Zulm - Zalim - Zulüm - ظلم - Oppression hem zulüm hem de operasyon anlamına kullanılıyor Mazlum - Oppressed- Mezalim -The Theater of Oppressed
Mustazaf. Ezilmiş. Zulüm düzenin varlığı ve devamı için | |
---|---|
Zulümler - Karanlıklar Allah, intikam alır mı? | |
Kavramlar | ZULM-Ü MÜTEHACCİR Taş haline gelmiş, zulüm. (Bak: Sanemperest)
ZULMANÎ Karanlık. Karanlıkla alâkalı. Karanlıklı ve karanlık gaflet uykusunda olan. ZULMAT (Zulümât - Zulemât) (Zulmet. C.) Karanlıklar. Kara gün.
ZULMEN Haksızlıkla, zulüm yaparak. ZULMET Karanlık. * Mc: Sıkıntı. ZULMET-İ MÜNEVVERE Efkâr-ı hâzırada cehl-i basiti, cehl-i mürekkebe kalbeden en mühim sebep. Meçhul bir şeye parlak bir isim takmakla anladım zannetmek ve izah olundu zannetmektir. Manyetizma, telepati, kuvve-i mıknatısıyye ve elektrik gibi isimleri takmakla o hârika hâdiseler izah olunmuş olamazlar. ZULMET-İ MÜZEVVER Dedikodu, fitneden hâsıl olan azab ve mânevi karanlık. ZULMET-ÂLUD Karanlıklı. Karışık ve sıkıntılı. ZULMET-EFZÂ (Zulmet-fezâ) Karanlığı artıran. ZULÜMAT (Bak: Zulmât) |
Anlamlar | Eza Ticarette kaybetme, zarar etme.
"bir şeyi kendine mahsus yerinden başka bir yere koymak, noksan yapmak, sınırı aşmak, doğru yoldan sapmak, meyletmek, hakkını eksiltmek, hakkını vermemek, men etmek ve yapılmaması gereken bir davranışta bulunmak" anlamlarına gelir. Zulüm kavramı, Kur'ân öncesi Arap toplumunda insanî ilişkilerde her türlü olumsuz söz, fiil ve davranışları ifade etmekte kullanılmıştır. |
Vecizeler | Melik, küfür ve inkarla başta kalabilir. Ama zulüm le ayakta kalamaz. Nizamül Mülk
"Şu üç sınıf, Allah’ın sevgisinden uzak tutulmuştur: Zalimler, onlara yardım edenler ve zulmü hoş karşılayanlar." Hz. Ali |
Kur''anda zulüm kavramı | Kur'ân'da bu kavram insanlar arasındaki olumsuz ilişkiyi ifade etmekle birlikte
çoğunlukla Allah'a karşı görevlerde inkâr ve isyan olan söz, fiil ve davranışları ifade etmektedir. Kur'ân'da zulüm kavramı 58 sûrede 266 âyet-i kerimede 289 defa geçmiş ve
|
Zulüm türleri | Zulüm üç kısımdır:
1- İnsan ile Allah arasında vuku bulan zulüm. Bu şirk, küfür,nifak ve isyandır. 2- Kişi ile insanlar arasındaki zulüm. Haksızlık, hırsızlık,öldürme, iftira vb. günahlar. 3- Kişi ile nefsi arasında zulüm. Bu, Allah'a karşı görevlerini yapmayan ve insanlara zulmeden kimsenin neticede nefsine zulmetmemiş olmasıdır. (bk. Nefse Zulüm) |
Mazlum | Mazlum - Mazlumen - Mazlumlar -Mazlum Kayalar |
Zulüm ve Allah | Kur'ân'da 23 âyette Allah'ın dünya ve âhirette insanlara, toplumlara ve âlemlere
zulmetmediği bildirilmiştir (Âl-i İmrân, 3/108, 3/117, 3/182; Nisâ, 4/40). İslâm'ın emir ve yasaklarına uymayan insan zulüm fiilini işlemiş ve zâlim vasfını ış olur. (bk. Zâlim) (İ.K.) Bir hakkı kendi yerinden başka bir yere koymak. |
Hata ve zulüm | (.... sırrınca: Dostların hataları, hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geçtiği için,
çabuk çarpılıyor. Şefkatli tokat yer, aklı varsa intibaha gelir. Düşman ise, hizmet-i Kur'âniyeye zıddiyeti, mümânaati, dalâlet hesabına geçer. Bilerek veya bilmiyerek hizmetimize tecavüzü, zendeka hesabına geçer. Küfür devam ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar. Nasılki küçük kabahatleri işliyenlerin, nâhiyelerde cezaları verilir. Büyük kabahatleri de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de: Ehl-i imanın ve has dostların hükmen küçük hataları, çabuk onları temizlemek için kısmen dünyada ve sür'aten verilir. Ehl-i dalâletin cinayetleri, o kadar büyüktür ki: Kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sığışmadığından, muktezâ-yı adalet olarak Alem-i Beka'daki Mahkeme-i Kübrâ'ya havale edildiği için, ekseriyetle burada cezaya çarpılmıyorlar. İşte Hadis-i Şerifte .... mezkûr hakikata dahi işaret ediyor. Yâni: Dünyada şu mü'min, kısmen kusuratından cezasını gördüğü için dünya onun hakkında bir dâr-ı cezadır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve cehennemdir. Ve kâfirler, madem Cehennem'den çıkmıyacaklar. Hasenatlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri ve büyük seyyiatları te'hir edildiği cihetle, onların âhiretine nisbeten dünya, cennetleridir. Yoksa mü'min bu dünyada dahi kâfirden manen ve hakikat nokta-i nazarında çok ziyade mes'uddur. Âdeta mü'minin imanı, mü'minin ruhunda bir cennet-i maneviye hükmüne geçiyor; kâfirin küfrü, kâfirin mahiyetinde manevî bir cehennemi ateşlendiriyor. L.) |
Zalim | Zalim seyfullahtır - Zalim Allah'ın kılıcıdır |
Zulme rıza | x |
Şablon:Ayrımcılık - Ötekileştirme Şablon:Mazlum |
Oppression - ظلم Operasyan be zulüm anlamı birlikte تعول • you opressed Mazlum -Mustazaf - Theater of the Oppressed .عول |
