Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Bakınız

D. {{Alıntı|konum=sağ|{{RNK}}|10px|30px}}
<div style="font-size:150%;">'''Büyük Punto'''</div> Şablon:Risale bakınız


RNK şablon sayfası
Arapça font problemi

Risale
Risale:Risale
Risale:Risale-i Nur

Hizb ve dualar
Risale:Hizb'ül Ekber-in Nuri
Risale:Hizb-i Azam-ı Kur'anî
Risale:Hizb-i Nur'il Ekber (Zülfikar)
Risale:Hizb-ül Hakaik
Risale:Hizb-ül Mesnevi-ül Arabi
Risale:Celcelutiye
Risale:Cevşen-ül Kebir
Risale:Cevşen-ül Kebir (Hizb-ül Hakaik)
Risale:Çocuk Taziyenamesi (Siracünnur)

Risale: Mukaddime (Muhakemat)
Risale:Lemeat (Asar-ı Bediiyye)
Risale:Makaleler (Asar-ı Bediiyye)
Risale:Lemeat'tan (Kastamonu)
Risale:Teşhis-ül İllet (Asar-ı Bediiyye)
Risale:Divan-ı Harb-i Örfi (Asar-ı Bediiyye)
Risale:İşarat-ı Gaybiye Hakkında Bir Takriz
Risale:Hakikat Çekirdekleri (Mektubat)
Risale:Hakikat Çekirdekleri (Asar-ı Bediiyye)
Risale:Hakikat Çekirdekleri (2) (Asar-ı Bediiyye)
Risale:Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı (Asar-ı Bediiyye)
Risale:Tarihçe-i Hayatın Zeyli (Asar-ı Bediiyye)
Risale
Risale:Hutbe-i Şamiye
Risale:Hutbe-i Şamiye (Asar-ı Bediiyye)

