Güncel Türkçesi
| |
"Mahalle kahvesi!" Osmanlılar bilir ne demek? Tasavvur etme sakın Görmedim nedir? diyecek.
| |
Dilenci şekline girmiş bu sinsi caniler,
Bu, gündüzün bile yol vermeyen, haydutlar, | |
Adımda bir, dikilir, azminin, gelir, önüne...
Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe! |
Adımda bir dikilir, azminin gelir önüne...
Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe! |
Evet, dilenci sanır seyr eden kıyâfetini;
Fakat bir onluğa âgûş açan sefâletini, |
Evet, dilenci sanır seyreden kıyafetini;
Fakat bir onluğa kucak açan sefilliğini |
Acımaya layık görüp de biraz sokulsa, hemen,
Vurur avını tâ kalbinin en derin yerinden! | |
Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?
Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı! |
Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?
Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı! |
Hayır, bu perde, bu Şark'ın bakılmıyan yarası;
Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası |
Hayır, bu perde, bu Doğu'nun bakılmayan yarası;
Bu, çehresindeki pisliğiyle yurda yüz karası; |
Hayâtımızda gediktir "gedikli" nâmıyle,
Açık durur koca bir kavmin ihtimâmıyle! |
Hayatımızda gediktir "gedikli" adıyla;
Açık durur koca bir milletin özenmesiyle! |
Sakınfirengiye benzetmeyin fecâ'atini:
Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini. |
Sakın firengiye benzetmeyin bu feci durumu,
Bu yara milletin emmekte gayret ruhunu. |
Mahalle kahvesi Doğu'yu öldüren bir unsurdur;
Eski batakhanelerin tam bir benzeridir. | |
Acımaya lâyık zavallı ümmet ölmeden gömülür;
Söner bu çukurda anlayışı, sonra kendi ölür... | |
Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar: Girince nûr-i nazar simsiyâh olur da çıkar!
|
Pis ortamında öyle manzaralar görünür ki: Bakışların ışığı buraya yöneldiğinde kapkara olup çıkar.
|
Yatar zemîn-i sefilinde en kesîf eşbâh, Yüzer havâ-yı sakîlinde en habîs ervâh.
|
Yatar sefil zemininde ağırlaşmış bedenler,
Yüzer ağır havasında en kötü ruhlar. |
Dehân-ı lâ'nete benzer yarıklarıyle tavan, Kusar içinde neler varsa hâtırâtından!
|
Lanetli ağızlara benzer yarıklarıyla tavan,
Kusar içinde neler varsa hatıralarından! |
O hâtırâtı sakın sanmayın: meâlîdir; Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir.
|
O hatıralar sanmayın ki yüksek manâlar taşır;
Bunlarda hep tarihimizin kötü tarafları vardır. |
Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yalınız, Mülevvesâtına mâzîmizin sarılmadayız?
|
Neden eskilerin övünülecek taraflarını yok sayıp yalnız,
Geçmişimizin çirkinliklerine sarılmadayız? |
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdâdın? Hayır, o nesl-i necîbin, o şanlı evlâdın
|
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü atalarımızın?
Hayır o soylu neslin, o şanlı evladın, |
Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine; Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
|
Damarlarında zekâ ve yiğitlik akardı kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine. |
Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yazık, Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!
|
Fakat biz onlara ait ne varsa elde, yazık,
Birer birer yıkarak kahvehaneler yaptık! |
Bütün heyâkil-i san'at yetiştiren Şark'ın, Zemîn-i feyzi nasıl şûre-zâra döndü bakın!
|
Bütün sanat âbideleri yetiştiren Doğu'nun,
Bereketli toprağı nasıl kuraklaştı bakın! |
Ne hastahânesi kalmış zavallı eslâfin, Ne bir imâreti, bitmiş elinde ahlâfın.
|
Ne hastahanesi kalmış zavallı eski neslin,
Ne bir hayır kurumu, bitmiş elinde yeni neslin. |
Kanalların izi yok köprüler harâb olmuş; Sebillerin başı boş, çeşmeler serâb olmuş!
|
Kanalların izi yok, köprüler harap olmuş;
Sebillerin başıboş, çeşmeler serâb olmuş! |
O kahraman babalardan doğan bu nesl-i cebîn Ne gîrûdâr-ı maîşet bilir, ne kedd-i yemîn
|
O kahraman babalardan doğan bu yüreksiz nesil
Ne geçim kavgasını bilir ne de el emeğinden anlar. |
Azâb içinde kalır sa'yi görse rü'yâda. Niçin yorulmalı zâten "ölümlü dünyâ "da?
|
Ona işkence gelir, çalışmayı görse rüyada!
