Yenişehir Wiki
Advertisement

Subhanallah Elhamdulillah Allahuekber

Tesbih/"Subhanallah":Cenab-ı Hakkı kusur ve noksanlıklardan tenzih etmek,buna karşılık,kul olarak kendi kusur ve noksanlıklarımızı hem sözümüzle hem fiilimizle itiraf edip kabullenmektir."Subhanallah" diyerek,İlahi huzurda kendi kusurlarımızı görüp istiğfar eder,Rabbimizi bütün noksanlardan pak ve müberra olduğunu,Rabbimizin dalalet ehlinin batıl fikirlerinden, yanlış zanlarında münezzeh ve ali olduğunu,kainatta gördüğümüz bütün kusur ve eksiklerden mukaddes ve uzak olduğunu kendi kendimize telkin eder, bütün alemlerin halifesi ünvanıyla İlahımıza takdim ederiz.

Tahmid/"Elhamdulillah":Allah'a bize layık gördüğü her türlü ihsan, lütuf ve nimetler için şükrümüzü bildirmek, buna karşılık, kul olarak da, kendi fakrımızı, yoksulluğumuzu, muhtaçlığımızı hatırlayıp Allah'a karşı sonsuz minnettarlımızı dile getirmektir."Elhamdulillah" diyerek, Cenab-ı Hakkın cemaline karşı dilimizle,kalbimizle ve bedenimizle şükranımızı arz eder, hem kendi ihtiyacımızın hem de bütün yaratılmışların ihtiyacının her an sonsuz bir rahmet ve kudretle karşılaştığını görüp ifade ederek, Rabbimizin ihsanlarına, nimetlendirmesine karşı şükreder, bütün yaratılmışlar adına O'nu hamd ve sena ile överiz.

Tekbir/"Allahuekber":Celali tecellileri ile biz Rabbimize nihayetsiz uzak olduğumuz halde, cemali tecellileri olan rahmetiyle, ihsanıyla, lutfuyla bize sonsuz yakınlığı gösteren,yani cemal ve cemal tecellilerini mükemmel bir dengeyle bize sunan Cenab-ı Hakka kemal sıfatıyla tazimlerimizi ifade etmektir.Bu anlamda,kemal,cemal ve celal dengesinin ifadesidir,yani Allahî tekbir etmemiz,Allah'ı tesbih etmemizin ve Allah'a hamd etmemizin sonucudur."Allahuekber" diyerek, Rabbimizin eksiksiz kudretine karşılık kendi zayıflığımızı ve aczimizi görüp itiraf ederiz.O'nun hiçbirleye muhtaç olmayan ve her şeyin her an muhtaç olduğu kudretine karşı sonsuz beğenimizi,hayranlığımızı ifade ederiz.Bütün yaratılmışların acizliği adına İlahımızın huzurunda huşu ile eğilip manen ve bedenen rukua gideriz, O'na iltica ettiğimizi, bir O'na güvendiğimizi,bir O'nu vekil bildiğimizi yine O'na ilan ederiz.

En üstün zikir: La ilahe illallah’tır

Rasulullah Sallu Aleyhi Ve Sellem buyurdu ki:

“ Allah’ın en sevdiği dört söz şunlardır: Subhan, Elhamdulillah, La ilahe ill ve Allahu ekber. Hangisiyle başlasan sakınca yok.”[1]

Yine buyurmuştur ki: “Muhakkak ki benim Subhan, Elhamdulillah, La ilahe ill ve Allahu ekber demem, benim için üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha sevimlidir.”[2]

Sübhanallah: Yani; Allah’ı takdis ve tenzih etmektir. Tesbih, takdisi gerektirir. Tenzih; Allah Teala’yı ona layık olmayan her şeyden, ortaktan, çocuk ve eş edinmekten, mutlak olarak sonradan olma her şeyden berî bilmektir. Bu Allah Teala’dan başkası için uygun olmayan yüce bir zikirdir.