RNK : Risale-i Nur Külliyatı’ndan
Kuran:Kur'an .
Risale:Evrad .
Risale:33 Hadis .
Risale:Hazret-i Üstadın Tashih ve Tasarrufları Hakkında (Asar-ı Bediiyye)
Risale:Vukufsuz Ehl-i Vukufa Cevap (Asar-ı Bediiyye)
Tüm risaleler :
Risale:Risale-i Nur :
Evrad
Büyük boy kitaplar:
Sözler - Mektubat - Lem'alar - Şuâlar - Tarihçe-i Hayat - İşarat-ül İ'caz - Mesnevi-i Nuriye - Asâ-yı Musa - Barla Lahikası - Kastamonu Lahikası - Emirdağ Lahikası-1 ve Emirdağ Lahikası-2 -Sikke-i Tasdik-i Gaybi
Mesnevi-i Nuriye
*İ’tizar
*Mukaddime
*Lem'alar Risalesi
*Reşhalar
*Lasiyyemalar
*Katre
*Hubab
*Habbe
*Zühre
*Zerre
*Şemme Risalesi
*Onuncu Risale
*Şule
*Nokta
*Münderecat Hakkında
*Fihrist
Orta boy kitaplar:Muhakemat - İman ve Küfür Muvazeneleri
Küçük boy kitaplar: Âyet-ül Kübrâ - Bediüzzaman Cevap Veriyor - Divan-ı Harb-i Örfî - Elhüccet-üz Zehrâ - Ene ve Zerre Risalesi - Esma-i Sitte - Gençlik Rehberi - Hakikat Nurları - Hanımlar Rehberi - Hastalar Risalesi - Haşir Risalesi - Hizmet Rehberi - Hutbe-i Şamiye - İçtihad Risalesi - İhlas Risalesi - İhtiyarlar Risalesi - İman Hakikatleri - Konferans - Küçük Sözler - Lâtif Nükteler - Meyve Risalesi - Miftâh-ul İman - Mi'rac ve Şakk-ı Kamer Risaleleri - Mirkat-üs Sünnet - Mu'cizât-ı Ahmediye - Mu'cizât-ı Kur'aniye - Münâcât - Münazarat - Nur Aleminin Bir Anahtarı - Nur Çeşmesi - Nur'un İlk Kapısı - Otuz Üç Pencere - Rahmet ve Şefkat İlaçları - Ramazan-İktisat-Şükür Risaleleri - Sünuhat-Tulûat-İşârât - Sünuhat - Tulûat - İşârât Sünuhat - Tulûat - İşârât Tabiat Risalesi - Uhuvvet Risalesi - Üstad Hz.'nin Hulusi Ağabeye Gönderdiği Mektuplar - Üstad Hazretlerinin Mehmet Kayalar Ağabeye Gönderdiği Mektuplar Yirmi Üçüncü Söz - Zühret-ün Nur
Diğer risaleler ve parçalar: Âsâr-ı Bedîiyye - Tılsımlar - Sirac-ün Nur (*3. Şua (Münacat Risalesi) 25. Lem'a (Hastalar Risalesi) 25. Lem'a'nın Zeyli 17. Mektub (Çocuk Taziyenamesi) 26. Lem'a (İhtiyarlar Risalesi) 26. Lem'a'nın Zeyli 21. Mektub 4. Şua (Ayet-i Hasbiye Risalesi) 13. Lem'a (Hikmet-ül İstiaze Risalesi) 33. Mektup (Aynı Zamanda 33. Söz Pencereler Risalesi) Eski Said'in Yeni Said'e İnkılabı Zamanındaki Hazin Münacatı 12. Şua (Denizli Müdafaanamesi) 5. Şua Hasan Feyzi'nin Manzumesi)- Fihrist Risalesi - Zülfikâr - Ta'likât #Kızıl İcaz #Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı (Abdurrahman) #28. Mektup'un 6. Meselesi (Vehhabi meselesi) #18. Lem'a #Şualar, 14. Şua, Hata-Savab Cedveli #Maidet-ül Kur'an (Tılsımlar Mecmuasının Zeyli) #Hazinet-ül Bürhan (Tılsımlar Mecmuasının Zeyli) #İnna A'tayna'nın Sırrı #Gayrı Münteşir (Neşredilmemiş) Kısımlar *Gayrı Münteşir Mektuplar *Risalelerden Gayrı Münteşir Kısımlar *Barla Lahikasından Gayrı Münteşir Kısımlar *Kastamonu Lahikasından Gayrı Münteşir Kısımlar *Emirdağ-1 Lahikasından Gayrı Münteşir Kısımlar *Emirdağ-2 Lahikasından Gayrı Münteşir Kısımlar *Denizli Hapsinden Gayrı Münteşir Kısımlar *Afyon Hapsinden Gayrı Münteşir Kısımlar #Risale:Müdafaat Üstad Bediüzzaman ve Talebelerinin Mahkeme Müdafaaları ve Resmi Makamlara Dilekçeleri *Birinci Millet Meclisinde Neşredilen Beyanname *Barla ve Isparta Hayatı (1926-1934) *Eskişehir Mahkemesi (1935) *Isparta ve Denizli Mahkemesi (1944) *Denizli Mahkemesi Talebe Müdafaaları *Emirdağ Hayatı (Denizli Hapsinden Sonra) *Afyon Mahkemesi (1948 - 1949) *Afyon Mahkemesi Talebe Müdafaaları *Afyon Mahkemesi Kararnamesi *Temyiz Mahkemesi *Temyiz Mahkemesi Talebe Müdafaaları *Emirdağ Hayatı (Afyon Hapsinden Sonra) *Urfa Ehl-i Vukufuna Cevap (1951) *Gençlik Rehberi Mahkemesi (1952) *Samsun Mahkemesi (1952 *Isparta Mahkemesi (1956) *Emirdağ Hayatı (Isparta Mahkemesinden Sonra) *Diğer Talebe Müdafaaları
#İşarat-ül İ'caz (A. Badıllı Tercümesi) İşarat-ül İ'caz اشارات الاعجاز فى مظانّ الايجاز İşarat-ul İ'caz KUR'AN'IN ÎCÂZ YERLERİNDEKİ İ'CÂZ İŞARETLERİ *Mütercimin İzahları *Mukaddeme *Fatiha Suresi Tefsiri *Bakara 1: Huruf-u Mukattaa *Bakara 2: Kur'anın Hidayeti ve Şüphesizliği *Bakara 3: Allaha İman - Namaz - Zekat *Bakara 4: Kitaplara ve Ahirete İman *Bakara 5: Müminlerin Hidayeti ve Felahı *Bakara 6: Küfrün Mahiyeti *Bakara 7: Kalplerin Mühürlenmesi *Bakara 8: Münafıklar Bahsi *Bakara 9-10: Münafıkların Aldatması *Bakara 11-12: Münafıkların Fesad Çıkarması *Bakara 13: Münafıkların İmanda İkiyüzlülüğü *Bakara 14-15: Münafıkların Müminlerle Alay Etmesi *Bakara 16: Hidayeti Verip Dalaleti Satın Almaları *Bakara 17-18: Münafıklar Hakkında Ateş Temsili *Bakara 19-20: Münafıklar Hakkında Yağmur Temsili *Bakara 21-22: İbadet ve Tevhid Bahsi *Bakara 23-24: Nübüvvet Bahsi *Bakara 25: Cennet Bahsi *Bakara 26-27: Temsil Bahsi *Bakara 28: Yeniden Yaratılış *Bakara 29: Yedi Kat Sema Bahsi *Bakara 30: Hilafet-i İnsaniye *Bakara 31-33: Talim-i Esma *İstikbalin Hâkim-i Mutlakı Kur'andır