Niçin yorulmalı zaten "ölümlü dünya"da? |
Vücud emânet-i Hak doğru, hem de cennetlik. Bu kahveler gibi Cennet de müslimîne gedik!
|
Vücut Allah'ın emaneti, doğru, hem de cennetliktir.
Bu kahveler gibi Cennet de müslümanların imtiyazıdır. |
"Hayât-ı âile" isminde bir ma'îşet var; Sa'âdet ancak odur... dense hangimiz anlar ?
|
"Aile hayatı" diye bir hayat tarzı var;
Mutluluk ancak odur... dense hangimiz anlar? |
Hayât-ı âile dünyâda en safâlı hayat, Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhât! Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle; Evinde akşam otursan kemâl-i izzetle;
|
Aile hayatı dünyada en huzurlu hayat,
Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Yazık! Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle; Evinde akşam otursan büyük bir hürmetle; |
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa, Dolaşsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa,
|
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,
Etrafında bulunsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa; |
Sarây-ı cenneti yurdunda görsen olmaz mı? İçinde his taşıyan kalb için bu zevk az mı?
|
Cennet köşkünü yuvanda görsen olmaz mı?
İçinde duygu taşıyan kalp için bu zevk az mı? |
Karın nedîme-i rûhun; çocukların rûhun ; Anan, baban birer âgûş-i ilticâ-yı masûn.
|
Karın ruh yoldaşın, çocukların ruhun,
Anan, baban korunmak için sığındığın kucağın. |
Sıkıldın öyle mi! Lâkin, biraz alışsan eğer , Fezâ kadar sana vâsi' gelir bu dar çember.
|
Sıkıldın öyle mi?Fakat biraz alışsan eğer,
Feza kadar geniş gelir sana bu dar çember. |
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve? Gelin de bir bakalım... Buyrun işte bir kahve:
|
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?
Gelin de bir bakalım... Buyrun işte kahve! |
Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik; Önünde tahta mı, toprak mı? Sorma, pis bir eşik.
|
Çamurlu bir kapı, üstünde yuvarlak bir delik; Önünde tahta mı, toprak mı?Sorma, pis bir eşik. |
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem câiz; Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!.
|
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem caiz;
Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz! |
Zemîni yüz sene evvel döşenme malta imiş.. "İmiş "le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,
|
Zemini yüz sene önce döşenme malta taşı imiş...
"İmiş"le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş, |
O bir karış kirin altında hângi mâden var? Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,
|
O bir karış kirin altında hangi maden var?
Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar, |
Maun cilâsına batmış tütünle nargileden; Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.
|
Maun cilasına batmış tütünle nargileden;
Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden. |
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al, Vücûdu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.
|
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,
Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal. |
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer, "Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der:
|
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer.
"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der. |
Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:
|
Kenarda, tahta sedirlerin alt başında kirli bir
Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli: |
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı, Zavallının, güveden, liyme liyme hep sırtı.
|
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,
Zavallının, güveden, lime lime hep sırtı. |
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil; Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;
|
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;
Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil; |
Onun hizâsına gelmez mi, bir döner şöyle, Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!
|
Onun hizasına gelmez mi, bir döner şöyle;
Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle! |
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk, İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!
|
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,
İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok! |
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz; Onun yanında, kan almak için, beş on boynuz.
|
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;
Onun yanında kan almak için beş on boynuz. |
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar... Demek ki kahveci hem diş tabîbi, hem perukâr!
|
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...
Demek ki kahveci hem diş doktoru, hem berber! |
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası; Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası;
|
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;
Uzun söze ne gerek var? İşte örnekleri: |
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden, Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,
|
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,
Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen, |
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil; Birer mezâra işâret düşün ki, her kandil!
|
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;
Birer mezara işaret düşün ki her kandil! |
Üçüncü katta durur sâde havlu bohçaları. Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.
|
Üçüncü katta durur sadece havlu bohçaları.
Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı. |
Duvarda türlü resimler: alındı Çamlıbeli, Kaçırmış Ayvaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!
|
Duvarda türlü resimler:Alın işte Çamlıbeli ,
Kaçırmış Ayyaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli! |
Arab Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü; Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.
|
Arap Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;
Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü. |
Firaklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı, Fakat şu "Âh mine'l-aşk"a kim durur karşı?
|
Acıklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı, Fakat şu "Ah mine'l-aşk"a kim durur karşı?
|
Gelince Ezrakabânû denen acûze kadın Külüngü düşmüş elinden zavallı Ferhâd'ın!
|
Gelince Ezrakâbânu denen acuze kadın,
Kazması düşmüş elinden zavallı Ferhad'ın |
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan, Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?
|
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,
Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can? |
Bakındı bak Hacı Bektâş'a: Deh demiş duvara! Resim bitince gelir şüphesiz ki beyte sıra.
|
Bakındı bak Hacı Bektaş'a : Deh demiş duvara!
Resim bitince gelir şüphesiz ki beyite sıra. |
Birer birer oku mümkünse, sonra ma'nâ ver... Hayır, hülâsası kâfi, yekûnu ömre sürer:
|
Birer birer oku mümkünse, sonra anlam ver...
Hayır, hepsini açıklamak bir ömür sürer, özetini vermek yeter |
Bedâhaten kusulan herze pâreler ki düşün, Epey zaman daha lâzımdı herze olmak için!
|
Bunlar birdenbire kusulmuş saçma sapan lakırdılardır ki düşün,
Epey zaman daha gerekir bir lakırdı olmak için! |
Oturmadan içi yağ bağlamış bodur masanın, Yayılmış üstüne birçok kâğıt ki, oynayanın,
|
Oturmaktan içi yağ bağlamış bodur masanın,
Yayılmış üstüne bir çok kağıt ki oynayanın, |
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam. Ya tavlanın kiri? Kâbil değildir, anlatamam.
|
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.
Ya tavlanın kiri? Mümkün değildir, anlatamam. |
Harîta-vâri açılmış en orta yerde dama; Beyaz mı taşları, yâhud siyah mı? hiç sorma?
|
Harita gibi açılmış en orta yerde dama;
Beyaz mı taşları, yahut siyah mı? hiç sorma! |
Hutûtu: Gâyr-i muayyen hudûdu memleketin: Nazarda haylice idman gerek ki fark etsin;
|
Çizgileri, belirsiz sınırlarına benzer memleketin:
Gözün epeyce uğraşması gerek ki fark etsin! |
Deliklerindeki pislik lebâleb olsa, yine, Bakınca bunlara gâyet temiz kalır domine.
|
Deliklerindeki pislik tepeleme olsa bile yine de, Bakınca bunlara gayet temiz kalır domine. |
Delikli çekmece var ha! Demirbaş eşyâdan; Yanında bir de kulaksız Tekir.. Unutma aman!
|
Delikli çekmece var ha!Demirbaş eşyadan; Yanında bir de kulaksız Tekir...Unutma aman! |
Asıldı bey koza! - Besbelli, bak sırıttı aval;
- Bacak elinde mi? - Kır, Hamdi sen de dağlıyı al. |
-Asıldı bey koza! -Besbelli, bak sırıttı aval; -Bacak elinde mi? -Kır, Hamdi sen de dağlıyı al. |
- Ulan! Kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek! - Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek! - Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut. - Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput! |
-Ulan kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek! -Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek! -Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut. -Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput! |
- Cihâr ü yek mi o taş? - Hiç sıkılma öldü dü-şeş!
- Elimde yok mu diyor? Çek babam! - Aman şeş-beş! |
Cihar ü yek mi o taş? -Hiç sıkılma öldü dü-şeş! -Elimde yok mu diyor? Çek babam! -Aman şeş-beş! |
- Hemen de buldu be? Gelsin hesaplayıp durma! - Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!