Elhamdulillah: Hamd’in anlamı kemaliyle övgüdür. Allah Subhanehu hamdin tamamına müstehaktır. En güzel isimler ve yüce sıfatlar O’nundur. Rasulullah Sallu Aleyhi Ve Sellem buyurmuştur ki: “Allah Teala bir kuluna nimet verir de kul “elhamdulillah” derse mutlaka bu aldığı şeyden daha üstünü ona verilir.”[3] İbn Abbas Radıyu anhuma dedi ki: “Elhamdulillah sözü; Allah’ın nimetini, hidayetini ve yaratmasını ikrar ederek şükretmek demektir.” Rasulullah Sallu Aleyhi Ve Sellem:

“Duaların en üstünü Elhamdulillah sözüdür”[4] buyurmuştur. Yine Rasulullah Sallu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Elhamdulillah mizanı doldurur, Sübhan ve Elhamdulillah sözleri göklerle ve yer arasını doldurur.”[5] Denildi ki: “Şayet bu ikisinin sevabının değerine cisim takdir edilse, göklerle yer arasını doldurur. Bu ikisinin faziletinin büyüklüğünün sebebi, “Subhan” sözünün Allah Teala’yı tenzihi ve “Elhamdulillah” sözünün de Allah Teala’ya muhtaçlığı ifade etmesidir.

La ilahe illallah: Yani hakkıyla mabud olan yalnız Allah’tır. Bu, tevhid kelimesi, İslamın ilk şartı ve zikirlerin en üstünüdür. Rasulullah Sallu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“En üstün zikir: La ilahe illallah’tır.”[6] Denildi ki: bu kelimede iki özellik vardır. Birincisi: bütün harfleri ecveftir. Yani söylenirken çıkış yerleri karındandır. Harflerinden hiçbiri be, fe, mim gibi mahreci dudak olan şefehî harflerden değildir. Bu da bunun ağızdan değil, ihlâs ile kalpten söylenmesine işarettir. İkincisi: Bütün harfleri noktasız harflerdir. Bu da Allah Teala’dan başka bütün mabudlardan tecerrüde işarettir.

Bu kelime nefiy ve ispattan ibarettir. “La ilahe” sözü Allah Teala’dan başkasından ulûhiyeti nefyetmek, “İll” sözü de Allah Azze ve Celle’nin ulûhiyetini ispat etmektir. Bu cümle, Allah Subhanehu dışında ibadet edilen her şeyi reddetmeyi ve zatıyla ibadete layık olanın sadece Allah olduğunu ispat etmeyi ifade eder. Bu yüzden bunu söyleyen kimsenin, söylediğinin gereği olarak fiilen reddetmesi ve Allah Azze ve Celle’nin hakkını söz ile ispat ettiği gibi fiili ile de ispat etmesi gerekir. Zira amaç dil ile söylemek değil, bilakis bu mübarek kelimenin kapsadığı manayı gerçekleştirmektir.

Bu kelimenin Müslümanların şuurunda bariz bir yeri vardır. Kul, bununla yaratıcısı Tebarek ve Teala’ya kulluğa layık hale gelir. Boyun eğiş ve Allah Azze ve Celle’yi yücelterek ikrar eder, nefsi bu kelime ile parlaklaşır, yaratıcısı Subhanehu ve Teala’ya bu kelimeyle bağlanır, kişi İslam’ını bununla ilan eder, âlemlerin rabbi olan Allah’a inanmaları bununla belirtilir, emrine itaat edenler, Allah’ın sağlam ipine sarılanlar, Allah’a itimad edenler ve işlerini Allah’a havale edenler bu kelimeyle ayrılır.

Allahu ekber: Yani; Allah Azze ve Celle’nin her şeyden büyük olduğunu söylemektir. Arap dilinde tazim ve yüceltme anlamında en son sınırdaki kelimenin Allahu ekber sözü olduğu söylenmiştir. Yani sıfat olarak her şeyden büyüktür. Şair der ki: “Allah’ı her şeyden büyük ve ordularını en çok gördüm.”

Peygamber Sallu Aleyhi Ve Sellem namaza başlarken “Allahu ekber” derdi. Ömer b. el-Hattab Radıyu anh der ki: “Kulun Allahu ekber” demesi dünya ve içindekilerden hayırlıdır.”

Müslim; Kitabu’l-Edeb

Müslim; Kitabu’z-Zikr.

Sahihu Süneni İbn Mace (3067)

Sahihu Süneni’t-Tirmizi (2694)

Müslim; Kitabu’t-Tahare.