#Mesnevi-i Nuriye (A. Badıllı Tercümesi) Risale-i Nur Külliyatından Mesnevî-i Nuriye (Türkçe Tercümesi) Müellifi Bediüzzaman Said-i Nursî Mütercim: Abdülkadir Badıllı Tenbih: (Mesnevî-i Nuriye) ismi, Türkçe tercümesine Hz. Üstad tarafından konulmuştur. Arapça ismi her ne kadar "El-Mesneviyy-ül Arabiyy-ün Nurî'dir. İsim, ism-i müzekker olduğundan, Mesnevî'den sonra (Nuriye) değil, (Nurî) gelmesi lâzımdır. Fakat bu sıfat Türkçe telaffuzunda ağır ve nâmüsta'mel bir sıfat olduğu gibi; "El-Mesneviyy-ül Arabî Li-r Resail-in Nuriye" yani, "Nur Risalelerinin Arabî Mesnevîsi" manasında dahi olduğu için, "Risale"nin müfredi veya Risalelerin cem'i için sıfat olarak Nuriye gelmesi lâzım olduğundan "Mesnevî-i Nuriye" ismi tam yerindedir. (Mütercim) *Takdimler, Mukaddeme, Tenbih, İhtar, İtizar *Lem'alar *Reşhalar *Lasiyyemalar *Katre *Katrenin Zeyli *Habab *Hababın Zeyli *Habbe *Habbenin Zeyli *Habbenin Zeylinin Zeyli *Zehre *Zehrenin Zeyli *Zerre *Şemme *14. Reşha *5. Ders *Şule *Şulenin Zeyli *Nur *Kızıl İcazdan Bazı Parçalar
#Rumuzat-ı Semaniye Bu risalenin sebeb-i telifi, Kur’ân’ın tercümesini Kur’ân yerinde camilerde okutmak olan dehşetli suikastına karşı bir nevi mukabeledir. Ziyade tafsilât ve lüzumsuz bahisler girmiş. Fakat o mücahidâne ve heyecanlı mukabelede kıymettar bir gaybî anahtarı hissedip meczubâne arattırmak içinde, lüzumsuz tafsilât ve zaif ve pek ince emareler dahi girmiş. Kalbime geldi ki: Yirmi Dokuzuncu Mektubun gayet ehemmiyetli ve lüzumlu ve parlak ve îcazlı olan Birinci Makamı, bu İkinci Makamın bütün kusûratını ve israfatını affettirir. Ben de kemâl-i sürurla şükrettim, o kusurları unuttum. *Birinci Parça: 28.Mektubun 7.Meselesinin Hatimesi *İkinci Parça: 28.Mektubun 8.Meselesi *Üçüncü Parça: 29.Mektubun 3.Kısmı *Dördüncü Parça: 29.Mektubun 4.Kısmı *Beşinci Parça: 29.Mektubun 8.Kısmı
#Tefekkürname: 29. Lem'a-yı Arabî #Arabî Münacat Risalesi: Bediüzzaman Hazretlerinin hakkında "Otuz birinci Lem'a'nın Üçüncü Şuaı olan Risale-i Münacattan Arabi bir parçadır. Gelen âyet-i uzmanın A'zamî bir tefsiridir." dediği Arapça bir münacat. #Arabi El-Hüccet-üz Zehrâ Risalesi: Bediüzzaman Hazretlerinin hakkında "Çok ehemiyetli Arabi bir risaleciktir. El hüccet-üz zehrâ risalesinden bir kısmının bir hülasasıdır" dediği Arapça bir parça. #Hizb-ül Mesnevi-ül Arabî: Bediüzzaman Hazretlerinin hakkında "Risale-i Nur'dan ehemmeyetle intişar eden Arabî Mesnevi-i Nuriye'nin içindeki kıymettar risalelerde eski Said'in yeni Said'e inkılabı zamanında dergh-ı ilahiyeye karşı münacatları, istiğfarları, tesbihatları ilm-el yakin derecesinde imanî şehadetlerinden parçalardır" dediği Arapça bir parça. #Ettefekkür-ul İmaniyyür Refi': Yirmidokuzuncu Lem'a-i Arabiye'nin İkinci Babı olarak te'lif edilmiştir. 29. Lem'a'daki kısım ve meali için 'buraya', Şualarda geçen ve bir kısmının Abdülmecid abi tarafından yapılan tercümesi için 'buraya' bakabilirsiniz. #Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı (Hamza) #Kur'an Hattı Risaleler #Ayet ve Hadis Mealleri
S=Risale:Sözler . SÖZLER . Birinci Söz . İkinci Söz . Üçüncü Söz . Dördüncü Söz . Beşinci Söz . Altıncı Söz . Yedinci Söz . Sekizinci Söz . Dokuzuncu Söz . Onuncu Söz . On Birinci Söz . On İkinci Söz . On Üçüncü Söz . On Dördüncü Söz . On Beşinci Söz . On Altıncı Söz . On Yedinci Söz . On Sekizinci Söz . On Dokuzuncu Söz . Yirminci Söz . Yirmi Birinci Söz . Yirmi İkinci Söz . Yirmi Üçüncü Söz . Yirmi Dördüncü Söz . Yirmi Beşinci Söz . Yirmi Altıncı Söz . Yirmi Yedinci Söz . Yirmi Sekizinci Söz . Yirmi Dokuzuncu Söz . Otuzuncu Söz . Otuz Birinci Söz . Otuz İkinci Söz . Otuz Üçüncü Söz . Lemeat . Konferans . Fihrist
M=Risale:Mektubat . MEKTUBAT . Birinci Mektup . İkinci Mektup . Üçüncü Mektup . Dördüncü Mektup . Beşinci Mektup . Altıncı Mektup . Yedinci Mektup . Sekizinci Mektup . Dokuzuncu Mektup . Onuncu Mektup . On Birinci Mektup . On İkinci Mektup . On Üçüncü Mektup . On Dördüncü Mektup . On Beşinci Mektup . On Altıncı Mektup . On Yedinci Mektup . On Sekizinci Mektup . On Dokuzuncu Mektup . Yirminci Mektup . Yirmi Birinci Mektup . Yirmi İkinci Mektup . Yirmi Üçüncü Mektup . Yirmi Dördüncü Mektup . Yirmi Beşinci Mektup . Yirmi Altıncı Mektup . Yirmi Yedinci Mektup . Yirmi Sekizinci Mektup . Yirmi Dokuzuncu Mektup . Otuzuncu Mektup . Otuz Birinci Mektup . Otuz İkinci Mektup . Otuz Üçüncü Mektup . İşarat-ı Gaybiye Hakkında Bir Takriz . Hakikat Çekirdekleri . Gönüller Fatihi Büyük Üstada . Fihriste-i Mektubat . Hakikat Işıkları . Dua
