Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Geçinme Belâsı Safahat Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Mezarlık
   
Meyhane
Neyzen Tevfik


Neyzen'e sormuşlar;

Üstadım!

"Kanun nerede,adalet nerede?"

Elcevap neyzen den;

KANUN bir estrümandır çalınır her gece meyhanede.

ADALET de kötü yola düştü, geziyordur kerhanede..

   
Meyhane

Açıklama:

Damadı Ömer Rıza Doğrul sadece misafirliklerde sosyalleşme için değil hemen her akşam sağlam bir içici olarak rakı kadehine sarılıyordu.

Hatta Sirkeci'de devamlı gittiği lokantasında bir yandan yeni tefsiri için çalışırken bir yandan da içkisini yudumlamaktan geri durmuyordu. Rakıyı çay bardağında içmekten hoşlanıyordu.

Ona göre içki çeşitlerinin bazıları aslında haram değildi. Şüpheliydi. Delili: 'Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda hem günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür.'(Bakara Suresi,2/219)' İşte Ömer Rıza Bey'in dayanağı olan ayet buydu. Bu ayete dayanarak içkinin aynı zamanda faydalarının da olduğunu, eğer dozunda içilirse haram sayılmayabileceğini söylüyordu. İmam-ı Azamın Fıkh-ı Ekber'inden ve İmam-ı Muhammed'in fetvalarından deliller getiriyordu. Fıkıhta Meşrubat hükümlerini anlatıyordu.

Bendeniz Mehmet Akif Ersoy'un yakın çevresinin içkiyle meselesini uzun zaman çözememiştim.

Damadı tefsir yaparken bile kadehi elinden bırakmıyordu.

Oğlu Emin alkol ve uyuşturucudan hayatını kaybetti.

En yakın arkadaşı Neyzen Tevfik'ti. Ona hicviye olarak Derviş Ahmed şiirini yazmıştı.

Kendisi bu kadar muhafazakar olan birinin çevresi ve ailesi sıkı içicilerden oluşmuştu.

Şeytan bu ya dürttü, araştırdım... Mehmet Akif'in ölüm nedeni de sirozdu.

Acaba büyük şairimiz de içki meraklısı olabilir miydi?

Hayır! 24 yaşına kadar içmiş sonra bırakmıştı!)

Onun için Meyhane şiirini yazmıştır.

Bişri Hafi de zengin bir ayyaş idi. (Bak:Meşhur ayyaşlar). Bağdatta kedi köpekler azalınca işte şimdi Bişr-i Hafi öldü diyorlar.

2'li tablo sunumu[]

Meyhane
Güncel Türkçesi - İçki evi

Esip coşmakta bayağılık havası içinden, kenarından;

Kaçmakta

yücelik ruhu içinden, civarından.

Çıkar bin ümitsizlik iniltisi titreyen toprağından,

İner bin

mezar karanlığı geceler yağdıran fezasından.

Gelir feryâdlar ebkem duran her seng-i zârından:

Yıkılmış

hânümanlar sanki çıkmış da mezârından,

Gelir feryatlar dilsiz duran inleyen taşlarından:

Yıkılmış

yuvalar sanki çıkmış da mezarından!

Dehân-ı hasret açmış rahnedâr olmuş cidârından!

Çöker bir

dûd-i mâtem titreyen kandîl-i târından:

Hasret ağzını açmış çatlak ve yarık duvarlarından!

Çöker bir

matem dumanı titreyen sönük kandilin etrafından

Sönüp gitmiş ocaklar yükselir gûyâ gubârından!

Giren bir kerre

nâdimdir hayât-ı müsteâr ından;
Çıkan âvâre dir artık cihân ın kâr ü bâr ından.

Sönüp gitmiş ocaklar yükselir güya gubarından (toz ve dumanından)
Giren bir kerre pişmandır bu dünya hayatından ,

Çıkan avaredir artık cihanın karından barından(yükünden)

Dökülmüş âb-rû lar bâde-i pesmande hâlinde.

Emel bir münkesir

peymânedir saff-ı niâlinde!..

Dökülmüş yüz suları kadehlerden içkiler halinde
Ümit bir kırık kadehdir yerlerde sürünmekde

Boğulmuş rûh-i insanî şarâbın mevc-i âlinde.

Nümâyan mel’anet sâkîsinin çirkin cemâlinde!

Boğulmuşİnsanlık ruhu şarabın kızıl dalgalarında ,

Gösterimde mel'unluk sakisinin çirkin suratında ise.

Ne mâzî var, ne âtî, bak şu ayyâşın hayâlinde...

Tutup bir

zehr-i âteşnâk dest-i bî-mecâlinde,

Ne mazi var, ne gelecek, bak şu ayyaşın hayalinde ...

Tutup bir yakıcı zehir dermansız ellerinde

Zevâl-i ömrü bekler hem şebâbınkemâlinde!

Merâret intıbâ’ etmiş cebîn-i infiâlinde...

Ömrünün bitmesini bekler hem gençlik çağının kemalinde (zirvesinde)

Derin izler bırakmış infial halindeki alnında ...

Derin bir iltivânın sîne-i zerd-i melâlinde

Odur ancak

hüveydâ ser-nüvişt-i bî-meâlinde,
Müebbed bir de nisyan nazra-i sengîn-i lâlinde.

Melal ile sararmış derin buruşuklarla dolu alnında
Manâsız alınyazısına dair bundan başka bir şey de okunmuyor.

