönemi de içinde olmak üzere kaymakam adaylarının bakanlıkça
tespit edilen esaslar dahilinde illerin çeşitli idari şubelerinde, mülkiye müfettişleri
ve ilçe kaymakamları refakatinde, kaymakamlık vekaletinde, buralardaki
belediyelerde fiilen çalıştırılması öngörülmüştür. Kaymakam Adayları Yönetmeliği
ile yürürlükten kaldırılmış olan Maiyet Memurları Yönetmeliği, altı aylık adaylık
döneminin ildeki kuruluşlar ve il belediyesinde belli sürelerle çalışılarak
geçirilmesini, çalışılan birimlerin işleri ve mevzuatı konusunda bilgi edinilmesini
ve her birimdeki staj tamamlandıktan sonra hazırlanacak bir raporun valiye
sunulmasını, valilerinde bu raporları staj rapor dosyasına koymasını
öngörmekteydi. Asaleti onaylanan maiyet memurlarının sırasıyla üç ay Kaymakam
refikliği stajı, yedi ay il merkezi stajı, on ay Kaymakam vekilliği stajı ve üç ay da
Mülkiye Müfettişi refakatinde teftiş stajı yapması öngörülmüş ve her staj aşaması
sonunda ilgili vali, kaymakam ve mülkiye müfettişinin maiyet memurunun
gösterdiği gelişmeyle ilgili bir değerlendirme raporu yazarak, bunun da staj
dosyasına konulması yönetmelik tarafından öngörülmüştü.106 Her maiyet
memuru yönetim konuları ile ilgili bir tez hazırlamakla yükümlü idi. Hazırlanan
tezler önceleri illerde değerlendiriliyordu, daha sonra tezlerin Bakanlık
merkezinde oluşturulan kurullarca değerlendirilmesi sağlandı. Bütün bu
aşamaları başarıyla tamamlayanlar kaymakamlık kursuna davet ediliyorlardı.
Görüldüğü gibi hemen hemen tamamı iş başında eğitim anlayışıyla oluşturulmuş
bir staj programı söz konusudur.
___________________________________________________________
106 Maiyet Memurları Yönetmeliği.
Bu program ilk bakışta taşra yönetiminde görev alacak bir genel yöneticinin
yetişmesi için ideal bir görüntü ortaya koymaktadır ancak bu staj programının
uygulanması için aynı değerlendirmeyi yapmak güç görünmektedir. Staj
programının amacına uygun bir biçimde yürütülebilmesi esas olarak valilerin
göstereceği ilgi ve özene bağlıdır. Geçmişteki uygulama ile ilgili yapılan
değerlendirmeler bunun bütünüyle bir şans işi olduğunu, çoğu kaymakam
adayının yalnızca göreve başlarken ve ilden ayrılırken valiler ile bir araya
gelebildiklerini, tezlerin de ciddiyetten uzak bir anlayışla hazırlanıp
değerlendirildiğini, sonuç olarak bu staj programının yetiştirici ve eleyici bir
niteliğinin kalmadığını ortaya koymaktadır. Gerçekten de mülki idare amirleri
üzerinde çeşitli dönemlerde yapılmış olan araştırmalar bu durumu açık bir
biçimde ortaya koymaktadır.107 Staj programından istenen veriminin alınamaması
mülki idare amirlerini ve İçişleri Bakanlığını bu konuda sürekli bir arayışa itmiş,
staj programının aksayan yönlerinin düzeltilmesi için çeşitli önlemler alınmıştır;
tezlerin iller yerine merkezde değerlendirmeye alınması bu tür çabalara örnektir.
Bunlara ek olarak, Bakanlık bünyesinde çok sayıda komisyonda, kaymakam
adaylarının yetiştirilmesi sorunun ele alındığını ve çeşitli düzeltim önerileri
hazırlandığını E. Tezel’den öğreniyoruz.108 Bu öneriler arasında dikkati çeken
nokta, yukarıda eleştiri konusu olduğunu belirttiğimiz il merkezi stajının süresinin
azaltılması ya da tümüyle kaldırılması, yabancı dil öğretimi ile yönetim alanında
yüksek lisans çalışmasının programlarına eklenmesidir.
1994 yılında yayımlanan Kaymakam Adayları Yönetmeliği ile Maiyet
Memurları Yönetmeliği kaldırılmış, 1994-2001 yılları arasında yeni yönetmelikte de
beş değişiklik yapılmış, staj süreleri ve aşamalarında değişiklik olmuştur.
___________________________________________________________
107 E.TEZEL, a.g.e., s. 58.
108 E. TEZEL, a.g.e., s. 18-20.
Staj aşamalarında ve sürelerinde yapılan düzenlemeler tarihleri itibariyle
karşılaştırmalı olarak şöyledir.
Stajın Türü
1973
Yönetme.
1994
Yönetme.
Değ.
1997
Yönetme.
Değ.
1999
Yönetme.
Değ.
2001
Yönetme.
Değ.
İl Merkez
Stajı
7 ay 6 ay 2 ay 1ay 1 ay
Bakanlık
Merkez 1
- 3 ay 3 ay 3 ay 3 ay
Kaymakam
Refikliği
3 ay 1,5 ay 1,5 ay 1 ay 1 ay
Teftiş Stajı 3 ay 1,5 ay 1,5 ay 1,5 ay 1,5 ay
Bakanlık
Merkez 2
- - 4 ay 4 ay 4 ay
Yurtdışı Stajı - 12 ay 12 ay 12 ay 12 ay
Milli
Güvenlik
Stajı
- - - 4,5 ay 1,5 ay
Kaymakam
Vekilliği
10 ay 7 ay 7 ay 5 ay 8 ay
Kaymakamlık
Kursu
6 ay 5 ay 5 ay 4 ay 4 ay
TOPLAM 29 ay 36 ay 36 ay 36 ay 36 ay
Kaymakam Adaylığı staj evreleri ve süreleri[]
1994 yılında çıkarılan Kaymakam Adayları Yönetmeliği öncekinden farklı olarak,
1986 yılından bu yana uygulanmakta olan yurt dışı stajını da staj aşamaları
arasına almıştır. Bakanlık merkez stajı yabancı dil öğretim programı ve yüksek
lisans programı olarak tamamlanmış, yüksek lisans sonunda hazırlanacak tezin
Kaymakamlık tezi olarak kabul edileceği, ancak tez hazırlamayan veya tezi kabul
edilmeyen adayların staj programlarının ve tez konularının bakanlıkça
belirleneceği, kaymakam adaylarının tezlerini kaymakam adayı olarak atandıkları
tarihten itibaren iki yıl içinde bakanlığa teslim etmek zorunda oldukları
belirtilmiştir.
1. İl Merkez Stajı[]
İl Merkez stajı, kaymakam adayının göreve atanmasıyla beraber başladığı ilk
stajdır. Adayın tercih ettiği üç il arasından Bakanlıkça belirlenen il’e
gönderilmesiyle başlar. Uygulamada son yıllarda tercih edilecek üç il’e Ankara,
İzmir ve İstanbul İlleri dahil değildir. Nedeni ise bu illerin büyüklüğü ve valiliklerin
iş yükleri göz önünde bulundurularak, adaya yeterli zaman ayıramayabilecekleri
ihtimalidir. Gerçekte bu uygulamanın haklılığı da kabul görmektedir.
Yönetmelikteki staj aşamaları tablosunda yer almamakla beraber daha önceki
düzenlemelerde yer alan il merkezi stajı aynı esaslar çerçevesinde 6 aylık adaylık
programını kapsayacak şekilde ve Birinci İl Merkezi Stajı adıyla olduğu gibi
korunmuştur. Ancak 1994’teki değişiklikle bu süre 6 aya, 1997’de 2 aya, 2001
yılında da 1 aya düşürülmüştür.
İl Merkezi Stajında kaymakam adayı Valinin gözetiminde mesleğe ilk adımını
atmış olur. Çoğunlukla Vali tarafından görevlendirilen bir vali yardımcısı
kaymakam adayının staj programını hazırlayarak, ilgili kurum ve kuruluşlarda
yapacağı tanıma-inceleme gezilerini organize eder. Önce valilik yazı işleri
müdürlüğünde resmi yazışmanın ve valiliğin diğer kurumlar ile olan ilişkisinin ne
olduğu öğrenilir. Program dahilinde ildeki kurum ve kuruluşlara giden aday, bu
kurumların yapısı, işleyişi ve görevleri ile ilgili olarak hem mevzuat hem de
uygulamayı yerinde görerek bilgi sahibi olur. İlde bulunan belediye, milli eğitim,
sağlık, emniyet, jandarma ve diğer kurumları bir veya birkaç gün boyunca ziyaret
eder. Bu kurum amirleri, adayın yetişmesi için gerekli hazırlık ve kolaylığı
gösterirler.
Aday her kurumu ziyaretinden sonra yaptığı çalışmaları, gördüğü manzarayı,
varsa eksiklikler için önerileriyle beraber bir rapor halinde yazar ve Valiye sunar.
Vali bu raporları inceleyerek, adayla görüşür, durum değerlendirmesi yapar. Bu
raporlar adayın dosyasında muhafaza edilir.
Vali ve vali yardımcılarının yaptıkları toplantı ve gezilere de aday katılır. Bunda
amaç yeni mülki idare amirinin daha sonraki dönemde yalnız yapacağı toplantı,
gezi ve protokol işlerine aşinalığının kazandırılmasıdır.
Staj sonunda vali, aday hakkındaki görüşünü bir raporla Bakanlığa bildirir. Bu
rapordaki kanaat aday için çok önemlidir. Bir bakıma adayın devam edip
edemeyeceğinin kararıdır.
İl Merkezi stajının, adayın ilk adımda yetişmesi için önemi tartışmasız çok
fazladır. Ancak yıllar itibariyle 7 aydan 1 aya düşürülmesinin sebebi ne olabilir?
Burada şu tespiti yapabiliriz: Adayın valinin yanında ve gözetiminde olması ve bu
sayede en iyi biçimde yetişmesi amaçlanırken, uygulamada bunun çeşitli
nedenlere bağlı olarak her zaman gerçekleşmediği bilinmektedir. Yeni aday, valiyi
çok az görebilmekte, ya vali yardımcılarının inisiyatifinde staj tamamlamakta ya
da daha kötüsü ilgisiz kalınarak adayın bireysel çabasına bırakılmaktadır. Bu
durum meslek içinde bilindiğinden, Bakanlık tarafından staj süresi gittikçe
azaltılmıştır. Aslında belirtmek gerekir ki yapılması gereken staj süresinin
azaltılması değil, valilerin bu konu ile ilgilenmelerini sağlayacak gelişmenin
yakalanmasıdır.
2. Bakanlık Merkez Stajı 1 – 2[]
Yüksek Lisans Programı : Kaymakam adaylarının yetiştirilmesinde köklü
değişiklik 1997 yılında yapılan kapsamlı yönetmelik değişikliği ile
gerçekleştirilmiştir. Bu yönetmelik değişikliği ile staj aşamaları arasına 3 ve 4
aylık sürelerle iki Bakanlık Merkez stajı konulmuş ve şu biçimde tanımlanmıştır.
Bakanlık Merkez Stajı (1-2); Bu staj döneminde Kaymakam Adayları ,
Bakanlıkça belirlenen kurumda yüksek lisans eğitimine tabi tutulurlar. Aynı staj
dönemi içinde yabancı dil eğitimi de verilir.
Yüksek lisans programı, programın uygulanacağı kurumun belirleyeceği esas
ve usuller çerçevesinde kurumun çalışma takvimine uygun dönemleri kapsayacak
şekilde uygulanır.109
Kaymakam Adayları Yönetmeliğinin 21. maddesinde yapılan değişiklikle, kaymakam
adaylarının yüksek lisans programı sonunda hazırlayacakları tezin “Kaymakamlık Tezi”
olarak kabul edileceği, ancak yüksek lisans programı sonunda tez hazırlamayan ya da
hazırladıkları tez kabul edilmeyen kaymakam adaylarının kaymakamlık tezlerini
kaymakam adayı olarak atandıkları tarihten itibaren iki yıl içinde teslim edeceği
belirtilmiştir.
Bu düzenlemeler 1996-1997 öğretim yılının 2. yarıyılında İçişleri Bakanlığı ile Ankara
Üniversitesi arasında imzalanan bir protokolle uygulamaya konulmuş, bu öğretim yılından
itibaren kaymakam adayları AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Bilimleri Yüksek
Lisans Programına devam etmeye başlamışlardır. Ancak, yukarıda özetlediğimiz
yönetmelik hükümlerinden de açıkça anlaşılacağı gibi, Bakanlığın yıllardır özlemi çekilen
“yüksek lisans eğitimi” konusunda tam bir kararlılık içinde olmadığı, biraz çekingen bir
havada bu uygulamayı başlattığı görülmektedir. Yönetmeliğe de yansımış olan bu hava,
daha başlangıçta yüksek lisans eğitimini gölgelemiştir. Çünkü, yönetmelikte “yüksek lisans
tezi hazırlamayan kaymakam adayları” için bir yaptırım uygulamaktan çok ödüllendirme
anlamına gelen “Kaymakamlık tezi” hazırlama olanağının tanınması, akademik disiplin
içine girmek istemeyen kaymakam adayları üzerinde olumsuz bir etkide bulunmuş,
yalnızca tez aşamasının değil, ders aşamasının da “ ciddiye alınmaması ” gibi bir sonuç
doğurmuştur. Yukarıda özetlenen yönetmelik değişikliğinde yer alan “iki yıllık süre içinde
kaymakamlık tezini Bakanlığa teslim etme zorunluluğu” yüksek lisans programını
ciddiyetle yürüten adaylar bakımından da bir çıkmaza dönüşmüştür.
___________________________________________________________
109 Kaymakam Adayları Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik R.G.:17.
1997,23052, Md.1
İl Merkezi stajı ve yüksek lisans ders aşamasının tamamlandığı Bakanlık Merkez
Stajı (1-2) aşamaları zaten 1 yılı doldurmaktadır; bunun ardından 12 ay süreli yurt dışı
stajına gönderilen kaymakam adayları, bu staj dönüşünde 2 yıllık sürelerini doldurmuş ve
yüksek lisans tez aşamasına yeni başlamış bulunmaktadırlar. Bu noktada 2 yıllık süre
dolduğu ve hiçbiri henüz yüksek lisans tezi yazmadığı için kısa bir sürede kaymakamlık
tezi hazırlayarak Bakanlığa sunmak durumunda kalmışlardır.
Programa ilk başlayan kaymakam adaylarından başarılı tezler hazırlayanlar
bulunduğu gibi, henüz tezini savunmamış kaymakam adaylarının varlığı da dikkat çekici
bir durum olarak görülmektedir. Aslında yurt dışı stajından döndükten kısa bir süre sonra
ilçelere vekalete gönderilen kaymakam adaylarından tezlerini tamamlamalarını beklemek
de büyük haksızlık olmaktadır. Ağır çalışma koşulları altında ve yeterli kitaplık vb.
olanaklardan yoksun oldukları bir ortamda, isteseler de başarılı tezler hazırlamaları güç
görünmektedir. Bu durum ister istemez tezlerin değerlendirilmesinde bu öznel koşulların
da göz önünde bulundurulması sonucunu doğuracaktır. Bu da yüksek lisans eğitiminden
beklenen yararın sağlanamaması demektir.
Yüksek lisans programının ders aşamasında da birtakım sorunlar ortaya çıkmıştır.
Kaymakam adayları 60’ar kişilik kümeler halinde Yönetim Bilimleri yüksek lisans
programına devam etmişlerdir. Yönetim Bilimleri yüksek lisans olağan öğrenci sayısı
15’tir. Toplam 75 öğrenciyle, küçük sınıflarda yapılması zorunlu olan yüksek lisans
programının sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için ders seçeneklerinin artırılması
zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu da programa devam eden her kaymakam adayının
birtakım temel dersleri alamaması sonucunu doğurmuştur. Örneğin programın temel
derslerinden biri olan “Yönetim Kuramları” ya da “ Yönetimde İnsan Davranışları”
derslerinin 75 kişiyle yapılması olanaklı olmadığına göre, derse konulan kontenjanlar
çerçevesinde öğrencilerin ancak bir bölümü bu dersleri alabilmiştir. Siyasal Bilgiler
Fakültesinin zengin öğretim üyesi kadrosu, yan dallardan da destek alarak geniş bir
program sunma konusunda zorlanmamış olmakla birlikte, yukarıda değindiğim sorunu
aşma olanağı da bulunamamıştır.
Kaymakam adaylarının yabancı bilgi düzeylerinin farklılığı ve yüksek lisans
programına ek olarak aynı dönemde yabancı dil eğitimi alan kaymakam adaylarının
bulunması, kaymakam adaylarından bir bölümünün programı verimli bir biçimde
sürdürmesini de güçleştirmiştir.110
Kaymakam adaylarının yetiştirilmesiyle ilgili olarak buraya kadar aktardıklarımız,
uygulamanın ve işbaşında eğitimin ağırlıklı olduğu bir yetiştirme sürecinden, ağırlığı
akademik eğitime veren bir yetiştirme sürecine geçildiğini açık bir biçimde ortaya
koymaktadır.
Son yıllarda uygulamaya konulan adaylık eğitimi programı ile mülki idari
amirlerinin konuya bakışı arasındaki belirgin farklılaşmayı açık bir biçimde
göstermektedir. Bu soru, “adaylık döneminde yüksek lisans çalışmasının yararlı olup
olmadığı” sorusudur. Soruya yanıt veren mülki idare amirlerinin yaklaşık %68’i adaylık
döneminde yüksek lisans çalışmasını yararlı bulmaktadır; bu çalışmanın gerekli ama erken
olduğunu düşünenlerin oranı ise %20’dir. Bu konudaki yanıtların göreve göre dağılımına
baktığımızda, kaymakam adaylarının (%78,7) ve kaymakamların (%74,5) öbür meslek
kümelerine göre adaylık döneminde yüksek lisans çalışması yapılmasını daha çok
desteklerini görüyoruz. Buradan çıkan sonuç, mülki idare amirlerinin %88’nin yüksek
lisans çalışmasının gerekli olduğuna inandığıdır.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans
Programına devam etmiş kaymakam adaylarının bu programla ilgili değerlendirmeleri ve
alınan sonuçlar ise şöyledir: Bu programa başladığından bu yana üç öğretim yılında 60’ar
kişilik üç grup kaymakam adayı devam etmiştir.
104 mülki idare amirinden 30’u (%28,8) yüksek lisans derecesi aldığını belirtmiştir.
Programa devam etmiş olan mülki idare amirlerinden bir bölümü tezlerini teslim etmiş tez
savunması beklerken, bir bölümü de tez çalışmalarını sürdürmektedir.
___________________________________________________________
110 MİAR, s. 96-97
Bu programa devam eden mülki idare amirlerinin çoğunluğunun katıldığı iki
olumsuz değerlendirme bulunmaktadır. Bunlar , programın yürütülmesi konusunda
Bakanlık Personel Genel Müdürlüğü ile AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü (Kamu Yönetimi ve
Siyaset Bilim Anabilim Dalı) arasında etkili bir eşgüdümün kurulamamış olması ve sınıf
sorununun çözülmesi için yapılması gereken ders seçeneklerinin daha çok arttırılamaması
ve derslere belli kotalar koyarak sınıfların küçük tutulmasıdır. Gösterilen bütün çabalara
karşın, kaymakam adayları için açılmış olan özel derslerde sınıftaki öğrenci sayısının 60
kişinin üzerine çıktığı olmuştur. Programın olağan derslerinde de sınıf mevcudu
kaymakam adaylarının katılımıyla 30’a yaklaşabilmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi
yüksek lisans düzeyinde sınıf mevcudunun bu sayılara ulaşması hem öğrencilerin, hem de
dersleri veren öğretim üyelerinin yakınmasına konu olmaktadır. Kimi öğretim üyeleri bu
sorunu aşabilmek için grubu ikiye bölerek çalışmak yoluna gitmektedir.
Programa devam eden mülki idare amirlerinin yakındıkları ikinci sorun olan
eşgüdümsüzlük büyük ölçüde hem Bakanlıkta hem de Fakültede programın yürütülmesi
sorumluluğunun belirli bir kişiye verilmemiş olması ve Bakanlık içinde kaymakam
adaylarının yetiştirilmesi sorumluluğunun iki birim arasında paylaştırılmış olmasından
kaynaklanmaktadır. Kaymakam adaylarının diğer stajları belirlenirken, yüksek lisans
programının akademik takvimi göz önünde bulundurulmamakta, bu da kimi zaman
kaymakam adaylarını gerilime sokmakta, kimi zamanda gönülgüçlerinde belirgin bir
azalmaya neden olmaktadır. Bunların dışındaki konularda programla ilgili olarak
belirtilen eleştirilerin programa devam eden mülki idare amirlerinin çoğunluğunca
paylaşılmadığı görülmektedir. Özetlemek gerekirse, ders içerikleri yeterli bulunmakta
(%52,38), ders seçenekleri yeterli görülmekte, kaynaklara ulaşmada sıkıntı çekmedikleri
anlaşılmakta, öğretim üyelerinin tutumlarında da (katılık-aşırı hoşgörü eleştirilerine
katılmamaktadırlar) bir denge olduğu mülki idare amirlerinin çoğunluğunca
paylaşılmaktadır.
Mülki idare amirlerinin en çok tez aşamasında zorlandıkları, üniversiteyi bitirip bir
işe girdikten sonra yeniden öğrenciliğe dönme duygusunun onları hatırı sayılır bir ölçüde
zorladığı anlaşılmaktadır. Çoğunluk yabancı dilde yayın izleme ve genel olarak da ders
aşamasında zorlanmadıklarını ifade etmektedirler.
Kaymakam adaylarına Merkez Stajı 1-2 çerçevesinde son dört yıldır yaptırılan
yüksek lisans çalışmasının yeniden düzenlenmesi gerekip gerekmediği değerlendirildiğinde
programa devam etmiş olan mülki idare amirlerinin %72’si programın yeniden
düzenlenmesi gerektiğini düşünmektedirler. Yeniden düzenlenme önerilerine en çok
yandaş toplayanın “kuramsal derslerin ağırlığının azaltılarak, mesleki derslere ağırlık
verilmeli” önerisi olması dikkat çekicidir. En az yandaş toplayan önerinin “yüksek lisans
öğretimi adaylık staj programından çıkarılmalı” olması da yukarıda yapılan
değerlendirmelerle bütünleşmektedir.
Sonuç olarak adaylık döneminde yüksek lisans programına devam etmiş olsun
olmasın mülki idare amirlerinin çoğunluğu, adaylık döneminde yüksek lisans öğretiminin
yer alması gerektiği görüşünde birleşmektedir. Yine mülki idare amirlerinin çoğunluğu bu
yüksek lisans programının mesleki konularla desteklenmiş bir program olması gerektiğini
düşünmektedirler. Bu veriler aslında bize çözümün, özel bir biçimde kaymakam
adaylarının yetiştirilmesine yönelik olarak hazırlanmış bir “tezsiz yüksek lisans
proğramını”nı işaret etmektedir. Kuşkusuz genel yönetim bilimleri yüksek lisans
programının kaymakam adaylarına önemli katkıları olmaktadır, ancak, adaylık eğitiminin
amacının, kaymakam adaylarını kaymakamlığa hazırlamak olduğu hiçbir zaman gözden
uzak tutulmamalıdır. Tezli yüksek lisans programının özellikle tez aşamasında taşradaki
görevine dönen kaymakam adaylarının ne denli zorlandıklarını öğrendik. Zor koşullarda
yetersiz bir yüksek lisans tezi hazırlama sıkıntısına kaymakam adaylarını sokmak yerine,
Ankara’daki öğrenimleri sürerken tezsiz yüksek lisans çalışmasının bir uzantısı olarak
hazırlayacakları “dönem projeleri”yle daha iyi yetişmeleri sağlanabilir. Üstelik tezsiz
yüksek lisans programlarına mesleki konulardaki derslerin eklenmesi hem daha kolay,
hem de kaymakam adaylarının yetişmesi bakımından daha yararlı olacaktır. Dahası,
gerekli düzenlemeler yapılarak “Kaymakamlık Kursu”nun da bu programla
bütünleştirilmesi, “Kaymakamlık Kursu”yla ilgili yakınmaları da ortadan kaldıracaktır.
Tezsiz yüksek lisans programı olağan koşullarda 3 yarıyıl sürmektedir. Bu üç yarıyıllık
öğretim diğer staj aşamalarıyla bütünleştirilerek değişik dönemlerde tamamlanabilir.
Böylece adaylık eğitimindeki parçalı ve kopuk görüntü ortadan kaldırılabilir ve adaylık
eğitiminin tümü birlikte programlanabilir.111
3. Kaymakam Refikliği[]
Kaymakam refikliği başlangıçta yani uygulamalı eğitimin ağırlıklı olduğu dönemde
3 ay iken şimdi 1 aya düşmüştür. Adayın deneyimli bir kaymakamın refakatinde “ağabeyçırak”
ilişkisi içinde, staj görerek ilçe yönetimi hakkında bilgi ve deneyim sahibi olması
amaçlanmaktadır. Burada aday, kaymakamla sürekli beraber olarak vatandaşla,
personelle, iş sahipleriyle, il yöneticileri ve vali ile ilişkilerin nasıl olduğunu ilk elden görme
fırsatı bulacak, toplantılara katılımla karar mekanizmalarının nasıl işlediğine tanık
olacaktır. Bu arada kaymakamın kendisine vereceği işleri de yaparak, kendisini yönetimin
bir parçası gibi hissetme imkanı bulacaktır. Asıl önemlisi bir kaymakamı gözlemleyerek,
belli davranış kültürünü edinme olanağıdır. Burada değinilmesi gereken başka bir husus,
amaca ulaşılabilmesi yani iyi bir yönetici yetiştirilmesi için adayla birlikte, örnek kişi olan
kaymakamın da işin gereği ve ciddiyetine olan inancıdır. Bu bakımdan refakat stajlarında
adayların gönderilebilecekleri yerler bakanlıkça saptanmaktadır. Kaymakam refikliği
süresinin uzatılması yönünde mülki idare amirleri arasında ciddi bir talep olduğunu
araştırmalar ortaya koymaktadır.112
4. Teftiş Stajı[]
Mülkiye müfettişi yanında teftiş stajı, kaymakam adayının olayları bir de müfettiş
gözünden görmesini sağlayacak bir tecrübedir. Yapılan işlerin denetimi sırasında
önceliklerin nelere verildiğini, nelere dikkat ve önem verilmesi gerektiğini mesleğin
başında iken öğrenmenin sağlayacağı yararlar tartışma götürmez. Ayrıca mülkiye
müfettişlerinin kaymakamlar arasından sınavla alındığının öğrenilmesi de meslekle ilgili
başka bir pencerenin açılması anlamına gelebilecektir.
___________________________________________________________
111 MİAR, s.106.
112 MİAR, s. 99.
5. Yurtdışı Stajı
Kaymakam adaylığı süresince önemli bir yer tutan yurtdışı stajı 1986 yılından
bu yana uygulanmaktadır. Yurtdışına gönderilen adayların bilgi ve görgüsünü
arttırmak amaçlanmıştır. Staj çerçevesinde adaylar gittikleri ülkede hem yabancı
dil eğitimi almakta hem de o ülkenin idari yapısını inceleme ve ziyaretlerle yerinde
görme imkanı bulmaktadırlar.
Yurtdışı stajı uygulaması başlangıcından beri kaymakam adayları önceleri ABD
ve İngiltere’ye, son yıllarda ise yalnızca İngiltere’ye 12 aylık bir süre için
gönderilmektedir. Ancak uygulamanın 1994’ten beri 12 ay yerine 9 ay bazen de 8
ay olarak gerçekleştiği, yalnız yabancı dil düzeyi yüksek adayların yurtdışında
ikinci bir yüksek lisans yapmaları sırasında 12 ay kaldıklarını belirtmek gerekir.
Yine 2002’de yapılan uygulamada yurtdışının süresinin, adayların yabancı dil
seviyesine göre 2 ay ile 12 ay arasında değiştiğini görüyoruz.
Aslında yüksek yönetici yetiştirmenin ruhuna uygun olarak düşünülmüş olan
yurtdışı stajının, kanuni ifadesiyle adayların bilgi ve görgüsünü arttırmak amaçlı
olduğu düşünüldüğünde, yurtdışında kalma süresinin bütün adaylarda eşit olması
gerektiği değerlendirilebilir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu uygulamanın
adaylarda yabancı dil öğrenme uğraşını motive etme gayesi de arka planda
düşünülmektedir.
Yurtdışı stajı ile ilgili olarak mülki idare amirlerinin değerlendirmelerine
baktığımızda, adayların gönderildiği ülkelerin çeşitlendirilmesi ile her adayın
mutlaka yurtdışına gönderilmesi ancak yabancı dil bilgisi yüksek olanlara daha
uzun süre yurtdışında kalma olanağının tanınması önerileri en çok benimsenen
öneriler arasında yer almıştır. Son birkaç yıldır, belli bir düzeyin üstünde dil puanı
alan adaylara yutdışında da yüksek lisans çalışması yapma olanağının tanınması,
bu önerinin Bakanlık yetkililerince de benimsenerek uygulamaya konulduğunu
göstermektedir. En çok karşı çıkılan öneri ise yurtdışında yabancı dil öğrenimine
son verilmesidir. Yurtdışı stajı maliyeti yüksek yada istenilen düzeyde verimli
olmasa da, şu da bir gerçektir ki, adaylık dönemindeki bu staj aşaması,
çekiciliğini giderek yitirmiş olan mesleği, üniversiteyi yeni bitirmiş gençler
arasında çekici kılan etmenlerden biridir. Konuyla ilgili olarak atılabilecek en
doğru adım, yurtdışına gitmeden önce verilen dil eğitiminin adaylarca daha çok
ciddiye alınmasını sağlayarak özendirici öğelerin sisteme yerleştirilmesidir.113
Yurtdışı stajı içinde, Bakanlığın anlaşma yaptığı üniversiteler aracılığı ile o
ülkenin kurumlarını ziyaret etme, işleyiş hakkında bilgi alma, ülkemizle
karşılaştırma yapma imkanı sağlamaktadır. Örneğin Londra’da parlamento, BBC,
polis teşkilatı, belediye, üniversite ziyaret edilen yerler arasındadır.
Ayrıca kaymakam adayları yalnız eğitim aldıkları ülkede değil diğer ülkelere de
tatiller sırasında gidebilmekte, yani 7-8 ülkeyi görmüş olmaktadırlar. Kuşkusuz bu
genç yaşta kazanılan önemli bir tecrübedir. Ülkemiz şartları göz önünde
bulundurulduğunda çok az vatandaşımızın yabancı ülkeleri görme şansı olduğu
su götürmez. Bu durum genç adayın yetişmesinde, hayata bakışında farklı
perspektiflere sahip olmasına yardımcı olmakta, devletler ve kültürler arası
diyalogun anlaşılmasında yardımcı olmaktadır. Hatta kaymakam adaylarının
bulundukları ülkeye eşlerini, çocuklarını da belli sürelerle götürdükleri bu
duyguyu ailece yaşadıkları görülmektedir.
6. Milli Güvenlik Stajı[]
1999 yılında staj aşamaları arasına 4.5 ay süreli Milli Güvenlik Stajı eklenmiştir.
Ulusal güvenliğe ilişkin konular, başlangıcından beri Kaymakamlık kurslarının
temel konuları arasında yer aldığı için, bu staj programı kısmi bir tekrar niteliği
taşımaktaydı. 2001’de yapılan değişiklik ile bu stajın süresi 1,5 aya
düşürülmüştür. Milli Güvenlik Stajının mülki idare amirleri için mesleki bilgiden
çok, devlet kültürü, asker-sivil ilişkisi ve askerin düşüncelerini tanıma bakımından
yararlı olduğu ifade edilmiştir.114
___________________________________________________________
113 MİAR, s. 101
114 MİAR, s. 203
7. Kaymakam Vekilliği
Kaymakamı olmayan ilçelerde kaymakam vekaleti yapmak, hiç kuşkusuz staj
döneminin en heyecanlı aynı zamanda en riskli bölümüdür değerlendirilmesi
meslek mensuplarınca paylaşılmaktadır.
Adayın kaymakamlık kursundan önceki bütün staj evrelerinde görüp,
öğrendiklerini uygulama şansı bulacağı ve yetki ve sorumluluklarının asil
kaymakam ile aynı olduğu bir dönemdir. Her ne kadar uygulamada meslek
büyüklerinin bu dönemde müsamahalı olduğu bir gerçek ise de sahada adayın
kendisiyle başbaşa kaldığı da bir gerçektir. Vekalet görevi bazen bir ilçede
tamamlanabilirse de zaman zaman birden fazla ilçede de yapılabilmektedir.
8. Kaymakamlık Kursu[]
Kaymakamlık kursu, kaymakam adaylarının yetiştirilmesi sistemine 1941
yılında girmiş ve ilk kurs Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Okulu bünyesinde 15
Ocak 1942 tarihinde düzenlenmiştir. Siyasal Bilgiler Okulu Müdürü daha sonraları
da Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanları aynı zamanda kurs müdürü ünvanını da
taşımışlar, kursun günlük işleri de bir müdür yardımcısı tarafından yürütülmüştür.
Kaymakamlık kursu 1953 yılına değin Siyasal Bilgiler Fakültesi bünyesinde
sürdürülmüş daha sonra bakanlık bünyesine alınmış ve o zamanki Özlük İşleri
Genel Müdürlüğü kursun sorumluluğunu üstlenmiştir. 1966 yılında bakanlığın
talebi üzerine TODAİE bünyesinde düzenlenen kurslar, 1973 yılında Maiyet
Memurları Yönetmeliğinin çıkarılmasıyla birlikte tekrar bakanlık bünyesine
alınmıştır.115
İlk kaymakamlık kursunda o dönemde yürürlükte olan yönetmeliğe uygun
olarak tarım, sanayi, ticaret, maliye, gümrük ve tekel, milli savunma, emniyet,
jandarma, köy ve nüfus işleri, bayındırlık, ulaştırma, sağlık, milli eğitim,
___________________________________________________________
115 Sezai TAŞKELİ, “Elli Yılda İçişleri Bakanlığı Personelinin Hizmetiçi Eğitimi”, Türk İdare Dergisi,
Ekim 1973, s. 179
propaganda, din, particilik, sosyal sorunlar ve dosya tutma konuları üzerinde
toplam 277 konferanslık bir program uygulanmıştır. Haftada bir, yarım gün de
binicilik ve motorlu araç kullanımı çalışmaları yapılmıştır.
Programa dikkat edildiğinde, merkezi yönetim dolayısıyla mülki idarenin görev
alanı ve bakanlıkların kuruluşunun kursta verilecek konferans konularının
belirlenmesinde ana etmen olduğu görülür.
1960’lı yılların ikinci yarısında TODAİE bünyesinde yürütülen kaymakamlık
kurslarında görülen kısmi bir değişiklik dışında kursun içeriğinin
düzenlenmesindeki temel anlayış değişmemiştir. 1966 yılında TODAİE ve
bakanlıkça ortak düzenlenen kursun iki aylık ilk bölümünün TODAİE’de yönetim
tekniği ve psikolojisi, personel idaresi, mahalli idarelerle ilişkiler konuları ile
Türkiye’nin idari, ekonomik ve toplumsal yapısı ve sorunları konularını kapsadığı,
bakanlıkta geçen iki aylık ikinci bölümü ise DPT ve DPD uzmanları, ODTÜ İdare
İlimler Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyeleri, Milli Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği, Adalet, İçişleri, Milli Savunma, Milli Eğitim, Köy İşleri, İmar ve
İskan, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlıkları, Ticaret ve Sanayi Odaları ile Ziraat
Odaları Birlikleri yönetici ve uzmanlarınca verilen çeşitli yurt sorunlarını kapsayan
konferanslardan oluştuğu görülüyor.
Kaymakamlık kursunun içeriği esas olarak o günlerden bugüne değişmediği
gibi, kursun düzenleniş biçiminde de önemli bir değişiklik olmamıştır. Yöntem,
kursun düzenlendiği dönemde İçişleri Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarıyla üniversitelerden davet edilen konferansçıların esas olarak
mevzuata dayalı konferanslar vermesi biçimindedir.
1966 yılında yapılan şu değerlendirme, son yıllarda Kaymakamlık Kursuna
katılanlarca da onaylanacak niteliktedir:
“ …Kursun “istenilen amacı sağlamadığı”, “bazı bakanlık ve kurumlardan
tecrübesiz ve çok genç elemanların konferans için görevlendirildiği ve
bunların kursa katılanlar üzerinde bilgi, tecrübe ve eğitim tekniği
bakımından gerekli otoriteyi tesis edemedikleri” İçişleri Bakanlığının yetkili
yöneticileri tarafından çeşitli vesilelerle belirtilmiştir. Yıllardan beri, Kurs
tamamen takrir metoduna göre yürütülmekte ve sabahtan akşama kadar
birbirini kovalayan ve büyük çoğunluğu mevzuatın tekrarından ibaret
bulunan konferanslar kursa katılanlar için hayli yorucu ve sıkıcı
olmaktadır.” 116
1966 Yılında yapılan bu değerlendirmenin 1992 yılında yapılan aşağıdaki
değerlendirme ile karşılaştırılması yukarıda söylediklerimizi pekiştirmektedir:
“Bazı kamu kurum ve kuruluşları, kendilerini ilgilendiren konferanslara
tecrübesi az uzman veya uzman yardımcısı unvanları altındaki personeli
göndermektedir. Bu ilgili teşkilatların konuya önem vermedikleri anlamına
gelmese bile, Kaymakam Adayları açısından çok fazla verimli olmamakta,
sorulan bazı sorular nedeniyle konferansçıyla nerdeyse münakaşaya varan
hoş olmayan sonuçlar ortaya çıkmaktadır.” 117
Kaymakamlık kursuyla ilgili olarak yukarıda anlatılanlardan da açıkça
anlaşılacağı gibi, Kaymakamlık kursunun içeriğinin ve kursta kullanılan eğitim
yönteminin bir türlü hoşnutluk verici bir düzeye çıkarılamadığı görülmektedir.
1997 yılından bu yana programda yer alan ve yukarıda ayrıntılı bir biçimde
değerlendirilen yüksek lisans programı staj aşamalarına eklendikten sonra da
Kaymakamlık kursunun niteliğinde her hangi bir değişiklik yapılmamıştır. Aynı
anlayış, aynı sürelerle devam etmektedir. Oysa “yönetim bilimleri” yüksek lisans
programında ele alınan konuların kurs programından çıkarılması gerekirdi. Bir
başka ilginç nokta 1999 yılından başlayarak kaymakam adaylarının Milli Güvenlik
Staj adı altında Milli Güvenlik Akademisi programına devam etmeleriyle ortaya
çıkan durumdur. Milli Güvenlik ve Asayişe ilişkin konuların hem Kaymakamlık
kursunda, hem de Milli Güvenlik Akademisi’nde üstelik aynı kişilerce verilmesi
yakınma konusu olmuştur.
___________________________________________________________
116 ”Kaymakamlık Kursu”, Amme İdaresi Bülteni ,Sayı 5, Nisan 1966, s.7.
117 Y.ARSLAN, Türk İdare Dergisi,Sayı 395, Haziran 1992, s.238.
Milli Güvenlik Akademisi programı yalnızca milli güvenlik ve asayişe
sorunlarını kapsayan bir program değildir; bu konuların yanı sıra çeşitli yönetim
bilimi ve kamu yönetimi konularında da konferanslar düzenlenmektedir. Böylece
son yıllarda adaylık eğitimine katılmış olan kaymakam adayları, yüksek lisans
programı, Kaymakamlık kursu ve Milli Güvenlik Akademisi programının kesişme
noktalarında sıkılmanın ötesinde bunalmaktadır.
Buraya değin yapılan tartışmalar, bir yeniden düzenlenme gereksinmesini açık
bir biçimde ortaya koymaktadır. Bizim bu konudaki değerlendirmemiz, yalnızca
Kaymakamlık kursunun ya da yalnızca yüksek lisans programın değil, bütün
adaylık eğitimi sürecinin tekrarları ortadan kaldıracak ve birbirini bütünleyecek bir
biçimde ve tek bir birimin sorumluluğunda yürütülmesidir.
Kaymakamlık kursu halen, kurs programı ile uygulama tarzı İçişleri
Bakanlığınca tespit olunur hükmüne istinaden, Kaymakam Adayları
Yönetmeliğinde belirlenen esaslara göre İçişleri Bakanlığı Eğitim Dairesi
Başkanlığının sorumluluğunda yürütülmektedir. Yönetmeliğe göre kurs
programının, her dönem kurs için Müdürler Encümenince kararlaştırılacak esaslar
içerisinde idare ile ilgili konularda tartışmalı konferanslara, seminerlere, önemli
konu ve sorunlara değişik açıdan bakılması imkanı sağlayacak panel ve açık
oturumlara, şehir içi ve dışı inceleme ve uygulama gezilerine, belli bir süre
Danıştay, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Kalkınma Bankası, Turizm Bakanlığı,
Çevre Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı
ile seçilecek bir Organize Sanayi Bölgesi, Serbest Bölge, Sınır Ticareti ve KOBİ,
ASELSAN, TAİ gibi yerlere gidilerek uygulamaların yerinde görülmesini
sağlayacak şekilde düzenlenmesine öngörmektedir. Ancak kurs esas itibariyle
belirlenen konuların, Eğitim Dairesi Başkanlığının girişimleriyle ilgili
kuruluşlardan görevlendirilen konferansçılar tarafından anlatılması biçiminde
verilmektedir.