L=Risale:Lem'alar . LEM'ALAR . Birinci Lem'a . İkinci Lem'a . Üçüncü Lem'a . Dördüncü Lem'a . Beşinci Lem'a . Altıncı Lem'a . Yedinci Lem'a . Sekizinci Lem'a . Dokuzuncu Lem'a . Onuncu Lem'a . On Birinci Lem'a . On İkinci Lem'a . On Üçüncü Lem'a . On Dördüncü Lem'a . On Beşinci Lem'a . On Altıncı Lem'a .On Yedinci Lem'a . On Sekizinci Lem'a . On Dokuzuncu Lem'a . Yirminci Lem'a . Yirmi Birinci Lem'a . Yirmi İkinci Lem'a .Yirmi Üçüncü Lem'a . Yirmi Dördüncü Lem'a . Yirmi Beşinci Lem'a .Yirmi Altıncı Lem'a . Yirmi Yedinci Lem'a . Yirmi Sekizinci Lem'a .*Yirmi Dokuzuncu Lem'a . Otuzuncu Lem'a . Otuz Birinci Lem'a .Otuz İkinci Lem'a . Otuz Üçüncü Lem'a . Münâcat .Fihrist . Dua
Ş=Şualar .Risale:Şuâlar . ŞUÂLAR . İkinci Şuâ . Üçüncü Şuâ .Dördüncü Şuâ .Altıncı Şuâ . Yedinci Şuâ . Dokuzuncu Şuâ . On Birinci Şuâ . On İkinci Şuâ . On Üçüncü Şuâ . On Dördüncü Şuâ .Beşinci Şuâ . On Beşinci Şuâ . Birinci Şuâ . Sekizinci Şuâ *Yirmi Dokuzuncu Lem’a’dan İkinci Bab . Eddâî .Dua . İçindekiler
TH =Risale:Tarihçe-i Hayat . BEDÎÜZZAMAN SAİD NURSÎ TARİHÇE-İ HAYATI . Ön Söz .Giriş . İlk Hayatı . Barla Hayatı . Eskişehir Hayatı .Kastamonu Hayatı .Denizli Hayatı .Emirdağ Hayatı - Afyon Hayatı - Isparta Hayatı - Hariç Memleketler - Bedîüzzaman ve Risale-i Nur - Dua - İçindekiler
İİ. İŞARATÜ’L-İ’CAZ . Risale:İşarat-ül İ'caz . Tenbih . İfadetü’l-Meram . Kur'an'ın Tarifi . Fatiha Suresi . Bakara Suresi 1-3. âyetler . Bakara Suresi 4-5. âyetler . Bakara Suresi 6. âyet . Bakara Suresi 7. âyet . Bakara Suresi 8. âyet - Bakara Suresi 9-10. âyetler . Bakara Suresi 11-12. âyetler . Bakara Suresi 13. âyet . Bakara Suresi 14-15. âyetler . Bakara Suresi 16. âyet . Bakara Suresi 17-20. âyetler . Bakara Suresi 21-22. âyetler . Bakara Suresi 23-24. âyetler . Bakara Suresi 25. âyet Bakara Suresi 26-27. âyetler . Bakara Suresi 28. âyet Bakara Suresi 29. âyet . Bakara Suresi 30. âyet . Bakara Suresi 31-33. âyetler . Ecnebi Feylesofların Kur’an Hakkındaki Beyanatları . Mehmed Kayalar’ın Bir Müdafaası . Dua . Fihrist
MN= MESNEVÎ-İ NURİYE . İ’tizar . Mukaddime . Lem'alar Risalesi . Reşhalar . Lasiyyemalar . Katre . Hubab . Habbe . Zühre . Zerre . Şemme Risalesi . Onuncu Risale . Şule - Nokta . Münderecat Hakkında - Fihrist
AM=ASÂ-YI MUSA: Risale:Asa-yı Musa .Mukaddimat - Asa-yı Musa’dan Birinci Kısım - Birinci Mesele - İkinci Meselenin Bir Hülâsası - Üçüncü Mesele - Dördüncü Mesele - Beşinci Mesele - Altıncı Mesele - Yedinci Mesele - Sekizinci Meselenin Bir Hülâsası - Dokuzuncu Mesele - Onuncu Mesele - On Birinci Mesele - Asa-yı Musa’dan İkinci Kısım - Birinci Hüccet-i İmaniye - İkinci Hüccet-i İmaniye - Üçüncü Hüccet-i İmaniye - Dördüncü Hüccet-i İmaniye - Beşinci Hüccet-i İmaniye - Altıncı Hüccet-i İmaniye - Yedinci Hüccet-i İmaniye - Sekizinci Hüccet-i İmaniye - Dokuzuncu Hüccet-i İmaniye - Onuncu Hüccet-i İmaniye - On Birinci Hüccet-i İmaniye - Fihrist
BL BARLA LÂHİKASI- Risale:Barla Lahikası - : Takdim - Yedinci Risale olan Yedinci Mesele - Mukaddime - Yirmi Yedinci Mektup ve Zeylleri - Yirmi Yedinci Mektup'un Zeyli ve İkinci Kısmı - İkinci Zeyl - Yirmi Yedinci Mektup'un Üçüncü Zeyli - Yirmi Yedinci Mektup'un Üçüncü Kısmı ve Üçüncü Zeylin Nihayetidir - Mektubat'ın Üçüncü Kısmı (1) - Mektubat'ın Üçüncü Kısmı (2) - Kastamonu ve Emirdağ'da Yazılan Mektuplar
EL-2 EMİRDAĞ LÂHİKASI – 1 .Risale:Emirdağ Lahikası-1 . Yirmi Yedinci Mektup’tan Takdim - Birinci Kısım Mektuplar - İkinci Kısım Mektuplar - Üçüncü Kısım Mektuplar
EL-2 EMİRDAĞ LÂHİKASI – 2: Risale:Emirdağ Lahikası-2 . Yirmi Yedinci Mektup’tan (Emirdağ’ında ve Isparta’da Son İkametlerinde Yazılan Mektuplardır) Giriş - Birinci Kısım Mektuplar - İkinci Kısım Mektuplar - Üçüncü Kısım Mektuplar
KL Risale:Kastamonu Lahikası. Yirmi Yedinci Mektup’tan KASTAMONU LÂHİKASI: Takdim - Lemeat'tan Önceki Mektuplar - Lemeat'tan - Lemeat'tan Sonraki Mektuplar
STG SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ *Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar-1 *Birinci Şuâ *Sekizinci Şuâ *On Sekizinci Lem'a *Yirmi Sekizinci Lem'a *Sekizinci Lem'a *Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar-2 *Dua