Bir de

dilsiz ve donmuş bakışlarında ebedî bir unutkanlık sezilmek;

Canım sıkıldı dün akşam, sokak sokak gezdim;

Sonunda bir yere saptım ki, önce bilmezdim.

Canım sıkıldı dün akşam, sokak sokak gezdim;


Sonunda bir yere saptım ki, önce bilmezdim.

Bitince bir sıra ev, sonra bir de vîrâne,
Bitince bir sıra ev, sonra bir de virane

Dikildi karşıma bir han kılıklı meyhâne.

Basık tavanlı, karanlık, sefîl bir dükkân;

Dikildi karşıma bir han kılıklı meyhâne.

Basık tavanlı, karanlık, sefil bir dükkân;

İçinde bir masa, yahut civar tabutluktan
Atılma çok ölü görmüş acıklı bir teneşir!

Yanında hurdası çıkmış bir eski püskü sedir.

İçinde bir masa, yahut civar tabutluktan

Atılma çok ölü görmüş acıklı bir teneşir!

Yanında hurdası çıkmış bir eski püskü sedir.

Sakat, bacaksız on, on beş hasırlı iskemle,

Kırık dökük şişeler, bir de çinko tepsiyle,

Sakat, bacaksız on onbeş hasırlı iskemle,

Kırık dökük şişeler, bir de çinko tepsiyle.

Beş on kadeh, iki üç testi... Sonra tezgâhlık

Eden yan üstüne devrilme kirli bir sandık.

Beş on kadeh, iki üç testi...Sonra tezgâhlık

Eden yan üstüne devrilme kirli bir sandık...

Sönük sönük yanıyor rafta isli bir lamba...

Önünde bir küme: fes, takke, hırka, salta, aba

Sönük sönük yanıyor rafta isli bir lamba..

Önünde bir küme: Fes, takke, hırka, ceket, aba

Kımıldanıp duruyorken, sefîl bir sohbet,

Bu isli zulmete vermekte büsbütün vahşet:

Kımıldanıp duruyorken, sefil bir sohbet,

Bu isli karanlığı büsbütün korkunç yapmada:

- Kuzum Dimitri, bu aksam biraz ziyâdece ver...

- Ziyâde, anladık amma ya içtiğin şişeler?

-Kuzum Dimitri, bu akşam biraz fazlaca ver...

-Fazla, anladık ama ya içtiğin şişeler?

- Çizersin...

- Öyle mi? Lâkin, silinmiyor çetele!

- Bakın tavan tebeşirden görünmez oldu...

- Hele!

-Çizersin...

-Öyle mi? Lâkin silinmiyor çetele!

-Bakın tavan tebeşirden görünmez oldu...

-Hele!

- Bizim peşin paramız... Anladın mı dün kuruşu?

- Ayol tükendi mezem... Bari koy biraz turşu.

-Bizim peşin paramız... Almadın mı dün kuruşu?

-Ayol, tükendi mezen... Bari koy biraz turşu.

Arattı kendini ustan... Dinince dinlersin!

-Hasan be, sende nasıl nazlı nazlı söylersin!

Arattı kendini ustan...Dinince dinlensin!

-Hasan be, sen de nasıl nazlı nazlı söylersin!

Nedir o türkü... Aman başka yok mu?... Hah, şöyle!

- Ömer, ne nazlanıyorsun? Biraz da sen söyle.

Nedir o türkü... Aman başka yok mu? Hah, şöyle!

-Ömer, ne nazlanıyorsun? Biraz da sen söyle.

- Nevâzil olmuşum, Ahmed, bırak sesim yok hiç...

- Sesin mi yok? Açılır şimdi: bir imam suyu iç!

-Nezle olmuşum Ahmet, bırak, sesim yok hiç...

-Sesin mi yok? Açılır şimdi: Bir imam suyu iç!

- Yarin ne istesin Osman?

- Ne işteyim... Burada!

- Dimitri çorbacı, doldur! Ne durmuşun orada?

Yarın ne iştesin Osman?

-Ne işteyim... Burada!

-Dimitri çorbacı, doldur! Ne durmuşun orada?

- O kim gelen?

- Baba Arif.

- Sakallı, gel bakalım...

Yanaş.

-O kim gelen?

-Baba Arif.

-Sakallı, gel bakalım.,

Yanaş

- Selamünaleyküm.

- Otur biraz çakalım...

- Dimitri, hey parasız geldi sanma, işte para!

- Ey anladık a kuzum...

-Selamün aleyküm.

-Otur biraz çakalım...

-Dimitri, hey, parasız geldi sanma, işte para!

-Ey anladık a kuzum...

- Sar be yoldaşım cıgara...

- Aman bizim Baba Ârif susuz musuz içiyor!

- Onun bi dalgası olmak gerek: tünel geçiyor.

-Sar be yoldaşım cıgara...

-Aman bizim Baba Arif susuz muşuz içiyor!

-Onun bi dalgası olmak gerek: Tünel geçiyor.

- Moruk, kaçıncı kadeh? Şimdicik sızarsın ha!

- Sızarsa mis gibi yer, yetmemiş adam değil a.

-Moruk, kaçıncı kadeh? Şimdicek sızarsın ha!

-Sızarsa mis gibi yer, yatmamış adam değil a.