Kurs sırasında düşük yoğunluklu da olsa gezilere ve yerinde görmeye
gidilmektedir.
Son yıllarda kurs programına sözü edilmeden geçilemeyecek bir değişiklik ve
farklı bir renk ve atmosfer katan dans dersleri de eklenmiştir. Burada
kaymakamlar modern ve latin dansları öğrenmektedirler. 1940’larda binicilik ve
motorlu araç kullanmayı öğrenen kaymakam adayları 2000’li yıllarda bilgisayar ve
dans dersleri almaktadırlar. Bu noktada bakanlığın çağdaş yaşam tarzına verdiği
önem ve yaklaşımı son derece önemlidir.
B- TÜRKİYE’DE ÜST DÜZEY YÖNETİCİ YETİŞTİREN KURULUŞLAR[]
1. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE)[]
a) TODAİE’ nin Kuruluşu, Görevleri ve Yapısı[]
TODAİE, 8 Mayıs 1952’de Türkiye ile Birleşmiş Milletler arasında imzalanan ve
6319 sayılı yasa ile onaylanan bir Teknik Yardım Anlaşması uyarınca kurulmuş ve
özerk bir kuruluş olarak, 24 Mart 1953’de göreve başlamıştır. Beş yıl süren bu
statü 1958’de çıkarılan 7163 sayılı kuruluş yasası ile bilimsel, yönetsel, mali
özerklik ve tüzel kişilik kazanmıştır. Kuruluş yıllarında Ortadoğu bölgesinde bu
alanda görev yapacak benzeri kurumlar olmadığı için Enstitü, Birleşmiş Milletler
bursu ile çevre ülkelerden gönderilen öğrencileri de kabul etmiştir. Ancak daha
sonraki yıllarda Ortadoğu ülkelerinin çoğunun kendi yönetici eğitimine ilişkin
kurumlarını kurmaları sonucu TODAİE bütünüyle ulusal bir nitelik kazanmıştır.
Enstitünün genel amacı, kamu yönetiminin çağdaş düşüncelere ve
yaklaşımlara uygun olarak gelişmesine yardımcı çalışmalarda bulunarak,
yönetime eleman yetiştirmek ve memurların yönetim alanında olgunlaşıp,
uzmanlaşmalarını sağlamaktır. Enstitü bu öncül amaçlara ulaşmak için üç tür
görev yüklenmiştir. Bunlar öğretim ve geliştirme, araştırma ve yardım, derleme ve
yayın görevleridir. 118
Öğretim ve yetiştirme görevi, kamu yönetimi öğretimini geliştirmek, kamu
görevlilerinin bilgilerini artıracak, gelişimini sağlayacak önlemler almak ve bu gibi
önlemleri desteklemek ve kamu yönetimi alanı için öğretim elemanları yetiştirmek
fonksiyonlarını kapsamaktadır. Araştırma görevi ise yönetsel sorunlar üzerinde
doğrudan yada kurumların istemi üzerine inceleme ve araştırmalar yapmak ve
sonuçları sunmak biçiminde olmaktadır. Üçüncü temel görevi derleme ve yayın
ise, kamu yönetimi ile ilgili yurt içindeki ve yurt dışındaki gelişmeleri izleyerek
derleme, araştırma ve incelemeleri yayımlamak ve kamu yönetimi öğretimini
yapan kurumlarla birlikte öğretim materyali hazırlamaktır.
TODAİE, üçlü bir yönetsel yapıya sahiptir. Yönetim Kurulu, Yürütme Kurulu ve
Genel Müdür. Enstitünün en üst karar organı olan Yönetim Kurulu, TODAİE,
üniversite ve çeşitli Bakanlık temsilcilerinden oluşmaktadır. Kurul 24 üyeden
oluşmaktadır.
Yürütme Kurulu, genel müdür, genel müdür yardımcısı, şube müdürleri ve
yönetim kurulunun seçtiği iki temsilciden oluşur. Enstitü yönetim birimlerinin
başında yer alan genel müdür, yönetim kurulunca üniversite profesörleri
arasından 3 yıl süre ile seçilir.
TODAİE’ in kuruluşundan beri çalışmalarının ağırlık merkezini öğretim ve
yetiştirme hizmeti oluşturmaktadır. İlk dönemlerde başlıca programın,
yöneticilerinin yetiştirilmesi amacıyla düzenlenen program olduğunu
görmekteyiz. Bu eğitim çalışmalarına 24 Mart 1953’de açılan üç aylık dönem
programı ile başlamış, bunu 1954 - 1955 yıllarına yayılan iki yıllık program
___________________________________________________________
118 A. Fikret AR, Fransa ve Türkiye’de Yönetici Yetiştiren Başlıca Kurumlar ENA; IIAP ve TODAİE,
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 19, Sayı 4, Aralık 1986, s.19.
izlemiştir. 1955-1956 döneminde Enstitü öğretimi bir yıla indirilmiştir. Bunda
gerek öğrencilere iki yıl için izin vermeye yanaşmayan kurumların, gerek yüklü bir
eğitim programı için öğretim üyesi bulamamasının rolü olduğu ileri
sürülmüştür.119 Bu program 1976-1977 yılına kadar düzenli olarak yinelenmiştir.
1976-1977 ders yılından bu yana Enstitünün yönetici yetiştirme programı “Kamu
Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Programı” (KYUP) adı verilen bir master
programına dönüştürülerek, süresi yeniden iki yıla çıkarılmıştır.
b) Kamu Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Programı (KYUP)
KYUP’ a katılmak için adaylarda bulunması gereken nitelikler şunlardır:120
a) En az 4 yıllık lisans öğrenimi veren bir öğretim kurumu ya da bunlara
denkliği ilgili makamlarca onanmış yabancı ülkelerdeki benzerlerini bitirmiş
olmak,
b) Kamu görevlisi olmak,
c) Yüksek öğrenimden sonra en az beş yıl kamu kesiminde (askerlik dahil)
eylemli olarak çalışmış olmak,
d) Program başladığı tarihte 45 yaşını geçmemiş olmak,
f) Son üç yıl olumlu sicil almış olmak ve bu süre içinde uyarma, kınama,
cezalarından daha ağır bir disiplin cezasıyla cezalandırılmış bulunmamak
gerekmektedir.
Programa yılda 80 dolayında öğrenci katılmaktadır. KYUP’a giriş sınavları,
birinci aşama yazılı, ikinci aşama sözlü sınavı olmak üzere iki aşamalı olarak
yapılmaktadır. Geçmişte yazılı sınavlar Enstitü tarafından yapılırken, bugün ÖSYM
tarafından test biçiminde düzenlenmektedir. Bu sınavda adaylara Türkçe,
anayasa, yönetim, siyasal ilişkiler, kamu yönetiminin işleyişi ve
___________________________________________________________
119 Kenan SÜRGİT, Nabi DİNÇER ve Ülker KÖKSAL, Türkiye Orta Doğu Amme İdare Mezunları
Hakkında Bir Araştırma, Ankara, TODAİE, 1968, s.62
120 TODAİE, Kamu Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Programı 1999-2000 Tanıtım Broşürü.
sorunlarına ilişkin seçmeli sınavlardan oluşan bir test uygulanmaktadır. Bu sınav
eleme niteliğinde olmaktadır.
Yazılı sınav sonuçlarına göre, programa kabul edileceklerin sayısının iki katı
kadar aday, diğer bir deyişle yazılı sınava girenlerden en yüksek puan alan 150
dolayında aday, sözlü sınava çağrılmaktadır. Sözlü sınavlar TODAİE tarafından
yapılmakta ve adaylara yazılı sınav konularına ilişkin sorular yöneltilmektedir.
Adayların son değerlendirilmesi ve sıralaması yazılı ve sözlü sınavlarda alınan
puanların toplamına göre yapılmakta, başarılı adaylar bu sıraya göre
belirlenmektedir.
Programın amacı, kamu görevlilerinin yönetim bilimi alanında uzlaşmasını
sağlamak ve Türk kamu yönetiminin gelecekteki yönetici gereksinmesinin
karşılanmasına katkıda bulunmaktır. Programın süresi daha önce belirtildiği gibi
iki akademik yıldır. Birinci akademik yıl, iki dönemden oluşur ve Enstitü’de
geçirilir. Her dönem 15 haftalık süreyi kapsamaktadır. Birinci akademik yılın
sonunda öğrenciler, kurumlarına dönerler, programın ikinci akademik yılı, tez
hazırlama ve sunma yılıdır. Öğrenciler birinci akademik yılda tüm ders ve
seminerlerde başarılı olduklarında tez yazma hakkını elde ederler.
Programda yer alan dersler şöyle sıralanabilir.121 Kamu Yönetimi, Yönetimi
Geliştirme, Araştırma Yöntemleri, Örgütsel Davranış, Yerel Yönetimler,
Türkiye’nin Yönetim Yapısı, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Türkiye’nin Ekonomik
Yapısı, Türkiye’nin Siyasi Yapısı, Türkiye’ de Çalışma İlişkileri, seçimlik dersler
olarak Yönetim Hukuku, Yönetsel Yargı, İnsan Hakları, Karşılaştırmalı Kamu
Yönetimi, Anayasa Hukuku, Ekonomik Kalkınma, Çağdaş Düşünce Akımları,
Siyasi Davranış, Çevre Sorunları, Yönetimde Nicel Yöntemler, Kentleşme, Halkla
İlişkiler, Kamu Maliyesi, Uluslararası İlişkiler, Bilgi Sistemleri, Avrupa Birliği,
Eğitim Yöntemleri.
___________________________________________________________
121 TODAİE Tanıtım Broşürü.
Program her öğretim yılı sonunda değerlendirmeye tabi tutularak, güncelliği
korunmaya çalışılmıştır. Programdaki dersler genellikle Enstitünün kendi öğretim
üyeleri tarafından verilmektedir. Ancak üniversite öğretim üyeleriyle, yönetimden
bilgi deneyim ve eserleriyle tanınan kişilerden de yararlanılmaktadır. Dersler
ağırlıklı olarak, düz anlatım biçiminde olmakta görsel eğitim olanaklarından
yararlanma çok sınırlı düzeyde kalmaktadır. Program sırasında, seminer yöntemi
başvurulan bir diğer eğitim yöntemi olmaktadır.
Akademik yılı sonunda katılanların başarı derecesini saptamak amacıyla
bitirme sınavları yapılmaktadır. Bu sınavlar genellikle kuramsal dersler için
yapılan bilgi sınavları ile öğrencilere çeşitli kuruluşlarda yaptırılan araştırma ve
araştırma sonunda hazırlattırılan raporların değerlendirilmesi biçiminde
olmaktadır.
Programın ikinci akademik yılında öğrenciler, Enstitünün saptadığı alanlarda
seçtikleri konularda ilgili öğretim üyelerinin gözetiminde hazırlayacakları tezlerin,
Tez Kurulunca yeterli bulunması sonucunda programı başarı ile bitirmiş olurlar.
Öğrencilerin “Kamu Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Diploması” alabilmeleri için
ders ve seminerlerden en az 33 kredi, tezden 6 kredi olmak üzere 39 krediyi
tamamlamaları gereklidir. Böylece kamu yönetimi alanında, bilim uzmanı (master)
ünvanı kazanırlar. Bu kişilere, 657 sayılı yasanın 36-12/C ve 7163 sayılı TODAİE
kuruluş yasasının 15. maddeleri gereğince iki kademe ilerlemesi uygulanmaktadır.
Programı çeşitli yönlerden araştırmak olasıdır. Öncelikle programa
katılacakların belirlenmesinde kişisel başvurudan çok, kurumların aday
göstermesine önem verilmesi gerekir. Bu yöntemin önerilmesinin altında,
kurumların gelecekte yüksek yönetici olması beklenen bu yönde ümit veren
yetenekli memurlarını KYUP’a gönderebilecekleri varsayımı yatmaktadır. Ancak
kurumların bu konuya bir ölçüde titizlik gösterdikleri veya gösterebilecekleri
tartışma götürmektedir. Çünkü kurumlarımızda bilinçli bir insan gücü
planlamasının yapıldığını söylemek güçtür.
Programa katılacakları belirlemek için düzenlenen giriş sınavlarında sorular,
daha çok toplumsal bilimler çıkışlı adayların kolaylıkla yanıtlayabileceği türdendir.
Bu yüzden yöneticilik açısından yetenekli ve istekli, ancak fen bilimleri ve teknik
alanlardan mezun olan adayların başarılı olabilme şansı azalmaktadır. Böylece
toplumsal bilimler çıkışlı adaylara öncelik verilmiş olmaktadır. Giriş sınavlarında
yabancı dil konusunun yer almaması büyük bir eksikliktir. Çünkü geleceğin
yöneticilerinin, en az bir yabancı dili özellikle İngilizce’yi bilmesi söz konusu
dildeki literatürü izlemesi gerekmektedir.
Programa katılanların çalıştıkları kurumlara bakıldığında, dağılımda büyük
dengesizlikler olduğu görülmektedir. 1965-1985 yılları arasında programa
katılanların çoğunluğu Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünde
çalışmaktadırlar. Yine aynı yıllar arasında Enstitüye yapılan başvurular
incelendiğinde giderek artan bir oranla (%55.4) iki kurumun ilk sırayı aldığı, bunun
yanında diğer bakanlıklar ve kuruluşların, Enstitü eğitimine düşük oranda katıldığı
görülmektedir.122 Bu durumun Enstitünün ve kurumların ortak bir öğrenci alma ve
gönderme politikasının olmaması, Enstitünün bugünkü öğrenci alma sisteminden
ve kurumların eğitime ilişkin bir planlama yapmamış olmalarından
kaynaklandığını söylemek olasıdır.
Programda okutulan derslerin teorik ağırlığının fazla olduğu, bu yüzden
derslerin teorik ağırlığının azaltılarak, uygulamalı derslere ağırlık verilmesi
gerekliliği programa katılanlar tarafından belirtilmektedir. Program sırasında
çoklukla kullanılan eğitim yönteminin düz anlatım olduğu, tartışma ve grup
çalışmalarına sınırlı olarak yer verildiği katılanlarca dile getirilmektedir.123 Bilindiği
gibi yetişkinler eğitiminde, grup çalışmaları tartışmalar daha etkili olan eğitim
yöntemleridir. Bu bakımdan ağırlığın, bu yöntemlere ve uygulamalı çalışmalara
kaydırılması yararlı olacaktır.
___________________________________________________________
122 Cevat ÖZER, Mezunlar Araştırması, 1965-1985, basılmamış KYUP Uzmanlık Tezi, Ankara
TODAİE, 1988, s.199-200.
123 C.ÖZER, a.g.e., s. 210
Programı bitirenlerin belli yöneticilik kadrolarına atanmaları konusunda yasal
bir zorunluluk bulunmamaktadır. Programa katılanlara yalnızca iki kademe
ilerlemesi verilmektedir. Bu yüzden enstitü mezunları kurumlarında çoğu kez
yöneticilik konumlarına gelememektedirler. Durum böyle olunca da eğitime
ayrılan kıt kaynaklar boşa gitmektedir.
c) TODAİE’ in Diğer Etkinlikleri ve Enstitüye İlişkin Eleştiriler[]
TODAİE ve KYUP dışında çok çeşitli konularda kısa süreli eğitim programları
düzenlenmektedir. Bunlar kamu yönetiminin çeşitli alanlarda kurslar, seminerler,
sempozyumlar ve benzeri kısa süreli ulusal ve uluslararası yetiştirme ve eğitim
programları (KSEP) olmaktadır. Bu programlar orta ve üst düzey yöneticileriyle,
kuruluşların destek ve yardımcı birimlerinde görevli uzman elemanlara yöneliktir.
Yönetim disiplinin belli konularında kısa süreli olarak yürütülmekte olan bu
programlar ya doğrudan Enstitü tarafından düzenlenir ya da kurumlardan gelen
isteme bağlı olarak kurumların orta ve üst düzey yöneticileri için düzenlenir.124
Ayrıca enstitü içinde yer alan Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi de
yerel yönetim personeline seminerler düzenlenmektedir. Kısa süreli eğitim
programları ücretli olmakta ve bu ücretler katılanların kurumlarınca
karşılanmaktadır.
Enstitü araştırma ve yardım görevleri kapsamında da çeşitli çalışmalar
yapmaktadır. Kamu yönetiminin reform gereksinimi karşılamak üzere 1963 yılında
Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi (MEHTAP), 1971 yılında İdari
Reform Danışma çalışmaları gerçekleştirilmiş ve hazırladığı raporları
___________________________________________________________
124 Enstitünün 1994 yılında düzenlediği eğitim programlarından bazıları şunlardır. Yönetimi
Geliştirme, Norm Kadro Teknikleri, Araştırma Teknikleri Semineri, Çağdaş Personel Yönetimi,
Avrupa Kurumları, İşletmelerde Etkinlik Denetimi, Hizmet İçi Eğitim, Yöneticilerde Stres ve Stres
Yönetimi,Personeli Değerlendirme, Kamu Kesiminde İnsangücü Planlaması, Yönetimde Önderlik,
Halkla İlişkiler, İşi Basitleştirme Teknikleri ve Teftiş Hizmetlerinin Geliştirilmesi, Memur
Sendikacılığı, Uluslar arası Çalışma Örgütü ve Türkiye (TODAİE; 1994 Eğitim Programları ; s.11-
36).
dönemin hükümetlerine sunmuştur. 1988 yılında başlatılan Kamu Yönetimi
Araştırma Projesi (KAYA) adıyla bir araştırma sonuçlandırılarak yayımlanmıştır.
Bunun yanında kamu kurum ve kuruluşlarından istek olduğunda yeniden
düzenleme ve norm kadro çalışmaları da yapılmaktadır. Enstitü öğretim üyeleri
tarafından Türk Kamu Yönetiminin çeşitli yönlerine ilişkin özel akademik
çalışmalarda yapılmaktadır.
Enstitü, üçüncü grupta yer alan derleme ve yayın görevine ilişkin çabalar da
gerçekleştirmektedir. Enstitü bugüne kadar yönetim ağırlıklı olmak üzere 253
kitap yayınlamıştır. Amme İdaresi Dergisi, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi ve
İnsan Hakları Yıllığı (Türkçe ve İngilizce) yayınlanmaktadır. Bunların yanısıra 1963,
1972,1976, 1986 ve 1988 yıllarında yayınlanmış olan Devlet Teşkilatı Rehberinin
kamu kurum ve kuruluşlarındaki değişiklikleri içerecek biçimde 1992 yılında yeni
basımı yapılmıştır.
Enstitünün kendi akademik kadrosu sayıca yeterli değildir. Enstitü’de ilerleme
olanaklarının sınırlı olduğunu gören akademik ve idari personel kurumdan
ayrılmaktadır. Bu ayrılmalar, Enstitünün güçlü bir kurum olmasını engelleyen
nedenler arasında sayılabilir. Enstitü’ deki yardımcı araç ve gereçler eğitimi
olumsuz yönde etkileyecek biçimde eski, gerek sayıca gerekse içerik olarak
eksiktir. Bilgisayar kullanımı da yeterli düzeyde değildir.125
Sonuç olarak Enstitü yönetimle doğrudan ilişki içinde ve yönetimin
gereksinmeleri doğrultusunda eğitim, araştırma, derleme, yayın konularında Türk
Kamu Yönetimine özgün bir hizmet sunmaya çalışmaktadır. Ancak akçal
kaynakları ve sınırlı sayıdaki eğitim kadrosu, bu hizmetlerin istenilen düzeyde
yerine getirilmesini güçleştirmektedir. Bu nedenle, kurumun akçal kaynaklarının
arttırılması ve öğretim elemanları için çekici hale getirilmesi yararlı olacaktır.
___________________________________________________________
125 Ahmet YAVUZ, TODAİE’nin Yapısı, İşleyişi ve Sorunları, basılmamış KYUP Uzmanlık Tezi,
Ankara, TODAİE,1993, s.192
2. Devlet Personel ( Dairesi ) Başkanlığı[]
a) Kuruluş ve Amacı[]
Kurumlar öteden beri kendi ihtiyaçlarına göre eğitim düzenlemekteyseler
de, bunlar dağınık ve ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır. Ayrıca aralarında bir
eşgüdüm de yoktur. Oysa bu faaliyetlerde yol gösterecek, ihtiyaçları tespit edip
genel bir plan yaparak eğitimi geliştirecek, kurumların çoğunda ortak olan yada
kurumlarca düzenlenemeyecek eğitim ihtiyacını karşılayacak bir merkezi eğitim
dairesine ihtiyaç vardır.126 İşte bu ihtiyacın da bir sonucu olarak 27 Mayıs
1960’dan sonra iktidar tarafından personele ilişkin tüm problemlerin uzmanlardan
kurulu tarafsız bir heyet tarafından düzenlenmesi gerekli görülerek Maliye
Bakanlığı’nı Devlet Personel Dairesi Kurulması Hakkında Yasa Tasarısı
hazırlamakla görevlendirmiştir. 13.08.1960 tarihli Bakanlığa sunulan bu kanun
tasarısının genel gerekçesinde Devlet Personel Dairesi’nin kurulmasını gerektiren
nedenler şu şekilde sıralanmıştır.127
a) Amme sektöründe çalışanlara ödenecek ücretin, gördüğü hizmetle
mütenasip olması ve objektif kıstaslara istinat ettirilmesinin temini,
b) Kadroların bitaraf ve salahiyetli bir merci’nin tetkikinden sonra tasdike
tabi tutulmak suretiyle, mahiyeti bakımından yek diğerinin aynı olan vazifeler için
farklı derecelerin tespitinin önüne geçilmesi,
c) Ücretlerin, fiyat konjonktürünü takip etmelerini mümkün kılacak
hükümlerin getirilmesi,
d) Bakanlıkların muvazene ve adalet hislerini bir tarafa bırakarak, kendi
mensuplarının vazifesini ıslah için ilave menfaatler temini maksadı ile bozduğu
ücret hiyerarşisinin düzeltilmesi.
___________________________________________________________
126 Oguz ONARAN, Yönetici Sınıfın Eğitimi, TODAİE Yayını, Ankara, 1967, s. 81
127 Selçuk KANTARCIOĞLU, Devlet Personel Rejimi, Ankara, 1977 s. 9
Görüldüğü gibi konu, ücret boyutu ile ilgili olarak hazırladığı görüşünde;
gerekçenin ücret sorununu temelinde oluşturulmasının sakıncasına dikkat çekmiş
ve Merkezi Personel Dairesi’nin kurulmasına yol açan sebepler şöyle
özetlenmiştir.128
a) Personel tedarikinin siyasi, ailevi, şahsi ve sair tesislerinden kurtarılarak,
liyakat esasına ve demokratik prensiplere bağlanması,
b) Devlet Personeli miktarında kaydedilen büyük artışlar karşısında çeşitli
idari teşekküller zarureti,
c) Girişilmek istenen geniş çapta idari reformların gerçekleştirilmesini
kolaylaştırmak ihtiyacı,
d) Devlet hizmetlerini gereği gibi ifa edecek bir idare mekanizması kurma
arzusu.
Milli Birlik Komitesi, hükümetçe hazırlanan Devlet Personel Dairesi
Kurulması Hakkındaki Kanun Tasarısı’nı 13.12.1960 tarihinde kabul etmiştir.
160 sayılı Devlet Personel Dairesi Kurulması Hakkında Kanun’da bu
dairenin eğitim ve yetiştirme hakkındaki görevleri, personelin yetiştirilmeleri
ileriki kadrolara hazırlanmaları için uygun usul ve vasıtaları tesbit etmek olarak
belirtilmiştir. Her ne kadar bu sözlerden dairenin görevi kesin olarak
anlaşılmıyorsa da bu hükümle, devlet, personel eğitimini bu kuruma mal etmiş
bulunmaktadır. Ancak 160 sayılı kanunun uygulamada, özellikle personelle ilgili
kanun tasarılarını, tüzük ve yönetmeliklerini hazırlamak ve personelin
yetiştirilmesi, ileriki kadrolara hazırlanmaları için uygun usul ve vasıtaların tesbit
edilmesi görevlerinde aksamalar meydana gelmiştir. İşte bu aksamaların ortadan
kaldırılabilmesi için Devlet Personel Dairesi’ne 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu ile ayrıca görevler verilmiştir. Bu görevlerin eğitimle ilgili olanlar
şunlardır:
___________________________________________________________
128 Cemal MIHÇIOĞLU, Devlet Personel Dairesinin Kuruluş Yılları: Anımsamalar, Düşünceler,
AÜSBF Dergisi, C.11, Ocak-Aralık, s. 1-4
• Devlet Memurları Eğitimi Genel Planı’nı hazırlamak.
• Eğitilecek kurumlar arası ve kurumsal sınıfların eğitim
yönetmeliklerini, genel eğitim planına göre ilgili kurumlarla birlikte
hazırlamak.
• Kurumların yurt içi ve yurt dışı eğitim programlarının
hazırlanmasında ve uygulamasında yol göstermek, yardımcı olmak
ve uyarmak; kurumlardaki eğitim merkez ve birimlerin kuruluş ve
işleyişleriyle ilgili yönetmeliklerin hazırlanmasında yol göstermek.
• Kurumlardaki çeşitli eğitim faaliyetleri arasında eşgüdüm sağlamak
ve denetlemek.
Devlet Personel Dairesi 1984 yılında 217 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Devlet Personel Başkanlığı olarak yeni bir yapıya
kavuşturulmuştur.
b) Faaliyetler
Devlet Personel Dairesi, faaliyetlerine 1962 yılında “Devlet Personel Rejimi
Hakkındaki Ön Rapor” adı altında geniş bir rapor hazırlayarak başlamıştır. Bu
rapor, Bakanlıklar, Daireler, Üniversiteler, İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Valilikler
ile Türk Basının da görüşleri alınarak “Devlet Personel Rejimi Hakkında Teklifler”
olarak Bakanlar Kurulu’na sunulmuş ve Bakanlık Kurulunca da “Yeni Personel
Rejimi Hakkında Bakanlar Kurulu Tarafından Kararlaştırılan Prensipler” başlığı
altında 1963 yılında Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Bu prensiplerde sınıflandırma ve liyakat sistemleri üzerinde durularak kamu
görevine girişin, açık yarışma sınavı ile yapılacağı ve sınavın tüm hazırlık, yönetim
ve denetim işlerinin Devlet Personel Dairesi’nce yapılacağı belirtilmiştir. Ayrıca,
memuriyet statüsüne girmenin, adaylık süresi sonunda yapılacak sınavda başarılı
olmaya bağlı olduğu, yükselmede temel ilkenin “yeterlilik” olduğu, hizmet içi
eğitim çalışmalarının bu dairenin yardımı, koordinasyonu ve denetimi ile
yapılacağına da yer verilmiştir.
Bu prensiplerin ışığı altında Devlet Personel Dairesi yeni bir kanun tasarısı
çalışmalarına başlamış ve hazırlanan tasarı daha öncede belirtildiği gibi
14.07.1965 tarihinde kabul edilerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu adıyla
23.07.1965 tarihinde Resmi Gazete yayınlanmıştır.
657 Sayılı Kanun, ihtiyaç doğrultusunda hizmet içi eğitime özel bir önem
vermiş, konuyu düzenleyen 12 madde ile (214-255) hemen hemen bir eğitim
kanuna dönüşmüştür.129 Halen uygulamada bulunan hükümlerine göre bu
kanunda hizmet içi eğitim; devlet memurlarının yetişmelerini sağlamak,
verimliliklerini artırmak ve daha ileri ki görevlere hazırlanmalarını sağlamak
amacına yöneliktir. Bu amaçların gerçekleştirilmesi içinse öncelikle bir devlet
memurları genel eğitim planı hazırlanacaktır. Bu görev diğer kurumlarla birlikte
Devlet Personel Dairesi’ne verilmiştir.
Devlet Memurları Eğitimi Genel Planı, 657 sayılı kanunun
yayımlanmasından sonra Devlet Personel Dairesince hazırlanmaya başlanmış,
ancak uygulamalarda karşılaşılabilecek güçlükler öne sürülerek çıkarılmamıştır.
1978 yılında yeniden eğitim planı çıkarılması girişiminde bulunulmuş, plan bir dizi
araştırma yapılmasını gerektirdiği için iki yıllık geçici “aksiyon” planı hazırlanmış
ancak bu da sonuca ulaştırılmamıştır. Genel Eğitim Planı 1983 yılında bir kez daha
ele alınmış ve bu kez sonuçlandırılabilmiştir. Devlet Personel Dairesi bu plan
yanında kurumların eğitim yönetmeliklerini de hazırlamıştır.
Günümüzde hizmet içi eğitim uygulamaları bu plana göre yürütülmektedir.
Hizmet içi eğitime ilişkin yetkiler, Devlet Personel Başkanlığı ile kurumlar
arasında paylaştırılmıştır. Başkanlığın görevleri, eğitim yöneltisinin belirlenmesi,
etkinliklerin eş güdümü, denetimi ve uygulayıcı kurumlara danışmanlık etmektir.
Devlet Personel Başkanlığı adını aldıktan sonra Başkanlık, biraz
araştırmacı, biraz danışman, biraz uygulayıcı ama kesinlikle yürütme gücü
___________________________________________________________
129 Birgül GÜLER, “Devlet Personel Başkanlığı Üzerine Bir İnceleme (II)” , AİD, C.21., S.2, Haziran
1988, s. 70-72
olmayan teknik donanımı yetersiz bir teknik örgüt kimliğine büründürülmüştür.130
Bu kısıtlı duruma rağmen, Devlet Personel Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü ile birlikte, eğitim ihtiyaçlarının tesbiti ve eğitim
faaliyetlerinin planlanması, eğitim faaliyetlerinin koordinasyonu, eğitim
birimlerine yardımcılık ve rehberlik, eğitim faaliyetlerinin takibi ve
değerlendirilmesi, eğitim birimleri için eğitici eleman yetiştirilmesi, merkez eğitim
faaliyetlerinin yürütülmesi görevlerini hala sürdürmektedir.131
3. Milli Prodüktivite Merkezi (MPM)
Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) 14.06.1953 tarihinde kurulmuştur. Ancak
kuruluş kanunu 1965 yılında çıkarılmıştır. Kamu ve özel kesime hizmet götüren
özel hukuk hükümlerine tabii olan bir kamu kurumudur.
Merkezin kuruluş amacı, ülke ekonomisinde verimliliği artırıcı önlemleri
araştırmak, bu konudaki çalışmaları desteklemektir. Ayrıca ülkenin gelişmesine
yardımcı olacak tedbirlerin kamu ve özel sektörde uygulanmaya konulmasını
sağlayacak çalışmalarda bulunmaktır.132
Milli Prodüktivite Merkezi’ne kamusal ve özel kesim kuruluş ve iş yerlerinde
verimi artıracak yöntemleri tesbit etmek ve bunların uygulanabilme imkanlarını
incelemek, uygulamayı izleyerek gerekli eğitim ve danışma çalışmalarında
bulunmak gibi görevler verilmiştir.
___________________________________________________________
130 Birgül GÜLER,”Devlet Personel Başkanlığı Üzerine Bir İnceleme (I)”,AİD, C.21, S.1, Mart 1988,
s.95-96
131 Alim Şerif ONARAN, “Devlet Personel Eğitimi”, TİD, Y.35,S.289, Temmuz-Agustos 1964, s.62
132 Milli Prodüktivite Merkezi; 580 Sayılı Kuruluş Kanunu, Madde 2
III. BÖLÜM :DİĞER ÜLKELERDEKİ ÜST DÜZEY YÖNETİCİ YETİŞTİRME YAKLAŞIMLARI[]
A- FRANSA[]
1- Fransız Kamu Personel Sisteminin Gelişimi[]
Fransa için 1789 her yönden bir dönüm noktasıdır. Fransız Devriminin
etkileri yalnız politik ve toplumsal alanla sınırlı kalmamış, kamu personeli
açısından da bir değişimin başlangıcı olmuştur.
1789’dan önce krallar kamu görevlerini parayla satmışlar ya da yandaşlarına
nüfuz için onlara bağışlamışlardır. Ayrıca kamu görevleri, miras yoluyla da
kazanılabilmiştir. Devrimden sonra ilk kez liyakata göre hizmete alma, Napolyon
tarafından başlatılmıştır. Aynı dönemde “corps” lar oluşturmuştur. Corps, aynı
eğitimi almış, aynı yöntemle hizmete alınan aynı uzmanlık alanında benzer
hizmetleri yerine getiren, ortak çıkarları ve yükselme sistemleri olan meslek
birlikleridir.
1794’te kamu yönetiminde ve orduda teknik personel gereksinimi karşılamak
üzere, Ecole Polytechnique kurulmuştur. Okul bir bakıma liyakata dayalı hizmete
almayı sağlamak yönünden de Fransız personel sistemi için ilk adım olmuştur. Bu
okullarda öğrencilere teknik alanlarına ilişkin uzmanlık bilgileri yanında bir
yönetici için gerekli olabilecek bilgilerde verilmektedir. Çünkü bu okullardan
mezun olanlar kendi corps’larının en üst düzeylerine gelebilme şansına
sahiptirler.
Fransa’da büyük teknik corps’lardan bir süre sonra yönetsel corpslar
oluşturulmuş ve bu corps’lara giriş, sınavladır. Yönetsel büyük corps’lara
girebilmek büyük ölçüde Ecole Politiques diploması taşımaya bağlıydı, bu okul
özel ve paralıydı. Bu nedenle toplumun ekonomik olarak üst düzeyinden gelenler
bu okula devam edebilmekteydiler, dolayısıyla yönetsel corpslara söz konusu
kişiler girebilmekteydi. 1945’lere değin bu süreç, Fransa kamu yönetiminde
seçkincilik eğilimlerinin (elitizm) de doğmasına neden olmuştur.
ll. Dünya Savaşı’nın sonunda Fransız yöneticiler kamu personel sistemini
düzenlemek üzere bir komite kurdular komitenin amacı; bakanlıkların üst
düzeylerinde standardı yükseltmek, hizmete alma yöntemlerinde birlik sağlamak,
sınıfları standart bir duruma getirmek, meslek sınıfları ile üst düzey memuriyetlere
yükselme arasındaki engelleri kaldırmak ve hizmete almayı demokratikleştirmek
idi.133
Alınan kararlar ile,
a) Ecole Diplomatiques kaldırılarak, politik ve toplumsal bilimler öğrenimi
için Paris’te ve taşra üniversitelerine bağlı olarak Siyasal Bilgiler Enstitüsü
(Intitud d’Etudes Politiques) kuruldu.
b) Üst düzey görevler için yapılan sınavlar kaldırılarak, bu görevlere
geçecekleri belirlemek ve geliştirmek için Ulusal Yöneticilik (Ecole Nationale
d’Administration) ENA kuruldu.
c) Yöneticilere hizmet içi eğitim için Yüksek Yönetim İncelemeler Merkezi
(Centre de Hautes Etudes Administratives) kuruldu.134
d) Merkezi bir personel dairesi kuruldu.
___________________________________________________________
133 Brian CHAPMAN, Avrupa’da İdare Mesleği, Çev. Cahit TUTUM. Ankara, TODAİE. 1970, s.74
134 Oğuz ONARAN, Yönetici Sınıfının Eğitimi Belçika, Fransa, İngiltere ve Türkiye’de., Ankara,
TODAİE, AÜ Basımevi, 1967, s.4-5
2. Siyasal Bilgiler Enstitüsü[]
Siyasal Bilgiler Enstitülerinin (Institut Etudes Politiques) geçmişi, 1871 yılında
kurulan Ecole Libre des Science Politiques’e dayanmaktadır. Ecole Libre des
Science Politiques’in kuruluş amacı üst düzey devlet hizmetine girişte
hukukçuların tekelini kırmak ve ekonomik, politik konularda daha iyi eğitim
vermekti. Ancak daha sonra kendisi de tekelleşti. Çünkü ücretini varlıklı ailelerden
gelen kişilerin ödeyebildikleri özel bir kurumdu ve Paris’te kurulduğundan
öğrencileri genellikle Paris burjuvasının üst kesimlerinden geliyordu. Bu
bakımdan 1945 reformları sırasında üst düzey kamu hizmetlerine girişi
demokratikleşme amacıyla bu okul kamulaştırıldı. Adı da Siyasal Bilgiler
Fakültesi olarak değiştirildi. Ücreti düşürülerek, öğrencilere burslar sağlandı.
Taşrada da benzer kurumlar oluşturuldu. Teorik olarak, onlarda Paris’te bulunan
Enstitü ile aynı eğitimi vermektedirler. Ancak uygulamada, Paris’teki Enstitü
(Institut d’Etudes Politiques de Paris- IEPP) mezunları ENA giriş sınavlarında
daha başarılı olmaktadırlar. Örneğin 1964 ile 1975 yılları arasında Paris dışındaki
Enstitülerden mezun olan 1167 kişiden ancak 46’sı, diğer bir deyişle %3.94’ü ENA
giriş sınavlarını kazanabilmiştir. Aynı dönemde 4602 IEPP mezunun 736’sı
(%15,99) giriş sınavını başarabilmiştir.135 ENA’ya girenlerin büyük bir bölümünün
Siyasal Bilgiler Enstitüsü çıkışların oluşturduğu düşünülecek olursa, giriş
sınavını başaranların çoğunluğunu, Paris kökenlilerin oluşturduğu sonucuna
varmak olasıdır. Bu bakımdan IEPP’ nin eğitim programı ve çalışmaları üzerinde
durmak yararlı olacaktır.
Orta öğrenimi bitiren bir genç IEPP giriş sınavını geçtikten sonra Enstitüye
girebilir. Genellikle IEPP’ye girenler hazırlık okullarına devam etmişlerdir.
Öğrenciler IEPP’de iki yada üç yıl öğrenim görürler. Eğer yüksek okul
diplomasına sahip iseler iki yıl, değilse üç yıl öğrenim görürler.136
___________________________________________________________
135 George VERNARDAKIS, “ The Natıonal School of Administratıon and Public Policy-Making in
France “, Internatıonal Reviev of Administrative Sciences, Vol: 54, No: 3,1988, s.442.
136 J.L. BODİGUEL, Political and Administrative Traditions and the French Senior Civil Service,
Internatıonal Journal of Public Administration, 1990, s.721.
Enstitü eğitim programını, kamu hizmetine giriş sınavlarına göre
ayarlanmıştır. Enstitüde iki yıl, orta öğrenimden gelenler için hazırlık yılı
(annéepréparatoire) olmaktadır. Bu ilk yılda öğrencilerin tüme varımsal
sorgulamaları, sentez yapabilme, gerçeği kavrayabilme yetenekleri geliştirilmeye
çalışılır. Çoğunluğu büyük corps’ların üyesi olan grup yönetmenleri
(maitresconferences) öğrenciler açısından bir model olmaktadırlar.
Enstitüde tarih, hukuk, ekonomi, siyaset ve yönetim bilimi, bilgisayar bilimi,
istatistik, yabancı diller okutulur. Ayrıca yönetimde ve yaşamın her yanında
gerekli olan, yazılı ve sözlü iletişim becerileri uygulamaları yoğun kurslar
biçiminde yer alırlar.137 Enstitüde eğitim, grup yönetmenleri liderliğinde konferans
yöntemiyle olur. Konferans yöntemi kişisel dikkat ve öğrenci çalışmasının
vurgulandığından yararlı görülmektedir.
3. ENA’nın Kuruluşu ve Amaçları[]
1945 yılında Fransız Devlet Başkanı Gn.de Gaulle tarafından kurulan ENA’nın
amacı, üst düzey yöneticilerin seçilmelerini ve yetiştirilmelerini sağlamaktır. Daha
önce her bakanlık için ayrı yarışma sınavlarının olması, işe alınanlardan farklı
nitelikler aranması sonucu doğuruyordu. Bu nedenle ortak özelliklere sahip bir
yönetici sınıf oluşturulamamıştı. ENA’nın kurulmasıyla üst düzeyler için eleman
alma, tek bir yöntemle birleştirilmiş oldu. Bütün bunların yanında Fransız üst
düzey yönetimindeki seçkincilik eğilimlerinin bu yolla kırılması ve
demokratikleştirilmesi, ulaşılmak istenen başka bir amaçtı.
