Yenişehir Wiki
Advertisement
Dirvâs Safahat Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Köse İmam
"Mahalle kahvesi Şark'ın harîm-i kâtilidir/Tamam o eski batakhâneler mukâbilidir" şah beytidir. Kahvehane kültürünün belalarından bahseder.
Mahalle_kahvesi_1.bolum_-_mehmet_akif_ersoy_-_safahat-0

Mahalle kahvesi 1.bolum - mehmet akif ersoy - safahat-0

Bakınız

Şablon:Mahalle kahvesi -d


cafe-Kahve-Bistro
Mahalle kahvesi
Mahalle Kahvesi - Mehmet Akif Ersoy - Safahat Mehmemet Akifi Ersoy'un aile hayatının önemi üzerine nefis bir şiirdir.
Hem her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir

Mahalle kahvesi/AUDİO [1]
Mahalle kahvesi/VİDEO
Mahalle kahvesi/TASARIM
Mahalle Kahvesi/1
Mahalle Kahvesi/2
Mahalle Kahvesi/3
Mahalle Kahvesi/4
Mahalle Kahvesi/İngilizce
Mahalle Kahvesi/Arapça
Mahalle Kahvesi/Farsça
Mahalle Kahvesi/Almanca
Mahalle Kahvesi/Azerice
Mahalle Kahvesi/Tatarca
Mahalle Kahvesi/Kırgızca
Mahalle Kahvesi/Osmanlıca

Mahalle_kahvesi_2.bolum_-_mehmet_akif_ersoy_-_safahat-0

Mahalle kahvesi 2.bolum - mehmet akif ersoy - safahat-0

Mahalle kahvesi 1

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 2

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 3

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 4

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 5

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 6

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 7

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 8

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 9

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 10

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri


Kardeşim Hüseyin Avni'ye

2'li tablo sunumu[]

Orjinali
Güncel Türkçesi

"Mahalle kahvesi !"

Osmanlılar bilir ne demek?

Tasavvur etme sakın "Görmedim nedir? diyecek.

"Mahalle kahvesi!"

Osmanlılar bilir ne demek?
Tasavvur etme sakın "Görmedim nedir?" diyecek.
Dilenci şekline girmiş bu sinsi cânîler,

Bu, gündüzün bile yol vermeyen, harâmîler

Dilenci şekline girmiş bu sinsi caniler,
Bu, gündüzleri bile yol vermeyen, haramiler(haram yiyiciler)
Adımda bir, dikilir, azminin, gelir, önüne...

Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!

Adımda bir dikilir, azminin gelir önüne...

Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!

Evet, dilenci sanır seyreden kıyâfetini;

Fakat bir onluğa âgûş açan sefâletini,

Evet, dilenci sanır seyreden kıyafetini;

Fakat bir onluğa kucak açan sefilliğini

Görüp de rikkateşâyân, biraz sokulsa, hemen

Vurur şikârını tâ kalbinin samîminden.

Görüp de acınacak 'halini', biraz sokulsa, hemen,

Vurur avını tâ kalbinin en derin yerinden!

Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?

Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı!

Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?

Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı!

Hayır, bu perde, bu Şark'ın bakılmıyan yarası;

Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası

Hayır, bu perde, bu Doğu'nun bakılmayan yarası;

Bu, çehresindeki pisliğiyle yurda yüz karası;

Hayâtımızda gediktir "gedikli" nâmıyle,

Açık durur koca bir kavmin ihtimâmıyle!

Hayatımızda gediktir "gedikli" adı ile;

Açık durur koca bir milletin özeniyle!

Sakınfirengiye benzetmeyin fecâ'atini:

Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini.

Sakın firengiye benzetmeyin feci durumunu:

Bu yara milletin emmekte gayretini ruhunu.

Mahalle kahvesi Şark'ın harîm-i kâtilidir
Tamam o eski batakhâneler mukâbilidir:
Mahalle kahvesi Doğu'nun içerden katilidir

Tamam o eski batakhaneler mukabilidir.

Zavallı ümmet-i merhûme ölmeden gömülür;

Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür...

Acımaya lâyık zavallı ümmet ölmeden gömülür;

Söner bu çukurda anlayışı, sonra kendi ölür...

Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar:
Girince nûr-i nazar simsiyâh olur da çıkar!
Pis muhitine dolmuş ki öyle manzaralar:
Girince bakışın nuru simsiyah olur da çıkar
Bakışların ışığı buraya yöneldiğinde kapkara olup çıkar.
Yatar zemîn-i sefilinde en kesîf eşbâh,
Yüzer havâ-yı sakîlinde en habîs ervâh.
Yatar sefil zemininde en yoğun ağırlaşmış bedenler (eşbah),

Yüzer ağır havasında en kötü ruhlar.

Dehân-ı lâ'nete benzer yarıklarıyle tavan,
Kusar içinde neler varsa hâtırâtından!
Lanetli ağızlara benzer yarıklarıyla tavan,

Kusar içinde neler varsa hatıralarından!

O hâtırâtı sakın sanmayın: meâlîdir;
Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir.
O hatıralar sanmayın ki yüksek manâlar taşır;

Bunlarda hep tarihimizin kötü tarafları vardır.

Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yalınız,
Mülevvesâtına mâzîmizin sarılmadayız?
Neden eskilerin övünülecek taraflarını yok sayıp yalnız,

Geçmişimizin çirkinliklerine sarılmadayız?

Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdâdın?
Hayır, o nesl-i necîbin, o şanlı evlâdın
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü atalarımızın?

Hayır o soylu neslin, o şanlı evladın,

Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
Damarlarında zekâ ve yiğitlik akardı kan yerine;

Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.

Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yazık,
Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!
Fakat biz onlara ait ne varsa elde, yazık,

Birer birer yıkarak kahvehaneler yaptık!

Bütün heyâkil-i san'at yetiştiren Şark'ın,
Zemîn-i feyzi nasıl şûre-zâra döndü bakın!
Bütün sanat âbideleri yetiştiren Doğu'nun,

Bereketli toprağı nasıl kuraklaştı bakın!

Ne hastahânesi kalmış zavallı eslâfin,
Ne bir imâreti, bitmiş elinde ahlâfın.
Ne hastahanesi kalmış zavallı eski neslin,

Ne bir hayır kurumu, bitmiş elinde yeni neslin.

Kanalların izi yok köprüler harâb olmuş;
Sebillerin başı boş, çeşmeler serâb olmuş!
Kanalların izi yok, köprüler harap olmuş;

Sebillerin başıboş, çeşmeler serâb olmuş!

O kahraman babalardan doğan bu nesl-i cebîn
Ne gîrûdâr-ı maîşet bilir, ne kedd-i yemîn
O kahraman babalardan doğan bu yüreksiz nesil

Ne geçim kavgasını bilir ne de el emeğinden anlar.

Azâb içinde kalır sa'yi görse rü'yâda.
Niçin yorulmalı zâten "ölümlü dünyâ "da?
Ona işkence gelir, çalışmayı görse rüyada!

Niçin yorulmalı zaten "ölümlü dünya"da?

Vücud emânet-i Hak doğru, hem de cennetlik.
Bu kahveler gibi Cennet de müslimîne gedik!
Vücut Allah'ın emaneti, doğru, hem de cennetliktir.

Bu kahveler gibi Cennet de müslümanların imtiyazıdır.

"Hayât-ı âile" isminde bir ma'îşet var;
Sa'âdet ancak odur... dense hangimiz anlar ?
"Aile hayatı" diye bir hayat tarzı var;

Mutluluk ancak odur... dense hangimiz anlar?

Hayât-ı âile dünyâda en safâlı hayat,
Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhât!
Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle;
Evinde akşam otursan kemâl-i izzetle;
Aile hayatı dünyada en huzurlu hayat,

Fakat o âlemi bizler tanır mıyız?

Yazık! Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle;

Evinde akşam otursan büyük bir hürmetle;

Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,
Dolaşsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa,
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,

Etrafında bulunsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa;

Sarây-ı cenneti yurdunda görsen olmaz mı?
İçinde his taşıyan kalb için bu zevk az mı?
Cennet köşkünü yuvanda görsen olmaz mı?

İçinde duygu taşıyan kalp için bu zevk az mı?

Karın nedîme-i rûhun; çocukların rûhun ;
Anan, baban birer âgûş-i ilticâ-yı masûn.
Karın ruh yoldaşın, çocukların ruhun,

Anan, baban korunmak için sığındığın kucağın.

Sıkıldın öyle mi! Lâkin, biraz alışsan eğer ,
Fezâ kadar sana vâsi' gelir bu dar çember.
Sıkıldın öyle mi?Fakat biraz alışsan eğer,

Feza kadar geniş gelir sana bu dar çember.

Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?
Gelin de bir bakalım... Buyrun işte bir kahve:
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?

Gelin de bir bakalım... Buyrun işte kahve!

Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;
Önünde tahta mı, toprak mı? Sorma, pis bir eşik.

Çamurlu bir kapı, üstünde yuvarlak bir delik;

Önünde tahta mı, toprak mı?Sorma, pis bir eşik.

Şu gördüğüm yer için her ne söylesem câiz;
Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!.
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem caiz;

Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!

Zemîni yüz sene evvel döşenme malta imiş..
"İmiş "le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,
Zemini yüz sene önce döşenme malta taşı imiş...

"İmiş"le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,

O bir karış kirin altında hângi mâden var?
Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,
O bir karış kirin altında hangi maden var?

Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,

Maun cilâsına batmış tütünle nargileden;
Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.
Maun cilasına batmış tütünle nargileden;

Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.

Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,
Vücûdu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,

Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.

Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer,
"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der:
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer.

"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der.

Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli
Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:
Kenarda, tahta sedirlerin alt başında kirli bir

Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:

Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,
Zavallının, güveden, lîme lîme hep sırtı.
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,

Zavallının, güveden, lime lime hep sırtı.

Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;
Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;

Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;

Onun hizâsına gelmez mi, bir döner şöyle,
Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!
Onun hizasına gelmez mi, bir döner şöyle;

Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!

Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,
İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,

İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!

Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;
Onun yanında, kan almak için, beş on boynuz.
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;

Onun yanında kan almak için beş on boynuz.

İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...
Demek ki kahveci hem diş tabîbi, hem perukâr!
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...

Demek ki kahveci hem diş doktoru, hem berber!

İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;
Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası;
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;

Uzun söze ne gerek var? İşte örnekleri:

Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,
Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,

Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,

Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;
Birer mezâra işâret düşün ki, her kandil!
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;

Birer mezara işaret düşün ki her kandil!

Üçüncü katta durur sâde havlu bohçaları.
Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.
Üçüncü katta durur sadece havlu bohçaları.

Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.

Duvarda türlü resimler: alındı Çamlıbeli,
Kaçırmış Ayvaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!
Duvarda türlü resimler:Alın işte Çamlıbeli ,

Kaçırmış Ayyaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!

Arab Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;
Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.
Arap Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;

Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.

Firaklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,
Fakat şu "Âh mine'l-aşk"a kim durur karşı?
Acıklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,
Fakat şu "Ah mine'l-aşk"a kim durur karşı?
Gelince Ezrakabânû denen acûze kadın
Külüngü düşmüş elinden zavallı Ferhâd'ın!
Gelince Ezrakâbânu denen acuze kadın,

Kazması düşmüş elinden zavallı Ferhad'ın

Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,
Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,

Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?

Bakındı bak Hacı Bektâş'a: Deh demiş duvara!
Resim bitince gelir şüphesiz ki beyte sıra.
Bakın bakın Hacı Bektaş'a : Deh demiş duvara!

Resim bitince gelir şüphesiz ki beyite sıra.

Birer birer oku mümkünse, sonra ma'nâ ver...
Hayır, hülâsası kâfi, yekûnu ömre sürer:
Birer birer oku mümkünse, sonra anlam ver...

Hayır, hepsini açıklamak bir ömür sürer, özetini vermek yeter

Bedâhaten kusulan herze pâreler ki düşün,
Epey zaman daha lâzımdı herze olmak için!
Bunlar birdenbire kusulmuş saçma sapan lakırdılardır ki düşün,

Epey zaman daha gerekir bir lakırdı olmak için!

Oturmadan içi yağ bağlamış bodur masanın,
Yayılmış üstüne birçok kâğıt ki, oynayanın,
Oturmaktan içi yağ bağlamış bodur masanın,

Yayılmış üstüne bir çok kağıt ki oynayanın,

Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.
Ya tavlanın kiri? Kâbil değildir, anlatamam.
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.

Ya tavlanın kiri? Mümkün değildir, anlatamam.

Harîta-vâri açılmış en orta yerde dama;
Beyaz mı taşları, yâhud siyah mı? hiç sorma?
Harita gibi açılmış en orta yerde dama;

Beyaz mı taşları, yahut siyah mı? hiç sorma!

Hutûtu: Gâyr-i muayyen hudûdu memleketin:
Nazarda haylice idman gerek ki fark etsin;
Çizgileri, belirsiz sınırlarına benzer memleketin:

Gözün epeyce uğraşması gerek ki fark etsin!

Deliklerindeki pislik lebâleb olsa, yine,
Bakınca bunlara gâyet temiz kalır domine.


Deliklerindeki pislik tepeleme olsa bile yine de,

Bakınca bunlara gayet temiz kalır domine.

Delikli çekmece var ha! Demirbaş eşyâdan;
Yanında bir de kulaksız Tekir.. Unutma aman!

Delikli çekmece var ha!Demirbaş eşyadan; Yanında bir de kulaksız Tekir...Unutma aman!

Asıldı bey koza! - Besbelli, bak sırıttı aval;

- Bacak elinde mi?

- Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.

-Asıldı bey koza! -Besbelli, bak sırıttı aval;

-Bacak elinde mi?

-Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.

- Ulan! Kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

- Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek!

- Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut.

- Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!

-Ulan kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

-Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek!

-Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut.

-Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!

- Cihâr ü yek mi o taş?

- Hiç sıkılma öldü dü-şeş! - Elimde yok mu diyor? Çek babam!

- Aman şeş-beş!

Cihar ü yek mi o taş?

-Hiç sıkılma öldü dü-şeş!

-Elimde yok mu diyor? Çek babam!

-Aman şeş-beş!

- Hemen de buldu be? Gelsin hesaplayıp durma!
- Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!

-Hemen de buldu be! Gelsin hesaplayıp durma!

-Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!

- Dü-beşle bağlıyorum.

- Yağma yok!

- Elindeki ne?

- Se-yek.

- Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!

- Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allâh için Şu cânım zar?

- Kırık! - Değil!

- Alimallah kırık!

- Değil billâh

- Yeminsiz oynıyamazlar ki, ah çocuklar ah!

- Karışmasan için olmaz değil mi? Sen de bunak!

- Gelirsem öğretirim şimdi...

- Ay şu pampine bak!

-Dü-beşle başlıyorum.

-Yağma yok!

-Elindeki ne? Se-yek.

-Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!

-Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allah için şu canım zar?

-Kırık! -Değil!

-Alimallah kırık!

-Değil billah! -Yeminsiz oynayamazlar ki, ah çocuklar ah!

-Karışmasan işin olmaz değil mi?Sen de bunak!

-Gelirsem öğretirim şimdi...

-Ay şu pampine bak!

Gelip de öğretecekmiş... Mezarcı Mahmud'a git!
Bir üflesen gidecek ha... Tirit mi sâde tirit!

Gelip de öğretecekmiş...Mezarcı Mahmud'a git!

Bir üflesen gidecek ha...Tirit mi sade tirit!

- Zemâne piçleri! Gördün ya, hepsi besmelesiz...
Ne saygı var, ne hayâ var. Eğer bizim işimiz,

-Zemâne piçleri!Gördün ya, hepsi besmelesiz... Ne saygı var, ne haya var. Eğer bizim işimiz,

Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!
- Herif belâya sokarsın dırıldanıp durma!

Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!

-Herif belaya sokarsın dırıldanıp durma!
- Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir!
Küfürbaz alçak, edepsiz, Bu söylenir mi Bekir?

-Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir! Küfürbaz, alçak, edepsiz...Bu söylenir mi Bekir?

- Yolunca terbiye verdin ya âferin Hasan Ağa.
- Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!

-Yolunca terbiye verdin ya aferin Hasan Ağa.

-Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!..

Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına.
Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,
Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;
"Otur", demezseler elpençe sâde dinlerdik;

-Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına! Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,

Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;

"Otur",demezlerse elpençe durup sadece dinlerdik.

"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize!
"Evet", desek bile derlerdi: "Sus behey geveze!"

"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize!

Evet, desek bile derlerdi: Sus behey geveze!

- Otuz yaşında idim belki; annesiz, dışarı
Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!

-Otuz yaşında idim belki; annesiz dışarı

Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!

Bugün, onaltıyı doldurmamış yumurcaklar,
Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.

Bugün, on altıyı doldurmamış yumurcaklar,

Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar
Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i...
"Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?

Geçende dövmek için yoklayayım dedim Kerim'i...

"Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?

Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş..
- Ya biz, sözüm ona, merkeb miyiz Bekir, bu ne iş?

Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş...

-Ya biz, sözüm ona, merkep miyiz Bekir, bu ne iş?

Döverdiler bizi hergün de karşı koymazdık...
Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?

Döverdiler bizi her gün de karşı koymazdık...

Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?

-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?

O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!

Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:

Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!

-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?

O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!

Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:

Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!

Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;
Rakîbi halbuki lâ yenkâtı' bıyık buruyor.

Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;

Rakibi halbuki durmadan bıyık buruyor.
Seyirciler mütefekkir, güzîde bir tabaka;
Düşünmelerdeki şîveyse büsbütün başka:

Seyirciler bir düşünür gibi fikre dalmış seçkin bir tabaka;

Düşünmelerindeki şîveyse ise büsbütün başka:

Kiminde el, filân aslâ karışmıyorken işe,
Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe!

Kiminde el filan asla karışmıyorken işe,

Düşünen parmaklar durmadan işler kiminde.

Al işte: "Beyne burundan gerek, demiş de, hulûl"
Taharriyât-ı amîkayla muttasıl meşgûl!

Al işte: "Beyne burundan girmek gerekli"; demiş

Derin araştırmalarla uğraşıyor sürekli!

Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:
Zemîne dâire şeklindeki yaydı bir balgam;

Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:

Yere daire şeklinde yaydı bir balgam;

Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,
Mümâslar çekerek soktu belki yüz
şekle!

Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,

Orasından burasından çekerek soktu belki yüz şekle!

Ayak teriyle cilâlanma tahta peykelere,

Külâhlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:

Ayak teriyle cilalanma tahta sedirlere,

Külahlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:

Nasîb-i fikr ü zekâdan birinde yok gölge;
Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!

Fikir ve zekâdan nasibin gölgesi yok birinde;

Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!

- Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!
- Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!

Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!

-Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!

-Çocuğu, ha mektebe verdim, ha vermedimdi diye,
Sokak sokak geziyor...
- Koymuyor mu medreseye?

-Çocuğu, ha modern okula verdim, ha vermedimdi diye,

Sokak sokak geziyor...

-Koymuyor mu medreseye?

- Koyar mı hiç? Arabî şimdi kim okur artık?

- Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!

-Koyar mı hiç? Arapça şimdi kim okur artık?

-Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!

- Binâ'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey !
İlim de kalmadı...