Yavaş yavaş kafalar, kelleler kızışmıştı,

Ağız, burun hele sesler bütün karışmıştı;

Yavaş yavaş kafalar, kelleler kızışmıştı,

Ağız, burun, hele sesler bütün karışmıştı;

Dikildi ağzına baktım, açık duran kapının,

Fener elinde bir erkek, yanında bir de kadın.

Dikildi ağzına, baktım, açık duran kapının,

Fener elinde bir erkek, yanında bir de kadın.

Beş on dakika süren bir düşünceden sonra,

Kadın girdi o

zulmet-serâ-yi menfûra.

Beş on dakika süren bir düşünceden sonra,

Kadın da girdi o tiksindirici karanlık dünyaya.

Gözünde ebr-i teessür, yüzünde hûn-i hicâb,

Vücûdu

ra'şe-i nâ-çâr-ı ye's içinde harâb,

Gözleri acıyla buğulanmış, yüzü utançtan ateş kesilmişti,

Çaresiz kederler içinde titreyen vücudu haraptı.

Teveccüh eyleyerek sonradan gelen babaya:

-Demek taşınmalı artık çoluk çocuk buraya!

Sonradan gelen Baba'ya yönelerek dedi ki:

-Demek taşınmalı artık çoluk çocuk buraya!

Ayol, nedir bu senin yaptığın? Utan azıcık...

Anan da, ben de, yumurcakların da aç kaldık!

-Ayol, nedir bu senin yaptığın? Utan azıcık...

-Anan da, ben de, yumurcakların da aç kaldık!

Ne iş, ne güç, gece gündüz içip zıbar sâde;

Sakın düşünme çocuklar acep ne yer evde?

-Ne iş, ne güç, gece gündüz içip zıbar sade;

-Sakın düşünme çocuklar acaba ne yer evde?

Evet, sen el kapısında sürün işin yoksa!

Getir bu sarhoşa yutsun, getir paran çoksa!

-Evet, sen el kapısında sürün işin yoksa;

-Getir bu sarhoşa yutsun, getir paran çoksa!

Zavallı ben... Çamaşır, tahta, her gün uğraş da,

Sonunda bir paralar yok, el elde baş başta!

-Zavallı ben...Çamaşır, tahta, her gün uğraş da,

-Sonunda bir paralar yok, el elde, baş başta!

O tahtalar, çamaşırlar da geçti, yok hâlim...

Ayakta sallanışım zorlanır

Hudâ âlim!

O tahtalar, çamaşırlar da geçti:

Yok hâlim... Allah biliyor, zorladır ayakta sallanışım!

Çalışmadın, beni hep bunca yıl çalıştırdın;

O yavrucakları çıplak, sefil alıştırdın;

Çalışmadın, beni hep bunca yıl çalıştırdın;

O yavrucakları çıplak, yoksul alıştırdın;

Bilir mahalleli kim, aldığın zamanda beni,

Çehiz çimenle donatmıştı beybabam evini.

Bilir mahalleli ki aldığın zamanda beni.

Çeyiz çimenle donatmıştı beybabam evini.

Ne oldu şimdi o eşyâ? Satıp kumarda yedin!

Evet, kumarda yedin, hem de Karşılar’da yedin!

Ne oldu şimdi o eşya? Satıp kumarda yedin.

Evet, kumarda yedin, hem de Karşılar'da yedin!

Kızın yetişti, alan yok, nasıl olur ki? Soran

“Şu sarhoşun kızı İffet değil mi? Vazgeç aman!”

Kızın yetişti, alan yok, nasıl olur ki?

Soran "Şu sarhoşun kızı iffet değil mi? Vazgeç aman!"

Diyen kadınlara; “Pek doğru, pek” deyip gidiyor.

Bu söz zavallıyı bilsen ne türlü incitiyor!

Diyen kadınlara;"Pek doğru, pek" deyip gidiyor.

Bu söz zavallıyı bilsen ne türlü incitiyor.

Benim güzel meleğim, hiç de tâli’in yokmuş:

Anan benim gibi sersem; babansa bir sarhoş!

Benim güzel meleğim, hiç de talihin yokmuş:

Anan benim gibi sersem, babansa bir sarhoş!

Necip de minderi koltukta geldi mektepten...

Demiş ki kalfa: “Sekiz aydır almadım hele ben

Necip de minderi koltukta geldi mektepten...

Demiş ki kalfa: "Sekiz aydır almadım hele ben

Ne haftalık, ne de aylık... Senin baban olacak

Kumarcı, oğlu için az yesin de tutsun uşak!”

Ne haftalık, ne de aylık... Senin baban olacak

Kumarcı, oğlu için az yesin de tutsun uşak!

Koğuldum anne! deyip ağlıyor zavallı çocuk...

Ne yapsın annesi? Dünyâda bir güvendiği yok!
" Kovuldum anne! deyip ağlıyor zavallı çocuk... Ne yapsın annesi? Dünyada bir güvendiği yok!

O bâri bir adam olsun da kalmasın câhil,

Demiştim olmadı... Lâkin kabâhat onda değil:

O bari bir adam olsun da kalmasın cahil

Demiştim olmadı...Lâkin kabahat onda değil:

O her sabah okuyordu gürül gürül cüz'ünü;

Ayırmıyordu kitaptan ne olsa hiç gözünü.

O her sabah okuyordu gürül gürül cüzünü;

Ayırmıyordu kitaptan ne olsa hiç gözünü.

Üç akşam oldu ki yoksun. Necip: Babam nerde!

Ben isterim onu mutlak, demez mi? Bak derde!