ENA bir üniversite kurumu olmasından çok, yönetimin içinde ve onun bir
parçasıdır. ENA, Kamu Hizmetleri Genel Müdürlüğü (Direction the Generale de
Fonction Publique) kanalıyla başkanlığa bağlıdır. Siayasal Bilgiler Enstitüleri
geleceğin yöneticilerine genel kültür temeli verirken, ENA daha çok uygulamaya
yönelik eğitim vermektedir. ENA’da verilen eğitimin amaçları şöyle belirlenmiştir:
___________________________________________________________
137 Turgay ERGUN, Kamu Yöneticilerinin Yetiştirilmesi, Ankara TODAİE 1988, s.19.
“Okul, kamu hizmeti duygusunu geliştirmeyi, görevlerini yürütürken ulusun ve
devletin hizmetinde olmanın gerektirdiği nitelikleri kazandırmayı amaçlar. Burayı
bitirenler göreve atanmış, çıkarları olmayan, cesur, durumu kolay kavrayan,
sabırla dinlemesini bilen, entelektüel kibiri olmayan, takım çalışmasını bilen,
yalnız haklarına karşı değil, görevlerine karşı da duyarlı kişiler olmalıdırlar. Bunlar
sahip olunması ve geliştirilmesi gerekli bir takım nitelikler ve ne kadar yararlı
olursa olsun salt teknik bilgiden daha önemlidirler.” 138
Kısaca belirtmek gerekirse ENA’da amaçlanan yetenekli, çok yönlü, değişen
koşullara uyum gösterebilen, kendisine verilen farklı görevleri başarabilecek,
olaylara tarafsız bakabilen ve kamu yararını herşeyden önce tutabilen yöneticileri
yetiştirmektedir.
4. ENA’da Eğitim[]
ENA’daki eğitime geçmeden önce Okulun örgütsel konumu ve işleyişi
konusunda bilgi vermek yararlı olacaktır. Daha önce, Kamu Hizmeti Genel
Müdürlüğü yoluyla Başbakanlığa bağlı olduğu belirtilmiştir. Okul, Danıştay
başkan yardımcısı tarafından başkanlık edilen bir yönetim organına sahiptir. Bu
yönetim organına Okul eğitim programı (conseil d’orientation) ilgilenen özel bir
komite bağlanmıştır. ENA’ya yönetsel kadro desteğinde çalışan, bir müdür
başkanlık eder. Denetlenmesi ise bir genel sekreter (secrétaire général) tarafından
yapılır. ENA’nın çalışmaları çoğunlukla, sürekli olmayan (non-permanent)
personel tarafından yerine getirilir. Eğitim çalışmaları, tamamıyla yarı zamanlı
öğretim kadrosunun sorumluluğundadır.139 Öğretim görevlileri genellikle yüksek
ve orta öğrenimden, emekli yada çalışmakta olan devlet memurları arasından
yönetim kurulunca seçilirler. 140
ENA giriş sınavını başararak giren öğrenciler devlet memurluğuna girmiş
sayılırlar, devlet memuru olanların ise memur statüleri devam eder. Bu bakımdan
öğrenciler belli bir maaş alırlar.
___________________________________________________________
138 T.ERGUN, a.g.e., s.21.
139 G.VERNARDAKİS, a.g.e., s.431
140 O.ONARAN, a.g.e., s.42.
ENA’ya Giriş Sınavı
Fransa’da yönetici adaylarının hizmete alınabilmeleri ENA giriş sınavlarını
kazanmalarına bağlı olduğundan, bu sınavları incelememiz gerekmektedir.
ENA’ya yarışma sınavıyla (concours) giriş, Fransız eşitlik düşüncesine
göre, bütün adayların en iyisini seçmeyle sonuçlanan tek yöntemdir.141 ENA’ya
giriş için iki çeşit sınav yapılmaktadır. Bunlardan ilki, üniversite mezunu, 27
yaşından küçük olanlara açık olan birinci yarışma sınavı (concours externe),
diğeri ise 36 yaşından küçük, en az 5 yıl devlet hizmetinde çalışmış memurlar için
düzenlenen ikinci yarışma sınavıdır (concours interne). Her iki sınavla, yılda 140
kişi alınmaktadır. Okula girenlerin yarısı ile üçte ikisi arasında değişen oranda
öğrenci, birinci yarışma sınavıyla alınmaktadır. Kalanlar devlet memurlarından
(ikinci yarışma sınavıyla) seçilmektedir.142
Üniversite mezunu olmayıp da ikinci yarışma sınavı ile ENA’ya girecek olan B,
C ve D sınıflarından gelen devlet memurları için hazırlık okulları kurulmuştur.
Okullara giriş, yarışma sınavlarıyla olmaktadır. Yılda 200 dolayında memur bu
okullara girmekte, iki yıl boyunca ENA sınavlarına hazırlanmaktadır. Bu okulların
sayısı beşi bulmaktadır. İkisi Paris’te diğerleri taşradaki illerde kurulmuştur.
Ayrıca 1980’de, daha önce teknik eğitim görmüş olanların, ENA sınavlarına
hazırlanması için Paris’te bir eğitim programı açılmıştır.143
1971 yılında yapılan bir reformda, ENA yarışma sınavlarına giriş için iki yol
oluşturuldu. Bu yollardan biri hukuk, diğeri ise ekonomi olmaktaydı. Bunda amaç,
farklı akademik kökenlerden gelen adayların, etkili bir biçimde yarışmalarını
sağlamaktı. Ancak 1982 yılında yapılan değişiklikle, hukuk ve
___________________________________________________________
141 G. VERNARDAKİS, a.g.e.,1988, s.431
142 Anne STEVENS, The Government and Politics of France, New York, St. Martin’s Press, 1992,
s.125.
143 George VERNARDAKİS, The National School of Administration : Training for the Higher Levels
of the French Civil Service, International Journal of Public Administration, Vol:12, No:2, 1989, s.
563
ekonomi ayrımı kaldırılarak, iki yol birleştirildi ve seçmeli konuların alanı
genişletildi.144
1983 yılında Mitterand Hükümeti döneminde çıkarılan yasayla, belediye başkan
ve yardımcılarına, belediye meclisi üyelerine, yerel yönetimlerin ve sendikaların
seçilmiş üyelerine de ENA’ya giriş olanağı tanıyan, özel bir yarışma sınavı
(troisieme concours) getirildi.
Bu adayların ENA’ya seçilebilme oranları da onüçte bir (1/13) olarak
belirlenmiştir. Amaç ENA’ya giriş farklılaştırılarak, demokratikleştirilmeyi
sağlamaktı. Ancak hükümet karşıtları tarafından, bu üçüncü yol, komünist
sendika delegelerinin ENA’ya girişini sağlamak için bir arka kapı olduğu yolunda
eleştiriler yöneltildi. Sonuçta, 1986 yılında üçüncü yol Chirac Hükümeti tarafından
kaldırıldı.145 Böylece ENA’ya giriş demokratikleştirmek ve farklılaştırmak amacıyla
yapılan girişimler sonuçsuz kaldı.
ENA’ya giriş sınavlarının her ikisi de oldukça zordur. Birinci yarışma sınavı
içinde dört yazılı sınav, dört sözlü sınav ve bir de beden eğitimi sınavı yer alır.
Yazılı sınavların her biri dört saat sürer. Yazılı sınavlardan ikisi ve yabancı dil
konuları seçilmelidir.146 Yazılı sınavlar genellikle kompozisyon tipi sınavlardır. Bu
sınavlarda sorular, 18’inci yüzyıl ortalarından beri siyasal, toplumsal ve ekonomik
gelişmelerle ilgili düşünceler tarihinde147 olabildiği gibi, uluslar arası ilişkilerle,
yönetim hukuku, mali hukuk, sosyal ekonomi ve diğer toplumsal konularla da
ilgili olabilir. Sözlü sınavlarda ise aday, sınav kuruluna çıkmadan önce genel bir
konu verilerek, bu konuda konuşması istenir ve daha sonra sınav kurulu, bu
konuşmasına ilişkin adaya sorular sorulabilir. Yine sözlü sınavlarda, adaya yazılı
sınavlarda seçmiş olduğu konularla ilgili sorular yöneltilir. Ayrıca yabancı dil
sınavının sözlüsü de yapılmaktadır.
___________________________________________________________
144 Decree No 82-812 of September 27, 1982
145 A.STEVENS, a.g.e, s.125
146 G.VERNARDAKIS, a.g.e., 1989, s. 567
147 T.ERGUN, a.g.e.,s.19
İkinci yarışma sınavında, birinci yarışma sınavından farklı olarak, birinci
yarışma sınavında seçmeli olan yazılı sınavların yerine ya adayın deneyimleri ile
ilgili ya da herhangi bir dosya üzerinde yazılı sınav ve aday tarafından seçilen bir
konu üzerinde yazılı sınav yapılır. İkinci yarışma sınavında olduğu gibi sözlü
sınavı yoktur.
Sınav kuralları, birinci yarışma ve ikinci yarışma sınavları için ayrı ayrı
oluşturulur. Sınav kurul üyelerinin birkaçı her iki kurulda da yeralır. Bunda amaç,
iki sınav kurulunda da belli ölçütlerin değişimi önlemektir. Geleneksel olarak
sınav kurulları çok sayıda devlet memurundan, üç üniversite profesöründen ve
büyük corps’ları üyelerinden oluşur. Yazılı sınav sorularının hepsi anonimdir.
Adayların sınav kağıtları, iki değerlendirici tarafından derecelendirilir. Bunlardan
biri uzman, diğeri ise sınav kurulunun üyesidir. Sözlü sınavlar ve yabancı dil
sözlü sınavları, benzer şekilde değerlendirilir. Yalnızca büyük sözlüde (grand oral)
aday, sınav kurulunun bütün üyeleri ile yüzleştirilir.
ENA Sınav (seçme) kurulları, önceden belirlenmiş ilkeler doğrultusunda
çalışır. Kurullar, entelektüel yeterlilik, seçilen teknik konularda sağlam bir bilgi,
tümdengelim uslamlamasında açıklık, ayrıntıya dikkat, yazılı ve sözlü anlatım
üstün bir nitelik ararlar.148
ENA’da öğretim süresi otuz aydır. Okul uygulamalı öğretime (programme
d’application) önem vermektedir. Bu nedenle öğretim süresinin yarısı, diğer bir
deyişle onbeş ayı stajla geçer. Stajyer yalnızca ilk üç haftayı Okulda
değerlendirdikten sonra ilk yılı bir préfet’in (Vali) yanında stajla geçirirler. Bu
stajın bir bölümü yurt dışında, Fransız elçiliklerinde ya da İngiltere, Kanada ve
Almanya gibi ülkelerde yerel yönetimlerde geçebilir. Staj sırasında stajyerler
préfet’lerin denetiminde ve onun yanında, onunla yakın iş birliğinde bulunarak
çalışırlar. Bu yüzden préfet’lerin iyi birer yönetici ve eğitici olmaları
gerekmektedir.
___________________________________________________________
148 G.VERNARDAKİS, a.g.e, 1989, s. 567-568
Préfet yanında stajın (stage de préfecture) amacı, daha az karmaşık bir
ortamda, ama örneksel (temsili) düzeyde, yönetsel yaşamın farklı yönlerine ilişkin
olarak adayların ilk elden bilgilendirmektir. Stajın aday açısından verimli ve etkili
geçmesi stajyerle préfet arasındaki ilişkiye bağlıdır. Préfet’ler verilen değişik
ve yüksek düzeyde sorumluluklar nedeniyle aday kendini Fransız kamu
yönetiminin en tepesinde yönetime katıldığını hissedecektir. Fransız kamu
yönetiminde yerinden yönetimi sağlamak amacıyla yapılan reformlara karşın
merkezin taşra örgütlenmeleri önemini korumakta ve Préfet taşra
örgütlenmelerinde hükümeti temsil eden en tepedeki yönetici olmaya devam
etmektedir.
Staj sırasında öğrenciden, yerel bir konu ile ilgili olarak tez hazırlaması istenir.
Öğrenciler tez için ayrı bir not alırlar. Ayrıca yine staj sırasında adayların
çalışmaları ile ilgili raporlar hazırlayıp okul yönetimine göndermeleri gereklidir.
Eğitimin ikinci yılı ENA’da geçmektedir. ENA’daki eğitime ilişkin uygulamaların
temelini oluşturan 1971 reformları içerikten çok yöntem üzerinde
odaklanmaktadır. Öğrencilerin çağdaş yönetimi herhangi bir yönü hakkında
uzman olması beklenmiyor. Ancak yönetsel eylemin dört alanı- vergilendirme ve
bütçe, çalışma ilişkileri, yönetsel düzenlemeler ve uluslararası ilişkiler-üzerinde
problem çözme ve örnekolay çalışmaları,seminerler, konuşmacılar, alan
çalışmaları, yabancı dil labarotuvar çalışmaları, şeçimlik projeler ve seminerler
için raporlar hazırlama, okulun başlıca öğretim yöntemleridir.
İçerik yönünden ENA programı iki bölüme ayılır: genel yönetim ve ekonomik
(iktisadi) yönetim.149 Bazı dersler her iki bölümde de ortaktır. Programın özünü
şunlar oluşturmaktadır:
1. Yönetsel karar verme, grup yaklaşımı ve örnek olay yöntemiyle bütçesel
kavramlar ve mali yönler vurgulanarak incelenir.
___________________________________________________________
149 Howard MACHİN, “France”, Government and Administratinon in Western Europe, ed. F.F.
Ridley, New York: St. Martin’s Press, 1979, s.93
2. Görüşme (negotiation) konusunda deneyimli diplomatların ve kamu
görevlerinin sunuşları temel alınarak uluslararası ve ulusal çerçevede görüşme
uygulamaları. Örnekolay, grup çalışması ve rol oynama teknikleri kullanılır.
Örgütlü gruplararası görüşmeler bir öğrencinin işletme stajı ile ilişkilendirilir.
3. Bir yabancı dil üzerinde çalışma, diplomatik bir kariyer isteniyorsa iki
yabancı dil üzerinde çalışma. Konuşmaya, gazete okumaya, hükümet kararlarını
anlamaya önem verilir.
Genel yönetim bölümünde, modern yönetim tekniklerine uygulamalı
matematik, istatistik, işletme muhasebesi gibi araçlara ve bilgisayar kullanımına
önem verilir. Ekonomi bölümünde ulusal gelir ve ekonomik konularda ve ilgi
alanlarında yoğun eğitim verilir.
Her iki bölümde de, öğrencilere pratik yönetsel deneyim vermek amacıyla
grup seminerleri yoluyla uzmanlık konularında ek çalışma sunulur. Bu
çalışmalarda öğrenciler bir yöneticinin önderliğinde, bir raporun hazırlanmasını
da içeren, yönetsel organın fonksiyonlarını canlandıran gruplar içinde çalışırlar.
Öğrencilerin katıldığı bir genel seminer ve iki seçimlik seminer vardır. Genel
seminer, yedi ay sürerken seçimlik seminerlerde beş ay devam eder. Seminer
Yönetimi, yönetsel bir kamu probleminin disiplinlerarası çalışmasında olduğu
kadar, çözümlenmesinde de nesnel olma özelliğine sahip olması nedeniyle tercih
edilmektedir. Bir seminer grubu benzer kökenden ve eğitimden olmayan on
kişiden oluşur. Genel seminer konusu okul tarafından belirlenir. Konu, seminer
grubunun her elemanına alt başlıklar biçiminde dağıtılır. Grubun son raporu
bütün öğrencilere dağıtılır. Bazen bu raporlar yayınlanabilir.
ENA programının özelliklerinden biri de seçmeli dersleridir. Daha önce
belirtildiği gibi, her öğrencinin grup raporu ile grup çalışması için iki konu
seçmesi gerekmektedir. Bazı konular ENA tarafından belirtilir, diğerleri öğrenciler
tarafından belirlenir. Grup projeleri ve çalışmaları için ilk elden bilgilere, örneğin
ziyaretlere, mülakatlara ve resmi dökümanlara sık sık başvurulur.
Okul yöneticileri, öğrencilerin akademik eksikliklerini tamamlayacak
biçimde belli oranda akademik öğretime ağırlık vermektedirler. Okul, öğrencilerin
çağdaş yönetim teknikleriyle tanışmalarına da önem vermektedir. Yönetime
doğrudan yararlı olacak araştırmalar yaparak çözümler oluşturma, yenilikçi ve
gelişmeye açık bir ruh ve gerçekçi bir tutum geliştirme çabasındadır.150
ENA’daki ikinci yılın sonunda öğrenci on haftayı özel bir işletmede veya
kamulaştırılmış bir firmada geçirir. Bu işletme, madencilik, üretim veya havacılık
sektöründe olabileceği gibi başka bir alanda da olabilir. Bu stajla ulaşılmak
istenen, öğrencilerin koşullarının değişmesi çok güç olan, iş dünyasını ve
yönetsel sorumluluk alacakları çevrenin sorunlarını çok az farkla da olsa
anlamalarını yardımcı olmak, yönetsel yeterlilik ve yetişkinliklerini sağlamaktır.151
Stajdan sonra öğrenciler ENA’ya geri dönerler. Grup çalışmaları
düzenleyerek, öğrencilerin farklı işletmelerde yapmış oldukları staj ve
deneyimlerini karşılıklı olarak tartışmaları ve değerlendirmeleri sağlanır. Bundan
sonra geri kalan sürede öğrenimle geçer. Daha çok toplumsal sorunlar, yönetim
tekniği ile ilgili konularda, ayrıca öğrenciler için yeni konularda grup çalışmaları
düzenlenir.
ENA’nın önemli özelliklerinden biri, yalnız eğitim kurumu olmayıp, aynı
zamanda öğrencilerin hangi kurum ve bakanlıkta çalışacaklarını belirleyen bir
araç olmasıdır. Bu yüzden eğitimin sonunda öğrencilerin, çeşitli dönemlerde
aldıkları notlara göre sıralamaları yapılır. Bu sıralamadan önce her bakanlık ne
kadar elemana gereksinim olduğunu belirler. Atamalar bu kontenjanlara göre
yapılır.
Başarı sırasının belirlenmesinde öğrencilerin birinci ve ikinci stajlar sonunda
aldıkları notlar, birinci stajdan sonra öğrencilerin hazırladıkları rapora
___________________________________________________________
150 T.ERGUN, a.g.e., s.21
151 J.L.BODİGUEL, a.g.e., s.723
göre almış oldukları notlar, eğitiminin ikinci yılında almış oldukları derslerden,
seminerlerden, grup çalışmalarından, yazılı ve sözlü sınavlardan almış oldukları
notlar ve öğrencilerin yabancı dil sınavlarından almış oldukları notlar, belli
katsayılarla çarpılarak derecelendirilir. Bu derecelendirmeye göre öğrencilerin
başarı sırasını gösteren liste hazırlanır.152 Listenin başında bulunan öğrenci
öncelikli olarak istediği kurumu veya bakanlığı seçme hakkına sahiptir. Öğrenciler
tarafından en çok istenen yerler, saygınlığı yüksek olan Danıştay, Sayıştay ve
maliye müfettişliğidir. Öğrencilerin atandıkları kurumda on yıl hizmet etme
zorunlulukları vardır.
4. ENA İle İlgili Eleştiriler[]
ENA’ya bir çok yönden eleştiriler yöneltilmiştir. Bilindiği gibi okulun
kuruluş amaçlarından en önde gelenlerinden birisi üst düzey kamu hizmetine
girişi demokratikleştirerek, toplumun farklı kesimlerinin eşit oranda kamu
yönetimini üst düzeylerde temsilini sağlamaktı. Ancak bu amacın
gerçekleştirilemediği, ENA’ya girenlerin daha çok toplumun orta ve üst
kesimlerinden geldiklerinden ve Paris kökenli olduklarından söz edilmişti.
Bu başarısızlığın nedeni arandığında bunun birazda Fransız toplumunun
tarihsel geçmişinden bu güne uzanan değerler ve kurumsal yapılar yanında eğitim
sisteminden de kaynaklandığı görülmektedir. Fransa’da Napolyon döneminden
gelen grand corps geleneği devam etmektedir. Grand corpslar alışılmış
bölümleşmeden farklıdırlar. Pratikte devletin bölümleri (şubeleri) oldukları kadar,
aynı zamanda meslek birlikleridir.153 ENA mezunlarının en başarılıları en saygın
corpslara girerek, yalnızca kendilerinin, üyeleri sürekli birbirini destekleyen bir
klubün üyesi olmalarına yol açmıyorlar, aynı zamanda Okulla corpslar arasında
kurumsal bir bağın kurulmasına neden oluyorlar.154
_____________________________
152 G.VERNARDAKİS, The National School of Administration: Training for the Higher Levels of
the French Civil Service , Internatıonal Journal of Public Administration,1989, s.570
153 John ARMSTRONG, The European Administrative Elite, Princeton University Press 1973, s.214
154 Ezra N. SULEİMAN, From Right to Left, Bureaucracy and Politics in France Bureaucracts and
Policy Making, Ed. E.N., Suleiman New York: Holmess and Meier, 1984, s.116
Böylece iki yönlü olarak birbirlerinin saygınlıklarını artmasına, aralarındaki bağın
kuvvetlenmesine neden oluyorlar. Buradan corps üyelerinin yönetsel seçkinleri
oluşturdukları ve bu olgunun, ENA tarafından güçlendirildiği sonucuna varmak
olasıdır.
Suleiman da ENA konusunda düş kırıklığını belirtirken okulun amacını
gerçekleştiremediğini, ENA’nın hem geleceğin üst düzey memurlarını, hem de
seçkinlerini yetiştiren bir okul olduğunu ifade etmektedir.155 Suleiman daha da
ileri giderek devletin bu durumu destekleyerek üst düzey yöneticilerin diğer
memurlardan ve toplumdan uzaklaşmasına neden olduğunu vurguluyor. Bu
bakımdan ENA’nın son yirmi yılı aşkın bir süredir. Daha çok bir seçkinleri seçme
okulu olduğunu buna karşın azalan bir ölçüde geleceğin yöneticilerine teknik
yönden eğitim verme amacına yönelik okul olduğunu dile getiriyor.
Alt düzeylerdeki devlet memurlarının üst düzeylere gelebilmeleri, ENA’yı
bitirmelerine bağlı ancak devlet memurlarına uygulanan sınavların gittikçe
zorlaşması ve uzun bir hazırlık gerektirmesi, memurların yarışma sınavlarına
girmeye pek istekli olmamalarına neden olmaktadır. Bu durum da gerek ENA’da
gerekse Fransız kamu yönetiminin üst düzeylerinde seçkincilik eğitimini arttıran
bir diğer etmen olmaktadır.
Okul giriş sınavlarında, hizmet içinden gelenlere ayrı bir sınav (ikinci yarışma
sınavları) yapılıyor olması, memur adaylarının sayısını artırmadığı gibi
demokratikleşmeyi de sağlamamaktadır. Çünkü ikinci yarışma sınavı ile ENA’ya
girenlerin, birinci yarışma sınavı ile girenlerin daha geniş tabandan olmalarına
karşın, yine de birinci yarışma sınavı ile gelenlerin %47,9’u üst düzey ailelerden
gelmektedir.156
ENA, Ecole Libres des Sciences Politiques’in genel kültüre önem veren
entelektüel yaklaşımını izlemekle ve eğitimde ekonomik ve Keynesyen felsefeye
___________________________________________________________
155 E.N.SULEİMAN, a.g.e. , s.109
156 J.L.BODİGUEL, a.g.e., s.733
ağırlık vermekle suçlanmaktadır. Yine konformist bir yaklaşımı teşvik etmesi,
bilimsel doğruluk üzerinde fazlasıyla durması, diğer bir deyişle teknokratik
yaklaşımı eleştirilmektedir.157
ENA eğitim programı da çeşitli yönlerden eleştirilmiştir. Öncelikle ENA’ da
verilen eğitimin IEPP’ de verilen eğitimden çok farklı olmadığı belirtilmiştir.
Eğitim programının, çeşitli bakanlık ve corpsların gerçek görev gereklerini temel
alarak yapılmadığı ileri sürülmektedir. Eğitim programlarında çeşitli reformlar
yapılmış ancak geleneksel yaklaşım ve yöntemlerde çok az değişiklik olmuştur.
Okuldan mezun olanların istedikleri bölüm yada bakanlıkları seçememeleri,
görevlerin okuldaki başarı sıralamalarına göre belirlenmesi de çok eleştirilen
bir konudur. Bu durum iki açıdan sakınca doğurmaktadır. Birincisi, öğrenciler
yoğun bir yarışma ortamına itilmektedirler. Diğeri ise öğrenciler, başarı
sıralamasına göre, hiç ilgi duymadıkları görevlere atanabilmektedirler.
ENA’ya yöneltilen bir başka eleştiri de administrateurs civils grubuyla ilgilidir.
Bu yüzden kısaca bu gruptan söz etmek yararlı olacaktır. 1945 reformları ile
corpslar kaldırılmadı ama üyelerinin genel sınıflar içinde toplanması umuldu. Bu
amaçla varolan corpsların yerini alması için iki yeni grup oluşturuldu. Bunlar
administrateurs civils (A kategori) ve secretaires d’administration (B kategori)
gruplarıdır. Bu grupların bakanlıklarda üst düzey ve orta düzey teknik olmayan
görev yerlerini doldurmaları düşünüldü. İlke olarak administrateurs civils grubu
üyeleri en üst konumdaki görevlere gelebileceklerdi. Ancak onlar kendilerinden
beklenen bu fonksiyonları yapamayarak corpsların yerine geçemediler. Bu
yüzden administrateurs civils grubu tek başına ayrı bir corps olamadı.158 ENA
mezunları administrateurs civils grubuna, ancak diğer büyük corpslara girmeyi
başaramadıklarında girmektedirler. 159 Bu yüzden genellikle, daha zayıf
durumda olan ENA
___________________________________________________________
157 G.VERNARDAKİS, a.g.e., 1988 s.442
158 F.RİDLEY and J. BLONDEL, Public Administration in France, London, Butler and Tanner
Ltd.Frame 1969, s.33-34
159 A. STEVENS, a.g.e., s.126
mezunlarının bu gruba girmesine yol açarak , administrateurs civils grubunun
saygınlık ve öneminin azalmasına, buna karşın diğer büyük corpsların öneminin
artmasına neden olmuştur. Bu bakımdan ENA dolaylı da olsa corpsların güç
kazanmasını sağlarken, administrateurs civils grubunun amaçlanan işlevini
yerine getirmesine engel olmuştur.
Bugün administrateurs civils grubuna giren ENA mezunlarının çoğunluğunu,
ikinci yarışma sınavı ile okula giren devlet memurları oluşturmaktadır. Çünkü
ikinci yarışma sınavı ile giren ENA mezunları, ancak diğer meslektaşları (birinci
yarışma sınavı ile girenler) tarafından tercih edilmeyen kariyerlere atanma
durumunda kalıyorlar ve çok azı üst düzey görevlere ulaşabiliyorlar.
B. İNGİLTERE[]
1. İngiliz Kamu Personel Sisteminin Gelişimi[]
İngiltere’de 1850’lere kadar kamu hizmetlerine katılmada “kayırma”
(patronage) yöntemi uygulanmıştır. Bu yönetimde etkili kişilerin tanıdıkları ve
önerileri ile kişiler devlet hizmetine alınıyordu. Bu yöntemle kamu yönetimine
yeterli kişilerin alınamaması, etkili ve verimli işleyen bir sistemin gelişmesini
engellemiştir. Bu sırada endüstri devriminin de etkisiyle devletin görev yetki ve
sorumluluk alanları genişlemiş iyi ve verimli bir devlete olan gereksinim artmıştır.
Hindistan kamu yönetiminde gerçekleştirilen reformlardan da esinlenerek
1854’te Northcote-Trevelyan Raporu yayınlanmıştır. Rapor modern İngiliz kamu
yönetiminin kurulmasını ve şekillenmesini sağlamıştır.
Raporun önerileri doğrultusunda 1855 yılında kamu hizmetine almayı
düzenlemek üzere Merkezi Personel Komisyonu ( Civil Service Commission )
kurulmuştur. 1870’te ilk kez personel alımında yarışma sınavları düzenlenmiştir.
Kamu yönetiminin denetimide Maliye Bakanlığına bırakılmıştır. Kamu yönetiminin
yeniden kurulması kamu yönetiminin politik açıdan tarafsızlığını da sağlamıştır.
1960’lara kadar İngiliz kamu personel yönetiminde Northcote Raporu ile konan
ilkelerden önemli bir sapma olmamıştır.
1966’da hazırlanan “Fulton Raporu “ ile kamu yönetiminde yeniden düzenleme
yoluna gidilmiştir. Bu çalışma özellikle yönetici sınıfının amatör olduğunu, kamu
yönetiminin uzman yöneticiye ihtiyacı olduğu görüşünü ortaya koymuştur. Bu
değerlendirmeler görevde olan yüksek yöneticilerin tepkisiyle karşılaştı.160
1968’te “devlet personel dairesi “ kuruldu, yönetici sınıf ile yürütücü sınıf
arasındaki ayırımın azaltılmasına çalışıldı. Ancak sadece terminoloji değiştirildi,
gruplar arası değişkenlik yönünden çok az gelişme oldu. 1969’ da (Civil Service
College) Kamu Yönetimi Koleji kuruldu ve Devlet Personel Dairesinin denetimine
verildi.
1981 yılında Devlet Personel Dairesi kaldırılarak görevlerinin bir bölümü Maliye
Bakanlığına, bir bölümü de Başkanlığa verildi. 1979 sonrasında kamu
yönetiminin maliyetini ve hacmini küçültmek için özelleştirmeler ve bazı
hizmetlerde kesintiler yapılmaya başlandı. İngiltere’de bugün amaçlanan küçük
ama etkili ve verimli bir kamu yönetimidir.
2. İngiltere’de Hizmete Hazırlık Eğitimi
İngiltere’de yönetici tipi öteden beri genel yönetici tipinin en belirgin
örneğini oluşturmuştur. “Yöneticilerin yalnız genel bir üniversite öğrenimine
sahip olmalarının yeterli olduğu, kültürlü açık zihinli, düşünüp tartma yeteneği
bulunan herkesin işbaşına yetişerek iyi bir yönetici olabileceği” 161 görüşü uzun
yıllar baskın bir görüş olmuştur. Bu yüzden yöneticilik mesleği kitaplardan
öğrenilen bir bilim alanından çok, işbaşında yaparak öğrenilebilecek bir
___________________________________________________________
160 Cahit TUTUM, “ Fulton Raporu” Amme İdaresi Dergisi Cilt 2, Sayı. 1, Mart 1969 , s.59
161 O.ONARAN, a.g.e., s.13.
sanat olarak görülmüştür. İşbaşında eğitiminin de işi öğretmekten çok bir
sosyalleştirme işlemi olduğu, diğer bir deyişle belli bir tutum, davranış yapısı
geliştirme, belli düşünce kalıbına yönelik olduğu belirtilmiştir.162 İngiliz
geleneklerinin yönetici eğitime yönelik bu anlayış biçimi, eğitim olgusunun diğer
ülkelerden farklı algılanmasına neden olmuştur.
1944 yılında yayınlanan Assheton Komitesi Raporu devlet memurlarının eğitimi
konusunda ilk çalışmadır. Raporun yönetici sınıfla ilgili bölümünde bu sınıf
elamanlarının eğitim yönünden gereksinimlerinden birinin “bilginin geliştirilmesi”
olduğu ve bu işlemin , bir üstün gözetiminde çalışma sırasında sağlandığı,
diğerinin ise “yaptığı işlerin sonuçlarını bilinçli olarak kavrama” olup, bunun da
ancak özel bir eğitimle elde edilebileceği belirtilmiştir. Bu öngörülere göre
yönetici sınıfa girebilen kişilerin, önce deneyimli üstlerin gözetimine verilmesi,
sonra da merkezi bir eğitime katılmaları gerekmektedir.
Bu amaçla Assheton Raporuna göre, Maliye Bakanlığı içinde Eğitim ve
Öğretim Müdürlüğü kurulmuş, bu müdürlüğe eğitim konusunda ve bakanlıklara
yol göstermek, eşgüdüm sağlamak ve bakanlıkların düzenleyemeyecekleri eğitim
etkinliklerini düzenlemek yetkisi vermiştir.163 Bu müdürlük 1964 yılında “ Yönetsel
İncelemeler Merkezi” (Center for Administrative Studies ) kuruluncaya kadar
etkinliklerini sürdürmüştür. Bu merkez müdür yardımcılarının (assistant principal)
adaylık dönemlerinde üç haftalık bir merkezi eğitim düzenlemekteydi. Müdür
yardımcılarının, bu eğitim kurumlarında geçirdikleri iki yıllık adaylık çalışmasıyla
yönetimin yapısal öğeleri ve işleyişleri konularında bilgi ve becerilerinin
geliştirilmesi amaçlanmaktaydı. Merkezde, ayrıca iki yıllık adaylıklarını
tamamlamış müdür yardımcıları için yirmi hafta süreli bir eğitim
düzenlemekteydi.164 Merkezdeki eğitim 1970 yılında Kamu Yönetimi Koleji (Civil
Service College) kuruluncaya kadar devam etmiştir.
___________________________________________________________
162 Richard.A. CHAPMAN, The Higher Civil Service in Britain, London, Constable, 1970, s.73
163 Turgay ERGUN,“Yüksek Yöneticilerin Yetiştirilmesi Sorunu” Amme İdaresi Dergisi C.16, S.2,1983, s.27
164 Geoffrey KİNGDON, Fry. Statesman İn Disquise –the Changing Role of the Administrative of
British Home Civil Service 1853 –1966 London: Macmillan and Co, Ltd, 1969, s.133
3. Kamu Yönetimi Koleji’nin Kuruluşu ve Gelişimi
Kamu Yönetimi Koleji önerisi Fulton Raporu’nda belirtilmiştir. Fulton
Raporunda sistemin hala “amatör memur” felsefesine dayandığı, ideal
yöneticilerin yönetsel deneyim ve bilgisine dayanarak, niteliği ne olursa olsun her
olay ve soruna pratik açıdan bakabilen ve görevi sık sık değişen, doğuştan
yetenekli amatör bir kişi olarak tanımlanması eleştirilmiştir. Fransa’da olduğu gibi
kendi alanında uzman ayrıca yöneticilik becerilerini de kazanmış bir “uzmanyönetici”
tipin henüz geliştirilemediğinden yakınılmıştır.165 Kurulacak olan Kamu
Yönetimi Koleji’nin, özellikle yöneticilerin hizmet sonrası eğitim gereksinmelerini
karşılayarak modern kamu yönetiminin gereklerine uygun birer yönetici olmalarını
sağlayacağı belirtilmiştir.
Kolej kurulması İngiliz kamu yönetimi açısından radikal bir tekliftir. Çünkü
İngiltere 1806 yılında kurulan Haileybury College’den beri ilk defa “okul”
düşüncesine yanaşmıştır.
Fulton Raporuna göre kolej, şu üç önemli işlevi yerine getirecektir:166 a)
Hizmete alınan yüksek öğrenim görmüş kişilerin (Yönetsel Stajyer –AT) ve uzman
olarak hizmete alınanların yönetim konusunda eğitimi, aynı zamanda yüksek
yöneticilik görevlerine aday olanlar (30-40 yaşları arasında bulunanlar ) için özel
yetiştirme programları düzenlenmesi. b) Hizmete genç yaşta alınmış olanlara,
yüksek öğrenimli olanlarla yarışabilmeleri amacıyla mesleksel ve yönetsel
konularda kısa eğitim programlarının düzenlenmesi. c) Yönetim ve hükümet
mekanizmasının sorunlarını araştırmak.
Kolej 1970 yılında üç merkezde ( Sunnigdale, London, Edinburgh) eğitime
başlamıştır. Kuruluşundan günümüze Kolej Fulton Raporu’nda öngörülen
hedeflere ulaşmak ve değişken koşullara yanıt verebilmek amacıyla
çalışmalarında, yapısında değişimler ve gelişimler yaşamıştır. Kolej uzun süre
Fulton Raporunda öngörülen bağımsız bir kurum olabilme özelliğine kavuşamadı.
___________________________________________________________
165 C.TUTUM, a.g.e., 1969, s.63-64
166 Gavin DREWRY and Tony BUTCHER, The Civil Sevrice Today, Oxford, 1988, s.112
Devlet Personel Dairesine (Civil Service Department) bağlı, onun
gözetiminde işlev yapan bir kurum olarak kaldı. 1976 yılında Devlet Personel
Dairesinin Eğitim Grubunun bir parçası oldu ve müdürün görev derecesi
Müsteşar yardımcılığından ( deputy secretary), alt müsteşar yardımcılığına (under
secretary) indirildi. 1981 yılında Devlet Personel Dairesinin kaldırılmasıyla,
görevlerinin bir bölümü Maliye Bakanlığına, bir bölümü de Başbakanlıkta yeni
kurulan Yönetim ve Personel Dairesi’ne ( Management and Personnel Office)
devredildi. Böylece eğitim görevi de bu yeni daireye geçmiş oldu. Ancak 1987
yılında bu dairenin de dağıtılmasıyla, hizmete alma, eğitim gibi görevler
Başbakanlığa bağlı Kamu Yönetiminden sorumlu Devlet Bakanlığına ( Office of
the Minister for Civil Service) aktarıldı. Böylece Kamu Yönetimi Koleji de bu
Bakanlığa ve dolayısıyla Başbakanlığa bağlanmış oldu. 1989 yılında Kolej
açısından önemli bir gelişme yaşandı. Kolej’in kamu iktisadi girişimi (Executive
Agency) olması kararlaştırılarak, özerklik ve belli ölçüde bağımsızlık elde etmesi
sağlandı.167 Bu bakımdan Kolej benzeri kurumlarla rekabet ederken aynı zamanda
devlet memurlarının eğitim kurumu olmaya da devam etmektedir.
Kolej Müdürü kurumun etkili yönetiminden, işletilmesinden ve Bakan
tarafından Kolej için kunulan hedef ve amaçların başarılmasından Bakana karşı
sorumludur. Kolejin yönetimi, doğrudan doğruya Müdüre karşı sorumlu dört
Çalışma Müdürü (Ekonomi, Maliye Yönetimi ve İstatistik Müdürü, İşletme Müdürü,
Politika ve Yönetim Müdürü, Sistem Eğitim Müdürü) Planlama ve Pazarlama
Müdürü, Kolej Sekreteri ve Kolej Saymanından oluşan Kolej Yönetim Kurulu
tarafından sağlanır. Kolej Müdürü Başkanlığında toplanan yönetim kurulu ,
müdüre yönetim, kaynak dağılımı ve kolej programı ile ilgili konularda önerilerde
bulunurlar.168
Kolejin öğretim kadrosunun bir bölümünü tam zamanlı çalışan kendi
elemanları, diğer bölümünü yarı zamanlı çalışan devlet memurları ve geri kalanını
üniversitelerden, endüstriyel ve ticari yaşamdan gelen kişiler oluşturur.
___________________________________________________________
167 Civil Service College, Framework Document, June 1989, s.5-6
168 Civil Service College, Charter For Customers, 1994, s.4
Öğretim kadrosu teorik yönden eğitimi sağlamak amacıyla
akademisyenlerden, pratik açıdan eğitimi sağlamak amacıyla da belli ölçüde
devlet memurlarından oluşturulmuştur. Kolejin devlet memurlarına vermiş olduğu
eğitim, kamu yönetiminde verilen eğitimin ancak %5’ini oluşturmaktadır. Eğitimin
%75’ i hala kurumlarca verilmektedir.169 1980’lerde kurumların Kolej ve diğer
eğitim kuruluşlarından yararlanma oranlarının artmasına karşın, kurumlar bu
alandaki geleneksel ağırlıklarını bırakmada yavaş davranmaktadırlar.170
Kurumlarda, Kolejde alınan eğitime göre yükselme olanağı sağlanmadığından
memurların eğitime olan istek ve ilgileri azalmaktadır.
Kolej bugüne kadar araştırma işlevlerini yerine getirememiştir. Oysa Fulton
Raporunda Kolejin yönetim ve hükümet mekanizması ile ilgili konularda araştırma
görevini de yerine getirmesi önerilmiştir.
Koleje yönetilen eleştirilerden biri, Kolejin , alt düzeylerdeki memurlara
rutin işlerde uzmanlık becerisi kazandırmaya yönelik eğitimle (örneğin bilgisayar
kullanımı gibi) fazlasıyla ilgilenmesine karşın, kamu yönetiminin üst düzeylerine
yönelik eğitimin geliştirilmesi ile o denli ilgilenmediğidir.171 Bu açıdan bakıldığında
Kolej ENA’dan oldukça farklıdır. ENA tamamıyla üst düzey kamu görevlerinin
eğitimi için hizmet veren bir kuruluşken, Kolej daha geniş bir kesime (özel sektör,
kamu sektörü, üst düzeydekiler, alt düzeydekiler, uzmanlar.....vb.) hizmet
götürmektedir. Bu yüzden Kolejde ENA ve Personel Kolejlerinde (Staff College)
olduğu gibi seçkincilik eğilimi bulunmamaktadır. Kolejin en önemli amacı
memurların etkililiğini ve verimliliğini arttırmaktır. Bu yolla kamu kurumlarında
yönetim iyileştirilerek, profesyonelleşmenin de gelişimi sağlanacaktır.
ENA’da eğitimin tümü zorunlu iken, İngiliz Kamu Yönetimi Koleji’nde verilen
eğitimin çok küçük bir bölümü zorunlu, büyük bir bölümü isteğe bağlıdır.