Bina'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey!

İlim de kalmadı

- Zâten ne kaldı? Hiç bir şey.

-Zaten ne kaldı? Hiç bir şey.

- Mahalle mektebi lâzımdır eski yolda bize;
Sülüs, nesih bitiyor yoksa hepsi... Keyfinize!

Mahalle mektebi lazımdır eski yolda bize;

Sülüs , nesih bitiyor yoksa hepsi...Keyfinize!

- On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe.

Geçende, sen ne bilirsin? demez mi bir züppe?

Dedim, "Ulan seni gel ben bir imtihân edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim."

-On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe ;

Geçende, sen ne bilirsin demez mi bir züppe?

Dedim, ulan seni gel ben bir imtihan edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim.

- Nasıl, becerdi mi?
- Kâbil mi! Rabbi yessir'i ben,
Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.

Nasıl, becerdi mi?

-Mümkün mü! Rabbi yessir'i ben,

Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.

- Nedir elindeki yâhuu?

- Ceride.

- At şu pisi.

- Neden?

- Yalan yazıyor, oğlum, onların hepisi.

-Nedir elindeki yahu?

-Gazete.

-At şu pisi.

-Neden?

-Yalan yazıyor, oğlum, onların hepsi

- Ya doğru yazsa ?Asarlar... Ne oldu Volkan'cı,

Unuttunuz mu?

- Bırak boşboğazlık etme Hacı!

-Ya doğru yazsa asarlar... Ne oldu Volkancı ,

Unuttunuz mu?

-Bırak, boşboğazlık etme Hacı?

Şu karşıdan gözeten fesli, zannım ağzıkara...

- Hayır, demem o değil...

- Durma sen belânı ara!

Şu karşıdan gözeten fesli, sanırım ağzıkara...

-Hayır, demem o değil...

-Durma sen belanı ara!

- Canım lâtife yapar, bilmiyor musun Ömer'i?

- Biraz rahatsızım Ahmed, yakın benim feneri!

Canım şaka eder, bilmiyor musun Ömer'i?

-Biraz rahatsızım Ahmet, yakın benim feneri!

Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfâr...

Meğer geğirti imiş.

- Pek şifâlı şey şu hıyar.

Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfar...

Meğer geğirti imiş.

-Pek şifalı şey şu hıyar

Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen teftîh...

- Evet şifâlı yemiştir...

- Yemiş mi? Lâ-teşbîh.

Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen geğirti...

-Evet şifalı yemiştir...

-Yemiş mi? Bu yanlış bir benzetme.

- Günâha girme. Tefâsîrde öyle yazmışlar..

Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var:

- Hasan, bizim yeni dâmad ne oldu anlamadık

Görünmüyor?

- Karı koyvermiyor. Herif, kılıbık.

-Günaha girme. Tefsirlerde öyle yazmışlar...

Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var.

-Hasan, bizim yeni damat ne oldu anlamadık,

Görünmüyor?

-Karı koyvermiyor: Herif kılıbık.

- Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...
Laf anlamaz dişi mahluku, durma sen uğraş

Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...

Laf anlamaz dişi mahlûku, durma sen uğraş.

- Kim uğraşır a babam, bunca yıllık ehlim iken,

Adem hesabına koymam bizim köroğlunu ben.

-Kim uğraşır a babam, bunca yıllık karım iken,

Adam hesabına koymam bizim köroğlunu ben.

Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar:

Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara iki çift göz, yan yan.

"Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyor anlaşılan,
Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...

Anlaşılan: "Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyorlar.

Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...


Mahalle_kahvesi_1.bolum_-_mehmet_akif_ersoy_-_safahat

Mahalle kahvesi 1.bolum - mehmet akif ersoy - safahat

mahalle kahvesi 1.bolum - mehmet akif ersoy - safahat

Mahalle_kahvesi_2.bolum_-_mehmet_akif_ersoy_-_safahat

Mahalle kahvesi 2.bolum - mehmet akif ersoy - safahat

mahalle kahvesi 2.bolum - mehmet akif ersoy - safahat

"3 'lü tablo sunumu[]

Güncel Türkçesi
Neighborhood Coffeehouse!

"Mahalle kahvesi!"

Osmanlılar bilir ne demek?

Tasavvur etme sakın "Görmedim nedir? diyecek.

"Mahalle kahvesi!"
Osmanlılar bilir ne demek?
Tasavvur etme sakın Görmedim nedir? diyecek.
"Neighborhood Coffehouse!
ottomans know what it means
 
Do not consider what I haven't seen ? say
Dilenci şekline girmiş bu sinsi cânîler,

Bu, gündüzün bile yol vermeyen, harâmîler

Dilenci şekline girmiş bu sinsi caniler,
Bu, gündüzün bile yol vermeyen, haydutlar,
This insidious form of beggar resemble the thugs,
This,even in the day
do not lead, bandits,
Adımda bir, dikilir, azminin, gelir, önüne...

Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!

Adımda bir dikilir, azminin gelir önüne...

Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!

ever one step is stood before the tenacity
he brings the harm to poor passenger all day now!
Evet, dilenci sanır seyr eden kıyâfetini;

Fakat bir onluğa âgûş açan sefâletini,

Evet, dilenci sanır seyreden kıyafetini;

Fakat bir onluğa kucak açan sefilliğini

Yes, if you see his dress you consider he is a beggar;
But he leads a lap for a miserable of ten
Görüp de rikkateşâyân, biraz sokulsa, hemen

Vurur şikârını tâ kalbinin samîminden.

Acımaya layık görüp de biraz sokulsa, hemen,

Vurur avını tâ kalbinin en derin yerinden!

If he just approached near worthy of pity and sees a little bit,
he would strike its prey from the bottom of your heart!
Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?

Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı!

Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?

Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı!

why hasn't the Neighborhood Coffee closed yet?
it is enough to end this stage bloody
Hayır, bu perde, bu Şark'ın bakılmıyan yarası;

Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası

Hayır, bu perde, bu Doğu'nun bakılmayan yarası;

Bu, çehresindeki pisliğiyle yurda yüz karası;

No, this screen is the care of wounds of the East ;
This is a shame with its disgrace dirt for home disgrace;
Hayâtımızda gediktir "gedikli" nâmıyle,

Açık durur koca bir kavmin ihtimâmıyle!

Hayatımızda gediktir "gedikli" adıyla;

Açık durur koca bir milletin özenmesiyle!

Breach is "warrant" with the name in our lives;
imitating stops a nation!
Sakınfirengiye benzetmeyin fecâ'atini:

Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini.

Sakın firengiye benzetmeyin bu feci durumu,

Bu yara milletin emmekte gayret ruhunu.

Don't compare this disastrous situation to a naut,
this wound exploits the effort soul of this nation .
Mahalle kahvesi Şark'ın harîm-i kâtilidir

Tamam o eski batakhâneler mukâbilidir:

Mahalle kahvesi Doğu'yu öldüren bir unsurdur;

Eski batakhanelerin tam bir benzeridir.

Coffee East is a factor that killed the east neighborhood;
it is exactly similar to the old bunch of loafers
Zavallı ümmet-i merhûme ölmeden gömülür;

Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür...

Acımaya lâyık zavallı ümmet ölmeden gömülür;

Söner bu çukurda anlayışı, sonra kendi ölür...

A pity poor nation, worthy of death is buried;before it dies
This understanding goes out the pit, and then their own dies ...
Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar:
Girince nûr-i nazar simsiyâh olur da çıkar!
Pis ortamında öyle manzaralar görünür ki:
Bakışların ışığı buraya yöneldiğinde kapkara olup çıkar.
Pity a poor nation, worthy of death is buried;
This understanding goes out the pit, and then to their own, dies ...
Yatar zemîn-i sefilinde en kesîf eşbâh,
Yüzer havâ-yı sakîlinde en habîs ervâh.
Yatar sefil zemininde ağırlaşmış bedenler,

Yüzer ağır havasında en kötü ruhlar.

Heavy lies the basis of abject bodies,
Floating in the heavy air of evil spirits.
Dehân-ı lâ'nete benzer yarıklarıyle tavan,
Kusar içinde neler varsa hâtırâtından!
Lanetli ağızlara benzer yarıklarıyla tavan,

Kusar içinde neler varsa hatıralarından!

Similar to the cursed mouths with leaky ceiling,
If you have memories within Kusari what!
O hâtırâtı sakın sanmayın: meâlîdir; Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir.
O hatıralar sanmayın ki yüksek manâlar taşır;

Bunlarda hep tarihimizin kötü tarafları vardır.

Don't think that the memories the memories have utter meaning;
In these, the parties always have a bad history.
Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yalınız, Mülevvesâtına mâzîmizin sarılmadayız?
Neden eskilerin övünülecek taraflarını yok sayıp yalnız,

Geçmişimizin çirkinliklerine sarılmadayız?

Why ignore aspects of the ancients only be proud,
accept its ugliness our past?
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdâdın?
Hayır, o nesl-i necîbin, o şanlı evlâdın
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü atalarımızın?

Hayır o soylu neslin, o şanlı evladın,

Is the life of our ancestors had passed the winter in his sleep?
No, that noble generation, the glorious womb,
Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
Damarlarında zekâ ve yiğitlik akardı kan yerine;

Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.

intelligence and braveryflowed through their veins instead of blood
There was enthusiasm for life instead of death in their hearts.
Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yazık, Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!
Fakat biz onlara ait ne varsa elde, yazık,

Birer birer yıkarak kahvehaneler yaptık!

But if we get what belongs to them, alas,
We made one at a time by destroying coffeehouses!
Bütün heyâkil-i san'at yetiştiren Şark'ın, Zemîn-i feyzi nasıl şûre-zâra döndü bakın!
Bütün sanat âbideleri yetiştiren Doğu'nun,

Bereketli toprağı nasıl kuraklaştı bakın!

All the monuments of art training of the East,
Fertile soil, see how it has been arid!
Ne hastahânesi kalmış zavallı eslâfin, Ne bir imâreti, bitmiş elinde ahlâfın.
Ne hastahanesi kalmış zavallı eski neslin,

Ne bir hayır kurumu, bitmiş elinde yeni neslin.

What's up my poor old generation's Hospital,
What is a charitable organization, the new generation of hand-finished.
Kanalların izi yok köprüler harâb olmuş; Sebillerin başı boş, çeşmeler serâb olmuş!
Kanalların izi yok, köprüler harap olmuş;

Sebillerin başıboş, çeşmeler serâb olmuş!

No traces of canals, bridges destroyed;
Dispensers adrift, fountains have been mirage!
O kahraman babalardan doğan bu nesl-i cebîn Ne gîrûdâr-ı maîşet bilir, ne kedd-i yemîn
O kahraman babalardan doğan bu yüreksiz nesil

Ne geçim kavgasını bilir ne de el emeğinden anlar.

this generation of guttles born of the hero fathers
What the hand knows what the labor fight of living moments. "?
Azâb içinde kalır sa'yi görse rü'yâda. Niçin yorulmalı zâten "ölümlü dünyâ "da?
Ona işkence gelir, çalışmayı görse rüyada!

Niçin yorulmalı zaten "ölümlü dünya"da?

Body of God entrusted the right, as well as in Paradise.
This privilege for Muslims in Heaven, such as coffee.
Vücud emânet-i Hak doğru, hem de cennetlik.
Bu kahveler gibi Cennet de müslimîne gedik!
Vücut Allah'ın emaneti, doğru, hem de cennetliktir.

Bu kahveler gibi Cennet de müslümanların imtiyazıdır.

Body is the deposit of God.And it is heavenly ,as well.
Heaven is the concession of muslims like these coffeehouses.
"Hayât-ı âile" isminde bir ma'îşet var;
Sa'âdet ancak odur... dense hangimiz anlar ?
"Aile hayatı" diye bir hayat tarzı var;

Mutluluk ancak odur... dense hangimiz anlar?

There is a life style called "parents life"
if we say 'Happines is just this....'who understands it?
 
Hayât-ı âile dünyâda en safâlı hayat, Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhât!
Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle; Evinde akşam otursan kemâl-i izzetle;
Aile hayatı dünyada en huzurlu hayat,

Fakat o âlemi bizler tanır mıyız?

Yazık! Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle;

Evinde akşam otursan büyük bir hürmetle;

parent's life is the most peace of mind in the earth,
But do we know this world?
What a pity! wander with a lot of work in the morning;
then stay comfortably at home respectfully
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,
Dolaşsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa,
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,

Etrafında bulunsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa;

your wife,children, mum,dad whoever you have,
Should be around you;
Embrace you hardly these situation,
Sarây-ı cenneti yurdunda görsen olmaz mı?
İçinde his taşıyan kalb için bu zevk az mı?
Cennet köşkünü yuvanda görsen olmaz mı?

İçinde duygu taşıyan kalp için bu zevk az mı?

Don't you feel the sense of the heaven at your home?
Isn't it enough to feel nice it that is full of sense
Karın nedîme-i rûhun; çocukların rûhun ;
Anan, baban birer âgûş-i ilticâ-yı masûn.
Karın ruh yoldaşın, çocukların ruhun,

Anan, baban korunmak için sığındığın kucağın.

your wife is your soul's partner,
your children are your soul,
your mum and dad are your lap order to refuge
Sıkıldın öyle mi! Lâkin, biraz alışsan eğer ,
Fezâ kadar sana vâsi' gelir bu dar çember.
Sıkıldın öyle mi?Fakat biraz alışsan eğer,

Feza kadar geniş gelir sana bu dar çember.

You are bored ,is it so?
But if you get used to accept it,
This narrow circle comes to you wider than universe
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve? Gelin de bir bakalım... Buyrun işte bir kahve:
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?

Gelin de bir bakalım... Buyrun işte kahve!

I dont know what you find this neighborhood coffee
so that you never stay at your home
Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;
Önünde tahta mı, toprak mı? Sorma, pis bir eşik.

Çamurlu bir kapı, üstünde yuvarlak bir delik;

Önünde tahta mı, toprak mı?Sorma, pis bir eşik.

a mud door,a round hole on it;
is it a wood or a land infront of it?
dont ask,a dirty threshold.
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem câiz;
Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!.
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem caiz;

Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!

What I say for the place where I see,is appropriate,
the difference from a stable:
this is with its manger, other is without manger!
Zemîni yüz sene evvel döşenme malta imiş..
"İmiş "le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,
Zemini yüz sene önce döşenme malta taşı imiş...

"İmiş"le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,

Its floor has been Malta stone that has spreaded hundred years ago
I told it with 'has been'because it takes long to understand
O bir karış kirin altında hângi mâden var?
Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,
O bir karış kirin altında hangi maden var?

Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,

I got mine which is under an inch of dirt?
Skittle-colored roof open; provided from the left to the wall,
Maun cilâsına batmış tütünle nargileden;
Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.
Maun cilasına batmış tütünle nargileden;

Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.

Hookah tobacco steeped in mahogany polish;
Emerging, such as smoke cooker because each nozzle
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,
Vücûdu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,

Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.

Get over the neck of planted less deep,
Body black, stork-legged in a brazier
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer,
"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der:
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer.

"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der.

Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:
Kenarda, tahta sedirlerin alt başında kirli bir

Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:

In the edge,the dirty roll is draging under the cedarwood;
It is obvious that it is a bed:
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,
Zavallının, güveden, liyme liyme hep sırtı.
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,

Zavallının, güveden, lime lime hep sırtı.

Drawn on a worn-out as a riancoat,
Loser, clothes moth, always back in tatters.
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;
Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;

Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;

It dries on the hood of a fatty tissue;
so "is a stack specific we!" zenbil said wire mesh;
Onun hizâsına gelmez mi, bir döner şöyle,
Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!
Onun hizasına gelmez mi, bir döner şöyle;

Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!

he comes near him and
turns so;
 
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk, İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,

İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!

A big hole is on the wall like old fireplaces,and a glass cabinet ,and many things on its shelves
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;
Onun yanında, kan almak için, beş on boynuz.
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;

Onun yanında kan almak için beş on boynuz.

A big jar is on the first floor where leech is fed.
Some horns are near it to take blood.
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...
Demek ki kahveci hem diş tabîbi, hem perukâr!
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...

Demek ki kahveci hem diş doktoru, hem berber!

All pincers , whopers from the second floor......
It means that the coffee owner is both a dendist and a barber!
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;
Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası;
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;

Uzun söze ne gerek var? İşte örnekleri:

If you dont believe it isnt necessary to be doubt;
it isnt necessary too long speech?
These are the examples :
 
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,
Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,

Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,

When you leave the meat and bones from the chin, Finally, lined up on a rope size by size in fives and tens
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;
Birer mezâra işâret düşün ki, her kandil!
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;

Birer mezara işaret düşün ki her kandil!

If you know it as digging teeth on the ridge you, ıt ıs not. Think of each as a sign of a grave on every holly night
Üçüncü katta durur sâde havlu bohçaları.
Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.
Üçüncü katta durur sadece havlu bohçaları.

Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.

On the third floor towel packs only. to the right of Glass cabinet the flea market in cells.
Duvarda türlü resimler: alındı Çamlıbeli,
Kaçırmış Ayvaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!
Duvarda türlü resimler:Alın işte Çamlıbeli ,

Kaçırmış Ayyaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!

Various pictures on the wall.Get the Çamlıbel.Dead Köroğlu cries missed Ayyaz.
 
Arab Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;
Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.
Arap Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;

Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.

Shah Ismail's mace is like Arap stirrup:
Now he likes the girl hung on the tree
Firaklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,
Fakat şu "Âh mine'l-aşk"a kim durur karşı?
Acıklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,
Fakat şu "Ah mine'l-aşk"a kim durur karşı?
Kerem's heart burning is pathetic as soon as saying Oh
But who can stand against this love?
Gelince Ezrakabânû denen acûze kadın Külüngü düşmüş elinden zavallı Ferhâd'ın!
Gelince Ezrakâbânu denen acuze kadın,

Kazması düşmüş elinden zavallı Ferhad'ın

When the poor woman Ezrakabanu came.
poor Ferhad dropped his pickaxe.
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,
Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,

Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?

he sees Rüfaiyi so this position:
A whip snake in the hand that gets on a white lion ;
Can grand pa stop any more?
Bakındı bak Hacı Bektâş'a: Deh demiş duvara!
Resim bitince gelir şüphesiz ki beyte sıra.
Bakındı bak Hacı Bektaş'a : Deh demiş duvara!

Resim bitince gelir şüphesiz ki beyite sıra.

He gazed to Hacı Bektaş and says Giddap! the wall !
after finishing the picture ,of course it is time to couplet.
Birer birer oku mümkünse, sonra ma'nâ ver...
Hayır, hülâsası kâfi, yekûnu ömre sürer:
Birer birer oku mümkünse, sonra anlam ver...

Hayır, hepsini açıklamak bir ömür sürer, özetini vermek yeter

If it is possible to read it one by one,then give meaning it.....
No, it takes too long to explain all them,
It is enough to give its resume
Bedâhaten kusulan herze pâreler ki düşün,
Epey zaman daha lâzımdı herze olmak için!
Bunlar birdenbire kusulmuş saçma sapan lakırdılardır ki düşün,

Epey zaman daha gerekir bir lakırdı olmak için!

