←Berlin Hatıraları | Hatıralar Mehmet Akif Ersoy |
Asım 6.Kitap→ |
Haydar Paşa - Haydarpaşa Tren Garı - Şerif Ali Haydar Paşa Hazretleri için yazılmıştır.
|
Düz Liseler İçin 2'li Tablo Sunumu[]
Şiir Metni
|
Güncel Türkçesi
|
Şerif Ali Haydar Paşa Hazretlerine |
Şerif Ali Haydar Paşa Hazretlerine |
Nâr-ı beyzâ mı nedir, öğle zamanında güneş? Tepesinden döküyor beynine afakin ateşi |
Kor halinde bir ateş mi nedir, öğle zamanında güneş? Tepesinden döküyor arasına ufukların ateşi
|
Yıldırım yağmuru şeklinde inen huzmesine,
Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sine. |
Yıldırım yağmuru şeklinde inen ışık demetlerine, Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sine.
|
San'atin sırrını Ressâm-ı Ezel'den okuyan; Rûh-i ma 'sumu bütün hilkati kendinde duyan; |
Sanatın sırrını Ezel Ressamı'ndan okuyan; Masum ruhu bütün yaradılışı kendinde duyan;
|
Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar, Şimdi tûf ân-ı ziya, şimdi köpük, şimdi buhar,
|
Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar, Şimdi ışık tûfânı, şimdi köpük, şimdi buhar,
|
Şimdi, mahmûr-i tefekkür, uzanan enginler, Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler, |
Şimdi, fikre dalıp kendinden geçmiş, uzanan enginler,
Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler, |
Şimdi dalgın dereler, şimdi zılâl ummanı, Şimdi bir vaha çizen; şimdi bütün elvanı,
|
Şimdi dalgın dereler, şimdi gölgeler denizi, Şimdi bir vaha çizen; şimdi bütün renkleri,
|
Toplayıp mavi elekten geçirirken,üryan Kumların üstüne bin türlü bedâyi' dokuyan,
|
Toplayıp mavi elekten geçirirken, çıplak Kumların üstüne bin türlü güzellikler dokuyan |
O güzel sine, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor: Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor! |
O güzel sine, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor; Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor!
|
Ne zemininde sezersin, ne fezasında hayat; Ah bir reng-i hayât oha da görsem... Heyhat!
|
Ne zemininde sezersin, ne fezasında hayat; Ah bir hayat belirtisi olsa da görsem... Ne yazık!
|
Benzi külden de uçuk... Nerde o masmavi gök! O müzmin sıtma yine zavallının üstünde! | |
Sanki titremekten yorulup dalarken sıtmalı bir uykuya O anda alevli bir rüzgar gizli nöbet gibi nerden çıkarsa çıkıyor;
| |
Deşiyor bağrını cevvin, eşiyor, aktarıyor; O zaman işte muhîtâtı alevler tarıyor;
|
Deşiyor bağrını havanın, eşiyor, aktarıyor; O zaman işte çevreyi alevler tarıyor;
|
Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların, Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın!
|
Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların, Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın!
|
Ne soluk var, ne de ses... Çölün hâli harap!
Çağlıyor sadece ufuklarındaki başıboş serap; | |
Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı. Geceden girdiği dehşetli , mugaylânzân
|
Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı. Geceden girdiği korkunç deve dikenleriyle dolu yeri,
|
Gündüzün geçmek i-çin kafile olmuş develer,
Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder |
Gündüzün geçmek için kafile olmuş develer, Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder
|
Izdırâbıyle, neu müz'ic zanıp kıvranıyor! İniyorken yanıyor, tırmanvyorken yanıyor.
|
Acısıyla, eziyet içinde uzanıp kıvranıyor! İniyorken yanıyor, tırmamyorken yanıyor.
|
Ya o sırtındaki yüzlerce heyûlâ-yı beşer, Ateşin dalgalar üstünde yüzen bir mahşer,
|
Ya o sırtındaki yüzlerce insan hayaletleri, Ateşli dalgalar üstünde yüzen bir mahşer,
|
Ki bu enginleri tayyetkme için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, heyhat, yeşil bir toprak!
|
Ki bu enginleri geçmek için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, yazık, yeşil bir toprak!
|
Yok mu, ey bağrı yanık çöl! Ebedîpâyânın? Nerdedir vahası, yâ Rab, bu serâbistnanın?
|
Ey bağrı yanık çöl bu bitmez tükenmez uzaklığın sonu yok mu? Nerdedir vahası, ya Râb, bu seraplar ülkesinin?
|
Necid'in derinliklerine dalmış, iki aydan beridir, Koca bir kafile Mecnun gibi hâib, hâsir,
|
Necid'in derinliklerine dalmış, iki aydan beridir, Koca bir kafile Mecnun gibi, yoksun, ıztıraplı
|
Koşuyor, merhamet et, bâdiyeden bâdiyeye, Görürüm, bir gün olur " Hayme-i Leylâ"yı diye!
|
Koşuyor, merhamet et, çölden çöle, Görürüm, bir gün olur "Leyla'nın çadırını" diye!
|
Ne devam etmeye takat; ne karâr etmeye yer; Bir ılık gölge, İlâhî... O da olmazsa eğer,
|
Ne devam etmeye güç ne duracak yer var; Bir ılık gölge, Allah'ım... O da olmazsa eğer, |
Kalmıyor sâhil-i maksûda vusul imkânı. Yeniden cûşa gelriken bir alev tufanı,
|
Kalmıyor amaçlanan kıyıya varmak imkânı. Yeniden coşarken bir alev seli,
|
Karşıdan "Kubbe-i Hadrâ" edivermez mi zuhur? O nasıl heykel-i didâr, o nasıl cebhe-i nûrl
|
Karşıdan "Yeşil Kubbe" (1) görünüvermez mi? O nasıl bir nurlu alın, nasıl bir ilâhî güzellik heykeli!
|
Öyle bir Tür ki: Her lemha-i istiğrakı, Olmadan çâk-i tecellî, süzüyor Hallâk'ı!
|
Öyle bir Tûr ki kendinden geçmiş bakışları Tecelliden parçalanmaksızın (2) süzüyor Yaratıcı'yi!
|
Manevî âlem sonsuza dek doğuşunu gördükçe kendinden geçiyor; Güneşler uzun gölgelerine rasladıkça şaşkına dönüyor!
| |
Sanki çölde gölge aramak için yanan ruhlara Gölgeler dökmek için Sidre'den inmiş vaha.
| |
O cehennem gibi vadide bu cennet ne güzel! En büyük şi'r tezadın mıdır, ey Hüsn-iEzel?
|
O cehennem gibi vadide bu cennet ne güzel! Şiirinin en büyük tezadı mıdır bu, ey ezelî güzellik?
|
Sana birmısra '-ı bercestedir etmiş ki sünûh: Duyar amma varamaz yükselen âhengine rüh.
|
Bu, senden doğmuş öylesine olağanüstü bir şiirdir, Ki ruhlar o şiiri duyar, ama yükselen ahengine ulaşamazlar.
|
"Menâha"dan geçiyorduk, ikindi olmuştu. Çıkınca karşıma Cânân'ımın yeşil yurdu,
|
"Menâha"dan geçiyorduk, ikindi olmuştu. Çıkınca karşıma Sevgilimin yeşil yurdu,
|
Gözüm karardı, atıldım harîm-i cazibine; Yarıp cemâ 'ati, düştüm direklerin dibine.
|
Gözüm karardı, atıldım çekici kucağına; Yarıp cemaatı düştüm direklerin dibine.
|
Sonunda bir yere, lâkin, gömünce varlığımı,
Ridâ-yı haşyete hisseyledim sarıldığımı. |
Sonunda bir yere, fakat, gömünce varlığımı Duydum ürperten bir örtüye sarıldığımı, |
Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir ra'şe koptu ruhumdan;
|
Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir titreme koptu ruhumdan;
|
Ki hilkatimdeki her zerre ayrı ürperdi! Önümde sineye çekmiş huşû'u titrerdi,
|
Ki varhğımdaki her zerre ayrı ayrı ürperdi! Önümde Allah sevgisi ve saygısıyla titrerdi,
|
Yer yer kabaran rengarenk saflarıyla Donmuş gölgeler halinde bir sessiz dünya!
| |
Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganlı, Transvalli, Buhârâlı, Çinli, Sudanlı,
|
Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganlı, Transvalli, Buhâralı, Çinli, Sudanlı, |
Habeşli, Hîveli, Kaşgarlı, yerli, Hersekli, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in bütün şekli;
|
Habeşli, Hîveli, Kaşgarlı, yerli, Hersekli, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in bütün şekli;
|
Hülâsa, attığı kollar,muhît-i garbiden, Cihan cihan dolaşıp, müntehâ-yı şarka giden,
|
Kısaca attığı kollar, batı tarafından. Cihan cihan dolaşıp doğunun son noktasına giden.
|
O dûdman-ı kerîmin sayılmaz evlâdı, Huzur içinde bırakmış bu mahşer-âbâdı!
|
O asil ailenin sayısız evlâtları Huzur içinde bırakmış bu mahşer-âbâdı! |
Ne manzaraydı, İlâhî, o here ü merc-i samûtl Ki vecde geldi temaşadan ansızın melekût:
|
Ne manzaraydı. Allah'ım, o sessiz karmaşa! Ki seyrederken ansızın vecde geldi ruh ve melekler âlemi.
|
Hurûş edip beşi birden yanık minarelerin, Huda 'yi bağrına basmış yığın yığın beşerin
|
Coşup beşi birden yanık minarelerin, Huda'yı bağrına basmış yığın yığın insanın
|
Gömülmüş olduğuummanı dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, Sûr'u andırdı!
|
Gömülmüş olduğu okyanusu dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, Sûr'u andırdı!
|
Birinci "Eşhedü en-lâ-ilâhe illâ'llâh" Nidâlanyle dönerken semâya doğru cibâh,
|
Birinci "Eşhedü en-lâ-ilâhe illâ'llah" Seslenişiyle dönerken gökyüzüne doğru yüzler,
|
Duyuldu Merkad-i Pâk'in de, aynı ikrarı, Derin derin gelen âvâzelerle tekrarı.
|
Peygamberin tertemiz kabrinin de aynı kabulü, Derinden gelen seslerle tekrarladığı duyuldu.
|
Bütün o ma 'kese dönmüştü cebheler şimdi; Onun sadâlan artık muhite hâkimdi.
|
Yüzler o sesleri yankılayan yere dönmüştü şimdi; Artık çevreye hakim olan onun sesleriydi.
|
İkinci şehâdet dalgasıyla aynı uzun yankı Allah'ın birliğini yerden için için ilan etti.
| |
Üçüncü oldu şehâdet ki: Tuttueb'âdı, Muhammed'in ebediyyet-güzîn olan yâdı.
|
Üçüncü defa yapılan şehadetle birlikte sardı mesafeleri Muhammed'in sonsuzlukta karar kılan hatırası.
|
Ne gulguleydi o yâdın peyinde dalgalanan! Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan?
|
Nasıl bir uğultuydu o hâtıranın peşinde dalgalanan! Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan?
|
Muhiti bunca zamandır ki inliyor, az mı? Kıyâm-ı Haşr'e kadar yoksa hiç uyanmaz mı?
|
Çevresi bunca zamandır ki inliyor, az mı? Kıyametin kopmasına kadar yoksa hiç uyanmaz mı?
|
Nasıl sığar ki, İlâhî, hayâle, idrâke: Şuhâb-gâhı deragûş eden demir şebeke, |
Nasıl sığar ki, Allah'ım, hayâle, akla. Şu Canan'm yattığı yeri kucaklayan demir kafes, |
Yerinden oynamıyan dağ kadar vücûdunda Bütün bu cuşişi ürpermelerle duysun da;
|
-Yerinden oynamayan dağ kadar vücûdunda- Bütün bu coşkuyu ürpermelerle duysun da;
|
O Mihribân-ı Ezel, rûh-i nâzenin Uyanmasın koca bir mahşerin enîniyle? |
O ezelî sevgili, hassas ve nazik ruhu ile Uyanmasın koca bir mahşerin iniltisiyle?
|
Minareler yeniden "Lâ-illâhe illâ'llâh" Teranesiyle coşarken ayaklanıpnâgâh, |
Minareler yeniden "Lâ-ilâhe illâ'llah" Seslenişleriyle coşarken birden ayağa kalkan
|
Yerdeki saflar varıp durdu Allah'ın huzuruna; Bir gürültüsüz inilti yayıldı bütün uzaklıklara
| |
Önümde mazlum ümmetiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler;
| |
Ne irâdeme sahip, ne alışkanlıklarıma tâbi. Bu insan kasırgası ortasında kararını kaybetmiş,
| |
Sularla engine düşmüşsefine-pâre gibi,
-Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzre dibi, |
ularla engine düşmüş bir sandal gibi, Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzere dibi,
|
İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda, Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da,
|
İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda. Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da,
|
Görünür yeniden - öyle çalkanıp durarak; Acz içinde yere kapandım nihayet kendimden geçerek!
| |
Ayılmışım ki: O dehşetligirdibâd, o hurûş, Sükûna münkalib olmuş da, bekliyor medhûş.
|
Ayılmışım ki: O dehşetli kasırga, o coşku, Durgun bir hale dönüşmüş de, bekliyor dehşet içinde.
|
İnince yerlere mahfilden akıbet bir enîn, Boşandı gitti o binlerce sineden "âmîn!"
|
İnince yerlere mahfilden sonunda bir inilti, Boşandı gitti o binlerce gönülden "âmîn!"
|
Boyun bükük, kol açık âsümâne, göz kapanık; Ne inliyor o cemâ'at, ne inliyor artık!
|
Boyun bükük, kol açık gökyüzüne, göz kapanık; Ne inliyor o cemaat, ne inliyor artık!
|
Fezayı dolduran eller ki Hakk'a yalvarıyor; Yarıp da boşluğu bir müttekâ-yı nûr'' arıyor!
|
Fezayı dolduran eller ki Allah'a yalvarıyor; Yarıp da boşluğu bir nur desteği arıyor!
|
Bu başka başka lisanlar, bu nere u merc avaz, Birer niyaz idi Mevlâ'ya... Hem de aynı niyaz!
|
Bu başka başka diller, bu karmakarışık sesler. Birer yakarış idi Allah'a... Üstelik hep aynı yakarış!
|
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli,
Ya arka saflara düşmüş zavallı Mağribli: |
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli, Ya arka saflara düşmüş zavallı Magripli:
|
Dalıp dalıp gidiyorken semâ-yı merhamete, Gerek bu âleme âid, gerekse âhirete,
|
Dalıp dalıp gidiyorken merhamet semasına, Gerek bu dünyaya ait, gerekse âhirete, |
Ne istesin ki, beraberce ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim.
|
Ne istesin ki, onunla birlikte ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim.
|
Ezelde kaynaşan ruhlara ayrılık var mı? Dünya yıkılsa bu birlik yerinden oynar mı?
| |
Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda'mız bir: Benim de beklediğim nûr onun da gayesidir |
Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda'mız bir; Benim de beklediğim nur onun da gayesidir.
|
O nuru gönder. İlâhî, asırlar oldu, yeter! Bunaldı milletin âfâkı, bir sabah ister.
|
O nuru gönder Allah'ım, yüzyıllar oldu, yeter! Bunaldı milletin ufukları, bir sabah ister. |
İnayetinle halâs et ki, dalga dalga zalâm İçinde kaynamasın çarpınıp duran İslâm! |
Yardımınla kurtar ki, dalga dalga karanlıklar İçinde kaynamasın çarpmıp duran İslâm!
|
Bu secde-gâha kapanmış yanan yürekler için; Bütün soluklan feryâd olan şu mahşer için; |
Bu secde edilen yere kapanmış yanan yürekler için; Bütün soluklan feryad olan şu mahşer için;
|
Harîm-i Kabe'n için; sermedi Kitâb'ın için;
Avâlimindeki âyât-ı bî-hesâbın için; |
Kutsal Kabe'n için, ebedî Kitab'ın için; Alemlerindeki hesapsız ayetlerin için.
|
Nasîb-i dâimi hüsran kesilmiş ümmet için;
Şu hâk-i pâke bürünmüş semâ-yı rahmet için; |
Nasibi daima acı ve yokluk olan ümmet için; Şu tertemiz toprağa gömülmüş rahmet seması için; |
Biraz ufukları gülsün cihân-ı İslâm'ın!