Önceki Risale: Bakara Suresi 29. âyetİşarat-ül İ'cazBakara Suresi 31-33. âyetler: Sonraki Risale

وَ اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُٓوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَ يَسْفِكُ الدِّمَٓاءَ وَ نَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَ نُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖٓى اَعْلَمُ مَالَا تَعْلَمُونَ[]

Yani: “Düşün o zamanı ki Rabb’in melaikeye hitaben: ‘Ben yerde bir halifeyi yaratacağım.’ dedi. Melaike de: ‘Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın? Halbuki biz, hamdinle seni tesbih ve takdis ediyoruz.’ dediler. Rabb’in de: ‘Sizin bilmediğinizi ben biliyorum.’ diye onlara cevap verdi.”

Arkadaş! Melaikenin vücudunu tasdik ve kabul etmek imanın rükünlerinden biridir. Birkaç makamda bu rüknü ispat ve izah edeceğiz.

Birinci Makam[]

Arzın ecram-ı ulviyeye nisbeten pek küçük ve süflî olduğu halde canlı mahlukatla dolu olduğunu görüp âlemin de nizam ve intizamına dikkat eden insan, ecram-ı ulviyenin de o yüksek burçlarında, hayatlı sakinleri olduğuna kat’î bir şekilde hükmeder.

Evet, o burçlarda melaikenin vücudunu kabul etmeyen adamın meseli şöyle bir adamın meseline benzer: O adam, büyük bir şehre giderken şehrin bir kenarında pek küçük bir binaya tesadüf eder. Bakar ki insanlarla doludur. Ve arsalarına bakar ki canlı mahlukatla dolu. Ve gıdalarına bakar ki nebatat, balık vesaire gibi hayat şartları yerindedir. Sonra bakar ki pek uzakta milyonlarca apartmanlar, köşkler var. Aralarında, uzun uzun meydanlar, tenezzühgâhlar bulunur. Fakat o küçük binadaki insanların hayat şartları, o büyük binalarda bulunmadığından o yüksek, müzeyyen sarayları; sakinlerden boş, hâlî olduğunu itikad eder.

Melaikenin vücudunu tasdik eden adamın meseli ise şöyle bir şahsın meseli gibidir: O adam, o küçük hanenin insanlar ile dolu olduğunu görür görmez, bilâ-tereddüt o yüksek kasırların da hayat yeri ve onlarda da onlara münasip sakinler bulunduğuna hükmeder. Ve o yüksek kasırlara mahsus ve münasip hayat şartları vardır. Fakat oraların sakinleri pek uzak olduklarından görünmemeleri, yok olduklarına delâlet etmez.

Binaenaleyh arzın zevi’l-hayatla dolu olmasından kat’iyetle anlaşılıyor ki bu geniş boşlukta durmakta olan semalarda, yıldızlarda, burçlarda ve çok kısımlara münkasım ve müştemil semavatta, şeriatın “melaike” ile tesmiye ettiği zîhayatlar mevcuddur.

İkinci Makam[]

Bundan evvel ispat ve izah edildiği gibi hayat, mevcudatın keşşafıdır, belki mevcudatın neticesidir. Binaenaleyh bu geniş fezanın sakinlerden ve şu yüksek semavatın şenliklerden hâlî olduklarının imkânı var mıdır? Evet, bütün ukalâ-i akıl ve nakil, manevî bir icma ve ittifakla melaikenin mana ve hakikatlerine hükmetmişlerdir fakat tabirleri çeşit çeşittir.

Mesela meşaiyyun, “enva-ı mevcudatı idare eden ruhanî mahiyet-i mücerrede ile”; işrakiyyun ise “ukûl ve erbabü’l-enva” ile; dinler dahi “melekü’l-cibal, melekü’l-bihar, melekü’l-emtar” gibi tabirlerle tabir etmişlerdir. Hattâ akılları kör gözlerinde bulunan maddiyyun taifesi de melaikenin manasını inkâr etmeye mecal bulamadıklarından, fıtratın namuslarına nüfuz eden kuva-yı sâriye ile tabir etmişlerdir.

1. Sual[]

Sual: Kâinatın irtibatını, hayatını temin için hilkatte cereyan eden namuslar, kanunlar kâfi gelmez mi?

Cevap: Senin dediğin o sâri kanunlar, namuslar; itibarî ve vehmî emirlerdir. Muayyen vücudları, müşahhas hüviyetleri ancak onları temsil eden ve onların ma’kesi bulunan ve onların yularlarını ele alan melaike ile sabit olur.

Ve keza teşekkül-ü ervaha münasebeti olmayan şu camid âlem-i şehadete vücudun münhasır olmadığına, akıl ve nakil müttefikan hükmetmişlerdir. Binaenaleyh ervaha münasip ve muvafık çok âlemlere müştemil olan âlem-i gayb, melaike ile dolu ve âlem-i şehadetin hayatına mazhardır.

Hülâsa: Melaikenin mana-yı hakikati, bu izah edilen emirlerden tebarüz etti. Binaenaleyh melaikenin suretleri, eşkâlleri arasında, ukûl-ü selimenin kabul ettiği vecihle, şeriatın izah ve beyan ettiği şekildir ki: Melekler mükerrem abddirler, emirlere muhalefetleri yoktur ve muhtelif kısımlara münkasım ve latîf ve nurani cisimlerdir.

Üçüncü Makam[]

Arkadaş! Melaike meselesi öyle meselelerdendir ki bir cüzün sübutuyla, küll sabit olur; bir ferdin vücuduyla, nevi tahakkuk eder. Zira inkâr eden küllünü inkâr eder. Binaenaleyh zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar bütün din adamları her asırda icma ve ittifakla melaikenin vücuduna ve aralarında muhaverenin sübutuna ve müşahedelerinin tahakkukuna ve onlardan edilen rivayetlerin nakline hükmettikleri halde melaikenin hiçbirisinin insanlara görünmediği veya vücudları hissedilmediği elbette muhaldir.