Üç akşam oldu ki yoksun.Necip: Babam nerde?

Ben isterim onu mutlak, demez mi? Bak derde!

Sular karardı; bu sâatte hiç gezer mi kadın?

O, sarhoşun biri; tut kim sokak sokak aradın...

Sular karardı; bu saatte hiç gezer mi kadın?

O, sarhoşun biri; tut ki sokak sokak aradın...

Nasıl bulursun a yavrum? Yarın gelir belki,

Dedim. Fakat çocuğun durmuyordu. Baktım ki

Nasıl bulursun a yavrum? Yarın gelir belki Dedim.

Fakat çocuğun durmuyordu.Baktım ki

Avutmanın yolu yok; komşunun Hüseyn Ağ’yı

Alıp dolaşmadayım yatsı vakti dünyâyı.

Avutmanın yolu yok;komşunun Hüseyin Ağa'yi

Alıp dolaşmadayım yatsı vakti dünyayı.

Anam benim gibi evlâd doğurmaz olsaydı,

Bu hâli görmeden evvel gözüm yumulsaydı!

Anam benim gibi evlat doğurmaz olsaydı.

Bu hali görmeden evvel gözüm yumulsaydı!

Herif! Şu hâlime bak, merhametli ol azıcık...

Bırak o zıkkımı, içtiklerin yeter artık.

Herif, şu halime bak, merhametli ol azıcık...

Bırak o zıkkımı, içtiklerin yeter artık.

Efendiler, ağalar, siz de bir nasîhat edin,

Sizin belki var evlâdınız...

- Hasan, ne dedin?

Efendiler, ağalar, siz de bir nasihat edin,

Sizin de belki var evladınız...

-Hasan, ne dedin?

- Bırak, köpoğlu kadın amma çalçeneymiş hâ!

- Benimki çok daha fazlaydı.

- Etme!

- Elbet ya!

-Bırak, köpoğlu kadın amma çalçeneymiş ha!

-Benimki çok daha fazlaydı.

-Etme!

-Elbet ya!

Onun için boşadım.

Sen işitmedin mi Halim?

- Kadın lâkırdısı girmez kulağıma zâti benim.

Onun için boşadım.

Sen işitmedin mi Halim?

-Kadın lakırdısı girmez kulağıma zâti benim.

Senin kadın dediğin âdetâ pabuç gibidir:

Biraz vakti taşınır, sonradan değiştirilir.

Senin kadın dediğin âdeta pabuç gibidir:

Biraz vakit taşınır, sonradan değiştirilir.

Kadın bu sözleri duymaz, tazallüm eylerdi;

Herif mezar taşı tavriyle sâde dinlerdi;

Kadın bu sözleri duymaz, tazallüm eylerdi;

Herif mezar taşı tavriyle sâde dinlerdi;

Cehennem ol seni hınzır orospu, git: Boşsun!

- Ben anladım işi, sen komşu, iyce sarhoşsun;

-Cehennem ol seni hınzır orospu, git:Boşsun!

-Ben anladım işi: Sen komşu, iyice sarhoşsun;

Ayıltınız şunu yahut!

- ilişmeyin!

- Bırakın!

Herif ayıldı mı, bilmem, düşüp bayıldı kadın!

-Ayıltınız şunu yahu!

-İlişmeyin!

-Bırakın!

Herif ayıldı mı, bilmem, düşüp bayıldı kadın!
Behiye_Aksoy_-_Agora_Meyhanesi

Behiye Aksoy - Agora Meyhanesi

Agora meyhanesi için Behiye Aksoy icrası [http://www.youtube.com/watch?v=4T6gKFjReyk&feature=related

]
Meyhane_-_mehmet_akif_ersoy_-_safahat

Meyhane - mehmet akif ersoy - safahat

meyhane - mehmet akif ersoy - safahat


Ekşi sözlük[]

Meyhane_-_mehmet_akif_ersoy_-_safahat

Meyhane - mehmet akif ersoy - safahat

Meyhane - Mehmet Akif Ersoy - Safahat


Yenişehir Kaymakamı Eyüp Sabri Kartal'ın koordinesinde icra edilen Safahat projesinin mahsülüdür.
Bu video edebiyat ve İngilizce öğretmenlerinin kollektif ve kolebratif katkılarıyla hazırlanmıştır.