Hududu yok mu bu bitmez, tükenmez âlâmın? |
Biraz ufukları gülsün İslam dünyasının! Sonu yok mu bu bitmez, tükenmez acıların?
|
O, çünkü, âleme hâkim yegâne kudret iken,
Bir inkılâb ile mahrum olunca azminden, |
O, çünkü, dünyaya hükmeden tek kuvvet iken, Bir büyük değişimle yoksun kalınca azminden,
|
Esaretin ne kadar şekli varsa katlandı... Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı! |
Esirliğin ne kadar şekli varsa katlandı... Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı!
|
O azmi sen vereceksin ki eylesin sereyan, Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can.
|
O gayreti sen vereceksin ki gelsin, Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can. |
O ruhu ver ki, İlâhî, kıyam edip dînin, Zemîne feyzini yaysın hayât-ı mâzînin... |
O ruhu ver ki, Allah'ım, ayağa kalkıp dinin, Yeryüzüne bereketini yaysın geçmişteki hayatın...
|
Henüz dua ediyordum ki, "Yâ Resulallâh!" Nidası kükreyerek, bir kanadlı tayf-i siyah,
|
Henüz duâ ediyordum ki, "Yâ Resûlallâh!" Sesi kükreyerek, kanatlanmış bir siyah hayal,
|
Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere, Süzüldü uçtaki "Babü 's-Selâm " önünde yere.
|
Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere, Süzüldü uçtaki "Babü's-Selâm" önünde yere.
|
Mehîb sayhası hâlâ fezada çınlardı, Ki yükselip yeniden, yardı geçti eb'âdı.
|
Korkunç haykırışı hâlâ fezada çınlardı, Ki yeniden yükselip yardı geçti uzaklıkları.
|
Düşünce Ravza-i Peygamberin ayaklarına; Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına; |
Düşünce Peygamber'in kabrinin ayaklarına; Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına.
|
Dikildi cebhe-i Dîdâr önünde, müstağrak,Diyordu inleyerek: Yâ Nebî, şu hâlime bak!
|
Dikildi Sevgili'nin kabri önünde kendinden geçerek.
|
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın! |
Nasıl ki gün kızınca bağrı yanar çölün; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı ayrılığın!
|
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum.
|
Temiz ocağına can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum. |
" Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
|
" Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Tahammül ne kadar uzasa da onun da bir sonu var!
|
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, nehânümân, ne ocak... |
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, ne ev-bark, ne ocak...
|
Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sudan'ı, Üç ay "Tihâme!" deyip çiğnedim beyabanı. |
Yıkıldı hepsi... Ben aştım Sudan ülkesini, Üç ay "Mekke" deyip çiğnedim çölü.
|
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada:
|
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada.
|
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
|
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
|
İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm, Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram.
|
İrâdem, iradene boyun eğdiği günden beri Bana yollarda bir an bile durmak haram oldu.
|
Yaratılışın bütün ihtişamlı eserleriyle dertleştim; Gecelere derdimi döktüm, dağları söylettim!
| |
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü... Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
|
Aylarca yanıp tutuşmaktan yummadım gözümü... Yıldızlara sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
|
Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
|
Ayrılık eziyetine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
|
Beş altı sineyi hicran içinde inleterek, Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
|
Beş altı sineyi ayrılık acısıyla bırakarak, Sana gelen yüreklere mahrumiyet mi yoksa merhamet mi gerek'
|
Demir nikâhını kaldır mezâr-ı pâkinden; Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!
|
Demirden örtünü kaldır tertemiz mezarından; Bu hasta ruhumu artık ayırma toprağından!
|
Nedir o meş'âle? Nurun mu? Yâ Resûlallâh! Sükûn içinde bir an geçti, sonra bir kısa "ah!"
|
Nedir o meş'âle? Nurun mu? Yâ Resûlallah!.. Sessizlik içinde bir an geçti, sonra bir kısa "ah!"...
|
Ne gördüm, oh! Serilmiş zemine Sudanlı... Başında, ağlıyarak bir zavallı Seylanlı,
|
Ne gördüm, oh! Serilmiş yere Sudanlı... Başında, ağlayarak bir zavallı Seylanlı,
|
Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini... Bitince hârice nakliyle gasli,tekfini, |
Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini... Dışarı çıkarılıp bitince yıkanıp kefenlenmesi
|
"Bakî"a gitti şehidin vücûd-i fânisi; "Harem "de kaldı, fakat, rûh-i câvidânîsi.
|
Bakî'ya gitti şehidin fâni vücudu; Ancak Harem'den ayrılmadı ölümsüz ruhu
|
Anadolu Liseleri İçin 3'lü Tablo Sunumu[]
Şiir Metni
|
Güncel Türkçesi
|
İngilizce Tercüme
|
Şerif Ali Haydar Paşa Hazretlerine Nâr-ı beyzâ mı nedir, öğle zamanında güneş? Tepesinden döküyor beynine afakin ateşi |
'Şerif Ali Haydar Paşa Hazretlerine (1') Kor halinde bir ateş mi nedir, öğle zamanında güneş? Tepesinden döküyor arasına ufukların ateşi
|
To Şerif Ali Haydar Pasha Majesty (1)
|
Yıldırım yağmuru şeklinde inen huzmesine,
Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sine. |
Yıldırım yağmuru şeklinde inen ışık demetlerine, Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sine.
|
Light rain descending in the form of light beams,
|
San'atin sırrını Ressâm-ı Ezel'den okuyan; Rûh-i ma 'sumu bütün hilkati kendinde duyan; |
Sanatın sırrını Ezel Ressamı'ndan okuyan; Masum ruhu bütün yaradılışı kendinde duyan;
|
Ezell artist studying the secret of the art; Who are innocent in itself the spirit of all creation;
|
Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar, Şimdi tûf ân-ı ziya, şimdi köpük, şimdi buhar,
|
Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar, Şimdi ışık tûfânı, şimdi köpük, şimdi buhar,
|
Now, where the dawn, now the clouds of spring, Now, flood light, foam now, now, steam,
|
Şimdi, mahmûr-i tefekkür, uzanan enginler, Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler, |
Şimdi, fikre dalıp kendinden geçmiş, uzanan enginler,
Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler, |
Now, the idea of self-distracted by the past, ranging from the deep, Now, rugged rocks, now carved into the ins,
|
Şimdi dalgın dereler, şimdi zılâl ummanı, Şimdi bir vaha çizen; şimdi bütün elvanı,
|
Şimdi dalgın dereler, şimdi gölgeler denizi, Şimdi bir vaha çizen; şimdi bütün renkleri,
|
Now, twisted rivers, the sea of shadows now, Now draw an oasis, now all the colors,
|
Toplayıp mavi elekten geçirirken,üryan Kumların üstüne bin türlü bedâyi' dokuyan,
|
Toplayıp mavi elekten geçirirken, çıplak Kumların üstüne bin türlü güzellikler dokuyan |
Migrating through the sieve to collect the blue, naked Beauty of a thousand kinds of weaving on the Sands
|
O güzel sine, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor: Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor! |
O güzel sine, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor; Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor!
|
İt beautiful cine, the desert, now what is terrible; Lying in a hell that the language appeared, fading!
|
Ne zemininde sezersin, ne fezasında hayat; Ah bir reng-i hayât oha da görsem... Heyhat!
|
Ne zemininde sezersin, ne fezasında hayat; Ah bir hayat belirtisi olsa da görsem... Ne yazık!
|
What is the basis intuits, what life in the sky; Oh, I see a sign of life though ... What a pity!
|
Benzi külden de uçuk... Nerde o masmavi semâ? Yinebîçâre Bağlantı başlığınin üstünde o müzmin humma! |
Benzi külden de uçuk... Nerde o masmavi gök! O müzmin sıtma yine zavallının üstünde! |
The pale ash-Benz ... Where the clear blue sky!
|
Sanki titremekten yorulup dalarken sıtmalı bir uykuya O anda alevli bir rüzgar gizli nöbet gibi nerden çıkarsa çıkıyor;
|
Tremble get tired and falling asleep as if in a malarial
| |
Deşiyor bağrını cevvin, eşiyor, aktarıyor; O zaman işte muhîtâtı alevler tarıyor;
|
Deşiyor bağrını havanın, eşiyor, aktarıyor; O zaman işte çevreyi alevler tarıyor;
|
Changing bossom air, blows, it conveys; At that time the flames here is scanning the environment;
|
Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların, Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın!
|
Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların, Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın!
|
A handful of the shadow nooks thankfully, Licks, break out of thousands of breast oven! |
Ne soluk var, ne de ses... Bâdiyenin hâli harab! Çağlıyor sâde ufuklardaki âvâre serab; |
Ne soluk var, ne de ses... Çölün hâli harap!
Çağlıyor sadece ufuklarındaki başıboş serap; |
What have faded, what is the sound of the desert state of ... ruined! Gurgleing horizons stray just a mirage |
Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı. Geceden girdiği dehşetli , mugaylânzân
|
Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı. Geceden girdiği korkunç deve dikenleriyle dolu yeri,
|
A review of the rippling sounds of the bell. Camel into the night a terrible place full of thorns, |
Gündüzün geçmek i-çin kafile olmuş develer,
Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder |
Gündüzün geçmek için kafile olmuş develer, Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder
|
Camel caravan to the day was, Sharinkage bent, the fallen dragon fire
|
Izdırâbıyle, neu müz'ic zanıp kıvranıyor! İniyorken yanıyor, tırmanvyorken yanıyor.
|
Acısıyla, eziyet içinde uzanıp kıvranıyor! İniyorken yanıyor, tırmamyorken yanıyor.
|
Pain of torture, lying in the wriggling While coming down on fire, burning while climbing
|
Ya o sırtındaki yüzlerce heyûlâ-yı beşer, Ateşin dalgalar üstünde yüzen bir mahşer,
|
Ya o sırtındaki yüzlerce insan hayaletleri, Ateşli dalgalar üstünde yüzen bir mahşer,
|
Either he's back the ghosts of hundreds of people, Floating on the waves Hot apocalyptic,
|
Ki bu enginleri tayyetkme için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, heyhat, yeşil bir toprak!
|
Ki bu enginleri geçmek için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, yazık, yeşil bir toprak!
|
Agitation to which the waves, Going to find, alas, a green earth!
|
Yok mu, ey bağrı yanık çöl! Ebedîpâyânın? Nerdedir vahası, yâ Rab, bu serâbistnanın?
|
Ey bağrı yanık çöl bu bitmez tükenmez uzaklığın sonu yok mu? Nerdedir vahası, ya Râb, bu seraplar ülkesinin?
|
Oh bosom burn desert distance from the end of this interminable yet? Oasis O Muse, O Lord, this country mirages?
|
Necid'in derinliklerine dalmış, iki aydan beridir, Koca bir kafile Mecnun gibi hâib, hâsir,
|
Necid'in derinliklerine dalmış, iki aydan beridir, Koca bir kafile Mecnun gibi, yoksun, ıztıraplı
|
Necid'in immersed in the depths of the two months since, Husband is a lot like Majnun, deprived, mournful |
Koşuyor, merhamet et, bâdiyeden bâdiyeye, Görürüm, bir gün olur " Hayme-i Leylâ"yı diye!
|
Koşuyor, merhamet et, çölden çöle, Görürüm, bir gün olur "Leyla'nın çadırını" diye!
|
Running, have mercy, desert, desert, I see, would one day be "Leyla's tent," he!
|
Ne devam etmeye takat; ne karâr etmeye yer; Bir ılık gölge, İlâhî... O da olmazsa eğer,
|
Ne devam etmeye güç ne duracak yer var; Bir ılık gölge, Allah'ım... O da olmazsa eğer, |
What will stop at what has the power to continue; A warm shade, my God ... She is a must, if
|
Kalmıyor sâhil-i maksûda vusul imkânı. Yeniden cûşa gelriken bir alev tufanı,
|
Kalmıyor amaçlanan kıyıya varmak imkânı. Yeniden coşarken bir alev seli,
|
The opportunity to reach not only intended to shore.
While gotta again a flood of flame, |
Karşıdan "Kubbe-i Hadrâ" edivermez mi zuhur? O nasıl heykel-i didâr, o nasıl cebhe-i nûrl
|
Karşıdan "Yeşil Kubbe" görünüvermez mi? O nasıl bir nurlu alın, nasıl bir ilâhî güzellik heykeli!
|
Download the "Green Dome" (1) does not appear suddenly? How do I get a holy light, how the statue of a divine beauty!
|
Öyle bir Tür ki: Her lemha-i istiğrakı, Olmadan çâk-i tecellî, süzüyor Hallâk'ı!
|
Öyle bir Tûr ki kendinden geçmiş bakışları Tecelliden parçalanmaksızın süzüyor Yaratıcı'yi!
|
So that the ecstatic gaze of a Tour Emanations of the degradation (2) filters the Creator!
|
Manevî âlem sonsuza dek doğuşunu gördükçe kendinden geçiyor; Güneşler uzun gölgelerine rasladıkça şaşkına dönüyor!
|
Spiritual self sees the birth of universe goes forever; Equivalent to the long shadows as they come round and Suns stunned!
| |
Sanki çölde gölge aramak için yanan ruhlara Gölgeler dökmek için Sidre'den inmiş vaha.
|
As if the burning souls to seek shade in the desert In Sidre to pour Shadows (3) down to the oasis.
| |
O cehennem gibi vadide bu cennet ne güzel! En büyük şi'r tezadın mıdır, ey Hüsn-i Ezel?
|
O cehennem gibi vadide bu cennet ne güzel! Şiirinin en büyük tezadı mıdır bu, ey ezelî güzellik?
|
O how beautiful this paradise valley like hell! Is this the biggest anti-poetry, that beauty without?
|
Sana birmısra '-ı bercestedir etmiş ki sünûh: Duyar amma varamaz yükselen âhengine rüh.
|
Bu, senden doğmuş öylesine olağanüstü bir şiirdir, Ki ruhlar o şiiri duyar, ama yükselen ahengine ulaşamazlar.
|
This is an extraordinary poem so you were born, Poem that she hears spirits, but are not accessible to the harmony of the rising. |
"Menâha"dan geçiyorduk, ikindi olmuştu. Çıkınca karşıma Cânân'ımın yeşil yurdu,
|
"Menâha"dan geçiyorduk, ikindi olmuştu. Çıkınca karşıma Sevgilimin yeşil yurdu,
|
"Menahan" from (4) passing, had been late afternoon. When the green home of my love before me,
|
Gözüm karardı, atıldım harîm-i cazibine; Yarıp cemâ 'ati, düştüm direklerin dibine.
|
Gözüm karardı, atıldım çekici kucağına; Yarıp cemaatı düştüm direklerin dibine.
|
I blacked out, tried appealing his lap; I fell to the bottom of the congregation split poles.
|
Sonunda bir yere, lâkin, gömünce varlığımı,
Ridâ-yı haşyete hisseyledim sarıldığımı. |
Sonunda bir yere, fakat, gömünce varlığımı Duydum ürperten bir örtüye sarıldığımı, |
Finally, somewhere, but buried when the existence I heard a mask surrounded shiver,
|
Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir ra'şe koptu ruhumdan;
|
Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir titreme koptu ruhumdan;
|
Gradually, he has just heard a deep thrill Broke inside of me a tremor in my soul is frozen;
|
Ki hilkatimdeki her zerre ayrı ürperdi! Önümde sineye çekmiş huşû'u titrerdi,
|
Ki varhğımdaki her zerre ayrı ayrı ürperdi! Önümde Allah sevgisi ve saygısıyla titrerdi,
|
Every atom in existence that separate shuddered! God's love and respect in front of me was trembling
|
Zemin zemin kabaran saflanyle gûnâgûn
|
Yer yer kabaran rengarenk saflarıyla Donmuş gölgeler halinde bir sessiz dünya!
