Yenişehir Wiki
Advertisement

Mağrifet İSTİĞFAR

Sözlükte "örtmek, örtbas etmek" anlamına gelen istiğfâr, dinî bir kavram olarak, hata ve günahların Allah tarafından af ve mağfiret edilmesini istemek; kulun işlediği iyi ve güzel amelleri azımsayıp bunları artırmaya çalışması, günahlarını çok bulup bunları azaltmaya gayret etmesi demektir. Aynı kökten gelen "Gufran" ve "Mağfiret" kelimeleri, Allah'ın kulun hata ve günahlarını örtmesi, ona azap etmemesi, günahlarını bağışlaması anlamına gelir. İstiğfar ile "günahtan vazgeçme" anlamına gelen tevbe arasında bazı farklar vardır. Kişi ancak kendi günahından dolayı tevbe edebilirken, başkalarının günahından dolayı da istiğfar edebilir. Yani başkasının affını Allah'tan dileyebilir. Allah'ın güzel isimlerinden olan "gafur" ve "gaffâr", günahları örten, bağışlayan, affeden demektir (bk. Gafir). Kur'ân'da pek çok âyette istiğfarda bulunmak emredilmiş, Allah'ın mağfiret edici olduğu ısrarla vurgulanmış, özellikle seher vakitlerinde olmak üzere istiğfar edenler övülmüştür (Meselâ bk. Âl-i İmrân, 3/17; ez-Zâriyât, 51/18). (M.C.)

GÂFİR (Gafûr, Gaffâr, Zü Mağfire, Ehlü'l-Mağfire, Vâsiu'l-Mağfire, Hayrü'l-Ğâfirin)


Bir şeyi örtmek, gizlemek, ıslah etmek, bir kimseyi bağışlamak, yara artmak anlamındaki "ğ-f-r" kökünden türeyen gâfir, affeden, bağışlayan demektir. Gâfûr ve gaffâr kelimeleri, gâfir, kelimesinin mübalâğalı şekli olup, çok affeden, çok bağışlayan anlamındadır. Zu mağfiret, mağfiret sahibi, affedip bağışlayıcı; vâsiu'l-mağfire bağışlaması, affı geniş, bol, çok olan; ehlü'l-mağfire, mağfiret ehli, affedici; hayru'l-ğâfirîn, bağışlayanların en hayırlısı demektir.

Bu kelimeler, Allah'ın sıfatı olarak; tevbe eden, af ve mağfiret dileyen kullarını bağışlayan, çok affeden, günahlarını silen, tekrar tekrar affeden demektir. İnsanların günahları ne kadar çok, ne kadar büyük olursa olsun tevbe ettikleri takdirde yine affeder.

Gâfir sıfatı, Kur'ân'da, "zenb" kelimesi ile birlikte bir âyette izafet terkibi şeklinde geçmiştir. "ğâfirü'z-zenbi", = (Allah), günahı bağışlayandır..." (Mü'min, 40/3).

Gafûr sıfatı; 91 âyette, çoğunlukla "rahîm", bazen "vedûd", "azîz", "şekûr", "afüvv" ve "halîm" isimleriyle birlikte geçmiştir: "...Gerçekten Allah gafûrdur, rahîmdir." (Bakara, 2/173); "...Allah, gafûrdur, halîmdir." (Âl-i İmrân, 3/155; Mâide, 5/101); "...Allah, çok affedici (afüvv) gâfûrdur." (Hac, 22/60); "...Allah, azîzdir, gafurdur." (Fâtır, 35/28); "...Allah, gafurdur, şekûrdur." (Şûrâ, 42/23); "...O, ğafûrdur vedûddur." (Burûc, 85/14); "Rabbin gafûrdur, rahmet sahibidir." (Kehf, 18/58); "(Ey Peygamberim!) Kullarıma haber ver; gerçekten ben (evet) ben çok bağışlayan çok merhamet edenim." (Hicr, 15/49)

Gafûr isminin çoğunlukla "rahîm" ismiyle birlikte geçmesi, Allah'ın mağfiretinin, merhametinin çokluğu sebebiyle olduğunu ifade eder. Nitekim bir âyette "(Ey Peygamberim!) Âyetlerimize îmân edenler sana geldikleri zaman: `Size selam olsun de, Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar da sonra ardından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki O, gafûrdur, rahîmdir'" (En'âm, 6/54) buyurmuştur. Âyet, tevbe eden, kendini düzelten kulunu affedeceğini bildiriyor. İnsan ne zaman günah işleyip af-mağfiret istese Allah Onu bağışlar.

