951. |
قدرت خود بین که این قدرت ازوست |
TRANSKRİPT BOŞ. |
O bilgili, idrakli kavimle hileler düzmüşler, tedbirlerde bulunmuşlardır. Öyle tedbirler ki o tedbirlerle dağ bile tâ dibinden kopar, yerinden ayrılırdı. |
A crowd of would-be wise men stratagems invent,
Enough to upset mountains, could they give them vent.
|
952. |
قدرت تو نعمت او دان که هوست |
TRANSKRİPT BOŞ |
Tanrı, onların hile ve tedbirlerini “O tedbirler yüzünden dağların tepeleri bile oynar, yıkılır, dümdüz olurdu” diye öğdü. |
So God himself described in His most holy book
Their arts: 'By which they'd tear away the hills.' Just look.
|
953. |
در یکی گفته کزین دو بر گذر |
TRANSKRİPT BOŞ. |
(Bunca tedbirlerine rağmen) o avlanmalarından, o çalışmalarından ezelde verilen kısmetten başka bir şey yüz göstermedi… |
Except the lot decreed by Providence of yore,
By hunting or by toiling none can swell his store.
|
954. |
بت بود هر چه بگنجد در نظر |
TRANSKRİPT BOŞ |
Hepsi tedbirlerden de âciz kaldılar, çalışmadan da; ortada Tanrı’nın işi ve hükümleri kaldı. |
Device of man, his plans, shall all be brought to naught.
God's dispensations sole will stand, with wisdom fraught.
|
955. |
در یکی گفته مکش این شمع را |
TRANSKRİPT BOŞ |
Adı, sanı belli kişi! Kazanmayı bir addan başka bir şey bilme; ey kurnaz ve hilekâr adam! Çalışmayı bir vehimden başka bir şey sanma.” |
Strive not then, man of sense; except good name to leave.
Exertion's a delusion. Out! Thou sottish knave!"
|
956. |
کین نظر چون شمع آمد جمع را |
TRANSKRİPT BOŞ |
Sâf bir adam, bir kuşluk çağında koşa koşa Süleyman’ın adalet sarayına erişti.
|
A simpleton one morning rushing came in haste,
Where Solomon his court of justice then had placed.
|
957. |
از نظر چون بگذری و از خیال |
TRANSKRİPT BOŞ |
Yüzü gamdan sararmış, dudakları morarmıştı. Süleyman, ona “Efendi ne oldu?” dedi. |
His cheeks were blanched, his lips were blue; effects of fright.
Said Solomon to him: "What ails thee? Say aright."
|
958. |
کشته باشی نیم شب شمع وصال |
TRANSKRİPT BOŞ |
O “Azrâil, bana öyle bir hışımla, öyle bir kinle baktı ki…” dedi |
Him answer’d that poor wretch: "The angel, Lord, of death,
Upon me fixed, just now, a look that stopped my breath."
|
959. |
در یکی گفته بکش باکی مدار |
TRANSKRİPT BOŞ |
Süleyman “Peki, şimdi ne diliyorsan dile bakalım” dedi. O dedi ki: “Ey canları koruyan! Rüzgâra emret; |
Said Solomon: "What wilt thou I should do for thee?"
He answered: "That the wind may now commanded be.
|