|
Surging in places with colorful levels If frozen in a silent world of shadows!
|
Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganlı, Transvalli, Buhârâlı, Çinli, Sudanlı,
|
Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganlı, Transvalli, Buhâralı, Çinli, Sudanlı, |
Yes, it is a huge universe ... Tunisian, Afghan, Transvalli, Buharali, Chinese, Sudanese,
|
Habeşli, Hîveli, Kaşgarlı, yerli, Hersekli, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in bütün şekli;
|
Habeşli, Hîveli, Kaşgarlı, yerli, Hersekli, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in bütün şekli;
|
Abyssinian, Hîveli, Kashgar, local, and Herzegovina, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in all the way;
|
Hülâsa, attığı kollar,muhît-i garbiden, Cihan cihan dolaşıp, müntehâ-yı şarka giden,
|
Kısaca attığı kollar, batı tarafından. Cihan cihan dolaşıp doğunun son noktasına giden.
|
In short, arms thrown, by the west. wandering the universe to the last point of the east.
|
O dûdman-ı kerîmin sayılmaz evlâdı, Huzur içinde bırakmış bu mahşer-âbâdı!
|
O asil ailenin sayısız evlâtları Huzur içinde bırakmış bu mahşer-âbâdı! |
He countless noble sons of the family This apocalyptic-Abad left in peace!
|
Ne manzaraydı, İlâhî, o here ü merc-i samûtl Ki vecde geldi temaşadan ansızın melekût:
|
Ne manzaraydı. Allah'ım, o sessiz karmaşa! Ki seyrederken ansızın vecde geldi ruh ve melekler âlemi.
|
What scene. God, it is quiet mess! That suddenly reached trance watching the world of the spirit and the angels.
|
Hurûş edip beşi birden yanık minarelerin, Huda 'yi bağrına basmış yığın yığın beşerin
|
Coşup beşi birden yanık minarelerin, Huda'yı bağrına basmış yığın yığın insanın
|
Be successful burn more than five minarets, Huda'yı embrace ridden heap heap of people
|
Gömülmüş olduğuummanı dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, Sûr'u andırdı!
|
Gömülmüş olduğu okyanusu dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, Sûr'u andırdı!
|
Rippled ocean is buried; moaned a little bit earlier apocalyptic, Sur (1) resembled!
|
Birinci "Eşhedü en-lâ-ilâhe illâ'llâh" Nidâlanyle dönerken semâya doğru cibâh,
|
Birinci "Eşhedü en-lâ-ilâhe illâ'llah" Seslenişiyle dönerken gökyüzüne doğru yüzler,
|
The first "best-lâ-goddess illâ'llah Eşhedü" Turns on the Radio with faces turned towards the sky,
|
Duyuldu Merkad-i Pâk'in de, aynı ikrarı, Derin derin gelen âvâzelerle tekrarı.
|
Peygamberin tertemiz kabrinin de aynı kabulü, Derinden gelen seslerle tekrarladığı duyuldu.
|
The same acceptance of the tomb of the Prophet's clean, Repeated sounds were heard from deep within.
|
Bütün o ma 'kese dönmüştü cebheler şimdi; Onun sadâlan artık muhite hâkimdi.
|
Yüzler o sesleri yankılayan yere dönmüştü şimdi; Artık çevreye hakim olan onun sesleriydi.
|
He now faces had turned down onomatopoeic; Now the prevailing environment, it was the sounds.
|
İkinci [mevc-i şehâdet]le aynı aks-i medîd, Huda'yı etti zeminden için için tevhîd.
|
İkinci şehâdet dalgasıyla aynı uzun yankı Allah'ın birliğini yerden için için ilan etti.
|
The second wave of the same long-echo testify To ground for the unity of God proclaimed.
|
Üçüncü oldu şehâdet ki: Tuttueb'âdı, Muhammed'in ebediyyet-güzîn olan yâdı.
|
Üçüncü defa yapılan şehadetle birlikte sardı mesafeleri Muhammed'in sonsuzlukta karar kılan hatırası.
|
For the third time got together with the distances şehadetle Muhammad's decision makes the memory of the infinite.
|
Ne gulguleydi o yâdın peyinde dalgalanan! Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan?
|
Nasıl bir uğultuydu o hâtıranın peşinde dalgalanan! Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan?
|
How was a buzzing in pursuit of that memory is fluctuating! I do not know how to wake up from sleep Canan?
|
Muhiti bunca zamandır ki inliyor, az mı? Kıyâm-ı Haşr'e kadar yoksa hiç uyanmaz mı?
|
Çevresi bunca zamandır ki inliyor, az mı? Kıyametin kopmasına kadar yoksa hiç uyanmaz mı?
|
Around the time that so many moans, do less? Do not ever wake up to the breaking of the apocalypse?
|
Nasıl sığar ki, İlâhî, hayâle, idrâke: Şuhâb-gâhı deragûş eden demir şebeke, |
Nasıl sığar ki, Allah'ım, hayâle, akla. Şu Canan'm yattığı yeri kucaklayan demir kafes, |
How that fits in, god, dream, mind. We embrace the iron cage where she lies Candice,
|
Yerinden oynamıyan dağ kadar vücûdunda Bütün bu cuşişi ürpermelerle duysun da;
|
Yerinden oynamayan dağ kadar vücûdunda Bütün bu coşkuyu ürpermelerle duysun da;
|
Internally the body-to-play mountain Hear all this excitement in the chill;
|
O Mihribân-ı Ezel, rûh-i nâzenin Uyanmasın koca bir mahşerin enîniyle? |
O ezelî sevgili, hassas ve nazik ruhu ile Uyanmasın koca bir mahşerin iniltisiyle?
|
Without it my dear, sensitive and gentle spirit Apocalypse iniltisiyle husband woke up one?
|
Minareler yeniden "Lâ-illâhe illâ'llâh" Teranesiyle coşarken ayaklanıpnâgâh, |
Minareler yeniden "Lâ-ilâhe illâ'llah" Seslenişleriyle coşarken birden ayağa kalkan
|
Minarets again, "La-ilahe illâ'llah" While the shield gotta stand up one by calling
|
Göründü yerdeki saflarhuzûr-i Mevlâ'da; Yayıldı velvelesiz bir inilti eb'âda.
|
Yerdeki saflar varıp durdu Allah'ın huzuruna; Bir gürültüsüz inilti yayıldı bütün uzaklıklara
|
Ranks, whether you will arrive on the ground stood before God; A quiet groan spread all distances
|
Önümdeümmet-i mazlûmesiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler; |
Önümde mazlum ümmetiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler;
|
In front of me with the oppressed nation of the Prophet; Flood of tears in my eyes, chills inside of me;
|
Ne irâdeme sahip, ne alışkanlıklarıma tâbi. Bu insan kasırgası ortasında kararını kaybetmiş,
|
What has my will, subject to what habits. Lost the decision in the middle of this human hurricane,
| |
Sularla engine düşmüşsefine-pâre gibi,
Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzre dibi, |
Sularla engine düşmüş bir sandal gibi, Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzere dibi,
|
Waters in a boat engine, such as fallen, -That is on top now, now to find the bottom,
|
İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda, Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da,
|
İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda. Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da,
|
Goes down goes down will be deleted, now far away. Slowly lift the surging waves,
|
İyân olur yeniden - öyle çalkanıp durarak; Zemîn-i acze kapandım sonunda müstağrak!
|
Görünür yeniden - öyle çalkanıp durarak; Acz içinde yere kapandım nihayet kendimden geçerek!
|
Visible again - rinse it stood; Impotence finally fell on the ground in passing myself!
|
Ayılmışım ki: O dehşetligirdibâd, o hurûş, Sükûna münkalib olmuş da, bekliyor medhûş.
|
Ayılmışım ki: O dehşetli kasırga, o coşku, Durgun bir hale dönüşmüş de, bekliyor dehşet içinde.
|
When I came to myself: that terrible hurricane, that enthusiasm,, Also be transformed into a still, waiting in terror.
|
İnince yerlere mahfilden akıbet bir enîn, Boşandı gitti o binlerce sineden "âmîn!"
|
İnince yerlere mahfilden sonunda bir inilti, Boşandı gitti o binlerce gönülden "âmîn!"
|
Descends at the end of the pew where a groan, Divorced went to the heart that thousands of "Amen!"
|
Boyun bükük, kol açık âsümâne, göz kapanık; Ne inliyor o cemâ'at, ne inliyor artık!
|
Boyun bükük, kol açık gökyüzüne, göz kapanık; Ne inliyor o cemaat, ne inliyor artık!
|
Bent neck, arms open to the sky, eyes withdrawn; What moans that community, what moans now!
|
Fezayı dolduran eller ki Hakk'a yalvarıyor; Yarıp da boşluğu bir müttekâ-yı nûr'' arıyor!
|
Fezayı dolduran eller ki Allah'a yalvarıyor; Yarıp da boşluğu bir nur desteği arıyor!
|
Feza begging to God that filled hands; Also looking for support for a light break through the gap!
|
Bu başka başka lisanlar, bu nere u merc avaz, Birer niyaz idi Mevlâ'ya... Hem de aynı niyaz!
|
Bu başka başka diller, bu karmakarışık sesler. Birer yakarış idi Allah'a... Üstelik hep aynı yakarış!
|
This is another other languages, it sounds a mess. Was a plea to God ... Moreover, the same prayer!
|
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli,
Ya arka saflara düşmüş zavallı Mağribli: |
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli, Ya arka saflara düşmüş zavallı Magripli:
|
Yes, that old man standing in front Serendibli, Or the back of the poor suckers have fallen Magripli:
|
Dalıp dalıp gidiyorken semâ-yı merhamete, Gerek bu âleme âid, gerekse âhirete,
|
Dalıp dalıp gidiyorken merhamet semasına, Gerek bu dünyaya ait, gerekse âhirete, |
Scheme was going to dive dive mercy, Both belong to this world, and in the Hereafter,
|
Ne istesin ki, beraberce ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim.
|
Ne istesin ki, onunla birlikte ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim.
|
What should you want that with him, and I request? Now that I ... Each one separately brother
|
Ezelde kaynaşan ruhlara ayrılık var mı? Dünya yıkılsa bu birlik yerinden oynar mı?
|
Do you have a separation time immemorial fused souls? Do you play world falls down from the union?
| |
Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda'mız bir: Benim de beklediğim nûr onun da gayesidir |
Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda'mız bir; Benim de beklediğim nur onun da gayesidir.
|
When our minber,our Arş, our Huda; My aim is also expected in light of his.
|
O nuru gönder. İlâhî, asırlar oldu, yeter! Bunaldı milletin âfâkı, bir sabah ister.
|
O nuru gönder Allah'ım, yüzyıllar oldu, yeter! Bunaldı milletin ufukları, bir sabah ister. |
She is light of God, was the centuries, enough! horizons are bored of the nation, like a week.
|
İnayetinle halâs et ki, dalga dalga zalâm İçinde kaynamasın çarpınıp duran İslâm! |
Yardımınla kurtar ki, dalga dalga karanlıklar İçinde kaynamasın çarpmıp duran İslâm!
|
Assistance with the rescue that the waves of darkness Standing of Islam in the boiling hit!
|
Bu secde-gâha kapanmış yanan yürekler için; Bütün soluklan feryâd olan şu mahşer için; |
Bu secde edilen yere kapanmış yanan yürekler için; Bütün soluklan feryad olan şu mahşer için;
|
This is the place of prostration closed for burning hearts; All the following apocalyptic clamor for breath;
|
Harîm-i Kabe'n için; sermedi Kitâb'ın için;
Avâlimindeki âyât-ı bî-hesâbın için; |
Kutsal Kabe'n için, ebedî Kitab'ın için; Alemlerindeki hesapsız ayetlerin için.
|
For the Holy Kabe, for eternal Scripture; For untold realms of the verses.
|
Nasîb-i dâimi hüsran kesilmiş ümmet için;
Şu hâk-i pâke bürünmüş semâ-yı rahmet için; |
Nasibi daima acı ve yokluk olan ümmet için; Şu tertemiz toprağa gömülmüş rahmet seması için; |
Always destined for the pain and poverty of the nation; We buried a pure mercy for the scheme;
|
Biraz ufukları gülsün cihân-ı İslâm'ın!
Hududu yok mu bu bitmez, tükenmez âlâmın? |
Biraz ufukları gülsün İslam dünyasının! Sonu yok mu bu bitmez, tükenmez acıların?
|
A little jewel in the horizon, the Islamic world! Do not have an end of this ending, inexhaustible sufferings?
|
O, çünkü, âleme hâkim yegâne kudret iken,
Bir inkılâb ile mahrum olunca azminden, |
O, çünkü, dünyaya hükmeden tek kuvvet iken, Bir büyük değişimle yoksun kalınca azminden,
|
It is because, one force dominating the world, while Deprived of a major change in thick perseverance,
|
Esaretin ne kadar şekli varsa katlandı... Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı! |
Esirliğin ne kadar şekli varsa katlandı... Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı!
|
If you have endured ... how much of captivity Sons of their homeland was strange!
|
O azmi sen vereceksin ki eylesin sereyan, Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can.
|
O gayreti sen vereceksin ki gelsin, Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can. |
He is trying to come give you,
|
O ruhu ver ki, İlâhî, kıyam edip dînin, Zemîne feyzini yaysın hayât-ı mâzînin... |
O ruhu ver ki, Allah'ım, ayağa kalkıp dinin, Yeryüzüne bereketini yaysın geçmişteki hayatın...
|
Give it the spirit of that, God, religion, stand up, Unsprung abundance of life on Earth in the past ...
|
Henüz dua ediyordum ki, "Yâ Resulallâh!" Nidası kükreyerek, bir kanadlı tayf-i siyah,
|
Henüz duâ ediyordum ki, "Yâ Resûlallâh!" Sesi kükreyerek, kanatlanmış bir siyah hayal,
|
Not that I was pray, "What Resulallah!" Roared the sound, imagine a black wing
|
Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere, Süzüldü uçtaki "Babü 's-Selâm " önünde yere.
|
Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere, Süzüldü uçtaki "Babü's-Selâm" (1) önünde yere.
|
Thresholds have kept a pile of press and shadows, Crept extreme "Babü's-Peace" the ground in front.
|
Mehîb sayhası hâlâ fezada çınlardı, Ki yükselip yeniden, yardı geçti eb'âdı.
|
Korkunç haykırışı hâlâ fezada çınlardı, Ki yeniden yükselip yardı geçti uzaklıkları.
|
Terrible still cry space sing, That was re-admitted in the distance rises.
|
Düşünce Ravza-i Peygamberin ayaklarına; Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına; |
Düşünce Peygamber'in kabrinin ayaklarına; Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına.
|
Thought the feet of the tomb of the Prophet;
|
Dikildi cebhe-i Dîdâr önünde, müstağrak,Diyordu inleyerek: -Yâ Nebî, şu hâlime bak!
|
Dikildi Sevgili'nin kabri önünde kendinden geçerek.
|
Tomb was erected in front of the self through beloved.