Bakınız

Şablon:Meyhane - d


Meyhane - Meyxana - Meyhana
Meyhane - Mehmet Akif Ersoy - Safahat 2'li sütun başlıyor.
Bence bu şiir bestelemeli ve hem aslıyla hem de sadeleştirmesiyle icra edilmeli...
Çok muhteşem bir şiir ..
Toplumsal bir yaraya parmak basıyor.
Bir meyhane ancak bu kadar hicvedilebilir.
Meyhane şiiri - Mehmet Akif Ersoy 4 sütunlu başlıyor .
Meyhane/1 Meyhane/2 Meyhane/3 Meyhane/4 Meyhane/Azerice
Akif'in Meyhane şiiri Derviş Ahmed - Mehmet Akif Ersoy - Safahat şiiriyle birlikte ele alınmalıdır.
Meyhane şiiri - Mehmet Akif Ersoy
Meyhane/İngilizce tekli
Meyhane/Osmanlıca Meyhane Şiiri / Osmanlıca Meyhane/Arapça Meyhane/İngilizce Meyhane Şiiri / İngilizce
Meyhane Şiiri / Tekli tablo Meyhane Şiiri / İkili tablo güncel türkçe Meyhane Şiiri / Üçlü tablo İngilizce tercüme Meyhane Şiiri / Üçlü tablo
Safahat 1.Kitap da gecen Meyhane siirdir. Bu şiir bestelemelidir. Aslı ve sadeleştirmesi de icra edilmelidir... Çok muhteşem bir şiir .. Bir meyhane ancak bu kadar hicvedilebilir. Damadı Ömer Rıza Doğrul sadece misafirliklerde sosyalleşme için değil hemen her akşam sağlam bir içici olarak rakı kadehine sarılıyordu. Hatta Sirkeci'de devamlı gittiği lokantasında bir yandan yeni tefsiri için çalışırken bir yandan da içkisini yudumlamaktan geri durmuyordu. Rakıyı çay bardağında içmekten hoşlanıyordu. Ona göre içki aslında haram değildi. 'Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda hem günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür.' (Bakara Suresi,2/219)' İşte Ömer Rıza Bey'in dayanağı olan ayet buydu. Bu ayete dayanarak içkinin aynı zamanda faydalarının da olduğunu, eğer dozunda içilirse haram sayılmayabileceğini söylüyordu. (Mehmet Akif Ersoy'un yakın çevresinin içkiyle meselesini uzun zaman çözememiştim. Damadı tefsir yaparken bile kadehi elinden bırakmıyordu. Oğlu Emin alkol ve uyuşturucudan hayatını kaybetti. En yakın arkadaşı Neyzen Tevfik'ti. Ona hicviye olarak Derviş Ahmed şiirini yazmıştı. Kendisi bu kadar muhafazakar olan birinin çevresi ve ailesi sıkı içicilerden oluşmuştu. Şeytan bu ya dürttü, araştırdım... Mehmet Akif'in ölüm nedeni de sirozdu. Acaba büyük şairimiz de içki meraklısı olabilir miydi? Hayır! 24 yaşına kadar içmiş sonra bırakmıştı!) Onun için Meyhane şiirini yazmıştır.

Meyhane
Behiye_Aksoy_-_Agora_Meyhanesi

Behiye Aksoy - Agora Meyhanesi

Agora meyhanesi için Behiye Aksoy icrası [http://www.youtube.com/watch?v=4T6gKFjReyk&feature=related

Meyhane

mey+hane,şarap evi (bkz: unsurlarina ayirmak)

sevda mezarlığı, yaşayan ölüler mekânı, ıstırap "ahh"ları sanitoryumu, mukavemet sağlayamamış, ezilmiş, hor görülmüş, gariban insanın yeri. en dipte, duwar dibindeki masa, cam kenarı benim.


(bkz: istanbuldaki eski meyhaneler)

alkol alma* mekanı (bkz: agora meyhanesi)

"meyhane mukassi görünür taşradan amma / bir başka ferah bir başka letafet var içinde"

(bkz: meyhane pilavı)


"bu aksam bütün meyhanelerini dolastım istanbulun.. seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde"

fasıl tarzı meyhaneler


bir orhan veli şiiri:

madem ki sevmiyorum artık, o halde, her akşam onu düşünerek içtiğim meyhanenin önünden ne diye geçeyim ?..


buyuk filozof hakki bulut'un "bir yazi asmislar kapisina nedensiz icilmez" seklinde derin bir acilim getirdigi mekan.

meyhane ile ilgili olarak taslicali yahya soyle demis:

hos geldi bana meyhânenin âb ü havâsı billâh guzel yerde yapilmis yikilasi


seyhülislam yahya boyle demis:

mescîde riyâ-pîşeler etsin ko riyâyi meyhâneye gel kim ne riyâ var ne mürâyî


yahya kemal de durmamis, o da bir seyler demis:

meyhâne boyledir bir icen dâimâ icer dildâdegân içer, dil icer, dilrubâ icer gurbette dost kadrini derthâtır et kemâl âlemde ehl-i dert ile dert-âşina icer


meyhanelerde bir kenarda yalnız başlarına içenler vardır, onların hepsi yalnız kişiler değildir. ama hep mi hep başkalarıyla içmek isteyenler vardır, ille birisini ararlar : onlar kesin yalnız kişilerdir.


omer hayyam şiiri:

once kendine gel sonra meyhaneye, kalender ol da gir kalenderhaneye, bu yol kendini yenmislerin yoludur, cigsen git! baska bir yere eglenmeye.


kendi içinde kuralları ve gözlemleyebildiğim kadarıyla ortak özellikleri olan mekan;

- her meyhanenin çalışan kadrosunda en az bir adet bölüm sonu canavarı tadında yarma mevcuttur.

- rakıyı tek içmeniz tavsiye edilmez.

- boş içki bardağına çöp atmak görgüsüzlük, öküzlük olarak tabir edilebilir.

- gelme ihtimali olan tombalacı, çekilişçi türevi abilerin gönlünü yapmak meyhane sakinleri tarafından hoş bir davranış olarak nitelendirilecektir.

- verilen selamı almak farzdır.

- masanızda boş yer varsa ve bir iki adam masanıza kaynarsa agresif davranmak kötüdür, mühim olan insanlıktır, muhabbettir.