Kezalik beşerin akaidine karışıp hiçbir zamanda, hiçbir inkılabda itirazlara maruz kalmayarak devam eden melaike itikadının bir hakikate, bir asla dayanmaması ve mebâdi-i zaruriyeden tevellüd etmemesi muhaldir. Her halde beşerin bu umumî itikadı, mebâdi-i zaruriyeden neş’et eden ve müşahedat-ı vakıadan hasıl olan ve muhtelif emarelerden tevellüd eden hadsî bir hükmün neticesidir. Evet, bu itikad-ı umumînin sebebi; kat’î bir surette manevî bir tevatür kuvvetini veren, pek çok defalar vukua gelen melaikenin müşahedelerinden hasıl olan zarurî ve kat’î delil ve emarelerdir. Çünkü melaike meselesi, beşerin malûmat-ı yakîniyesindendir. Eğer bunda şüphe olursa beşerin yakîniyatında emniyet kalmaz.

Hülâsa: Ruhanîlerden bir ferdin bir zamanda vücudu tahakkuk etse bu nev’in vücudu tahakkuk eder. Nev’in vücudu tahakkuk etse herhalde şeriatın beyan ettiği gibi olacaktır.

Bu âyetin, sâbık âyetle dört vecihle irtibatı vardır[]

Birinci Vecih[]

Bu âyetler, beşere verilen büyük nimetleri ta’dad ediyor. Birinci âyetle en büyük nimete işaret edilmiştir ki beşer, hilkatin neticesidir ve arzın müştemilatı ona teshir edilmiştir, istediği gibi tasarruf eder. Bu âyet ile de beşerin arza hâkim ve halife kılınmış olduğuna işaret edilmiştir.

İkinci Vecih[]

Üçüncü Vecih[]

Evvelki âyetle, canlı mahlukatın meskenleri olan arz ve semavata işaret edilmiştir. Bu âyet ile de o meskenlerin sakinleri olan beşer ve melaikeye işaret edilmiştir. Ve keza o âyet, hilkatin silsilesine; bu âyet ise zevi’l-ervahın silsilesine işaret etmişlerdir.

Dördüncü Vecih[]

Evvelki âyette hilkatten maksat beşer olduğu ve Hâlık’ın yanında beşerin bir mevki sahibi bulunduğu tasrih edildiğinde sâmi’in zihnine geldi ki: “Bu kadar fesat, şürur ve kötülüğü yapan beşere bu kadar kıymet neden verildi? Cenab-ı Hakk’a ibadet ve takdis için şu fesatçı beşerin vücuduna hikmetin iktizası ve rızası var mıdır?”

Sâmi’in bu vesvesesini def’ için şöyle bir işarette bulundu ki: Beşerin o şürur ve fesatları, onda vedia bırakılan sırra mukabele edemez, affolur. Ve Cenab-ı Hak, onun ibadetine muhtaç değildir. Ancak Allâmü’l-guyub’un ilmindeki bir hikmet içindir.

Cümlelerin arasındaki irtibata geldik[]

وَاِذْ : Bu kelime وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلٖيمٌ cümlesine atıftır. Halbuki aralarında münasebet olmadığı gibi اِذْ diğer bir اِذْ i iktiza eder. Binaenaleyh böyle bir takdire lüzum vardır:

اِذْ خَلَقَ مَا خَلَقَ مُنْتَظَمًا وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ … الخ Bu takdirde, ikinci اِذْ birincisine atıf olur ve her iki cümle arasında da münasebet bulunur.

اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً : Cenab-ı Hak müşavere yolunu öğretmek ile beşerin hilafetindeki hikmetin sırrını melaikeye istifsar ettirmek üzere bu cümleyi söyledi. Sâmi’in zihni, üç noktayı nazara alarak harekete geçti:

1- Melaike ne dediler?

2- Taaccüble hikmeti sordular.

3- Cinlere halife olmakla beraber, beşerde de kuvve-i gazabiye ve şeheviye halk edilmiştir. Bunlar, cinlerden daha ziyade fesat yapacaklardır.

İşte Kur’an-ı Kerîm قَالُٓوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَ cümlesiyle o üç noktaya işaret etmiştir.

Melaikenin sual-i taaccüb ve istifsarları bittikten sonra sâmi’, Cenab-ı Hak’tan verilecek cevabı beklerken Kur’an-ı Kerîm قَالَ اِنّٖٓى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ cümlesiyle cevap vermiştir. Yani “Eşya ve ahkâm, sizin malûmatınıza münhasır değildir. Adem-i ilminiz, onların vücuda gelmeyeceklerine sebep olamaz. Benim, beşerin hilkati hakkında bir hikmetim vardır; o hikmetin hatırası için fesatlarını nazara almam.” ferman etmiştir.

Cümlelerin heyet ve nüktelerine geldik[]

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ … الخ : Atfı ifade eden bu و münasebet-i atfiyenin iktizasına binaen وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ … الخ cümlesine matufun aleyh olmak üzere اِذْ خَلَقَ مَا خَلَقَ مُنْتَظَمًا cümlesinin takdirine işarettir.

Ve keza اِذْ zaman-ı maziyi ifade ettiği cihetle, sanki zihinleri geçmiş zamanların silsilesine götürür veya o silsileyi bu zamana getirir, ihzar eder ki zihinler, o zamanlarda vukua gelmiş olan hâdiseleri görsünler.

رَبُّكَ : Bu tabir, melaikenin aleyhine bir hüccet ve bir delildir. Yani “Allah seni terbiye etmiştir, hadd-i kemale eriştirmiştir ve seni beşere mürşid kılmıştır ki fesatlarını izale edesin. Demek, nev-i beşerin en büyük hasenesi sensin ki onların mefsedetlerini setrediyorsun.”

لِلْمَلٰٓئِكَةِ : Cenab-ı Hakk’ın müşavere şeklinde melaike ile yaptığı muhavere, melaikenin beşer ile fazla bir irtibat ve alâka ve münasebetleri olduğuna işarettir. Çünkü melaikenin bir kısmı insanları hıfzediyor, bir kısmı kitabet işlerini görüyor. Demek, insanlarla alâkaları ziyade olduğundan insanların ahvaline ehemmiyet veriyorlar.