Moaning, saying that: - O prophet, now look at me! |
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın! |
Nasıl ki gün kızınca bağrı yanar çölün; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı ayrılığın!
|
How to light that day when I am angry bosom of the desert; I lit my soul cauterize of separation!
|
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum.
|
Temiz ocağına can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum. |
I've wanted to throw a clean life center; Stretched before me for years, my family, my homeland.
|
" Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
|
" Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Tahammül ne kadar uzasa da onun da bir sonu var!
|
"Not take it!" They said ... Until what? Although there is no end to his stretch take it!
|
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, nehânümân, ne ocak... |
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, ne ev-bark, ne ocak...
|
It kept my eyes burned soil commemorate;
|
Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sudan'ı, Üç ay "Tihâme!" deyip çiğnedim beyabanı. |
Yıkıldı hepsi... Ben aştım Sudan ülkesini, Üç ay "Mekke" deyip çiğnedim çölü.
|
All of them were destroyed…, I'm over the country of Sudan, Three months, "Mecca" he ran over the desert.
|
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada:
|
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada.
|
Field maybe even burned bones; catch up on if you, or Mohammed, the breach.
|
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
|
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
|
Eserdi cool cool breath while swimming in the sand; gurgle flows like water on all sides the sound!
|
İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm, Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram.
|
İrâdem, iradene boyun eğdiği günden beri Bana yollarda bir an bile durmak haram oldu.
|
My will, since acquiesced freedom I was forbidden to stop the road even for a moment.
|
Yaratılışın bütün ihtişamlı eserleriyle dertleştim; Gecelere derdimi döktüm, dağları söylettim!
|
Communicate all the glorious works of creation; The nights I've cried my pain, draw out mountains!
| |
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü... Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
|
Aylarca yanıp tutuşmaktan yummadım gözümü... Yıldızlara sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
|
For months my eyes flash ignites shut...
|
Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
|
Ayrılık eziyetine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
|
Fifty-three years of torment I bear separation ... What is striking forehead at the end of this cruel cover?
|
Beş altı sineyi hicran içinde inleterek, Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
|
Beş altı sineyi ayrılık acısıyla bırakarak, Sana gelen yüreklere mahrumiyet mi yoksa merhamet mi gerek'
|
Five of six put up with pain of separation, leaving
|
Demir nikâhını kaldır mezâr-ı pâkinden; Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!
|
Demirden örtünü kaldır tertemiz mezarından; Bu hasta ruhumu artık ayırma toprağından!
|
Remove hood and clean the grave of iron; This patient is now separating the soil of my soul!
|
Nedir o meş'âle? Nurun mu? Yâ Resûlallâh! Sükûn içinde bir an geçti, sonra bir kısa "ah!"
|
Nedir o meş'âle? Nurun mu? Yâ Resûlallah!.. Sessizlik içinde bir an geçti, sonra bir kısa "ah!"...
|
What is it flambeau? Does grace? What Resulallah .. A moment passed in silence, then a short "ah !"...
|
Ne gördüm, oh! Serilmiş zemine Sudanlı... Başında, ağlıyarak bir zavallı Seylanlı,
|
Ne gördüm, oh! Serilmiş yere Sudanlı... Başında, ağlayarak bir zavallı Seylanlı,
|
What I saw, oh! Sudanese laid down ... At the beginning, a poor weeping from Seylan,
|
Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini... Bitince hârice nakliyle gasli,tekfini, |
Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini... Dışarı çıkarılıp bitince yıkanıp kefenlenmesi
|
Kiss kiss closes his eyes with his hands ... Ends removed and washed out shroud
|
"Bakî"a gitti şehidin vücûd-i fânisi; "Harem "de kaldı, fakat, rûh-i câvidânîsi.
|
Bakî'ya gitti şehidin fâni vücudu; Ancak Harem'den ayrılmadı ölümsüz ruhu
|
Went to the mortal body Bakî martyr; But the immortal spirit of Harem and leave.
|
Sosyal Bilimler Liseleri İçin 4'lü Tablo Sunumu[]
Güncel Türkçesi
|
İngilizce Tercüme
|
Osmanlıca
| |
Şerif Ali Haydar Paşa Hazretlerine Nâr-ı beyzâ mı nedir, öğle zamanında güneş? Tepesinden döküyor beynine afakin ateşi |
'Şerif Ali Haydar Paşa Hazretlerine Kor halinde bir ateş mi nedir, öğle zamanında güneş? Tepesinden döküyor arasına ufukların ateşi
|
To Şerif Ali Haydar Pasha Majesty
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Yıldırım yağmuru şeklinde inen ışık demetlerine, Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sine.
|
Light rain descending in the form of light beams,
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
San'atin sırrını Ressâm-ı Ezel'den okuyan;
|
Sanatın sırrını Ezel Ressamı'ndan okuyan; Masum ruhu bütün yaradılışı kendinde duyan;
|
Ezell artist studying the secret of the art; Who are innocent in itself the spirit of all creation;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar,Şimdi tûf ân-ı ziya, şimdi köpük, şimdi buhar, |
Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar, Şimdi ışık tûfânı, şimdi köpük, şimdi buhar,
|
Now, where the dawn, now the clouds of spring, Now, flood light, foam now, now, steam,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Şimdi, mahmûr-i tefekkür, uzanan enginler, Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler, |
Şimdi, fikre dalıp kendinden geçmiş, uzanan enginler,
Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler, |
Now, the idea of self-distracted by the past, ranging from the deep, Now, rugged rocks, now carved into the ins,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Şimdi dalgın dereler, şimdi zılâl ummanı, Şimdi bir vaha çizen; şimdi bütün elvanı,
|
Şimdi dalgın dereler, şimdi gölgeler denizi, Şimdi bir vaha çizen; şimdi bütün renkleri,
|
Now, twisted rivers, the sea of shadows now, Now draw an oasis, now all the colors,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Toplayıp mavi elekten geçirirken,üryan Kumların üstüne bin türlü bedâyi' dokuyan,
|
Toplayıp mavi elekten geçirirken, çıplak Kumların üstüne bin türlü güzellikler dokuyan |
Migrating through the sieve to collect the blue, naked Beauty of a thousand kinds of weaving on the Sands
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
O güzel sine, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor: Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor! |
O güzel sine, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor; Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor!
|
İt beautiful cine, the desert, now what is terrible; Lying in a hell that the language appeared, fading!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ne zemininde sezersin, ne fezasında hayat; Ah bir reng-i hayât oha da görsem... Heyhat!
|
Ne zemininde sezersin, ne fezasında hayat; Ah bir hayat belirtisi olsa da görsem... Ne yazık!
|
What is the basis intuits, what life in the sky; Oh, I see a sign of life though ... What a pity!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Benzi külden de uçuk... Nerde o masmavi gök! O müzmin sıtma yine zavallının üstünde! |
The pale ash-Benz ... Where the clear blue sky!
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
Sanki titremekten yorulup dalarken sıtmalı bir uykuya O anda alevli bir rüzgar gizli nöbet gibi nerden çıkarsa çıkıyor;
|
Tremble get tired and falling asleep as if in a malarial
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
Deşiyor bağrını cevvin, eşiyor, aktarıyor; O zaman işte muhîtâtı alevler tarıyor;
|
Deşiyor bağrını havanın, eşiyor, aktarıyor; O zaman işte çevreyi alevler tarıyor;
|
Changing bossom air, blows, it conveys; At that time the flames here is scanning the environment;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların, Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın!
|
Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların, Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın!
|
A handful of the shadow nooks thankfully, Licks, break out of thousands of breast oven! |
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ne soluk var, ne de ses... Bâdiyenin hâli harab!
|
Ne soluk var, ne de ses... Çölün hâli harap!
Çağlıyor sadece ufuklarındaki başıboş serap; |
What have faded, what is the sound of the desert state of ... ruined! Gurgleing horizons stray just a mirage |
örnek osmanlıca مقدمة
|
Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı. Geceden girdiği dehşetli , mugaylânzân
|
Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı. Geceden girdiği korkunç deve dikenleriyle dolu yeri,
|
A review of the rippling sounds of the bell. Camel into the night a terrible place full of thorns, |
örnek osmanlıca مقدمة
|
Gündüzün geçmek i-çin kafile olmuş develer,
Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder |
Gündüzün geçmek için kafile olmuş develer, Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder
|
Camel caravan to the day was, Sharinkage bent, the fallen dragon fire
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Izdırâbıyle, neu müz'ic zanıp kıvranıyor! İniyorken yanıyor, tırmanvyorken yanıyor.
|
Acısıyla, eziyet içinde uzanıp kıvranıyor! İniyorken yanıyor, tırmamyorken yanıyor.
|
Pain of torture, lying in the wriggling While coming down on fire, burning while climbing
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ya o sırtındaki yüzlerce heyûlâ-yı beşer, Ateşin dalgalar üstünde yüzen bir mahşer,
|
Ya o sırtındaki yüzlerce insan hayaletleri, Ateşli dalgalar üstünde yüzen bir mahşer,
|
Either he's back the ghosts of hundreds of people, Floating on the waves Hot apocalyptic,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ki bu enginleri tayyetkme için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, heyhat, yeşil bir toprak!
|
Ki bu enginleri geçmek için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, yazık, yeşil bir toprak!
|
Agitation to which the waves, Going to find, alas, a green earth!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Yok mu, ey bağrı yanık çöl! Ebedîpâyânın? Nerdedir vahası, yâ Rab, bu serâbistnanın?
|
Ey bağrı yanık çöl bu bitmez tükenmez uzaklığın sonu yok mu? Nerdedir vahası, ya Râb, bu seraplar ülkesinin?
|
Oh bosom burn desert distance from the end of this interminable yet? Oasis O Muse, O Lord, this country mirages?
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Necid'in derinliklerine dalmış, iki aydan beridir, Koca bir kafile Mecnun gibi hâib, hâsir,
|
Necid'in derinliklerine dalmış, iki aydan beridir, Koca bir kafile Mecnun gibi, yoksun, ıztıraplı
|
Necid'in immersed in the depths of the two months since, Husband is a lot like Majnun, deprived, mournful |
örnek osmanlıca مقدمة
|
Koşuyor, merhamet et, bâdiyeden bâdiyeye, Görürüm, bir gün olur " Hayme-i Leylâ"yı diye!
|
Koşuyor, merhamet et, çölden çöle, Görürüm, bir gün olur "Leyla'nın çadırını" diye!
|
Running, have mercy, desert, desert, I see, would one day be "Leyla's tent," he!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ne devam etmeye takat; ne karâr etmeye yer; Bir ılık gölge, İlâhî... O da olmazsa eğer,
|
Ne devam etmeye güç ne duracak yer var; Bir ılık gölge, Allah'ım... O da olmazsa eğer, |
What will stop at what has the power to continue; A warm shade, my God ... She is a must, if
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Kalmıyor sâhil-i maksûda vusul imkânı. Yeniden cûşa gelriken bir alev tufanı,
|
Kalmıyor amaçlanan kıyıya varmak imkânı. Yeniden coşarken bir alev seli,
|
The opportunity to reach not only intended to shore.
While gotta again a flood of flame, |
örnek osmanlıca مقدمة
|
Karşıdan "Kubbe-i Hadrâ" edivermez mi zuhur? O nasıl heykel-i didâr, o nasıl cebhe-i nûrl
|
Karşıdan "Yeşil Kubbe" görünüvermez mi? O nasıl bir nurlu alın, nasıl bir ilâhî güzellik heykeli!
|
Download the "Green Dome" (1) does not appear suddenly? How do I get a holy light, how the statue of a divine beauty!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Öyle bir Tür ki: Her lemha-i istiğrakı, Olmadan çâk-i tecellî, süzüyor Hallâk'ı!
|
Öyle bir Tûr ki kendinden geçmiş bakışları Tecelliden parçalanmaksızın süzüyor Yaratıcı'yi!
|
So that the ecstatic gaze of a Tour Emanations of the degradation (2) filters the Creator!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Manevî âlem sonsuza dek doğuşunu gördükçe kendinden geçiyor; Güneşler uzun gölgelerine rasladıkça şaşkına dönüyor!
|
Spiritual self sees the birth of universe goes forever; Equivalent to the long shadows as they come round and Suns stunned!
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
Sanki çölde gölge aramak için yanan ruhlara Gölgeler dökmek için Sidre'den inmiş vaha.
|
As if the burning souls to seek shade in the desert In Sidre to pour Shadows down to the oasis.
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
O cehennem gibi vadide bu cennet ne güzel! En büyük şi'r tezadın mıdır, ey Hüsn-i Ezel?
|
O cehennem gibi vadide bu cennet ne güzel! Şiirinin en büyük tezadı mıdır bu, ey ezelî güzellik?
|
O how beautiful this paradise valley like hell! Is this the biggest anti-poetry, that beauty without?
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Sana birmısra '-ı bercestedir etmiş ki sünûh: Duyar amma varamaz yükselen âhengine rüh.
|
Bu, senden doğmuş öylesine olağanüstü bir şiirdir, Ki ruhlar o şiiri duyar, ama yükselen ahengine ulaşamazlar.
|
This is an extraordinary poem so you were born, Poem that she hears spirits, but are not accessible to the harmony of the rising. |
örnek osmanlıca مقدمة
|
"Menâha "dan geçiyorduk, ikindi olmuştu. Çıkınca karşıma Cânân'ımın yeşil yurdu,
|
"Menâha"dan geçiyorduk, ikindi olmuştu. Çıkınca karşıma Sevgilimin yeşil yurdu,
|
"Menahan" from (4) passing, had been late afternoon. When the green home of my love before me,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Gözüm karardı, atıldım harîm-i cazibine; Yarıp cemâ 'ati, düştüm direklerin dibine.
|
Gözüm karardı, atıldım çekici kucağına; Yarıp cemaatı düştüm direklerin dibine.
|
I blacked out, tried appealing his lap; I fell to the bottom of the congregation split poles.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Sonunda bir yere, lâkin, gömünce varlığımı,
Ridâ-yı haşyete hisseyledim sarıldığımı. |
Sonunda bir yere, fakat, gömünce varlığımı Duydum ürperten bir örtüye sarıldığımı, |
Finally, somewhere, but buried when the existence I heard a mask surrounded shiver,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir ra'şe koptu ruhumdan;
|
Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir titreme koptu ruhumdan;
|
Gradually, he has just heard a deep thrill Broke inside of me a tremor in my soul is frozen;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ki hilkatimdeki her zerre ayrı ürperdi! Önümde sineye çekmiş huşû'u titrerdi,
|
Ki varhğımdaki her zerre ayrı ayrı ürperdi! Önümde Allah sevgisi ve saygısıyla titrerdi,
|
Every atom in existence that separate shuddered! God's love and respect in front of me was trembling
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Zemin zemin kabaran saflanyle gûnâgûn
|
Yer yer kabaran rengarenk saflarıyla Donmuş gölgeler halinde bir sessiz dünya!
|
Surging in places with colorful levels If frozen in a silent world of shadows!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganlı, Transvalli, Buhârâlı, Çinli, Sudanlı,
|
Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganlı, Transvalli, Buhâralı, Çinli, Sudanlı, |
Yes, it is a huge universe ... Tunisian, Afghan, Transvalli, Buharali, Chinese, Sudanese,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Habeşli, Hîveli, Kaşgarlı, yerli, Hersekli, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in bütün şekli;
|
Habeşli, Hîveli, Kaşgarlı, yerli, Hersekli, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in bütün şekli;
|
Abyssinian, Hîveli, Kashgar, local, and Herzegovina, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in all the way;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Hülâsa, attığı kollar,muhît-i garbiden, Cihan cihan dolaşıp, müntehâ-yı şarka giden,
|
Kısaca attığı kollar, batı tarafından. Cihan cihan dolaşıp doğunun son noktasına giden.
|
In short, arms thrown, by the west. wandering the universe to the last point of the east.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
O dûdman-ı kerîmin sayılmaz evlâdı, Huzur içinde bırakmış bu mahşer-âbâdı!
|
O asil ailenin sayısız evlâtları Huzur içinde bırakmış bu mahşer-âbâdı! |
He countless noble sons of the family This apocalyptic-Abad left in peace!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ne manzaraydı, İlâhî, o here ü merc-i samûtl Ki vecde geldi temaşadan ansızın melekût:
|
Ne manzaraydı. Allah'ım, o sessiz karmaşa! Ki seyrederken ansızın vecde geldi ruh ve melekler âlemi.
|
What scene. God, it is quiet mess! That suddenly reached trance watching the world of the spirit and the angels.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Hurûş edip beşi birden yanık minarelerin, Huda 'yi bağrına basmış yığın yığın beşerin
|
Coşup beşi birden yanık minarelerin, Huda'yı bağrına basmış yığın yığın insanın
|
Be successful burn more than five minarets, Huda'yı embrace ridden heap heap of people
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Gömülmüş olduğuummanı dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, Sûr'u andırdı!
|
Gömülmüş olduğu okyanusu dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, Sûr'u andırdı!
|
Rippled ocean is buried; moaned a little bit earlier apocalyptic, Sur (1) resembled!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Birinci "Eşhedü en-lâ-ilâhe illâ'llâh" Nidâlanyle dönerken semâya doğru cibâh,
|
Birinci "Eşhedü en-lâ-ilâhe illâ'llah" Seslenişiyle dönerken gökyüzüne doğru yüzler,
|
The first "best-lâ-goddess illâ'llah Eşhedü" Turns on the Radio with faces turned towards the sky,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Duyuldu Merkad-i Pâk'in de, aynı ikrarı, Derin derin gelen âvâzelerle tekrarı.
|
Peygamberin tertemiz kabrinin de aynı kabulü, Derinden gelen seslerle tekrarladığı duyuldu.
|
The same acceptance of the tomb of the Prophet's clean, Repeated sounds were heard from deep within.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Bütün o ma 'kese dönmüştü cebheler şimdi; Onun sadâlan artık muhite hâkimdi.
|
Yüzler o sesleri yankılayan yere dönmüştü şimdi; Artık çevreye hakim olan onun sesleriydi.
|
He now faces had turned down onomatopoeic; Now the prevailing environment, it was the sounds.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
İkinci mevc-i şehâdetle aynı aks-i medîd, Huda'yı etti zeminden için için tevhîd.
|
İkinci şehâdet dalgasıyla aynı uzun yankı Allah'ın birliğini yerden için için ilan etti.
|
The second wave of the same long-echo testify To ground for the unity of God proclaimed.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Üçüncü oldu şehâdet ki: Tuttueb'âdı, Muhammed'in ebediyyet-güzîn olan yâdı.
|
Üçüncü defa yapılan şehadetle birlikte sardı mesafeleri Muhammed'in sonsuzlukta karar kılan hatırası.
|
For the third time got together with the distances şehadetle Muhammad's decision makes the memory of the infinite.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ne gulguleydi o yâdın peyinde dalgalanan! Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan?
|
Nasıl bir uğultuydu o hâtıranın peşinde dalgalanan! Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan?
|
How was a buzzing in pursuit of that memory is fluctuating! I do not know how to wake up from sleep Canan?