|
-Hemen de buldu be! Gelsin hesaplayıp durma! -Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma! |
- Dü-beşle bağlıyorum. - Yağma yok! - Elindeki ne? - Se-yek. - Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine! - Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar: Kırık mı söyleyin Allâh için Şu cânım zar? - Kırık! - Değil! - Alimallah kırık! - Değil billâh - Yeminsiz oynıyamazlar ki, ah çocuklar ah! - Karışmasan için olmaz değil mi? Sen de bunak! - Gelirsem öğretirim şimdi... - Ay şu pampine bak! |
-Dü-beşle başlıyorum. -Yağma yok! -Elindeki ne? Se-yek. -Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine! -Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar: Kırık mı söyleyin Allah için şu canım zar? -Kırık! -Değil! -Alimallah kırık! -Değil billah! -Yeminsiz oynayamazlar ki, ah çocuklar ah! -Karışmasan işin olmaz değil mi?Sen de bunak! -Gelirsem öğretirim şimdi... -Ay şu pampine bak! |
Gelip de öğretecekmiş... Mezarcı Mahmud'a git! Bir üflesen gidecek ha... Tirit mi sâde tirit!
|
Gelip de öğretecekmiş...Mezarcı Mahmud'a git! Bir üflesen gidecek ha...Tirit mi sade tirit! |
- Zemâne piçleri! Gördün ya, hepsi besmelesiz... Ne saygı var, ne hayâ var. Eğer bizim işimiz,
|
-Zemâne piçleri!Gördün ya, hepsi besmelesiz... Ne saygı var, ne haya var. Eğer bizim işimiz, |
Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma! - Herif belâya sokarsın dırıldanıp durma!
|
Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma! -Herif belaya sokarsın dırıldanıp durma! |
- Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir! Küfürbaz alçak, edepsiz, Bu söylenir mi Bekir?
|
-Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir! Küfürbaz, alçak, edepsiz...Bu söylenir mi Bekir? |
- Yolunca terbiye verdin ya âferin Hasan Ağa. - Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!
|
-Yolunca terbiye verdin ya aferin Hasan Ağa. -Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!.. |
Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına. Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına, Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik; "Otur", demezseler elpençe sâde dinlerdik;
|
-Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına! Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına, Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik; "Otur",demezlerse elpençe durup sadece dinlerdik. |
"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize! "Evet", desek bile derlerdi: "Sus behey geveze!"
|
"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize! Evet, desek bile derlerdi: Sus behey geveze! |
- Otuz yaşında idim belki; annesiz, dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!
|
-Otuz yaşında idim belki; annesiz dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı! |
Bugün, onaltıyı doldurmamış yumurcaklar, Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.
|
Bugün, on altıyı doldurmamış yumurcaklar, Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar |
Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i... "Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?
|
Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i... "Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi? |
Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş.. - Ya biz, sözüm ona, merkeb miyiz Bekir, bu ne iş?
|
Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş... -Ya biz, sözüm ona, merkep miyiz Bekir, bu ne iş? |
Döverdiler bizi hergün de karşı koymazdık... Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?
|
Döverdiler bizi her gün de karşı koymazdık... Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık? |
-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama? O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama! Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya: Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya! |
-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama? O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama! Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya: Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya! |
Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor; Rakîbi halbuki lâ yenkâtı' bıyık buruyor.
|
Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor; Rakibi halbuki durmadan bıyık buruyor. |
Seyirciler mütefekkir, güzîde bir tabaka; Düşünmelerdeki şîveyse büsbütün başka:
|
Seyirciler bir düşünür gibi fikre dalmış seçkin bir tabaka; Düşünmelerindeki şîveyse ise büsbütün başka: |
Kiminde el, filân aslâ karışmıyorken işe, Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe!
|
Kiminde el filan asla karışmıyorken işe, Düşünen parmaklar durmadan işler kiminde. |
Al işte: "Beyne burundan gerek, demiş de, hulûl" Taharriyât-ı amîkayla muttasıl meşgûl!
|
Al işte: "Beyne burundan girmek gerekli"; demiş Derin araştırmalarla uğraşıyor sürekli! |
Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam: Zemîne dâire şeklindeki yaydı bir balgam;
|
Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam: Yere daire şeklinde yaydı bir balgam; |
Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle, Mümâslar çekerek soktu belki yüzşekle!
|
Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle, Orasından burasından çekerek soktu belki yüz şekle! |
Ayak teriyle cilâlanma tahta peykelere, Külâhlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre: |
Ayak teriyle cilalanma tahta sedirlere, Külahlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre: |
Nasîb-i fikr ü zekâdan birinde yok gölge; Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!