اِنّٖى : Melaikenin اَتَجْعَلُ ile yaptıkları istifhamdan anlaşılan tereddütlerini reddetmekle, meselenin azamet ve ehemmiyetine işarettir.

اِنّٖى : Burada ى mütekellim-i vahde ile وَاِذْ قُلْنَا da mütekellim-i maalgayr zamirinin zikirlerinden şöyle bir işaret çıkıyor ki: Cenab-ı Hakk’ın halk ve icad fiilinde vasıtanın bulunmadığına, kelâm ve hitabında vasıtaların bulunduğuna işarettir. Bu nükteye delâlet eden başka âyetler de vardır. Ezcümle:

اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُ âyet-i kerîmesinde azamete delâlet eden نَا zamir-i cem’i, vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret olduğu gibi بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُ de müfred hükmünde olan lafza-i Celal, manaları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir.

جَاعِلٌ kelimesinin خَالِقٌ kelimesine tercihen zikri: Melaikenin medar-ı şüphe ve mûcib-i istifsarları, halk ve icad fiili değildir. Zira vücud hayr-ı mahzdır, halk Allah’ın fiilidir, Allah’ın fiili lâyüs’eldir. Ancak melaikeyi şüpheye davet eden ve istifsarlarına mûcib olan جَعل dir. Yani Cenab-ı Hakk’ın beşeri arzın tamirine tahsis etmesidir.

فِى الْاَرْضِ daki فٖى nin عَلٰى ya tercihi: Beşerin yer üstünde olduğu عَلٰى kelimesinin manasına muvafık ve münasip iken tercihen فٖى nin zikredilmesi, beşerin bir ruh gibi arzın cesedine nefh ve nüfuz ettiğine ve beşerin ölüp inkıraz etmesiyle arzın yıkılmasına işarettir.

خَلٖيفَةً : Bu tabir, arzın insanların hayatına elverişli şeraiti haiz olmazdan evvel arzda idrakli bir mahlukun bulunmuş olduğuna ve o mahlukun hayatına o zamandaki arzın evvelki vaziyetleri muvafık ve müsait bulunduğuna işarettir. خَلٖيفَةٌ tabirinin bu manaya delâleti, mukteza-yı hikmettir. Amma meşhur olan manaya nazaran o idrakli mahluk, cinlerden bir nevi imiş; yaptıkları fesattan dolayı insanlar ile mübadele edilmişlerdir.

قَالُٓوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَ : Bu cümle müste’nifedir. Bu istînaftan anlaşılıyor ki Cenab-ı Hakk’ın melaike ile olan hitabı, sâmi’i şöyle bir suale mecbur etmiştir ki: “Acaba melaikeler komşuluklarına gelecek insanları nasıl karşılayacaklardır? Hem onlar ile beraber olmaya ve komşu olmaya rızaları var mıdır? Hem fikirleri nedir?” Kur’an-ı Kerîm قَالُٓوا اَتَجْعَلُ cümlesiyle o suali cevaplandırmıştır.

2. Sual[]

Sual: قَالُٓوا اَتَجْعَلُ … الخ cümlesi اِذْ قَالَ cümlesine ceza olduğuna nazaran, aralarında lüzum lâzımdır. Halbuki lüzum görünmüyor?

Cevap: Melaike arzın müekkelleri bulundukları cihetle arz, onların idaresinde olur. Bu itibarla insanların arza halife kılınması hakkında melaikenin fikirlerini izhar etmek lüzumu vardır.

قَالَ – قَالُوا tabirleri, mukavele ve muhavere şeklinde müşavere üslubunu insanlara öğretmek içindir. Yoksa Cenab-ı Hak müşavereden münezzehtir.

Melaikenin اَتَجْعَلُ ile yaptıkları istifhamdan maksat; جَعْل e itiraz, جَعْل i inkâr etmek değildir. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın fiillerine itiraz etmeye ismetleri manidir. Ancak جَعْل in sebebi mahfî olduğundan taaccüble sebep ve hikmetini sormuşlardır. جَعْل tabirinden anlaşılıyor ki insanın ahvali, vaziyetleri ne tabiatın iktizasıdır ve ne de fıtratın icabıdır ancak bir câilin ca’li iledir.

3. Sual[]

Sual: فٖيهَا : Mesafe pek kısa olduğu halde, ikinci فٖيهَا nin zikrine ne ihtiyaç vardır?

Cevap: Birinci فٖيهَا ile beşerin bir ruh gibi arza nüfuz etmesiyle arzı ihya etmesine, ikinci فٖيهَا ise beşerin fesadı dahi Azrail gibi arzın kalbine kadar pençesini sokup arzı imatesine işarettir. Demek beşer, bir taraftan arzın şifası için bir ilaç iken, diğer taraftan ölümünü intac eden bir zehirdir.

مَنْ : Beşerden kinayedir. Kinayenin tasrihe sebeb-i tercihi: Melaikenin maksadı, beşerin şahsiyeti olmayıp ancak kendilerine sakîl, ağır gelen bir mahlukun Allah’a isyan etmesine işarettir.

يُفْسِدُ : Fesadın “isyan”a bedel zikri, isyanlarının nizam-ı âlemin fesadına sebep olacağına işarettir. Devam ile teceddüdü ifade eden muzari sîgasıyla fesadın zikredilmesi, melaikenin asıl istemedikleri ve inkâr ettikleri ancak isyanlarının devam ve istimrar ile vukua geleceğine ait olduğuna işarettir. Melaike beşerin isyanlarının devam ve istimrarını ya Cenab-ı Hakk’ın i’lamıyla bilmişlerdir veya Levh-i Mahfuz’a bakıp ondan almışlardır veyahut insanlardaki kuvve-i gazabiye ve şeheviyeden anlamışlardır.