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Muhiti bunca zamandır ki inliyor, az mı? Kıyâm-ı Haşr'e kadar yoksa hiç uyanmaz mı?
|
Çevresi bunca zamandır ki inliyor, az mı? Kıyametin kopmasına kadar yoksa hiç uyanmaz mı?
|
Around the time that so many moans, do less? Do not ever wake up to the breaking of the apocalypse?
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Nasıl sığar ki, İlâhî, hayâle, idrâke: Şuhâb-gâhı deragûş eden demir şebeke, |
Nasıl sığar ki, Allah'ım, hayâle, akla. Şu Canan'm yattığı yeri kucaklayan demir kafes, |
How that fits in, god, dream, mind. We embrace the iron cage where she lies Candice,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Yerinden oynamıyan dağ kadar vücûdunda Bütün bu cuşişi ürpermelerle duysun da;
|
Yerinden oynamayan dağ kadar vücûdunda Bütün bu coşkuyu ürpermelerle duysun da;
|
Internally the body-to-play mountain Hear all this excitement in the chill;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
O Mihribân-ı Ezel, rûh-i nâzenin Uyanmasın koca bir mahşerin enîniyle? |
O ezelî sevgili, hassas ve nazik ruhu ile Uyanmasın koca bir mahşerin iniltisiyle?
|
Without it my dear, sensitive and gentle spirit Apocalypse iniltisiyle husband woke up one?
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Minareler yeniden "Lâ-illâhe illâ'llâh" Teranesiyle coşarken ayaklanıpnâgâh, |
Minareler yeniden "Lâ-ilâhe illâ'llah" Seslenişleriyle coşarken birden ayağa kalkan
|
Minarets again, "La-ilahe illâ'llah" While the shield gotta stand up one by calling
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Göründü yerdeki saflarhuzûr-i Mevlâ'da; Yayıldı velvelesiz bir inilti eb'âd
|
Yerdeki saflar varıp durdu Allah'ın huzuruna; Bir gürültüsüz inilti yayıldı bütün uzaklıklara
|
Ranks, whether you will arrive on the ground stood before God; A quiet groan spread all distances
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Önümde mazlum ümmetiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler;
|
In front of me with the oppressed nation of the Prophet; Flood of tears in my eyes, chills inside of me;
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
Ne irâdeme sahip, ne alışkanlıklarıma tâbi. Bu insan kasırgası ortasında kararını kaybetmiş,
|
What has my will, subject to what habits. Lost the decision in the middle of this human hurricane,
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
Sularla engine düşmüşsefine-pâre gibi,
Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzre dibi, |
Sularla engine düşmüş bir sandal gibi, Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzere dibi,
|
Waters in a boat engine, such as fallen, -That is on top now, now to find the bottom,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda, Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da,
|
İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda. Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da,
|
Goes down goes down will be deleted, now far away. Slowly lift the surging waves,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
İyân olur yeniden - öyle çalkanıp durarak; Zemîn-i acze kapandım sonunda müstağrak!
|
Görünür yeniden - öyle çalkanıp durarak; Acz içinde yere kapandım nihayet kendimden geçerek!
|
Visible again - rinse it stood; Impotence finally fell on the ground in passing myself!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ayılmışım ki: O dehşetligirdibâd, o hurûş, Sükûna münkalib olmuş da, bekliyor medhûş.
|
Ayılmışım ki: O dehşetli kasırga, o coşku, Durgun bir hale dönüşmüş de, bekliyor dehşet içinde.
|
When I came to myself: that terrible hurricane, that enthusiasm,, Also be transformed into a still, waiting in terror.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
İnince yerlere mahfilden akıbet bir enîn, Boşandı gitti o binlerce sineden "âmîn!"
|
İnince yerlere mahfilden sonunda bir inilti, Boşandı gitti o binlerce gönülden "âmîn!"
|
Descends at the end of the pew where a groan, Divorced went to the heart that thousands of "Amen!"
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Boyun bükük, kol açık âsümâne, göz kapanık; Ne inliyor o cemâ'at, ne inliyor artık!
|
Boyun bükük, kol açık gökyüzüne, göz kapanık; Ne inliyor o cemaat, ne inliyor artık!
|
Bent neck, arms open to the sky, eyes withdrawn; What moans that community, what moans now!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Fezayı dolduran eller ki Hakk'a yalvarıyor; Yarıp da boşluğu bir müttekâ-yı nûr'' arıyor!
|
Fezayı dolduran eller ki Allah'a yalvarıyor; Yarıp da boşluğu bir nur desteği arıyor!
|
Feza begging to God that filled hands; Also looking for support for a light break through the gap!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Bu başka başka lisanlar, bu nere u merc avaz, Birer niyaz idi Mevlâ'ya... Hem de aynı niyaz!
|
Bu başka başka diller, bu karmakarışık sesler. Birer yakarış idi Allah'a... Üstelik hep aynı yakarış!
|
This is another other languages, it sounds a mess. Was a plea to God ... Moreover, the same prayer!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli,
Ya arka saflara düşmüş zavallı Mağribli: |
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli, Ya arka saflara düşmüş zavallı Magripli:
|
Yes, that old man standing in front Serendibli, Or the back of the poor suckers have fallen Magripli:
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Dalıp dalıp gidiyorken semâ-yı merhamete, Gerek bu âleme âid, gerekse âhirete,
|
Dalıp dalıp gidiyorken merhamet semasına, Gerek bu dünyaya ait, gerekse âhirete, |
Scheme was going to dive dive mercy, Both belong to this world, and in the Hereafter,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ne istesin ki, beraberce ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim.
|
Ne istesin ki, onunla birlikte ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim.
|
What should you want that with him, and I request? Now that I ... Each one separately brother
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ezelde kaynaşan ruhlara ayrılık var mı? Dünya yıkılsa bu birlik yerinden oynar mı?
|
Do you have a separation time immemorial fused souls? Do you play world falls down from the union?
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda'mız bir: Benim de beklediğim nûr onun da gayesidir |
Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda'mız bir; Benim de beklediğim nur onun da gayesidir.
|
When our minber,our Arş, our Huda; My aim is also expected in light of his.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
O nuru gönder. İlâhî, asırlar oldu, yeter! Bunaldı milletin âfâkı, bir sabah ister.
|
O nuru gönder Allah'ım, yüzyıllar oldu, yeter! Bunaldı milletin ufukları, bir sabah ister. |
She is light of God, was the centuries, enough! horizons are bored of the nation, like a week.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
İnayetinle halâs et ki, dalga dalga zalâm İçinde kaynamasın çarpınıp duran İslâm! |
Yardımınla kurtar ki, dalga dalga karanlıklar İçinde kaynamasın çarpmıp duran İslâm!
|
Assistance with the rescue that the waves of darkness Standing of Islam in the boiling hit!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Bu secde-gâha kapanmış yanan yürekler için; Bütün soluklan feryâd olan şu mahşer için; |
Bu secde edilen yere kapanmış yanan yürekler için; Bütün soluklan feryad olan şu mahşer için;
|
This is the place of prostration closed for burning hearts; All the following apocalyptic clamor for breath;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Harîm-i Kabe'n için; sermedi Kitâb'ın için;
Avâlimindeki âyât-ı bî-hesâbın için; |
Kutsal Kabe'n için, ebedî Kitab'ın için; Alemlerindeki hesapsız ayetlerin için.
|
For the Holy Kabe, for eternal Scripture; For untold realms of the verses.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Nasîb-i dâimi hüsran kesilmiş ümmet için;
Şu hâk-i pâke bürünmüş semâ-yı rahmet için; |
Nasibi daima acı ve yokluk olan ümmet için; Şu tertemiz toprağa gömülmüş rahmet seması için; |
Always destined for the pain and poverty of the nation; We buried a pure mercy for the scheme;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Biraz ufukları gülsün cihân-ı İslâm'ın!
Hududu yok mu bu bitmez, tükenmez âlâmın? |
Biraz ufukları gülsün İslam dünyasının! Sonu yok mu bu bitmez, tükenmez acıların?
|
A little jewel in the horizon, the Islamic world! Do not have an end of this ending, inexhaustible sufferings?
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
O, çünkü, âleme hâkim yegâne kudret iken,
Bir inkılâb ile mahrum olunca azminden, |
O, çünkü, dünyaya hükmeden tek kuvvet iken, Bir büyük değişimle yoksun kalınca azminden,
|
It is because, one force dominating the world, while Deprived of a major change in thick perseverance,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Esaretin ne kadar şekli varsa katlandı... Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı! |
Esirliğin ne kadar şekli varsa katlandı... Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı!
|
If you have endured ... how much of captivity Sons of their homeland was strange!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
O azmi sen vereceksin ki eylesin sereyan, Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can.
|
O gayreti sen vereceksin ki gelsin, Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can. |
He is trying to come give you, Pale skin you ever saw the blood, breasts can groaning. |
örnek osmanlıca مقدمة
|
O ruhu ver ki, İlâhî, kıyam edip dînin, Zemîne feyzini yaysın hayât-ı mâzînin... |
O ruhu ver ki, Allah'ım, ayağa kalkıp dinin, Yeryüzüne bereketini yaysın geçmişteki hayatın...
|
Give it the spirit of that, God, religion, stand up, Unsprung abundance of life on Earth in the past ...
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Henüz dua ediyordum ki, "Yâ Resulallâh!" Nidası kükreyerek, bir kanadlı tayf-i siyah,
|
Henüz duâ ediyordum ki, "Yâ Resûlallâh!" Sesi kükreyerek, kanatlanmış bir siyah hayal,
|
Not that I was pray, "What Resulallah!" Roared the sound, imagine a black wing
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere, Süzüldü uçtaki "Babü 's-Selâm " önünde yere.
|
Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere, Süzüldü uçtaki "Babü's-Selâm" (1) önünde yere.
|
Thresholds have kept a pile of press and shadows, Crept extreme "Babü's-Peace" the ground in front.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Mehîb sayhası hâlâ fezada çınlardı, Ki yükselip yeniden, yardı geçti eb'âdı.
|
Korkunç haykırışı hâlâ fezada çınlardı, Ki yeniden yükselip yardı geçti uzaklıkları.
|
Terrible still cry space sing, That was re-admitted in the distance rises.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Düşünce Ravza-i Peygamberin ayaklarına; Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına; |
Düşünce Peygamber'in kabrinin ayaklarına; Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına.
|
Thought the feet of the tomb of the Prophet;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Dikildi cebhe-i Dîdâr önünde, müstağrak,Diyordu inleyerek: -Yâ Nebî, şu hâlime bak!
|
Dikildi Sevgili'nin kabri önünde kendinden geçerek.
İnleyerek diyordu ki: -Ey Nebî, şu halime bak! |
Tomb was erected in front of the self through beloved.
Moaning, saying that: - O prophet, now look at me! |
örnek osmanlıca مقدمة
|
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın! |
Nasıl ki gün kızınca bağrı yanar çölün; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı ayrılığın!
|
How to light that day when I am angry bosom of the desert; I lit my soul cauterize of separation!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum.
|
Temiz ocağına can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum. |
I've wanted to throw a clean life center; Stretched before me for years, my family, my homeland.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
" Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
|
" Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Tahammül ne kadar uzasa da onun da bir sonu var!
|
"Not take it!" They said ... Until what? Although there is no end to his stretch take it!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, nehânümân, ne ocak... |
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, ne ev-bark, ne ocak...
|
It kept my eyes burned soil commemorate;
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sudan'ı, Üç ay "Tihâme!" deyip çiğnedim beyabanı. |
Yıkıldı hepsi... Ben aştım Sudan ülkesini, Üç ay "Mekke" deyip çiğnedim çölü.
|
All of them were destroyed…, I'm over the country of Sudan, Three months, "Mecca" he ran over the desert.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada:
|
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada.
|
Field maybe even burned bones; catch up on if you, or Mohammed, the breach.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
|
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
|
Eserdi cool cool breath while swimming in the sand; gurgle flows like water on all sides the sound!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm, Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram.
|
İrâdem, iradene boyun eğdiği günden beri Bana yollarda bir an bile durmak haram oldu.
|
My will, since acquiesced freedom I was forbidden to stop the road even for a moment.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Yaratılışın bütün ihtişamlı eserleriyle dertleştim; Gecelere derdimi döktüm, dağları söylettim!
|
Communicate all the glorious works of creation; The nights I've cried my pain, draw out mountains!
|
örnek osmanlıca مقدمة
| |
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü... Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
|
Aylarca yanıp tutuşmaktan yummadım gözümü... Yıldızlara sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
|
For months my eyes flash ignites shut...
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
|
Ayrılık eziyetine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
|
Fifty-three years of torment I bear separation ... What is striking forehead at the end of this cruel cover?
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Beş altı sineyi hicran içinde inleterek, Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
|
Beş altı sineyi ayrılık acısıyla bırakarak, Sana gelen yüreklere mahrumiyet mi yoksa merhamet mi gerek'
|
Five of six put up with pain of separation, leaving
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Demir nikâhını kaldır mezâr-ı pâkinden; Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!
|
Demirden örtünü kaldır tertemiz mezarından; Bu hasta ruhumu artık ayırma toprağından!
|
Remove hood and clean the grave of iron; This patient is now separating the soil of my soul!
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Nedir o meş'âle? Nurun mu? Yâ Resûlallâh! Sükûn içinde bir an geçti, sonra bir kısa "ah!"
|
Nedir o meş'âle? Nurun mu? Yâ Resûlallah!.. Sessizlik içinde bir an geçti, sonra bir kısa "ah!"...
|
What is it flambeau? Does grace? What Resulallah .. A moment passed in silence, then a short "ah !"...