So they are foolish speech immediately ,
Think that it is necessary to be a foolish speech for more long time
Oturmadan içi yağ bağlamış bodur masanın,
Yayılmış üstüne birçok kâğıt ki, oynayanın,
Oturmaktan içi yağ bağlamış bodur masanın,

Yayılmış üstüne bir çok kağıt ki oynayanın,

because of sitting most on the dwarf table which had fat into it,
most of the papers be scatted on it by players,
 
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.
Ya tavlanın kiri? Kâbil değildir, anlatamam.
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.

Ya tavlanın kiri? Mümkün değildir, anlatamam.

Oiled leather in his hand finds the sight of man. Dirt of backgammon? It is not possible, I can not explain.
Harîta-vâri açılmış en orta yerde dama; Beyaz mı taşları, yâhud siyah mı? hiç sorma?
Harita gibi açılmış en orta yerde dama;

Beyaz mı taşları, yahut siyah mı? hiç sorma!

Maplike opened on the most central location,
Are the checkers white , or black?
Do not ever ask!
Hutûtu: Gâyr-i muayyen hudûdu memleketin: Nazarda haylice idman gerek ki fark etsin;
Çizgileri, belirsiz sınırlarına benzer memleketin:

Gözün epeyce uğraşması gerek ki fark etsin!

the lines resemles the home's the uncertain lines:
So your eyes must struggle fairly most that it realizes!
Deliklerindeki pislik lebâleb olsa, yine, Bakınca bunlara gâyet temiz kalır domine.


Deliklerindeki pislik tepeleme olsa bile yine de,

Bakınca bunlara gayet temiz kalır domine.

even though the dirt in their holes is rather much,In comparison with domino,it is quite clean
Delikli çekmece var ha! Demirbaş eşyâdan;
Yanında bir de kulaksız Tekir.. Unutma aman!

Delikli çekmece var ha!Demirbaş eşyadan; Yanında bir de kulaksız Tekir...Unutma aman!

There is holed drawerAsset goods; beside Earless Tekir ... oh don't forget!
Asıldı bey koza! - Besbelli, bak sırıttı aval;

- Bacak elinde mi?

- Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.

-Asıldı bey koza! -Besbelli, bak sırıttı aval; -Bacak elinde mi?

-Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.

He discarded the cause.It's obvious.He smiled bill Has he got Jack?
-You break it Hamdi.Get The hillman.

- Ulan! Kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

- Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek! - Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut.

- Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!

-Ulan kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

-Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek!

-Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut.

-Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!

Man!It is in the cover.Dog son!
-You are dog son!long eared donkey.
-discard right now whatever you have carded.either eight or ten.
-Halim don't try anymore.It is broken.
- Cihâr ü yek mi o taş? - Hiç sıkılma öldü dü-şeş!

- Elimde yok mu diyor? Çek babam!

- Aman şeş-beş!

Cihar ü yek mi o taş?

-Hiç sıkılma öldü dü-şeş! -Elimde yok mu diyor? Çek babam!

-Aman şeş-beş!

Dont have a stone that Cihar?
Dont be bored any for dice double six!
ask :dont have in my hand?
draw my dad !
but an unpleasent suprise!
 
- Hemen de buldu be? Gelsin hesaplayıp durma!
- Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!

-Hemen de buldu be! Gelsin hesaplayıp durma!

-Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!

found it immediately!
no problem dont count any more!
won a party last evening,
so don't get weak and thin

- Dü-beşle bağlıyorum.

- Yağma yok!

- Elindeki ne?

- Se-yek.

- Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!

- Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allâh için Şu cânım zar?

- Kırık! - Değil!

- Alimallah kırık! - Değil billâh

- Yeminsiz oynıyamazlar ki, ah çocuklar ah!

- Karışmasan için olmaz değil mi? Sen de bunak!

- Gelirsem öğretirim şimdi... - Ay şu pampine bak!

-Dü-beşle başlıyorum.

-Yağma yok!

-Elindeki ne? Se-yek.

-Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!

-Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allah için şu canım zar?

-Kırık! -Değil!

-Alimallah kırık!

-Değil billah! -Yeminsiz oynayamazlar ki, ah çocuklar ah!

-Karışmasan işin olmaz değil mi?Sen de bunak!

-Gelirsem öğretirim şimdi...

-Ay şu pampine bak!

-Iam starting with five level .
-No loot!
- What's there in your hand?Three -one.
-Allright.Hang on then.Six-one.
-When he is said to be spoilsport,he said ,it is you yourself.
Listen masters:
 
Gelip de öğretecekmiş... Mezarcı Mahmud'a git!
Bir üflesen gidecek ha... Tirit mi sâde tirit!

Gelip de öğretecekmiş...Mezarcı Mahmud'a git!

Bir üflesen gidecek ha...Tirit mi sade tirit!

He is going to come to teach it.Go to Mahmut the grave digger.
- Zemâne piçleri! Gördün ya, hepsi besmelesiz...
Ne saygı var, ne hayâ var. Eğer bizim işimiz,

-Zemâne piçleri!Gördün ya, hepsi besmelesiz... Ne saygı var, ne haya var. Eğer bizim işimiz,

Offsprings of today.All are unbeliever.No respect ,no honor .
Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!
- Herif belâya sokarsın dırıldanıp durma!

Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!

-Herif belaya sokarsın dırıldanıp durma!
Poor me if these guys are going to do that.Man!You will cause a trouble. Stop grumbling
- Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir!
Küfürbaz alçak, edepsiz, Bu söylenir mi Bekir?

-Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir! Küfürbaz, alçak, edepsiz...Bu söylenir mi Bekir?

Go to grave digger Mahmud.Go and check the dog son. Foul-mouthed, low, dirty.This shouldn't have been told.
- Yolunca terbiye verdin ya âferin Hasan Ağa.
- Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!

-Yolunca terbiye verdin ya aferin Hasan Ağa.

-Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!..

You have nurtured in your way Master Hasan.If they had let me,I would have already caused a trouble.
Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına.
Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,
Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;
"Otur", demezseler elpençe sâde dinlerdik;

-Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına! Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,

Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;

"Otur",demezlerse elpençe durup sadece dinlerdik.

Mahmud gravedigger, huh? Woe to killing his father! When we were at the age of him,we used to go to see the adults after praying just in case.We would stand stillWe wouldn't sit until they order.
"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize!
"Evet", desek bile derlerdi: "Sus behey geveze!"

"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize!

Evet, desek bile derlerdi: Sus behey geveze!

Rejecting this is not our job to say.
If we would say yes .They would reply Shut up you chatter!
- Otuz yaşında idim belki; annesiz, dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!

-Otuz yaşında idim belki; annesiz dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!

I was thirty.I didn't use to go out without my mum so often.She would beat me.
Bugün, onaltıyı doldurmamış yumurcaklar,
Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.

Bugün, on altıyı doldurmamış yumurcaklar,

Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar
Today ,kids below sixteen,don't get beaten.
They resist though they know they will die.
Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i...
"Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?

Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i...

"Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?

I tried to beat Kerim recently.
He told me to stop and added I am not a donkey .
Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş..
- Ya biz, sözüm ona, merkeb miyiz Bekir, bu ne iş?

Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş...

-Ya biz, sözüm ona, merkep miyiz Bekir, bu ne iş?

Beating is considered to be for donkeys;not for mankind.
-How about us?Are we donkeys Bekir?
Döverdiler bizi hergün de karşı koymazdık...
Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?

Döverdiler bizi her gün de karşı koymazdık...

Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?
They would beat us everyday and we couldn't struggle. I've been trained so ... Is it easy to be a human?

-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?

O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!

Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:

Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!

-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?

O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!

Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:

Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!

Is it worth?Impossible.
You needn't look for those muslims anymore.
If you want a silent game ,Let's play checkers.
Poor!He is deadlocked.Look ,how he is calculating.
Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;
Rakîbi halbuki lâ yenkâtı' bıyık buruyor.

Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;

Rakibi halbuki durmadan bıyık buruyor.
One of the players is pensiveHe has got a checker in his hand.
Whereas his rival is twirling his moustache.
Seyirciler mütefekkir, güzîde bir tabaka; Düşünmelerdeki şîveyse büsbütün başka:

Seyirciler bir düşünür gibi fikre dalmış seçkin bir tabaka;

Düşünmelerindeki şîveyse ise büsbütün başka:

The audience is thinking like a philosopher,they are quite exclusive.
The way they are thinking is completely different.
Kiminde el, filân aslâ karışmıyorken işe,
Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe!

Kiminde el filan asla karışmıyorken işe,

Düşünen parmaklar durmadan işler kiminde.

In some,hands don't work,but in some thinking fingers work.
Al işte: "Beyne burundan gerek, demiş de, hulûl" Taharriyât-ı amîkayla muttasıl meşgûl!

Al işte: "Beyne burundan girmek gerekli"; demiş

Derin araştırmalarla uğraşıyor sürekli!

Look:He says one should work his brain starting from nose.
He has been working on deep researches on and on.
Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:
Zemîne dâire şeklindeki yaydı bir balgam;

Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:

Yere daire şeklinde yaydı bir balgam;

That man with white bearded must be an enginner
He spitted phlegm in circle shape.
Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,
Mümâslar çekerek soktu belki yüzşekle!

Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,

Orasından burasından çekerek soktu belki yüz şekle!

He was standing with crooked sticks.
He changed its shape maybe one hundred times.

Ayak teriyle cilâlanma tahta peykelere,

Külâhlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:

Ayak teriyle cilalanma tahta sedirlere,

Külahlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:

Foot sweat polish wood of cedar, Hat, lined heap pile of basil face:
Nasîb-i fikr ü zekâdan birinde yok gölge;
Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!

Fikir ve zekâdan nasibin gölgesi yok birinde;

Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!

No portion in the shadow of one of the ideas and intelligence;

This so-called brains to his faculty unheard!

- Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!
- Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!

Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!

-Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!

Oh dear, this our neighbor is so challeging.How do you know sir? His other name is Hadji!
-Çocuğ', ha mektebe verdim, ha vermedimdi diye,Sokak sokak geziyor...
- Koymuyor mu medreseye?

-Çocuğu, ha modern okula verdim, ha vermedimdi diye,

Sokak sokak geziyor...

-Koymuyor mu medreseye?

He is wandering in the streets thinking if he will give the child to a modern school or not.
-Won't he give the child to a religious school?

- Koyar mı hiç? Arabî şimdi kim okur artık?

- Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!

-Koyar mı hiç? Arapça şimdi kim okur artık?

-Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!

He won't . who studies in Arabic today?
We didn't do any business with foreign language ,either.
- Binâ'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey !
İlim de kalmadı...

Bina'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey!

İlim de kalmadı

I had gone to the school for three years.It has been years.
No knowledge is left now.
- Zâten ne kaldı? Hiç bir şey.

-Zaten ne kaldı? Hiç bir şey.

What' left now?Nothing.
- Mahalle mektebi lâzımdır eski yolda bize;
Sülüs, nesih bitiyor yoksa hepsi... Keyfinize!

Mahalle mektebi lazımdır eski yolda bize;

Sülüs , nesih bitiyor yoksa hepsi...Keyfinize!

Neighborhood schools are needed today.Thuluth, not all of them ... How you like.

- On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe.

Geçende, sen ne bilirsin? demez mi bir züppe? Dedim, "Ulan seni gel ben bir imtihân edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim."

-On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe ;

Geçende, sen ne bilirsin demez mi bir züppe?

Dedim, ulan seni gel ben bir imtihan edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim.

I was thirteen when I got the book.
A snob told me that I didn't know anything recently.
I told him to get closer to test him.
Come and sit .Let me check you.
- Nasıl, becerdi mi?- Kâbil mi! Rabbi yessir'i ben,
Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.

Nasıl, becerdi mi?

-Mümkün mü! Rabbi yessir'i ben,

Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.

Did he manage it?
-Is it possible.
I had changed it in five months before.
- Nedir elindeki yâhuu?- Ceride.

- At şu pisi.

- Neden?

- Yalan yazıyor, oğlum, onların hepisi.

-Nedir elindeki yahu?

-Gazete.

-At şu pisi.

-Neden?

-Yalan yazıyor, oğlum, onların hepsi

-What's in your hand?
-Newspaper.
-Whrow that dirty thing away.
-Why?
-They all write wrong things in it,son.
- Ya doğru yazsa ?Asarlar... Ne oldu Volkan'cı,Unuttunuz mu?

- Bırak boşboğazlık etme Hacı!

-Ya doğru yazsa asarlar... Ne oldu Volkancı ,

Unuttunuz mu?

-Bırak, boşboğazlık etme Hacı?

-What if they write the truth?
-They hang.
-What happened Vocanist
-Don't you remember?
-Come on!Don't be seive,Hadji.

Şu karşıdan gözeten fesli, zannım ağzıkara...

- Hayır, demem o değil...

- Durma sen belânı ara!

Şu karşıdan gözeten fesli, sanırım ağzıkara...

-Hayır, demem o değil...

-Durma sen belanı ara!

That man looking from the opposite may be Blackmouth.
-No ,I don't want to say that.
-You are looking for trouble.
- Canım lâtife yapar, bilmiyor musun Ömer'i?

- Biraz rahatsızım Ahmed, yakın benim feneri!

Canım şaka eder, bilmiyor musun Ömer'i?

-Biraz rahatsızım Ahmet, yakın benim feneri!

-Omar likes making jokes,you know!
-I am a bit sick ,Ahmet.I will go and sleep.

Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfâr...

Meğer geğirti imiş.

- Pek şifâlı şey şu hıyar.

Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfar...

Meğer geğirti imiş.

-Pek şifalı şey şu hıyar

A loud sound was heard, ask Then ,forgiveness ...In fact it was burp. -Cucumber is a healing thing.

Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen teftîh...

- Evet şifâlı yemiştir...

- Yemiş mi? Lâ-teşbîh.

Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen geğirti...

-Evet şifalı yemiştir...

-Yemiş mi? Bu yanlış bir benzetme.

When you eat Yoghurt with cucumber,you immediately ready to burp ...

-Yes, it is something healing nut.

-Nut? This is a false analogy.
- Günâha girme. Tefâsîrde öyle yazmışlar...Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var:

- Hasan, bizim yeni dâmad ne oldu anlamadık

Görünmüyor?

- Karı koyvermiyor. Herif, kılıbık.

-Günaha girme. Tefsirlerde öyle yazmışlar...

Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var.

-Hasan, bizim yeni damat ne oldu anlamadık,

Görünmüyor?

-Karı koyvermiyor: Herif kılıbık.

-temptation. Such commentaries written ... My uncle said: I saw, there are hadith cucumber. -Hasan, we did not understand what happened to the new groom, Invisible? -Her wife doesn't let :guy is henpecked .
- Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...
Laf anlamaz dişi mahluku, durma sen uğraş

Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...

Laf anlamaz dişi mahlûku, durma sen uğraş.

İngilizce Tercüme
- Kim uğraşır a babam, bunca yıllık ehlim iken,

Adem hesabına koymam bizim köroğlunu ben.

-Kim uğraşır a babam, bunca yıllık karım iken,

Adam hesabına koymam bizim köroğlunu ben.

İngilizce Tercüme
Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar:

Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara iki çift göz, yan yan.

İngilizce Tercüme
"Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyor anlaşılan,
Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...

Anlaşılan: "Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyorlar.

Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...


Apparently,they askDon't you have home to go?
swallows with babies male or female...
 



Güncel Türkçesi
Neighborhood Coffeehouse!
Osmanlıca

"Mahalle kahvesi!"

Osmanlılar bilir ne demek?

Tasavvur etme sakın "Görmedim nedir? diyecek.

"Mahalle kahvesi!"
Osmanlılar bilir ne demek?
Tasavvur etme sakın Görmedim nedir? diyecek.
"Neighborhood Coffehouse!"
Ottomans knows what does this mean?
Dont consider what I havent seen ? say
örnek osmanlıca مقدمة
Dilenci şekline girmiş bu sinsi cânîler,

Bu, gündüzün bile yol vermeyen, harâmîler

Dilenci şekline girmiş bu sinsi caniler,
Bu, gündüzün bile yol vermeyen, haydutlar,
This insidious form of beggar resemble the thugs,
This, day
does not even lead, bandits,
örnek osmanlıca مقدمة
Adımda bir, dikilir, azminin, gelir, önüne...

Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!

Adımda bir dikilir, azminin gelir önüne...

Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!

Step one is erected, before the tenacity of income ...
he brings the poor passengers to harm all day now!
örnek osmanlıca مقدمة
Evet, dilenci sanır seyr eden kıyâfetini;

Fakat bir onluğa âgûş açan sefâletini,

Evet, dilenci sanır seyreden kıyafetini;

Fakat bir onluğa kucak açan sefilliğini

Yes, if you see his dress you consider he is a beggar;
But he leads a lap miserable of ten
örnek osmanlıca مقدمة
Görüp de rikkateşâyân, biraz sokulsa, hemen

Vurur şikârını tâ kalbinin samîminden.

Acımaya layık görüp de biraz sokulsa, hemen,

Vurur avını tâ kalbinin en derin yerinden!

If he just approached near worthy of pity and sees a little bit,
he would strike its prey from the bottom of your heart!
örnek osmanlıca مقدمة
Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?

Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı!

Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?

Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı!

why hasnt the Neighborhood Coffee closed yet?
it is enough to end this stage bloody
örnek osmanlıca مقدمة
Hayır, bu perde, bu Şark'ın bakılmıyan yarası;

Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası

Hayır, bu perde, bu Doğu'nun bakılmayan yarası;

Bu, çehresindeki pisliğiyle yurda yüz karası;

No, this screen is the care of wounds of the East ;
This is a shame with its disgrace dirty for home disgrace;
örnek osmanlıca مقدمة
Hayâtımızda gediktir "gedikli" nâmıyle,

Açık durur koca bir kavmin ihtimâmıyle!

Hayatımızda gediktir "gedikli" adıyla;

Açık durur koca bir milletin özenmesiyle!

Breach is "warrant" with the name in our lives;
imitating stops a nation!ya
örnek osmanlıca مقدمة
Sakınfirengiye benzetmeyin fecâ'atini:

Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini.

Sakın firengiye benzetmeyin bu feci durumu,

Bu yara milletin emmekte gayret ruhunu.

Don"t compare this disastrous situation to a naut,
this wound exploits the effort soul of this nation .
örnek osmanlıca مقدمة
Mahalle kahvesi Şark'ın harîm-i kâtilidir

Tamam o eski batakhâneler mukâbilidir:

Mahalle kahvesi Doğu'yu öldüren bir unsurdur;

Eski batakhanelerin tam bir benzeridir.

Coffee East is a factor that killed the east neighborhood;
they are exactly similar to the old bunch of loafers
örnek osmanlıca مقدمة
Zavallı ümmet-i merhûme ölmeden gömülür;

Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür...

Acımaya lâyık zavallı ümmet ölmeden gömülür;

Söner bu çukurda anlayışı, sonra kendi ölür...