___________________________________________________________
169 John GREENWOOD and David WİLSON,” Public Administration in Britain Today “, 1989 s.115
170 G.DREWRY and T.BUTCHER, a.g.e., s. 113
171 Max BELOFF and Gillian PEELE, The Government of the UK: Political Authority in a Changing
Society New York: W:W Norton and Company, 1985, s.101
ENA kamu yönetimi dışından öğrenci kabul etmemektedir. Kolej ise özerk bir
kurumdur. Bu bakımdan benzer kuruluşlarla rekabet etmektedir. Kurumlar ( Kamu
ve Özel Kurumlar) eğitim için koleje belli bir ücret ödemek durumundadırlar. Oysa
ENA için özerklik söz konusu olmadığı gibi, yönetimin yakın gözetimi altındadır.
4. Hızlı Yükselenler Eğitim Programı (The Fast Stream Training Programme)[]
Kamu Yönetimi Koleji’nin kuruluş ve gelişimini inceledikten sonra, Kolejin
yönetsel stajyerler (AT) için zorunlu olan ”hızlı yükselen”ler eğitim programının
işleyişi ve içeriği üzerinde durabiliriz.
Fulton Komitesinin yönetici sınıfa alınanlara hizmet sonrası eğitimin
yetersiz olduğu yolunda eleştiriler getirmesi üzerine, 1971 yılında yönetsel
stajyerlere (AT) Kamu Yönetimi Koleji’nde AT programı düzenlenmesine karar
verildi. İlk önce bu program iki 15 haftalık disiplinlerarası (multi-disciplinary)
bloklar biçiminde planlamıştı. Daha sonra program iki blok biçiminde sekizer
haftalık olarak düzenlendi. Bu bloklar arasında AT’ ler belirli sürelerle
bölümlerinde görevlendiriliyor ve böylece staj dönemleri tamamlanmış oluyordu.
Ancak bölümler, oldukça uzun bir süre stajyerleri eğitime göndermekte istekli
olmuyorlar ve eğitim dönemlerinin daha kısa olmasını istiyorlardı. Bunun üzerine
Kolej ve bölümler arasında görüşmeler sonrasında, 1981 yılında yeni bir
“modüler sistem” geliştirildi. Modüler sistem, daha çok işle ilgili ve stajyerlerin
formal eğitimlerini desteklemek ve artırmak üzere planladı. Şimdi bu sisteme göre
eğitim 5, 10 veya 15’er günlük oniki modülden oluşmaktadır. Bu eğitimi, bütün
yönetsel stajyerlerin alması ve ortalama dört yıl (en çok altı yıl) içinde
tamamlamaları gerekmektedir.
Modüler sisteme geçilmesi, uygulama yönünden hem stajyerlere, hem de
stajyerlerin çalıştıkları kurumlara yararlar ve kolaylıklar sağlamıştır. Modüler
sistemde kısa dönemler için stajyerlerin ayrılması, bölümlerin çalışmasını daha az
etkilemektedir. Yine modüler sistemin bir yararı da, eğer stajyer almak zorunda
olduğu bir modül konusunda kendini yeterli buluyorsa bu modülü atlayıp, diğer
bir modüle geçme olanağına sahip olmasıdır. Modüler sistem planlanırken,
stajyerlerin bölümlerinde yapmış oldukları görevlerle, alacakları eğitim arasında
bir bağlantı kurulmasına çalışılmıştır.172 Bu bakımdan Kolej’de verilen eğitim,
eğitim programının formal yönünü kurumlarda stajyerlere verilen görevler de
eğitimin uygulama yönünü oluşturmaktadır.
“Hızlı yükselen”ler eğitim programı üç aşamadan meydana gelmektedir. Her
aşamada modül sayısı farklıdır. İlk aşamayı Yönetime Giriş Modülleri (
Introduction to Administration Modules) oluşturmakta, ikinci aşamadakilere
Temel Modüller ( Foundaditon Modules) adı verilmektedir. Son aşamada ise
Kaynak Yönetimi Modülleri ( Resource Management Modules) yer almaktadır.173
Bir stajyer ortalama olarak , hizmete başlamasının ilk aylarında Yönetime Giriş
Modüllerini almakta, ikinci ve üçüncü yıllarında Temel Modüllerini almakta ve
izleyen yıllardada, görevlerinde yönetim sorumluluklarının artmaya
başlamasıyla birlikte, kaynak yönetimi modüllerini almaktadırlar. Böylece
kariyerlerinin ilerlemesine ve sorumluluklarının artmasına bağlı olarak formal
eğitim programı da ilerlemektedir.
Giriş Modülleri üç modülden oluşturmaktadır. Bunlardan ilki beş gün süren
yazılı ve sözlü iletişim için bilginin aktarımı konusunda beceriler kazandırılmaya
çalışılan “ İletişim Becerileri” (Communication Skills) modülüdür.
İkincisi on gün süren, katılanları hükümetin, kamu yönetiminin işlevleri ve
bu işlevleri yerine getirdikleri politik çevre konusunda aydınlatmayı amaçlayan
“Parlamento, Hükümet ve Kamu Yönetimi” (Parliment, Government and the Civil
Service) modülü olmaktadır. Üçüncü modül ise beş gün sürmekte, “Maliye ve
Kamu Harcamalarının Denetimi” (Finance and Control of Public Expenditure)
adını taşımakta, bu modülde katılanlara kamu harcamaları ve denetimi içinde
___________________________________________________________
172 G.VERNARDAKİS, The Civil Service College of the United Kingdom Training for the Fast
Stream , International Journal of Public Administration, 1987, s.83
173 Civil Service College, The Fast Stream Training Programme, London: 1985
yer alan örgütlerin ve mali sistemlerin işlevlerine ilişkin bilgiler verilmektedir.
Giriş modüllerinin amacı katılanlara hükümet ve kamu yönetiminin uğraş alanını
tanıtmak, kamu yönetimi ve hükümet çalışması içerisinde, anayasanın, yasaların,
politikanın, ekonominin ve maliyenin yerini ve rolünü öğretmektedir.174
“Hızlı yükselenler” eğitim programının ikinci aşamasını oluşturan Temel
Modüller , toplam altı modülü kapsamaktadır. İlk modül “Temel Nicel Beceriler”
(Essential Quatative Skills) adını taşımakta on gün sürmektedir. Bu süre
içerisinde politik ve yönetsel problemlerin analizi ile ilgili nicel bilgilerin
yorumlanması, istatiksel araştırma ve uygulamaların rolü üzerinde durulmaktadır.
İkinci modül “ Ekonomi ve Devlet” ( Economic and Government) konulu modül
olup on gün sürmektedir. Bu modülde ekonomik kavramlar, piyasa sürecinin
işleyişi, piyasalara devlet müdahalesinin etkileri ve İngiliz ekonomisinin
performansı gibi konular üzerinde durulmaktadır. Bu aşamanın üçüncü modülü
olan “Muhasebenin İlkeleri” (Principles of Accounts) beş gün sürmekte ve
katılanlara ticari muhasebenin kavram ve temel ilkelerinin verilmesi yanında
muhasebe bilgilerinin yorumlanması da öğretilmeye çalışılmaktadır. Böylece
diğer “Temel Modüller” de ve “ Kaynak Yönetimi Modülleri”nde gerekli olan,
ekonomik analizler için esas oluşturacak bilgiler verilmiş olmaktadır.
İkinci aşamanın diğer üç modülü devletin sosyal, endüstriyel ve uluslar
arası alanda rolü ile ilgili olup kısa stajları da içine almaktadır. Bunlardan ilki “
Devletin Sosyal Rolü”( The Social Role of Government) konulu modül olmakta
onbeş gün sürmektedir. Bu modülü izleyen “ Devlet ve Endüstri” (Government
and Industry) modülü olmakta ve on beş gün sürmektedir. Bu modülde ve bir
önceki modülde çeşitli kamu ve özel sektör işletmelerine ziyaretler, ayrıca her iki
modülün son haftası bir sosyal yardım örgütünde ve işletmede stajla geçer.
Böylece sosyal, ekonomik süreç ve değişimleri yakından tanıma olanağını elde
___________________________________________________________
174 Civil Service College, Prospectus 1994 to 1995, s.76.
ederler. Bu aşamanın son modülü Uluslar arası ilişkiler ve İngiltere’nin Çıkarları”
(International Relations and United Kingdom Interest) adını taşımaktadır.
İngiltere’nin ekonomik ve politik açıdan dünya sahnesindeki yeri, İngiliz dış
politikası ve üye olduğu uluslar arası örgütlere ilişkin bilgiler verilir.
Eğitim programının son aşaması Kaynak Yönetimi Modülleri olmakta ve üç
modülden oluşmaktadır. Bunlardan ilki, katılanları, bilgi teknolojisi ve bunun
kamu yönetiminde kullanımına ilişkin olarak aydınlatmayı amaçlayan “Bilgi ve
Bilgisayarlar” (Informatıon and Computers) modülüdür. Diğer modül “ Personel
Yönetimi” (Staff Management) konuludur ve katılanlara etkili ve yeterli personel
yönetim için gerekli bilgi ve beceriler kazandırılmaktadır. Bu aşamanın ve modüler
eğitim programının son modülünü “Kaynak dağılımı ve Mali Yönetim” (Resource
Allocation and Financial Management) adını taşımakta, bu bölümdeki diğer
modüller gibi on günlük bir süreyi kapsamaktadır. Modülde katılanlara, kaynak
dağılımına ilişkin kararlar, örgütsel birimlerin, projelerin planlanması ve
denetimine ilişkin işlemler, teknikler konusunda bilgiler verilmektedir.
Modüler sistemde, grup tartışmaları grup raporları, ziyaretler gibi grup
çalışmalarının yanı sıra örnek olay çalışmaları, kısa stajlar gibi eğitim
yöntemlerinden de yararlanılmaktadır.
Ancak tartışma yönteminden çok konferans yöntemi ağırlıklı olarak
kullanılmaktadır.175 Görsel yöntemler, konuk konuşmacılar gibi yöntemler,
konferans ve tartışma yöntemine göre daha az başvurulan yöntemlerdir.
5. Hizmete Hazırlık Eğitimine Eleştiriler
İngiltere yönetici adaylarının hizmete alınmalarından sonra herhangi bir
formal eğitime gerek olmadığı, yönetimin işbaşında öğrenilecek bir sanat olduğu
yolundaki geleneksel yaklaşımını, yakın zamana kadar sürdürmüştür. Bu açıdan
___________________________________________________________
175 G.VERNARDAKIS, a.g.e., 1987, s.85.
bakıldığında AT Eğitim Programı İngiltere’deki yönetici eğitimi konusundaki
geleneklerin değişimini ve gelişimini göstermektedir. Ancak yönetici adaylarının
yetiştirilmesinde formal eğitimden çok sosyalleştirmenin yoğun olduğu
yolundaki eleştiriler devam etmekte, genç bir yönetsel stajyere yalnız kendisinden
ne yapmasının beklendiğinin ve yapması bekleneni en iyi biçimde nasıl yerine
getirebileceğinin öğretildiği ileri sürülmektedir. Kamu Yönetiminin, yöneticilerin
profesyonelleşmesini cesaretlendirmediği ve Fulton Komitesinin eleştirdiği genel
yöneticilere olan inanç ve güvenin hala geçerli olduğu belirtilmektedir.176 Bu
bakımdan İngiltere’de yönetici adaylarına verilen eğitimin yeterli olmadığı
yolundaki eleştiriler sürmekte, özellikle ENA eğitim programı ile
karşılaştırılmaktadır.
ENA ve AT programları karşılaştırıldığında benzerlikler yanında karşıtlıklar
da söz konusudur. Öncelikle eğitim programlarını veren kurumlar
karşılaştırıldığında, ENA’nın eğitim hizmetinin yalnızca üst düzey yöneticilerine
yönelik olmasına karşın, İngiliz Kamu Yönetimi Koleji’nin daha geniş bir
personele eğitim hizmeti götürdüğü, AT programının, eğitim hizmetinin küçük bir
bölümünü oluşturduğu görülmektedir.
ENA ve AT programlarına toplumun orta ve üst kesimlerinden gelen
yetenekli ve üstün nitelikli kişiler katılmaktadır. ENA’ya girenlerin büyük
çoğunluğunu Paris Siyasal Bilimler Enstitüsü çıkışlar oluştururken, AT
programlarına katılanları da benzer biçimde ülkenin seçkin okulları Oxford ve
Cambridge çıkışlılar oluşturmaktadır. İkisinde de hizmet içinden ve dışından
gelen yönetici adayları katılmaktadır.Yine her ikisinde de hizmet içinden gelen
aday (memur) sınırlıdır.
Gerek ENA eğitimi, gerekse AT eğitimi yönetici adayları için zorunlu
olmaktadır. ENA’ daki eğitim, AT eğitim programı ile karşılaştırıldığında oldukça
uzundur ( 30 ay ) ve doktora derecesindedir. AT programı ise kısa ( 22 hafta) ve
___________________________________________________________
176 Antony H. BİRCH, The British System of Government , London, Unwın Hyman Ltd, 1990 ,
s.141.
yoğun kurslar biçiminde olmaktadır. Bu açıdan AT programının yöneticilerin
yetişmesi için yeterli uzunluk ve yoğunlukta olmadığı ileri sürülmektedir. Ancak
eğitim sırasında izlenen yöntemler ve verilmek istenen bilgiler yönünden
benzerlikler bulunmaktadır. Konferans, grup çalışmaları, ziyaretler gibi yöntemler
her iki eğitim programında da kullanılmaktadır. ENA eğitim programında
seminerler önemli bir yer tutmaktadır. AT programında da konferans yöntemi
ağırlıktadır. İstatistik, muhasebe, maliye , ekonomi, bilgisayar uygulamaları,
uluslar arası ilişkiler gibi konular her iki programda da yer almaktadır. ENA
programında akademik konular ağırlıkta olmasına karşın, AT programı ise belli
yetenek ve beceriler kazandırmaya yönelik yoğun kurslar biçimindedir. AT
programını görevlendirmelerle birlikte ele aldığımızda, ENA’daki stajlara benzer
biçimde deneyimli üstün yanında ve liderliğinde yaparak öğrenmenin, her ikisinde
de bulunduğu görülür.
Ancak İngiliz deneyiminde, görevlendirmeler yoluyla stajyerlere artan
ölçüde ve farklı alanlarda sorumluluklar kullandırılarak ENA’daki geleneksel
stajlardan daha direkt bir yol izlenmektedir.177 Fransa’daki stajların olumlu bir
yanı, çoğunluğunun Paris dışında olmasından, stajyerler ülkenin farklı
bölgelerinin sorunlarını tanıma ve anlama fırsatı bulmaktadır.
Gerek ENA gerekse Kamu Yönetimi programında ele alınan konular, herbiri
kendi sosyo-kültürel çevrelerinde genel yöneticilerin etkili görev yapabilmeleri
için gerekli bilgi ve beceriler kazandırma amacına yöneliktir. Bu bağlamda
vurgulanan ve adaylardan istenen beceriler, değişen çevresel güçleri ve
gelenekleri yansıttıklarından farklıdır. Örneğin ENA programında politik uzlaşma
uğraşında teknik doğrular ve mantıksal çözümlere ulaşma çabası
ödüllendirilirken, İngiliz AT programında uyumsal çözümler üzerinde
durulmaktadır.178
___________________________________________________________
177 G. VERNARDAKIS, a.g.e., 1987, s.91
178 G. VERNARDAKIS, a.g.e., 1989, s.581
İngiltere’deki modüler sistem esnekliğinden dolayı, değişen kişisel
gereksinimlere yanıt verebilmesi ve uyumlaştırılabilmesi olası gözükmektedir.
Yeterli bilgisi olanlar modül de atlayabilmektedir. ENA eğitiminde ise böyle bir
esneklik yoktur ve seçmeli dersler de sınırlıdır.
İngiltere’de yöneticilerin hızlı bir biçimde yükselebilmeleri Kolejde aldıkları
eğitimde gösterdikleri başarıdan çok, işbaşında sergiledikleri beceri ve başarıya
bağlıdır. ENA’daki eğitim sonunda öğrencilerin aldıkları notlar, onların hangi
büyük corpslara gireceklerini belirleyen bir araç olmaktadır. Bu yöntemle, bir
bakıma seçme işlemi hazırlık eğitiminin sonuna ertelenerek uzatılmış olmaktadır.
Çünkü en iyiler, en saygın büyük corpslara girebilmektedir. Bu bakımdan ENA
eğitimi bir hizmet öncesi eğitim gibi olmakta, yönetici adaylarının çalışacağı
corpslar bu eğitimdeki başarıya bağlı kalmaktadır. İngiltere’de ise AT programına
girenler belli bir bakanlığa alındıklarından, Fransa’da olduğu gibi bir ayrışma
olmamaktadır. Yine ENA eğitiminin uzunluğu, grup çalışmaları (özellikle
seminerler), okuldaki çeşitli etkinlikler, kişisel ilişkiler ve hizmete alma sırasında
aynı kökenden gelen adayların seçilmesi gibi etkenler ENA öğrencileri arasında
birlik ruhunun (esprit de corps)da doğmasına neden olmaktadır. İngiliz üst düzey
yönetici adaylarında böyle bir eğilim gözükmüyor. Bunda eğitimin kısa modüler
olması da etken olmaktadır.
Kamu görevlileri, dünyanın her yerinde olduğu gibi hiyerarşik bir yapıda
istihdam edilmektedir. Merkezi yönetim görevlileri 11 kategori içinde
sınıflandırılmıştır: 1. Genel Kategori ( yönetici, ekonomist, istatistikçi,
enformasyon görevlisi ve kütüphaneci ), 2. Bilim Kategorisi, 3. Mesleki ve Teknik
Kategori ( mimar, araştırmacı, mühendis ), 4. Eğitmenler Kategorisi ( öğretmen
değil ), 5. Hukuk, 6. Polis, 7. Sekreterlik, 8. Araştırmacılık, 9. Sosyal Güvenlik, 10.
Güvenlik ve 11. Müze kategorileri.
Her sınıf kendi içinde gruplara ayrılmıştır. Sınıflandırmanın sert çekirdeği,
genel kategori içinde bulunan ve sayıları yaklaşık 2000 olan “ yöneticilik grubu
“dur. 1970’li yıllara kadar kendisi başlıbaşına bir kategori olan bu grup, genel
olarak merkezi personel örgütü olan Civil Service Commission tarafından sınava
tabi tutularak işe alınmaktadır. Çok yüksek akademik mezuniyet puanlarına sahip
olması öngörülen adaylar yeterlik ve yarışma sınavları ile sözlü görüşmelere tabi
tutulmaktadır. Diğer kategorilerde yer alanlar ise yukarıdan aşağıya doğru aşama
sayısı ve yoğunluğu azalan sınav-görüşmelerle ilgili bakanlıklarca işe
alınmaktadırlar.
Yirminci yüzyılın başından özelliklede 1945’lerden bu yana üretim sürecinin,
uzmanlık bilgisini vazgeçilmez kılmasına karşın, bürokrasinin “ çekirdeği “
uzmanlığa açılmaya karşı direnmiştir. Genel formasyon veren Oxford ve
Cambridge okullarının mezunları yöneticilerin yüzde 80’ini oluşturmaktadır. Bu
oran 1890’lı yıllarda da 1980’li yıllarda da aynıdır.
Bu durumun fırsat eşitsizliği yaratmasına ek olarak, devlet aygıtının generalist
ya da uzmanlık dışı bir elit tarafından yönetilmesi nedeniyle yetersizliklere yol
açtığı, katı sınıf sisteminin diğer toplumsal sınıf ve tabakaları devlet yönetiminin
dışında tuttuğu, gelişmeyi engellediği biçiminde eleştirilere hedef olmuştur.179
C. PAKİSTAN
1. Pakistan Kamu Personel Sisteminin Gelişimi
Pakistan, İngiliz Hindistan’ından ayrılarak 1956 yılında bağımsızlığa
kavuşmuş yeni bir devlettir. İlk anayasası 1956 yılında oluşturulmuştur. 1962,1972
ve 1973 yıllarında yeni anayasalar yapılarak yürürlüğe girmiştir. En son anayasal
değişiklik 1985 yılında yaşanmıştır. Pakistan kuruluşundan
___________________________________________________________
179 Turgay ERGUN, Birgül Ayman GÜLER, Filiz DEMİRCİ, “ Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi “
TODAİE Kamu Yönetimi Uzmanlık Proğramı Ders Notları, 1994
günümüze, anayasal yönden olduğu kadar siyasal, kültürel, ekonomik ve
bürokratik yönden de hızlı bir değişim ve gelişim yaşamaktadır. Fransa ve
İngiltere gibi uzun bir yönetim geleneğine sahip olmaması yanında, ülkenin
ekonomik ve siyasi koşulları da Pakistan’ın kararlı bir yapıya kavuşmasını
engellemektedir.
Pakistan kamu personel sisteminin kökenlerine inildiğinde karşımıza İngiliz
uygulamaları çıkmaktadır. İngiliz Kamu Personel isteminin tarihçesini anlatırken
gördüğümüz gibi, İngiltere 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında kamu yönetimine ve
dolayısıyla hizmete almaya ilişkin reformları öncelikli yönetimi altındaki
Hindistan’da uygulamış, daha sonra benzerlerini ülkesinde de uygulamıştır.
Örneğin devlet memurluğu için hizmet almada merkezi sistem uygulaması ve
genel yöneticilere ağırlık verilmesi gibi uygulamalar öncelikle Hindistan’da geçerli
olmuştur. Pakistan kurulduğunda da İngiliz Hindistan’ındaki özellikler korunmuş,
benzer uygulamalar sürdürülmüştür. Bu yüzden Pakistan Bürokrasisi, kurumsal
önde gelenlerinden yoğun bir biçimde etkilemiştir. İngiliz mirası derin ve
kararlıdır.180
Pakistan dört eyaletten oluşan federal bir devlettir. Anayasasına göre iki
meclisi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, üyeleri genel oyla seçilen Ulusal Meclis
diğeri üyeleri Eyalet Meclisleri tarafından seçilen Senatodur. Yürütmenin anayasal
başı, Ulusal Meclis ve Senato tarafından seçilen Cumhurbaşkanıdır. Ancak
yürütmenin sorumlusu Başbakan olmaktadır. Başbakan, bakanlarını Ulusal Meclis
ve Senato üyeleri arasından seçmektedir. Benzer yönetsel yapı eyaletlerinde de
bulunmaktadır. Eyaletler, anayasa tarafından kendilerine tanınan özerklikten
yararlanırlar. Eyaletler yönetsel birimlere ayrılmıştır.
Pakistan kuruluşundan beri, belki de çözümsüz olan üç temel sorunla
uğraşmaktadır. Bunlardan ilki İslami Devlet istemleri ile secular, modern devlet
istemlerinin uzlaştırılmasıdır. Çünkü Pakistan İslami devlet kurma yolundaki
ideolojik istemlerden doğmuştur. Bu nedenle 1956 Anayasası, gerekse yürürlüğe
giren diğer anayasal İslami devlet kurma istemlerini yeterli ölçüde
___________________________________________________________
180 Charles H. KENNEDY,” Bureaucracy in Pakistan “, Oxford University Press,1987,s.14
yanıtlamadığından, İslam yanlısı liderler ve muhalefet tarafından tepkiyle
karşılanmış, bu yönde baskılarını arttırmışlardır. 1985 yılında, 1973
Anayasası’ında yapılan değişiklikler, İslami reformları, Pakistan Anayasal
yapısına yerleştirme amacına yöneliktir.
Pakistan’da ikinci sorun alanı bölgesel ayrıklardır. Pakistan farklı dil, ırk ve
kültürel kökenden gelen etnik gruplardan oluşmaktadır. 1971 yılında Bangladeş’in
Pakistan’dan ayrılıp, bağımsızlık kazanmış olması bu sorunu çözümlemiştir. Sind,
Kuzey Batı Sınır Eyaleti, Balucistan gibi eyaletlerde bölgesel ve etnik ayrılıklar
devam etmektedir. Bu durumu, bölgeler arasındaki ekonomik gelişme
düzeylerindeki farklılıklar ve uluslar arası bağlantılar da (Afganistan, İran,
Hindistan) şiddetlendirmektedir.
Pakistan’ın bütünlüğünü etkileyen üçüncü önemli sorun, kurumsal
gelişimini dengeli bir biçimde başaramamış olmasıyla ilgilidir. Pakistan siyasal
sistemi, sömürge imparatorluğunun gereksinimlerine yanıt vermek üzere
kurulmuş olan İngiliz Yönetiminden miras kalmıştır. İngilizler egemenlikleri
altındaki uyrukların denetimi üzerinde önemle durmuşlardır. Yönetsel sistemde
bu denetimi kurmak ve yürütmek için bir araç olarak görülmüştür. Bu nedenle
yeni devlete miras kalan yönetsel sistem, önemli ölçüde kuramsal otoritesini
başarmış, bir hayli karmaşık örgütsel yapı sergilemekteydi. Halkın istemlerini
yanıtlayacak olan diğer kurumlar (yasama,çıkar grupları, siyasi partiler, yerel
yönetim kurumları) yönetsel sistemi dengeleyecek güçte değildir. Kurumların
gelişimindeki bu açık Pakistan’ın kuruluşundan sonra da genişlemeye devam
etmiştir. Yapılan seçimlerde kaybedenler, sürekli bir biçimde, seçimlerin geçersiz
olduğunu ileri sürmüşler, muhalefet ve siyasal partiler önemli bir güç olmayı
başaramamışlardır. Böyle parçalanmış ve çekişmeli siyasal kültür ordunun devlet
yönetiminde, baskın bir rol oynaması sonucunu doğurmuştur. Pakistan uzun
yıllar asker liderlerin yada sivilleşmiş asker liderlerin başkanlığında yönetilmiştir.
Kışladayken bile ordu siyasal sistemi üzerinde veto gücünü kullanabilmiştir.
Ordunun bu üstünlüğü, sivil bürokrasi ile siyasal kurumların güçleri arasındaki
dengesizliği arttırmıştır. Pakistan’da peşi sıra gelen hükümetler, siyasal
kurumların güçleri arasındaki dengesizliği artırmıştır. Pakistan’da peşi sıra gelen
hükümetler, siyasal sürecin tüm aşamalarında bürokrasiye fazlasıyla bağlı
kalmışlardır. Buna karşın siyasal kurumların büyümeye ve güç kazanmaya
başlaması, bürokratlar tarafından geleneksel otoritelerine meydan okunması
olarak algılanmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse Pakistan bürokrasisi uzun süre
siyasal sonuçları belirleyici olmuştur. Pakistan Bürokrasisi de parçası olduğu
siyasal çevreden geniş ölçüde etkilenmektedir. Bürokratlar siyasal sürecin
tarafsız seyircileri değil, daha çok etkin katılımcıları olmaktadır.
Pakistan bürokrasisinin üç temel özelliği olduğu söylenebilir. Bunlardan
ilki, bürokrat otoritesinin genel müdürlükler sistemi biçiminde düzenlenmiş
olmasıdır. Bu nedenle Pakistan bakanlık tipi örgütlenmeye sahiptir. Pakistan
bürokrasisinin ikinci özelliği genel yöneticilerin tercih ediliyor olmasıdır. Buna
bağlı olarak kamu yönetiminde hizmet grupları biçiminde örgütlenme geçerli
olmaktadır. Pakistan bürokrasisinin son özelliği ise kati bir rütbe tipi hiyerarşik
düzenin uygulanıyor olmasıdır.
1973 yılı Pakistan Bürokrasisi için reformların yaşandığı bir yıl olmuştur.
Reformların gerçekleştirilmesinde Bangladeş’in bağımsızlığına kavuşup,
Bangladeş’li bürokratların Pakistan kamu yönetiminden ayrılmaları ve aynı
zamanda Pakistan kamu yönetiminin etkili, yeterli olmadığı, bozulmanın olduğu
yolunda kamuoyuna oluşan kanı da rol oynamıştır. Hizmet alanları “ meslek
grupları “na (occupatinoal groups ) ayrılmıştır. Kamu personel sisteminde birliğin
sağlanması amacıyla bütün meslek grupları için geçerli bir ücret sistemi
getirilmiştir.
1973 reformları kamu yönetimine geç dönemlerde girişin ve kadrolar
arasında dikey hareketliliğin arttırılmasını da öngörüyordu. Yine bu reformlar ile
üst düzey görevler için hizmete alınanların tümünün katıldığı hizmete hazırlık
eğitim programının düzenlenmesi de kararlaştırıldı.
İlerleyen yıllarda özellikle geç dönemlerde Pakistan kamu yönetimine sivil
bürokratların hizmete alınması uygulanmasına son verilirken askeri personelin
kamu yönetiminde görevlendirilmesine ilişkin uygulamalar genişletilerek
sürdürülmüştür.
3. Pakistan Kamu Hizmetleri Akademisi (Pakistan Civil Services Academy)[]
Pakistan’da hizmete hazırlık eğitiminin başlangıcı ülkenin kuruluş
dönemlerine denk düşmektedir. Ülke kurulurken Hindistan kamu yönetiminden
yalnızca 82 devlet memuru, Pakistan kamu yönetiminde devredilmiştir. Bu
durumun da dayatmasıyla 1948 yılında Pakistan Kamu Yönetimine giren genç
memurların eğitim gereksinimlerini karşılamak amacıyla o zamanki adıyla
Pakistan Yönetsel Hizmetler Akademisi (Pakistan Admistrative Services
Academiy) kurulmuştur. Akademi o zamandan beri kurumsal yeri ve yapısında
birçok değişiklikler yaşamıştır. Kuruluşundan yaklaşık bir yıl sonra Pakistan
Kamu Hizmetleri Akademesi (Pakistan Civil Services Academy) adını almıştır. İlk
önceleri, Akademi yalnızca merkezi hükümetin taşra örgütlerinin başlarında görev
alacak, yönetici stajyerlere (Assistant Commissioner, Deputy Commissioner ve
Commissioner), Federal ve eyalet yönetimlerinde görev alacak olan yönetici
adaylarına ( Civil Service of Pakistan Probationary Officers-CSP Probationary)
eğitim vermekteydi.
1964 yılında Akademi Pakistan Dışişleri (Pakistan Foreign Service- PFS)
stajyerlerinin de eğitimini üstlenmiştir.
1972 yılında ise Bangladeş’in bağımsızlığa kavuşmasından sonra Polis
Akademisi’nin Bangladeş’te kalmasından dolayı Akademi, Pakistan Polis
Örgütüne (Police Service of Pakistan-PSP) yeni katılanlara da eğitim vermeye
başlamıştır.Aynı yıl Pakistan Gizli Servisi’ne ( Information Service of Pakistan-
ISP) katılanlar da eğitim için Akademi’ye gelmişlerdir.
1950’lerin ortasında hükümet çeşitli mali hizmetlerde çalışacak olan
stajyerlerin eğitimi için Mali Hizmetler Akademisi’ni ( Finance Services AcademyFSA)
kurmuştur. Burada mali müfettiş, gümrük müfettişi, hesap uzmanları ve
vergi kontrollerinin hizmete hazırlık eğitimlerinin gerçekleştirilmesi planlanmıştır.
1973 yılında Merkezi Yüksek Hizmetlere (yeni adı meslek gruplarıoccupational
groups) yeni girenlerin tümü için bir Ortak Eğitim Programı (
Common Training Programme- CTP) düzenlenmesi kararlaştırıldı. Aynı yıl Kamu
Hizmetleri Akademisi ile Mali Hizmetler Akademisi birleştirildi ve bu yeni kuruma
Yönetsel Eğitim Akademisi ( Academy for Administraive Trainin) adı verildi.
Ancak 1 Kasım 1981 tarihinde Pakistan Cumhurbaşkanı’nın Akademiyi ziyareti
sırasında, adı yeniden Kamu Hizmetleri Akademisi olarak değiştirilmiştir.181
CSP stajyerlerine verilen uzmanlık eğitimine 1973 yılında son verilmiştir.
CSP görevlerini yerine getirmek üzere yeni bir District Yönetim Grubu182 (District
Management Group-DMG) oluşturuldu.
DMG stajyerleri, diğer hizmet gruplarının da katıldığı, yeni düzenlemeye
başlayan Ortak Eğitim Programını tamamladıktan sonra districtlere commisssier
yardımcılarının gözetiminde çalışmak üzere asistan commissioner (assistant
commissioner) olarak atandılar.
Ancak atananların DMG görev gereklerini yerine getirmede, temel eğitim
eksikliğinin olumsuz etkileri görülünce, 1979 yılında eğitim programı gözden
geçirilerek, DMG stajerleri Ortak Eğitim Programını tamamladıktan sonra Kamu
Hizmetleri Akademisi tarafından düzenlenmesi kararlaştırılan, yeni Uzmanlık
Eğitim Programı’na (Specialised Training Programme) devam etmeleri öngörüldü.
Bugün Akademi’nin iki ayrı yerde (Walson ve Shahrah-e-Quaid-i Azam) kampüsü
bulunmaktadır. Bunların birinde Ortak Eğitim Programı, diğerinde de Uzmanlık
Eğitim Programı düzenlenmektedir.
___________________________________________________________
181 Handbook Civil Services Academy, Lahore, 1993-1994, s.3-4
182 Pakistan eyaletlere bölünmüştür. Eyaletler de yönetsel birim olarak “ division” ve “district”lere
bölünmüştür. Bu yönetsel birimlerin başında “Commissioner” ve “Commissioner Yardımcısı”
(Deputy Commissioner) bulunur. District Yönetim Grubu terimi söz konusu yönetsel birim
yöneticilerine verilen genel ad olmaktadır. Türkiye’deki “Mülki Amirler”e benzer bir anlam
taşımaktadır.
Akademi örgütlenme olarak Personel Dairesi’ne (Establishment Division)
bağlı olmakla birlikte, özerkliği olan bir kurumdur. Akademi, başkanlığını Pakistan
Cumhurbaşkanı’nın ve başkan yardımcılığını Personel Dairesi Başkanı’nın yaptığı
bir Yönetim Kuruluna sahiptir. Bunlar dışında İslami Araştırmalar Merkezi
Başkanı, Akademi Genel Müdürü, çeşitli Bakanlık Müşteşarları ve daire
başkanlarından oluşan dokuz üyesi daha vardır. Akademi’ye bir genel müdür
başkanlık etmektedir. Akademi’nin yönetime ilişkin işleri yönetim müdürü
tarafından yerine getirilir. Eğitime ilişkin işleri ile program müdürü ilgilenmektedir.
Benzer biçimde araştırma çalışmaları da araştırma bölüm müdürü yürütmektedir.
3. Ortak Eğitim Programı (The Common Training Programme-CTP)[]
Akademi’nin vermiş olduğu eğitim programlarından birisi Ortak Eğitim
Programı diğeri ise Uzmanlık Eğitim Programı’dır. ( District Yönetim Grubu Eğitim
Programı). CTP üst düzey hizmetlere giren bütün stajyerlerin katılmak durumunda
olduğu, bir eğitim programıdır. Eğitim programı güz ve bahar dönemi olarak
toplam sekiz aylık bir süreyi kapsamaktadır. Programın öncelikli amacı stajyerleri
kamu hizmetine hazırlama, toplum refahını artırılmasında, karar verici konumunda
olan üst düzey memurların rolleri, işlevleri konusunda katılanların
aydınlatılmasıdır. Bu bakımdan program, hizmet grupları arasında ayrım
yapmaksızın, Federal Devletin üst düzey memurlarının tümüne yönelik bilgi ve
beceri kazandırmak üzere düzenlenen temel eğitim niteliğindedir. Hizmet
gruplarının uzmanlık alanlarına ilişkin becerilerinin arttırılması ve bilgilerinin
derinleştirilmesi amacıyla ikinci tür eğitim, çeşitli uzmanlık eğitimi veren,
kurumlarda yapılmaktadır. Eğitim programında, yönetim ve modern işlemecilik
konularında (özellikle Pakistan açısından yararlı olabilecek bilgiler), Pakistan’ın
devlet yapısı ve işleyişi, yine Pakistan’a ilişkin ekonomik, sosyal planlama,
kalkınma konularında, temel bilgisayar teknolojisi ve uygulamaları konusunda
bilgiler verilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla programda yer alan dersler
şunlardır:
1. Pakistan çalışmaları ( Pakistan Studies);
2. Kamu Yönetimi;
3. Ekonomi;
4. İslamda Çağdaş Konular (Contemporary Issues in Islam);
5. Bilgi Yönetim Sistemi ve Bilgisayarlar (Management Information System
and Computers);
6. Büro ve Dilbilgisi Becerileri (Office and Linguistic Skills);
7. Mali Yönetim ve İşletmecilik Çalışmaları ( Financial Administitraiton and
Management Studies).
Pakistan Çalışmaları başlığı altında, katılanlar öncelikle Pakistan’ın politik
sistemi ve politika yapma süreci arasındaki ilişki konusunda bilgilendirilmektedir.
İkinci olarak stajyerlerin Pakistan’ın karşı karşıya olduğu sorunlar ve konulara
ilişkin duyarlılıkları artırılmaya çalışılarak ve bu sorunların, Güney- Asya politikekonomik,
sosyo-kültürel ve tarihi kapsam içerisinde analizine çalışılmaktadır.
Üçüncü olarak politik sorunların olası çözümlerinin aranması için ve
geliştirilebilecek seçeneklere ilişkin stajyerlerin düşünmeleri, tartışmaları
istenmektedir. Son olarak Pakistan’ın potansiyel ve gelecek için politikaları, uzun
dönemde amaçları ve perspektifleri konusunda katılanların fikir yürütmeleri ve
tartışmaları sağlanmaktadır.
Kamu Yönetimi dersi üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümdü Pakistan
devlet örgütü ve çalışması konusunda başlangıç bilgileri verilmektedir. İkinci
bölümde kamu yönetiminin temel kavramları üzerinde durulmaktadır. Son
bölümde Pakistan’ın politik yapı ve kültürünün demokratikleştirilmesinde, devlet
bürokrasinin rolüne ilişkin bilgiler verilmektedir. Burada amaçlanan stajyerlerin
devlet yönetiminde karşı karşıya olunan özellikle güncel konu ve sorunları
tanımalarını sağlamaktır.
Ekonomi derslerinde, mikro ekonomi, makro ekonomi teori ve uygulamaları
ele alınmaktadır. Stajyerlere Pakistan ekonomisine ilişkin bilgiler verilmektedir.
Büro ve dilbilgisine ilişkin derste ise resmi yazışmalarla ilgili form ve kurallar
konusunda temel bilgiler verilmektedir. Mali yönetime ilişkin derste ise gerek özel,
gerekse kamu kesiminde mali yönetim ve işletmecilik üzerinde durulmaktadır.
Eğitim programı yürütülürken konferans yöntemi, panel tartışmaları, konuk
konuşmacılar, grup çalışmaları gibi çeşitli yöntemlerden yararlanılmaktadır.
Stajyerlerin her birinin toplum karşısında önceden hazırlandıkları veya hazırlıksız
olarak bir konu üzerinde konuşmaları istenmektedir. Gruplar arası çeşitli
akademik ve spor etkinlikleri konusunda yarışmalar düzenlenmektedir. Böylece
stajyerlerin bir yarışma ortama içerisinde güdülenmelerinin sağlanması
amaçlanmaktadır. Akademi stajyerleri için ülkenin farklı bölgelerine ve yönetim
birimlerine 10-12 günlük geziler düzenlenmekte, gezi sonunda stajyerlerin bu
deneyim ve gözlemlerine ilişkin, rapor yazmaları istenmektedir. Benzer biçimde
kamu ve özel kesim kurum ve kuruluşlarına, devlet dairelerine stajyerler
tarafından ziyaretler yapılmaktadır. Eğitim programı kapsamında stajyerlerin dört
hafta süreyle orduda çalışmaları gerekmektedir.
Grup çalışmalarında stajyerler sekiz gruba ayrılmaktadır. Grupların herbiri
bir konunun farklı bir yönü üzerinde çalışmaktadır. Grupların her birinde konular
tartışıldıktan sonra dönem sonunda bütün gruplar çalışmalarını rapor halinde
hazırlayıp, sunuş yapmaktadırlar.
Eğitim programının sonunda stajyerler sınavlara girmektedirler. Her dersin
belli bir puanı olmakta ve stajyerlerin başarılı sayılabilmesi için her dersten söz
konusu puanının %40’ını almaları gerekmektedir. Stajyerler değerlendirilirken
akademik çalışmaları yanında spor etkinlikleri, konuşmaları, grup çalışmaları,
eğitim elamanlarının kendilerine ilişkin düşünceleri, ziyaretlerine ilişkin raporları
ve ordudaki çalışmaları göz önünde bulundurulur.
Ortak Eğitim Programına ilişkin, yıllar içerisinde çeşitli değişimler yaşansa
da temelde iki yönden değişiklik olmamıştır. Bunlar stajyerlerin eğitim ve
sosyalleştirilmesi amaçlarıdır.183
___________________________________________________________
183 C.H.KENNEDY, a.g.e. ,s.116
Eğitim açısından, programın içerik ve kapsamından da anlaşılacağı üzere
katılanlara, Pakistan kamu yönetiminin yapı ve işleyişi yanında çevresel etmenler,
çağdaş yönetim teknik ve uygulamalarına ilişkin bilgiler de verilmektedir. Söz
konusu eğitim programına sosyalleştirme açısından bakılacak olursa stajyerlerin
kendi hizmet gruplarına ayrılmadan önce, böyle bir ortak eğitim programı, onların
birbirlerini tanımaları, sosyal ilişkiler kurmaları yönünde olumlu etkiler
yapmaktadır. Çeşitli meslek grupları arasında katı ayrımların, statü ve saygınlık
farklılıklarının önlenerek kamu yönetiminin üst düzeylerinde daha eşitlikçi bir
havanın esmesine neden olmaktadır. Stajyerlerin, ortak deneyimler kazanmaları
ve bilgilenmeleri onlarda birlik ruhunun da (esprit d’corps) doğmasına yol
açmaktadır.