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Ne gördüm, oh! Serilmiş zemine Sudanlı... Başında, ağlıyarak bir zavallı Seylanlı,
|
Ne gördüm, oh! Serilmiş yere Sudanlı... Başında, ağlayarak bir zavallı Seylanlı,
|
What I saw, oh! Sudanese laid down ... At the beginning, a poor weeping from Seylan,
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini... Bitince hârice nakliyle gasli,tekfini, |
Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini... Dışarı çıkarılıp bitince yıkanıp kefenlenmesi
|
Kiss kiss closes his eyes with his hands ... Ends removed and washed out shroud
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
"Bakî"a gitti şehidin vücûd-i fânisi; "Harem "de kaldı, fakat, rûh-i câvidânîsi.
|
Bakî'ya gitti şehidin fâni vücudu; Ancak Harem'den ayrılmadı ölümsüz ruhu
|
Went to the mortal body Bakî martyr; But the immortal spirit of Harem and leave.
|
örnek osmanlıca مقدمة
|
Şiir Metni
|
Güncel Türkçesi
|
İngilizce Tercüme
|
Osmanlıca
|
Nâr-ı beyzâ mı nedir, öğle zamanında güneş? Tepesinden döküyor beynine afakin ateşi Yıldırım yağmuru şeklinde inen huzmesine, Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sine. San'atin sırrını Ressâm-ı Ezel'den okuyan; Rûh-i ma 'sumu bütün hilkati kendinde duyan; Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar, Şimdi tûfân-ı ziya, şimdi köpük, şimdi buhar, Şimdi, mahmûr-i tefekkür, uzanan enginler, Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler, Şimdi dalgın dereler, şimdi zılâl ummanı, Şimdi bir vaha çizen; şimdi bütün elvanı, Toplayıp mavi elekten geçirirken,üryan Kumların üstüne bin türlü bedâyi' dokuyan, O güzel sine, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor: Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor! Ne zemininde sezersin, ne fezasında hayat; Ah bir reng-i hayât oha da görsem... Heyhat! Benzi külden de uçuk... Nerde o masmavi semâ? Yine bîçâreBağlantı başlığınin üstünde o müzmin humma! Yorulup titremeden, sanki, dalarken mahmûm, Gizli nevbet gibi nerdense çıkıp şimdi semûm, Deşiyor bağrını cevvin, eşiyor, aktarıyor; O zaman işte muhîtâtı alevler tarıyor; Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların, Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın! Ne soluk var, ne de ses... Bâdiyenin hâli harab! Çağlıyor sâde ufuklardaki âvâreserab; Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı.
Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder Izdırâbıyle, neu müz'ic zanıp kıvranıyor! İniyorken yanıyor, tırmanvyorken yanıyor. Ya o sırtındaki yüzlerce heyûlâ-yı beşer, [[ ]] Ateşin dalgalar üstünde yüzen bir mahşer, Ki bu enginleri tayyetkmeBağlantı başlığı için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, heyhat, yeşil bir toprak! Yok mu, ey bağrı yanık çöl! Ebedîpâyânın? Nerdedir vahası, yâ Rab, buserâbistnanın? na dalmış, iki aydan beridir, Koca bir kafile Mecnun gibi hâib, hâsir, Koşuyor, merhamet et, bâdiyeden bâdiyeye, Görürüm, bir gün olur "Hayme-i Leylâ"yı diye! Ne devam etmeye takat; ne karâr etmeye yer; Bir ılık gölge, İlâhî... O da olmazsa eğer, [[ Kalmıyor sâhil-i maksûd]]a vusul imkânı.
Karşıdan "Kubbe-i Hadrâ" edivermez mi zuhur? O nasıl heykel-i didâr, o nasıl cebhe-i nûrl Öyle bir Tür ki: Her lemha-i istiğrakı, Olmadan çâk-i tecellî, süzüyor Hallâk'ı! Ebedî fecrini gördükçe perişan lâhût; Zıll-i memdûduna düştükçe güneşler mebhût! [[ Sanki feyfâ-yı taharr]]Bağlantı başlığıde yanan ervaha, [[ Saye]]ler dökmek için Sidre'den inmiş vaha. i O cehennem gibi vadide bu cennet ne güzel! En büyük şi'r tezadın mıdır, ey [[Hüsn-iEzel? ]] Sana birmısra '-ı bercestedir etmiş ki sünûh: Duyar amma varamaz yükselen âhengine rüh. [[ "Menâha]] "dan geçiyorduk, ikindi olmuştu. Çıkınca karşıma Cânân'ımın yeşil yurdu, Gözüm karardı, atıldım harîm-i cazib[[]]ine; Yarıp cemâ 'ati, düştüm direklerin dibine. Sonunda bir yere, lâkin, gömünce varlığımı, [[ Ridâ-yı haşyet]]Bağlantı başlığıe hisseyledim sarıldığımı. Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir ra 'şeBağlantı başlığı koptu ruhumdan; Ki hilkatimdeki her zerre ayrı ürperdi! Önümde sineye çekmiş huşû'u titrerdi, Zemin zemin kabaran saflanyle gûnâgûnBağlantı başlığı Zılâl-i camiBağlantı başlığıde halinde bircihân-ı sükûn! Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganlı, Transvalli, Buhârâlı, Çinli, Sudanlı, Habeşli, Hîveli, Kaşgarlı, yerli, Hersekli, Serendib'in, Cava'nın,Mağrib'in bütün şekli; Hülâsa,Bağlantı başlığı attığı kollar,muhît-i garbiden, Cihan cihan dolaşıp,müntehâ-yı şarka giden, O dûdman-ı kerîmin sayılmaz evlâdı, Huzur içinde bırakmış bu mahşer-âbâdı!
Ki vecde geldi temaşadan ansızın melekût: Hurûş edip beşi birden yanık minarelerin, Huda 'yi bağrına basmış yığın yığın beşerin Gömülmüş olduğuummanıBağlantı başlığı dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, Sûr'u andırdı! Birinci "Eşhedü en-lâ-ilâhe illâ'llâh" Nidâlanyle dönerken semâya doğrucibâh, Duyuldu Merkad-i Pâk'in de, aynı ikrarı, Derin derin gelenâvâzelerle tekrarı. Bütün o [[ma 'kes]e dönmüştü cebheler şimdi; Onun sadâlan artık muhite hâkimdi. İkinci [[[[mevc-i şehâdet]le aynı aks-i medîd, Huda'yı etti zeminden için için tevhîd. Üçüncü oldu şehâdet ki: Tuttueb'âdı, Muhammed'inebediyyet-güzîn olan yâdı. Ne [[gulguleydi o yâdın peyinde dalgalanan! Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan? Muhiti bunca zamandır ki inliyor, az mı? Kıyâm-ı Haşr'e kadar yoksa hiç uyanmaz mı? Nasıl sığar ki, İlâhî, hayâle, idrâkBağlantı başlığıe: Şuhâb-gâhı deragûş eden demir şebeke, -Yerinden oynamıyan dağ kadar vücûdunda - Bütün bu cuşişi ürpermelerle duysun da; O Mihribân-ı Ezel, rûh-i nâzenin Uyanmasın koca bir mahşerin enîniyle?
Teranesiyle coşarken ayaklanıpnâgâh, Göründü yerdeki saflarhuzûr-i MevlâBağlantı başlığı 'da; Yayıldı velvelesiz bir inilti eb'âdBağlantı başlığıa. Önümdeümmet-i mazlûmeBağlantı başlığısiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler; Ne ihtiyarıma sâhib, ne VtiyâdBağlantı başlığııma ram, Ne [[girdibâd-ı ibâd ortasında[[ bî Sularla engine düşmüşsefine-pâre]]]]Bağlantı başlığı gibi, -Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzre dibi, İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda, Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da, İyân olBağlantı başlığıur yeniden - öyle çalkanıp durarak; [[ Zemîn-i acz]]e kapandım sonunda müstağrak! Ayılmışım ki: O dehşetligirdibâd, o hurûş, Sükûna münkalib olmuş da, bekliyor medhûş. İnince yerlere mahfilden akıbet bir enîn, Boşandı gitti o binlerce sineden "âmîn!" Boyun bükük, kol açık âsümâne, göz kapanık; Ne inliyor o cemâ'at, ne inliyor artık! Fezayı dolduran eller ki Hakk'a yalvarıyor; Yarıp da boşluğu bir müttekâ-yı nûr'' arıyor! Bu başka başka lisanlar, bu nere u merc avaz,Bağlantı başlığı
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli, Ya arka saflara düşmüş zavallı Mağribli: Dalıp dalıp gidiyorken semâ-yı merhamete, Gerek bu âleme âid, gerekse âhirete, Ne istesin ki, beraberce ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim. Ezelde kaynaşan ervahBağlantı başlığıa ayrılık var mı? Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı? Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda'mız bir: Benim de beklediğim nûr onun da gayesidir.
Bunaldı milletin âfâkı, bir sabah ister. İnayetinle halâs et ki, dalga dalga zalâm İçinde kaynamasın çarpınıp duran İslâm! Bu secde-gâhaBağlantı başlığı kapanmış yanan yürekler için; Bütün soluklan feryâd olan şu mahşer için; Harîm-i Kabe'n için; sermedi Kitâb'ın için; Avâlimindeki âyât-ı bî-hesâbın için; Nasîb-i dâimi hüsran kesilmiş ümmet için; Şu hâk-i pâke bürünmüş semâ-yı rahmet için; Biraz ufukları gülsün cihân-ı İslâm'ın! Hududu yok mu bu bitmez, tükenmez âlâmın? O, çünkü, âleme hâkim yegâne kudret iken, Bir inkılâb ile mahrum olunca azminden, Esaretin ne kadar şekli varsa katlandı... Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı! O azmi sen vereceksin ki eylesin sereyan,
O ruhu ver ki, İlâhî, kıyam edip dînin, Zemîne feyzini yaysın hayât-ı mâzînin...
Nidası kükreyerek, bir kanadlı tayf-i siyah, Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere, Süzüldü uçtaki "Babü 's-Selâm " önünde yere. Mehîb sayhası hâlâ fezada çınlardı, Ki yükselip yeniden, yardı geçti eb'âdı. Düşünce Ravza-i Peygamberin ayaklarına; Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına; [[ Dikildi cebhe-i Dîdâr önünde, müstağrak,]]
-Yâ Nebî, şu hâlime bak! Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın! [[ Harîm-i pâk]]ine can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum. " Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var! Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, nehânümân, ne ocak... Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sudan'ı, Üç ay "TihâmeBağlantı başlığı!" deyip çiğnedim beyabanı. Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada: Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin! İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm, Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram. Bütün heyâkil-i hilkatBağlantı başlığıle hasbıhâl ettim; LeyâlBağlantı başlığıe derdimi döktüm,cibâlBağlantı başlığıi söylettim! Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü... Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü? Azâb-ı hecrBağlantı başlığıine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir? Beş altı sineyi hicranBağlantı başlığı içinde inleterek, Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek? Demir nikâhını kaldır mezâr-ı pâkinden; Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden! Nedir o meş'âle? Nurun mu? Yâ Resûlallâh!
Ne gördüm, oh! Serilmiş zemine Sudanlı... Başında, ağlıyarak bir zavallı Seylanlı, Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini...
"Bakî"a gitti şehidin vücûd-i fânisi; "Harem "de kaldı, fakat,rûh-i câvidânîsi. |
Şerif Ali Haydar Paşa Hazretlerine (1) Kor halinde bir ateş mi nedir, öğle zamanında güneş? Tepesinden döküyor arasına ufukların ateşi Yıldırım yağmuru şeklinde inen ışık demetlerine, Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sine. Sanatın sırrını Ezel Ressamı'ndan okuyan; Masum ruhu bütün yaradılışı kendinde duyan; Şimdi yerlerde şafak, şimdi bulutlarda bahar, Şimdi ışık tûfânı, şimdi köpük, şimdi buhar, Şimdi, fikre dalıp kendinden geçmiş, uzanan enginler, Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler, Şimdi dalgın dereler, şimdi gölgeler denizi, Şimdi bir vaha çizen; şimdi bütün renkleri, Toplayıp mavi elekten geçirirken, çıplak Kumların üstüne bin türlü güzellikler dokuyan O güzel sine, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor; Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış, soluyor! Ne zemininde sezersin, ne fezasında hayat; Ah bir hayat belirtisi olsa da görsem... Ne yazık! Benzi külden de uçuk... Nerde o masmavi gök! O müzmin sıtma yine zavallının üstünde! Sanki titremekten yorulup dalarken sıtmalı bir uykuya O anda alevli bir rüzgar gizli nöbet gibi nerden çıkarsa çıkıyor;
Osmanlı Devleti'ne isyan eden Şerif Hüseyin'in yerine tayin edilmiş olan Mekke emin. Mehmet Akif in dostu Şerif Muhittin Targan'ın babası.
O zaman işte çevreyi alevler tarıyor; Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların, Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın! Ne soluk var, ne de ses... Çölün hâli harap! Çağlıyor sadece ufuklarındaki başıboş serap; Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı.
Gündüzün geçmek için kafile olmuş develer, Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder Acısıyla, eziyet içinde uzanıp kıvranıyor! İniyorken yanıyor, tırmamyorken yanıyor. Ya o sırtındaki yüzlerce insan hayaletleri, Ateşli dalgalar üstünde yüzen bir mahşer, Ki bu enginleri geçmek için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, yazık, yeşil bir toprak! Ey bağrı yanık çöl bu bitmez tükenmez uzaklığın sonu yok mu? Nerdedir vahası, ya Râb, bu seraplar ülkesinin? Necid'in derinliklerine dalmış, iki aydan beridir, Koca bir kafile Mecnun gibi, yoksun, ıztıraplı Koşuyor, merhamet et, çölden çöle, Görürüm, bir gün olur "Leyla'nın çadırını" diye! Ne devam etmeye güç ne duracak yer var; Bir ılık gölge, Allah'ım... O da olmazsa eğer, Kalmıyor amaçlanan kıyıya varmak imkânı.
Karşıdan "Yeşil Kubbe" (1) görünüvermez mi? O nasıl bir nurlu alın, nasıl bir ilâhî güzellik heykeli! Öyle bir Tûr ki kendinden geçmiş bakışları Tecelliden parçalanmaksızın (2) süzüyor Yaratıcı'yi! Manevî âlem sonsuza dek doğuşunu gördükçe kendinden geçiyor; Güneşler uzun gölgelerine rasladıkça şaşkına dönüyor! Sanki çölde gölge aramak için yanan ruhlara Gölgeler dökmek için Sidre'den (3) inmiş vaha. O cehennem gibi vadide bu cennet ne güzel! Şiirinin en büyük tezadı mıdır bu, ey ezelî güzellik? Bu, senden doğmuş öylesine olağanüstü bir şiirdir, Ki ruhlar o şiiri duyar, ama yükselen ahengine ulaşamazlar.
Çıkınca karşıma Sevgilimin yeşil yurdu, Gözüm karardı, atıldım çekici kucağına; Yarıp cemaatı düştüm direklerin dibine. Sonunda bir yere, fakat, gömünce varlığımı Duydum ürperten bir örtüye sarıldığımı, Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir titreme koptu ruhumdan; Ki varhğımdaki her zerre ayrı ayrı ürperdi! Önümde Allah sevgisi ve saygısıyla titrerdi, Yer yer kabaran rengarenk saflarıyla Donmuş gölgeler halinde bir sessiz dünya! Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganlı,
(2) Hz. Musa 'nm isteği üzerine Allah 'm nurunun tecelli etmesiyle Tur Dağı 'nın parçalanması olayım telmih vardır. (3) Sidre: Ağaca benzetilen, yedinci kat gökte bir makam ismi. (4) Menâha: Medine'nin ortasındaki bir meydanın adı.
Habeşli, Hîveli, Kaşgarlı, yerli, Hersekli, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in bütün şekli; Kısaca attığı kollar, batı tarafından. Cihan cihan dolaşıp doğunun son noktasına giden. O asil ailenin sayısız evlâtları Huzur içinde bırakmış bu mahşer-âbâdı!