A pity poor nation, worthy of death is buried;
This understanding goes out the pit, and then their own dies ...
örnek osmanlıca مقدمة
Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar:
Girince nûr-i nazar simsiyâh olur da çıkar!
Pis ortamında öyle manzaralar görünür ki:
Bakışların ışığı buraya yöneldiğinde kapkara olup çıkar.
Pity a poor nation, worthy of death is buried;
This understanding goes out the pit, and then to their own, dies ...
Osmanlıca
Yatar zemîn-i sefilinde en kesîf eşbâh,
Yüzer havâ-yı sakîlinde en habîs ervâh.
Yatar sefil zemininde ağırlaşmış bedenler,

Yüzer ağır havasında en kötü ruhlar.

Heavy lies the basis of abject bodies,
Floating in the heavy air of evil spirits.
Osmanlıca
Dehân-ı lâ'nete benzer yarıklarıyle tavan,
Kusar içinde neler varsa hâtırâtından!
Lanetli ağızlara benzer yarıklarıyla tavan,

Kusar içinde neler varsa hatıralarından!

Similar to the cursed mouths leaky ceiling,
If you have memories within Kusari what!
Osmanlıca
O hâtırâtı sakın sanmayın: meâlîdir; Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir.
O hatıralar sanmayın ki yüksek manâlar taşır;

Bunlarda hep tarihimizin kötü tarafları vardır.

Don"t think that memories have the utter meaning.
In these, the parties always have a bad history.
Osmanlıca
Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yalınız, Mülevvesâtına mâzîmizin sarılmadayız?
Neden eskilerin övünülecek taraflarını yok sayıp yalnız,

Geçmişimizin çirkinliklerine sarılmadayız?

Why we ignore the aspects of the ancients to be proud,
accept its ugliness our past?
Osmanlıca
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdâdın?
Hayır, o nesl-i necîbin, o şanlı evlâdın
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü atalarımızın?

Hayır o soylu neslin, o şanlı evladın,

Is the life of our ancestors had passed the winter in his sleep?
No, that noble generation, the glorious womb,
Osmanlıca
Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
Damarlarında zekâ ve yiğitlik akardı kan yerine;

Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.

 
 
 
intelligence and bravery; used to flow instead of blood through veins
There was enthusiasm for life instead of death in their hearts.
Osmanlıca
Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yazık, Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!
Fakat biz onlara ait ne varsa elde, yazık,

Birer birer yıkarak kahvehaneler yaptık!

But if we get what belongs to them, alas,
We made one at a time by destroying coffeehouses!
Osmanlıca
Bütün heyâkil-i san'at yetiştiren Şark'ın, Zemîn-i feyzi nasıl şûre-zâra döndü bakın!
Bütün sanat âbideleri yetiştiren Doğu'nun,

Bereketli toprağı nasıl kuraklaştı bakın!

All the monuments of art training of the East,
Fertile soil, see how it has been arid!
Osmanlıca
Ne hastahânesi kalmış zavallı eslâfin, Ne bir imâreti, bitmiş elinde ahlâfın.
Ne hastahanesi kalmış zavallı eski neslin,

Ne bir hayır kurumu, bitmiş elinde yeni neslin.

What's up my poor old generation's Hospital,
What is a charitable organization, the new generation of hand-finished.
Osmanlıca
Kanalların izi yok köprüler harâb olmuş; Sebillerin başı boş, çeşmeler serâb olmuş!
Kanalların izi yok, köprüler harap olmuş;

Sebillerin başıboş, çeşmeler serâb olmuş!

No traces of canals, bridges destroyed;
Dispensers adrift, fountains have been the mirage!
Osmanlıca
O kahraman babalardan doğan bu nesl-i cebîn Ne gîrûdâr-ı maîşet bilir, ne kedd-i yemîn
O kahraman babalardan doğan bu yüreksiz nesil

Ne geçim kavgasını bilir ne de el emeğinden anlar.

this generation of gutless born hero of the fathers
What the hand knows what the labor fight of living moments. "?
Osmanlıca
Azâb içinde kalır sa'yi görse rü'yâda. Niçin yorulmalı zâten "ölümlü dünyâ "da?
Ona işkence gelir, çalışmayı görse rüyada!

Niçin yorulmalı zaten "ölümlü dünya"da?

Body of God entrusted the right, as well as in Paradise.
This privilege for Muslims in Heaven, such as coffee.
Osmanlıca
Vücud emânet-i Hak doğru, hem de cennetlik.
Bu kahveler gibi Cennet de müslimîne gedik!
Vücut Allah'ın emaneti, doğru, hem de cennetliktir.

Bu kahveler gibi Cennet de müslümanların imtiyazıdır.

Body is the deposit of God.And it is heavenly ,as well.
Heaven is the concession of muslims like these coffeehouses.
Osmanlıca
"Hayât-ı âile" isminde bir ma'îşet var;
Sa'âdet ancak odur... dense hangimiz anlar ?
"Aile hayatı" diye bir hayat tarzı var;

Mutluluk ancak odur... dense hangimiz anlar?

There is a life style called "parents life"
if we say 'Happines is just this....'who understands it?
 
Osmanlıca
Hayât-ı âile dünyâda en safâlı hayat, Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhât!
Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle; Evinde akşam otursan kemâl-i izzetle;
Aile hayatı dünyada en huzurlu hayat,

Fakat o âlemi bizler tanır mıyız?

Yazık! Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle;

Evinde akşam otursan büyük bir hürmetle;

parent's life is the most peace of mind in the earth,
But do we know this world?
What a pity! wander with a lot of work in the morning;
then stay comfortably at home respectfully
Osmanlıca
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,
Dolaşsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa,
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,

Etrafında bulunsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa;

your wife,children, mum,dad whoever you have,
Should be around you;
Embrace you hardly these situation,
Osmanlıca
Sarây-ı cenneti yurdunda görsen olmaz mı?
İçinde his taşıyan kalb için bu zevk az mı?
Cennet köşkünü yuvanda görsen olmaz mı?

İçinde duygu taşıyan kalp için bu zevk az mı?

Dont you feel the sense of the heaven at your home?
Isnt it enough to feel nice it that is full of sense
Osmanlıca
Karın nedîme-i rûhun; çocukların rûhun ;
Anan, baban birer âgûş-i ilticâ-yı masûn.
Karın ruh yoldaşın, çocukların ruhun,

Anan, baban korunmak için sığındığın kucağın.

your wife is your soul's partner,
your children are your soul,
your mum and dad are your lap order to refuge
Osmanlıca
Sıkıldın öyle mi! Lâkin, biraz alışsan eğer ,
Fezâ kadar sana vâsi' gelir bu dar çember.
Sıkıldın öyle mi?Fakat biraz alışsan eğer,

Feza kadar geniş gelir sana bu dar çember.

You are bored ,is it so?
But if you get used to accept it,
This narrow circle comes to you wider than universe
Osmanlıca
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve? Gelin de bir bakalım... Buyrun işte bir kahve:
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?

Gelin de bir bakalım... Buyrun işte kahve!

I dont know what you find this neighborhood coffee
so that you never stay at your home
Osmanlıca
Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;
Önünde tahta mı, toprak mı? Sorma, pis bir eşik.

Çamurlu bir kapı, üstünde yuvarlak bir delik;

Önünde tahta mı, toprak mı?Sorma, pis bir eşik.

a mud door,a round hole on it;
is it a wood or a land infront of it?
dont ask,a dirty threshold.
Osmanlıca
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem câiz;
Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!.
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem caiz;

Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!

What I say for the place where I say,is appropriate,
the difference from a stable:
this is with its manger, other is without manger!
Osmanlıca
Zemîni yüz sene evvel döşenme malta imiş..
"İmiş "le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,
Zemini yüz sene önce döşenme malta taşı imiş...

"İmiş"le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,

Its floor has been Malta stone that has spreaded hundred years ago
I told it with 'has been'because it takes long to understand
Osmanlıca
O bir karış kirin altında hângi mâden var?
Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,
O bir karış kirin altında hangi maden var?

Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,

I got mine which is under an inch of dirt?
Skittle-colored roof open; provided from the left to the wall,
Osmanlıca
Maun cilâsına batmış tütünle nargileden;
Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.
Maun cilasına batmış tütünle nargileden;

Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.

Hookah tobacco steeped in mahogany polish;
Emerging, such as smoke cooker because each nozzle
Osmanlıca
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,
Vücûdu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,

Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.

Get over the neck of planted less deep,
Body black, stork-legged in a brazier
Osmanlıca
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer,
"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der:
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer.

"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der.

Hookah tobacco steeped in mahogany polish;
Emerging, such as smoke cooker because each nozzle
Osmanlıca
Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:
Kenarda, tahta sedirlerin alt başında kirli bir

Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:

In the edge,the dirty roll is draging under the cedarwood;
It is obvious a bed:
Osmanlıca
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,
Zavallının, güveden, liyme liyme hep sırtı.
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,

Zavallının, güveden, lime lime hep sırtı.

Drawn on a worn-out as a riancoat,
Loser, clothes moth, always back in tatters.
Osmanlıca
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;
Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;

Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;

It dries on the hood of a fatty tissue;
so "is a stack specific we!" zenbil said wire mesh;
Osmanlıca
Onun hizâsına gelmez mi, bir döner şöyle,
Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!
Onun hizasına gelmez mi, bir döner şöyle;

Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!

he comes near him and
turns so;
 
Osmanlıca
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk, İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,

İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!

An big hole is on the wall like old fireplaces,and a glass cabinet ,and many things on its shelves
Osmanlıca
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;
Onun yanında, kan almak için, beş on boynuz.
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;

Onun yanında kan almak için beş on boynuz.

A big jar is on the first floor where leech is fed.
Some horns are near it to take blood.
Osmanlıca
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...
Demek ki kahveci hem diş tabîbi, hem perukâr!
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...

Demek ki kahveci hem diş doktoru, hem berber!

All pincers , whopers from the second floor......
It means that the coffee owner is both a dendist and a barber!
Osmanlıca
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;
Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası;
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;

Uzun söze ne gerek var? İşte örnekleri:

If you dont believe it isnt necessary to be doubt;
it isnt necessary too long speech?
They are the examples :
 
Osmanlıca
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,
Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,

Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,

When you leave the meat and bones from the chin, Finally, lined up on a rope size by size in fives and tens
Osmanlıca
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;
Birer mezâra işâret düşün ki, her kandil!
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;

Birer mezara işaret düşün ki her kandil!

If you know it as digging teeth on the ridge you, is not Think of each as a sign of a grave on every holly night
Osmanlıca
Üçüncü katta durur sâde havlu bohçaları.
Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.
Üçüncü katta durur sadece havlu bohçaları.

Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.

On the third floor towel packs only. to the right of Glass cabinet the flea market in cells.
Osmanlıca
Duvarda türlü resimler: alındı Çamlıbeli,
Kaçırmış Ayvaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!
Duvarda türlü resimler:Alın işte Çamlıbeli ,

Kaçırmış Ayyaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!

Various pictures on the wall.Get the Çamlıbel.Dead Köroğlu cries missed Ayyaz.
 
Osmanlıca
Arab Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;
Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.
Arap Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;

Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.

Shah Ismail's mace is like Arap stirrup:
Now he likes the girl hung on the tree
Osmanlıca
Firaklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,
Fakat şu "Âh mine'l-aşk"a kim durur karşı?
Acıklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,
Fakat şu "Ah mine'l-aşk"a kim durur karşı?
Kerem's heart burning is pathetic as soon as sayin Oh
But who can stand against this love?
Osmanlıca
Gelince Ezrakabânû denen acûze kadın Külüngü düşmüş elinden zavallı Ferhâd'ın!
Gelince Ezrakâbânu denen acuze kadın,

Kazması düşmüş elinden zavallı Ferhad'ın

When the poor woman Ezrakabanu came,
poor Ferhad dropped his pickaxe.
Osmanlıca
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,
Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,

Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?

he sees Rüfaiyi so this position:
A whip snake in the hand that gets on a white lion ;
Can grand pa stop any more?
Osmanlıca
Bakındı bak Hacı Bektâş'a: Deh demiş duvara!
Resim bitince gelir şüphesiz ki beyte sıra.
Bakındı bak Hacı Bektaş'a : Deh demiş duvara!

Resim bitince gelir şüphesiz ki beyite sıra.

He gazed to Hacı Bektaş and says Giddap! the wall !
after finishing the picture ,of course it is time to couplet.
Osmanlıca
Birer birer oku mümkünse, sonra ma'nâ ver...
Hayır, hülâsası kâfi, yekûnu ömre sürer:
Birer birer oku mümkünse, sonra anlam ver...

Hayır, hepsini açıklamak bir ömür sürer, özetini vermek yeter

If it is possible to read it one by one,then give meaning it.....
No, it takes too long to explain all them,
It is enough to give its resume
Osmanlıca
Bedâhaten kusulan herze pâreler ki düşün,
Epey zaman daha lâzımdı herze olmak için!
Bunlar birdenbire kusulmuş saçma sapan lakırdılardır ki düşün,

Epey zaman daha gerekir bir lakırdı olmak için!

So they are foolish speech immediately ,
Think that it is necessary to be a foolish speech for longer time
Osmanlıca
Oturmadan içi yağ bağlamış bodur masanın,
Yayılmış üstüne birçok kâğıt ki, oynayanın,
Oturmaktan içi yağ bağlamış bodur masanın,

Yayılmış üstüne bir çok kağıt ki oynayanın,

because of sitting most on the dwarf table which had fat into it,
most of the papers be scatted on it by players,
 
Osmanlıca
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.
Ya tavlanın kiri? Kâbil değildir, anlatamam.
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.

Ya tavlanın kiri? Mümkün değildir, anlatamam.

Oiled leather in his hand finds the sight of man. Dirt of backgammon? It is not possible, I can not explain.
Osmanlıca
Harîta-vâri açılmış en orta yerde dama; Beyaz mı taşları, yâhud siyah mı? hiç sorma?
Harita gibi açılmış en orta yerde dama;

Beyaz mı taşları, yahut siyah mı? hiç sorma!

Maplike opened on the most central location,
Are the checkers white , or black?
Do not ever ask!
Osmanlıca
Hutûtu: Gâyr-i muayyen hudûdu memleketin: Nazarda haylice idman gerek ki fark etsin;
Çizgileri, belirsiz sınırlarına benzer memleketin:

Gözün epeyce uğraşması gerek ki fark etsin!

the lines resemles the home's the uncertain lines:
So your eyes must struggle fairly most that it realizes!
Osmanlıca
Deliklerindeki pislik lebâleb olsa, yine, Bakınca bunlara gâyet temiz kalır domine.


Deliklerindeki pislik tepeleme olsa bile yine de,

Bakınca bunlara gayet temiz kalır domine.

even though the dirt in their holes is rather much,In comparison with domino,it is quite clean
Osmanlıca
Delikli çekmece var ha! Demirbaş eşyâdan;
Yanında bir de kulaksız Tekir.. Unutma aman!

Delikli çekmece var ha!Demirbaş eşyadan; Yanında bir de kulaksız Tekir...Unutma aman!

There is holed drawerAsset goods; beside Earless Tekir ... oh don't forget!
Osmanlıca
Asıldı bey koza! - Besbelli, bak sırıttı aval;

- Bacak elinde mi?

- Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.

-Asıldı bey koza! -Besbelli, bak sırıttı aval; -Bacak elinde mi?

-Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.

He discarded the cause.It's obvious.He smiled billHas he got Jack?
-You break it Hamdi.Get The hillman.
Osmanlıca

- Ulan! Kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

- Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek! - Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut.

- Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!

-Ulan kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

-Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek!

-Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut.

-Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!

Man!It is in the cover.Dog son!
-You are dog son!long eared donkey.
-discard right now whatever you have carded.either eight or ten.
-Halim don't try anymore.It is broken.
Osmanlıca
- Cihâr ü yek mi o taş? - Hiç sıkılma öldü dü-şeş!

- Elimde yok mu diyor? Çek babam!

- Aman şeş-beş!

Cihar ü yek mi o taş?

-Hiç sıkılma öldü dü-şeş! -Elimde yok mu diyor? Çek babam!

-Aman şeş-beş!

Dont have a stone that Cihar?
Dont be bored any for dice double six!
ask :dont have in my hand?
draw my dad !
but an unpleasent suprise!
 
Osmanlıca
- Hemen de buldu be? Gelsin hesaplayıp durma!
- Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!

-Hemen de buldu be! Gelsin hesaplayıp durma!

-Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!

found it immediately!
no problem dont count any more!
won a party last evening,
so dont get weak and thin
Osmanlıca

- Dü-beşle bağlıyorum.

- Yağma yok!

- Elindeki ne?

- Se-yek.

- Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!

- Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allâh için Şu cânım zar?

- Kırık! - Değil!

- Alimallah kırık! - Değil billâh

- Yeminsiz oynıyamazlar ki, ah çocuklar ah!

- Karışmasan için olmaz değil mi? Sen de bunak!

- Gelirsem öğretirim şimdi... - Ay şu pampine bak!

-Dü-beşle başlıyorum.

-Yağma yok!

-Elindeki ne? Se-yek.

-Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!

-Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allah için şu canım zar?

-Kırık! -Değil!

-Alimallah kırık!

-Değil billah! -Yeminsiz oynayamazlar ki, ah çocuklar ah!

-Karışmasan işin olmaz değil mi?Sen de bunak!

-Gelirsem öğretirim şimdi...

-Ay şu pampine bak!

-Iam starting with five level .
-No loot!
- What's there in your hand?Three -one.
-Allright.Hang on then.Six-one.
-When he is said to be spoilsport,he said ,it is you yourself.
Listen masters:
 
Osmanlıca
Gelip de öğretecekmiş... Mezarcı Mahmud'a git!
Bir üflesen gidecek ha... Tirit mi sâde tirit!

Gelip de öğretecekmiş...Mezarcı Mahmud'a git!

Bir üflesen gidecek ha...Tirit mi sade tirit!

He is going to come to teach it.Go to mahmut the gravedigger.
Osmanlıca
- Zemâne piçleri! Gördün ya, hepsi besmelesiz...
Ne saygı var, ne hayâ var. Eğer bizim işimiz,

-Zemâne piçleri!Gördün ya, hepsi besmelesiz... Ne saygı var, ne haya var. Eğer bizim işimiz,

Offsprings of today.All are unbeliever.No respect ,no honor .
Osmanlıca
Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!
- Herif belâya sokarsın dırıldanıp durma!

Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!

-Herif belaya sokarsın dırıldanıp durma!
Poor me if these guys are going to do that.Man!You will cause a trouble. Stop grumbling
Osmanlıca
- Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir!
Küfürbaz alçak, edepsiz, Bu söylenir mi Bekir?

-Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir! Küfürbaz, alçak, edepsiz...Bu söylenir mi Bekir?

Go to grave digger Mahmud.Go and check the dog son. Foul-mouthed, low, dirty.This shouldn't have been told.
Osmanlıca
- Yolunca terbiye verdin ya âferin Hasan Ağa.
- Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!

-Yolunca terbiye verdin ya aferin Hasan Ağa.

-Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!..

You have nurtured in your way Master Hasan.If they had let me,I would have already caused a trouble.
Osmanlıca
Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına.
Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,
Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;
"Otur", demezseler elpençe sâde dinlerdik;

-Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına! Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,

Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;

"Otur",demezlerse elpençe durup sadece dinlerdik.