- bir de ne hikmetse peynirler hep daha bir güzel oluyor.


guzide baskentimiz ankara'da her nedense iflas bayragini ceken her pizzacinin yerine acilan isletme bicimi. sazli, sozlu, fasilli ve super mezeli, rakinin su gibi aktigi, bi tur eglence mekani. yanniz saz ekibi bos bulunup mikrofonu kaptirirsa ortam aninda otantik bi karaoke bar'a donusuveriyo, o fena *


(bkz: meyhane sarkıları)

akla direk olarak nevizadeyi getiren olgu

(bkz: meyhanede muessesemiz ickisizdir yazisi)

genellikle tek basima oldugumda en izbesinde oturup, sigaradan sararmis duvarlarina bakarak mekana gore cok lezzetli olan mezelerinden atistirip rakisindan yudumladigim, tezgahin arkasinda duran ve uzerindeki eskiden beyaz olan onluge surekli ellerini silen ve dudaklarinin ucundan siragasi dusmeyen adamin duruma daha da acinasi bir hal kattigi ortam.


(bkz: meyhaneci)

demlenme tesisi.

derleyip toplayip edindiğim bilgiler şöyle der ki:

meyhane kelime anlamı olarak mey (şarap) ve hane (ev) olan iki farsça sözcüğün birleşmesi ile oluşmuştur. gerçek anlamında ise türk kültürüne sonradan giren bir çok anlama varmak mümkündür.

meyhane özünde her ne kadar şarap ve ev kelimelerinden oluşup şarapevi manasına gelse de, zamanla bu anlamına çok daha fazla anlamlar yüklemiştir. meyhaneler rakı ve şarap içilen, meze yenilen yerlerdir.

meyhane kültürü esasen liman kültürünün bir parçasıdır. gemiciler, sürekli deniz aşırı seyahat eden kişiler oldukları için aile düzenlerini kuramamışlardır. bu nedenle gittikleri her liman şehrinde biraz oyalanmaya ihtiyaç duyarlar. üstelik bakmakla yükümlü oldukları birileri de olmadığı için kendilerine yetecek miktarda paraları da vardır. yani meyhaneler, hoş sohbete ve rahatlamaya olanak veren imkanlarıyla hem vakitleri hem de nakitleri olan denizciler için vakit geçirmeye en uygun yerlerdir.

istanbul feth edildiğinde hali hazırda pek çok meyhanesi bulunan ünlü bir liman şehriydi. osmanlı alınıp şehre beş bin türk yerleştirildiğinde, türkler bu meyhaneleri ile ünlü şehrin içki alemine ayak uydurmakta güçlük çekmemiş olsalar gerek. zaten türkler’in müslümanlığı kabullerinden önce de içki ile tanışıklıkları vardı. ata içkisi olarak anılan ve esasen mayalanmış at sütü olan kımız başta olmak üzere, üzümden yapılan suçik, baldan üretilen umlak vb. pek çok içki tarihlerinde yer alır. tüm bu içkilerdin genel adı çakırdır ve çakırkeyif tabiri bu sözcükten gelir. müslümanlığın kabulu ile birlikte türklerin içki ile araları açılsa da, hiçbir zaman aralarındaki ilişkiyi tam olarak kesmemişlerdir. bunun yanında müslümanların meyhane açmasına hiçbir zaman izin verilmemiştir. meyhane işletilmesi her daim gayri-müslimlerin işidir.

(bkz: bimekan meyhane) (bkz: meyhane kokusu) (bkz: meyhane âdâbı)

(bkz: güzellik salonu)

dünyanın bozulan büyüsünün alkolle pansuman edildiği yer.

ayırmaksızın hepsi sigara böreğini güzel yapar.

en güzel şey de maçlarda insanların özgüvenini alkolle kazandığı, kendisini on kaplan gücünde hissettiği anlardır.

-ulan bu mehmet burada oynamaz * -oynamaz tabii, ulan ben senin teknik direktör -abi oynamaz di mi? -yok ulan, oynamaz anasını satiim, yok böyle bir şey -hey abim be

(abi ben bu işi bilirim şeklinde oturur)


tv anlatır maç yayınını

  • -rıza, rıza topu aldı koşuyor, kaleye yaklaşıyor, şuut, üstten dışarı gidiyor

-abi bu rıza'yla olacak iş değil * -değil tabii yaa, bu ... atamaz oradan. -yok abi yok, rıza yerine memeti alacaktı bu -memet de ne oyuncusu belli değil, bu sezon kesin bittik biz.


tv'si olmayan, maç anlatmayan, genelde adları "ahmet abinin yeri" ya da "mehmet ustanın sigara börekleri" tadında olan, kız erkek karışık gidilen, denize nazır ve tsm çalan meyhaneler sadece bu dünyada değil, cennette de mevcuttur.


meyhane gerçekten bambaşka bir mekandır...

içine giren en normal insanı bile şair yapan... kalabalık bir grupla gidilmiş ise grup içinde daha önceden muabbeti olmadığı insanları kanka yapan...insanı derbeder yapan mekandır meyhaneler...

gerçekten içinde meyhane olan şiirleri okuduğunuz zamna ne kadar samimi olduğunu anlarsınız o şiirlerin. çünkü o şiirler meyhanede rakı sofrasında yazılmıştır...

ah dedim ya burası agora meyhanesi sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin ama bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.


ilk iki dublede hayatın anlamını, sorunların çözümünü bulduğum, lakin şişenin dibinde yine herşeyi unutup başa döndüğüm yer.