4. District Yönetim Grubu Eğitim Programı (DMG Eğitim Programı)[]
Hizmete alınanların, on iki hizmet grubundan birine alındıkları ve bunların
Ortak Eğitim Programından sonra yetiştirilmelerine, uzmanlık alanlarına ilişkin
kurulan eğitim kurumlarında devam edildiğini belirtmiştik. Kamu Hizmetleri
Akademisi bu hizmet gruplarından yalnızca bir tanesine, District Yönetim
Grubuna Uzmanlık Eğitim Programı düzenlemektedir. Bu programa, Federal
devletin ve üst düzeylerinde ve asistan commissioner, commissioner yardımcısı
ve commissioner gibi genel yönetici sınıfını oluşturacak olanlar katılmaktadır.
1958 yılında ilk kez düzenlemeye başlanan eğitim programına, 1973 yılında
son verilmiştir. Ancak 1979 yılında bu karardan dönülerek 1980 yılının başlarında
District Yönetim Grubu için yeniden Uzmanlık Eğitim Programına başlanmıştır. İlk
önceleri 15 haftalık olan program, zaman içerisinde, bu süre uzatılarak, bugün
dokuz aylık bir süreyi kapsamaktadır. Her eğitim dönemine ortalama 30 stajyer
katılmaktadır.
Eğitim programının amacı, katılanlara uzmanlık (professional) bilgisi
kazandırmak ve bu bilgiyi kamu yararı ve çıkarı için kullanmaları yönünde,
değerler ve duygular aşılamaktır. Bu bakımdan stajyerlerin, bir mülki amir ve
modern kamu yöneticisi olarak görevlerini etkili bir biçimde yerine getirebilmeleri
için, yönetsel işlemleri (özelde district yönetimi) anlamalarını ve onların maliye,
medeni hukuk, ceza ve İslam hukuku gibi konularda bilgilenmelerini sağlamaktır.
Eğitim programı sonrasında, stajyerler commissioner yardımcıları gözetiminde
districtlerde görevlendirileceklerinden, eğitim programında bu görevlendirme
sırasında öğrenebilecekleri beceriler, ayrıntılı işlem ve uygulamalar üzerinde
durulmaktadır. Eğitim programında ele alınan konular şunlardır.184 Pakistan Ceza
Hukuku, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu, Vergi Hukuku, Medeni Hukuk, Yerel
Yönetim Yasaları, Anayasa ve Temel Haklar, Yerel Yönetim ve Kırsal Kalkınma,
Eyalet ve District Yönetimi, Tapulama, Yerel Diller ve Modern Yönetim.
Eğitim sırasında konferanslar, paneller, tartışmalar, konuşmalar, geziler,
ziyaretler, grup çalışmaları gibi eğitim yöntemlerinden yararlanılır. Özellikle hukuk
derslerinde örnek olay yöntemine sıkça başvurulmaktadır. Çeşitli gezi ziyaretler
sonrasında, stajyerlerin gözlemlerini analiz etmeleri, rapor biçiminde yazım
sunmaları istenir. Stajyerlerin ceza ve mali davalarda, avukatları izleyip bu
davalara ilişkin mahkeme kararı yazmaları gerekmektedir. Stajyerler çeşitli
konularda paneller düzenleyip, sunuş ve konuşmalar yaparlar. Grup
çalışmalarında, Ortak Yönetim Programında olduğu gibi, gruplar belli konular
üzerinde çalışıp, raporlar hazırlayıp sunarlar.
Akademi’de stajyerlerin çeşitli spor etkinliklerine katılmaları gerekmektedir.
Binicilik ve yüzme sporları bütün stajyerlerin öğrenmesi gereken zorunlu spor
dallarıdır.
Program sonunda stajyerler değerlendirilirken dört ayrı ölçüt, göz ününde
bulundurulmaktadır: a) Düzen ve dakiklikleri (akademik ve spor etkinliklerinde;
çalışmalarda ), b) Katılımları (sınıf çalışmaları, geziler, konuşmalar, grup
çalışmaları vb.); c) Sınavlarda ve testlerdeki başarılar ve d) Genel tutum ve
davranışları.
___________________________________________________________
184 Civil Services Academy, District Management Group Training Session 1993-1994,Lahore, s.18-
24
Stajyerler değerlendirilirken akademik konularda almış oldukları notlar
yanında, mahkeme kararı yazımları, grup çalışmaları ve spor etkinliklerinde
göstermiş oldukları başarılar da belli oranda göz önünde bulundurulur. Böylece
stajyerlerin eğitim sonundaki başarı notu belirlenmektedir.
District Yönetim Grubu için düzenlenen eğitim programında, hukuk
derslerinin ağırlıklı olmasına karşın, diğer konuların özellikle modern yönetim
teknik ve uygulamaların o denli ağırlıklı olmaması dikkat çekicidir. Ortak Eğitim
Programında ise konular sürekli Pakistan bağlamında ele alınmaktadır. Ancak her
iki programda da İslamiyet ve İslam hukukuna ilişkin konular yer almaktadır.
Eğitim programlarında ideolojik bir yaklaşım, göze çarpmaktadır. Diğer ülkelerin
eğitim programlarında, böyle bir yaklaşım bulunmamaktadır.
Bu durumun Pakistan’ın bir İslam Cumhuriyeti olmasından kaynaklandığı
düşünülebilir.Pakistan hizmete almada İngiltere’ye birçok yönden benzemesine
karşın, hizmete hazırlık eğitimi konusunda Fransa ile daha çok benzerlikler
göstermektedir. Fransa’nın ENA’yı kurduğu tarihten çok kısa bir süre sonra
Pakistan da Kamu Hizmetleri Akademisini kurmuştur.
Ortak Yönetim Programında bütün üst düzey hizmetlere girenler için birlikte
eğitim verilmesi ve birlik ruhunun doğmasına çaba gösterilmesi gibi özellikler
ENA’daki eğitim programını çağrıştırmaktadır. Yine Fransa’da olduğu gibi
Pakistan’da da hizmete hazırlık eğitimine, hizmet içi eğitimden daha çok önem
verilmekte ve daha yoğun bir eğitim olmaktadır. Bu bakımdan Pakistan ve
Fransa’da hizmete hazırlık eğitimi oldukça uzun bir süreyi kapsamaktadır.
Pakistan’da diğer ülkelerde olmayan bir özellik, hizmete hazırlık eğitiminin
iki ayrı eğitim programını içine almasıdır. Pakistan’daki eğitim programları
içerisinde Fransa’da olduğu gibi uzun süreli stajlar yer almamakta, ancak eğitim
programının bitiminde stajyerler bir üstün gözetim denetiminde çalışmak üzere
görevlendirilmektedirler. Bu yönüyle de Pakistan’da izlenen yöntem, İngiltere’deki
yönetici stajyerlerin işbaşında deneyim kazandırma amacına yönelik,
görevlendirilmeleri ile benzerlik göstermektedir.
IV.BÖLÜM : TÜRKİYE’DE MÜLKİ İDARE AKADEMİSİ AKADEMİ KAVRAMI185[]
5. Akademi Nedir? Neden Akademi Kurulur?
Çalışmamızda Türkiye’de Mülki İdare Akademisi kurulması fikrini işlerken,
neden başka bir oluşum değil de “akademi” şeklinde olması gerektiğini, bu
bölümün girişinde ifade etmeye çalışıyorum. Şöyle ki; akademiyi kavramsal,
olarak tarihsel gelişimi ve örnekleriyle beraber hatırlarken bir yandan da
akademiye duyulan özlem ve ihtiyacın doğrulanmışlığını arttırmak gayesi de söz
konusudur. Bu bakımdan önce, sözlük anlamıyla akademi kavramını ele alıp, aynı
zamanda tarihsel örnekleriyle beraber günümüz Türkiye’sinde de akademi olarak
kurulmuş yapılara değineceğiz.
Prof. Dr. Halil İnalcık’ın Türkiye Bilimler Akademisi’nde, “Tarih ve Akademi”
başlıklı konferansında, akademiye ilişkin değerlendirmeleri şöyledir:
Eflatun’un Atina Akademisi, bugün anladığımız anlamda bir akademi ve aynı
zamanda, matematik ve doğa ilimlerinde tedrise önem veren bir üniversite idi;
Ortaçağda İslam uygarlığı, Batı Hıristiyanlığından çok önce Eflatun’un
akademisine yakın topluluk ve kurumlara sahip olmuştur. Hıristiyanlığa aykırı
sayılan Eflatun’un akademisi, 529 tarihinde Doğu-Roma (Bizans) imparatoru
Justinian tarafından kapatıldıktan sonra, İslam ülkelerinde, İspanya’da, Mısır’da,
Irak’ta, Semerkand’da matematik, doğal ilimler ve felsefe ile uğraşan benzeri
kurumlar ortaya çıkmıştır.
___________________________________________________________
185 Halil İNALCIK, Tarih ve Akademi, Türkiye Bilimler Akademisi, Tübitak, Ankara, 2002, s.12-47
Bunların içinde en ünlüsü İhvan al-Safa’dır. Basra’da, X. Yüzyılın ikinci
yarısında, Şi’i –İsmaili eğilimli İhvan al-Safa Saf Ruhun Dostları Derneği- Özel bir
topluluk halinde çalışma göstermiş, eski Yunan, İran ve Hint ilim ve felsefesinden
esinlenen seri halinde ansiklopedik 52 risale yazmışlardır.
Avrupa’da ikinci Atina sayılan hümanizmin, akılcılık ve aydınlanmanın beşiği
Floransa’da 1442’de Akademia Platonica’nın açılışı, Osmanlı-Türk tarihiyle ilişkisi
olan bir olaydır.
Roma’ya giden ve kardinalliğe yükseltilen Bessarion da Roma’da 1498’de
Akademia Romana idi Storia Archeologia’yı kurdu. İstanbul’un fethinden hemen
sonra, Fatih Sultan Mehmet İtalya’ya kaçan Grek bilimci ve filozoflarını İstanbul’a
davet ediyor ve sarayında kadim Grek ve Latince eserlerden bir kütüphane
kuruyor.
Türk tarihinin son iki yüzyıllık gelişimi, Türk devletini cumhuriyet ve laik devlet
rejimine getirmiştir; bu tarihi gelişim ona Müslüman ve aynı zamanda çağdaş bir
karakter kazandırmıştır.
Tanzimat’ın 1851 Şubatı’nın 11’inde kurduğu Encümen-i Daniş, Türkiye’de ilk
modern akademi girişimi sayılabilir. Tanzimat’ın çağdaşlaşma kurumları
arasındaki bu bilim kurumunun o zaman belirlenen başlıca görevi fen bilimleri
alanında kitaplar hazırlamaktı. Encümen amacına ulaşamamıştır. Bir önemli
nedeni üyeleri arasına iltimasla sivil ve asker bürokratların yerleştirilmesi, bir
yemlik haline getirilmiş olmasıdır. 1862’den sonra Encümen hakkında resmi bir
kayıt yoktur. Batı bilimlerini yaymak için ikinci girişim, 1861’de Cemiyyet-i İlmiyyei
Osmaniye’nin kuruluşudur. Cemiyet, Münif Paşa idaresinde Mecmua-i Fünun
adıyla bir dergi yayınlamaya başlamıştı. Dini ve siyasi konulardan uzak kalmayı
ilke olarak benimsemişti. Cemiyet, devlet kontrolünde muhafazakar Encümen-i
Daniş’e rakip olarak kuruldu, müspet bilimlerle uğraşan 38 üyesi vardı, 1866’da
kapandı.
ll. Meşrutiyetin ilanı üzerine 1909’da kurulan Tarih-i Osmani Encümeni (TOE),
dar bir alanda olmakla birlikte Türkiye’de ciddi bilimsel yayınları ve örgütlenmesi
bakımından bir akademi niteliği gösterir. Hükümetçe seçilen ve maaş verilen 12
üyesi tarih alanında en yetkili kimselerdi ve Müze-i Hümayun müdürü Halil Edhem
(Eldem) Bey’in çabaları sayesinde Encümen’in çıkardığı Mecmua, Avrupa’daki
bilimsel dergiler düzeyinde bir bilim organı niteliğini korumuştur. 1922’de
Encümen, Türk Tarih Encümeni adını alır. Bunun yanında, Sultan Reşad’ın
işaretiyle 14 Mart 1914’te bir Türk Bilgi Derneği kurulur; bu derneğin, “akademinin
tesisine doğru bir hatve olması” temenni olunur. Akademi kurulmasını devrin
fikir adamı Ziya Gökalp hararetle destekliyordu. Onun önerisiyle ilmi terimleri
tespit için bir İstilahat Encümeni kuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Akademi fikri
hararetle tartışılmağa devam etti.
TOE, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adı altında faaliyetine devam eder. Bu arada
Atatürk’ün girişimiyle Türk Ocakları’na bağlı Türk Tarih Heyeti seçilir. Bu heyet,
12 Nisan 1931’de yaptığı toplantısında yerini Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ne
bırakır. Heyete yeni üyelerin katılmasıyla üye sayısı 16’ya çıkar. Kuruluş, 3 Ekim
1935’te Türk Tarih Kurumu adını alır. 13 Temmuz 1932’de de Türk Dil Kurumu
Kurulur. Bu iki kurum, milli Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı iki temel kurum
olarak algılanıyor, Atatürk’ün ve hükümetin faaliyetlerinde önemli bir yer alıyordu.
Üyeleri, Türk tarih ve dilinde uzmanlıkları tanınmış kimselerden oluşmakla
beraber, profesör ve milletvekili olan Atatürk’ün onayladığı kişilerden oluşuyordu.
1943 tarihinde başlayarak, yeni yetişen tarihçiler ve tahsilini Almanya’da yapmış
arkeolog ve tarihçi gençler, TTK’ya üye seçilmiş ve kurumun 40 kişilik heyeti,
Batıda yetişmiş tarihçi ve arkeologlarla daha profesyonel bir heyet halini almıştır.
Atatürk, tarih ve dil tezlerini ilmi bir zemine oturtmak için Dil Tarih Coğrafya
Fakültesini kurduğu gibi, TTK ve DK’yı da aynı amaçla kurmuş, örgütlemiş ve bu
kurumların ileride, “bir akademinin nüvesi” olarak kurulduğunu belirterek az
zaman içinde ulusal akademiler halini almasını temenni etmiştir.
Akademi ilmin toplayıcı, yaratıcı ve yükseltici ocağıdır. Toplayıcı ve yaratıcı
diyorum, çünkü akademinin başlıca fonksiyonları bunlardır. Başka tabirle
akademi, ilim adamlarını, ilmin buluşlarını, ilmin çalışma ve araçlarını bir araya
toplayan, böylece ilme en yüksek ve en şümullü çalışma imkanlarını sağlayan
yerdir. İlim bir bütündür; bir bütün olarak realitenin çeşitli yönlerini araştırma
konusu yapanlar, ancak bir arada görüş ve buluşlarını devamlı bir şekilde bilme
ve bildirme yoluyla en geniş ve semereli çalışmayı yapabilir ve böylece yeni
araştırma yönlerini tayin edebilirler. Her devirde ilimlerin veya ilim gruplarının
yöneldiği ortak problemler vardır. İlmi araştırmaların son derece genişlediği,
ihtisaslaştığı ve her ihtisas kolunda yayınların akla durgunluk verir bir sayıya
ulaştığı günümüzde, bu araştırmaların neticelerini toplamak, değerlendirmek artık
odasında kendi başına çalışan alimin kudret ve imkanlarıyla başarabilecek bir iş
olmaktan çıkmıştır. Bugün bir fizikçinin çalışabilmesi için gereken alet ve
makineler artık okul laboratuarı ile geliştirilemez. İçtimai ilimler alanında da
araştırmalar, bir grup çalışmasıyla yıllarca süren anketlere ve IBM makinelerine
dayanmaktadır. Modern ilim, her zamandan ziyade araştırma araçlarının,
mütehassısların ve mali kaynakların bir araya toplanmasını ve planlı faaliyetini
gerekli kılmaktır. Modern ilim adamı dünyanın dört köşesinde yapılan
araştırmaların neticelerini en kısa zamanda ve en tam şekilde eli altında
bulmalıdır. Bunu sağlayacak bir organizasyondan yoksun milletler daima geride
kalmaya mahkumdur. Artık bugün, İlimde ve teknikte geri kalma çağların değil,
birkaç yıllık gecikmelerin sonucu haline gelmiştir. Bu yalnız fizikte ve tıpta değil,
hayati bir ehemmiyet kazanan içtimai ilimlerde de öyledir. Bu toplama ve izleme
çalışmaları yalnız yayınlarda değil, ilim adamı mübadelesi, milletler arası toplantı
ve kongreler tertibi ile at başı gitmekte, dünyanın her tarafından ihtisas adamları
birbirlerinin bulduklarını zamanında yetkili ağızlardan duymak ve zaptetmek için
sık sık toplanmak ihtiyacını duymaktadırlar. Tabii, gerçek bir ilim ve araştırma
atmosferi olmayan cemiyetlerde bu faaliyetlere istek bile duyulmaz. İşte
akademiler, modern cemiyetlerde bu gibi faaliyetlerin hemen hemen daima
başında bulunurlar. Akademi, antenlerini bütün ilim dünyasına çevirmiş muazzam
bir alıcıdır. Geri kalmış cemiyetle modern cemiyetin en mühim ayırt edici vasfı,
dünya ile uyanık bir ilgi ve ona ayak uydurarak gelişme temposundaki hızdır.
Akademi, memleketimize bu hızı getirecek müessesedir.
Akademi, çeşitli ilim dallarında en yetkili kişileri bir araya toplayan,
“korporasyon” halinde bu birliğe bağımsız çalışma imkanı veren bir kurumdur.
Başka bir deyişle akademi, ilmi otoriteyi temsil eder ve ilmi faaliyetinde tam
manasıyla hürdür. İlmin anayasa mahkemesi akademidir. Akademi, her ihtisas
kolunda en yüksek başarı göstermiş olanları akademisyen payesine çıkararak
onun şahsında ilme saygısını gösterir, otoritesini tanır. Akademinin bu görevi en
mühim görevlerinden biridir. Bu yüksek payeye erişme arzusu ilim adamları
arasında asil bir yarışma çabası yaratır.
Akademi, mühim ilmi çalışmalarının ve buluşların sahipleri tarafından ilim
dünyasına sunulduğu, kayıt ve tescil edildiği bir şeref kürsüsü teşkil eder. İlim
tarihinde en büyük buluşlar ilk defa birer tebliğ olan ilim adamları huzurunda
akademilerin kürsülerinde dünyaya duyurulmuştur. İlimde rekabet, milletlerarası
bir rekabettir ve bu yarışma ilmi ilerlemenin en kuvvetli manivelalarından biridir.
İleri memleketlerde ilmi tebliğler, akademinin genel kurul toplantılarında ve
komisyonlarda okunur ve değerlendirilir. Bugün dünya kütüphanelerinin en
değerli koleksiyonları, ünlü akademilerin tebliğ ve tartışmalarını içine alan yayın
serileridir.
Akademi korporasyon halinde bağımsız çalışan bir müessesedir demiştik.
Başka tabirle, kendi tüzük ve yönetmeliklerini, mümkünse kendi kanununu kendi
yapan, idare heyetini, başkanını, yardımcılarını kendi seçen, teşkilatını ve faaliyet
programını kendi çizen, hiçbir dış tesire tabi olmayan bağımsız bir kuruluştur.
Akademinin gerçek manasında akademi olabilmesi için başta gelen şartlardan biri
budur. Akademi, modern medeniyetin temel kurumlarından biri olarak işlediği her
ülkede ancak ve ancak bilimsel hüviyetle ortaya çıkmıştır. Tabii bu, akademiyi
devlet içinde devlet haline getirmek değildir. Akademi, parçası olduğu Türk
cemiyetinin milli menfaatleri ve davalarıyla yakından ilgilenmek, aynı yöndeki
gayretleri desteklemek ve onlarla işbirliği yapmak zorundadır. Hatta
hükümetlerden belli projeler alması ve onları gerçekleştirmede ilmi çalışmalar
yapması gerekir. Bu ihtiyaçtır ki, bazı Batı ülkelerini, köhneleşmiş kadroları içinde
katılaşmış eski akademiler yerine, tamamıyla yeni araştırma merkezleri kurmaya
götürmüştür. Fransa’da beşeri ilimleri ve tabii ilimleri içine alan geniş bir teşkilat
–Centre National de la Recherche Scientifique- modern Fransa’nın dinamik
gelişmesinin temel taşlarından biri olarak ortaya çıkmıştır ve hükümetle çok sıkı
işbirliği halinde çalışmaktadır.
Akademilerin siyasi kuvvetle münasebetinde iki tip göze çarpar: İlim
adamlarının kendi teşebbüsleriyle kurdukları ve mali kaynaklarını bağışlarla
sağladıkları akademiler; hükümetlerin kurdukları ve mali kaynakları devlet
bütçesinden ayrılan akademiler. Birinci tipte akademiler, serbest üniversitelerin
ve ilim kurumlarının çok gelişmiş olduğu, özel büyük bağışlar sağlanması güç
olmayan belli bir içtimai seviyeye ulaşmış ileri memleketlerde görülür.
Akademilerin büyük çoğunluğu Batı memleketlerinde de devlet eliyle
kurulmuştur. Avrupa akademilerinin ilki olan Floransa Akademisi, Cosimo
de’Medici’nin Marsilio Ficino’ya yaptığı bağışlardan sonra ilkin, Ficino’nun kendi
malikanesinde zaman zaman topladığı yakın fikir arkadaşlarından meydana
gelmiştir. Floransa devletin başında bulunan Cosimo de’Medici ilim ve felsefeden
anlar bir hümanist idi. İlk Alman akademisinin kurulması da hükümdar tarafından
devrin büyük ilim ve fikir adamı Leibniz’in eline bırakılmıştır. Devlet eliyle de
kurulsa, ilk Avrupa akademisinin kuruluşundan bu yana akademiye bu iki sıfat,
yani ilmi yetki ve düşünce serbestliği gelenekleri hakim olmuştur. Akademinin
değişmeyen ruhu ve temeli budur. Aslında bu prensipler, modern medeniyeti
doğuran ana şartlardan başka bir şey değildir.
2. Türkiye’deki Akademi Örnekleri
a) Milli Güvenlik Akademisi186
Tarihçe
1845’te Osmanlı İmparatoru Sultan 2 nci Abdülmecit Harp Akademilerinin
kurulmasını emretmiş ve yapılan çalışmalar sonucunda, 1848’de Kara Harp
Akademisi kurulmuş ve ilk kurmay subaylarını 1849’da mezun etmiştir. Aynı yıl iki
yıllık bir müfredat ve bilahare 1880’de üç yıllık bir müfredat tatbikine başlanmıştır.
___________________________________________________________
186 http://www.harpak.tsk.mil.tr
1863’te ise Sultan Abdülaziz’in emirleri ile Deniz Harp Akademisi eğitimöğretime
başlamıştır. 1911-1923, Türk-İtalyan Savaşları, Balkan Savaşları ve I.
Dünya savaşları sebebiyle Harp Akademilerindeki eğitime ara verilmiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1923’de Kara Harp Akademisi, 1930’da Deniz Harp
Akademisi, 1930’da Deniz Harp akademisi YILDIZ (İstanbul) da eğitimlerine tekrar
başlamıştır. Hava Harp Akademisinin kurulması ise 1937 yılında gerçekleşmiştir.
II. Dünya Savaşı esnasında, Harp Akademileri, eğitime Ankara’da devam etmiş,
savaşın bitmesini müteakip 1946 yılında tekrar İstanbul’a taşınmıştır.
1950’de ise eğitim süreleri 3 yıldan 2 yıla indirilmiştir. Müteakiben, 1953 yılında
Silahlı Kuvvetler Akademisi kurulmuştur.
1952 yılında 1960 yılına kadar değişik adlarla eğitim-öğretim veren Milli
Güvenlik Akademisi 27 Mayıs 1960 tarihinden 1964 tarihine kadar eğitimine ara
vermiş, bilahare “Milli Güvenlik Akademisi” adını alarak ve eğitim süresi 6 aya
indirilerek, yeniden faaliyete geçmiştir.
Milli Güvenlik Akademisi, 1977 yılında Yenilevent’teki yeni tesislere taşınmış
ve 1980 yılından itibaren “Silahlı Kuvvetler Akademisi” ile birleştirilmiştir. Bu
oluşumdan sonra “Milli Güvenlik ve Silahlı Kuvvetler Akademisi” adını almış
ancak 12 Eylül 1980 tarihinde eğitimine 2 yıl ara vermiştir. 21 Aralık 1994 tarihinde
ise Silahlı Kuvvetler Akademisinden ayrılarak “Milli Güvenlik Akademisi” adı
altında eğitimine devam etmesi kararlaştırılmış ve 27 Şubat 1995 tarihinden
itibaren Ankara’da Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği binasında eğitim
vermeye başlamıştır. Şu an her biri 5 ay süreli olmak üzere yılda iki kurs
şeklindedir.
Misyon
Silahlı Kuvvetlerde, kamu kurum ve kuruluşlarında ve gerektiğinde de özel
kesimde üst kademede görevli veya görev almaya aday yöneticilere milli
güvenlik konularında bilgi ve yetenek kazandırmak ve bünyesinde açılan kurslar
ile Milli güvenlikle ilgili sempozyum ve seminerleri düzenlemek ve yürütmektir.
Komutanlık
Milli Güvenlik Akademisi Harp Akademileri Komutanlığı’na bağlıdır.
Akademik Kurul
Milli Güvenlik Akademisinin kuruluşunda yer alan Akademik Kurul Akademi
Komutanı başkanlığında; Öğretim Başkanı, Öğretim Elemanları ve Plan Program
Şube Müdüründen teşkil edilir. Eğitim-Öğretim’in düzenlenmesi ile ilgili konularda
kurula, akademide daimi görevli üniversite öğretim üyeleri de katılır.
Araştırma ve İnceleme Kurulu
Milli Güvenlik Akademisi Komutanı tarafından, muayyen bir konunun
incelenmesini sağlamak üzere uygun görülen öğretim elemanlarından teşekkül
ettirilen geçici bir kuruldur. Verilen görev tamamlandığında kurulun faaliyeti sona
erer.
Öğretim Başkanlığı
Eğitim-Öğretimden ve idari faaliyetlerin yürütülmesinden sorumludur.
Öğretim Elemanları
Komutanlık Emirleri ve Seminer Sistemi Uygulama Esasları Özel Yönergesine
göre ders dosyalarını hazırlar ve Eğitim-Öğretim planında yer alan öğretim hedef
ve prensiplerini destekleyecek şekilde ders konusunu uygularlar.
Plan Program Şube Müdürlüğü
Eğitim-Öğretim ile ilgili ve idari faaliyetlerin dışında kalan diğer tüm
faaliyetlerin karargah çalışmasını yapar ve yaptırır.
Eğitim Öğretim
a. Milli Güvenlik Akademisi’nde Öğretimin Amacı
- Yüksek seviyedeki hem askeri hem sivil kurumlardan olan üst düzey
bürokratları akademik seviyede eğitmek,
- Milli Güvenlik açısından sosyo kültürel, ekonomik, politik ve askeri
konuları incelemek,
- Türkiye’nin topyekün savunmasına yönelik değerlendirmeler yapmaktır.
b. Planlama Esasları
Aşağıdaki hususları kapsar:
- Genkur Direktifleri
- Harp Akademileri Komutanlığı Eğitim ve Öğretim Uygulama Emri
- MGK Görüşleri
- Bir dönem/yıl önceki görüşler
- Uzun dönemi içeren geri besleme bilgileri
c. Temel Öğretim Konuları (Genel olarak her dönem için)
- Ekonomi, %20
- Politik Dış İlişkiler, %45
- Sosyo Kültürel Konular, %20
- Askeri-Askeri Politik Konular, %15
d. Eğitim Metodları : (Genel olarak her dönem için)
- Konferans/Takdim, %15
- Seminer, %19
- Sempozyum, %44
- Tatbikat ve Gezi, %13
- Diğer Faaliyetler, %9
e. Öğretim İcra Tarzı
Öğrenime katılan Müdavimler mesai günleri öğleye kadar asli görevlerini
yapmakta öğleden sonra yarım gün Akademiye devam etmektedirler. Milli
Güvenlik Akademisinde yazılı sınav yapılmaz. Katılımcılar aşağıdaki konu
başlıkları altında değerlendirilir.
- Akademinin kurallarına uyum
- Çalışma isteği ve arzusu.
- Konulara nüfuz kabiliyeti
- Akademik çalışmalara katılım
- Eğitime katılım devamlılığı
- Makale çalışmaları
Bu değerlendirmeyi esas alarak, bir “Kanaat-Belgesi” hazırlanır. Bu belge Harp
Akademileri Komutanlığı’na, ilgili bakanlık ve kuruluşlara gönderilir.
f. Öğretim Elamanı/Üyesi İhtiyacının Karşılanması
MGA Komutanlığı ihtiyaç duyduğu çeşitli dallarda kadrolu, sözleşmeli veya ek
görevle öğretim görevlisi temin edebilmektedir.
Müdavimler
a. Sivil Müdavimlerin Nitelikleri
Müdavimlerin;
- Genel ve katma bütçeli daireler ile kamu kurum ve kuruluşlarında
müsteşar, büyükelçi, müsteşar yardımcısı, vali, vali yardımcısı, bölge
müdürü, daire başkanı ve emsal görevlerde bulunmak veya sayılan bu
görevlere aday durumda olamsı,
- En az bir yabancı dil bilmesi gerekmektedir.
b. Müdavim Seçmeleri
Sivil müdavimler Başbakanlıkça, asker müdavimler ise Genelkurmay
Başkanlığınca seçilmektedir.
c. Değerlendirme
Sivil müdavimler MGA’ndeki öğrenimi takip edip ve katkıda bulunabilmeleri
için, kendi bakanlık, kurum ve kuruluşlarının, Milli Güvenlik ve Milli Güvenlik
Siyasetini ilgilendiren hedefleri, ilkeleri, politikaları ve planları ile eğitim ve
öğretim gerektirdiği diğer bilgilere sahip olmaları beklenmektedir.
b) Harp Akademileri187
Harp Akademileri Komutanlığı Genel Kurmay Başkanlığına bağlı olup
aşağıdaki birimlerden oluşur:
___________________________________________________________
187 Harp Akademileri Kanunu, Madde 3-8.
a) Kuvvet Harp Akademileri;
1- Kara Harp Akademisi,
2- Deniz Harp Akademisi,
3- Hava Harp Akademisi,
b) Silahlı Kuvvetler Akademisi;
c) Milli Güvenlik akademisi;
Harp Akademilerin görevleri aşağıda belirtilmiştir.
- Kuvvet Harp akademilerinde; Atatürkçü görüşü tam olarak benimseyen,
özellikle askeri faaliyet alanlarında uygun hareket tarzını bulma, doğru
karara ulaşma ve verilen kararı en etkin şekilde uygulama yeteneği olan,
komutanlık ve karargah subayı tekniklerine sahip, muhakeme ve
planlama becerisi gelişmiş kurmay subay yetiştirmek.
- Silahlı Kuvvetler Akademisinde; kurmay subaylara müşterek ve birleşik
karargah ve birlikler seviyesinde planlama, yönlendirme ve kontrol
teknikleri ile bu karargah ve birliklerin faaliyetlerini yönetecek tarzda
eğitim-öğretim yaptırmak.
- Silahlı Kuvvetlerin İhtiyacı dikkate alınarak, Genel Kurmay Başkanlığının
yapacağı plana göre, Harp Akademileri bünyesinde açılacak çeşitli
kurslara katılan subayların mesleki bilgilerini, sevk ve idare
kabiliyetlerini geliştirmek.
- Müşterek talimnameleri tetkik etmek, değerlendirmek, gerektiğinde yeni
talimnameler hazırlamak ve mevcut talimname değişiklik tekliflerini
yetkili makama sunmak
Öğretim Elemanı İhtiyacının Karşılanması
Harp Akademileri Komutanlığı, eğitim-öğretim yılı içinde çeşitli dallarda ihtiyaç
duyacağı üniversite öğretim elemanlarını, yükseköğretim kurumlarıyla koordinede
bulunarak, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu esaslarına göre yükseköğretim
kurumlarından temin edebilir.
Gerektiğinde, Harp Akademilerinin öğretim elemanı ihtiyacı için kadrolu veya
sözleşmeli üniversite öğretim üyesi alınarak ihtiyaç karşılanır. Bu şekilde
görevlendirilen öğretim üyeleri ile 2547 sayılı Kanun uyarınca öğretim üyesi
unvanını kazanmış askeri öğretim üyelerinin Harp Akademilerinde geçen hizmet
süreleri aynı bilim dalında çalıştığı takdirde, üniversitede geçmiş sayılır.
Harp Akademileri Komutanlığı, ihtiyaç duyduğu çeşitli dallarda kadrolu,
sözleşmeli veya ek görevle öğretim üyesi temin edebilir. Harp akademilerinde
ihtiyaç halinde yabancı uyruklu öğretim elemanları da istihdam edilmektedir.187
a- Harp Akademilerine Giriş
Türk Harp Akademileri’nin, Subay kaynağı 4 yıl süreli Harp Okullarıdır.
Harp Okullarını bitiren subaylar, lisans eğitimi yapmış kabul edilmekte ve
mezuniyetlerini müteakip 1 (bir) yıl süre ile sınıf okullarında eğitim öğretime tabi
tutulmaktadır. Asgari 6 (altı) yıl kıta hizmetini bitirmiş, 12. hizmet yılını bitirmemiş
subaylar Kuvvet Harp Akademileri giriş sınavlarına girmeye hak kazanmaktadırlar.
Bir subayın azami 6 defa giriş sınavına katılma hakkı bulunmaktadır.
Harp Akademilerine girmeye hak kazanan subayların aşağıda belirtilen
sınıflardan birine mensup olmaları gerekmektedir.
“Türk Silahlı Kuvvetleri personel kanunda belirtilen muharip sınıflar ile
yardımcı sınıf olarak ulaştırma, ordudonatım, levazım (Deniz Kuvvetlerinde ikmal)
harita, (harita mühendisi, harita yüksek mühendisi,harita pilot) personel ve maliye
sınıfında olmak”.
Harp Akademileri giriş sınavları 1 nci günü hazırlık olmak üzere 5 gün
sürmektedir. 1 nci sınav Genel Kültür, 2 nci sınav Askeri Kültür, 3 ve 4 ncü
sınavlar ise Taktik Meselelerden yapılmaktadır. Dört sınavın not ortalamasına,
sınava giren subayın nitelik notu eklenerek genel not toplamı bulunmakta ve
subaylar en yüksek nottan itibaren sıralanmaktadır. Genelkurmay Başkanlığınca
belirlenen kontenjana giren subaylar Kuvvet Harp Akademilerine kabul
edilmektedirler.
Kuvvet Harp Akademileri giriş sınavlarını kazanan subaylar akademi öncesi
Özel Tekamül Kurslarını müteakip iki yıl süre ile Kuvvet Harp Akademilerinde
eğitim görmektedirler.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde üst komuta seviyesini teşkil eden Korgeneral ve
Orgeneral rütbelerine yükselmek Harp Akademilerinden mezun kurmay subay
olmakla mümkündür.188
b- Kuvvet Harp Akademileri ( Kara, Deniz ve Hava Harp Akademileri)
Kuvvet Harp Akademilerinde; öğrenci subayların; Atatürkçü görüşü tam olarak
benimseyen ahlak ve karakteri yüksek, inisiyatif ve yaratıcı güce sahip, özellikle
askeri faaliyet alanlarında;
• Uygun hareket tarzını bulma,
• Doğru karara ulaşma,
• Verilen kararı en etkin şekilde uygulama yeteneği olan
• Komutanlık ve karargah subayı niteliklerine sahip,
• Muhakeme ve planlama becerisi gelişmiş
Kurmay subay olarak yetiştirmek eğitimin ana hedefini oluşturmaktadır.
Kara Harp Akademisinde, 1 nci sınıfta Tugay, Tümen, 2 nci sınıfta Kolordu,
Ordu. Deniz Harp Akademisinde, 1 nci sınıfta Görev Grubu, Deniz Bölge ve
FİK.K.lıkları, 2 nci sınıfta Görev Kuvveti, Saha, Donanma ve Dz.K.K.lığı. Hava Harp
Akademisinde, 1 nci sınıfta üs, Taktik Hava Kuvveti, 2 nci sınıfta Milli ve Müttefik
Hava Kuvveti seviyesinde öğrenim yapılmaktadır.
Kuvvet Harp Akademilerinde müşterek olarak icra edilen dersler oranı %60’a
ulaşmıştır. Müşterek ders oranındaki artış, öğrenci subaylarımızın birbirlerini
yakından tanımalarını, Kuvvetler arasında işbirliği ve koordinasyonu tesisi
kolaylaştırmaktadır.
__________________________________________________________
188 http://www.harpak.tsk.mil.tr
Kuvvet Harp Akademilerini başarı ile bitirenler kurmay subaylığa
nasbedilmekte ve iki yıl kıdem almaktadırlar. Kuvvet Harp Akademilerinden
mezun olan kurmay subaylar yüksek öğretim kurulunun 13 Kasım 1998 tarihli
kararı ile;
• Atatürk ilkeleri ve İnkılap Tarihi,
• Uluslar Arası İlişkiler,
• Personel Yönetimi,
• Uluslar Arası İşbirliği,
Ulusal Güvenlik dallarında master yapmış kabul edilmekte ve
Üniversitelerde doktora yapmaya hak kazanmaktadırlar.
Öğrenci subaylara, her yıl akademik öğretimin içinde Türkiye’nin ekonomik,
sosyo-kültürel yapısını yerinde tetkik etmek ve tanımak, ulusal güce katkıda
bulunan kamu ve özel sektöre ait önemli kuruluş ve tesisleri tanımak maksadıyla
yurtiçi gezileri, mensup olduğu Kuvvet dışından Kuvvetlere ait Komutanlık,
Karargah ve Kurumların çalışmalarını yerinde izleyerek o Kuvvetler hakkında bilgi
sahibi olmalarını sağlamak maksadıyla da müşahade gezileri planlanmaktadır.
Eğitim Öğretim İlkeleri
Eğitim – öğretimde disiplini görev bilen Atatürkçü görüşün temel esaslarını
kavrayıp tam olarak benimseyen, milli kültür, gelenek, görenek ve özelliklerimize
dayalı ve genele yönelik bir düşünce yapısına sahip personel yetiştirilmesi esas
alınmaktadır.
Eğitim-öğretim; öğretim elemanlarını, müdavimleri, öğrenci ve kursiyer
subayları araştırmaya ve öneride bulunmaya teşvik edecek şekilde planlanıp
yürütülmektedir.
Eğitimde, temelde seminer sistemi ve aktif metodlar kullanılmaktadır. Öğrenci
subaylar müdavimlere görüşlerini irticalen açıklama yeteneğini kazandıracak
tecrübe alınmaktadır.
Liderlik, komutanlık prensipleri ve Atatürkçülüğün askeri değerleri özenle
işlenmektedir.
Eğitim-öğretimde, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinde taktik, operatif ve
stratejik düzeyde koordinasyon ve işbirliğini sağlayacak bilgi ve becerilerin elde
edilmesine yer verilmektedir.
Eğitim-öğretime katılan personelin kalıplaşmadan kurtarılarak bulucu, yaratıcı
ve üreticisi olarak geliştirilmesine özen gösterilmekte, statükonun muhafazasının
gelişim ve değişim düstur olarak kabul edilmektedir. Kaliteyi yakalamak ve çağa
uygun vizyon sahibi lider yetiştirmek amaç edinilmektedir.
Harp Akademileri Komutanlığında;
- Düşünüp teklifte bulunabilecek
- Araştırıp fikir üretebilecek ve proje geliştirebilecek,
Bir satranç oyuncusu gibi birkaç hamle ilerisini görebilecek, ezbercilikten
sorunlara çözüm bulabilecek yaratıcı düşünceye sahip personel yetiştirme gayreti
21 nci yüzyılın vizyonuna sahip, teknolojiyi kullanabilen ve bilgi çağının
gereklerini karşılayabilecek bir eğitime ulaşma çabaları aralıksız
sürdürülmektedir.
c- Silahlı Kuvvetler Akademisi
Kuvvet Harp Akademilerinden mezun olan kurmay subaylar asgari iki yıl
karargah ve kıt’a hizmetinden sonra süresi 5 (beş) ay olan Silahlı Kuvvetler
Akademisinde öğrenim görmektedirler.
Stratejik düzeydeki birlik ve karargah ile milli ve uluslar arası karargah ve
organizasyonlar seviyesinde ağırlık olarak birleşik / müşterek harekat öğretimi
yapılmaktadır. Silahlı Kuvvetler Akademisini bitiren kurmay subaylara bir yıl daha
kıdem verilmektedir.