Gaffâr sıfatı, 4 âyette geçmiştir: "Bilin ki O azîzdir, gaffârdır." (Sâd, 38/66); "O gaffârdır." (Nûh, 71/10); "Ve ben, tevbe eden, îmân edip sâlih amel işleyen, sonra doğru yola gelen kimseye karşı elbette çok bağışlayıcıyımdır." (Tâ-hâ, 20/82)

Hayru'l-ğâfirîn sıfatı, bir âyette geçmiştir: "(Musa)... Sen bizim velimizsin, bizi bağışla, bize merhamet et ve Sen bağışlayanların en hayırlısısın. (demiştir)" (A'râf, 7/155)

Vâsiu'l-mağfiret sıfatı, bir âyette geçmiştir: "....Gerçekten senin Rabbin, mağfireti geniş olandır...." (Necm, 53/32)

Zû mağfiret sıfatı, iki âyette geçmiştir: ".... Gerçekten Senin Rabb'in insanların zulümlerine karşı mağfiret sahibidir...." (Ra'd, 13/6) "...Gerçekten Senin Rabb'in elbette mağfiret sahibidir..." (Fussilet, 41/43)

Ehlü'l-mağfiret sıfatı bir âyette geçmiştir: "...O, takva ve mağfiret ehlidir." (Müddessir, 74/56)

Mü'minlere Allah'ın mağfiretini elde etmeleri için yarış yapmaları emredilmiş (Âl-i İmrân, 3/133), îmân edip sâlih amel işleyenlere büyük ecir, rahmet, kerîm, rızk ve cennetle birlikte mağfiret va'dedilmiştir (Hac, 22/50; Âl-i İmrân, 3/136, 157; Mâide, 5/9; Sebe', 34/4; Fâtır, 35/7; Fetih, 48/29).

Allah insanları mağfiretine çağırır (Bakara, 2/221). Allah'ın af ve mağfiret alanına girmeyen hiçbir insan ve hiçbir günah yoktur. Yeter ki insan O'na yönelsin, tövbe etsin ve bağış dilesin (Zümer, 39/53).

Allah'ın bu vasfı; Kur'ân'da, "ğafera - yağfiru" fiiliyle de ifade edilmiştir. Şu âyetleri örnek olarak zikredebiliriz: "...Allah dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder..." (Bakara, 2/284); "...Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir?..." (Âl-i İmrân, 3/135); "Ey Mü'minler! Allah'a karşı gelmekten sakının, doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın..." (Ahzâb, 33/70-71); "(Tarafımdan) de ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar..." (Zümer, 39/53). (İ.K.)

AF (Afv) af

Sözlükte "bir şeyi yok etmek, izini gidermek, silip süpürmek; fazlalık, artık" gibi anlamlara gelen afv, bir ahlâk ve hukuk terimi olarak genellikle, "kötülük ve haksızlık yapanı, suç veya günah işleyeni, hatalı davrananı bağışlamak ve cezalandırmaktan vazgeçmek" anlamlarında kullanılmaktadır. Afv kelimesi Kur'ân'da birinde "bağışlama (A'raf, 7/199), diğerinde "fazlalık" (Bakara, 2/219), anlamında olmak üzere iki yerde geçmektedir. "Malın Nisâptan fazla olan kısmına" da afv denilmektedir.

Kur'ân'da Allah'ın affedici oluşu ve affın ilâhi bir sıfat ve yüksek bir ahlâkî meziyet olduğu çeşitli vesilelerle ifade olunarak mü'minler affedici olmaya teşvik olunmuştur (Âl-i Îmrân, 3/134; Nûr, 24/22; Şûra, 42/40). Affetmek bütün faziletlerin temelini teşkil eden takvaya en yakın meziyettir (Bakara, 2/237). Ayrıca Kur'ân'da kötülük eden kimselerden değil, onların yaptıkları kötülüklerden uzak durmak gerektiğine işaret edilmiştir (Yûnus, 10/41; Hûd, 11/35). Kur'ân-ı Kerim'de affın teşekkür ve minnet duygularını harekete geçireceğine işaret edilerek (Bakara, 2/52) affın sağlayacağı yararlar üzerinde de durulmuştur. (M.C.)