Sahihu Süneni’t-Tirmizi (2694)

Secdede Yaptığımız Tesbihin Anlamı

Secdede Yaptığımız Tesbihin Anlamı: ‘Tesbih’; Allah’ı O’na yakışmayan şeylerden tenzih etmek yani uzak tutmaktır. ‘Tesbih’ bir anlamda Allah’ı büyük tanıma, O’na noksan sıfatları yakıştırmama, ‘sübhânellah’ (sübhâne Rabbiye'l- a'lâ vb.) demek ve O’na ibadet etmektir. Bu bir çeşit Allah’ı zikirdir. Bazı âlimlere göre ‘tesbih’, zikrin türlerinden biridir. ‘Tesbih’; Allah’ı, kutsal yüceliğine lâyık olmayan kusur ve noksanlıklardan, insanların sahte ilâhlar hakkında düşündükleri eksik sıfatlardan gerek inanç, gerekse söz ve kalp ile tenzih etmektir, uzak tutmak ve aklamaktır. Tesbih, bir nevi protestodur. İnandığımız Allah'a birileri iftira atıyor. O'na ait olan vasıfları başkasına vermeye kalkışıyor. O'nun isimlerini, sıfatlarını kendi sevdiklerine, bağlandıklarına yakıştırıyor ve onları ululayıp yüceltiyor. İşte biz, bu durumu red ve protesto için "sübhânallah" diyoruz. Bunu söylerken, şirki protesto ettiğimiz gibi, aynı zamanda da O'nu yüceltip övmüş oluyoruz. Kur'an'da kullanıldığı şekilde tesbih, üç temel anlama gelir. 1- Aklama-uzaklaştırma; 2- Zikir/anma, dua, namaz; 3- Kâinattaki her şeyin O'nun düzenine uyduğu.