Kurmay subaylara müşterek ve birleşik karargah ve birlikler seviyesinde
planlama, yönlendirme ve kontrol teknikleri ile bu karargah ve birliklerin
faaliyetlerini yönetecek tarzda eğitim verilmektedir.189
c) Polis Akademisi190
Öğrencilerini; Atatürk ilke ve İnkılaplarına, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Türk
milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın
şeref ve mutluluğunu duyan, toplum yararını şahsi menfaatlerinin üstünde tutan,
aile, ülke ve millet sevgisiyle dolu, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı görev ve
sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren, beden, zihin, ruh, ahlak
ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş, hizmetin kanunlara
uygun olarak yapılması ve arzu edilen neticeye ulaşması için inançlı ve şuurlu bir
şekilde meslek disiplininin gerektirdiği tavır ve davranışları gösteren, polis
olmanın şeref, gurur, ve şuurunu taşıyan ve polis üniformasının gerektirdiği
saygınlığı yaratabilen, Emniyet Teşkilatının ilerlemesine yardımcı olabilecek
nitelikte ilmi, mesleki, teknik bilgi ve beceriye sahip kişi ve meslek mensubu
olarak yetiştirmektir.
Türk Devletinin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bir bütün olarak huzur ve
sükununu sağlamak için, Emniyet Teşkilatının geliştirilmesi ve hizmetlerindeki
etkinlik ve verimliliğin artırılması yönünde bilimsel çalışma ve araştırmalar
yapmak, sonuçlarını teşkilata yaymak, yurt içi ve dışı kurumlarla bilimsel ve
teknik işbirliği yapmak suretiyle çağdaş mesleki gelişmelere katkıda bulunmaktır.
Akademinin Organları
Polis akademisi Başkanlığı Merkez teşkilatı içinde doğrudan genel müdüre
bağlıdır. Akademinin eğitim-öğretim ve yönetim işleri;
___________________________________________________________
189 http://www.harpak.tsk.mil.tr
190 Milletimizin Hizmetinde 150 Yıl, Emniyet Genel Müdürlüğü Basımevi Şube Müdürlüğü s.9-13.
a) Başkan
b) Dekan
c) Akademi Yönetim Kurulu
d) Enstitü Müdürü
e) Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu
f) Bilimsel Denetleme Kurulu
g) Polis Meslek Yüksek Okulu Müdür
h) Fakülte Öğretim Kurulu
i) Fakülte Yönetim Kurulu
j) Disiplin Kurulları
k) Genel Yönetim Birimleri
Polis Akademisinde Eğitim-Öğretim Durumu
a) Eğitim-Öğretim Şekli ve Süresi
Polis Akademisi Giriş Yönetmenliğine göre alınan, Polis Koleji ve Lise
mezunları için lisans eğitimi, Yüksekokul mezunları için ise mesleki formasyon
kazandırmaktan ibaret olan özel eğitim yapılır.
Akademide öğretim süresi, ders geçme esası ile 8 yarıyıl, sınıf geçme esası ile
4 öğretim yılıdır. Öğrencilere 2 yarıyıl veya 1 öğretim yılı, sağlık sebebiyle olursa
iki öğretim yılı ek süre daha tanınmaktadır.
b) Öğrenci Kaynakları
1) Polis koleji mezunları
2) Lise ve Dengi Okul mezunları
3) Dört yıllık Yüksekokul mezunları
4) Yabancı uyruklu öğrencilerden oluşmaktadır.
c) Polis Akademisine Giriş Şartları ve Giriş Sınavları
Emniyet Genel Müdürlüğünce tespit edilecek Akademi kontenjanı, Polis
Kolejleri ile lise ve dengi okul mezunları arasında yapılacak yazılı ve sözlü
sınavlarda en yüksek puanları alanlarla doldurulur. Kontenjanın en az %25’i lise
ve dengi okul mezunlarına ayrılır.
Ancak mevcut Polis kolejlerinin her birinden ilk on dereceye girerek mezun
olanlar sınavsız olarak Akademiye kabul edilirler.
Üniversite mezunlarından Akademiye girmek isteyenler, bir yıllık özel eğitime
tabi tutulurlar. Bunlardan başarı gösterenler, Akademi mezunlarına tanınan bütün
hak ve yetkilerden aynen yararlanma hakkı verilmiştir.
Polis kolejlerinden mezun olanlar, mezuniyeti takip eden üç yıl içinde en çok
üç defa sınava girebilirler.
İlgili devletlerle yapılacak ikili anlaşmalara bağlı olarak yabancı uyruklu
öğrencilerin Akademiye kabul edilmeleri, eğitim ve öğretimi izleyebilecek Türkçe
dil yeterliliklerinin sınav ile tespit edilmesinden sonra, İçişleri Bakanının oanyı ile
olur. Ayrıca;
“2330 sayılı Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun”
kapsamına giren şehit çocukları ile görevi sebebiyle sakatlanan veya sürekli bir
hastalığa yakalanan görev malulü Emniyet Teşkilatı mensuplarının çocukları da
yapılan mülakat, beden eğitimi ve yazılı sınavlarına tabi tutulur ancak, aldığı
puana bakılmaksızın Akademiye alınırlar.
d) Dersler ve Müfredat
Lisans eğitiminde;
Birinci sınıfta: anayasa Hukuku, Hukuk Başlangıcı, İktisat, Türk Siyasi Tarihi,
Polis Disiplini, Silah Bilgisi, Yabancı Dil, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türk Dili,
Beden Eğitimi, Yakın Savunma, İnsan Hakları ve Hürriyetleri ile Genel Sosyoloji
dersleri,
İkinci sınıfta: Silah Bilgisi, Yabancı Dil, Atatürk İlke ve İnkılapları, Türk Dili,
Beden Eğitimi, Yakın Savunma, İdare Hukuku, Ceza Genel Hukuku, Borçlar
Hukuku, Toplum Psikolojisi, Kamu Yönetimi, Adli Tıp, Devletler Umumi Hukuku,
Polis Meslek Hukuku dersleri,
Üçüncü sınıfta: Silah Bilgisi, Yancı Dil, Atatürk İlke ve İnkılapları, Türk Dili,
Beden eğitimi, Yakın Savunma, Polis Meslek Hukuku, Devletler Hususi Hukuku,
Ceza Muhakemeleri Usul Hukuku, Kriminoloji, Personel Yönetimi, Trafik Hukuku,
İstatistiğe Giriş, Ceza Özel Hukuku dersleri,
Dördüncü sınıfta: Silah Bilgisi, Yancı Dil, Atatürk İlke ve İnkılapları, Türk Dili,
Beden Eğitim, Yakın Savunma, Adalet Psikolojisi, Polis Taktiği ve Sorgulama,
Devlet Güvenliği ve Haberalma, Mesleki Teknik Yazışma, Kriminalistik , Polis ve
Halkla İlişkileri, Trafik Kayıt ve Kontrolleri ve 1994-1995 Eğitim Öğretim yılından
itibaren müfredata konulan Bilgisayar dersi olmak üzere toplam 37 ders
okutulmaktadır.
Eğitim-öğretim süresince Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türk Dili, Yabancı
Dil, Beden Eğitimi ve Yakın Savunma zorunlu ders olarak verilir. Diğer zorunlu
dersler ile seçmeli dersler ve anabilim dallarında, mesleki ağırlıklı olanlar Emniyet
Genel Müdürlüğünce belirlenir.
Lisans öğretiminde okutulacak derslerin günlük ve haftalık saatleri, çeşitli
öğrencilere yaptırılacak seminer ve uygulama çalışmaları, verilecek konferanslar
bir programla düzenlenir.
e) Uygulamalı Eğitim
Bu eğitime, Polis Kolejlerinden mezun olarak, Akademi birinci sınıfına
başlayan öğrenciler ile birinci sınıftan ikinci sınıfa ve ikinci sınıftan üçüncü sınıfa
geçen veya bu sınıfları tekrarlayan öğrenciler zorunlu olarak katılırlar. Emniyet
Genel Müdürlüğünce aksine bir karar verilmedikçe, Aydın-Didim Uygulamalı
Eğitim Merkezi Tesislerinde, en az bir en çok iki ay süreyle uygulamalı eğitim
verilir.
Uygulamalı Eğitimde Öğretilecek ve uygulamalı eğitim yerinde yaptırılacak
dersler, Akademi Yönetim Kurulu’nca tespit edilmektedir.
Uygulamalı Eğitimde; Silah Bilgisi ve atış, Beden Eğitimi, Yakın Savunma ve
Yüzme dersleri, uygulamalı olarak ve beceri kazandıracak şekilde yaptırılır.
Programların tespiti ve uygulamalı yapılmasında; çetin şartlarda ve her türlü
ahvalde, soğukkanlılığını muhafaza edecek bir iradeye, kuvvetli, atılgan, ruhen ve
bedenen dayanıklı bir yapıya sahip olmaları ve bu kabiliyet ve sağlıklarını devamlı
korumaları hedefi gözetilir, öğretim yılı içerisindeki uygulama eksiklikleri giderilir.
Mesleki disiplinin benimsetilmesi, arkadaş ve meslek sevgisinin aşılanması,
taşıdığı üniformanın gerektirdiği vakar ve ciddiyetin kazandırılması için gerekli
eğitim ortamı yaratılır.
Öğrencilere uygulamalı eğitim süresince, nöbet hizmetleri uygulamalı olarak
öğretilir, her gün yanaşık düzen eğitimi yaptırılır.
Öğrenciler, uygulamalı eğitim sonunda, uygulamalı eğitim konularının her
birinden, görevli öğretim elemanlarınca değerlendirmeye tabi tutulurlar. Başarılı
sayılan öğrenci “yeterli”, başarısız sayılan öğrenci “yetersiz” olarak
değerlendirilir ve sonraki uygulamalı eğitimde, yetersiz durumdan yeterli duruma
gelmedikçe sınıfta kalmış sayılır.
f) Staj (Görevbaşı) Eğitimi
Yıl içi eğitimleri ile uygulamalı eğitimlerini başarıyla bitirerek son sınıfa
geçmeye hak kazanan öğrenciler, 3. sınıfın yaz tatilinde (Temmuz ayında), mezun
olduktan sonra görev alacakları birimlerde, görevleriyle ilgili olarak yapılan
işlemleri öğrenmek, amirlik vasıflarını kazanmalarını sağlamak amacıyla, kendi
istekleri doğrultusunda ve Emniyet Genel Müdürlüğünün uygun göreceği il ve
ilçelerde, bir ay süreyle “uygulamalı mesleki eğitime” tabi tutulurlar.
Ayrıca; 4.sınıfa geçen öğrencilere, yıl içinde, Ankara Emniyet Müdürlüğü ile
yapılan koordine doğrultusunda, Ankara Emniyet Müdürlüğü şubeleri, Emniyet
amirlikleri ve Emniyet amirliklerine bağlı karakollarda, her hafta Çarşamba günü
öğleden sonraları Görev Başı Eğitimi yaptırılır.
g) Seminer Çalışması
4. sınıftaki öğrenciler; mezun olabilmeleri için, yıl içerisinde, danışman öğretim
üyeleriyle birlikte tespit edecekleri konular üzerinde bir seminer çalışması
yapmak zorundadırlar.
Söz konusu çalışmaların, seminer danışmanları tarafından onaylanması
gerekmektedir. Onaylanmayan seminer çalışmaları ve öğrenciler, görevlilerce
idareye bildirilerek öğrencilere ek süre tanınır ve eksiklikleri giderilen seminer
çalışmaları görevli öğretim üyelerinde tekrar incelenerek başarılı olanlar idareye
bildirilir.
h) Öğretim Elemanları
• Emniyet Teşkilatı Kanunun 13. maddesinde 3,4,5,6,7,8,9 meslek
derecesinde sayılanlar,
• Akademi kadrosuna atanacak öğretim elamanları,
• İhtiyaç halinde sözleşmeli veya ek ders ücretli olarak görevlendirilen
üniversite öğretim üye ve yardımcıları, yüksek öğrenim görmüş meslek
mensupları ile diğer kamu görevlileri ve okutacakları ders konusunda
uzman olan serbest meslek sahibi kişiler,
• Akademide görevli öğretim elemanları, talep halinde öğretim elemanının
isteği ve başkanın onayı ile diğer polis yüksek öğretim kurumlarında veya
diğer Türk ya da yabancı yüksek öğretim kurumlarında ek ders vermek
üzere,
Görevlendirilebilir.
d) Adalet Akademisi191
23 Temmuz 2003 tarihinde 4954 sayılı Kanunla Türkiye Adalet Akademisi
kurulmuştur. Merkezi Ankara’da, Adalet Bakanlığı ile ilişkilendirilmiş, tüzel kişiliğe
sahip, bilimsel, idari ve mali özerkliği olan akademinin görev alanı şöyle
belirlenmiştir.
___________________________________________________________
191 http://www.e-akademi.org, “Türkiye Adalet Akademisi Kanunu”
1. Eğitim
• Adli, idari ve askeri yargı hakim, savcıları ve noterler ile adalet hizmetlerine
yardımcı personelin ve talep halinde avukatların, meslek öncesi ve meslek
içi eğitimi ve gelişmesi için kurslar açmak; belli alanlarda uzmanlık
programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler
düzenlemek; sertifika ile değerlendirecek eğitim ve öğretim programlarını
uygulamak; hukuk ve adalet alanında ilgili kurum, kuruluş kuralların
hazırlayacakları eğitim planlarının ve araştırma projelerinin yapılmasına ve
yürütülmesine yardımcı olmak.
• Hukuk ve adalet alanını ilgilendiren eğitim ve öğretim çalışmaları hakkında
ilgili kurum, kuruluş ve kurullara görüş bildirmek
2. Danışma ve yardım:
Ulusal ve uluslar arası hukuk ile adli ve mesleki konular hakkında danışmanlık
hizmeti vermek ve görüş bildirmek.
3. İnceleme, araştırma ve yayın
• Toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak mevzuatın geliştirilmesi ve bu yönde
çalışmaların yürütülmesi bakımından araştırmalar yapmak, araştırmalara
dayanan önerilerde bulunmak, yayınlar yapmak, gerekirse taslaklar
hazırlamak.
• Hukuk ve adalet alanını ilgilendiren konularda inceleme ve araştırmalar
yapmak, yaptırmak; bu konularda seminer, sempozyum , konferans ve
benzeri etkinlikler düzenlemek; yayınlar yapmak ve bu gibi çalışmaları
desteklemek.
• Uluslar arası kurum ve kuruluşların hukuk ve adalet alanındaki gelişmelerle
ilgili yayınlarını takip etmek, gerekli görünenleri tercüme ettirerek
yayımlamak; Türk hukuk ve adalet alanında faydalı olan yabancı eserler için
hukuk fakülteleri, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Noterler Birliği ve diğer
ilgili kurum, kuruluş ve kurullarla işbirliği yaparak çeviri plan hazırlamak ve
bu planın gerçekleştirilmesine yönelik tedbirler almak.
4. Dokümantasyon:
Türkiye ve diğer devletlerdeki hukuk ve adalet alanını ilgilendiren belgelerin,
mevzuatın, mahkeme karalarının ve yayınların ilgililerin faydalanmasına
sunulmasını sağlamak üzere bir bilgi ve belge merkezi, bilgi bankası ve
kütüphane kurmak; Türk hukuk ve adalet bibliyografyalarını hazırlamak,
hazırlatmak ve bunları yayımlamak.
1. Meslek öncesi eğitim ve staj:
• Adli ve idari yargı hakim ve savcılarının meslek öncesi eğitimlerinin
hazırlık ve son dönemlerini yürütmek.
• Askeri yargı hakim ve savcıları ile noterleri ve talep halinde
avukatların stajlarında meslek öncesi eğitim programları düzenlemek
Akademi Teşkilatı
Akademinin organları şunlardır.
a) Başkanlık
b) Genel Kurul
c) Yönetim Kurulu
d) Denetim Kurulu
Başkanlık
Başkanlık, Başkan ile iki başkan yardımcısı ve Genel Sekreterden oluşur.
Başkan ve başkan yardımcıları, Yönetim Kurulunca ve az beş üyenin olumlu oyu
ile Yargıtay ve Danıştay üyeleri, birinci sınıf adli ve idari yargı hakim ve savcıları
ile bu sınıftan ayrılanlar, hukuk profesörleri, en az yirmi yıl filen mesleği icra etmiş
avukatlar veya en az yirmi yıl fiilen mesleği icra etmiş birinci sınıf noterlerden
kendilerinin muvafakatları alınarak ve her biri için gösterilen üçer aday arasından
Bakanlık Kurulunca dört yıl süre ile seçilip görevlendirilir veya atanırlar. Süresi
biten Başkan ve başkan yardımcıları, iki dönem daha aynı usulle yeniden seçilip
görevlendirilebilir veya atanabilir.
Genel Kurul
Genel Kurul; Bakan, Bakanlık Müsteşarı, Ceza İşleri Genel Müdürü, Hukuk
İşleri Genel Müdürü, Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel Müdürü,
Personel Genel Müdürü, Eğitim Dairesi Başkanı ile dört yıl için seçilen aşağıdaki
üyelerden oluşur:
• Yargıtay Büyük Genel Kurulunun ikisi hukuk daireleri, ikisi ceza daireleri
üyeleri arasından seçeceği dört üye.
• Danıştay Genel Kurulunun üyeleri arasından seçeceği üç üye.
• Askeri Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından seçeceği bir üye.
• Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunun hakim sınıfından olan
kendi üyeleri arasından seçeceği bir üye.
• Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendi üyeleri arasından seçeceği
bir üye.
• Yükseköğretim Kurulunun Türkiye’deki hukuk fakültelerinin öğretim üyeleri
arasından seçeceği iki üye.
• Türkiye Barolar Birliğinin yönetim kurulunun en az onbeş yıl fiilen mesleği
icra etmiş avukatlar arasından seçeceği bir üye.
• Türkiye Noterler Birliği Yönetim Kurulunun birinci sınıf noterler arasından
seçeceği bir üye.
• 22 ve 23 üncü maddeler ile 24 üncü maddenin ikinci fıkarsı kapsamında
olanların kendi aralarından seçeceği dört üye.
Başkan ve Akademinin önceki başkanları, Genel Kurulun tabii üyeleridir.
Yönetim Kurulu
Yönetim Kurulu, Başkan ile altısı asil ve üçü yedek olmak üzere aşağıdaki
üyelerden oluşur:
a) Bakanlık Personel Genel Müdürü.
b) Genel Kurulun kendi üyeleri veya 9 uncu maddenin birinci fıkrasında
yazılı niteliklere sahip diğer kimseler arasından seçeceği beş asıl ve üç
yedek üye.
Seçimle gelen üyelerin görev süresi dört yıldır. Ancak Yönetim Kurulunun
seçimle gelen asıl üyelerinden önce ikisi, sonra üçü sırayla her iki yılda bir
yenilenir.
Denetim Kurulu
Denetim kurulu, Genel Kurulun kendi üyeleri arasından seçtiği üç üyeden
oluşur. Üyelerin görev süreleri iki yıldır. Gerektiği hallerde Denetim Kurulu, kamu
kurum ve kuruluşların denetim elamanlarından yardım isteyebilir.
Öğretim Elamanları
Akademide yüksek öğretim kurumlarıyla işbirliği yapılarak, 04.11.1981 tarihli
ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun 38 inci maddesi hükümlerine göre geçici
olarak öğretim elemanı görevlendirilebilir. Bunlar hakkında bu Kanun ile
Yükseköğretim Kanunu hükümleri uygulanır. Akademide, sözleşmeli olarak
yabancı uyruklu öğretim elemanları çalıştırılabilir.
Akademide, Başkanın talebi üzerine yetkili kurul ve organlarınca uygun
görülen yeteri kadar Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi üyesi, meslekte fiilen on yılını tamamlamış; adli, idari ve askeri yargı
hakim ve savcıları, avukatlar, noterler ile alanında uzman kişiler ders vermekle
görevlendirilebilirler.
Eğitim Öğretim Planı
Akademi; adli, idari ve askeri yargı hakim ve savcıların, avukat ve noterler ile
adalet hizmetlerine yardımcı personelin, meslek öncesinde ve meslek içinde
yetişmeleri için Bakanlık, Milli Savunma Bakanlığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu, Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye Noterler Birliği ile işbirliği yaparak,
kalkınma planlarında belirtilen genel esaslara uygun olarak, kısa ve uzun vadeli
eğitim ve öğretim planları hazırlar. Bu planın hazırlanmasında Yargıtay, Danıştay,
Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve hukuk fakültelerinin görüşü
alınır.
Eğitim öğretim planlarında, üniversitelerde veya yabancı ülkelerde hukuk
alanında yüksek lisans ve doktora öğrenimi yapmak için izin verilecek hakim ve
savcıların sayısı da belirlenir.
Akademi, bu planların uygulanması için eğitim ve öğretimle ilgili her çeşit
tedbiri almak ve ilgili kurum, kuruluş ve kurullarla işbirliği yapmakla görevlidir.
Adli ve İdari Yargı Hakim ve Savcı Adaylarının Meslek Öncesi Eğitimleri
Adli ve idari yargıda hakim ve savcı adaylığına atananların meslek öncesi
eğitim süresi iki yıldır. Bu süre, hazırlık eğitimi, staj dönemi ve son eğitim dönemi
olmak üzere üç dönemi kapsar. Staj döneminin son altı ayında adaylar, yabancı
dil eğitimi için yurt dışına gönderilir.
Hazırlık eğitimi ve son eğitim, Eğitim Merkezinde yapılır. Eğitim sonunda
adaylar, eğitim süresi içinde kendilerine öğretilen konularla ilgili olarak yazılı
sınava alınırlar. Eğitim sonunda yazılı sınavda başarı gösterenlerin mesleğe
kabulleri ile atanmaları 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar
Kanunu hükümlerine göre yapılır. Eğitim sonunda yazılı sınavda başarı
gösteremeyenlere iki ay içinde bir sınav hakkı daha tanınır; bu sınavda da başarılı
olamayanlar, talepleri halinde Bakanlıkça merkez veya taşra teşkilatında genel
idare hizmetleri sınıfında bir kadroya atanabilir, aksi halde bunların adaylığına
Bakanlıkça son verilir.
Meslek İçi Eğitim ve Uzmanlık
Akademi, adli,idari, ve askeri yargı hakim ve savcılarının, avukatların ve
noterlerin meslek içi eğitimi ile belli alanlarda uzmanlık kazanmaları için uzmanlık
eğitim ve öğretimi yapar, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler
düzenler. Uzmanlık programına kaydolma hakkını kazanan adli, idari ve askeri
yargı hakim ve savcılarına, kamu kurum, kuruluş veya kurullarında çalışan hukuk
müşaviri veya avukatlara ve noterlere öğrenim süresince izin verilir. Kendi
hükümetleri tarafından Akademinin uzmanlık programı veya diğer eğitim
çalışmaları için adaylığı teklif edilecek yabancılar, yönetmenlikle belirlenecek
esaslar çerçevesinde öğrenci olarak kabul edilebilirler.
Personel İçin Mesleki Kurslar
Akademi; icra müdürleri, yazı işleri müdürleri, zabıt katipleri ve noter katipleri
ile adalet hizmetlerine yardımcı diğer görevliler için hizmet öncesi ve hizmet içi
çeşitli mesleki kurslar açar.
B- NEDEN MÜLKİ İDARE AKADEMİSİ
Türk kamu yönetiminde üst düzey yöneticilerin yetiştirilmesi çok eskiden beri
tartışılagelen ana sorunlar arasında yer almaktadır. Bu amaçla bir eğitim kurumu
da kurulamamış, yakın zamana kadar üst düzey memurların eğitimi, çalıştıkları
kurumun politikasına bağlı kalmıştır. Kimi kurumlar işbaşında öğrenmeyi yeterli
görmüş, kimi de kısa dönemli veya yarı zamanlı eğitim programlarını yeterli
görmüştür.
Söz konusu uğraşlarla ilgili olarak kurulmuş olan TODAİE 1953 yılından beri
varlığını sürdürmekle birlikte, bazı bakanlık ve kamu kuruluşlarının kendi
yöneticilerini yetiştirmeye yönelik birimler ve kurumlar oluşturma çabası da eksik
olmamıştır. Bazı dönemlerde de bütün üst düzey yöneticilerini yetiştirmeye
yönelik Fransa’daki ENA benzeri kurumların oluşturulması önerilmiştir. Sözgelişi,
Kamu Yönetimi Akademisi, Milli Eğitim Akademisi kurma önerileri ile DPB’ nın
öteden beri kurumlar arası Eğitim Merkezi kurma çabaları anılabilir.
Türkiye’de idari yapılanmaya uygun olarak mülki idare amirlerinin
görevlendirilmesi yoluna gidilmiştir. Mülki idare amirliği mesleğinde de
kaymakam adayları için adaylık süresince eğitim verilmesi geleneği, istenen
düzeyde gerçekleşmese de uzun zamandır uygulanan bir yoldur. Mülki idare
amirlerinin seçiminden, atanıp göreve başlamasına, eğitim sürecinden asaleten
göreve atanmalarına ve görevleri süresince uygulamalarıyla gösterecekleri
performansa kadar etkili olan eğitsel formasyonun niteliği, ülke idaresinin de
rengini almasında önemli rol oynamaktadır.
Kaymakam adaylarına verilen eğitim süre ve biçimsel yönden Fransız örneği
ENA programını anımsatmaktadır. Her iki eğitim programında da uzun dönemli ve
uygulamaya yönelik stajlar önemli yer tutmaktadır. Ancak iki program arasındaki
benzerlik biçimsel düzeyde kalmaktadır. ENA’ daki eğitim, içerik yönünden daha
yoğun olması yanında, eğiticilerinde alanlarında daha uzman ve yetişmiş oldukları
görülmektedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki, 1966 yılında yapılan bir
değerlendirme bugünde geçerliliğini korumaktadır.
“Kursun istenilen amacı sağlamadığı, bazı bakanlık ve kurumlardan tecrübesiz
ve çok genç elemanların konferans için görevlendirildiği ve bunların kursa
katılanlar üzerinde bilgi, tecrübe ve eğitim tekniği bakımından gerekli otoriteyi
tesis edemedikleri, İçişleri Bakanlığının yetkili yöneticileri tarafından çeşitli
vesilelerle belirtilmiştir. Yıllardan beri, kurs tamamen takrir metoduna göre
yürütülmekte ve sabahtan akşama kadar birbirini kovalayan ve büyük çoğunluğu
mevzuatın tekrarından ibaret bulunan konferanslar, kursa katılanlar için hayli
yorucu ve sıkıcı olmaktadır.”192
Ancak yine belirtmek gerekir ki söz konusu ifade adaylık sürecinin tamamı için
değil, sürecin en sonunda yer alan kaymakamlık kursu ile ilgili bir
değerlendirmedir.
Pakistan’da bizdeki mülki idare amirlerine karşılık gelen District Yönetim
Grubuna özgü eğitim programı bulunmaktadır. Bu eğitimde hukuk ve yönetime
ilişkin derslerin ağırlıkta olduğu, bu yönüyle bir anlamda uzmanlık eğitimi
verilmeye çalışıldığı söylenebilir. Ülkemizde kaymakam adaylarının eğitiminde
hukuk ve yönetime ilişkin konulara yer verilmesine karşın, genel yönetici tipine
uygun olarak daha geni alanda bilgi ve deneyim kazandırılmasının amaçlandığı
görülür. Pakistan’da eğitim programının sonunda, kaymakam adaylarının vali
yanında görevlendirilmelerinde olduğu gibi, stajyerler mesleklerine ilişkin beceri
ve deneyim kazanmaları amacıyla districtlerde belli bir süre çalıştırılmaktadır. Bu
yönüyle üç eğitim programı benzerlik göstermektedir.
İngiltere’deki collegenin eğitim süresinin kısa olması ve özel sektöre de açık
olması nedeniyle farklılaşmasına rağmen genel yönetici tipine yönelik eğitimi ile
uygulamaya da yer vermesi itibarıyla bizdeki yönetici eğitimi ile ortak noktalarının
olduğu görülmektedir.
Türkiye’de kaymakam adaylarının eğitiminde önemli yer tutan stajlar, onların
mesleklerini daha iyi tanımaları, işbaşında deneyim kazanmalarını
___________________________________________________________
192 “Kaymakamlık Kursu”, Amme İdaresi Bülteni, S. 5, Nisan 1966, s.7
sağlamak yönünden yararlı olurken, stajlar sonundaki kursta mesleğe ilişkin
yasal metinleri ve işlemleri tanımaları, değişim ve gelişmeleri yakalamaları, kamu
yönetimine ilişkin konularla ve modern yönetim teknikleri ile tanışmalarını
sağlayarak eğitimlerinde sistematik bir bütünlüğe ulaşmasının en azından
amaçlandığı görülmektedir. Bu bağlamda kaymakam adaylarının eğitiminde belli
bir mesafe kat edildiğini, ilkeler ve hedeflerin belirlendiğini söylemek mümkün
görünmektedir.
Mülki idare amirlerinin yetiştirilmesi konusunda bugünkü mevcut eksikliklerin
giderilmesi ihtiyacı ile beraber üst yöneticiler yetiştiren, nitelikli ve dünya
ölçeğinde kabul gören bir kuruma “Mülki İdare Akademisi”ne duyulan ihtiyaç dile
getirilmelidir. Mülki İdare Akademisi düşünülürken, farklı uygulamalar, gelenekler
ve anlayışlar nedeniyle her ülke için geçerli, kesin bir reçete sunmak olanak
dışıdır, ayrıca buna gerek de yoktur. Farklı ülkelerdeki uygulamaların ortak
yönlerini, göreli üstünlükleri üst yöneticilerden beklenen görevler göz önünde
bulundurularak bir perspektif kazanılabilir.
1. Mülki İdare Akademisinin Gerekliliği
Kaymakam adaylarının yetiştirilmesi ile ilgili yetersizliklerin giderilmesi,
eleştirilen hususların düzeltilmesi ayrıca eğitimde verimli bir yöntem olmayan
mevcut yöntemin terk edilerek, eğitime katılacakların seçiminden başlamak üzere,
eğitime katılanların işlenen konulara daha aktif katılımını sağlayan modern
yöntemlerin uygulanması, çağdaş yöneticinin yetiştirilmesi ihtiyacına yönel
inmesi dolayısıyla uygulamanın her safhasında bulunan mülki idare amirlerinin
yönetimi şekillendirirken sahip olmaları gereken niteliklerle donanmalarının
sağlanması amaçlanmaktadır. Bütün bu erekler için yapılan tartışmalar, bir
bakıma mevzuat, uygulama bilgisi, devlet adabı, karar verme eğitimi, akademik
eğitim gibi başlıklar altında toplanabilecek, uygulamalı eğitim-akademik eğitim
dengesini gözeten bir staj ve eğitim programı ihtiyacını ortaya koymaktadır. Bu
ihtiyaç, mesleğin önceki uygulamadan farklılaşarak daha geniş bir zeminden
beslenmesi yolunun da açılmasıyla, adayların belli bir ortak kültür almaları adına
ve aralarında bir duygu ve anlayış birliği oluşması bakımından, daha gelişmiş bir
ortak eğitime tabi tutulmaları gereğini ortaya çıkardığı yolundaki tespitlerle
birlikte çok daha belirginleşerek zorunluluk arz eden bir ihtiyaç haline gelmiştir.
İçişleri Bakanlığınca da bu eleştiri ve önerilerin dikkate alındığı ve kursa, kamu
yönetimi alanındaki yeni gelişmeleri katabilmek, yeni bir biçim ve nitelik
verilmesini sağlamak, adayları eğitim ve araştırma faaliyetleri yürüten, örgütlü
eğitim kurumlarını imkanlarından yararlandırarak eğitmek yolunda yıllardır bir
arayış içinde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Ancak samimiyetle kabul etmek
gerekir ki, İçişleri Bakanlığının günlük bürokratik işlemler arasında ayrılan
zamanla, yönetim bilimi ve çağdaş eğitim tekniklerine uygun bir staj ve eğitim
programı planlamasının ve bunun amaca uygun olarak yürütülmesinin mümkün
olmadığını deneyimler açıkça ortaya koymuştur. Bu nedenle sorunun köklü
çözümü, uygulayacağı modern eğitim teknikleri ile mezunlarının çağın gereklerine
göre yetiştirerek, üstlenecekleri hayati görevlere hazırlamakla kalmayıp, görevleri
sırasında ihtiyaç duyacakları özgüveni de verecek, kuruluş biçimiyle gerek
hizmete hazırlık gerekse hizmet sırasında ortaya çıkacak yenileme eğitimi
programlarını hazırlayarak, uygulayabilecek bir üst düzey eğitim kurumunun, bir
Mülki İdare Akademisinin kurulmasından geçmektedir.
Mensuplarının % 100’ü üniversite mezunu, % 20’si yüksek lisans eğitimi almış
olan, bunlarında % 10’u doktora derecesine sahip, yine mensuplarından % 12’si
alt düzeyde, % 41’i orta düzeyde, % 27’si orta-üst düzeyde ve % 10’u üst düzeyde
olmak üzere % 90’ı çeşitli düzeylerde yabancı dil bilen ve tamamına yakını bir yıl
kadar yurtdışı tecrübesi olan ve bu formasyonlarıyla nitelikli bir meslek grubu
olma özelliği sergileyen Mülki İdare Amirleri, Mülki İdare Akademisi kurulmasını
hak etmişlerdir. Mülki İdare Amirleri ülkenin geleceği ile kendi geleceklerini ortak
gören anlayışları içerisinde, Mülki İdare Akademisinin kurulmasına % 86 ile
taraftar olduklarını belirtmişlerdir.193
Kurulacak bu Akademi, yetiştirdiği yöneticilerle uluslararası alanda haklı bir
saygınlığa erişmiş örneklerinde olduğu gibi, bilimsel ve mali özerkliğe sahip,
___________________________________________________________
193 Miar, s.108-109.
uygulama deneyimi yanında akademik unvan ve kariyere sahip üst düzey
yöneticiler ile yönetim bilimi dalında ders veren akademisyenlerin eğitici olarak
görev alacakları, Mülki İdare Amirlerinin seçimi, hizmete hazırlık ve yenileme
eğitimi vermekle kalmayıp, dünya literatürünü takip ederek mülki amirlere devamlı
bilgi akışı sağlayacak, yapacağı özgün çalışmalar ve mülki amirlere sağlayacağı
çalışma ve araştırma olanaklarıyla düşünsel gelişmelerine katkıda bulunacak,
muhtemel idari sorunları önceden tespit ederek geliştireceği stratejiler ile
sorunlar ortaya çıkmadan önce çözüm önerilerini tartışmaya açabilecek bir
hüviyette olmalıdır.
Böyle bir eğitim kurumunun oluşturulması, 1942 yılından beri aralıksız olarak
uyguladığı özel ve sistemli eğitim programıyla mülki idare amirlerini en iyi şekilde
yetiştirmeyi görev bilen İçişleri Bakanlığı için yeni bir atılım olmakla kalmayacak,
Anayasamızın 128. maddesi uyarınca üst kademe yöneticilerinin yetiştirilmesi ile
ilgili esas ve usulleri düzenleme arayışları içindeki yöneticilerimiz içinde bu
arayışlarında model teşkil ederek yararlı olabilecektir.
Mülki İdare Akademisi kurulması ihtiyacına, bir de mevcut uygulamanın su
üstünde olan olumsuz noktaları ve kaymakam adayları üzerindeki etkisini göz
önünde bulundurarak yaklaşmak gerekirse;
Stajların bir kısmı Personel Genel Müdürlüğünün, bir kısmı ise Eğitim Dairesi
Başkanlığının sorumluluğunda bulunmaktadır. Bu durum stajların yürütülmesi ve
değerlendirilmesinde üslup farklılıklarına sebep olmaktadır.
Stajların kaymakam adaylarının alacakları temel eğitimin önüne alınması, çok
değişik birimlerdeki bürokratik sıkıntılarla henüz formasyon almamış genç bir staj
erin karşı karşıya kalması sebebiyle olumlu tesir uyandırmamakta aksine adayın
mesleğe inancını kırmaktadır.
Yüksek lisans uygulaması ve tez uygulaması gibi iki farklı akademik çalışmada
lisans eğitimini tamamlamış bir kaymakam adayının stajla birlikte yaptığı ve
kendisini çalışmaya zorlamak yerine farklı anlayışlar arasında kalmasına sebep
olmaktadır.
Kaymakamlık kursu dört aylık bir süre olarak belirlenmiştir. Bu süreç,
kaymakamlık ön formasyonu ile kurum kültürü vermekten yoksundur. Bu tarz
eğitimlerde aday en iyi ve ideal ölçülere göre eğitilir, sonra uygulamaya gider.
Genç kaymakam gördüğü ideal ölçülerin uygulamaya çalışarak, sistemin
işletilmesinde çok önemli bir görev üstlenebilir. Oysa birbirinden çok farklı
kaynaklardan gelen adayların birden bire uygulamanın içinde staja gitmesi ve en
alttaki olumsuzluklar, bürokratik problemlerle karşı karşıya kalması ve çözüm
yollarını bilememesi sebebiyle daha mesleğe attığı ilk adımda hırpalanmakta ve
mesleğe duyduğu inanç sarsılmaktadır.
Kaymakam adaylarının kurs aldıkları Eğitim Dairesi Başkanlığı binası, eğitim
öğretim açısından son derece yetersizdir. Farklı eğitim kurumlarından ve çok
farklı misyonlar için, örneğin bankacı, müfettiş, hakim v.b. olabilme şansına sahip
ve bunlardan birini tercih edebilecek biçimde yetiştirilmiş olan adayların birden
bire kaymakamlık misyonunu kazanması kolay değildir. Bunun içinde adayların
eğitimi sırasında ortak duyuş ve düşünüşe ulaşmaları gerekir. Bu, çağımızın
önemli ifadelerinden olan “kurum kültürünü” oluşturmaktadır. Kurum kültürü ise
meslek aşkını yaratmaktadır. Kaymakam adaylarının, staja başlamadan bir arada
yaşayabilecekleri, fiziken orada kalmayı tercih edecekleri nitelikte bir ortamda,
meslek kültürü alacakları bir eğitim merkezine ihtiyaç vardır.
2. Anayasa Hükmü Gereği Üst Düzey Yönetici Yetiştirilmesi
Devletin gittikçe karmaşıklaşan yapısı, gelişen dünyada insan gücünün ve
kaynakların daha etkili kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Dünyada ve ülkemizde
zamanla örgütlerin büyüdüğü personel sayılarının arttığı görülmektedir. Hal böyle
olunca hem örgütlerin verimli işlemesi için hem de hükümetlerin siyasetinin
sağlıklı yürütülmesi için yetenekli yöneticilere ihtiyaç duyulmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde gelişmişlik seviyesindeki başarıda yetenekli ve eğitimli
yöneticilerin payı büyüktür. Aynı şekilde geri kalmışlığın sorumlularından biri de
yöneticilerdir. Kuşkusuz burada en büyük pay üst düzey yöneticilere
düşmektedir. Bu nedenle üst düzey yöneticilerin seçilmesi eğitimi ve
yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak bu konu bu kadar önemli olmasına
rağmen, çözümü istenilen düzeyde gerçekleştirilememiştir.
Yönetim: Belirli insani amaçlara erişmeye yarayan planlı faaliyetlere yönetim
denmektedir. Başka bir ifade ile insan ve materyallerin mal ve hizmet üretmek için
örgütlenmesi ve yönetilmesi belli amaç yada amaçları, insan, para, zaman ,
malzeme, yer ve tesisler, metod ve mevzuat gibi kaynaklardan en iyi biçimde
yararlanmak suretiyle gerçekleştirme bilim ve sanatıdır. Yani amaç az kullanıp,
çok verim elde etmektir.
Yönetici ise başkaları vasıtasıyla iş gören, başkalarına iş gördürüp hedefe
ulaşmaya çalışan kişidir. Yönetici, amacı gerçekleştirme faaliyetine düzenleme,
yol gösterme ve izleme yolu ile aracılık ve önderlik eden kişidir.194
Yönetici, yönetimin unsurları olan planlama, organizasyon, komuta
koordinasyon ve denetleme unsurlarını en iyi şekilde uygulamalıdır.
Üst düzey yönetici; örgütlerin uzun vadeli planlarının, programlarının
hazırlanmasından, kaynaklarının düzenlenmesinden, örgüt modelinin değişen
ihtiyaçlara uydurulmasından sorumlu olan kişidir.
Türkiye’de 657 sayılı devlet Memurları Kanununa göre 1,2,3,4. derecelerde yer
alan ve taşıdıkları yönetim sorumluluğu nedeniyle kendilerine ek gösterge hakkı
tanınan kişi üst düzey yönetici sayılmaktadır.195
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu tasarısının 36. maddesinin gerekçesinde
müsteşar kademesinden genel müdür yardımcılıklarına kadar olan idari karar
mevkiinde bunanlar, Mülki İdarede Kaymakamlık ve Valilik makamlarını işgal
edenler üst düzey yönetici sınıfının tabii unsurlarıdır.
___________________________________________________________
194 İlknur USTA, SSK Bülteni, S. 83, 2003, s.11
195 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu mad. 36.