Suç, kusur, kabahat, hata ve günahı bağışlamak, yapılan suçtan dolayı cezalandırmamak, suç işleyeni kınamamak. Suçlu veya maznun hakkındaki infazdan, hukukî uygulamadan vazgeçilmesi anlamında bir İslâm hukuku ıstılahı.

Affetmek, Cenâb-ı Allah'ın sıfatlarından biridir. Allah'u Teâlâ kendisine ortak koşma (şirk) suçu dışında kalan diğer suç ve günahları hesap gününde affedebilir. Bu da Cenâb-ı Hakk'ın kullarına merhametini ve büyüklüğünü göstermektedir. Günahlarından tevbe eden kulları affetmesi ise daha büyük bir ihtimaldir.

"Ey iman edenler, içten gelerek yapılan bir tevbe ile Allah'a tevbe ediniz. Umulur ki, Rabbiniz günah ve kötülüklerinizi örter..." (Tahrîm, 66/8) Cenâb-ı Allah bu ayet ile tevbeden sonra affetme ihtimalini göstermiştir. Tevbe ile birlikte günahkâr bir kulun yapması gereken husus Rabb'inden af dilemesidir.

Cenâb-ı Allah'ın günahkâr kullarını affettiği gibi, müminler de birbirlerini affetmesini bilmelidirler. Diğer insanlara karşı kin ve nefret duygusu beslemek mümin kişinin benimseyeceği bir davranış değildir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke'de kendisine eziyet edenleri, Bedir, Uhud ve Hendek gazvelerinde kendisine karşı savaşıp İslâm'ı yok etmek isteyenleri bile sonradan İslâm'a girince affetmiştir.

Cenâb-ı Hakk: "Güzel söz söylemek ve affetmek, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah Gani'dir, (Hiçbir şeye muhtaç değildir) Halim'dir (Yarattıklarına karsı yumuşak davranandır)" (el-Bakara, 2/263) diye buyurup, affetmenin faziletinden bahsetmektedir. Ayrıca şöyle buyurur:

"(Ey rasulüm) sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillere aldırış etme. " (el-A'raf, 7/199) Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de "af" tabiri fazlalık anlamında kullanılmıştır: "Sana (hayır yolunda) neyi infak (ve tasadduk) edeceklerini sorarlar. De ki: "Affı (yani ihtiyacınızın dışında kalanları) veriniz." (el-Bakara, 2/219)

Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu konuda şöyle buyurmuşlardır:

"Elinizden geldiği kadar müslümanların cezalarını kaldırmaya çalışınız. Onun için bir çıkış yolu varsa serbest bırakınız. Devlet başkanının afta hata etmesi cezalandırmada hata etmesinden daha iyidir. " (Ahmed b. Hanbel, V 160)

İslâm'ın geldiği dönemde Cahiliye devri insanları herhangi bir suç işleyen kimseyi kesinlikle cezalandırma eğiliminde idiler. Af ancak üst düzeydeki kabile şeyhleri ve akrabaları için uygulanırdı. Bunun dışında kalanlar mutlaka cezaya uğratılmakta idiler. Kur'an-ı Kerîm'in şahsi mağduriyetlerde suçluyu affetmeyi tavsiye ettiği (Ali İmrân, 3/124; Mâide, 5/13) görülmektedir.