Allah Teâla (cc) yücedir, uludur, azimdir. Hiç bir şey O’nun benzeri ve dengi değildir. O en yüce sıfatlara sahiptir. Insanların aklına gelebilecek bütün eksik ve noksan sıfatlardan, kusurlardan uzaktır. Allah (cc) hakkında, insanlara ve diğer yaratıklara ait şeyler düşünülemez. O, bütün bunların dışındadır. Sübhânallah şiarı, şirki mahkûm etmek için söylenir. Kâfir insan ve cinlerden/şeytanlardan başka her şey, Allah'a kul oluyor, secde ve tesbih ediyorken, bu hayvandan aşağı yaratıklar, bu nizam ve uyumu bozuyorlar. İşte bu fesat/düzen dışılık sübhânallah şiarıyla reddediliyor. İşte, Allah’ı mükemmel (en yüce) sıfatlarla düşünmek, O’nu noksan sıfatlardan tenzih etmek (uzak tutmak), tesbih’tir. Aynı kökten gelen ‘Sübhan’ Allah’ın bir ismidir. Yani, çok tenzih edilen, Allah’a inanmayanların O’nun hakkında düşündüklerinden ve söylediklerinden, her türlü kusurdan uzak olan demektir ‘Fe sübhanellah’ cümlesi, Allah’ın bütün eksikliklerden uzak, ama yüce sıfatların sahibi olduğunu ifade eder. Allah’ın zatının temizliğini ve kutsallığını da anlatır. (Bu cümle hem bir zikir, hem Allah’tan yardım isteme, hem de bazen bir şeye hayret edildiği zamanlarda kullanılan bir cümledir.) ‘Tesbih’ ibadetinde Allah’ın büyüklüğüne yönelik bir hayret ifadesi bulunmaktadır. Bunun yanında onda Allah’a ait yüceliğin itirafı ve O’nu noksan sıfatların uzağında görme inancı vardır. Talha b. Ubeydullah diyorki: Peygamberimiz'e ‘sübhanellah’ın tefsirinden sordum. Buyurdu ki: “O, Allah’ı O’nun dışındaki her şeyden tenzih etmedir (uzak tutmadır).” (Kurtubî, nak. Saffetü’t Tefâsir, 1/47 ) Allah’ı tesbih etmeyi ifade eden âyetler Kur’an’da bir hayli fazladır. Kur’an, Allah’ı zikretmeyi ve tesbih etmeyi beraber anıyor. Bu durum her iki ibadetin de ortak yanları olduğunu gösterir. “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (33/Ahzâb, 41- 42; 3/Âl-i İmran, 41) Sabah ve akşam vakitleri zikir ve Allah’ı tesbih için en uygun zamanlardır. Ancak sabah-akşam ifadesi bütün günü kapsaması sebebiyle, âyet; Allah’ı her an zikredin, tesbih edin, bunu devamlı yapın anlamına da gelir. (Allahu a’lem) Aynı anlamı değişik ifadelerle bir kaç âyette daha görmekteyiz. “Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol. Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.” (20/Tâhâ, 130. Ayrıca bkz. 40/Mü'min, 55; 50/Kaf, 39) Birçok âyette ise Hz. Peygamber'in şahsında bütün mü’minlerin Allah’ı hamd ile tesbih etmeleri emrediliyor. “Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.” (15/Hıcr, 98. Ayrıca bkz. 25/Furkan, 58; 52/Tûr, 48; 56/Vâkıa, 74, 96; 87/Â’la, 1; 110/Nasr, 3). Bütün Varlıklar Tesbih Ederler: Arşın etrafını çevirmiş melekler Allah’ı sürekli tesbih ederler. (39/Zümer, 75). Bir kısmı da Allah’ı tesbih eder ve bununla beraber yeryüzünde olanlar için istiğfar ederler. (42/Şûrâ, 5) Allah’ın yanında bulunanlar da Allah’ı tesbih ederler. (41/Fussilet, 38; 7/A’râf, 206) Kur’an’ın haber verdiğine göre yerde ve gökde olan bütün yaratıklar Allah’a tesbihte bulunurlar. Kur’an bunu bazen geçmiş zaman kipiyle ‘tesbih etti’ şeklinde, bazen de şimdiki zaman kipiyle ‘tesbih eder/ediyor’ şeklinde vermektedir. Bu, varlıkların geçmişte ve şimdi sürekli tesbih ile meşgul olduklarını gösteren bir gerçektir. (57/Hadîd, 1; 59/Haşr, 1, 24; 61/Saff, 1; 24/Nûr, 41; 62/Cuma, 1 vd.) İnsan dışındaki canlı veya cansız varlıkların nasıl tesbih ettiklerini bilmiyoruz. Bu konuda bir çok açıklama yapılmıştır ama doğrusu onların tesbihlerinin nasıl olduğunu anlamak hem zor, hem de bunu anlama diye bir görevimiz yoktur. Bize düşen, bütün varlıkların ister istemez Allah’a teslim olup O’nu tesbih ettiklerini bilmek ve böyle bir gerçeğe şüphesiz inanmaktr. Bunu kabul ettikten sonra, onlar gibi bu yüce zikre katılmak, onlarla beraber Allah’a tesbihte bulunmaktır. Tıpkı Dâvud (a.s.) ile birlikte tesbih etsinler diye boyun eğdirilen dağlar gibi (21/Enbiyâ, 79; 38/Sâd, 18). “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlayamazsınız. O halîm’dir, bağışlayandır.” (17/Isrâ, 44) Onların tesbihlerini anlayamacağımıza göre, bu konudaki gayret boş bir çabadır. Burada önemli olan, evrendeki bu imana katılmak, bu koro ile beraber, âlemlerin Rabbini, O’nun layık olduğu gibi anmaktır.


Eski zamanlarin birinde saf mi saf temiz mi temiz, her seye ve herkese kanan bir adam yasarmis. Tum muradi insanlara hizmet edip Rabbinin rızasini kazanmakmis. Fakat bazi kendini bilmez insanlar, onun bu safligindan yararlanip, ona kotu sakalar yaparlar, uzerlermis. Gel zaman git zaman, bu saf adamin koyunden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcagizi da yanlarinda goturmeye karar verirler. "Yolda biraz takiliriz, zaman geciririz." diye. Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yuce Allah'in evi Beytullah tum heybetiyle gorunmus. Muslumanlar ve bizim iyilik timsali saf adamimiz, heyecan ve sevincle ona kosmus ve umre vazifelerini yerine getirmisler. Yaklasik on gun burada ibadet ve taatla mesgul olan kafile artik toparlaniyormus. Simdi Resûlullah'a varma zamani gelmisti. Nur sehir Medine'ye gitmek icin yola koyulmuslardi. Mekke'den bir mil mesafe ayrilmislardi ki, iclerinden biri cantasindan birtakim kâgitlar cikarmis, acele ile arkadaslarina dagitmaya baslamis. "Bu nedir?" diyenlere: "Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasin, ona muthis bir oyun hazırladım." demis. Kafilede olan herkese dagitmis. O kâgitlardan sadece saf adama vermemis. Arkadaslari dayanamamis, "Cabuk anlat, oyunun nedir?" demisler. Adam:

"Bakin, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâgitların ne oldugunu soracak." "Eee, biz ne diyecegiz?" diye atilmis arkadaslari. "Diyecegiz ki, bu kâgitlar bize cennetten gelmistir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gonderdi." diyecegiz. Arkadaslarindan bazılari: "Fakat bu cok agir bir saka." dedilerse de bu isi yapmaya karar verdiler. Biraz sonra saf adam yanlarina gelmisti. Birde ne gorsun, herkesin elinde birtakim kagitlar, onu opup kokluyorlar. Dayanamadi: "Ey benim arkadaslarim! Nedir o elinizdeki opup kokladiginiz kâgitlar?" diye sordu. Hepsi birbirlerine kas goz edip gulusmuslerdi. Bu oyunu hazirlayan zat ona: "Aaa, senin bu kâgitlardan haberin yok mu?" "Hayir, yok." "Ama nasil olur, bak, hepimize gonderildi bundan." "Fakat anlamiyorum, nedir onlar? Kim gonderdi?" "Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi begenip kabul eden Allah gonderdi." Saf adam âdeta beyninden vurulmustu. Son baharda yapraklari dokulup en ufak bir ruzgârda titreyen bir gul agaci yapragi gibiydi. Dudaklari: "Rabbim! Rabbim! diye kipirdıyordu. Aniden yonunu Mekke'ye cevirdi. Kâbe karsisindaydı; birden olanca kuvvetiyle kosmaya basladi. Arkadaslarinin "Dur, gitme! Saka yaptik." sozlerini duymuyordu bile. Onun gonlu yanmisti, hem de nasil bir yangin? Belki Nil nehri oraya aksa, sonduremeyecekti. Dusuyor, kalkiyor, agliyordu. Sonunda kavusmustu Beytullah'a. Ona oyle bir sarildi ki, gozyaslarini, Kâbe'nin ortusu icine cekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a baglamis haykiriyordu: "Ey yuceler yucesi Allah'im! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatimi vermedin, ne kusur ettim? Allah'im! Arkadaslarim oyle mutlu ve sevincli, ben boyle boynu bukuk yetim kaldim. Rabbim! Sana yalvariyorum! Benim de beratimi ver. Ne olur Allah'im, beratimi ver!" O, boyle yalvarirken, kafasina bir seyin degip yere dustügunu hissetti. Bir de ne gorsun, arkadaslarinin ellerindeki kâgitlardan cok daha guzel bir kâgit. Hemen aldi, sevincten ne yapacagini sairrmısti. Hemen kalkti kafilesine dogru kosmaya basladi. Bir yandan da bagiriyordu: "Aldim! Aldim! Ben de beratimi aldim!?" Arkadaslarinin hepsi sasirmısti. Adam yanlarina gelince, hemen elindeki kagidi aldilar. O da neydi? Bu kâğgi nasil da guzel kokuyordu! Hayatlarinda hic bu kadar guzel bir koku koklamamislardi. Ustelik cok garip harika desenli bir kâgitti. Simdi hepsi telaslanmislardi, isin icinde bir is vardi. Hic vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye donduler ve o devrin buyuk âlimi bir buyuk zata gittiler. Kâgidi ona verdiler. O âlim zat kâgidi eline alir almaz, ayaga kalkti. "Subhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâgidi acinca hayret ve dehseti artti: "Bu," dedi, "bu bir berattir. Falan adama yazilmistir. Hem de nur murekkeple yazilmistir." Hepsi donmuslardi. Kimileri hungur hungur agliyordu. Âlim o saf adami kucaklamis sakallarından, yuzunden, ellerinden opuyordu. "Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu. Allah, bu saf kuluna rahmet etmis, ona nazar edip mukâfatlandirmis ve arkadaslarina da bir ders vermisti...