Ki seyrederken ansızın vecde geldi ruh ve melekler âlemi. Coşup beşi birden yanık minarelerin, Huda'yı bağrına basmış yığın yığın insanın Gömülmüş olduğu okyanusu dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, Sûr'u (1) andırdı! Birinci "Eşhedü en-lâ-ilâhe illâ'llah" Seslenişiyle dönerken gökyüzüne doğru yüzler, Peygamberin tertemiz kabrinin de aynı kabulü, Derinden gelen seslerle tekrarladığı duyuldu. Yüzler o sesleri yankılayan yere dönmüştü şimdi; Artık çevreye hakim olan onun sesleriydi. İkinci şehâdet dalgasıyla aynı uzun yankı Allah'ın birliğini yerden için için ilan etti. Üçüncü defa yapılan şehadetle birlikte sardı mesafeleri Muhammed'in sonsuzlukta karar kılan hatırası. Nasıl bir uğultuydu o hâtıranın peşinde dalgalanan! Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan? Çevresi bunca zamandır ki inliyor, az mı? Kıyametin kopmasına kadar yoksa hiç uyanmaz mı? Nasıl sığar ki, Allah'ım, hayâle, akla. (1) Sûr: Kıyamet gününde İsrafil adlı meleğin üfleyeceği boru. Tefsirlerin büyük kısmında ve bâzı hadislerde, sûr'a üç defa üfleneceği, birincisinde, göklerde ve yerde kim varsa Allah'ın dilediği kişilerden başka herkesin dehşetinden sarsılacağı; ikincisinde Allah 'm dilediklerinden başka nerşeyin yıkılıp öleceği; üçüncüsünde ise insanların kabirlerinden kalkıp mahşere koşuşacakları anlatılmaktadır.
-Yerinden oynamayan dağ kadar vücûdunda- Bütün bu coşkuyu ürpermelerle duysun da; O ezelî sevgili, hassas ve nazik ruhu ile Uyanmasın koca bir mahşerin iniltisiyle?
Seslenişleriyle coşarken birden ayağa kalkan Yerdeki saflar varıp durdu Allah'ın huzuruna; Bir gürültüsüz inilti yayıldı bütün uzaklıklara Önümde mazlum ümmetiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler; Ne irâdeme sahip, ne alışkanlıklarıma tâbi. Bu insan kasırgası ortasında kararını kaybetmiş, Sularla engine düşmüş bir sandal gibi, -Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzere dibi, İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda. Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da, Görünür yeniden - öyle çalkanıp durarak; Acz içinde yere kapandım nihayet kendimden geçerek! Ayılmışım ki: O dehşetli kasırga, o coşku, Durgun bir hale dönüşmüş de, bekliyor dehşet içinde. İnince yerlere mahfilden sonunda bir inilti, Boşandı gitti o binlerce gönülden "âmîn!" Boyun bükük, kol açık gökyüzüne, göz kapanık; Ne inliyor o cemaat, ne inliyor artık! Fezayı dolduran eller ki Allah'a yalvarıyor; Yarıp da boşluğu bir nur desteği arıyor! Bu başka başka diller, bu karmakarışık sesler.
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli, Ya arka saflara düşmüş zavallı Magripli: Dalıp dalıp gidiyorken merhamet semasına, Gerek bu dünyaya ait, gerekse âhirete, Ne istesin ki, onunla birlikte ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim. Ezelde kaynaşan ruhlara ayrılık var mı? Dünya yıkılsa bu birlik yerinden oynar mı? Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda'mız bir; Benim de beklediğim nur onun da gayesidir.
Bunaldı milletin ufukları, bir sabah ister. Yardımınla kurtar ki, dalga dalga karanlıklar İçinde kaynamasın çarpmıp duran İslâm! Bu secde edilen yere kapanmış yanan yürekler için; Bütün soluklan feryad olan şu mahşer için; Kutsal Kabe'n için, ebedî Kitab'ın için; Alemlerindeki hesapsız ayetlerin için. Nasibi daima acı ve yokluk olan ümmet için; Şu tertemiz toprağa gömülmüş rahmet seması için; Biraz ufukları gülsün İslam dünyasının! Sonu yok mu bu bitmez, tükenmez acıların? O, çünkü, dünyaya hükmeden tek kuvvet iken, Bir büyük değişimle yoksun kalınca azminden, Esirliğin ne kadar şekli varsa katlandı... Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı! O gayreti sen vereceksin ki gelsin,
O ruhu ver ki, Allah'ım, ayağa kalkıp dinin, Yeryüzüne bereketini yaysın geçmişteki hayatın...
Sesi kükreyerek, kanatlanmış bir siyah hayal, Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere, Süzüldü uçtaki "Babü's-Selâm" (1) önünde yere. Korkunç haykırışı hâlâ fezada çınlardı, Ki yeniden yükselip yardı geçti uzaklıkları. Düşünce Peygamber'in kabrinin ayaklarına; Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına. Dikildi Sevgili'nin kabri önünde kendinden geçerek.
-Ey Nebî, şu halime bak! Nasıl ki gün kızınca bağrı yanar çölün; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı ayrılığın! Temiz ocağına can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum. " Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Tahammül ne kadar uzasa da onun da bir sonu var! Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, ne ev-bark, ne ocak... Yıkıldı hepsi... Ben aştım Sudan ülkesini, Üç ay "Mekke" deyip çiğnedim çölü. Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada. Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
(s.a.v.) mescidinin ana kapısı.
Bana yollarda bir an bile durmak haram oldu. Yaratılışın bütün ihtişamlı eserleriyle dertleştim; Gecelere derdimi döktüm, dağları söylettim! Aylarca yanıp tutuşmaktan yummadım gözümü... Yıldızlara sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü? Ayrılık eziyetine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir? Beş altı sineyi ayrılık acısıyla bırakarak, Sana gelen yüreklere mahrumiyet mi yoksa merhamet mi gerek' Demirden örtünü kaldır tertemiz mezarından; Bu hasta ruhumu artık ayırma toprağından! Nedir o meş'âle? Nurun mu? Yâ Resûlallah!..
Ne gördüm, oh! Serilmiş yere Sudanlı... Başında, ağlayarak bir zavallı Seylanlı, Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini...
Bakî'ya gitti şehidin fâni vücudu; Ancak Harem'den ayrılmadı ölümsüz ruhu |
Fire come down from the top of his brain horizon!
Light rain descending in the form of light beams,
Cine has been naked in the desert is burning Shield.
Ezell artist studying the secret of the art;
Who are innocent in itself the spirit of all creation;
Now, where the dawn, now the clouds of spring,
Now, flood light, foam now, now, steam,
Now, the idea of self-distracted by the past, ranging from the deep,
Now, rugged rocks, now carved into the ins,
Now, twisted rivers, the sea of shadows now,
Now draw an oasis, now all the colors,
Migrating through the sieve to collect the blue, naked
Beauty of a thousand kinds of weaving on the Sands
İt beautiful cine, the desert, now what is terrible;
Lying in a hell that the language appeared, fading!
Oh, I see a sign of life though ... What a pity!
The pale ash-Benz ... Where the clear blue sky!
He confirmed that malaria still on a loser!
Tremble get tired and falling asleep as if in a malarial
At that moment, a flame like seizure where if the wind turns out the secret;
Sharif Hussein of rebellion instead of the Ottoman Empire
that have been assigned to Mehmet Akif in friendly
Changing bossom air, blows, it conveys;
At that time the flames here is scanning the environment;
Licks, break out of thousands of breast oven! What have faded, what is the sound of the desert state of ... ruined! Gurgleing horizons stray just a mirage A review of the rippling sounds of the bell. Camel into the night a terrible place full of thorns, Camel caravan to the day was, Sharinkage bent, the fallen dragon fire Pain of torture, lying in the wriggling While coming down on fire, burning while climbing Either he's back the ghosts of hundreds of people, Floating on the waves Hot apocalyptic, Agitation to which the waves, Going to find, alas, a green earth! Oh bosom burn desert distance from the end of this interminable yet? Oasis O Muse, O Lord, this country mirages? Necid'in immersed in the depths of the two months since, Husband is a lot like Majnun, deprived, mournful
What will stop at what has the power to continue;
A warm shade, my God ... She is a must, if
Download the "Green Dome" (1) does not appear suddenly? How do I get a holy light, how the statue of a divine beauty! So that the ecstatic gaze of a Tour Emanations of the degradation (2) filters the Creator! Spiritual self sees the birth of universe goes forever; Equivalent to the long shadows as they come round and Suns stunned! As if the burning souls to seek shade in the desert In Sidre to pour Shadows (3) down to the oasis. O how beautiful this paradise valley like hell! Is this the biggest anti-poetry, that beauty without?
"Menahan" from (4) passing, had been late afternoon. When the green home of my love before me, I blacked out, tried appealing his lap; I fell to the bottom of the congregation split poles. Finally, somewhere, but buried when the existence I heard a mask surrounded shiver, Gradually, he has just heard a deep thrill Broke inside of me a tremor in my soul is frozen; Every atom in existence that separate shuddered! God's love and respect in front of me was trembling Surging in places with colorful levels If frozen in a silent world of shadows! Yes, it is a huge universe ... Tunisian, Afghan, (1) Green Vault: Hz. Muhammad (s.a.v.) The dome of the tomb. (2) Hz. Moses ‘s, at the request of God' m of light manifested with the Tour of Mount fragmentation reminder Let me be there.. (3) Sidre: likened to a tree, an authority in the name of the seventh floor in the sky. (4) Menahan: name a square in the middle of the medina. Transvalli, Buharali, Chinese, Sudanese, Abyssinian, Hîveli, Kashgar, local, and Herzegovina, Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in all the way; In short, arms thrown, by the west. wandering the universe to the last point of the east. He countless noble sons of the family This apocalyptic-Abad left in peace! What scene. God, it is quiet mess! That suddenly reached trance watching the world of the spirit and the angels. Be successful burn more than five minarets, Huda'yı embrace ridden heap heap of people Rippled ocean is buried; moaned a little bit earlier apocalyptic, Sur (1) resembled! The first "best-lâ-goddess illâ'llah Eşhedü" Turns on the Radio with faces turned towards the sky, The same acceptance of the tomb of the Prophet's clean, Repeated sounds were heard from deep within. He now faces had turned down onomatopoeic; Now the prevailing environment, it was the sounds. The second wave of the same long-echo testify To ground for the unity of God proclaimed. For the third time got together with the distances şehadetle Muhammad's decision makes the memory of the infinite. How was a buzzing in pursuit of that memory is fluctuating! I do not know how to wake up from sleep Canan? Around the time that so many moans, do less? Do not ever wake up to the breaking of the apocalypse?
How that fits in, god, dream, mind. (1) Drive: Day of Resurrection by Raphael angel blow pipe. The majority of commentaries, and some hadith, blow the trumpet three times, first one, If God wills in heaven and on earth who persons affected by the terror of everyone else; Allah's wish is the second of everything else collapse and die, the third of the people's graves get up and run forever and are described.
We embrace the iron cage where she lies Candice, Internally the body-to-play mountain Hear all this excitement in the chill; Without it my dear, sensitive and gentle spirit Apocalypse iniltisiyle husband woke up one? Minarets again, "La-ilahe illâ'llah" While the shield gotta stand up one by calling Ranks, whether you will arrive on the ground stood before God; A quiet groan spread all distances In front of me with the oppressed nation of the Prophet; Flood of tears in my eyes, chills inside of me; What has my will, subject to what habits. Lost the decision in the middle of this human hurricane, Waters in a boat engine, such as fallen, -That is on top now, now to find the bottom, Goes down goes down will be deleted, now far away. Slowly lift the surging waves, Visible again - rinse it stood; Impotence finally fell on the ground in passing myself! When I came to myself: that terrible hurricane, that enthusiasm,, Also be transformed into a still, waiting in terror. Descends at the end of the pew where a groan, Divorced went to the heart that thousands of "Amen!" Bent neck, arms open to the sky, eyes withdrawn; What moans that community, what moans now! Feza begging to God that filled hands; Also looking for support for a light break through the gap! This is another other languages, it sounds a mess. Was a plea to God ... Moreover, the same prayer! Yes, that old man standing in front Serendibli, Or the back of the poor suckers have fallen Magripli: Scheme was going to dive dive mercy, Both belong to this world, and in the Hereafter, What should you want that with him, and I request? Now that I ... Each one separately brother Do you have a separation time immemorial fused souls? Do you play world falls down from the union? When our minber,our Arş, our Huda; My aim is also expected in light of his. She is light of God, was the centuries, enough! horizons are bored of the nation, like a week. Assistance with the rescue that the waves of darkness Standing of Islam in the boiling hit! This is the place of prostration closed for burning hearts; All the following apocalyptic clamor for breath; For the Holy Kabe, for eternal Scripture; For untold realms of the verses. Always destined for the pain and poverty of the nation; We buried a pure mercy for the scheme; A little jewel in the horizon, the Islamic world! Do not have an end of this ending, inexhaustible sufferings? It is because, one force dominating the world, while
Deprived of a major change in thick perseverance,
If you have endured ... how much of captivity
Give it the spirit of that, God, religion, stand up,
Not that I was pray, "What Resulallah!"
Moaning, saying that:
I lit my soul cauterize of separation!
Although there is no end to his stretch take it!
It kept my eyes burned soil commemorate;
Did not stop in front of me now, what home-bark, no stove ...
Three months, "Mecca" he ran over the desert.
Field maybe even burned bones;
Eserdi cool cool breath while swimming in the sand;
Did you ask the stars, which cilia have been sleeping?
This patient is now separating the soil of my soul!
A moment passed in silence, then a short "ah !"...