(bkz: gamsız girilmez)

günümüzde iyiden iyiye laçkalaşan ve tüm özelliğini yavaş yavaş kaybeden mekanlardır. bir gramofon sesine bir güzel mezeye hasret kalan bünyeler tarafından sadece özlemle anılandır. artık ne klarnetçisi bitiyor ne de dansözü. gidip iki duble içip efkar dağıtmak hak getire.


zola'nin turkceye bu sekilde cevrilmis romaninin ana dili olan fransizca'daki adi l'assommoir'dir. 19.yuzyilin sonunda paris'teki calisan sinifin (gunde 18 saat) alkolikligi ve sefaleti gozler onune serilmistir.


emile zola romanı için (bkz: l'assommoir)


akrabalarım hakkında bulduğum çoğu belgenin ve fotoğrafın geçmişinde olduğunu öğrendiğim gelenek. meyhane geleneği,kuşaklar boyu süregelen meyhanelerimiz.

kah tahta masalı tahta sandalyeli köhne meyhaneler, kah zenginlerin gittiği parıltılı gazino ortamları. hepsi de bana o günlerden kalan bir anı, bir sinepşot mahiyetinde. eski akrabalardan bugünlere kadar uzanan bir sofra geleneği. bu bağlamda üşenmedim, eski akrabalarıma ait not defterlerini çıkardım toz kaplı sandıklardan. böylesi tarihsel bir çalışma için geç bile kalınmıştı.

işte tarihin tozlu sayfalarından derlediğim akrabalarımın meyhane hatıraları;

http://images.gittigidiyor.com/...ler__22113641_0.jpg

büyük dayımın (resimde masada oturup müzik dinleyen) musikisever bir kişilik olduğunu söylerdi annem hep. haftanın 2-3 günü meyhanede tevfik bey'i (resimde şarkı söyleyen kişi olur kendisi) dinlemeye gidermiş. bir tek onun sesi dayımı yatıştırır, kaymak mı kaymak, huzurlu mu huzurlu bir adam olup çıkarmış. tevfik bey'in ipeksi sesi dayımın pek bir hoşuna gidermiş.onun dışında büyük teyzemle pek bir kapışırlarmış. hatta annem birgün dayımın evde teyzeme sinirlenip avizeleri indirdiğini söyler. avizelerin kristallerini arkasından atarak teyzemi kovalamış saatlerce. teyzem tabi o zamanlar bir puma kadar atletik bir kadın olduğundan dayımın elinden hep kurtulurmuş. meyhanede geçirdiği saatler dayımın küçük bir kız çocuğu kadar sakin olduğu saatler olurmuş.

http://www.faltaits.gr/news/rebetiko.jpg

bu resimde ise annemin amcası kuzgun bey'i görüyoruz (oturanlar en soldaki). küçük yaşlarda bir ördeğin saldırısından nasibini alan kuzgun bey'in kafasının yarısında saç yokmuş. anneme göre ördek kafa derisinin o bölümünü ısırarak yüzmüş. ördeğin kendisine niye saldırdığı ailede hala bilinmeyen sırlardandır. musikiye merakı da o yıllarda başlamış kuzgun bey'in. 13 yaşında kendisinin yaptığı buzukisiyle meyhanelerde boy göstermeye başlamış. hanımı vefatından sonra başının yarısında kalan saçları da almış çerçevelettirmiş. hala anneannemin evinde kuzgun bey'in lepiska saçları süsler salonu. baktıkça onun buzukisini hatırlarız.

http://www.yeniduzen.com/...iclefiles/11271-nazim.jpg

babam büyük dedem şinasi bey'in (ortada oturan) aynı zamanda bir hafız olduğunu söylediğinde pek şaşırmıştım. hatta ona inanmamıştım. zira onun istanbul'un önde gelen akşamcılarından olduğunu duyardım hep. tabi herşey bu resmi sandıkta bulana kadar sürdü. akşamları meyhanede içkiye başlamadan önce meyhane cemaatine dua okutturur, bu duaya tüm meyhane sakinleri eşlik edermiş. o yıllar meyhaneye öyle bir bereket gelmiş derler ki, sonradan pek bir büyümüş, gazino olmuşlar. sanıyorum 70'li yıllarda maksim adı altında devam etmişler sektörde. büyük dedem ayrıca içmeye başlamadan önce meyhane andını okur, daha sonra diğer kişiler de onu tekrarlarmış. tozlu sayfaların birinde bu anda rastladım;

zevk-ü sefadan vazgeçilmez allah yolundan dönülmez tanrı'dan dileğimiz boşalmasın kadehimiz

büyük akrabalarımın ismini hep duyardım ama meyhane hatıralarını bulmam benim için tarif edilemeyecek büyük bir mutluluktu. toprakları bol olsun.


http://www.facebook.com/...036122750350?ref=ts&v=wall


sensiz camide, namazda işim ne? seninle buluşma yerim meyhane. benim sevmem de böyle, yüce tanrı: istersen kaldır at cehennemine.

ömer hayyam


dünyanın belki de en harbi,en samimi mekanlarıdır. hor görenler,hakir görenler utansın. (manu, 02.01.2011 02:55)


internetde meyhane kültürünü yaşatan ender mekanlardan biri için de ;

http://themeyhane.com/

bi erkeğin, aşık olduğu kadını götürdüğü özel mekanı.