Başka bir ifadeyle üst düzey yöneticiler, bulunduğu görev yerine belli bir
atama biçimiyle atanan, taşıdığı nitelikler ve gördüğü işlerin önemi ile orantılı
özlük haklarına sahip, yüksek öğrenim görmüş kişilerdir.
Öteden beri iyi yönetici olmanın mevcut yeteneklerle mi yoksa eğitim yoluyla
yetiştirmeye mi bağlı olduğu tartışıla gelmiştir. Bu aynı zamanda yönetimin bilim
mi, sanat mı olduğu tartışmasına da yol açmıştır. Yöneticilerin başarılı olmak
için doğuştan bazı yeteneklere sahip olmaları gerektiği bir gerçektir. Ancak bu
yeteneklerin yeni teknikler ve bilgilerle geliştirilmesi gerekmektedir. Kısaca
yetenekli olmak gerekli ancak yeterli değildir.
Yönetici eğitimi, hem yöneticilik davranışlarını kazandırma açısından hem de
değişen şartlara uyum yeteneği açışından önemlidir.
Yöneticilik okullarının bulunmadığı ülkelerde, yönetici eğitimi kendi
kuruluşlarında yapılan yetiştirme şeklinde olmaktadır. Yüksek öğretimin amacı
asgari bilgileri yöneticilere kazandırmaktır. Yani amaç yalnız belli bir meslek için
adam yetiştirmek değil, kişilere geniş bir kültür, düşünce ve eleştirme yeteneği
kazandırmaktır.
Aslında ülkemizde üst kademe yöneticilerin yetiştirilmesine duyulan ihtiyaç en
üst düzeyde, anayasal çerçevede ifade edilmiştir,
a) 1982 Anayasasında Üst Düzey Yönetici Yetiştirilmesi Çalışmaları
Planlı kalkınma dönemine rastlayan 1982 Anayasasının 128. maddesinde; “Üst
kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak
düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.
Anayasanın bu düzenlemesinin ardından yapılan ilk çalışma Ekim 1984
tarihinde TBMM’ye sunulan üst kademe yöneticilerinin yetiştirilmesi hakkındaki
kanun tasarısıdır. Kanun tasarısı bazı değişikliklerle beraber 14 Kasım 1984
tarihinde kabul edilmiş ancak çeşitli gerekçelerle Cumhurbaşkanı tarafından
tekrar görüşülmek üzere geri gönderilmiştir. Tasarı tekrar aynen kabul edilmiş ve
bu kez Cumhurbaşkanının başvurusu üzerine kanunla düzenleneceği öngörülen
hususların tüzük yada yönetmelikle düzenlenmesinin Anayasaya aykırılık teşkil
etmesi nedeniyle kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesince iptal edilen 10 Ocak 1985 günlü ve 3149 sayılı Üst
kademe Yöneticilerinin Yetiştirilmesi Hakkında Kanun, yedi maddeden
oluşmaktaydı.
3149 Sayılı Kanun
Amaç
“Madde 1. –Bu Kanunu amacı, üst kademe yöneticilerinin yurt içinde ve yurt
dışında yetiştirilme usul ve esaslarını düzenlemektedir”.
Kapsam
“Madde 2.- Bu Kanun , kamu kurum ve kuruluşlarında Müsteşar, Müsteşar
Yardımcısı, Genel Müdür, Başkan, Kurul Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, Daire
Başkanı, Büyükelçi, Vali, Kaymakam, Bölge Müdürü olarak atanabilecek kamu
görevlileriyle Devlet Personel Başkanlığının teklifi ve Bakanlar kurulu kararıyla
tespit edilecek diğer üst kademe yöneticilerini kapsar”.
Adalet Bakanlığı personelinin bu Kanun kapsamına alınması Adalet
Bakanlığının teklifi üzerine, Silahlı Kuvvetler personelinin bu Kanun kapsamına
alınması ise Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu kararı ile
olur.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı İdari Teşkilatı Üst kademe yöneticilerinin yurt içinde ve yurt dışında
yetiştirilme usul ve esasları, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı tarafından düzenlenir.
Eğitim
“Madde 3.- Eğitimin yapılacağı yerler, eğitime katılacakların tespiti, eğitim süresi,
eğitimde uygulanacak programlar ile eğitimle ilgili diğer usul ve esaslar Devlet
Personel Başkanlığı ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünün görüşü
alınarak Başbakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.”
Eğitime katılma şartları
“Madde 4.- Üst kademe yöneticilik eğitim programına katılacaklarda aranacak
şartlar aşağıda belirtilmiştir.”
a) Kamu kurum ve kuruluşlarında askerlik süresi dahil, yükseköğretimden sonra
en az 4 yıl fiilen çalışmış olmak,
b) Müracaat tarihinde 40 yaşını geçmemiş bulunmak,
c) Üst kademe yönetici olabileceğine dair olumlu sicil almış olmak ve üçüncü
maddede belirtilen yönetmelikteki diğer şartları taşımak,
Eğitime katılacakların özlük ve mali hakları
“Madde 5.- Bu Kanuna göre eğitim programlarına katılacaklar eğitim süresince
izinli sayılırlar. Aylık, ücret, yan ödeme, ek gösterge, konut tahsisi gibi mali ve
sosyal hak ve yardımlarını kısıntısız olarak kendi kurum ve kuruluşlarından
alırlar.”
“Geçici Madde 1.- Halen üst kademe yönetici olarak çalışanlarla daha önce bu
görevlerde çalışmış olanlar bu kanunda öngörülen eğitimi görmüş sayılırlar.”
Yürürlük
“Madde 6.-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”
“Madde 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”
b) Cumhurbaşkanın Söz Konusu Kanunun İptali İçin Öne Sürdüğü
Gerekçeler
İptal Davasının Konusu: 10 Ocak 1985 günlü, 3149 sayılı “Üst Kademe
Yöneticilerinin Yetiştirilmesi Hakkında Kanun’un Anayasa’nın 7., 8., 128. ve 140.
maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
1- İptal İsteminin Gerekçesi:
Dava dilekçesinde açıklanan gerekçe aynen şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 128 nci maddesinin son fıkrasında, “Üst
Kademe Yöneticilerinin Yetiştirilme Usul ve Esasları, kanunla özel olarak
düzenlenir.” Hükmü yer almaktadır. Kanunun (Genel Gerekçe) bölümünde de
açıklandığı gibi, Anayasanın bu amir hükmünü yerine getirmek üzere hazırlanan
Tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 14 Kasım 1984 tarihinde
3077 Sayılı Kanun olarak kabul edilmiş, ancak Anayasanın 89 uncu maddesi
gereğince bir defa daha görüşülmek üzere 28/11/1984 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına geri gönderilmiş ise de, İkinci defa görüşmede de
aynen kabul edildiğinden 10 Ocak 1985 tarih ve 3149 Sayılı Kanun olarak
yayımlanmıştır.
10 Ocak 1985 tarih ve 3149 Sayılı Kanun aşağıda açıklanan nedenle, Anayasaya
aykırı bulunduğundan, Anayasanın 104 ve 150 nci maddeleri gereğince esas
yönünden iptali için dava açılmış bulunmaktadır.
İptal Gerekçesi: Devletin görevleri her geçen gün nüfus artışı, şehirleşme,
uzmanlık dallarının çoğalması, ekonomik ve teknolojik, gelişmeler, uluslar arası
ilişkilerin yoğunlaşması nedeniyle artmaktadır. Devlet, aynı zamanda milletin
huzurunu sağlamak ve fertlerini mutlu kılmak görevi ile de mümkündür.
Bu görev ve hizmetlerin yerine getirilebilmesi için yetişmiş elemana ihtiyaç vardır.
Bu elemanların üst düzeyine de, yönetici sınıf oluşturmaktadır.
İkinci Dünya Savaşından sonra, Üst Kademe Yöneticilerinin yetiştirilmesine özel
önem verilmiş; Belçika, Fransa, İngiltere ile birlikte ülkemiz de dahil olmak üzere
bir çok ülkede bununla ilgili eğitim müesseseleri açılmıştır.
Yasa Koyucu bu görüşlerin ışığı altında 1982 anayasasının 128 nci maddesinin
üçüncü fıkrası ile üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esaslarının
kanunla özel olarak düzenlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Böylece 1982 Anayasasının birçok maddelerinde yer alan “...kanunla
düzenlenir...” “...kanunda gösterilir...”, “...kanunda belirtilir.” Biçimindeki genel
ilkelerden ayrılarak, 128 inci maddenin üçüncü fıkrası için iradesini değişik bir
biçimde ortaya koymuştur.
Diğer taraftan üst kademe yöneticilerinin yetiştirilmesine ait fıkranın da yer aldığı
Anayasanın 128 inci maddesi, kamu hizmeti görevlileriyle ilgili (GENEL İLKELER)
düzenlemektedir.
3149 sayılı Kanunu da yakından ilgilendiren bu ilkelerden en önemlisi, memur
statülerinin kanunla düzenlenmesi, mecburiyetidir.
Tarihi gelişim içinde kabul edilen bu ilke; 1924 Anayasasının 93, 1961
Anayasasının 117 ve 1982 Anayasasının 128 nci maddelerinde yer almıştır.
Başlangıçta memur statüsünün, düzenleyici idari işlemlerle yönlendirilmesi yolu
benimsenmiş ise de; memur güvencesi açısından bu yol sakıncalı görülmüş ve
memurların siyasi iktidarlara karşı korunması amacıyla, yukarıda da belirtildiği
gibi memur statüsünün kanunla düzenlenmesi yolu benimsenmiştir.
Kısaca özetlenen bu temel ilkeler karşısında, 10 Ocak 1985 tarih ve 3149 sayılı
Kanunun Anayasanın emrettiği hususları yerine getirip getirmediğini
saptayabilmek için, kanunda öngörülen usul ve esaslarla ilgili hükümleri gözden
geçirmekte yarar vardır.
1. Kanunda, üst kademe yöneticilerin tanımı yapılmadığı gibi kesin sınırları da
belirlenmemiştir.
2. Kanunun (Kapsam) ile ilgili 2 nci maddesinde, üç grup üst yönetici türü
oluşturulmuştur.
a) Birinci grupta; Kamu kurum ve kuruluşlarında Müsteşar, Müsteşar
Yardımcısı, Genel Müdür, Başkan, Kurul Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, Daire
Başkanı, Büyükelçi, Vali, Kaymakam, Bölge Müdürleri doğrudan kanun
kapsamına alınmıştır.
b) İkinci Grubu oluşturan görevliler ise, ilgili kuruluşların teklifi ve Bakanlar
Kurulunun Kararı ile Kanun kapsamına alınacaklardır.
(1) Birinci grubu oluşturan kamu görevlileri dışında bir kamu görevlisinin Kanun
kapsamına alınması için, Devlet Personel Başkanlığının teklifi ve Bakanlar
Kurulunun Karar vermesi gerekecektir.
Yukarıda da açıklandığı gibi, üst kademe yöneticilerinin tanımı yapılmadığı için,
bu teklif ve karar, takdire dayanacak, memurlar arasındaki eşitlik ilkesini bozacak
ve sık sık değişikliğe tabi tutulmak suretiyle istikrarsızlığa neden olacaktır.
Kaldı ki, 13 Ağustos 1984 tarih ve 18488 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de, 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 2 nci maddesi uyarınca sınıf, unvan,
derece ve sayıları belirlenmek suretiyle bütün kuruluşlara ait Bakanlar Kurulunca
tespit edilen memur kadroları yayımlanmış ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin
6 ncı maddesi gereğince Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kadrolarının kanunla
ihdas edileceği hüküm altına alınmıştır,
(2) İkinci grup içinde yer alan Adalet Bakanlığı Personeli, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu Kararı ile bu Kanun Kapsamına alınabilecektir.
Bilindiği gibi Anayasanın 140 ncı maddesinin 3 ncü fıkrasında, hakim ve
savcıların bütün özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı
esaslarına göre düzenleneceği hükmü yer almaktadır. Ayrıca aynı maddenin 7 nci
fıkrasında, “Hakim ve savcı olup da adalet hizmetlerindeki idari görevlerde
çalışanlar, hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidir. Bunlar, hakimler ve
savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve derecelendirilirler, hakimler ve
savcılara tanınan her türlü haklardan yararlanırlar.” Hükmü getirilmiştir.
Anayasanın 140 ıncı maddesinin gerekçe bölümünde 7 nci fıkra ile ilgili, “Adalet
hizmetindeki idari görevlerin yargı hizmetinin yürütülmesi ile yakın ilişkisi
nedeniyle bu görevlerde hakim ve savcı mesleğinden olanların çalıştırılmalarını ve
bunlara tanınan haklardan aynen yararlanmalarını sağlayan bir fıkra maddeye
eklenmiştir.” Görüşü açıklanmıştır.
Esasen Anayasanın 19 uncu maddesine göre, hakim ve savcıların özlük hakları
üzerinde tekrar karar verme yetkisi Anayasal bir kuruluş olan “Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu”na aittir. Bu konuda Adalet Bakanına tanınan tek yetki,
Adalet Bakanlığının merkez kuruluşunda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak
hakim ve savcıların muvafakatlarını alarak atamaya ilişkindir.
Buna göre, hakim ve savcıların özlük işleri arasında yer alan eğitim konusunda
idari tasarruflarla düzenlemeye gidilmesi Anayasaya aykırı olacaktır.
(3) Üçüncü grubu Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Türkiye büyük Millet
Meclisi Başkanlığı idare teşkilatı üst kademe yöneticileri oluşturmaktadır.
Kanunda, bu yöneticilerin yetiştirilmesinin usul ve esasları bu kuruluşlara
bırakılmıştır.
3. Üst kademe yöneticilerinin eğitimi için öngörülen 4 üncü maddesinde
belirtilmiştir. Buna göre; üst kademe yöneticilik eğitimine kabul edilebilmek için:
a) Yükseköğrenim görmüş olmak,
b) Yükseköğrenimden sonra kamu kurum ve kuruluşlarında, askerlik dahil dört yıl
çalışmış olmak,
c) Başvuru tarihinde 40 yaşını geçmemiş olmak,
d) Üst kademe yöneticisi olabileceğine dair olumlu sicil almış olmak,
e) Yönetmelikle belirtilecek diğer şartlara sahip olmak gerekir.
4. Kanunun 3 üncü maddesi ile aşağıdaki hususların yönetmelikle düzenleneceği
öngörülmüştür. Bunlar:
a) Eğitim yerlerinin belirlenmesi,
b) Eğitime katılacakların tespiti,
c) Eğitim süresi,
d) Eğitim programları,
e)Eğitim ile ilgili diğer usul ve esaslar.
5. Kanunun 3 üncü maddesinde sıralanan ve yönetmeliğe bırakılan hususlar
incelendiğinde görülür ki; bunlardan bazıları, Anayasanın emrine uygun olarak
ancak kanunla düzenlenmesi ve yönetmeliğe bırakılmaması gereken hususlardır.
6. Kanun, eğitime katılacakların tespiti usulünü yönetmeliğe bırakmıştır. Üst
kademe yönetimi eğitime katılacakların tespitinin yönetmeliğe ve idarenin
takdirine bırakılması, Anayasanın öngördüğü memur güvencesi ile bağdaşmaz.
Anayasa memur güvencesine o kadar önem vermiştir ki, 128 inci maddesinde
kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve
yükümlülüklerinin, aylık ve ödeneklerinin ve diğer özlük işlerinin ancak kanunla
düzenleneceğini (başka bir deyişle, bu konunun idarenin takdirine
bırakılmayacağını açıkça) belirtmiştir.
7. Yine kanunla düzenlenmesi gereken hususlardan biri de, eğitim süresinin
saptanması ile ilgili olanıdır. Kanun, sürenin saptanmasını yönetmeliğe
bırakmıştır. Üst kademe yöneticileri eğitiminin, memur güvenliğini olumsuz
yönde etkilememesi için, hiç değilse, eğitim süresinin taban ve tavanının
belirtilmesi gerekir. Anayasa üst kademe yöneticilerinin yetiştirilmesini, basit bir
hizmet içi eğitim olarak düşünmemiş, buna ilişkin usul ve esasların özel kanunla
saptanacağını belirtmekle konuya verdiği önemi göstermiştir.
8. Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilmesi ile ilgili olan, önemli usul ve esas
kurallarından bir diğeri de, üst kademe yöneticisi olabilmek için eğitimden
geçmenin bir önkoşul olup olmadığı sorunudur. Kanun, eğitime katılabilmek için
bazı koşullara değinmiş, fakat eğitimin zorunlu olup olmadığını açıkça
düzenlememiştir. Bu konuya yönetmelikle açıklık getirilmesi düşünülebilirse de,
Anayasaya göre, bu konu, memurların özlük hakları ile ilgili bir konudur. Bunun
düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılacak konulardan değildir.
9. Kanunda, yukarıda açıklandığı üzere eğitime katılacakların tespiti, eğitimin
mecburi olup olmadığı ve eğitim süresi belirlenmediği gibi;
a) Eğitimi yapacak kurum,
b) Eğitime katılacakların yarışma sınavına tabi tutulup tutulmayacakları,
c) Başarılı ve başarısız olanlar hakkında uygulanacak esaslar,
d) Eğitimin geri bırakılması veya süresinin kısaltılması, düzenlenmemiştir.
Ülkemizde bu tür eğitim yapan kuruluşların kanunları incelendiğinde; örneğin
5/8/1971 tarih ve 1467 sayılı “Harp Akademileri Kanunu” ve 5/7/1958 tarih ve 7163
sayılı “Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Teşkilat Kanunu” nda; eğitimin
mecburi olup olmadığı, eğitimi yapan kurum, eğitim süresi, eğitimin geri
bırakılması, veya sürenin kısaltılması, eğitime katılacakların yarışma sınavına tabi
tutulup tutulmayacakları, başarılı ve başarısız olanlar hakkında uygulanması
gereken hükümlerin ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmektedir.
10. Yukarıda da açıklandığı gibi Kanun Koyucu özel bir düzenlemeye giderek,
Anayasanın 128 inci maddesi ile üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve
esaslarının kanunla özel olarak düzenleneceğini amir bir hüküm olarak getirmiştir.
Mahkemenizin birçok kararlarında da ifade edildiği gibi, Kanun Koyucu belli
konularda gerekli kuralları eksiksiz olarak çıkaracağı kanunla düzenleyecek,
ancak uygun ve zorunlu görürse sınırlarını belirlemek suretiyle idareyi o alan
içerisinde b,ir takım kurallar koyup; kanunların uygulanmasını sağlayacaktır.
Yasama yetkisi Türk Milleti Adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez.
Yasama yetkisinin devredilmezliği; belli konuda ilk düzenlemenin veya hukuk
kaidesi koyma yetkisinin, Yasama organına ait olduğunu ifade eder. Esasen
yasama yetkisi yapıcı, yürütme yetkisi ve görevi ise tamamlayıcı niteliktedir. Kaldı
ki, Kanun konusu olan bir hususun idarenin yönetmelikle düzenleme yetkisi
yoktur. Ancak, kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak amacıyla
yönetmelik çıkarılabilir.
Yürütme organının düzenleyici işlemleri ile yapılacak sınırlamaların muteber
olabilmesi için Mahkemenin kararlarında da açıklandığı gibi, “Kanun Koyucunun
esaslı hükümleri tespit ettikten sonra ihtisas ve idare tekniği ile ilgili noktaların
düzenlenmesi için hükümete yetki verebilir.
“Kanun Koyucu hükümete yetki verirken, bunun sınırlarını ve çerçevesini de
kanunla belirlemelidir.”
Kanunun emrine dayanılarak yürütme organınca alınacak tedbirler, umuma şamil
(objektif) nitelik taşımalı ve idareye keyfi uygulamalara sebep olmayacak çok
geniş takdir yetkisi verilmemelidir.
Açıklamaya çalıştığımız Mahkemenizin bu tür kararları, hukuk devleti anlayışına
uygun görüşler olarak değerlendirilmiştir.
Sonuç:
Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, anayasanın bir
konunun veya bir konuya ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceğini açıkça
belirtmesi halinde, konu Bakanlar Kurulu Kararı veya yönetmelik yahut tüzükle
düzenlenemez. (Anayasa Mahkemesinin 23-25/10/1969 gün ve E:67/41, K:69/57
sayılı ve 29-30/05/1969 gün ve E:87/43, K:69/31 sayılı kararları.) Yukarıda açıklanan
nedenler, ilgili Anayasa hükümleri ve ilişikte sunulan deliller karşısında, 10 Ocak
1985 tarih ve 3149 sayılı “Üst Kademe Yöneticilerinin Yetiştirilmesi Hakkındaki
Kanun” bütünü ile 7, 8, 11,128 ve 140 ncı maddelerine aykırı olduğundan, esas
yönünden iptaline karar verilmesi Anayasanın 104 ve 150 nci maddeleri gereğince
arzolunur.
c) Anayasa Mahkemesinin, 3149 Sayılı Üst Kademe Yöneticilerinin
Yetiştirilmesi Hakkında Kanun İle İlgili Verdiği Gerekçeli Kararı:
10/01/1985 günlü, 3149 sayılı Üst Kademe Yöneticilerinin Yetiştirilmesi Hakkındaki
Kanun:
A - 1., 5., Geçici 1., 6., 7. maddelerinin ve 4. maddesinin (a) ve (b) bendlerinin,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine oybirliğiyle;
B – 2. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin reddine, Yekta Güngör ÖZDEN, Muammer TURAN, Servet TÜZÜN ve
Mahmut C. CUHRUK’un “Devlet Personel Başkanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu
Kararıyla tespit edilecek diğer üst kademe yöneticilerini” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğu yolundaki karşı oylarıyla ve oyçokluğuyla,
C – 2. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
reddine, Muammer TURAN’ın sözkonusu fıkranın tümüyle; Hasan Semih
ÖZMERT, Yekte Güngör ÖZDEN, Selahattin METİN ve Mahmut C. CUHRUK’un
“Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine” biçimindeki ibaresinin Anayasa’ya aykırı
olduğuna dair karşı oylarıyla ve oyçokluğuyla;
D – 2. maddesinin üçüncü fıkrasının ve 3. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna
ve iptaline oybirliğiyle;
E – 4. maddesinin (c) bendinde yer alan “ve üçüncü maddede belirtilen
Yönetmelikteki diğer şartları taşımak” biçimindeki ibarenin Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve iptaline H. Semih ÖZMERT, Mehmet ÇINARLI ve Mustafa ŞAHİN’in
karşı oylarıyla ve oyçokluğuyla;
F – 10/11/1983 günlü, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri hakkındaki Kanun’un 29. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, uygulama
olanağı kalmayan dava konusu Kanun’un 1. maddesinin ve 2. maddesinin birinci
ve ikinci fıkralarının, 4. maddesinin (a) ve (b) bendlerinin ve (c) bendinin “Üst
kademe yöneticisi olabileceğine dair olumlu sicil almış olmak” hükmünün, 5.,
Geçici 1., 6. ve 7. maddelerinin de iptaline oybirliğiyle;
18/6/1985 gününde karar verildi.196
Anayasa Mahkemesinin belirtilen gerekçelerle iptal ettiği kanundan sonra,
işaret edilen eksikliklerin giderilmesi için bir komisyon oluşturulup, ciddi bir
çalışmadan sonra tekrar kanunlaştırma yoluna gidilmesi gerekirdi. Bu durum,
hem ülkenin geleceği ve idaresi bakımından hayati önem taşıyor hem de böyle
önemli bir konuda devletin en yüksek yasama, yürütme ve yargı organlarının
ortak çabası ile sonuca ulaşma şansı yakalanabilirdi. Ne yazık ki konunun
üzerinde durulmamış ve ülkemizin elzemle ihtiyaç duyduğu yüksek yönetici
yetiştirilmesi konusu bir Anayasa Mahkemesi iptal dosyası olarak raflardaki
muhkim yerini almıştır.
___________________________________________________________
196 http://www.anayasa.gov.tr/Kararlar/İptalitiraz/K 1985/ K 1985-08.htm
3. Mülki İdare Akademisi Nasıl Olmalıdır
Mülki idare amirliği ile ilgili değerlendirmelere kaynaklık eden sorunlar
mesleğin başında, kaymakam adaylarının seçimi ile başlamakta, geleneksel
olarak kabul edilebilecek yöntemlerle mesleğe kabul ediş, zaman zaman eleştiriler
almaktadır. Nitelikli adaylarla beslenememesi, diğer hususlarda göz önünde
bulundurulduğunda mesleğin saygınlığı ve çekiciliğinin yitirildiği
değerlendirilmesinde bulunulmasına yol açabilmektedir. Bu durumda kaymakam
adaylığı seçim ve yetiştirme sürecinin yeniden düzenlenerek, adaylarda aranacak
niteliklerin belirlenmesi, bu nitelikleri ölçme kapasitesi olan bir “seçme” sürecinin
oluşturulması ve yetiştirme sürecinin ciddileştirilerek, uluslararası emsalleri gibi
haklı bir güvenilirliği olan bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir, bunun yolu
da Mülki İdare Akademisi kurulmasından geçmektedir.
4. Mülki İdare Akademisinin Yapısı ve İşleyişi
Bu bölümde kurulması düşünülen Mülki İdare Akademisinin yapısı, işleyişi,
görevleri ele alınmaktadır. Neden akademi olması gerektiğinden bahsetmiştik,
şimdi yapının nasıl olacağı ile ilgili önerilerimiz “kanun metni tasarısı” biçiminde
formüle edilmiştir. Burada bizdeki çeşitli akademilerin, TODAİE’nin kuruluş
kanunlarından ve Fransız ENA’dan yararlanılmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki
önerilen hususlarla ilgili açıklama ve değerlendirmelerde beraberinde ifade
edilmiştir.
a) AMAÇ:
Mülki İdare Akademisinde amaç; başta mülki idareye, geniş ölçekte de ülke üst
yönetimine yetenekli, çok yönlü, değişen koşullara uyum gösterebilen, kendine
verilen farklı görevleri başarabilecek, olaylara tarafsız bakabilen, kamu yararına
önde tutabilen, muhakeme, planlama ve denetim becerisi gelişmiş üst düzey
yöneticilerin seçilmelerini ve yetiştirilmelerini sağlamaktır.
Akademi ile bir yandan devlete üst düzey yönetici yetiştirirken, bir yandan da
önce başka ülkelerde, örneğin Fransa’da, yaşanmış olan yönetimdeki seçkinlik
eğilimlerinin kırılması ve yönetimin demokratikleşmesi, hatta “yönetişim”
ulaşılmak istenilen bir başka hedeftir.
b) KAPSAM:
Mülki İdare Akademisinin kuruluşunu, görevlerini, organlarını ve bunların
işleyişini, görevlendirilenleri, Akademiden yararlananları ve eğitim-öğretim
ilkelerini kapsamaktadır.
c) KURULUŞ:
Mülki İdare Akademisi amaçlarına uygun bir üniversite kurumu olmaktan çok,
yönetimin içinde ve yönetimle uyum halindedir. Tüzel kişiliğe sahip. bilimsel, idari
ve mali özerkliği olan akademinin ilgili olduğu bakanlık İçişleri Bakanlığıdır.
Akademinin merkezi Ankara’dadır.
Akademinin mali, yönetsel ve akademik özerkliğinin olması elzemdir çünkü,
üniversitelerde olduğu, daha doğrusu olması gerektiği, gibi özerkliğin tam olması
demek, yapılacak çalışmaların bilimsel ve akçal dengelerinin korunmasını
sağlayacaktır. İçişleri Bakanlığı ile ilişkilendirilmiş olması, idari ve bürokratik
işlemler bakımındandır; mülki idare amirlerinin özlük ve atama işleri bakanlıkça
yürütüldüğü içindir. Ancak akademi bakanlıkça ilişkisi olmasına rağmen, bilimsel
yönü ağırlıklı bir yapılanma içinde olacaktır.
d) AKADEMİNİN GÖREVLERİ:
1. Eğitim ve Yetiştirme:
Mülki İdare Amirlerinin seçimi, adaylık süresince eğitimi ve yetiştirilmesi,
hizmet içi eğitimlerinin verilmesi akademinin birinci görevidir.
Akademi mülki idare amirliği mesleğine giriş için yapılacak sınav, kazanan ve
kaymakam adaylığı kazananların üç yıllık staj döneminde alacakları eğitimi
(yabancı dil eğitimi dahil) ve sonunda yapılacak yeterlilik sınavını, aynı zamanda
mülki idare amirlerinin hizmet içi eğitimlerini programlar ve takibini üstlenir.
2. Araştırma ve Yayın:
a) Yönetim ve ilgili diğer sosyal alanlarda mensuplarının ve toplumun
ihtiyaçlarına uygun olarak mevcut ve hukuki yapının geliştirilmesi ve bu yönde
çalışmaların yürütülmesi bakımından araştırmalar yapmak, araştırmalara dayanan
önerilerde bulunmak, yayınlar yapmak, gerektiğinde taslaklar hazırlamak.
b) Yönetim alanını ilgilendiren konularda inceleme yapmak, yaptırmak bu
konularda seminer, sempozyum, konferans, ve benzeri etkinlikler düzenlemek,
yayınlar yapmak ve bu gibi çalışmaları desteklemek.
c) Uluslararası kurum ve kuruluşların yayınlarını takip etmek, gerekli
görülenleri tercüme ettirerek yayımlamak.
3. Danışma ve Yardım:
İdari ve mesleki konularda, hem mülki idare amirlerinin hem de yurtiçi ve
yurtdışındaki kurumların talepleri üzerine görüş bildirmek, doküman ve yayın
desteğinde bulunmak araştırmacılara yardımcı olmak.
4. Dokümantasyon:
Türkiye ve diğer devletlerdeki yönetim bilimi alanını ilgilendiren belgelerin,
mevzuatın, mahkeme kararlarının ve yayınların ilgililerin faydalanmasına
sunulmasını sağlamak üzere bir bilgi ve belge merkezi, bilgi merkezi ve
kütüphane kurmak.
e) İŞBİRLİĞİ:
Akademi görevlerini yerine getirebilmek için, özellikle adayların eğitim
sürecinde, İçişleri bakanlığı başta olmak üzere diğer bakanlıklar, kamu kurum ve
kuruluşları, yurtdışı stajı için yurtdışındaki kurumlar ve üniversitelerle işbirliği
yapar; bunlarla ortak çalışma, araştırma, eğitim programları uygular, danışma
kurulları ve komisyonlar oluşturabilir. Yurtiçindeki uzmanlardan faydalanabilir.
İlgili uluslararası kurumlarla mesleki ve bilimsel ilişkiler kurabilir.
f) AKADEMİNİN ORGANLARI:
• Başkanlık
• Genel Kurul
• Yönetim Kurulu
• Denetim Kurulu
1. Başkanlık:
Başbakanlık, başkan ile iki başkan yardımcısı ve genel sekreterden oluşur.
Başkan ve başkan yardımcıları, yönetim kurulunca en az beş üyenin olumlu
oyu ile mülki idare sınıfından meslekte 15 yılını tamamlamış ve yalnız başkan için
gerekli olan vali unvanını almış kişiler arasından, kendilerinin muvafakatlarını
alınarak, üçlü kararname ile 3 yıl için görevlendirilirler, süresi bitenler aynı usulle
bir dönem daha atanabilirler.
Görev süresinin 3 yıl olarak belirlenmesinin nedeni, kaymakam adaylığı
süresinin 3 yıl olmasındandır. Adayların yetiştirme süreci tamamlanmadan
akademi yönetiminde herhangi bir değişikliğe bağlı olarak bir zafiyetin
yaşanmaması için düşünülmüştür.
Başkanın özürlü veya izinli olması durumunda, başkana ait görev ve yetkiler
başkan tarafından görevlendirilen başkan yardımcısı tarafından yerine getirilir.
Süresinden önce boşalan başkan ve başkan yardımcılıklarına, boş süre için,
aynı usulle atama yapılır.
1. Başkan ve Başkan Yardımcılarının Görevleri:
Başkan, teşkilatın en üst ve ita amiri olup, Akademiyi temsil eder.
Başkan akademinin çalışma programını, çalışma raporunu hazırlayıp, yönetim
kuruluna sunar, bu programın gerçekleştirilmesi için gereken işlemlerin
yapılmasını sağlar, yönetim kurlu kararlarını uygular, akademinin öğretim ve
araştırma kadrosu için yönetim kuruluna tekliflerde bulunur.
Başkan, akademinin yönetiminden, eğitim ve araştırma faaliyetlerinin çalışma
programına uygun olarak yürütülmesinden, akademide görev alan yönetim,
öğretim ve araştırma personelinin görevlerini gereği gibi yerine getirmesinden ve
denetiminden sorumludur.
Başkan yardımcıları, başkan tarafından verilen görevleri yaparlar.
Genel sekreter, mülki idare amirliği sınıfından meslekte 10 yılını tamamlamış
kişiler arasından, başkan tarafından önerilir ve üçlü kararname ile atanır.
Genel sekreter, akademinin tahakkuk memurluğunu yapar; gerekli hesapların
ve demirbaş kayıtlarının tutulmasını sağlar, başkanın verdiği diğer görevleri
yerine getirir. İdari işlerin teşkilatlandırılmasından, kayıt ve dosyaların
tutulmasından, idari personelin çalışmasından sorumludur.
2. Genel Kurul:
Genel kurul; İçişleri Bakanı, bakanlık müsteşarı, Mahalli İdareler Genel Müdürü,
İller İdaresi Genel Müdürü, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürü, Personel
Genel Müdürü, Teftiş Kurulu Başkanı, Eğitim Dairesi Başkanı, Ankara, İzmir,
İstanbul Valileri ile 3 yıl için seçilen aşağıdaki üyelerden oluşur.
a) İçişleri Bakanlığıca merkez valileri arasından seçilen 2 üye.
b) Yükseköğretim kurulunun, Türkiye’deki fakültelerden yönetim bilimi
alanındaki öğretim üyeleri arasından seçeceği 3 üye.
c) Akademide görevli öğretim elemanlarının kendi aralarından seçeceği 2 üye.
d) Danıştay genel kurulunun, üyeleri arasından seçeceği 1 üye.
e) TODAİE’nin kendi öğretim üyeleri arasından seçeceği 1 üye.
Başkan ve akademinin önceki başkanları genel kurulun tabii üyeleridir.
Kurum, kuruluş ve kurullarında görevleri sona ermiş üyeler, yerlerine yeni
üyeler seçilinceye kadar görevlerine devam ederler.
1. Genel Kurulun Toplantı Esasları:
Genel kurul her yıl Ocak ayı içinde toplanır. İdareciler günü olan 10 Ocak’a
yakın bir zaman içinde bu toplantının yapılması amaçlanmıştır.
Yönetim kurulu veya başkan gereken hallerde genel kurulu toplantıya
çağırabilir. Genel kurulun en az 10 üyesinin görüşülecek konuyu da belirten yazılı
istemi üzerine başkan, genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırır.
Genel kurul üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır, çoğunluk
sağlanamazsa ikinci toplantı katılan üyelerle yapılır. Kararlar, toplantıya katılan
üyelerin çoğunluğu ile alınır, bu çoğunluk üye tam sayısının 1/3’ ünden az olamaz.
2. Genel Kurulun Görevleri:
a. Yönetim kuruluna katılacak asıl ve yedek üyeleri seçmek.
b. Yönetim kurulu tarafından sunulan yıllık çalışma raporu ile denetim kurulu
raporunu inceleyerek karara bağlamak.
c. Yönetim kurulu tarafından sunulan kısa ve uzun vadeli eğitim ve öğretim
planı ile yıllık çalışma programını görüşerek karara bağlamak.
d. Yönetim kurulu tarafından teklif edilen yıllık bütçeyi ve personel ihtiyaçlarını
inceleyerek karara bağlamak.
e. Başkan ile yönetim ve denetim kurullarının ibrası hakkında karar vermek.
f. Akademide verilen hizmetler karşılığında alınacak ücretler için yönetim
kurulunca hazırlanan tarifeyi onaylamak.
3. Yönetim Kurulu:
Yönetim kurulu, başkan ile altısı asıl ve üçü yedek olmak üzere aşağıdaki
üyelerden oluşur.
a. Bakanlık personel genel müdürü.
b. Genel kurulun kendi üyeleri arasından seçeceği 5 asıl ve 3 yedek üye.
Seçimle gelen üyelerin görev süresi 3 yıldır. Görev süresi sona eren üyeler
yeniden seçilebilirler. Seçimle gelen üyelerin herhangi bir sebeple üyelikten
ayrılması halinde yedek üyeler, yerini aldığı üyenin süresini tamamlar. Bakanlık
personel genel müdürü bulunmadığı zaman kendisine vekalet eden, yönetim
kuruluna katılır.
1. Yönetim Kurulunun Toplantı Esasları:
Akademi başkanı, yönetim kurulunu en az beş üye ile en az ayda bir defa
toplanır, katılan üyelerin salt çoğun ile karar verir.
2. Yönetim Kurulunun Görevleri:
a) Başkan ve başkan yardımcıları adaylarını belirlemek.
b) Başkanlık tarafından hazırlanmış olan yıllık çalışma raporu ve programı ile
yıllık bütçeyi ve personel ihtiyaçlarını inceleyip genel kurula sunmak.
c) Başkanlık tarafından hazırlanmış olan yönetmelik ve benzeri düzenlemeleri
incelemek ve kabul etmek.
d) Kısa ve uzun vadeli eğitim ve öğretim planları hazırlamak, eğitim ve öğretim
hizmetlerine ilişkin kararları almak.
e) Akademinin görev alanına giren konularda taşınır ve taşınmaz mal satın
almak, yaptırmak, satmak, kiralamak, rehin ve ipotek tesis etmek üzere gerekli
işlemleri yapmak.
f) Akademice verilen hizmetler karşılığında alınacak ücretleri gösteren tarifeyi
hazırlayıp, genel kurula sunmak.
4. Denetim Kurulu:
Denetim kurulu, genel kurulun kendi üyeleri arasından seçtiği üç üyeden
oluşur. Üyelerin görev süresi 3 yıldır. Gerektiği hallerde denetim kurulu, kamu
kurum ve kuruluşlarının denetim elemanlarından yardım isteyebilirler.
1) Denetim Kurulunun Görevleri:
Akademinin idari ve mali denetiminden sorumludur. Yıl içinde gerekli gördüğü
hallerde her zaman denetleme yapabilir. Her yılın sonunda denetim raporu
düzenleyerek, genel kurula Ocak ayında sunar.
g) ÖĞRETİM GÖREVLİLERİ:
Akademide yüksek öğretim kurumlarıyla işbirliği yaparak geçici olarak öğretim
elamanı görevlendirilebilir. Yine yarı zamanlı olarak yani hem üniversitede hem de
akademide görev alabilecek şekilde öğretim üyeleri ile sözleşme yapılabilir.
Yükseköğretim kanununa göre sözleşmeli olarak yabancı uyruklu öğretim
elemanları çalıştırılabilir.
Akademide yukarıda belirtilenlerin dışında emekli veya çalışan mülki idare
amirlerinden görevlendirilir.
Kamu kurum ve kuruluşların uzmanlarından, sivil örgütlerden, alanında yetkin
sanatçı ve yazarlardan akademi başkanının talebi üzerine yeteri kadarı ile yine
sözleşme ile istifade edilebilir.
İdari personel ihtiyacı, naklen veya memuriyet sınavını kazananlar arasından,
başkanlığın talebi üzerine Bakanlıkça atanır. Bunlar hakkında memurlara
uygulanan hükümler uygulanır.
Görevlendirilenler; kamu kurum kuruluş ve kurullarda çalışanlar, ilgili kurumun
uygun görmesi ve ilgilinin kabul etmesi şartı ile yönetim kurulu tarafından,
yapılacak çalışmanın kapsamı ve süresi de dikkate alınarak, ücretleri ödenmek
üzere görevlendirilirler.
h) AKADEMİYE GİRİŞ:
Akademinin amaçlarında da belirtildiği üzere, kaymakam adaylarının seçimi ve
yetiştirilmeleri birinci amaçtır. Kaymakam adaylığı sınavı akademi tarafından
yapılacak ve aynı zamanda akademi giriş sınavı olacaktır.
1. Mülki İdare Akademisi Sınavına Giriş:
1. Devlet memurluğu için aranan genel şartları taşımak.
2. Üniversitelerin siyasal bilgiler, hukuk, iktisat, işletme, iktisadi ve idari
bilimler fakülteleri ile bunlara denkliği Yüksek Öğretim Kurulunca kabul edilen
yurtdışındaki en az dört yıl süreli fakültelerden mezun olmak.
3. Sınav tarihinde 30 yaşını bitirmemiş olmak. (Yaş sınırını fiili askerliği
sırasında geçirenler ilk sınava müracaat edebilirler)
4. Mülki idare amirliği görevini yapabilecek sağlık durumunu raporla
belgelendirmek.
5. Yaptırılacak araştırmaya göre, mülki idare amiri olmaya engel teşkil edecek
kişisel veya ailevi bir kötü sanı bulunmamak.