---|
İngilizce - Türkçe[]
1.eziyet 2.baskı isim 3.boyunduruk 4.ezme 5.zecir 6.zulüm 7.güçlük 8.sıkıntı isim 9.ezilme/zulüm 10.zulmetme 11.zulüm ve cefa görme 12.üzgü 13.bunalma 14.ağırlık 15.ceza 16.opresyon Tıp 17.baskı yapmak fiil oppress 18.ezmek fiil oppress 19.içini daraltmak oppress 20.inletmek oppress 21.sıkıntı vermek oppress 22.sıkmak fiil oppress 23.bunaltmak oppress 24.kahretmek oppress 25.eziyet etmek oppress 26.sıkıştırmak oppress 27.tahakküm etmek oppress 28.kasıp kavurmak oppress 29.sık/ez oppress 30.canını sıkmak oppress 31.canını yakmak oppress 32.sık oppress 33.yormak oppress 34.üzerine yüklenmek oppress 35.eziyet etmek, zulmetmek fiil oppress
İngilizce - Arapça[]
1.القهر 2.ضيق صدر noun 3.إحساس بالظلم noun 4.اضطهاد, ظلم, غم, عمل ظالم, ضيق صدر, جور, طغيان, ضيق, إحساس بالظلم, إرهاق noun 5.ظلم, اضطهد, غم, أخمد, أهان suffix oppress
İngilizce - İngilizce[]
1.A feeling of being oppressed - "Our oppression was lifted by the reappearance of the sun."
2.The act of oppressing, or the state of being oppressed - "The oppression of the poor by the aristocracy was one cause of the French Revolution."
3.The exercise of authority or power in a burdensome, cruel, or unjust manner
4.Oppression is the cruel or unfair treatment of a group of people. an attempt to escape political oppression. when someone treats a group of people unfairly or cruelly and prevents them from having the same rights as other people have political/racial/sexual etc oppression
5.oppressure
6.The act of oppressing, or state of being oppressed
7.That which oppresses; a hardship or injustice; cruelty; severity; tyranny
8.depression; exploitation; tyranny; suppression isim
9.the state of being kept down by unjust use of force or authority: "after years of oppression they finally revolted"
10.the act of subjugating by cruelty; "the tyrant's oppression of the people" a feeling of being oppressed the state of being kept down by unjust use of force or authority: "after years of oppression they finally revolted
11.a feeling of being oppressed the state of being kept down by unjust use of force or authority: "after years of oppression they finally revolted
12.the act of subjugating by cruelty; "the tyrant's oppression of the people"
13.Ravishment; rape
14.A sense of heaviness or obstruction in the body or mind; depression; dullness; lassitude; as, an oppression of spirits; an oppression of the lungs
15.Physically to press down on (someone) with harmful effects; to smother, crush - "Most mercilesse of women, VVyden hight, / Her other sonne fast sleeping did oppresse, / And with most cruell hand him murdred pittilesse." oppress 16.To keep down by force - "The rural poor were oppressed by the land-owners." oppress 17.To make sad or gloomy - "We were oppressed by the constant grey skies." oppress 18.repress; suppress; tyrannize fiil oppress
19.come down on or keep down by unjust use of one's authority; "The government oppresses political activists" oppress 20.If something oppresses you, it makes you feel depressed, anxious, and uncomfortable. It was not just the weather which oppressed her oppress 21.To oppress people means to treat them cruelly, or to prevent them from having the same opportunities, freedom, and benefits as others. These people often are oppressed by the governments of the countries they find themselves in We are not normal like everybody else. If we were they wouldn't be oppressing us oppress
22.To impose excessive burdens upon; to overload; hence, to treat with unjust rigor or with cruelty oppress
23.cause to suffer; "Jews were persecuted in the former Soviet Union" oppress 24.come down on or keep down by unjust use of one's authority; "The government oppresses political activists oppress 25.To ravish; to violate oppress 26.To produce a sensation of weight in (some part of the body); as, my lungs are oppressed by the damp air; excess of food oppresses the stomach oppress 27.To put down; to crush out; to suppress oppress
İngilizce - Yunanca
1.κατοχή (katohi) 2.(n) καταπίεση (katapiesi) 3.καταπιέζω (katapiezo) oppress 4.καταθλίβω (katathlivo) oppress 5.καταπιέστε (katapieste) oppress 6.(v) καταθλίβω (katathlivo), καταδυναστεύω (katadynastevo), καταπιέζω (katapiezo) oppress
İngilizce - İspanyolca
1.opresión 2.agobio 3.opresión, agobio, ahogo, vejación 4.cargar oppress 5.cargar(transitive) oppress 6.oprimir oppress 7.oprimir(transitive) oppress 8.abrumar(transitive) oppress 9.oprimir, agobiar, aherrojar, apesadumbrar, gravear, sobrecargar oppress 10.abrumar oppress 11.ser agobiante, ser opresivo oppress