Mahmud gravedigger, huh? Woe to killing his father! When we were at the age of him,we used to goto see the adults after praying just in case.We would stand stillWe wouldn't sit until they order.
Osmanlıca
"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize!
"Evet", desek bile derlerdi: "Sus behey geveze!"

"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize!

Evet, desek bile derlerdi: Sus behey geveze!

Rejecting this is not our job to say.
If we would sayyes .They would replyShut up you chatter.
Osmanlıca
- Otuz yaşında idim belki; annesiz, dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!

-Otuz yaşında idim belki; annesiz dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!

I was thirty.I didn't use to go out without my mumso often.She would beat me.
Osmanlıca
Bugün, onaltıyı doldurmamış yumurcaklar,
Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.

Bugün, on altıyı doldurmamış yumurcaklar,

Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar
Today ,kids below sixteen,don't get beaten.
They resist though they know they will die.
Osmanlıca
Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i...
"Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?

Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i...

"Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?

I tried to beat Kerim recently.
He told me to stop and added I am not a donkey .
Osmanlıca
Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş..
- Ya biz, sözüm ona, merkeb miyiz Bekir, bu ne iş?

Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş...

-Ya biz, sözüm ona, merkep miyiz Bekir, bu ne iş?

Beating is considered to be for donkeys;not for mankind.
-How about us?Are we donkeys Bekir?
Osmanlıca
Döverdiler bizi hergün de karşı koymazdık...
Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?

Döverdiler bizi her gün de karşı koymazdık...

Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?
They would beat us everyday and we couldn't struggle. I've been trained so ... Is it easy to be a human?
Osmanlıca

-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?

O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!

Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:

Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!

-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?

O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!

Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:

Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!

Is it worth?Impossible.
You needn't look for those muslims anymore.
If you want a silent game ,Let's play checkers.
Poor!He is deadlocked.Look ,how he is calculating.
Osmanlıca
Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;
Rakîbi halbuki lâ yenkâtı' bıyık buruyor.

Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;

Rakibi halbuki durmadan bıyık buruyor.
One of the players is pensiveHe has gor a checker in his hand.
Whereas his rival is twirling his moustache.
Osmanlıca
Seyirciler mütefekkir, güzîde bir tabaka; Düşünmelerdeki şîveyse büsbütün başka:

Seyirciler bir düşünür gibi fikre dalmış seçkin bir tabaka;

Düşünmelerindeki şîveyse ise büsbütün başka:

The audience is thinking like a philosopher,they are quite exclusive.
The way tjey are thinking is completely different.
Osmanlıca
Kiminde el, filân aslâ karışmıyorken işe,
Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe!

Kiminde el filan asla karışmıyorken işe,

Düşünen parmaklar durmadan işler kiminde.

In some,hands don't work,but in some thinking fingers work.
Osmanlıca
Al işte: "Beyne burundan gerek, demiş de, hulûl" Taharriyât-ı amîkayla muttasıl meşgûl!

Al işte: "Beyne burundan girmek gerekli"; demiş

Derin araştırmalarla uğraşıyor sürekli!

Look:He says one should work his brain starting fom nose.
He has been working on deep researches on and on.
Osmanlıca
Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:
Zemîne dâire şeklindeki yaydı bir balgam;

Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:

Yere daire şeklinde yaydı bir balgam;

That man with white beard must be an enginner
He spitted phlegm in circle shape.
Osmanlıca
Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,
Mümâslar çekerek soktu belki yüzşekle!

Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,

Orasından burasından çekerek soktu belki yüz şekle!

He was standing with crooked sticks.
He changed its shape maybe one hundred times.
Osmanlıca

Ayak teriyle cilâlanma tahta peykelere,

Külâhlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:

Ayak teriyle cilalanma tahta sedirlere,

Külahlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:

Foot sweat polish wood of cedar, Hat, lined heap pile of basil face:
Osmanlıca
Nasîb-i fikr ü zekâdan birinde yok gölge;
Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!

Fikir ve zekâdan nasibin gölgesi yok birinde;

Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!

No portion in the shadow of one of the ideas and intelligence;

This so-called brains to his faculty unheard!

Osmanlıca
- Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!
- Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!

Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!

-Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!

Oh dear, this our neighbor is so challeging.How do you know sir? His other name is Hadji!
Osmanlıca
-Çocuğ', ha mektebe verdim, ha vermedimdi diye,Sokak sokak geziyor...
- Koymuyor mu medreseye?

-Çocuğu, ha modern okula verdim, ha vermedimdi diye,

Sokak sokak geziyor...

-Koymuyor mu medreseye?

He is wandering in the streets thinking if he will give the child to a modern school or not.
-Won't he give the child to a religious school?
Osmanlıca

- Koyar mı hiç? Arabî şimdi kim okur artık?

- Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!

-Koyar mı hiç? Arapça şimdi kim okur artık?

-Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!

He won't . who studies in Arabic today?
We didn't do any business with foreign language ,either.
Osmanlıca
- Binâ'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey !
İlim de kalmadı...

Bina'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey!

İlim de kalmadı

I had gone to the school for three years.It has been years.
No knowledge is left now.
Osmanlıca
- Zâten ne kaldı? Hiç bir şey.

-Zaten ne kaldı? Hiç bir şey.

What' left now?Nothing.
Osmanlıca
- Mahalle mektebi lâzımdır eski yolda bize;
Sülüs, nesih bitiyor yoksa hepsi... Keyfinize!

Mahalle mektebi lazımdır eski yolda bize;

Sülüs , nesih bitiyor yoksa hepsi...Keyfinize!

Neighborhood schools are needed today.Thuluth, not all of them ... How you like.
Osmanlıca

- On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe.

Geçende, sen ne bilirsin? demez mi bir züppe? Dedim, "Ulan seni gel ben bir imtihân edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim."

-On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe ;

Geçende, sen ne bilirsin demez mi bir züppe?

Dedim, ulan seni gel ben bir imtihan edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim.

I was thirteen when I got the book.
A snob told me that I didn't know anything recently.
I told him to get closer to test him.
Come and sit .Let me check you.
Osmanlıca
- Nasıl, becerdi mi?- Kâbil mi! Rabbi yessir'i ben,
Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.

Nasıl, becerdi mi?

-Mümkün mü! Rabbi yessir'i ben,

Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.

Did he manage it?
-Is it possible.
I had changed it in five months before.
Osmanlıca
- Nedir elindeki yâhuu?- Ceride.

- At şu pisi.

- Neden?

- Yalan yazıyor, oğlum, onların hepisi.

-Nedir elindeki yahu?

-Gazete.

-At şu pisi.

-Neden?

-Yalan yazıyor, oğlum, onların hepsi

-What's in your hand?
-Newspaper.
-Whrow that drty thing away.
-Why?
-They all write wrong things in it,son.
Osmanlıca
- Ya doğru yazsa ?Asarlar... Ne oldu Volkan'cı,Unuttunuz mu?

- Bırak boşboğazlık etme Hacı!

-Ya doğru yazsa asarlar... Ne oldu Volkancı ,

Unuttunuz mu?

-Bırak, boşboğazlık etme Hacı?

-What if they write the truth?
-They hang.
-What happened Vocanist
-Don't you remember?
-Come on!Don't be seive,Hadji.
Osmanlıca

Şu karşıdan gözeten fesli, zannım ağzıkara...

- Hayır, demem o değil...

- Durma sen belânı ara!

Şu karşıdan gözeten fesli, sanırım ağzıkara...

-Hayır, demem o değil...

-Durma sen belanı ara!

That man looking from the opposite may be Blackmouth.
-No ,I don.'t want to say that.
-You are looking for trouble.
Osmanlıca
- Canım lâtife yapar, bilmiyor musun Ömer'i?

- Biraz rahatsızım Ahmed, yakın benim feneri!

Canım şaka eder, bilmiyor musun Ömer'i?

-Biraz rahatsızım Ahmet, yakın benim feneri!

-Omar likes making jokes,you know!
-I am a bit sick ,Ahmet.I will go and sleep.
Osmanlıca

Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfâr...

Meğer geğirti imiş.

- Pek şifâlı şey şu hıyar.

Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfar...

Meğer geğirti imiş.

-Pek şifalı şey şu hıyar

A loud sound was heard, ask Then ,forgiveness ...In fact it was burp. -Cucumber is a healing thing.
Osmanlıca

Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen teftîh...

- Evet şifâlı yemiştir...

- Yemiş mi? Lâ-teşbîh.

Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen geğirti...

-Evet şifalı yemiştir...

-Yemiş mi? Bu yanlış bir benzetme.

When you eat Yoghurt with cucumber,you immediately burp ready to burp ...

-Yes, it is something healing nut.

-Nut? This is a false analogy.
Osmanlıca
- Günâha girme. Tefâsîrde öyle yazmışlar...Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var:

- Hasan, bizim yeni dâmad ne oldu anlamadık

Görünmüyor?

- Karı koyvermiyor. Herif, kılıbık.

-Günaha girme. Tefsirlerde öyle yazmışlar...

Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var.

-Hasan, bizim yeni damat ne oldu anlamadık,

Görünmüyor?

-Karı koyvermiyor: Herif kılıbık.

-temptation. Such commentaries written ... My uncle said: I saw, there are hadith cucumber. -Hasan, we did not understand what happened to the new groom, Invisible? -Her wife doesn't let :guy is henpecked .
Osmanlıca
- Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...
Laf anlamaz dişi mahluku, durma sen uğraş

Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...

Laf anlamaz dişi mahlûku, durma sen uğraş.

İngilizce Tercüme
Osmanlıca
- Kim uğraşır a babam, bunca yıllık ehlim iken,

Adem hesabına koymam bizim köroğlunu ben.

-Kim uğraşır a babam, bunca yıllık karım iken,

Adam hesabına koymam bizim köroğlunu ben.

İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar:

Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara iki çift göz, yan yan.

İngilizce Tercüme
Osmanlıca
"Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyor anlaşılan,
Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...

Anlaşılan: "Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyorlar.

Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...


Apparently,they askDon't you have home to go?
swallows with babies male or female...
 
Osmanlıca

4'lü tablo sunumu[]

Güncel Türkçesi
Neighborhood Coffeehouse!
Osmanlıca

"Mahalle kahvesi!"

Osmanlılar bilir ne demek?


Tasavvur etme sakın "Görmedim nedir? diyecek.

"Mahalle kahvesi!"
Osmanlılar bilir ne demek?
Tasavvur etme sakın Görmedim nedir? diyecek.
"Neighborhood Coffehouse!"
Ottomans knows what does this mean?
Dont consider what I havent seen ? say
örnek osmanlıca مقدمة
Dilenci şekline girmiş bu sinsi cânîler,

Bu, gündüzün bile yol vermeyen, harâmîler

Dilenci şekline girmiş bu sinsi caniler,
Bu, gündüzün bile yol vermeyen, haydutlar,
This insidious form of beggar resemble the thugs,
This, day
does not even lead, bandits,
örnek osmanlıca مقدمة
Adımda bir, dikilir, azminin, gelir, önüne...

Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!

Adımda bir dikilir, azminin gelir önüne...

Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!

Step one is erected, before the tenacity of income ...
he brings the poor passengers to harm all day now!
örnek osmanlıca مقدمة
Evet, dilenci sanır seyr eden kıyâfetini;

Fakat bir onluğa âgûş açan sefâletini,

Evet, dilenci sanır seyreden kıyafetini;

Fakat bir onluğa kucak açan sefilliğini

Yes, if you see his dress you consider he is a beggar;
But he leads a lap miserable of ten
örnek osmanlıca مقدمة
Görüp de rikkateşâyân, biraz sokulsa, hemen

Vurur şikârını tâ kalbinin samîminden.

Acımaya layık görüp de biraz sokulsa, hemen,

Vurur avını tâ kalbinin en derin yerinden!

If he just approached near worthy of pity and sees a little bit,
he would strike its prey from the bottom of your heart!
örnek osmanlıca مقدمة
Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?

Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı!

Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?

Kapansın elverir artık bu perde pek kanlı!

why hasnt the Neighborhood Coffe closed yet?
it is enough to end this stage bloody
örnek osmanlıca مقدمة
Hayır, bu perde, bu Şark'ın bakılmıyan yarası;

Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası

Hayır, bu perde, bu Doğu'nun bakılmayan yarası;

Bu, çehresindeki pisliğiyle yurda yüz karası;

No, this screen is the care of wounds of the East ;
This is a shame with its disgrace dirty for home disgrace;
örnek osmanlıca مقدمة
Hayâtımızda gediktir "gedikli" nâmıyle,

Açık durur koca bir kavmin ihtimâmıyle!

Hayatımızda gediktir "gedikli" adıyla;

Açık durur koca bir milletin özenmesiyle!

Breach is "warrant" with the name in our lives;
imitating stops a nation!ya
örnek osmanlıca مقدمة
Sakınfirengiye benzetmeyin fecâ'atini:

Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini.

Sakın firengiye benzetmeyin bu feci durumu,

Bu yara milletin emmekte gayret ruhunu.

Dont compare this disastrous situation to a naut,
this wound exploits the effort soul of this nation .
örnek osmanlıca مقدمة
Mahalle kahvesi Şark'ın harîm-i kâtilidir

Tamam o eski batakhâneler mukâbilidir:

Mahalle kahvesi Doğu'yu öldüren bir unsurdur;

Eski batakhanelerin tam bir benzeridir.

Coffee East is a factor that killed the east neighborhood;
they are exactly similar to the old bunch of loafers
örnek osmanlıca مقدمة
Zavallı ümmet-i merhûme ölmeden gömülür;

Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür...

Acımaya lâyık zavallı ümmet ölmeden gömülür;

Söner bu çukurda anlayışı, sonra kendi ölür...

A pity poor nation, worthy of death is buried;
This understanding goes out the pit, and then their own dies ...
örnek osmanlıca مقدمة
Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar:
Girince nûr-i nazar simsiyâh olur da çıkar!
Pis ortamında öyle manzaralar görünür ki:
Bakışların ışığı buraya yöneldiğinde kapkara olup çıkar.
Pity a poor nation, worthy of death is buried;
This understanding goes out the pit, and then to their own, dies ...
Osmanlıca
Yatar zemîn-i sefilinde en kesîf eşbâh,
Yüzer havâ-yı sakîlinde en habîs ervâh.
Yatar sefil zemininde ağırlaşmış bedenler,

Yüzer ağır havasında en kötü ruhlar.

Heavy lies the basis of abject bodies,
Floating in the heavy air of evil spirits.
Osmanlıca
Dehân-ı lâ'nete benzer yarıklarıyle tavan,
Kusar içinde neler varsa hâtırâtından!
Lanetli ağızlara benzer yarıklarıyla tavan,

Kusar içinde neler varsa hatıralarından!

Similar to the cursed mouths yarıklarıyla ceiling,
If you have memories within Kusari what!
Osmanlıca
O hâtırâtı sakın sanmayın: meâlîdir; Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir.
O hatıralar sanmayın ki yüksek manâlar taşır;

Bunlarda hep tarihimizin kötü tarafları vardır.

She carries the memories do not think that the higher meaning;
In these, the parties always have a bad history.
Osmanlıca
Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yalınız, Mülevvesâtına mâzîmizin sarılmadayız?
Neden eskilerin övünülecek taraflarını yok sayıp yalnız,

Geçmişimizin çirkinliklerine sarılmadayız?

Why ignore aspects of the ancients only be proud,
accept its ugliness our past?
Osmanlıca
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdâdın?
Hayır, o nesl-i necîbin, o şanlı evlâdın
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü atalarımızın?

Hayır o soylu neslin, o şanlı evladın,

Is the life of our ancestors had passed the winter in his sleep?
No, that noble generation, the glorious womb,
Osmanlıca
Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
Damarlarında zekâ ve yiğitlik akardı kan yerine;

Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.

Veins instead of blood flowed through intelligence and bravery;
There was enthusiasm for life instead of death in their hearts.
Osmanlıca
Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yazık, Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!
Fakat biz onlara ait ne varsa elde, yazık,

Birer birer yıkarak kahvehaneler yaptık!

But if we get what belongs to them, alas,
We made one at a time by destroying coffeehouses!
Osmanlıca
Bütün heyâkil-i san'at yetiştiren Şark'ın, Zemîn-i feyzi nasıl şûre-zâra döndü bakın!
Bütün sanat âbideleri yetiştiren Doğu'nun,

Bereketli toprağı nasıl kuraklaştı bakın!

All the monuments of art training of the East,
Fertile soil, see how it has been arid!
Osmanlıca
Ne hastahânesi kalmış zavallı eslâfin, Ne bir imâreti, bitmiş elinde ahlâfın.
Ne hastahanesi kalmış zavallı eski neslin,

Ne bir hayır kurumu, bitmiş elinde yeni neslin.

What's up my poor old generation's Hospital,
What is a charitable organization, the new generation of hand-finished.
Osmanlıca
Kanalların izi yok köprüler harâb olmuş; Sebillerin başı boş, çeşmeler serâb olmuş!
Kanalların izi yok, köprüler harap olmuş;

Sebillerin başıboş, çeşmeler serâb olmuş!

No traces of canals, bridges destroyed;
Dispensers adrift, fountains have been the mirage!
Osmanlıca
O kahraman babalardan doğan bu nesl-i cebîn Ne gîrûdâr-ı maîşet bilir, ne kedd-i yemîn
O kahraman babalardan doğan bu yüreksiz nesil

Ne geçim kavgasını bilir ne de el emeğinden anlar.

He was born hero of the fathers of this generation of gutless
What the hand knows what the labor fight of living moments. "?
Osmanlıca
Azâb içinde kalır sa'yi görse rü'yâda. Niçin yorulmalı zâten "ölümlü dünyâ "da?
Ona işkence gelir, çalışmayı görse rüyada!

Niçin yorulmalı zaten "ölümlü dünya"da?

Body of God entrusted the right, as well as in Paradise.
This privilege for Muslims in Heaven, such as coffee.
Osmanlıca
Vücud emânet-i Hak doğru, hem de cennetlik.
Bu kahveler gibi Cennet de müslimîne gedik!
Vücut Allah'ın emaneti, doğru, hem de cennetliktir.

Bu kahveler gibi Cennet de müslümanların imtiyazıdır.

Body is the deposit of God.And it is heavenly ,as well.
Heaven is the concession of muslims like these coffeehouses.
Osmanlıca
"Hayât-ı âile" isminde bir ma'îşet var;
Sa'âdet ancak odur... dense hangimiz anlar ?
"Aile hayatı" diye bir hayat tarzı var;

Mutluluk ancak odur... dense hangimiz anlar?

There is a life style called "parents life"
if we say 'Happines is just this....'who understands it?
 
Osmanlıca
Hayât-ı âile dünyâda en safâlı hayat, Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhât!
Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle; Evinde akşam otursan kemâl-i izzetle;
Aile hayatı dünyada en huzurlu hayat,

Fakat o âlemi bizler tanır mıyız?

Yazık! Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle;

Evinde akşam otursan büyük bir hürmetle;

parent's life is the most peace of mind in the earth,
But do we know this world?
What a pity! wander with a lot of work in the morning;
then stay comfortably at home respectfully
Osmanlıca
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,
Dolaşsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa,
Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,

Etrafında bulunsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa;

your wife,children, mum,dad whoever you have,
Should be around you;
Embrace you hardly these situation,
Osmanlıca
Sarây-ı cenneti yurdunda görsen olmaz mı?
İçinde his taşıyan kalb için bu zevk az mı?
Cennet köşkünü yuvanda görsen olmaz mı?

İçinde duygu taşıyan kalp için bu zevk az mı?

Dont you feel the sense of the heaven at your home?
Isnt it enough to feel nice it that is full of sense
Osmanlıca
Karın nedîme-i rûhun; çocukların rûhun ;
Anan, baban birer âgûş-i ilticâ-yı masûn.
Karın ruh yoldaşın, çocukların ruhun,

Anan, baban korunmak için sığındığın kucağın.

your wife is your soul's partner,
your children are your soul,
your mum and dad are your lap order to refuge
Osmanlıca
Sıkıldın öyle mi! Lâkin, biraz alışsan eğer ,
Fezâ kadar sana vâsi' gelir bu dar çember.
Sıkıldın öyle mi?Fakat biraz alışsan eğer,

Feza kadar geniş gelir sana bu dar çember.

You are bored ,is it so?
But if you get used to accept it,
This narrow circle comes to you wider than universe
Osmanlıca
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve? Gelin de bir bakalım... Buyrun işte bir kahve:
Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?

Gelin de bir bakalım... Buyrun işte kahve!

I dont know what you find this neighborhood coffee
so that you never stay at your home
Osmanlıca
Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;
Önünde tahta mı, toprak mı? Sorma, pis bir eşik.

Çamurlu bir kapı, üstünde yuvarlak bir delik;

Önünde tahta mı, toprak mı?Sorma, pis bir eşik.

a mud door,a round hole on it;
is it a wood or a land infront of it?
dont ask,a dirty threshold.
Osmanlıca
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem câiz;
Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!.
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem caiz;

Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!

What I say for the place where I say,is appropriate,
the difference from a stable:
this is with its manger, other is without manger!
Osmanlıca
Zemîni yüz sene evvel döşenme malta imiş..
"İmiş "le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,
Zemini yüz sene önce döşenme malta taşı imiş...

"İmiş"le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,

Its floor has been Malta stone that has spreaded hundred years ago
I told it with 'has been'because it takes long to understand
Osmanlıca
O bir karış kirin altında hângi mâden var?
Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,
O bir karış kirin altında hangi maden var?

Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,

I got mine which is under an inch of dirt?
Skittle-colored roof open; provided from the left to the wall,
Osmanlıca
Maun cilâsına batmış tütünle nargileden;
Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.
Maun cilasına batmış tütünle nargileden;

Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.

Hookah tobacco steeped in mahogany polish;
Emerging, such as smoke cooker because each nozzle
Osmanlıca
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,
Vücûdu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.
Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,

Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.

Get over the neck of planted less deep,
Body black, stork-legged in a brazier
Osmanlıca
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer,
"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der:
Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer.

"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der.

Hookah tobacco steeped in mahogany polish;
Emerging, such as smoke cooker because each nozzle
Osmanlıca
Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:
Kenarda, tahta sedirlerin alt başında kirli bir

Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:

In the edge,the dirty roll is draging under the cedarwood;
It is obvious a bed:
Osmanlıca
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,
Zavallının, güveden, liyme liyme hep sırtı.
Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,

Zavallının, güveden, lime lime hep sırtı.

Drawn on a worn-out as a riancoat,
Loser, clothes moth, always back in tatters.
Osmanlıca
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;
Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;
Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;

Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;

It dries on the hood of a fatty tissue;
so "is a stack specific we!" zenbil said wire mesh;
Osmanlıca
Onun hizâsına gelmez mi, bir döner şöyle,
Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!
Onun hizasına gelmez mi, bir döner şöyle;

Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!

he comes near him and
turns so;
 
Osmanlıca
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk, İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!
Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,

İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!

An big hole is on the wall like old fireplaces,and a glass cabinet ,and many things on its shelves
Osmanlıca
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;
Onun yanında, kan almak için, beş on boynuz.
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;

Onun yanında kan almak için beş on boynuz.

A big jar is on the first floor where leech is fed.
Some horns are near it to take blood.
Osmanlıca
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...
Demek ki kahveci hem diş tabîbi, hem perukâr!
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...

Demek ki kahveci hem diş doktoru, hem berber!

All pincers , whopers from the second floor......
It means that the coffee owner is both a dendist and a barber!
Osmanlıca
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;
Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası;
İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;

Uzun söze ne gerek var? İşte örnekleri:

If you dont believe it isnt necessary to be doubt;
it isnt necessary too long speech?
They are the examples :
 
Osmanlıca
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,
Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,
Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,

Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,

When you leave the meat and bones from the chin, Finally, lined up on a rope size by size in fives and tens
Osmanlıca
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;
Birer mezâra işâret düşün ki, her kandil!
Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;

Birer mezara işaret düşün ki her kandil!

If you know it as digging teeth on the ridge you, is not Think of each as a sign of a grave on every holly night
Osmanlıca
Üçüncü katta durur sâde havlu bohçaları.
Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.
Üçüncü katta durur sadece havlu bohçaları.

Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.

On the third floor towel packs only. to the right of Glass cabinet the flea market in cells.
Osmanlıca
Duvarda türlü resimler: alındı Çamlıbeli,
Kaçırmış Ayvaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!
Duvarda türlü resimler:Alın işte Çamlıbeli ,

Kaçırmış Ayyaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!

Various pictures on the wall.Get the Çamlıbel.Dead Köroğlu cries missed Ayyaz.
 
Osmanlıca
Arab Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;
Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.
Arap Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü;

Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.

Shah Ismail's mace is like Arap stirrup:
Now he likes the girl hung on the tree
Osmanlıca
Firaklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,
Fakat şu "Âh mine'l-aşk"a kim durur karşı?
Acıklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,
Fakat şu "Ah mine'l-aşk"a kim durur karşı?
Kerem's heart burning is pathetic as soon as sayin Oh
But who can stand against this love?
Osmanlıca
Gelince Ezrakabânû denen acûze kadın Külüngü düşmüş elinden zavallı Ferhâd'ın!
Gelince Ezrakâbânu denen acuze kadın,

Kazması düşmüş elinden zavallı Ferhad'ın

When the poor woman Ezrakabanu came,
poor Ferhad dropped his pickaxe.
Osmanlıca
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,
Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?
Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,

Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?

he sees Rüfaiyi so this position:
A whip snake in the hand that gets on a white lion ;
Can grand pa stop any more?
Osmanlıca
Bakındı bak Hacı Bektâş'a: Deh demiş duvara!
Resim bitince gelir şüphesiz ki beyte sıra.
Bakındı bak Hacı Bektaş'a : Deh demiş duvara!

Resim bitince gelir şüphesiz ki beyite sıra.

He gazed to Hacı Bektaş and says Giddap! the wall !
after finishing the picture ,of course it is time to couplet.
Osmanlıca
Birer birer oku mümkünse, sonra ma'nâ ver...
Hayır, hülâsası kâfi, yekûnu ömre sürer:
Birer birer oku mümkünse, sonra anlam ver...

Hayır, hepsini açıklamak bir ömür sürer, özetini vermek yeter

If it is possible read it one by one,then give meaning it.....
No, it takes too long to explain all them,
It is enough to give its resume
Osmanlıca
Bedâhaten kusulan herze pâreler ki düşün,
Epey zaman daha lâzımdı herze olmak için!
Bunlar birdenbire kusulmuş saçma sapan lakırdılardır ki düşün,

Epey zaman daha gerekir bir lakırdı olmak için!

So they are foolish speech immediately ,
Think that it is necessary to be a foolish speech for more long time
Osmanlıca
Oturmadan içi yağ bağlamış bodur masanın,
Yayılmış üstüne birçok kâğıt ki, oynayanın,
Oturmaktan içi yağ bağlamış bodur masanın,

Yayılmış üstüne bir çok kağıt ki oynayanın,

because of sitting most on the dwarf table which had fat into it,
most of the papers be scatted on it by players,
 
Osmanlıca
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.
Ya tavlanın kiri? Kâbil değildir, anlatamam.
Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.

Ya tavlanın kiri? Mümkün değildir, anlatamam.

Oiled leather in his hand finds the sight of man. Dirt of backgammon? It is not possible, I can not explain.
Osmanlıca
Harîta-vâri açılmış en orta yerde dama; Beyaz mı taşları, yâhud siyah mı? hiç sorma?
Harita gibi açılmış en orta yerde dama;

Beyaz mı taşları, yahut siyah mı? hiç sorma!

Maplike opened on the most central location,
Are the checkers white , or black?
Do not ever ask!
Osmanlıca
Hutûtu: Gâyr-i muayyen hudûdu memleketin: Nazarda haylice idman gerek ki fark etsin;
Çizgileri, belirsiz sınırlarına benzer memleketin:

Gözün epeyce uğraşması gerek ki fark etsin!

the lines resemles the home's the uncertain lines:
So your eyes must struggle fairly most that it realizes!
Osmanlıca
Deliklerindeki pislik lebâleb olsa, yine, Bakınca bunlara gâyet temiz kalır domine.


Deliklerindeki pislik tepeleme olsa bile yine de,

Bakınca bunlara gayet temiz kalır domine.

even though the dirt in their holes is rather much,In comparison with domino,it is quite clean
Osmanlıca
Delikli çekmece var ha! Demirbaş eşyâdan;
Yanında bir de kulaksız Tekir.. Unutma aman!

Delikli çekmece var ha!Demirbaş eşyadan; Yanında bir de kulaksız Tekir...Unutma aman!

There is holed drawerAsset goods; beside Earless Tekir ... oh don't forget!
Osmanlıca
Asıldı bey koza! - Besbelli, bak sırıttı aval;

- Bacak elinde mi?

- Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.

-Asıldı bey koza! -Besbelli, bak sırıttı aval; -Bacak elinde mi?


-Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.

He discarded the cause.It's obvious.He smiled billHas he got Jack?
-You break it Hamdi.Get The hillman.
Osmanlıca

- Ulan! Kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

- Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek! - Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut.

- Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!

-Ulan kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

-Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek!

-Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut.

-Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!

Man!It is in the cover.Dog son!
-You are dog son!long eared donkey.
-discard right now whatever you have carded.either eight or ten.
-Halim don't try anymore.It is broken.
Osmanlıca
- Cihâr ü yek mi o taş? - Hiç sıkılma öldü dü-şeş!

- Elimde yok mu diyor? Çek babam!

- Aman şeş-beş!

Cihar ü yek mi o taş?


-Hiç sıkılma öldü dü-şeş! -Elimde yok mu diyor? Çek babam!

-Aman şeş-beş!

Dont have a stone that Cihar?
Dont be bored any for dice double six!
ask :dont have in my hand?
draw my dad !
but an unpleasent suprise!
 
Osmanlıca
- Hemen de buldu be? Gelsin hesaplayıp durma!
- Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!

-Hemen de buldu be! Gelsin hesaplayıp durma!


-Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!

found it immediately!
no problem dont count any more!
won a party last evening,
so dont get weak and thin
Osmanlıca

- Dü-beşle bağlıyorum.

- Yağma yok!

- Elindeki ne?

- Se-yek.

- Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!

- Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allâh için Şu cânım zar?

- Kırık! - Değil!

- Alimallah kırık! - Değil billâh

- Yeminsiz oynıyamazlar ki, ah çocuklar ah!

- Karışmasan için olmaz değil mi? Sen de bunak!

- Gelirsem öğretirim şimdi... - Ay şu pampine bak!

-Dü-beşle başlıyorum.

-Yağma yok!


-Elindeki ne? Se-yek.

-Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!


-Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allah için şu canım zar?

-Kırık! -Değil!

-Alimallah kırık!


-Değil billah! -Yeminsiz oynayamazlar ki, ah çocuklar ah!

-Karışmasan işin olmaz değil mi?Sen de bunak!


-Gelirsem öğretirim şimdi...

-Ay şu pampine bak!

-Iam starting with five level .
-No loot!
- What's there in your hand?Three -one.
-Allright.Hang on then.Six-one.
-When he is said to be spoilsport,he said ,it is you yourself.
Listen masters:
 
Osmanlıca
Gelip de öğretecekmiş... Mezarcı Mahmud'a git!
Bir üflesen gidecek ha... Tirit mi sâde tirit!

Gelip de öğretecekmiş...Mezarcı Mahmud'a git!

Bir üflesen gidecek ha...Tirit mi sade tirit!

He is going to come to teach it.Go to mahmut the gravedigger.
Osmanlıca
- Zemâne piçleri! Gördün ya, hepsi besmelesiz...
Ne saygı var, ne hayâ var. Eğer bizim işimiz,

-Zemâne piçleri!Gördün ya, hepsi besmelesiz... Ne saygı var, ne haya var. Eğer bizim işimiz,

Offsprings of today.All are unbeliever.No resper ,no honor .
Osmanlıca
Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!
- Herif belâya sokarsın dırıldanıp durma!

Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!

-Herif belaya sokarsın dırıldanıp durma!
Poor me if these guys are going to do that.Man!You will cause a trouble. Stop grumbling
Osmanlıca
- Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir!
Küfürbaz alçak, edepsiz, Bu söylenir mi Bekir?

-Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir! Küfürbaz, alçak, edepsiz...Bu söylenir mi Bekir?

Go to grave digger Mahmud.Go and check the dog son. Foul-mouthed, low, dirty.This shouldn't have been told.
Osmanlıca
- Yolunca terbiye verdin ya âferin Hasan Ağa.
- Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!

-Yolunca terbiye verdin ya aferin Hasan Ağa.

-Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!..

You have nurtured in your way Master Hasan.If they had let me,I would have already caused a trouble.
Osmanlıca
Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına.
Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,
Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;
"Otur", demezseler elpençe sâde dinlerdik;

-Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına! Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,

Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;

"Otur",demezlerse elpençe durup sadece dinlerdik.

Mahmud gravedigger, huh? Woe to killing his father! When we were at the age of him,we used to goto see the adults after praying just in case.We would stand stillWe wouldn't sit until they order.
Osmanlıca
"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize!
"Evet", desek bile derlerdi: "Sus behey geveze!"

"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize!


Evet, desek bile derlerdi: Sus behey geveze!

Rejecting this is not our job to say.
If we would sayyes .They would replyShut up you chatterer.
Osmanlıca
- Otuz yaşında idim belki; annesiz, dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!

-Otuz yaşında idim belki; annesiz dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!

I was thirty.I didn't use to go out without my mumso often.She would beat me.
Osmanlıca
Bugün, onaltıyı doldurmamış yumurcaklar,
Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.

Bugün, on altıyı doldurmamış yumurcaklar,

Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar
Today ,kids below sixteen,don't get beaten.
They resist though they know they will die.
Osmanlıca
Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i...
"Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?

Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i...

"Bırak! Eşek değilim ben!" deyip dikilmez mi?

I tried to beat Kerim recently.
He told me to stop and added I am not a donkey .
Osmanlıca
Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş..
- Ya biz, sözüm ona, merkeb miyiz Bekir, bu ne iş?

Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş...


-Ya biz, sözüm ona, merkep miyiz Bekir, bu ne iş?

Beating is considered to be for donkeys;not for mankind.
-How about us?Are we donkeys Bekir?
Osmanlıca
Döverdiler bizi hergün de karşı koymazdık...
Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?

Döverdiler bizi her gün de karşı koymazdık...

Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?
They would beat us everyday and we couldn't struggle. I've been training so ... Is it easy to be a human?
Osmanlıca

-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?

O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!


Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:

Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!

-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?


O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!


Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:


Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!

Is it worth?Impossible.
You needn't look for those muslims anymore.
If you want a silent game ,Let's play checkers.
Poor!He is deadlocked.Look ,how he is calculating.
Osmanlıca
Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;
Rakîbi halbuki lâ yenkâtı' bıyık buruyor.

Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;

Rakibi halbuki durmadan bıyık buruyor.
One of the players is pensiveHe has gor a checker in his hand.
Whereas his rival is twirling his moustache.
Osmanlıca
Seyirciler mütefekkir, güzîde bir tabaka; Düşünmelerdeki şîveyse büsbütün başka:

Seyirciler bir düşünür gibi fikre dalmış seçkin bir tabaka;


Düşünmelerindeki şîveyse ise büsbütün başka:

The audience is thinking like a philosopher,they are quite exclusive.
The way tjey are thinking is completely different.
Osmanlıca
Kiminde el, filân aslâ karışmıyorken işe,
Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe!

Kiminde el filan asla karışmıyorken işe,


Düşünen parmaklar durmadan işler kiminde.

In some,hands don't work,but in some thinking fingers work.
Osmanlıca
Al işte: "Beyne burundan gerek, demiş de, hulûl" Taharriyât-ı amîkayla muttasıl meşgûl!

Al işte: "Beyne burundan girmek gerekli"; demiş


Derin araştırmalarla uğraşıyor sürekli!

Look:He says one should work his brain starting fom nose.
He has been working on deep researches on and on.
Osmanlıca
Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:
Zemîne dâire şeklindeki yaydı bir balgam;

Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:


Yere daire şeklinde yaydı bir balgam;

That man with white beard must be an enginner
He spitted phlegm in circle shape.
Osmanlıca
Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,
Mümâslar çekerek soktu belki yüzşekle!

Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,


Orasından burasından çekerek soktu belki yüz şekle!

He was standing with crooked sticks.
He changed its shape maybe one hundred times.
Osmanlıca

Ayak teriyle cilâlanma tahta peykelere,

Külâhlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:

Ayak teriyle cilalanma tahta sedirlere,


Külahlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:

Foot sweat polish wood of cedar, Hat, lined heap pile of basil face:
Osmanlıca
Nasîb-i fikr ü zekâdan birinde yok gölge;
Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!

Fikir ve zekâdan nasibin gölgesi yok birinde;


Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!

No portion in the shadow of one of the ideas and intelligence;


This so-called brains to his faculty unheard!

Osmanlıca
- Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!
- Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!

Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!

-Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!

Oh dear, this our neighbor is so challeging.How do you know sir? His other name is Hadji!
Osmanlıca
-Çocuğ', ha mektebe verdim, ha vermedimdi diye,Sokak sokak geziyor...
- Koymuyor mu medreseye?

-Çocuğu, ha modern okula verdim, ha vermedimdi diye,

Sokak sokak geziyor...

-Koymuyor mu medreseye?

He is wandering in the streets thinking if he will give the child to a modern school or not.
-Won't he give the child to a religious school?
Osmanlıca

- Koyar mı hiç? Arabî şimdi kim okur artık?

- Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!

-Koyar mı hiç? Arapça şimdi kim okur artık?

-Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!

He won't . who studies in Arabic today?
We didn't do any business with foreign language ,either.
Osmanlıca
- Binâ'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey !
İlim de kalmadı...

Bina'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey!

İlim de kalmadı

I had gone to the school for three years.It has been years.
No knowledge is left now.
Osmanlıca
- Zâten ne kaldı? Hiç bir şey.

-Zaten ne kaldı? Hiç bir şey.

What' left now?Nothing.
Osmanlıca
- Mahalle mektebi lâzımdır eski yolda bize;
Sülüs, nesih bitiyor yoksa hepsi... Keyfinize!

Mahalle mektebi lazımdır eski yolda bize;

Sülüs , nesih bitiyor yoksa hepsi...Keyfinize!

Neighborhood schools are needed today.Thuluth, not all of them ... How you like.
Osmanlıca

- On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe.

Geçende, sen ne bilirsin? demez mi bir züppe? Dedim, "Ulan seni gel ben bir imtihân edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim."

-On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe ;

Geçende, sen ne bilirsin demez mi bir züppe?

Dedim, ulan seni gel ben bir imtihan edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim.

I was thirteen when I got the book.
A snob told me that I didn't know anything recently.
I told him to get closer to test him.
Come and sit .Let me check you.
Osmanlıca
- Nasıl, becerdi mi?- Kâbil mi! Rabbi yessir'i ben,
Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.

Nasıl, becerdi mi?

-Mümkün mü! Rabbi yessir'i ben,

Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.

Did he manage it?
-Is it possible.
I had changed it in five months before.
Osmanlıca
- Nedir elindeki yâhuu?- Ceride.

- At şu pisi.

- Neden?

- Yalan yazıyor, oğlum, onların hepisi.

-Nedir elindeki yahu?

-Gazete.

-At şu pisi.

-Neden?

-Yalan yazıyor, oğlum, onların hepsi

-What's in your hand?
-Newspaper.
-Whrow that drty thing away.
-Why?
-They all write wrong things in it,son.
Osmanlıca
- Ya doğru yazsa ?Asarlar... Ne oldu Volkan'cı,Unuttunuz mu?

- Bırak boşboğazlık etme Hacı!

-Ya doğru yazsa asarlar... Ne oldu Volkancı ,

Unuttunuz mu?

-Bırak, boşboğazlık etme Hacı?

-What if they write the truth?
-They hang.
-What happened Vocanist
-Don't you remember?
-Come on!Don't be seive,Hadji.
Osmanlıca

Şu karşıdan gözeten fesli, zannım ağzıkara...

- Hayır, demem o değil...

- Durma sen belânı ara!

Şu karşıdan gözeten fesli, sanırım ağzıkara...

-Hayır, demem o değil...

-Durma sen belanı ara!

That man looking from the opposite may be Blackmouth.
-No ,I don.'t want to say that.
-You are looking for trouble.
Osmanlıca
- Canım lâtife yapar, bilmiyor musun Ömer'i?

- Biraz rahatsızım Ahmed, yakın benim feneri!

Canım şaka eder, bilmiyor musun Ömer'i?

-Biraz rahatsızım Ahmet, yakın benim feneri!

-Omar likes making jokes,you know!
-I am a bit sick ,Ahmet.I will go and sleep.
Osmanlıca

Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfâr...

Meğer geğirti imiş.

- Pek şifâlı şey şu hıyar.

Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfar...

Meğer geğirti imiş.

-Pek şifalı şey şu hıyar

A loud sound was heard, ask Then ,forgiveness ...In fact it was burp. -Cucumber is a healing thing.
Osmanlıca

Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen teftîh...

- Evet şifâlı yemiştir...

- Yemiş mi? Lâ-teşbîh.

Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen geğirti...

-Evet şifalı yemiştir...

-Yemiş mi? Bu yanlış bir benzetme.

When you eat Yoghurt with cucumber,you immediatelu burpiately ready to burp ...

-Yes, it is something healing nut.

-Nut? This is a false analogy.
Osmanlıca
- Günâha girme. Tefâsîrde öyle yazmışlar...Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var:

- Hasan, bizim yeni dâmad ne oldu anlamadık

Görünmüyor?

- Karı koyvermiyor. Herif, kılıbık.

-Günaha girme. Tefsirlerde öyle yazmışlar...

Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var.

-Hasan, bizim yeni damat ne oldu anlamadık,

Görünmüyor?

-Karı koyvermiyor: Herif kılıbık.

-temptation. Such commentaries written ... My uncle said: I saw, there are hadith cucumber. -Hasan, we did not understand what happened to the new groom, Invisible? -Her wife doesn't let :guy is henpecked .
Osmanlıca
- Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...
Laf anlamaz dişi mahluku, durma sen uğraş

Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...

Laf anlamaz dişi mahlûku, durma sen uğraş.

İngilizce Tercüme
Osmanlıca
- Kim uğraşır a babam, bunca yıllık ehlim iken,

Adem hesabına koymam bizim köroğlunu ben.

-Kim uğraşır a babam, bunca yıllık karım iken,

Adam hesabına koymam bizim köroğlunu ben.

İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar:

Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara iki çift göz, yan yan.

İngilizce Tercüme
Osmanlıca
"Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyor anlaşılan,
Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...

Anlaşılan: "Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyorlar.

Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...


Apparently,they askDon't you have home to go?
swallows with babies male or female...
 
Osmanlıca

Linksiz[]

Kardeşim Hüseyin Avni'ye


Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar: Girince nûr-i nazar simsiyâh olur da çıkar!


Yatar zemîn-i sefilinde en kesîf eşbâh, Yüzer havâ-yı sakîlinde en habîs ervâh.


Dehân-ı lâ'nete benzer yarıklarıyle tavan, Kusar içinde neler varsa hâtırâtından!


O hâtırâtı sakın sanmayın: meâlîdir; Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir.


Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yalınız, Mülevvesâtına mâzîmizin sarılmadayız?


Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdâdın? Hayır, o nesl-i necîbin, o şanlı evlâdın


Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine; Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.


Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yazık, Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!


Bütün heyâkil-i san'at yetiştiren Şark'ın, Zemîn-i feyzi nasıl şûre-zâra döndü bakın!


Ne hastahânesi kalmış zavallı eslâfin, Ne bir imâreti, bitmiş elinde ahlâfın.


Kanalların izi yok köprüler harâb olmuş; Sebillerin başı boş, çeşmeler serâb olmuş!


O kahraman babalardan doğan bu nesl-i cebîn Ne gîrûdâr-ı maîşet bilir, ne kedd-i yemîn.


Azâb içinde kalır sa'yi görse rü'yâda. Niçin yorulmalı zâten "ölümlü dünyâ "da?


Vücud emânet-i Hak doğru, hem de cennetlik. Bu kahveler gibi Cennet de müslimîne gedik!


"Hayât-ı âile" isminde bir ma'îşet var; Sa'âdet ancak odur... dense hangimiz anlar ?


Hayât-ı âile dünyâda en safâlı hayat, Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhât!


Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle; Evinde akşam otursan kemâl-i izzetle;


Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa, Dolaşsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa,


Sarây-ı cenneti yurdunda görsen olmaz mı? İçinde his taşıyan kalb için bu zevk az mı?


Karın nedîme-i rûhun; çocukların rûhun Anan, baban birer âgûş-i ilticâ-yı masûn.


Sıkıldın öyle mi! Lâkin, biraz alışsan eğer Fezâ kadar sana vâsi' gelir bu dar çember.


Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve? Gelin de bir bakalım... Buyrun işte bir kahve:


Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik; Önünde tahta mı, toprak mı? Sorma, pis bir eşik.


Şu gördüğüm yer için her ne söylesem câiz; Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!.


Zemîni yüz sene evvel döşenme malta imiş.. "İmiş "le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,


O bir karış kirin altında hângi mâden var? Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,


Maun cilâsına batmış tütünle nargileden; Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.


Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al, Vücûdu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.


Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer, "Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der:


Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:


Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı, Zavallının, güveden, liyme liyme hep sırtı.


Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil; Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;


Onun hizâsına gelmez mi, bir döner şöyle, Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!


Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk, İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!


Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz; Onun yanında, kan almak için, beş on boynuz.


İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar... Demek ki kahveci hem diş tabîbi, hem perukâr!


İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası; Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası;


Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden, Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,


Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil; Birer mezâra işâret düşün ki, her kandil!


Üçüncü katta durur sâde havlu bohçaları. Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.


Duvarda türlü resimler: alındı Çamlıbeli, Kaçırmış Ayvaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!


Arab Üzengi'ye çalmış Şah İsmail gürzü; Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.


Firaklıdır Kerem'in "Of?" der demez yanışı, Fakat şu "Âh mine'l-aşk"a kim durur karşı?


Gelince Ezrakabânû denen acûze kadın Külüngü düşmüş elinden zavallı Ferhâd'ın!


Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan, Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?


Bakındı bak Hacı Bektâş'a: Deh demiş duvara! Resim bitince gelir şüphesiz ki beyte sıra.


Birer birer oku mümkünse, sonra ma'nâ ver... Hayır, hülâsası kâfi, yekûnu ömre sürer:


Bedâhaten kusulan herze pâreler ki düşün, Epey zaman daha lâzımdı herze olmak için!


Oturmadan içi yağ bağlamış bodur masanın, Yayılmış üstüne birçok kâğıt ki, oynayanın,


Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam. Ya tavlanın kiri? Kâbil değildir, anlatamam.


Harîta-vâri açılmış en orta yerde dama; Beyaz mı taşları, yâhud siyah mı? hiç sorma?


Hutûtu: Gâyr-i muayyen hudûdu memleketin: Nazarda haylice idman gerek ki fark etsin;


Deliklerindeki pislik lebâleb olsa, yine, Bakınca bunlara gâyet temiz kalır domine.


Delikli çekmece var ha! Demirbaş eşyâdan; Yanında bir de kulaksız Tekir.. Unutma aman!


Asıldı bey koza! - Besbelli, bak sırıttı aval;

- Bacak elinde mi? - Kır, Hamdi sen de dağlıyı al.


- Ulan! Kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek! - Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek!

- Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı tut. - Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput!


- Cihâr ü yek mi o taş? - Hiç sıkılma öldü dü-şeş!

- Elimde yok mu diyor? Çek babam! - Aman şeş-beş!


- Hemen de buldu be? Gelsin hesaplayıp durma! - Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!


- Dü-beşle bağlıyorum. - Yağma yok!

- Elindeki ne? - Se-yek.

- Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine! - Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allâh için Şu cânım zar? - Kırık! - Değil!

- Alimallah kırık! - Değil billâh

- Yeminsiz oynıyamazlar ki, ah çocuklar ah! - Karışmasan için olmaz değil mi? Sen de bunak!

- Gelirsem öğretirim şimdi... - Ay şu pampine bak!


Gelip de öğretecekmiş... Mezarcı Mahmud'a git! Bir üflesen gidecek ha... Tirit mi sâde tirit!


- Zemâne piçleri! Gördün ya, hepsi besmelesiz... Ne saygı var, ne hayâ var. Eğer bizim işimiz,


Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma! - Herif belâya sokarsın dırıldanıp durma!


- Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir! Küfürbaz alçak, edepsiz, Bu söylenir mi Bekir?


- Yolunca terbiye verdin ya âferin Hasan Ağa?. - Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!


Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babasının canına. Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,


Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik; "Otur", demezseler elpençe sâde dinlerdik;


"Hayır, bu böyle değildir" demek, ne haddimize! "Evet", desek bile derlerdi: "Sus behey geveze"


- Otuz yaşında idim belki; annesiz, dışarı Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!


Bugün, onaltıyı doldurmamış yumurcaklar, Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.


Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i... Bırak! Eşek değilim ben, deyip dikilmez mi?


Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş.. - Ya biz, sözüm ona, merkeb miyiz Bekir, bu ne iş?


Döverdiler bizi hergün de karşı koymazdık... Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?


-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama? O müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!

Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya: Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!


Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor; Rakîbi halbuki lâ yenkâtı' bıyık buruyor.


Seyirciler mütefekkir, güzîde bir tabaka; Düşünmelerdeki şîveyse büsbütün başka:


Kiminde el, filân aslâ karışmıyorken işe, Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe.


Al işte: "Beyne burundan gerek, demiş de, hulûl" Taharriyât-ı amîkayla muttasıl meşgûl!


Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam: Zemîne dâire şeklindeki yaydı bir balgam;


Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,

Mümâslar çekerek soktu belki yüzşekle!


Ayak teriyle cilâlanma tahta peykelere,

Külâhlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:


Nasîb-i fikr ü zekâdan birinde yok gölge;

Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!


- Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!

- Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!


-Çocuğ', ha mektebe verdim, ha vermedimdi diye,

Sokak sokak geziyor...

- Koymuyor mu medreseye?

- Koyar mı hiç? Arabî şimdi kim okur artık?

- Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!


- Binâ'ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey

İlim de kalmadı...

- Zâten ne kaldı? Hiç bir şey.


- Mahalle mektebi lâzımdır eski yolda bize;

Sülüs, nesih bitiyor yoksa hepsi... Keyfinize!


- On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe.

Geçende, sen ne bilirsin? demez mi bir zübbe?

Dedim, "Ulan seni gel ben bir imtihân edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim."


- Nasıl, becerdi mi?

- Kâbil mi! Rabbi yessir'i ben,

Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.


- Nedir elindeki yâhuu?

- Ceride.

- At şu pisi.

- Neden?

- Yalan yazıyor, oğlum, onların hepisi.


- Ya doğru yazsa asarlar... Ne oldu Volkan'cı,

Unuttunuz mu?

- Bırak boşboğazlık etme Hacı!


Şu karşıdan gözeten fesli, zannım ağzıkara...

- Hayır, demem o değil...

- Durma sen belânı ara!


- Canım lâtife yapar, bilmiyor musun Ömer'i?

- Biraz rahatsızım Ahmed, yakın benim feneri!


Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfâr...

Meğer geğirti imiş.

- Pek şifâlı şey şu hıyar.


Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen teftîh...

- Evet şifâlı yemiştir...

- Yemiş mi? Lâ-teşbîh.


- Günâha girme. Tefâsîrde öyle yazmışlar...

Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var:

- Hasan, bizim yeni dâmad ne oldu anlamadık

Görünmüyor?

- Karı koyvermiyor. Herif, kılıbık.


- Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...

Laf anlamaz dişi mahluku, durma sen uğraş.


- Kim uğraşır a babam, bunca yıllık ehlim iken,

Adem hesabına koymam bizim köroğlunu ben.


Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar:


"Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyor anlaşılan,

Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...




|

TÜRKÇE Kardeşim Hüseyin Avni'ye (1)



Pis ortamında öyle manzaralar görünür ki:

Bakışların ışığı buraya yöneldiğinde kapkara olup çıkar.


Yatar sefil zemininde ağırlaşmış bedenler,

Yüzer ağır havasında en kötü ruhlar.


Lanetli ağızlara benzer yarıklarıyla tavan,

Kusar içinde neler varsa hatıralarından!


O hatıralar sanmayın ki yüksek manâlar taşır;

Bunlarda hep tarihimizin kötü tarafları vardır.


Neden eskilerin övünülecek taraflarını yok sayıp yalnız,

Geçmişimizin çirkinliklerine sarılmadayız?


Kış uykusunda mı geçmişti ömrü atalarımızın?

Hayır o soylu neslin, o şanlı evladın,


Damarlarında zekâ ve yiğitlik akardı kan yerine;

Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.


Fakat biz onlara ait ne varsa elde, yazık,

Birer birer yıkarak kahvehaneler yaptık!


Bütün sanat âbideleri yetiştiren Doğu'nun,

Bereketli toprağı nasıl kuraklaştı bakın!


Ne hastahanesi kalmış zavallı eski neslin,

Ne bir hayır kurumu, bitmiş elinde yeni neslin.


Kanalların izi yok, köprüler harap olmuş;

Sebillerin başıboş, çeşmeler serâb olmuş!


O kahraman babalardan doğan bu yüreksiz nesil

Ne geçim kavgasını bilir ne de el emeğinden anlar.


Ona işkence gelir, çalışmayı görse rüyada!

Niçin yorulmalı zaten "ölümlü dünya"da?


Vücut Allah'ın emaneti, doğru, hem de cennetliktir.

Bu kahveler gibi Cennet de müslümanların imtiyazıdır.


"Aile hayatı" diye bir hayat tarzı var;

Mutluluk ancak odur... Dense hangimiz anlar?


Aile hayatı dünyada en huzurlu hayat,

Fakat o âlemi bizler tanır mıyız?


Yazık! Sabahleyin dolaşıp bir kazanca hizmetle;

Evinde akşam otursan büyük bir hürmetle;


Karın, çocukların, annen, baban, kimin varsa,

Etrafında bulunsalar; seni kat kat bu hâleler sarsa;


Cennet köşkünü yuvanda görsen olmaz mı?

İçinde duygu taşıyan kalp için bu zevk az mı?


Karın ruh yoldaşın, çocukların ruhun,

Anan, baban korunmak için sığındığın kucağın.


Sıkıldın öyle mi?Fakat biraz alışsan eğer,

Feza kadar geniş gelir sana bu dar çember.


Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?

Gelin de bir bakalım... Buyrun işte kahve!


Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;

Önünde tahta mı, toprak mı?Sorma, pis bir eşik.


Şu gördüğüm yer için her ne söylesem caiz;

Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!


Zemini yüz sene önce döşenme malta taşı imiş...

"İmiş"le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun iş,


O bir karış kirin altında hangi maden var?

Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu duvar,


Maun cilasına batmış tütünle nargileden;

Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.


Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al,

Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.


Şu var ki bilmeyen insan görürse birden eğer.

"Balıkçılın kara saçtan yapılma heykeli!" der.


Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli

Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:


Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,

Zavallının, güveden, lime lime hep sırtı.


Kurur bu örtünün üstünde yağlı bir mendil;

Ki "bir tependen inersem!" diyen hasır zenbil;


Onun hizasına gelmez mi, bir döner şöyle;

Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!


Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,

İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!


Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;

Onun yanında kan almak için beş on boynuz.


İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...

Demek ki kahveci hem diş doktoru, hem berber!


İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;

Uzun söze ne gerek var? İşte örnekleri:


Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,

Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen,


Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;

Birer mezara işaret düşün ki her kandil!


Üçüncü katta durur sadece havlu bohçaları.

Sağında cam dolabın hücre hücre bitpazarı.


Duvarda türlü resimler:Alın işte Çamlıbeli (3),

Kaçırmış Ayyaz'ı (4) ağlar Köroğlu rahmetli!


Arap Üzengi'ye (5) çalmış Şah İsmail (6) gürzü;

Ağaçta bağlı duran kızda işte şimdi gözü.


Acıklıdır Kerem'in "Of!" der demez yanışı,

Fakat şu "Ah mine'l-aşk"a (7) kim durur karşı?


Gelince Ezrakâbânu (8) denen acuze kadın,

Kazması düşmüş elinden zavallı Ferhad'ın (9)


Görür de böyle Rüfâî'yi: Elde kamçı yılan,

Beyaz bir arslana binmiş; durur mu hiç dede can?


Bakın, bakm Hacı Bektaş'a (10): Deh demiş duvara!

Resim bitince gelir şüphesiz ki beyte sıra.


Birer birer oku mümkünse, sonra anlam ver...

Hayır, hepsini açıklamak bir ömür sürer, özetini vermek yeter:


Bunlar birdenbire kusulmuş saçma sapan lakırdılardır ki, düşün,

Epey zaman daha gerekir bir lakırdı olmak için!


Oturmaktan içi yağ bağlamış bodur masanın,

Yayılmış üstüne bir çok kağıt ki, oynayanın,


Elinde yağlı meşin zanneder görünce adam.

Ya tavlanın kiri? Mümkün değildir, anlatamam.


Harita gibi açılmış en orta yerde dama;

Beyaz mı taşları, yahut siyah mı, hiç sorma!


Çizgileri, belirsiz sınırlarına benzer memleketin:

Gözün epeyce uğraşması gerek ki fark etsin!


Deliklerindeki pislik tepeleme olsa bile yine de,

Bakınca bunlara gayet temiz kalır domine.


Delikli çekmece var ha!Demirbaş eşyadan;

Yanında bir de kulaksız tekir...Unutma aman!


-Asıldı bey koza!

-Besbelli, bak sırıttı aval;

-Bacak elinde mi?

-Kır, Hamdi sen de dağlıyı (11) al.


-Ulan kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!

-Köpoğlu kendine benzer, uzun kulaklı eşek!

-Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryayı (-1-) tut.

-Halim, ne uğraşıyorsun bu çıkmaz işte: Kaput! (-2-)


-Cihar ü yek mi o taş?

-Hiç sıkılma öldü dü-şeş!

-Elimde yok mu diyor? Çek babam!

-Aman şeş-beş!


-Hemen de buldu be! Gelsin hesaplayıp durma!

-Bi parti yendi ya akşam, dikiz gelin kuruma!


-Dü-beşle başlıyorum.

-Yağma yok!

-Elindeki ne? Se-yek.

-Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!

-Mızıkçı dendi mi, sensin diyor, bakın ağalar:

Kırık mı söyleyin Allah için şu canım zar?


-Kırık!

-Değil!

-Alimallah kırık!

-Değil billah!

-Yeminsiz oynayamazlar ki, ah çocuklar ah!


-Karışmasan işin olmaz değil mi?Sen de bunak!

-Gelirsem öğretirim şimdi...-Ay şu pampine bak!


Gelip de öğretecekmiş...Mezarcı Mahmud'a git!

Bir üflesen gidecek ha...Tirit mi sade tirit!


-Zemâne piçleri!Gördün ya, hepsi besmelesiz...

Ne saygı var, ne haya var. Eğer bizim işimiz,


Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!

-Herif belaya sokarsın dırıldamp durma!


-Mezarcı Mahmud'a git ha? Bakın it oğluna bir!

Küfürbaz, alçak, edepsiz...Bu söylenir mi Bekir?


-Yolunca terbiye verdin ya aferin Hasan Ağa.

-Bıraksalar beni, çoktan marizlemiştim ya!..


-Mezarcı Mahmud'a ha? Vay babassının canına!

Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanma,


Okur da öyle girer,

hem ayakta beklerdik;


Hayır, bu böyle değildir demek, ne haddimize!

Evet, desek bile derlerdi: Sus behey geveze!


-Otuz yaşında idim belki; annesiz dışarı

Kolay kolay çıkamazdım: Döverdi çünkü karı!


Bugün, on altıyı doldurmamış yumurcaklar,

Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.


Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerim'i...

Bırak! Eşek değilim ben, deyip dikilmez mi?


Dayak eşekler içinmiş, adam dövülmezmiş...

-Ya biz, sözüm ona, merkep miyiz Bekir, bu ne iş?


Döverdiler bizi her gün de karşı koymazdık...

Ben öyle terbiye oldum... Kolay mı insanlık?


-Dokundurur mu, ne mümkün, eloğlu hiç adama?

O Müslümanları sen şimdi, hey kuzum arama!


Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya:

Zavallı, açmaza düşmüş... Bakın hesaplamaya!


Oyuncunun biri dalgın, elinde taş duruyor;

Rakibi halbuki durmadan bıyık buruyor.


Seyirciler bir düşünür gibi fikre dalmış seçkin bir tabaka;

Düşünmelerindeki şîveyse ise büsbütün başka:


Kiminde el filan asla işe karışmıyorken işe,

Düşünen parmaklar durmadan işler kiminde.


Al işte: Demiş "Beyne burundan girmek gerekli";

Derin araştırmalarla uğraşıyor sürekli!


Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam:

Yere daire şeklinde yaydı bir balgam;


Abanmış olduğu bir yamrı yumru değnekle,

Orasından burasından çekerek soktu belki yüz şekle!


Ayak teriyle cilalanma tahta peykelere,

Külahlı, fesli dizilmiş yığın yığın çehre:


Fikir ve zekâdan nasibin gölgesi yok birinde;

Duyulmamış bu beyinlerde his denen meleke!


-Aman canım, şu bizim komşu amma uğraşıcı!

-Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hacı!


-Çocuğu, ha modern okula verdim, ha vermedimdi diye,

Sokak sokak geziyor...

-Koymuyor mu medreseye?

-Koyar mı hiç? Arapça şimdi kim okur artık?

-Evet, gâvurcaya düştük de sanki iş yaptık!


-Binaya (12) üç sene gittimdi hey zamanlar hey!

İlim de kalmadı...

-Zaten ne kaldı? Hiç bir şey.


Mahalle mektebi lazımdır eski yolda bize;

Sülüs (13), nesih (14) bitiyor yoksa hepsi...Keyfinize!


-On üç yaşında idim aldığım zaman ketebe (15);

Geçende, sen ne bilirsin demez mi bir züppe?

Dedim, ulan seni gel ben bir imtihan edeyim,

Otur da yap bakalım şöyle bir kıyak temmim. *(1)


-Nasıl, becerdi mi?

-Mümkün mü! Rabbi yessir'i ben,

Tamam beş ayda değiştimdi kalfamız sağ iken.


-Nedir elindeki yahu?

-Gazete.

-At şu pisi.

-Neden?

-Yalan yazıyor, oğlum, onların hepisi.


-Ya doğru yazsa asarlar... Ne oldu Volkancı *(2),

Unuttunuz mu?

-Bırak, boşboğazlık etme Hacı?


Şu karşıdan gözeten fesli, sanırım ağzıkara... *(3)

-Hayır, demem o değil...

-Durma sen belanı ara!


-Canım latife yapar, bilmiyor musun Ömer'i?

-Biraz rahatsızım Ahmet, yakın benim feneri!


Duyuldu bir iri ses, arkasından istiğfar...

Meğer geğirti imiş.

-Pek şifalı şey şu hıyar:


Cacık yedin mi, ne hikmet, hazır hemen geğirti...

-Evet şifalı yemiştir...

-Yemiş mi? Bu yanlış bir benzetme.


-Günaha girme. Tefsirlerde öyle yazmışlar...

Dayım demişti ki: Gördüm, hıyar hadiste de var.

-Hasan, bizim yeni damat ne oldu anlamadık,

Görünmüyor?

-Karı koyvermiyor: Herif kılıbık.


Evinde çan çan eden erkeğin de aklına şaş...

Laf anlamaz dişi mahlûku, durma sen uğraş.


-Kim uğraşır a babam, bunca yıllık karım iken,

Adam hesabına koymam bizim köroğlunu ben.


Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,

Bakıyor bunlara iki çift göz, yan yan:


Anlaşılan: "Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyorlar.

Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...



(1) Hüseyin Ayni Ulaş: (1887-1948) Akif in yakın dostlanndandır.

Akifle birlikte milli mücadeleye katılmış ve

Birinci Büyük Millet Meclisi'nde muhalefet grubunda yer almıştır.

1946'dan sonraki çok partili dönemde ilk muhalif partilerden olan

Milli Kalkınma Partisi'nin kurucularındandır.

(2) Gedikli: Gedik, Osmanlı Devleti'nde ticaret ve sanayide

belli kişilere verilen imtiyaz veya tekel hakkı demek olup

bu hakkı elinde bulunduranlara "gedikli" denirdi.

Bu usûl sonradan devletin ticaret ve sanayiinde gerilemeye

sebep olmuştur. Burada şair, kahvahenelerin sosyal

hayatımızdaki tahribatı ile gedik usûlünün zararları

arasında bir benzerlik bulmaktadır.

(3) Çamhbel: Doğusunda Köroğlu Dağı bulunan, bugün

Tokat'ın Artova ilçesine bağlı bir bucak Köroğlu hikayesine göre,

Köroğlu burada bir kale yaptırmış ve

adamlarıyla birlikte yerleşmiştir.

(4) Ayvaz: Köroğlu hikayesinin kahramantanndandır.

Hikayenin bazı varyantlarında Ayvaz,

Köroğlu'nun hususi işlerine bakan yaveri olarak görülürken,

diğer boa varyantlarda manevi evladı ve

veliahdı olarak görülmektedir.

(5) Arap Vzengi: Şah İsmail ile Gülizar adlı

halk hikâyesinin kahramanlanndandır.

Hikâyede erkek kılığına girmiş kız olarak görülmektedir.

(6) Şah İsmail: Şah İsmail ile Gülizar adlı

halk hikâyesinin erkek kahramanı ve hikâyeye göre

Kandehar padişahının oğludur.

(7) Ah mine 1-ask: Üzerinde "Ah bu askın elinden!"

anlamına gelen bu sözün yazılı olduğu levha kastedilmektedir.

(8) Ezrakâbânu: Ferhat ile Şirin adlı halk

hikayesindeki arabozucu yaşlı kadın.

(9) Ferhâd: Ferhat ile Şirin adlı

halk hikayesindeki erkek kahramanı.

Hikâyeye göre Şirin 'e kavuşabilmesi için kazma ile dağı

delerek su çıkarması gerekmektedir.

(10) Hacı Bektaş: 1210-1271 yıllan arasında yaşamış olan,

Bektaşîlik tarikatının kurucusu Hacı Bektaş-ı Veli.

Şair burada Hacı Bektaş-ı Veliye ait bir menkıbeyi,

bir hikayeyi anlatan bir tabloyu kastetmektedir.

Hacı Bektaş Velayetnamesi'nde anlatıldığına göre;

Akşehir'de yaşayan Seyyid Mahmud-ı Hayrani adındaki bir

tarikat şeyhi bir arslana binip, yılanı da eline kamçı gibi

alarak Hacı Bektaş 'ı ziyarete gider.

Bunu haber alan Hacı Bektaş, duvar büyüklüğünde bir kayaya

binerek Seyyid Mahmud'u karşılamaya çıkar.

Bu keramet karşısında yaptığından utanan

Seyyid Mahmud, Hacı Bektaş 'tan özür diler.

(11) Dağlı: İskambil oyunundaki kâğıtlardan papaz.

(12) Bina: Eskiden medreselerde okutulan, fiillerin anlam

bakımından çeşitliliğini konu alan dil bilgisi kitabı.

(13) Sülüs: Arap harfleriyle yazılan bir tür kalın ve süslü yazı.

(14) Nesih: Eskiden daha çok kitaplarda kullanılan bir yazı çeşidi.

(15) Ketebe almak: Eskiden hat (yazı) hocasının,

öğrencisine güzel yazı yazmasını öğrendiğine dair verdiği belze.

  • (1). Temmim yapmak: "Rabbi yessir" diye başlayan duayı okumak.
  • (2). Volkancı: 11 Aralık 1908-20 Nisan 1909 tarihleri arasında

çıkan Volkan gazetesinin sahibi Derviş Vahdeti.

Gazetedeki yazılan dolayısıyla kışkırtıcılık yaptığı

ve eski takvime göre 31 Mart 1909'da (13 Nisan 1909)

meydana geldim için tarihlerde 31 Mart Olayı olarak bilinen

olaya sebep olduğu gerekçesiyle

19 Mayıs 1909 da idam edilmiştir.

  • (3) Ağzıkara: Sivil polis.

(-1-) Otya: İskambil oyununda karo.

(-2-) Kaput: İskambil oyununda rakip oyuncuya hiç el vermeden oyunu kazanmak

İngilizce[]

"The neighborhood coffee house!"


Ottomans knows what does this mean?


Do not to imagine "What I have not?" say.


Dont ever imagine ,what is the mean of i dont see? This insidious form of beggar entered the thugs,


These bandits dont even let you to go in daytimes


Step one is erected, before the tenacity of income ...


Poor passengers all day now to commit suicide !




Yes,it think its a beggar bacause of his dress


But leading a lap poor for a pence.




a worthy of pity to see a little bit, just, Strikes its pray from the deep of your hearth


Why dont neighborhood coffee house stil close?


Shutdown this very bloody scenes now


No, this screen, this taken care of wounds of the East;


This home in dirty disgrace;


Breach in our lives, "warrant" (2) the name;


On keen on stops a nation!


Don’t think it is frengi this disastrous situation,


In this wound the soul of the nation's to exploit effort.


Coffee house East is a factor that killed the neighborhood;


barrel house exactly similar to the old.


Pity a poor nation, worthy of death is buried;


This understanding goes out the pit, and then their own dies ...




Dirty environment, it appears that the views of:


Black light and looks headed out here.




Heavy lies the basis of abject bodies,


Floating in the heavy air of evil spirits.




Similar to the cursed mouths splitceiling,


If you have memories within to vomit what!




She carries the memories do not think that the higher meaning;


In these, the parties always have a bad history.




Why ignore aspects of the ancients only be proud,


posses dirty our past?




Is the life of our ancestors had passed the winter in his sleep?


No, that noble generation, the glorious womb,




Veins instead of blood flowed through intelligence and bravery;


There was enthusiasm for life instead of death in their hearts.




But if we get what belongs to them, alas,


We made one at a time by destroying coffeehouses!




All the monuments of art training of the East,


Fertile soil, see how unfruitfull!




What's up my poor old generation's Hospital,


What is a charitable organization, the new generation of hand-finished.




No traces of canals, bridges destroyed;


Dispensers adrift, fountains have been the mirage!


He was born hero of the fathers of this generation of gutless


What the hand knows what the labor fight of living moments.




Is torture to him, sees in the dream work!


Why fatigue is already "mortal world"?




Body of God entrusted the right, as well as in Paradise.


This privilege for Muslims in Heaven, such as coffee house.




"Family life" he has a way of life;


But he is happy to ... Says moments bunny?




Family life, the world's most peaceful life,


But we recognize that kingdom are we?




Pity! Wandering in the morning service, a gain;


Evening at home live in a great reverence;




Your wife, children, your mother, your father, who, you


Around're located, your house make this wrapped in layers;




Paradise Mansion you see, is not it?


Less pleasure in the feeling with the heart to do




Your wife comrade soul, the soul of children,


your mother, your father had taken refuge to avoid lap.




So bored? However, if a little Alissa, sky this narrow circle large enough to come to you.




But I do not know this coffee house why can’t you stay ?


Let’s look at ... Here coffee here!


Muddy door, above a round hole;


Board in front of you, the earth is? Ask a dirty threshold.




I see what I say on every permissible to place;


difference: it thereis food this there isn’t food!




Hundred years ago, the stone floor decoration it was malta ...


"ıt was with" I'm saying. I long to understand the business,


I got mine which is under an inch of dirt?


Skittle-colored roof open; provided from the left to the wall,




Hookah tobacco steeped in mahogany polish;


Emerging, such as smoke cooker because each nozzle.




Get over the neck of planted less deep,


Body black, stork-legged in a brazier.

We do not know, however, if more than one human sees.

"Heron statue made of black hair!" he says.



On the edge, at the beginning of the bottom of the dirty

It is obviously a bed:



a thing like raincoat drawn on it

Loser back always in taters moth clothes



a fatty tissues dries on the hood



Does not level with her, like a rotary;

String loops, double shoes handle!



The wall of a cavity large enough to the old quarries,

There in the glass cabinet in shelves or not in

arge jar of leeches fed on the first floor;

His next five to ten horn to get the blood

On the second floor all the pincers, razors ...

So, coffeehouse and dentist, and barber!



The order is not you don’t blieve hesitation;

What you need in a long word? İşte örnekleri: Here are examples:



When you leave the meat and bones from the chin,

Finally, a rope, boy, tens, lined up,

digging teeth on the ridge you, is not

Think of each candle one by pointing to the grave!



The towel only stops on the third floor

Glass cabinet to the right of the cell-cell flea shop.



, Any pictures on the wall: get the job Camlibel (3),

Missed Ayyaz'ı (4) networks Koroglu late!



Arab Üzengi'ye (5) stolen from Shah Ismail (6) mace;

Love with her eyes fixed on the tree work right now.



Kerem sad "Oh!" not say says burning,

But these "Oh mine'l-love" a against who stops?



As for the Ezrakâbânu , called tabby female,

Ax dropped his poor Ferhad'ın



Sees such Rüfâî'yi: The whip snake,

Riding on a white lion; stops grandfather can not do?



Look, the maintenance Haci Bektaş (10): Deh said the wall!

Image is finished, no doubt as couplet.



One by one more, if possible, give meaning to the ...

No, it takes a lifetime to explain all of them, enough to give a summary:



These seams that suddenly vomited nonsense, think,

When you need a lot more to be a noise!



Dwarf the table to sit tied in the oil,

Spread on top of that a lot of paper, playing,



Oiled leather in his hand finds the sight of man.

Dirt or backgammon?. It is not possible, I can not explain.



Map the most central location, such as Checkers opened;

Is the White pieces, or is black, never ask!



Lines, similar to the vague boundaries of the country:

The difference in the eye have to deal with a lot of me!



holes heaping dirt, even though,

Looking at them is very clean dominate.



Holes have a drawer ha! Asset goods;

Oh ... Do not forget you also not ear mullet!



Cocoon-hung guys!

-Obviously, look, grinned bill;

- Leg-hand?

-Rural, mountainous Hamdi you (11) take.


- Highlander imiş-Ulan-cover ... Hay köpoğlu köpek! Hay ıt’s son dog!

- It’s son self-similar, long-eared donkey!

- -Octal, decimal, in what if you pull Give Orya hold.

- -Halim, what this deal does not work: Hood!


- Ü yek-Cihar that stone?

- Died of boredom-button-no sound!

- Do not have a say-in my hand? Çek babam! Czech father!

-Oh, my audio-five!


- -Just be found at! Calculate stopping come!

-Bi defeated party or evening, the rear-view point drying!


-Dü-fives starting.

-No Loot!

-Hand what? Se-yek. Se-ace.

- -Oh, wait, then: Pence ü dominated yek!

-Protestor was said, you, he says, see the Chiefs:

Do you say broken dear to God on the dice?


- -Broken!

-Not!

- I’m sure broken!

-Not Billah!

- I can not play-unsworn, oh, oh boys!


-! 2s none of your business? You senile!

-If you come teach these pampine now ...- Visit Month!



Mahmud is going to teach come and go ... gravedigger!

A simple sop Tirit üflesen go ... huh!



bastards! You see, it's all not believe...

When there is respect, what have testicle. If our job,

Has been kaltabanlara wow this happen to me!

Dırıldamp slow in stopping trouble-guy!


Go-gravedigger Mahmud, huh? Look, it's a son!

Foul-mouthed, low, dirty ... This Bakr said that?



Osmanlıca aslı tarama[]

Mahalle kahvesi 1

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 2

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 3

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 4

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 5

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 6

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 7

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 8

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 9

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Mahalle kahvesi 10

Mehmet Akif Ersoy'un Mahalle Kahvesi şiiri

Advertisement