6. 5442 sayılı İl İdare Kanunun 31 ve 32. maddelerinde sayılan yetki, görev ve
sorumluluğu yerine getirebilecek, mülki idare amirliğine yaraşır kültüre, bilgi
birikimine, yeteneğe, Anayasanın başlangıç hükümleri ile 2. maddesinde ifadesini
bulan demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin gerektirdiği çağdaş yaşam ve
yönetim anlayışına sahip olmak.
7. Özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle girilen meslekler için yapılacak
eleme sınavından, Akademice belirlenen asgari puanı almış olmak.
8. daha önce memuriyete girmiş olanlar için, bahsi geçen fakültelerin ilgili
bölümlerinden mezun olmaları ve olumsuz sicil ve disiplin cezası almamış olmak.
2. Akademi Sınavı:
Akademiye alınacak öğrenciler, geleceğin üst düzey yöneticileri olacakları
anlayışıyla sınav usulü ile seçilerek alınacaklardır.
SINAVLAR
1) Test Sınavı
Akademi ile ÖSYM arasında yapılan bir protokole göre yapılacaktır. Sınav
Anayasa hukuku, idare hukuku, mahalli idareler, iktisat, Türkiye’nin idare ve
ekonomi yapısı, Atatürk İlke ve İnkılap tarihi, genel kültür ve aktualite ile ilgili,
ayrıca akademi tarafından yabancı dil de eklenebilir, çoktan seçmeli sorulardan
oluşmaktadır. Sınav baraj niteliğindedir. Ve baraj puanı Akademi tarafından tesbit
edilir ve önceden belirlenmiş olan aday sayısının 4 katı kadar aday, en yüksek
puandan sıralamak üzere sıraya konur ve sınavı kazanmış sayılır.
2) Yazılı Sınav
Test sınavını geçen adaylar yazılı sınava kabul edilir. Yazılı sınavda adayların
bilgi, muhakeme ve yazılı ifade kabiliyetleri ölçülür. Adaylık seçiminde yazılı
sınavın gerekliliğine olan inanç mülki idare amirleri arasında % 80’dir.197
Yazılı sınav kompozisyon tipi bir sınavdır. Bu sınavda sorular 18. yy
ortalarından beri siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmelerle ilgili düşünceler
tarihinde olabildiği gibi, uluslar arası ilişkilerle, yönetim bilimi, mali, sosyal
ekonomi, çevre ve diğer toplumsal konularla da ilgili olabilir. Adaylar sınavda üç
seçmeli sorudan yalnız birini yanıtlarlar. Sınav süresi 3 saattir. Yazılı sınavda
komisyonun her üyesi tarafından ayrı ayrı okunup, değerlendirilir. Genel toplamın
ortalaması adayın yazılı sınav notunu oluşturur.
Yazılı sınav komisyonu akademi başkanı, akademi öğretim üyelerinden üç kişi
ve soruyla ilgili bir uzmandan oluşur. Sınav komisyonunun teşkilinden Akademi
yönetim kurulu sorumludur.
Yazılı sınava giren adayların notları yüksekten başlayarak sıralanır. Bu sınav
baraj niteliğinde olmadığından adayların tamamı sözlü sınava alınırlar.
3) Sözlü Sınav
Sözlü sınav komisyonu 7 kişiden oluşur; Akademi başkanı ve yönetim
kurulunun kendi arasından seçeceği bir üye, İçişleri Bakanlığı Personel Genel
Müdürü , Mahalli İdareler Genel Müdürü , Eğitim Dairesi Başkanı , İller İdaresi
Genel Müdürü ve bir psikiyatr veya psikolog, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı
istediği her zaman komisyona katılabilir. Sözlü sınavda adaylar soyadı sırasına
göre çağrılırlar ve adayın fiziki yapısı, sözlü ifade yeteneği, kişisel ve psikolojik
___________________________________________________________
197 MİAR, s. 93
durumu değerlendirilir. Sınav sırasında adaya öncelikle kişisel bilgileri ile ilgili
sorular yöneltilir, günlük olaylar ve aktualite ile ilgili konuşmalar yapılır.
Yöneticilerde bulunması gereken niteliklerden yola çıkılarak, mülki idare
amirlerinin karşılaştıkları tipik sorunlarla ilgili bir örnekolayla ilgili önceden
yapılan hazırlık çerçevesinde aday tarafından yapılan sözlü sunuş ve tartışma
yöntemiyle aday değerlendirilir.
Sınav komisyon üyelerinin her bir adayla ilgili değerlendirmesini yapar ve
verilen puanların ortalaması sözlü notu olarak kabul edilir.
Adayların yazılı ve sözlü sınav notlarının ortalaması her adayın kesin puanını
oluşturur ve en yüksek nottan başlanarak sıralama yapılır. Kaç kişinin adaylığa
kabul edileceği önceden ilan edildiğinden bu sayı kadar aday sınavı kazanmış
sayılır. Ayrıca yedek liste ilan edilmez.
Adayların değerlendirilmesi heyet tarafından titizlikle ve aynı oranda
demokratik ve şeffaf yapılacaktır. Akademiye giriş sınavlarının güvenirliği ve
gerçekliği bilimsel olduğu kadar, ileride halkla birebir ilişkiye girecek yöneticiler
açısından hem vatandaşlar hem de kurumlar nezdinde kabul edilir olmalıdır. Bu
aynı zamanda Akademinin iç ve dış kamuoyu nazarında meşruiyetini
güvenilirliğini sağlayacaktır. Böyle bir kurumdan yetişmiş olmanın psikolojik
yoğunluğu, yöneticinin kendine olan güvenini arttıracaktır.
İ) EĞİTİM-ÖĞRETİM:
Akademide verilecek eğitimin amaçları: Kamu hizmeti duygusunun
geliştirilerek görev yürütülürken ulusun ve devletin hizmetinde olmanın
gerektirdiği nitelikleri kazandırmak hedeftir. Amaçlar konusunda ortak bir
anlayışa sahip, ileriyi görebilen vizyon sahibi, sorunları çözebilen, karar alabilen,
güdülen siyaseti çözümleyebilen, örgütün varlığını sürdürebilen, kaynakları etkili
ve verimli kullanabilen sabırla dinlemesini bilen, entelektüel kibiri olmayan, takım
çalışmasını bilen, yalnız haklarına değil görevlerine karşı duyarlı bir üst düzey
yönetici yetiştirmektir. Bunlar sahip olunması ve geliştirilmesi gerekli bir takım
niteliklerdir ve ne kadar yararlı olursa olsun salt teknik bilgiden daha önemlidirler.
Hatta sadece kendi ülkemizle sınırlı olmayıp, uzak planda, dünya ölçeğinde
devletlerin yönetiminde, uluslar arası örgütlerde ve özel sektörde söz sahibi
olabilecek yöneticiler yetiştirmektir.
Akademi giriş sınavını başararak giren adaylar devlet memurluğuna girmiş
sayılır, devlet memuru olanların ise statüleri devam eder. Bu bakımdan öğrenciler
maaş alırlar ve disiplin yönünden memurlar gibidirler.
a) Eğitim Süresi:
Akademide eğitim süresi 3 yıldır. Kaymakam adaylığı süreci akademi
tarafından yönlendirilir ve adayların yetiştirilmesi akademinin sorumluluğundadır.
Eğitim süresi boyunca;
1. 1 ay İl merkezi stajı
2. 7 ay Akademi merkez stajı ( Bakanlık Merkezi stajı yerine)
3. 1 ay Kaymakam refikliği
4. 1,5 ay Teftiş stajı
5. 12 ay Yurtdışı stajı
6. 1,5 ay Milli Güvenlik stajı
7. 8 ay Kaymakam vekilliği
8. 4 ay Kaymakamlık kursu
stajları yapılır.
Eğitim süresince uygulamalı eğitim ile akademik eğitim dengesi gözetilmeye
çalışılmıştır. Aday uygulamada yaklaşık 1 yılını geçirmektedir; il merkez stajı,
kaymakam refikliği, teftiş stajı, ve kaymakam vekilliği yaparak, Yedi ay Akademi
stajı, 4 ay kaymakamlık kursu ile de hem mevzuat bilgisini hem akademik
çalışmasını yine 1 yıllık bir süreyle tamamlamaktadır. Bir yıllık yurtdışı stajı hem
yabancı dil öğrenmede bilgi, görgü arttırmada hem gidilen ülkenin kurumlarını
yerinde görme bakımından son derece faydalıdır. Ayrıca yurtdışında yüksek
lisans imkanı bulan yabancı dil seviyesi yüksek adaylar için ekstra artıları olan,
prestijli bir stajdır.
Akademide fiilen geçirilen zaman 7 ay akademi merkez stajı ile 4 ay
kaymakamlık kursu olarak toplam 11 aydır.
b) Yüksek Lisans Derecesi:
Akademi, üniversite sonrası 3 yıl süren teorik çalışmaların uygulama ve
örnekleme katılımlarla desteklendiği, yabancı dil öğretiminin olduğu bir yapılanma
içindedir. Yükseköğretim Kurulu ile yapılacak olan protokolle, harp
akademilerinde olduğu gibi, yönetim bilimleri alanında yüksek lisans derecesine
sahip olabilir. Üniversite üzerine yapılacak üç yıllık akademik ve uygulama
dengesini gözeten bir eğitim programında, kuruluşun sistemli ve akademik
boyutuda olan bir eğitim anlayışıyla bu hak elde edilebilir.
c) Eğitim Merkezi:
Ankara’da Akademi bünyesinde oluşturulacak eğitim merkezi aynı zamanda
yatılıdır. Kaymakam adayları ve diğer zamanlarda hizmet içi eğitim görenler eğitim
merkezi misafirhanesinde konaklayabileceklerdir.
Eğitim merkezinin yataklı olmasındaki maksat; hem adayların barınma
ihtiyaçlarına cevap vermek hem de ortak bir kurum kültürüne katkıda bulunmaktır.
Eğitim merkezi, öğretim için gerekli her türlü araç gerece sahip, bilgisayar
laboratuarı, kütüphanesi, konferans salonu, modern derslikleri ve etüt salonu
olan bir yapıda olacaktır. Genç adayların kalmayı tercih edecekleri ayrıca “gurur
duyacakları” sosyal ve sportif tesisleriyle beraber ortak kültürün oluşmasını
sağlayacak konumda olmalıdır. Burada kaymakam adaylarının sağlıkları, düzenli
beslenmeleri ile ilgili uygulamalar planlı, bu plan sebep ve sonuçlarıyla
kendilerine anlatılmalıdır. Ayrıca beden sağlıklarını bekleyen, ileride
karşılaşabilecekleri meslek hastalıklarına karşı eğitimden geçirilmelidirler. Bu
noktada vurgulamak gerekir ki, Türkiye gibi bölgeler arası gelişmişlik farkının çok
olduğu ülkelerde, değişik yerlerde görev yaparken, içilen suyun bile ciddi riskler
taşıdığı bilinmektedir. İçişleri Bakanlığının son yıllarda, uygulamaya çıkacak olan
kaymakam adaylarını çeşitli kan tahlillerinden geçirdiği ve değişik hastalıklara
karşı aşı yaptırdığı memnuniyetle görülmektedir.
d) Eğitim Konuları:
Akademide ilk 7 aylık dönemde adayların, yöneticilerin asıl uğraş alanı olan
yönetim konusunda bilgilenmeleri amaçlanır. Son dönemde 4 aylık kaymakamlık
kursunda ise ağırlık, uygulamaya hazırlık olması bakımından, mevzuat
bilgisindedir. Yine bu dönemde resmi kurumlara geziler olmaktadır. Bizim
üzerinde duracağımız akademik yoğunluğun olduğu ilk yedi aylık dönem içinde
verilen eğitimdir.
Adayların, çağdaş yönetimin ve yönetsel eylemin dört alanı olan çalışma
ilişkileri, yönetsel düzenlemeler, bütçe ve maliye politikası ve uluslararası ilişkiler
üzerinde problem çözme, örnek olay çalışmaları, seminerler, konuşmacılar, alan
çalışmaları, yabancı dil laboratuar çalışmaları, seçimlik projeler ve seminerler için
raporlar hazırlama ve serbest okumalar akademinin başlıca öğretim yöntemleridir.
Yönetsel karar verme, grup yaklaşımı ve örnek olay yöntemiyle yönetim ile
ilgili kavramlar ve mali yönler vurgulanarak incelenir. Görüşme konusunda,
deneyimli diplomat ve meslektaşların ve kamu görevlilerinin sunuşları örnek
alınarak ulusal ve uluslararası görüşmeler yapılır. Örnek olay olarak, grup
çalışması ile örgütlü gruplararası görüşmelerde bir adayın stajı konu edilir.
Yabancı dil eğitimi önemli bir yer tutar. İngilizce eğitimi verilir. Uluslararası
mobiliteyi izlemek, kültürel, sportif ve sanatsal faaliyetleri takip etmek için,
yabancı temsilcilerle ilişkilerde rahat davranabilmek için yabancı dil öğrenimine
önem verilir. Bunun için akademide yabancı öğretim elemanları da görevlendirilir.
Ayrıca her adayın yurtdışına gitmeden belli bir seviyeye gelmesi
amaçlanmaktadır.
Bütün adayların bilgisayar kullanabilir duruma gelmesi için, bilgisayar
laboratuarında sistemli bir çalışma yapılır.
Akademide yönetim kuramları, yönetim psikolojisi, kamu yönetimi, personel
yönetimi, mali yönetim, insan ilişkileri, çevre ve mahalli idareler, planlama ve
denetim ile örgüt geliştirme konularına eğitim sisteminin koymak gerekecektir.
Ayrıca çağdaş yönetim teknikleri ile istatistik konusunda beceriler kazandırılmaya
çalışılmaktadır.
Adaylara pratik yönetsel deneyim vermek amacıyla grup seminerler yoluyla,
uzmanlık konularında ek çalışma sunulur. Bu çalışmalarda adaylar bir yöneticinin
önderliğinde, bir raporun hazırlanmasını da içeren, yönetsel organın
fonksiyonlarını canlandıran gruplar içinde çalışırlar. Seminer yöntemi, yönetsel
bir kamu probleminin disiplinler arası çalışmasında olduğu kadar,
çözümlenmesinde de nesnel olma özelliğine sahip olması nedeniyle tercih edilir.
Bir seminer grubu on kişiden oluşur, konu seminer grubunun her üyesine alt
başlıklar biçiminde dağıtılır. Grubun son raporu bütün üyelere dağıtılır. Bazen bu
raporlar yayınlanabilir.
Programın özelliği de seçmeli derslerdir. Özellikte grup çalışmalarında gruplar
akademi tarafından belirlenen başlık ve çerçeve biçiminde seçim yapabilirler. Bu
durum hem adayın ilgi duyduğu bir alana daha fazla zaman ayırabilmesi hem de
psikolojik olarak tercih yapabilmenin verdiği pozitif enerjinin yakalanması içindir.
Yöneticilerin yaşadıkları ülkenin siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısına ilişkin
bilgilenmelerini sağlamak amacıyla siyaset bilimi, siyasal bilgiler tarihi, sosyoloji
ve sosyal psikoloji konularında eğitim sırasında yer verilmektedir.
Yöneticilerin formal yönleri dışında, öncelikle derin bir genel kültüre sahip
olmaları gerekir. Bir yazarın dediği gibi “genel kültür, herşey unutulduğunda
geriye kalandır.” Bu nedenle tarih, coğrafya, felsefe, matematik ve doğa
bilimlerine ayrıca sanat, spor ve edebiyata yabancı olmamak gerekir. Ancak
bunlar kimi zaman tarihi yerlere yapılan toplu gezilerle, beraber gidilecek
izlenceler ve konserlerle kazanılabilir. Kaymakam adaylarının son yıllarda
beraberce gittikleri tiyatro, bale ve opera gösterileri, Cumhurbaşkanlığı senfoni
orkestrası konserleri güzel örneklerdir. Yine özellikle belirtmek gerekir ki alınan
dans dersleri kaymakam adaylarının en çok sevdikleri ve ulusal basın ve
toplumumuz tarafından da ilgiyle karşılanan etkinliklerdir. Bunlar aslında bir
neslin yetişme tarzını da ifade etmektedir.
Akademinin eğitim uygulamaları ile ilgili olarak bir avantajını belirtmek
gerekirse, hedef kitlesinin zaten üniversite mezunu, belli zorluk derecesindeki
sınavları başarmış, nitelikli bir aday grubu olması, hem işin gereği hem de başarı
için gerekli malzemenin hazır bulunması şeklinde ifade edilebilir. Adayların
nitelikli oluşu Akademiyi, Akademinin kaliteli oluşu da adayları olumlu yönde
etkileyecektir.
Akademi adayların, akademik çalışmalar için gerekli olan, eksikliklerini
tamamlayacak biçimde belli oranda akademik öğretime de ağırlık vermektedir.
Adayların çağdaş araştırma teknikleriyle tanışmalarını sağlamakta, yönetime
doğrudan yararlı olacak araştırmalar yaparak, çözümler oluşturma, yenilikçi ve
gelişmeye açık bir ruh ve gerçekçi bir tutum geliştirme çabasındadır.
e) Yeterlilik Sınavı:
Kaymakam adayları Akademi stajı ve en son dört aylık kaymakamlık kursunun
sonunda yani üç yılın sonunda yeterlilik sınavına girerler. Yeterlilik sınavı, sözlü
bir sınavdır ve sözlü sınav komisyonunca yapılır. Yeterlilik sınavında adaylar
soyadı sırasına göre çağrılırlar. Adaya mevzuat ve uygulamaya ilişkin sorular
sorulur, adaylık döneminin değerlendirilmesi istenir. Adaylık dönemine ilişkin
eleştirilerini aday komisyonla paylaşabilir. Burada yalnız adayın verdiği cevaplar
değil, bütün stajlar boyunca adayla ilgili valilerin, kaymakamların ve mülkiye
müfettişinin, akademi başkanının kanaatlerinin olduğu dosyası göz önünde
bulundurulur. Varsa almış olduğu takdirname ve cezalara bakılır. Komisyon
üyelerince verilen notların ortalaması adayın yeterlilik notu ve aynı zamanda
derecesini belirler.
Dönem birincisi, ikincisi ve üçüncüsü ilk görev yerlerini tercih hakkına sahip
olurlar. Diğer adaylar kura ile atanacakları ilçeleri belirlerler.
Başarısız bulunanlar genel idare hizmetleri sınıfından bir kadroya atanırlar.
Eğitimin herhangi bir sebeple tamamlamaması durumunda (mücbir sebeplerle)
eğitime devam edilip edilmeyeceğine, tekrar başlanıp başlanmayacağına Akademi
Genel Kurulu karar verir.
J) AKADEMİNİN GELİRLERİ:
Akademinin gelir kaynakları şunlardır:
a) Her yıl genel bütçeden konulacak ödenek .
b) Akademi tarafından yapılacak araştırma, eğitim, öğretim, danışma ve
diğer hizmetlerden alınacak ücretler.
c) Yayın gelirleri.
d) Akademiye ait taşınır ve taşınmaz malların gelirleri.
e) Akademiye yapılacak her türlü yardım ve bağışlar.
f) Yukarıdaki gelirlerin nemalandırılması suretiyle elde edilecek gelirler.
Mali Kolaylıklar:
Akademiye yapılacak ayni, nakdi ve sair yardım ve bağışlar her türlü vergi,
resim ve harçtan muaftır. Gelir veya kurumlar vergisine tabi mükellefler tarafından
Akademiye makbuz karşılığında yapılacak nakdi bağışlar, yıllık beyanname ile
bildirilecek gelirlerden ve kurum kazancından indirilir.
Akademinin tesis, bina ve arazileri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
Akademi faaliyetlerinden elde edilecek kazançlar, kurumlar vergisine tabi değildir.
SONUÇ
Çalışmalarda staj ve teorik hazırlığın sıra ve süreleri zamana ve diğer kurum ve
kuruluşlarla işbirliği çerçevesinde esneyebilmeli ancak iskelet yapı bundan
etkilenmemelidir. Bugünkü Kaymakam adayları eğitim sürecinin çerçevesini çizen
yönetmelikte olduğu gibi, esnekliğin amaçların önüne geçmemesine dikkat
edilmelidir. Akademi düşünülürken TODAİE örneğinde olduğu gibi başlangıç
amacından zaman içinde uzaklaşılmamasına dikkat edilmeli, yapı geliştirilmeye
çalışılmalıdır. Bilindiği gibi TODAİE yalnız kamu personelini yetiştiren bir kurum
değil, aynı zamanda kamu yönetimine ilişkin konularda araştırma ve yayın yapan
bir kurumdur. Ancak bugüne kadar bu görevlerini istenen düzeyde yerine
getirememiştir. Enstitünün amaçlarından en önemlisi olan yüksek yönetici
yetiştirilmesinden uzaklaşılmış, daha çok orta düzey yöneticilerinin ve yürütücü
düzeydeki personelin eğitimi üzerinde durularak, sınırlı olan eğitim kaynakları
gereği gibi kullanılmamıştır.
Mülki İdare Akademisi çalışmalarını yürütürken, ulusal ve uluslararası bilimsel
ve akademik çevrelerle ilişki içinde olmalı, aynı zamanda uygulama sahalarına
inerek güncel siyasal, ekonomik ve toplumsal hareketliliği analitik tarzda
öğrencileri ile paylaşmalı, diğer personel içinde bunun zemini olmalıdır.
Akademinin kurulabilmesi için dünyadaki örneklerinden, geleneksel yapının
özgün denemelerinden faydalanılmalı, üniversite kadrolarının, mülki idare
amirlerinin ( % 86’sı kurulmasına taraftardır ) memurların, çalışanların,
öğrencilerin, vatandaşların görüşleri, önerileri ve eleştirileri alınarak ciddi
istatistiki değerlendirmelerle, devletin gerekleri de göz önünde bulundurularak,
kapsamlı bir fizibilite çalışmasına dayandırılması, uygulanabilirliğini artıracaktır.
Akademi ayrıca mülki idare amirlerinin, hizmet içi eğitim ihtiyaçlarında
danışma, bilimsel ve akademik çalışmalarında da yardımcı olacak şekilde
yapılanmalı, “mülki idare ekolü” oluşturulması yolunda inisiyatif sahibi olmalıdır.
Ülkemiz kamu yönetiminde ulaşılmak istenen perspektif için yapılan
değerlendirmeler ve uluslararası karşılaştırmalarla ilgili olarak Amerikalı siyaset
bilimcisi Robert Dahl’ın şu sözleri ifade edilmelidir: “ Ulusal sınırları ve seçkin
tarihsel deneyimleri aşan ilkelerden ve genelleştirmelerden elde edilebilecek
karşılaştırmalı çalışmalar yapılmadıkça, kamu yönetimi biliminden söz edilemez”.
Türkiye’de uzun yıllardır düşünülen ve değişik çalışmalar yapılan ancak
yapılan planların uygulanabilir programlarla beslenmemesi, siyasal irade
desteğinden yoksunluk, geleneksel yapının korunması içgüdüsünün daha risksiz
görülmesi ve eklenebilecek daha başka iç ve dış kaynaklı sebepten dolayı istenen
düzeyde gerçekleşemeyen idari reform çalışmaları kapsamında ele alınması
gereken Kamu Yönetimi Akademisi ile Mülki İdare Akademisi ve Kamu Yönetimi
Bakanlığı veya Müsteşarlığı konuları bir bütünün parçaları olarak ele alınmalıdır.
Bu bütüncü yaklaşım içinde mülki idare amirlerinin daha geniş perspektifte ülke
idarecilerinin seçimi, programların bilimsel ilkelere uygun, ulusal ve uluslararası
kamuoyunun güvenini kazanmış, profesyonel anlayışla ekonomik, teknik ve
sosyal altyapısının sağlam örüldüğü bir kurumla yapılması ihtiyacı önemle
hissedilmektedir.
Bu çerçevede kurulması düşünülen Mülki İdare Akademisi, mülki idarede bir
“ekol” olma misyonunu da yüklenmiş olacaktır. Akademi mezunu idareciler hem
uygulamalarında bu güveni hissedecekler hem de toplum hayatında önemli olan
sosyal onayı, halkın beklentilerini en üst düzeyde karşılayarak alabileceklerdir.
Ayrıca Akademi uzun vadede dünya uluslarına yönetici yetiştiren bir nitelik de
kazanabilecektir.
KAYNAKÇA
AKKUTAY Ülker, Enderûn Mektebi, Ankara, Gazi Üniversitesi, 1984
ALDAN Mehmet, “Mülki İdare Amirliği Üzerine”, İdarecinin Sesi Dergisi C.5, S.5,
Eylül 1991
AR A.Fikret, ”Fransa ve Türkiye’de Yönetici Yetiştiren Başlıca Kurumlar ENA; IIAP
ve TODAİE” Amme İdaresi Dergisi Cilt 19. Sayı 4 Aralık 1986
ARMSTRONG John, “The European Administrative Elite“,Princeton University
Press 1973
ARSLAN Y., Türk İdare Dergisi Sayı 395, Haziran 1992
AYVERDİ S., Edebi ve Manevi Dünyası içinde Fatih, İstanbul 1974
BALTACI C, XV. – XVI Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976
BAŞSOY Ahmet, “Kaymakamlığa Giriş”, İdarecinin Sesi Dergisi C.5, S.6, Kasım
1991
BAYKAL İ.H., Enderun Mektebi Tarihi, İstanbul 1953
BEHLÜLGİL Mefahir, “İmparatorluk ve Cumhuriyet Döneminde İllerimiz“ İstanbul,
1992
BEY Ali Seydi, Teşrifi Teşkilatımız, Tercüman 1001 Temel Eser, No : 17
BİRCH Antony H., The British System of Government, 1990
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1963
201
BODİGUEL J.L., Political and Administrative Traditions and the French Senior
Civil Service, Internatıonal Journal of Public Administration, 1990
CAHİT Emre, Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi Birleşik Kırallık, ABD,
Fransa,Almanya ve Japonya’da Kamu Yönetiminin Yapısı ve İşleyişi, Ankara SBF.
Yayınları, 1997
CAHİT Emre, Tayfur ÖZŞEN, Metin ÖZUĞURLU, Koray KARASU, “İyi Yönetim
Arayışında Türkiye’de Mülki İdarenin Geleceği”, Türk İdari Araştırmalar Vakfı,
Ankara 2002 (MİAR)
CANMAN Doğan, “Personel Yönetimi Notları”
CANMAN Doğan, “Türkiye’de Kalkınma Gereklerine Uygun Olarak Yüksek
Yöneticilerin Yetiştirilmesi”, AİD, C. 1, S. 3., Eylül 1978
CENKMEN E., Osmanlı Sarayı ve Kıyafetleri, İstanbul 1948
CEVAD A., Tarih-i Askeri Osmani, İstanbul, 1977
CHAPMAN Brian, Avrupa’da İdare Mesleği, Çev. Cahit TUTUM. Ankara, TODAİE.
1970
CHAPMAN Richard.A., “ The Higher Civil Service in Britain, London Constable,
1970
Civil Service College, Charter For Customers, 1994
Civil Service College, Framework Document, June 1989
Civil Service College, Prospectus 1994 to 1995, s.76.
202
Civil Service College, The Fast Stream Training Programme, London: 1985
Civil Services Academy, District Management Group Training Session 1993-
1994,Lahore, s.18-24
ÇANKAYA Ali, Mülkiyeliler Tarihi, Ankara, SBF,1955
Dahiliye Memurları Kanunun (1700 sayılı) 26/2/1992 günlü, 3778 sayılı yasayla
değiştirilmiş 2. Maddesinin B Bendi.R.G.: 5/3/1992: 21162
Devlet Memurları Kanunu (657 sayılı) mad. 36.
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1979
DREWRY Gavin and Tony Butcher, The Civil Cevrice Today, Oxford, 1988
Enç, M., Üstün Beyin Gücü, Ankara1973
Ergin, O., Türk Maarif Tarihi, C. 1-2., İstanbul 1977
ERGUN Turgay, “Yüksek Yöneticilerin Yetiştirilmesi Sorunu” Amme İdaresi
Dergisi (C.12, S.2,1983)
ERGUN Turgay, Birgül Ayman GÜLER, Filiz DEMİRCİ, “ Karşılaştırmalı Kamu
Yönetimi “ TODAİE Kamu Yönetimi Uzmanlık Proğramı Ders Notları, 1994
FİŞEK Kurthan, “ Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Türkiye’de Mülki İdare
Amirliği, Sistem ve Sorunlar “ Türk İdareciler Derneği Bilimsel Araştırma Dizisi
GREENWOOD John and WİLSON David, ” Public Administration in Britain Today
“, 1989
203
GÜLER Birgül, ”Devlet Personel Başkanlığı Üzerine Bir İnceleme (I)” , AİD, C.21,
S.1, Mart 1988
GÜLER Birgül, “Devlet Personel Başkanlığı Üzerine Bir İnceleme (II)” , AİD, C.21.,
S.2, Haziran 1988
Handbook Civil Services Academy, Lahore, 1993-1994,
Harp Akademileri Kanunu, Madde 3-8.
HEPER Metin, “Tanzimattan Cumhuriyete Devlet Yapısı ve Yönetimi”, Türkiye
Ansiklopedisi, 2.Cilt
İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1967
İNALCIK Halil, Tarih ve Akademi, Türkiye Bilimler Akademisi, TÜBİTAK, Ankara,
2002
İSFENDİYAROĞLU F., Galata Sarayı Tarihi, İstanbul 1952
KANTARCIOĞLU Selçuk, Devlet Personel Rejimi, Ankara, 1977
Kaymakam Adayları Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Yönetmelik (R.G.:17(1997,23052)Md.1
Kaymakamlık Kursu, Amme İdaresi Bülteni (Sayı5, Nisan 1966)
KENNEDY Charles H., Bureaucracy in Pakistan, Oxford University Press,1987,
KİNGDON Geoffrey, Fry. Statesman İn Disquise –the Changing Role of the
Administrative of British Home Civil Service 1853 –1966 (London: Macmillan and
Co, Ltd, 1969)
204
KÖPRÜLÜ Ayda,”Üst Yöneticilerin Eğitim Sorunu”, Kooperatif Dünyası Dergisi, Y.
16., S. 184., Temmuz 1986
KUBİLAY Metin, “ Türkiye’de Mülki İdare Sistemi “ Türk İdare Dergisi, Eylül 1998
LYBYER, A.E., The Goverment of the Ottoman Empire in the time of Suleiman the
magnificent Cambridge, 1913
MACHİN Howard, “France”, Government and Administratinon in Western Europe,
ed. F.F. Ridley (New York: St. Martin’s Press, 1979)
Maiyet Memurları Yönetmeliği.
Max Beloff ve Gillian Peele, The Government of the UK: Political Authority in a
Changing Society ( New York: W:W Norton and Company, 1985)
MIHÇIOĞLU Cemal, “Devlet Personel Dairesinin Kuruluş Yılları: Anımsamalar,
Düşünceler” AÜSBF Dergisi, C.XL.11, Ocak-Aralık
MIHÇIOĞLU Cemal, Türkiye’de Yüksek Kadem Yöneticilerinin Eğitimi, ALİSBE,
Haziran 1968
MİLLER, B, The Palace School of Muhammad the Congueror, Cambridge 1931-
1941
MİLLER B, Beyond the Sublime Porte The Grand Sesaglro of Stambaul, New
Hawen, 1931
Milletimiz Hizmetinde 50 Yıl, Emniyet Genel Müdürlüğü Basımevi Şube Müdürlüğü
205
Milli Prodüktivite Merkezi; 580 Sayılı Kuruluş Kanunu, Madde2.
Mülkiye Mecmuası, Birinci Kanun 1935, 57. sayı, S. 9., Prof Emin ERİŞİRGİL nutku
ONARAN Alim Şerif , “Devlet Personel Eğitimi”, TİD, Y.35,S.289, Temmuz-Agustos
1964
ONARAN Oğuz, “Yönetici Sınıfının Eğitimi Belçika, Fransa, İngiltere ve Türkiye’de
ONARAN Oğuz, Yönetici Sınıfın Eğitimi, TODAİE Yayını, Ankara, 1967
ORTAYLI İlber, “Osmanlı Kadısının Taşra Yönetimindeki Rolü“ Amme İdaresi
Dergisi, C.9, Mart 1976
ORTAYLI İlber, ”Tanzimattan Sonra Mahalli İdareler” , TODAİE , Ankara 1974
OSMAN F., Edirne Sarayı, Anakara 1957
ÖKTEN M.Kemal, Türk Kamu Personeli Yönetim Gelişimi, Amme İdaresi Dergisi,
Haziran 1992,C.25
ÖZER Cevat, “Mezunlar Araştırması”, 1965-1985, basılmamış KYUP Uzmanlık Tezi
Ankara TODAİE, 1988
ÖZKAYA Özdemir, “Hizmetiçi Eğitimde Temel İlkeler ve Teknikler”
PAKALIN M.Z, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 1 Cilt İstanbul, 1971
R.G.: 9/8/1991: 20955 Mükerrer.
206
RİDLEY F. and J. BLONDEL, Public Administration in France, London, Butler and
Tanner Ltd.Frame 1969
SAYLAN Gencay, “Türkiye’de Mülki İdare Amirliği” ,T.İ.D Bilimsel Araştırma
Dizisi: 1
Siyasi İlimler Mecmuası, Sayı 107
STEVENS Anne, The Government and Politics of France, St.Martins Pres,1992
SULEİMAN Ezra N., “From Right to Left, Bureaucracy and Politics in France “
Bureaucracts and Policy Making, Ed. E.N., Suleiman New York: Holmess and
Meier, 1984
SUREYYA M., Sicill-i Osmani, 4 Cilt, İstanbul, 1895
SÜRGİT Kenan, DİNÇER Nabi ve KÖKSAL Ülker, Türkiye Orta Doğu Amme İdare
Mezunları Hakkında Bir Araştırma Ankara, TODAİE, 1958
TAŞKELİ Sezai, “Elli Yılda İçişleri Bakanlığı Personelinin Hizmetiçi Eğitimi”, Türk
İdare Dergisi, Ekim 1973
TAYYARZADE A.A, Tarihi Ata, 1 Cilt, İstanbul
TEKELİ İlhan, Bölge Planlama Üzerine, İstanbul, 1972
TEZEL Ergün,“Mülki İdare Amirlerinin Yetiştirilmesi” Ankara,TODAİE,Kyup
Tezi,1983
TEZEL Ergün,”Kamu Yöneticilerin Yetiştirilmesi” Anakara, TODAİE,1988
TODAİE Tanıtım Broşürü
207
TODAİE, 1994 Eğitim Programları
TODAİE, Kamu Yönetimi Lisans Üstü Uzmanlık Programı 1999-2000 Tanıtım
Broşürü.
TÖNÜK Vecih, Türkiye’de İdare Teşkilatının Tarihi Gelişimi ve Bugünkü durumu ,
Ankara, Kanaat Basım ve Ciltevi, 1945
TUTUM Cahit, “ Fulton Raporu” Amme İdaresi Dergisi Cilt 2, Sayı 1 Mart1969
USTA İlknur, SSK Müfettişi, SSK Bülteni Sayı: 83, 2003
UZUNÇARŞILI İ.H, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, Ankara, 1943,
C.1.
UZUNÇARŞILI İ.H, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1945
Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 1973
VERNARDAKİS George, “ The Civil Service College of the United Kingdom
Training for the Fast Stream “, International Journal of Public Administration,
1987
VERNARDAKİS George, “ The Natıonal School of Administratıon and Public
Policy-Making in France “, Internatıonal Reviev of Administrative Sciences, 1988
VERNARDAKİS George, “The National School of Administration : Training for the
higher Levels of the Frenvh Civil Service”, International Journal of public
Administration (Vol.12,No2,1989).
YAVUZ Ahmet ,” TODAİE’nin Yapısı, İşleyişi ve Sorunları “, basılmamış KYUP
Uzmanlık Tezi, Ankara, Todaie,1993
208
http://www.anayasa.gov.tr/KARARLAR/İPTALİTİRAZ/K 1985/ K 1985-08.htm.
http://www.e-akademi.org, “Türkiye Adalet Akademisi Kanunu”
TAŞDAN, Hayati, Türkiye’de Mülki İdari Akademisi, Yüksek Lisans Tezi, Danışman
- Prof.Dr.Tayfur ÖZŞEN, 209 s.
ÖZET
Bu çalışmada gelişen şartlara uygun olarak, çeşitli ülkelerdeki
üst düzey yönetici yetiştirme deneyimlerini göz önünde
bulundurarak, ortak ve örnek alınabilecek noktaların saptanması ve
bunlardan yararlanılması ile ülkemizdeki Mülki İdari Amirlerinin
şeçimi, yetiştirilmesi ve hizmet içi eğitimlerinin akademik bir
ortamda yapılarak, geniş anlamda Türkiye’de ve uluslar arası
alanda söz sahibi olacak yöneticiler yetiştiren, daha önemlisi bir
ekol olabilecek Mülki İdare Akademisinin kurulması
amaçlanmıştır.
Çalışmanın kapsamı, Türkiye’de idari yapının ayrılmaz bir parçası olan ve ülke
yönetiminde aldıkları rolle anılan mülki idare amirlerinin mesleğe alımları ve yetiştirilmeleri
yolunda, Mülki İdare Akademisi kurulması fikri ile Türkiye’de yönetim ve yöneticiliğin
tarihsel gelişimi, dünya ölçeğindeki üst düzey yönetici yetiştirmeye örnek olan Fransa,
İngiltere ve Pakistan’daki yönetici yetiştiren kurumlar ele alınmıştır. Ayrıca ülkemizdeki
akademi örnekleri kapsama dahil edilmiştir.
Çalışmanın birinci bölümünde Mülki İdare tarihi ve Mülki İdare Amirlerinin yönetici
sınıf içindeki yeri ele alınırken, tarihsel önemi ve eğitim alanındaki orijinalliği ile dikkat
çeken Enderun Mektebi ile Mülki İdare Amirleri ile özdeşleşen Mektebi Mülkiye’ye özellikle
geniş yer ayrılmıştır.
İkinci bölümde Türkiye’de kaymakam adaylarının eğitimi sürecine bugünkü haliyle bakılmış,
aslında Mülki İdare Akademisi’nin neden gerektiğine vurgu yapılmak istenmiştir. Bu
bölümde ayrıca TODAİE, Devlet Personel Başkanlığı ve Milli Prodüktivite Merkezi’nden de
bahsedilerek ülkemizde yönetici yetiştirilmesi çabalarına değinilmiştir.
Üçüncü bölümde çalışmanın karşılaştırmalı olmasını sağlayan yabancı örneklere,
bunların tarihi gelişimi, işleyişi ve bunlara yöneltilen eleştirilere bakılmıştır.
Son bölümde ise akademi kavramsal olarak ele alınmış, Türkiye’deki örnekler olan
Milli Güvenlik Akademisi, Harp Akademileri, Polis Akademisi ve yeni kurulan Adalet
Akademisinin tarihsel gelişimi ve yapısı konu edilmiştir. Ayrıca anayasa hükmü gereği üst
düzey yönetici yetiştirilmesi için bir yapılanmaya gidilmesi gerekirken yine bir Anayasa
Mahkemesi kararıyla iptal edilen yüksek yönetici yetiştirilmesi ile ilgili kanuna ve o günden
bu yana bu önemli eksikliğin giderilememesine değinilmiştir. Çalışmanın amacını teşkil eden
Mülki İdare Akademisi kurulması için öngördüğümüz yapı, bir kanun tasarısı biçimiyle ifade
edilmiştir.
TAŞDAN, Hayati, Türkiye’de Mülki İdari Akademisi, Yüksek Lisans Tezi Danışman
- Prof.Dr.Tayfur ÖZŞEN, 209 p.
CONCLUSION
In this study, the common points that we can take as examples are
tried to be found out respecting the high-position maneger training
exeriences in different countries due to the changing conditions,
Academy of State Administration in Turkey that will run the choice
and training of the administration chiefs, who will be top in Turkey
and international field, is aimed.
The content of the study is the opinion engaging and training of the civilian
administration chiefs who are inseparable parts of the administrative structure and identified
with the role they have in the state management. Moreover, the historical process of
management and manager ship in Turkey and the manager training institution in France,
England and Pakistan which are models in training high-position managers in the world are
discussed. In addition, the academy samples are included.
In the first part, the Civilian Administration history and the
place of the Civilian Administration chiefs in the management
class is considered. Besides, Mektebi Mülkiye, which is identical
with Civilian Administration chiefs and Enderun Mektebi, whics
draws attention with its historical importance and originality in
th training field had a wide range. In the second part, today’s
conditions of the training process candidate governors in
Turkey is considered and the question of why the Academy of
State Administ in Turkey is needed is tried to be emphasized. In
this chapter TODAİE, State Personal Presidency and National
Productivity Center is also considered and the maneger
training effort is expressed. In the third part, the foreign
samples that will lead a comparative study are used with their
historical development, systems and the critics they face.
In the last part the academy is considered conceptually. The samples in Turkey such as
Academy of National Security, War Academies, Police Academy and the new established
Justice Academy are scanned with their historical backgrounds and structure. Moreover in
spite of the need of undergoing a change to train high-position managers due to the
costitutional legistlations, the agreement of Constitution Court that canceled it and not
supplying this lack is also considered. The structure we provide for Academy of State
Administration in Turkey is expressed in a form of draft of law.