Ancak günah ve suç işleyenlerin suçları sabit olduğunda ve bunun affedilmesi halinde toplumda kötü örnek olacaksa İslâm devletinin yöneticileri bunu affedemezler. Ancak kısas ve ta'zirlerde cezaların affı genel bir prensip olarak uygulana gelmiştir. Fakat had*lerin tatbikinde affetmek pek câiz görülmemiştir. Kısas ve ta'zirlerde af durumu daha çok mağdur ile suçlu arasında olan bir olay kabul edilmiştir. Mağdur isterse affeder. Bu durumda haksızlığa uğrayan taraf suçluyu affettiğinde onu mükâfatlandırmak Allah'a aittir. (eş-Şûra, 42/40) Bu affı yapan mümin mağdur olmasına rağmen böyle bir affi yapmasının takvâ*ya daha yakın olduğunu Cenâb-ı Hakk'ın şu mesajlarından bilmektedir:

"Onu bağışlamanız takvâya daha yakındır. " (el-Bakara, 3/237) Böylece affetmek İslâm kardeşliğinin bir gereği olduğu gibi müslümanlar arasında da minnet duygusunun gelişmesine ve müminlerin birbirlerine şükran duygularıyla yaklaşmalarına zemin hazırlayacaktır. Nitekim insanı cezalandırmaya yetkili ve hak sahibi olmasına rağmen af yolunu tercih eden kişi daima toplum tarafından takdirle karşılanmıştır. Bu da İslâm ahlâkının bir tezahürüdür. Suçluyu affetmek asla adâletsizlik değildir. Zira Cenâb-ı Hakk küfür ve şirkin dışında kalan her hata ve günahı dilediği takdirde affedebileceğini ifade buyurmaktadır:

"Allah kendisine ortak koşulmasını mağfiret etmez. Ancak ondan başkasını dilediği kimseler için mağfiret eder." (en-Nisa, 4/48)

Buna karşılık Allah'a karşı isyan ve İslâmî emirlerin çiğnenmesinde uygulanacak hadlerin kadı tarafından kesin olarak karara bağlanmasıyla devletin affetme yetkisi ortadan kalkar. Ancak delillerin ve suç unsurlarının tesbitinde eksiklik söz konusu olursa devletin cezayı düşürmesi mümkündür. Mağdurun olmadığı ve bir mağdur tarafından açılmamış davalarda ve hadlerin uygulanmasında af kesinlikle mümkün değildir. Hırsızlık ve zina iftirası gibi durumlarda mağdur doğrudan doğruya kendisi af yetkisini kullanarak suçluyu affedebilir. Dava açılmadan önce böyle bir af söz konusu olursa ceza düşer. Böyle durumlarda gerçekleşen af suçun işlenmiş olması halinde sadece dünyevî cezası affedilmiş olur. Ahirette ise hesabı Allah'a aittir. Hırsızlık gibi suçlarda mahkeme bir hüküm vermiş ise mağdur affetse bile infâzın durdurulması söz konusu değildir. Böyle durumlarda ceza uygulanır.

İslâm'da kul hakkının daha çok olduğu kısaslarda cezanın düşmesinin prensip olarak kabul edilmesi davada kul hakkının ağır bastığı zaman mümkündür .

"...Öldüren, ölünün velisi tarafından affedilirse, örfe uymak ve diyeti güzellikle ona ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir..." (el-Bakara, 2/178)

"Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir. Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir. " (el-Mâide, 5/45) ayetleri mağdurun affetme imkânı ve yetkisinin olduğunu göstermektedir. Bu gibi durumlarda af kul hakkı olduğu için suçluyu mağdur veya velisinin affetmesine ve kısasın uygulanmamasına rağmen devlet suçluyu ta'zir etme hakkına sahiptir. Ancak mağdurun ölmesi halinde onun veli ve yakın akrabaları bu kısasta yetkilerini kullanma hakkına sahiptirler. Mağdurun velisi veya varisleri suçluyu affedebilirler. Ancak böyle bir affın yapılabilmesi için akıl ve bülûğ şart koşulmuştur. Yani affedecek kimsenin âkil ve baliğ olması gerekir. Bazen diyet* veya mal karşılığında suçlu affedilebilir. Bu da aslında af olmaktan çok sulh* kapsamına girer.

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] bağışlama, af.

Write Yazılışlar

عفو

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken


Özbekçe
[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] af

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] Ustalık, hüner, uzmanlık
[2] Allah'ı bilmek
[3] Alevîlik'teki „Dört Kapı Kırk Makam“ inancındaki kapılardan üçüncüsü

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken مارٍفَةٌ

Crystal Clear app Login Manager Deyimler

on parmağında on marifet

Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

|}

|}

Advertisement