|
Fikir ve zekâdan nasibin gölgesi yok birinde; Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke! |
- Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı! - Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!
|
Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı! -Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı! |
-Çocuğ', ha mektebe verdim, ha vermedimdi diye,Sokak sokak geziyor... - Koymuyor mu medreseye?
|
-Çocuğu, ha modern okula verdim, ha vermedimdi diye, Sokak sokak geziyor... -Koymuyor mu medreseye? |
- Koyar mı hiç? Arabî şimdi kim okur artık? - Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık! |
-Koyar mı hiç? Arapça şimdi kim okur artık? -Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık! |
- Binâ'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey ! İlim de kalmadı...
|
Bina'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey! İlim de kalmadı |
- Zâten ne kaldı? Hiç bir şey.
|
-Zaten ne kaldı? Hiç bir şey. |
- Mahalle mektebi lâzımdır eski yolda bize; Sülüs, nesih bitiyor yoksa hepsi... Keyfinize!
|
Mahalle mektebi lazımdır eski yolda bize; Sülüs , nesih bitiyor yoksa hepsi...Keyfinize! |
- On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe. Geçende, sen ne bilirsin? demez mi bir züppe? Dedim, "Ulan seni gel ben bir imtihân edeyim, Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim." |
-On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe ; Geçende, sen ne bilirsin demez mi bir züppe? Dedim, ulan seni gel ben bir imtihan edeyim, Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim. |
- Nasıl, becerdi mi?- Kâbil mi! Rabbi yessir'i ben, Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.
|
Nasıl, becerdi mi? -Mümkün mü! Rabbi yessir'i ben, Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken. |
- Nedir elindeki yâhuu?- Ceride.
- At şu pisi. - Neden? - Yalan yazıyor, oğlum, onların hepisi. |
-Nedir elindeki yahu? -Gazete. -At şu pisi. -Neden? -Yalan yazıyor, oğlum, onların hepsi |
- Ya doğru yazsa ?Asarlar... Ne oldu Volkan'cı,Unuttunuz mu?
- Bırak boşboğazlık etme Hacı! |
-Ya doğru yazsa asarlar... Ne oldu Volkancı , Unuttunuz mu? -Bırak, boşboğazlık etme Hacı? |
Şu karşıdan gözeten fesli, zannım ağzıkara... - Hayır, demem o değil... - Durma sen belânı ara! |
Şu karşıdan gözeten fesli, sanırım ağzıkara... -Hayır, demem o değil... -Durma sen belanı ara! |
- Canım lâtife yapar, bilmiyor musun Ömer'i?
- Biraz rahatsızım Ahmed, yakın benim feneri! |
Canım şaka eder, bilmiyor musun Ömer'i? -Biraz rahatsızım Ahmet, yakın benim feneri! |
Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfâr... Meğer geğirti imiş. - Pek şifâlı şey şu hıyar. |
Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfar... Meğer geğirti imiş. -Pek şifalı şey şu hıyar |
Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen teftîh... - Evet şifâlı yemiştir... - Yemiş mi? Lâ-teşbîh. |
Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen geğirti... -Evet şifalı yemiştir... -Yemiş mi? Bu yanlış bir benzetme. |
- Günâha girme. Tefâsîrde öyle yazmışlar...Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var:
- Hasan, bizim yeni dâmad ne oldu anlamadık Görünmüyor? - Karı koyvermiyor. Herif, kılıbık. |
-Günaha girme. Tefsirlerde öyle yazmışlar... Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var. -Hasan, bizim yeni damat ne oldu anlamadık, Görünmüyor? -Karı koyvermiyor: Herif kılıbık. |
- Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş... Laf anlamaz dişi mahluku, durma sen uğraş
|
Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş... Laf anlamaz dişi mahlûku, durma sen uğraş. |
- Kim uğraşır a babam, bunca yıllık ehlim iken,
Adem hesabına koymam bizim köroğlunu ben. |
-Kim uğraşır a babam, bunca yıllık karım iken, Adam hesabına koymam bizim köroğlunu ben. |
Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,
Bakıyor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar: |
Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan, Bakıyor bunlara iki çift göz, yan yan. |
"Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyor anlaşılan, Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...
|
Anlaşılan: "Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyorlar. Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...
|
Advertisement
Mahalle Kahvesi/2
Advertisement