Ends removed and washed out shroud
örnek osmanlıca مقدمة
|
Safahat besteleri - Safahat | |
---|---|
Şiirlere göre | Ezelden Aşinanım - Hüseyni Ney Taksimi - Nihavend Marşı -Acem Asiran Tambur Taksimi - Acem Asiran Istiklal Marsı -Nihavend Violonsel Taksimi Nihavend Istiklal Marsı Rast Keman Taksimi Rast Istiklal Marsi
Rast Marş Istiklal Marsi (Acemsiran) Istiklal Marsi (Nihavend) Istiklal Marsi (Rast1)Istiklal Marsi (Rast2) Cenk Marşı Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş AskerBağlantı başlığı |
Makamlara göre | x |
Dosyalar | Mehmet Akif Ersoy/Bestelenen şiirleri (→Cenk Marşı)
Mehmet Akif Ersoy/Bestelenen şiirleri Istiklal Marsi (Rast2) Istiklal Marsi (Rast1) Istiklal Marsi (Nihavend) Istiklal Marsi (Acemsiran) Rast Marş Rast Keman Taksimi Nihavend Istiklal Marsı Nihavend Istiklal Marsı Nihavend Violonsel Taksimi Acem Asiran Istiklal Marsı Acem Asiran Tambur Taksimi İstiklal Marşı/Nihavend Ezelden Aşinanım Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker Bütün Dünyaya Küskündüm Mehmet Akif Ersoy/Bestelenen şiirleri |
Tasnif et:
Türk Halk Müziği Vurmalı Çalgılar Dosya:Anadolu ateşi davul Türk Halk Müziği Vurmalı Çalgılar Dosya:Davul Oyunlari-1 Dosya:Anadolu Atesi Davul Show Dosya:DAVUL & DARBUKA SHOW Türk Halk Müziği Telli Çalgılar 'DIVAN SAZI Okan Murat Öztürk - Nihavend Saz Semaisi […') Dosya:DIVAN SAZI (added video DIVAN SAZI) Dosya:Okan Murat Öztürk - Nihavend Saz Semaisi (added video Okan Murat Öztürk - Nihavend Saz Semaisi) Dosya:Okan Murat Öztürk - Kaytağı Şablon:Türk Müziği Türk Halk Müziği Vurmalı Çalgılar Dosya:Daff.jpg Dosya:Daf-isfahan.jpg Dosya:Pandei inter.jpg Dosya:Rhythm Tech tambourine.jpg Vurmalı Çalgılar Dosya:Kudum.jpg Dosya:Koltukdavul.jpg Dosya:Davul.jpg Dosya:Darbuka.jpg Şablon:Türk Müziği Dosya:Zils.jpg Vurmalı Çalgılar Zil Dosya:İstanbul Vurmalı Çalgılar Topluluğu |
II.Kitap (1912): Süleymaniye Kürsüsünde
Süleymaniye Kürsüsünde 2 - Süleymaniye Kürsüsünde 3 - Süleymaniye Kürsüsünde 4 - Süleymaniye Kürsüsünde 5 - Süleymaniye Kürsüsünde 6 - Süleymaniye Kürsüsünde 7 - Süleymaniye Kürsüsünde 8 - Süleymaniye Kürsüsünde 9 - Süleymaniye Kürsüsünde 10 | |
---|---|
Safahat/II. Kitap ( Süleymaniye Kürsüsünde ) | Süleymaniye Kürsüsünde adlı tek bir şiirden oluşmaktadır.(Süleymaniye Kürsüsünde 32 kb.büyük olduğu için 10 bölüme ayrılmıştır.) Süleymaniye Kürsüsünde 2 - Süleymaniye Kürsüsünde 3 - Süleymaniye Kürsüsünde 4 - Süleymaniye Kürsüsünde 5 - Süleymaniye Kürsüsünde 6 - Süleymaniye Kürsüsünde 7 - Süleymaniye Kürsüsünde 8 - Süleymaniye Kürsüsünde 9 - Süleymaniye Kürsüsünde 10 |
Video | [[Dosya:Süleymaniye kürsüsünde2 2. bölüm - mehmet akif ersoy - safahat]] - |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
IV. Kitap (1913) : Fatih Kürsüsünde İki Arkadaş Fatih Yolunda - Vaiz Kürsüde | |
---|---|
Safahat/IV. Kitap (Fatih Kürsüsünde) | Fatih Kürsüsünde: İki Arkadaş Fatih Yolunda - Vaiz Kürsüde |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
V.Kitap: (1917) Hatıralar Mehmet Akif'in kaybedilen vatan karşısında isyanlarını ve tevbelerini cem eden şiirleri....Koca Osmanlı Çınarının yıkılışı ve şairin ÇIĞLIKLARI.... Ey bunca zamandır bizi te'dib eden Allah - UYAN - Ne irfandır veren ahlâka yükseklik. Ne vicdandır - Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile - Nihayet neyse idrak ettiğin şey ömr-i fânîden - Biz ki yarmıştık şu unun büyük ummanını - Şehamet dini, gayret dini ancak Müslümanlıktır - El-Uksur'da - Berlin Hatıraları - Necid Çöllerinden Medine'ye | |
---|---|
Safahat/V. Kitap ( Hatıralar ) | Hatıralar:Ey bunca zamandır bizi te'dib eden Allah-UYAN-Ne irfandır veren ahlâka yükseklik. Ne vicdandır-Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile-Nihayet neyse idrak ettiğin şey ömr-i fânîden-Biz ki yarmıştık şu unun büyük ummanını-Şehamet dini, gayret dini ancak Müslümanlıktır-El-Uksur'da-Berlin Hatıraları-Necid Çöllerinden Medine'ye |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
VI.Kitap (1924) Asım Çanakkale şehitlerine şiiri de bu şiir içinde yer alır. Şair Asım'ın neslini ordumuzda görmektedir. Entellektüel ama bir o kadarda duası göklerden çevrilmeyecek kadar maneviyatlı bir gençlik ister. Oğlunun adınıda zaten Asım koyar. (Bakınız: Hz. Asım) | |
---|---|
Safahat/VI. Kitap ( Asım ) | Asım şiiri olup uzunca bir şiirdir Çanakkale şehitlerine şiiri de bu şiir içinde yer alır: Asım(I.Bölüm)- Asım II.Bölüm - Asım III.Bölüm - Asım IV.Bölüm - Asım V.Bölüm - Asım VI.Bölüm - Asım VII.Bölüm (Çanakkale şehitlerine şiirini içerir) - Asım VIII.Bölüm |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
VİDEO SAFAHAT : Safahatın Audio Video Sunumu Projesi Milli Şairimizin Safahat adlı eserinin Video olarak sunumu projesinde 1.aşama: güzel okuma çalışmaları; 2.aşama: alt yazılı şiirlerin sunumu; 3.aşama;tercümelerinin sunumu ; 4. aşama: görsel konuyu anlatacak ögelerle video çalışması; 5.aşama: Videoların youtube yüklenmesi; 6.aşama; | |
---|---|
Yusuf Ziya Özkan'ın Safahat okumaları | * Cenk Marşı [2]
|
Adnan Özçelik AL okumaları | x |
Yenişehir SBAL okumaları | x |
Safahat Tercümeleri Safahat/İngilizce - Safahat/Almanca - Safahat/Azerice | |
---|---|
* Safahat'ın ingilizceye tercümesi projesi -
|
İstiklal Marşı Oratoryosu - İstiklal Marşı - Safahat - Şablon:İMO
İstiklal marşı online döküman | |
---|---|
İMO/Ekibi | Proje sahibi:Eyüp Sabri Kartal - Mersin Yenişehir Kaymakamı
genel koordinatör:murat çınarlı nevit kodallı gssl. md. yrd. görsel uygulamalar: murat çınarlı nevit kodallı gssl. md. yrd. metin ve canlandırma: murat çınarlı nevit kodallı gssl md. yrd. nimet kabur nevit kodallı gssl edb. öğrt. bayram özfırat ö. yıldırımhan lisesi edb. öğrt. demet gürbüz dumlupınar lisesi edb. öğrt. muhammet benli sabancı lisesi edb. öğrt. müzikler:n. kodallı gssl ibrahim özişler koro öğrt. |
İMO/Proje oluşumu | İMO - İstiklal Marşı Oratoryosu Projesi |
İMO/İcraları | İstiklal Marşı Oratoryosu/2011-
İstiklal Marşı Oratoryosu/2011 - Yenişehir İstiklal Marşı Oratoryosu/2011 metin İstiklal Marşı Oratoryosu/2010 İstiklal Marşı Oratoryosu/2009 İstiklal Marşı Oratoryosu/Yenişehir Müftülüğü İstiklal Marşı Oratoryosu/Yenişehir Kaymakamlığı
İstiklal Marşı Oratoryosu/Nevit Kodallı Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi İstiklal Marşı Oratoryosu/Şevket Pozcu Lisesi İstiklal Marşı Oratoryosu/Yenişehir Dumlupınar Lisesi İstiklâl Marşı Oratoryosu/Yenişehir Mehmet Adnan Özçelik Anadolu Lisesi |
İMO/Tasarımları | İstiklal Marşı Oratoryası/Kitapçık - İstiklal Marşı Oratoryası/A4 |
Kaynak | *İstiklal Marşı Oratoryosu/linkler
|
Yapılacaklar | *İstiklal Marşı Oratoryosu/Yenişehir Güzel Sanatlar Lisesi Performans videosu youtube ve dailmotion sitelerine yüklenerek bu sayfaya konacaktır . Slaytlar google documanda ise webde yayınlanarak konmalıdır. Slayt resimleri de bu siteye eklenmelidir.
|
Yapılanlar | x |
Yorumlar | İMO/Öğretmen tepkileri |
Kavramlar | *Ortam: Sevr anlaşması ve sevr mağarası kıyaslaması. En korkulacak 2 hal.
|
İstiklal marşı oratoryosu
İstiklal Marşı Oratoryosu İstiklal Marşı/Oratoryo İstiklal Marşı Istiklal Marsi (Acemsiran) Şablon:İMO |
İstiklal Marşının Dünya Dillerine Tercümesi Projesi (Şimdilik sadece 24 dile çevrildi...) | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
İstiklal Marşı/Arapça - İstiklal Marşı/Çince - İstiklal Marşı/Belarusça - İstiklâl Marşı/İngilizce -
|
Safahat Tercümeleri Safahat/İngilizce - Safahat/Almanca - Safahat/Azerice | |
---|---|
* Safahat'ın ingilizceye tercümesi projesi -
|
Safahat dışı şiir ve nesirleri İstiklâl Marşı - Sadi - SA'Dî - DESTÛR - GAZEL - KUR'ÂN'A HİTÂB - EL-HAKKU YA'LÛ | |
---|---|
http://tr.yenisehir.wikia.com/wiki/Safahat_D%C4%B1%C5%9F%C4%B1nda_kalm%C4%B1%C5%9F_%C5%9Eiirler | |
Safahat dışı şiirleri | İstiklâl Marşı - Sadi - SA'Dî - DESTÛR - GAZEL - KUR'ÂN'A HİTÂB - EL-HAKKU YA'LÛ - |
Tercüme ve makaleleri | x |
Tercüme çalışmaları[25] | Kur'an meali çalışması - Müslüman Kadını (1909) - Hanoto’nun Hücumuna Karşı Şeyh Muhammed Abduh’un Müdafaası (1915) - İçkinin Hayat-ı Beşerde Açtığı Rahneler (1923) - Anglikan Kilisesine Cevap (1924) - İslâmlaşmak (1919) - İslâm’da Teşkilât-ı Siyasiye (1922). |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
Safahat Alfabetik Sıraya Göre Şiirler | |
---|---|
A | *Acem Şahı - Âhiret Yolu - Alınlar Terlemeli - Âmin Alayı - Âsım - Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak - Azim - Azimden Sonra Tevekkül - |
B | *Bayram - Bebek Yâhud Hakk-ı Karâr . Berlin Hatıraları . Bir Ariza - Bir Gece - Bir Mersiye - Bir Mezar Taşına Yazılmış İdi - Bir Resmin Akasına Yazılmış İdi - Bu Da Bir Mezar Taşı İçin Yazılmış İdi - Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti - Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz - Biz ki yarmıştık şu'unun büyük ummanını - Bülbül - |
C | * Cânan Yurdu - Cenk Marşı |
Ç | Çanakkale Şehidlerine - Çanakkale Şehitlerine - Çık da bir seyret baharın cuş-i rengârengini - Çocuklara - |
D | *Derviş Ahmed - Dirvâs - Durmayalım - Dur Yolcu (Bu şiir bizde yok bakalım |
E | *Edirne - El Uskur'da . Ezanlar - Ey bunca zamandır bizi te'dib eden Allah - Ey milletimin lahzada halkettiği ordu |
F | *Fatih camii . Fatih Camii Şiiri . Fatih Kürsüsünde . İki Arkadaş Fatih Yolunda - Firavun İle Yüzyüze |
G | *Gece - Geçinme Belâsı - Gül,Bülbül - |
H | *Hakkın Sesleri . Hakkın Sesleri/Mehmet Akif Ersoy . Hatıralar . Hasta - Hasır - Hasbihal - Hayat Arkadaşıma - Hicran - Hüsâm Efendi Hoca - Hüsran - Hüsran-ı Mübin -Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi - |
İ | İmam : Köse İmam (Akif'in örnek imam modeli) |
J - K | *Japon'lar
|
L | * |
M | *Mahalle Kahvesi - Mahalle Kavgası - Meal-i Celili - Mehmet Ali'ye - Mehmer Ali'ye - Meyhane - Mevlid-i Nebi - Mezarlık - Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile -Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi - |
N | *Ne Eser, Ne de Semer - Necid Çöllerinden Medine'ye . Nefs-i Nefis - Nevruz'a - Nerdesin? - Nihayet neyse idrak ettiğin şey ömr-i fânîden |
O | *Ordunun Duası İstiklal Marşı gibi bu da millete ve orduya ait olduğundan Safahata alınmamıştır.
|
Ö | * |
P | *Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi - |
R | *Resim İçin - Resmim İçin - Ressam Haklı - |
S | Şark |
Ş | *Şair Huzurunda Münekkid - Şark- Şehitler Abidesi İçin - Şeytan |
T | *Tebrik - Tek Hakikat - Tevhid Yâhud Feryâd- Umar mıydın? - - Tercümedir - tercümedir1 (İkinci tercümedir) |
U | *Uyan |
V | *Vahdet - Vaiz Kürsüde . |
Y | *Yâ Râb Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabâhı? . Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı? . Yaş Altmış - Yeis Yok! - Yemişçi İhtiyar |
Safahat konu indeksi | |
---|---|
Safahat kelime indeki | |
A | *Acem şahı
|
B | *Balkanlar : Cenk Marşı
|
C | Cehalet : Olmaz ya... Tabii... Biri İnsan, Biri Hayvan!
|
Ç | *Çalışmak :Küfe - Durmayalım -Uyan
|
D | * |
E | * Edirne - Edirne kal'esi (Edirne)
|
F | * |
G | * |
H | Akif'in manzum hikayeleri: Kocakarı ile Ömer(Hz. Ömerin idareciliği) - Köse İmam (Karı boşama derdindeki adama karşı köse imamın itabı ve halden dertlenmesi)
|
İ | İmam : Köse İmam (Akif'in örnek imam modeli)
|
J - K | *Japon'lar -
|
L | *Lala Şahin (Edirne) - |
M | Mahkeme Asım şiiri içinde
|
N | * |
O | *Ordu:Ey milletimin lahzada halkettiği ordu - Ordunun duası -Cenk Marşı - İstiklâl Marşı |
Ö | * |
P | * |
R | Ramazan Vak'ası(Asım'dan)
|
S | Şark - Acemi Semerci |
Ş | Şeriat :Köse İmam
|
T | *Tosunum (Köse İmam)
|
U | *Utanma :Durmayalım
|
V | * |
Y | *Yediği Herze :Köse İmam |
Z | *Zalim idareci : Acem şahı |
MAE Mevzuat | |
---|---|
Mehmet Akif Ersoy - Mehmet Akif Ersoy kitapları - Mehmet Akif Ersoy mevzuatı | |
MAE hakkında | MAE/Hakkında vecizeler |
Wiki linkleri | x |
Kabulü | İstiklal Marşının Kabülü Hakkında Kanun |
Anma günü | İstiklal marşının kabul edildiği gün ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü hakkında kanun İstiklâl Marşının kabul edildiği günü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü hakkında yönetmelik |
Yenişehir Kaymakamlığı Safahat Çalışma Grubu | |
---|---|
Yahya Günsür Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi/TL11CW | |
Organize Safahat Grubu | Kullanıcı:Vahit - Kullanıcı:Semiha
Kullanıcı:Kayadelen Kullanıcı:Ayse ER Kullanıcı:Eylem GÜNER Kullanıcı:Ragıp ALKAN |
Bilgisayar Lisesi | *Kullanıcı:Elif Aydemir - Müd. Yrd.(Edebiyat öğretmeni)
|
Sosyal Bilimler Lisesi | *Mürşit Tekin
|
M.Adnan Özçelik Lisesi | xxx |
Safahat okulararası görev dağılımı | *Safahat/I. Kitap 'ı Sosyal Bilimler Lisesi,Yahya Günsür Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Şevket Pozcu Lisesi
|
Diğer Safahat Çalışanları | Kullanıcı:Cagriorki
Kullanıcı:İkizlerim Kullanıcı:Ayhankaya1971 Kullanıcı:M.Murşit Tekin Kullanıcı:Msbl düzgün Kullanıcı:Çiğdem bilir Kullanıcı:Sait Yılmaz Kullanıcı:Sibel inan Kullanıcı:Elifköse Sevilşen Kullanıcı:Metinkilic1975 Kullanıcı:Kimsesizseyyah GSL md yd Murat Çınarlı Kullanıcı:Abdulvahap Müftülük Kullanıcı:Muhammet altan Kullanıcı:Mehmet Boz Kullanıcı:Mehmet Ömer Kesilmiş Kullanıcı:Aysegultokdemir Kullanıcı:Çevlik Kullanıcı:Gunay sendilmen Kullanıcı:Betul Demır Kullanıcı:Mehmet KAVACIK Kullanıcı:Ayşeüncücan Kullanıcı:Elifaydemir Kullanıcı:Halim bozkurt Kullanıcı:Atik77 Kullanıcı:Mustafa Ekici |
Mehmet Akif Ersoy Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
Safahat çalışmaları | |
---|---|
Makaleler | x |
Basım çalışmaları | *Gençler için safahat - Mersin Yenişehir Kaymakamlığınca
|
Safahat sunuları | * Safahat AV sunumu - Mersin Yenişehir Kaymakamlığınca |
Safahat Tasarım Çalışmaları | *Safahat Kitap tasarımları
|
Safahat programları | *Safahat Kutlamaları -
|
Safahat okumaları | *Adnan Özçelik AL Safahat Okumaları
|
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi