Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Mehmet Âkifin on dokuz defa okuduğu kitap

Dursun Gürlek

Zorluklarla geçen bir ömrün saklı kalmış hikâyesini, daha doğrusu büyük şairimiz merhum Mehmet Âkif Ersoy’un çileli hayatına ve aile efradına dair bilgileri torunu Selma Argon Hanımefendi’den bizzat dinlemek için bir gün Üsküdar’daki benim de ders verdiğim Balaban Kültür Evi’ne gittim. Konuyla ilgili ilanı önceden gördüğüm için Selma Hanım’ın “Dedem Mehmet Âkif” isimli kitabını da –imzalatmak üzere– yanıma aldım. Kendimi tanıttıktan sonra ilk işim, adı geçen eseri imzalatmak oldu. Selma Hanım, “Sevgili Dursun Gürlek Beyefendiye” diye imzalama lütfunda bulundu.

Selma Hanım, Balaban Tekkesi’nin manevi havasından çok hoşlandığını söyleyerek konuşmasına başladı. Sohbet yaklaşık iki saat sürdü. Bazı dinleyicilerin yönelttiği sorularla, bu güzel program daha ilgi çekici bir hale geldi. Ne yazık ki katılımcıların sayısı azdı. Halbuki konuşan merhum Mehmet Âkif’in torunuydu, dolayısıyla salon dolup taşmalıydı. Geçelim…

Selma Hanım sohbetinin bir yerinde sözü aziz dedesinin manevi dünyasına getirerek, bizleri ibret verici tablolarla karşı karşıya bıraktı. Kendisinden öğrendiğimize göre büyük şairimiz, Müslümanları namaza davet eden Ezan-ı Muhammedi okunmaya başladığı zaman büyük bir saygı gösterirmiş. Bu ilahi sadayı duyar duymaz ayağa kalkıp huşu içinde dinlermiş. Buna her zaman, her yerde dikkat edermiş.

Bu vesileyle belirtmek isterim ki, Safahat’ında yer alan “Ezanlar” başlıklı şiiri, dini edebiyatımızın şaheser örneklerinden biridir. Bilindiği üzere, Ezan-ı Muhammedi hakkında - bu zamana kadar – birçok şiir yazıldı ama Yahya Kemal ile Mehmet Âkif’inkini hiçbiri tutmuyor. Şu ibret verici tabloya bakınız ki, şeair-i İslamiyeden olan bu ilahi daveti ayakta dinleyen Âkif’in, ucunda mürekkep yerine nur akıtan kaleminden çıkan ve içinde “Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” mısraı da bulunan İstiklal Marşı’nı bu millet ayakta dinlemeyi kendine görev biliyor.

Selma Hanım, merhum dedesinden daha birçok anekdot naklettikten sonra onun hakkında yazılan kitaplardan da bazı eserleri dinleyicilerine bizzat gösterdi. Yanı başında oturduğum için ben de birkaç cümleyle katkıda bulundum. Dedesi hakkında hayli kitap kaleme alınmış olmakla beraber Eşref Edib’in, Mithat Cemal’in, günümüzde de Ertuğrul Düzdağ Bey’in önemli eserler ortaya koyduklarını dile getirdim. Tasdik etti.

Bunlardan biri olan merhum Eşref Edib’in kitabı hiç şüphesiz birinci sırayı alıyor. “Mehmed Âkif Hayatı – Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları”, Âkif hayranlarına, yani bizlere geniş bir ufuk açıyor.

Bu eserin beni daha fazla cezbeden yönünü, “Yetmiş Muharririn Yazıları” bölümü teşkil ediyor. Yetmiş muharririn arasında şairimizin damadı Ömer Rıza Doğrul da var. Doğrul, “Mehmed Âkif - Şahsı ve Aile Hayatı” başlığı altında önemli bilgilere yer veriyor.

Buna göre, Âkif merhum İstanbul’a gelirken kitaplarını Mısır’da bırakmış. Bu kitaplar arasında Hidiv’in annesi Prenses Emine Hanım’ın kendisine hediye ettiği eserler de varmış. Bunlar son derece kıymetli, değerli Türkçe kitaplarmış.

Yine Ömer Rıza Bey’e göre Âkif, Muhammed İkbal’in kitaplarıyla hayli meşgul olduktan sonra, parça parça gözden geçirdiği Mesnevi’yi başından sonuna kadar dikkatli bir gözle okumaya karar veriyor. Ancak Mısır’da Mesnevi’nin tam bir nüshasını bulamıyor. Derken, bir gece, bir rüya görüyor. Rüyada kendisine bir takım Mesnevi hediye ediliyor. Ertesi sabah Prenses Hatice Hanım, annesinden kendisine intikal eden içi kitap dolu büyük bir sandık gönderiyor. Âkif, sandığı açar açmaz en üstte İsmail Ankaravi Hazretlerinin o muazzam Mesnevi şerhini görünce – tabii ki – son derece seviniyor. Hemen o gün okumaya başlayarak, tam bir buçuk yılda bitiriyor.

“Merhumun bütün bu kitapları Mısır’da kalmıştır. Kimlerin elinde kaldığı bizce malum değildir” diyen Ömer Rıza Bey, muhtemelen bu kitaplarının arasında bir takım evrakının da bulunabileceğini söylüyor. Damadına göre, İstanbul’a gelirken birlikte getirdiği kitaplar Şemseddin Sami’nin altı ciltlik “Kâmûsu’l-A’lam”ı, Hüseyin Kâzım Kadri’nin “Büyük Türk Lügati”, Mütercim Âsım’ın “Kâmûsu’l- Muhit Tercümesi” ve “Tefsir-i Celaleyn” gibi eserlerden ibarettir. Vefatından birkaç gün önce ailesinin yanında bulunan meşhur “Celaleyn Tefsiri”ni istiyor ama maalesef okumak nasip olmuyor.

Ulema arasında makbul tutulan bu tefsire büyük bir hayranlık beslediğini bu vesileyle biz de öğrenmiş bulunuyoruz. O kadar ki merhum bu muhalled eseri tam on dokuz defa okumuş. Nitekim Eşref Edib Bey de sözü bu konuya getirip şunları söylüyor.

“Kastamonulu Hafız Ömer Efendi, anlatıyor: Kastamonu’daki Nasrullah Camii’nde, Sevr Antlaşması’nın aleyhinde meşhur vaazını irad ettiği Cuma gününün sabahı, merhumun mektep arkadaşı, Kastamonu Maden Müdürü Hasan Basri Bey’in evinde sabah kahvaltısına davetli idik. Orada yanında bir kitap gördüm. Ne olduğunu sordum. Tefsir-i Celaleyn olduğunu söyledi. Ve ilave etti: “Bunu daima yanımda taşır, Kelam-ı

Kadim gibi okurum. Şimdiye kadar on sekiz defa hatmettim. Şimdi de on dokuzuncu hatme devam etmekteyim.”

Bir buçuk yıl süreyle sonuna kadar okuduğu Mesnevi’ye gelince, yukarıda da belirtildiği üzere, bu, İsmail Rüsuhi Dede’nin “Hazreti Şarih” ünvanıyla hazırladığı meşhur şerhtir. İsmail Ankaravi’nin kabri, Galata Mevlevihanesi’ndeki türbededir. Böyle mükemmel bir şerhin rüyada kendisine takdim edilmesi, ertesi gün de bizzat karşısına çıkması Âkif’e manevi bir iltifat olsa gerektir.

  1. Mehmet Âkif Ersoy #Selma Argon #Safahat #Ezanlar #Celaleyn Tefsiri


Advertisement