çok eskiden kapı dışına tabela olarak hasır asılırdı.


içinde ne iki bira içince ben çok sarhoşum tribine giren ergenler barınabilir, ne yanındaki kızı sarhoş edip elini beline dolamaya çalışan yavşaklar. meyhane evdir çünkü. meyhanenin kültürü vardır. kız kaldırmaya meyhaneye gidilmez, şekil yapmaya meyhaneye gidilmez, meyhaneye içmek için gidilir. herkes kendi halindedir ancak herkes birbirini tanır. bir aile gibidir garsonu, işletmecisi, sahibi, müşterileriyle. türlü gerçeklerden, hatun dırdırından(hatunlarla meyhaneye gidebilmenize rağmen), hayatın karmaşasından ve apaçi danslarından sıkıldıysanız, soluk alabileceğim tek yerdir.

bu da benim meyhane için yazdığım yazıdır.

-siz metroya mı bineceksiniz?

-evet onlar metroya binecekler...

şaşırmamıştı, bilmiyorum neden. kızlar taksim diyordu, önce biraz demlenip, daha sonra machine'e gideceklerini söylüyorlardı. ben mi? cevahir'de geçirilen yaklaşık 2 saatten sonra iptaldim. yorgun değildim aslında, normalde birlikte vakit geçirmeyi sevdiğim bir kadın için bırak taksim'i, fizan'a bile giderdim ancak canım çekmedi, bilemiyorum. cevabı verdiğim elemanla beraber ortaklar yönünde yürümeye, mahalleden bahsetmeye başladık. yol bitti, ablamdaydım. çantamı aldım, siyah beyaz isimli ve hiç bir yere gitmeyen filme on beş dakika bakıp tekrar yola koyuldum. kafamda canned heat'ten on the road again çalıyordu mustafa abi'nin meyhanesine, volkan'ın unuttuğu gitarımı almak için giderken. takılıp takılmayacağımı sordu volkan, möhkem'e. "hayır ablamdayım" dedim. tek gitmek, tek içmek, tek takılmak, tek tabanca olmaktı aklımdaki. yollan o zaman paşa gönüllü, meyhaneye...

nusret abi yine elinde ud, ekibiyle çalıyordu. türk sanat müziği değil de, halk müziği dökülüyordu rakılarla beraber, bardaklara değil, kulaklara. çaldığı parça bitince sordu, "mahmut kardeşim de burada, hoşgelmiş. bugün yalnızsınız?" gözler bana çevrilmişti, ama vereceğim cevap da az çok belliydi başından beri. "herkesin bazen yalnız kalmaya ihtiyacı vardır. sipariş alan garsondan, rakı doldurmayı; buz atmayı, su koymayı kesmesini istedim. "tabii ki efendim, sizi rahat bırakırız" dese de, hevesli olan genç garson; bu talimattan habersizdi. ilk dublem bittiği anda doldurmaya çalıştıysa da, elimle "hayır" anlamına gelen sinyali verdim. özür dileyip arkasını döndü.

"ne demiş şair? günahı benim değil mi? kendim doldurur, kendim içerim."

"estafurullah, ben size kardeşlik yapıyorum. yaş kaç?"

"21."

"abilik yapıyorum diyelim, 2 ay sonra bir çocuğum olacak."

"allah bağışlasın, fakat bugün almayayım ben abiliğini birader, rahat ve sakin olmaya çalışıyorum, kafam bulanık."

"tabii efendim."

daha sonra tanıdığım garsonlar geldi, hal hatır sordular, hak verdiler, selam verdiler, ikramda bulundular. belki paraydı, belki de meyhane kültürüydü bana gösterilen saygının sebebi, bilemiyorum. aklım bir deryanın içine girdi o an. annemin alkol yatkınlığım konusunda yaptığı yorum... eve sarhoş gelip kustuğum zamanlar, çok içtiğimi söylerdi. eve ayık gelip kusmadığım ve bilincimin yerinde olduğu zamanlar ise, alkole bünyemin alıştığını ve buna üzüldüğünü söylerdi. eh, haksız sayılmazdı belki ikisinde de, ancak çok pesimistikti. dede yadigarı tespihi elime alıp uzun uzun baktım. hatırlamaya değil, unutmaya çalışıyordum birer birer dökülen yakınlarımın toprakla münasebetini... sonra tespih indi, sonra elim indi, sonra ben indim. başka şeyler vardı unutulması gereken, biliyordum. ama bir labirentteydim ve unutamıyordum. bir, iki şarkı isteği nusret abi'den, rakının dibinin ufukta görünmesi; sakin devam etme...

nusret abi, "kimseye etmem şikayet" dileğimi yerine getirdikten sonra, ismim bir kez daha duyuldu hoparlörlerden. kadeh kaldırarak hafifçe selam verdiğimdeyse, arkamdan feminen bir erkek sesi geldi. evet, arka masamdaki gay çiftin -büyük ihtimalle- pasif elemanı konuşuyordu,

-bu sizin isteğiniz miydi?

-evet.

-bravoooooooooo. harika bir seçim.

-eyvallah.

sıradan geçerken zaman, meyve tabağı, ardından rica ettiğim dallas; ve tekrar yola koyulma... bugün birisi sıradan bir günümü anlatmamı istemişti; hayır, etiketlenen arkadaşlardan biri değil, listemde olmayan biri. en güzel biri falan da değil, sıradan biri. belki kapsamlı anlatamadım ama kısa bir zaman diliminde benim rutinim de bu.





meyhane şarkıları

meyhane kültürü

meyhane resimleri

meyhane şarkıları dinle

meyhane nedir

meyhane emile zola

meyhane pilavı

Advertisement