Sual: En kıymetli tesbih yani zikir nedir? CEVAP En kıymetli tesbih, namazlardan sonra çekilen Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahü ekber’dir.

Bu tesbihten sonra en kıymetli tesbih ve zikir La ilahe illallah demektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (En üstün tesbih Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber’dir.) [Müslim]

(La ilahe illallah demek 99 belayı defeder, en aşağısı sıkıntıdır.) [İ.Asakir]

(Temcid, yani La havle ve la kuvvete illa billah, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdır.) [Hakim]

(Zikirde "La ilahe illallah"dan, efdali yoktur.) [Taberani]

(Zikrin efdali, La ilahe illallah, duanın efdali de elhamdülillahtır.) [Tirmizi]

(Allah indinde en kıymetli söz, "Sübhanallahi ve bihamdihi"dir.) [Müslim]

("Sübhanallah" diyen Uhuddan daha büyük sevaba kavuşur. "La ilahe illallah" ve "Allahü ekber" demek de böyledir.) [Beyheki]

(Gece ibadeti zor gelen, hayra mal sarf edemeyen veya düşmanla savaşmaya korkan, çok Sübhanallahi ve bihamdihi desin. Bu, Allah yolunda harcayacağı bir altın dağdan daha kıymetlidir) [Taberani]

(Zor bir duruma düşen, "Bismillahirrahmanirrahim ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm" derse, Allahü teâlâ, onu her türlü bela ve musibetten korur.) [Deylemi]

(Cennet hazinesi olan, "Sübhânallahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallâhü ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" demeye devam edenin ağaçtan yaprak döküldüğü gibi günahları dökülür.) [Ramuz]

(Dilde hafif, terazide ağır ve bağışlayıcı olan Allah indinde en kıymetli iki cümle: "Sübhanallahi ve bihamdihi, Sübhanallahilazim") [Müslim]

(Şu beş şeyi dilinizden düşürmeyin: Sübhanallah, Elhamdülillah, La ilahe illallah ve La havle vela kuvvete illa billah.) [Taberani]

(Allahü teâlânın indinde, tekbiri, tahmidi, tesbihi ve tehlili sebebiyle Müslüman olarak ihtiyarlayan bir müminden daha efdal kimse yoktur.) [İ. Ahmed]

(Tekbir Allahü ekber, Tahmid Elhamdülillah, Tesbih Sübhanallah, Tehlil La ilahe illallah, Temcid La havle vela kuvvete illa billah demektir.)

Kur’an-ı kerimde, Bâkıyat-üs-sâlihat [sürekli kalan iyi işler] geçmektedir. Resulullah buyurdu ki: (Bâkıyat-üs-sâlihatı, çok söyleyin. Bunlar; tesbih, tehlil, tahmid, tekbir ve temciddir.) [Taberani]

Her gece yatarken yüz defa (Sübhânallahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallâhü ekber) okuyan kimse, yüz defa tesbih, tahmid ve tekbir söylemiş olur. Böylece, muhasebe yapmış, kendini hesaba çekmiş sayılır.

Bir kimse, (Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim) derse, hem tesbih [sübhanallah], hem tekbir [Allahü ekber], hem tahmid [hamd] , hem tehlil [la ilahe illallah], hem temcid [la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim] söylemiş olmakla, en kıymetli tesbihi okumuş olur.

Zül-celal vel-ikram Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Ancak celâl ve ikrâm sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.) [Rahman 27]

(Celâl ve ikrâm sahibi Rabbinin adı çok yücedir.) [Rahman 78] [Celal, Allahü teâlânın kahr ve gazab sıfatlarındandır, azamet, büyüklük, hiçbir şeye muhtaç olmamak demektir.]

Âyet-i kerimede geçen zül-celal vel-ikram ifadesinin ism-i a’zamdan olduğu bildirilmiştir. Bu bakımdan bilhassa dualarda bunu çok söylemek gerekir. Peygamber efendimiz, bir kimsenin (Ya zel-celali vel-ikram) diyerek dua ettiğini duyunca, (Allah’tan ne istersen iste, duan kabul olur) buyurdu. (Tirmizi)

Başka bir hadis-i şerif de şöyle: (Ya zel-celali vel-ikramı çok söyleyin, ona çok devam edin.) [Tirmizi]

Advertisement