فٖيهَا : Kuvve-i şeheviye ile arzda fesat hasıl olur, kuvve-i gazabiyenin tecavüzüyle katl ve kıtale mahal olur. Halbuki arz, takva üzerine tesis edilmiş bir mescid hükmündedir.

و ise fesat ile sefk gibi iki rezileyi birbirine atıf ve cem’eder. Çünkü fesat, sefk-i dimâya sebeptir.

يَسْفِكُونَ nin يَقْتُلُونَ ye tercihen zikrinden anlaşılıyor ki sefk, zulmen yapılan katldir. Bu ise fesada daha münasiptir. Çünkü katlin ifade ettiği mana, katlin mubah kısmına da şâmildir. Cihadda veya bir cemaati kurtarmak için yapılan katller gibi ki bu katl, fesada münasip olmaz.

اَلدِّمَٓاءَ : Sefk kelimesinin delâlet ettiği irâka-i demdeki demi tekiddir.

وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ : Beşerin ca’lindeki hikmeti soran melaikeye, sanki şöyle bir itiraz vârid olmuştur: “Beşerin Allah’a yapacağı ibadet ve takdis, onun ca’line sebeb-i kâfi gelmez mi ki ca’linin hikmetini soruyorsunuz?” İşte “vav-ı haliye” ile zikredilen وَنَحْنُ نُسَبِّحُ … الخ cümlesi, güya o itirazı def’etmeye işarettir.

نَحْنُ : Maâsiden masum melaikenin cemaatlerinden kinayedir. Cümlenin cümle-i ismiye şeklinde zikredilmesi, tesbihin melaikeye bir seciye olduğuna ve melaikenin tesbihata mülazım ve müdavim olduklarına işarettir.

نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ : “Bizler, bütün ibadetlerin sana mahsus olduğunu kâinata ilan ve Cenab-ı Uluhiyet’ine lâyık olmayan şeylerden münezzeh olduğuna iman ve bütün evsaf-ı azamet ve celal ile muttasıf olduğuna itikad ediyoruz.”

وَنُقَدِّسُ لَكَ : Bu ل ya sıladır, bir manayı ifade etmez veya ta’lil ve sebebiyet içindir.

Birinci ihtimale göre نُقَدِّسُكَ takdirinde olur. Yani “Seni takdis ve tathir ediyoruz.” demektir.

İkinci ihtimale nazaran نُقَدِّسُ لِاَجْلِكَ takdirinde olur. Yani “Biz nefislerimizi, fiillerimizi günahlardan temizlemekle beraber, kalplerimizi mâsivandan çeviriyoruz.” demektir.

Bu و ise iki rezileyi cem’ ve birbirine atfeden يَسْفِكُ deki و ın aksine ve inadına olarak, biri takdis diğeri tesbih iki fazileti cem’ ve birbirine atfediyor.

قَالَ اِنّٖٓى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ : Bu cümle, melaikenin istifsarından sonra “Acaba Cenab-ı Hak, istifsarlarına nasıl cevap verdi ve taaccüblerini ne ile izale etti ve beşerin onlara tercihindeki hikmet nedir?” diye sâmi’in kalbine gelen suale icmalî bir cevaptır, tafsili sonra gelecektir.

اِنّٖٓى اَعْلَمُ deki اِنَّ tahkiki ifade etmekle tereddüt ve şüpheyi def’etmek içindir. Bu ise müsellem olmayan nazarî hükümlerde olur. Halbuki burada Allah’ın halkın bilmediklerini bilmesi müsellem ve bedihî bir hükümdür, hâşâ melaikenin bu hükümde tereddütleri yoktur. Binaenaleyh burada bu اِنَّ Kur’an-ı Kerîm’in îcaz için ihtisaren icmal ettiği birkaç cümleye işarettir:

1- Beşerdeki maslahatlar ve beşerin hayr-ı kesîre nisbeten mefsedetleri, şerr-i kalildir. Şerr-i kalil için hayr-ı kesîri terk etmek, hikmete muhaliftir.

2- Beşerin hilafete olan sırr-ı liyakati, melaikece meçhul, Hâlıkça malûmdur.

3- Beşerin onlara tercih hakkını veren hikmet, melaikece meçhuldür.

4- اِنَّ nin ifade ettiği tahkik, bazen sarîh hükme değil, cümlenin bir kaydından istifade edilen zımnî bir hükme râci olur. Burada اِنَّ nin tahkiki لَا تَعْلَمُونَ kaydından istifade edilen hükm-ü zımnîye râcidir. Yani “Sizler muhakkak bilmiyorsunuz ve keza Allah’ın ilmi lâzım, beşerin vücudu melzumdur.” Bu cümlede ilm-i İlahînin vücuduna delâlet eden اَعْلَمُ den, beşerin vücuda geleceği tebarüz eder. Çünkü اَعْلَمُ nün delâletine göre, ilm-i İlahî taalluk ve tahakkuk etmiştir. Öyle ise beşerin vücudu herhalde olacaktır.

Melaikeye verilen o icmalî cevabın tahkiki hakkında اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ âyetinden şöyle bir izahat alınabilir ki: Cenab-ı Hakk’ın ef’ali hikmetlerden, maslahatlardan hâlî değildir. Öyle ise mevcudat, halkın malûmatında münhasır değildir. Öyle ise melaikenin adem-i ilimleri, beşerin adem-i vücuduna delil olamaz.

Ve keza Cenab-ı Hak hayr-ı mahz olarak melaikeyi yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behaim ve hayvanatı halk etmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kādir ve câmi’ olarak dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki beşerin şeheviye ve gazabiye kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlup olursa beşer, mücahedesinden dolayı melaikeye tefevvuk eder. Aksi halde hayvanattan daha aşağı olur çünkü özrü yoktur.

Önceki Risale: Bakara Suresi 29. âyetİşarat-ül İ'cazBakara Suresi 31-33. âyetler: Sonraki Risale

Advertisement