Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Şiir Metni Güncel Türkçesi İngilizce tercüme Osmanlıca

"Rûhum benim oldukça bu îmanla berâber

Üç yüz sene, dörtyüz sene, beş yüz sene bekler."

Malta-Süleyman Nazif


Beş yüz sene bekler mi? Nasıl bekliyeceksin?

Rûhun da asırlarca bu hüsrânı mı çeksin?

Karşımda duran dehşeti - gûyâ - edip îmâ,

"Hüsran"deyiverdim, hani, birdenbire, amma,

Mahşer gibi âfâkımı sarmış zulümâtın,

Teşrîhine kâmûsu yetişmez kelimâtın!

Kaç yüz senedir bekliyoruz, doğmadı ferdâ;

Artık yetişir çektiğimiz leyle-i yeldâ.

Bir nefha-i rahmet de mi esmez? diye, sînem,

Yandıkça, semâdan boşanıp durdu cehennem!

Lâkin, bu alev selleri artık dinecektir;

Artık bize nâr inmeyecek, nûr inecektir.


Ey, tek karagün dostu, bu hicran-zede yurdun!

Sen milletin âlâmını dünyâya duyurdun,

En korkulu günlerde o müdhiş kaleminle...

Takdîs ederiz nâmını... Lâkin, beni dinle:

Azmin, emelin heykel-i zî-ıûhu iken, dün,

Bilmem ki, bugün, ye´se nasıl oldu da, düştün?

Çoktan beridir bekledi... Bekler... diye, millet,

A´sâra mı sürsün bu sefâlet, bu mezellet?

İslâm ilinin sâde esâret mi nasibî?

Sen, yoksa, unuttun mu o mâzî yi mehîbi?

Etrâfa bakıp sarsılacak yerde ümîdin,

Vicdânını, îmânını bir dinlemeliydin.

Garb´ın ebedî gayzı ederken seni me´yûs,

"İslâm´a göz açtırmayacak, dersen, o kâbûs"

Mâdâm ki Hakk´ın bize va´dettiği haktır,

Şark´ın ezelî fecri yakındır, doğacaktır.

Hiç bunca şehîdin yatarak gövdesi yerde,

Deryâ gibi kan sîne-i hilkatte tüter de,

Yakmaz mı bu tûfan, bu duman, gitgide Arş´ı?

Hissiz mi kalır lücce-i rahmet buna karşı?

İsyan bize râci´se de, bir böyle temâşâ,

Sığmaz sanırım, adl-i İlâhîsine, hâşâ!


İslâm´ı, evet tefrikalar kastı, kavurdu:

Kardeş, bilerek bilmeyerek kardeşi vurdu.

Can gitti, vatan gitti, bıçak dîne dayandı;

Lâkin, o zaman silkinerek birden uyandı.

Bir gör ki: Bugün can da onun, kan da onundur;

Dünyâ da onun, din de onun, şan da onundur.

Bin parça olan vahdeti bağlarken uhuvvet,

Görsen, ezelî râbıta bir buldu ki kuvvet:

Saldırsa da kırk Ehl-i Salîb ordusu, ko1 kol,

Dört yüz bu kadar milyon esîr olmaz, emîn ol.

" Ruhum benim oldukça bu imanla beraber

Üç yüz sene, dört yüz sene, beş yüz sene bekler"

Malta-Süleyman Nazif


Beş yüz sene bekler mi? Nasıl bekleyeceksin?

Ruhun da yüzyıllarca bu acıyı mı çeksin?

Karşımda duran dehşeti - sözde - edip îmâ,

" Acı" deyiverdim, hani, birdenbire, amma

Mahşer gibi ufuklarımı sarmış karanlıkların,

Anlatılmasına sözlüğü yetişmez kelimelerin!

Kaç yüz senedir bekliyoruz, doğmadı yarınlar;

Yaşadığımız uzun geceler artık yetişir

Bir rahmet rüzgârı da mı esmez? diye yüreğim.

Yandıkça, gökten boşanıp durdu cehennem!

Fakat, bu alev selleri artık dinecektir;

Artık bize ateş inmeyecek, nur inecektir.


Ey, tek kara gün dostu, (2) bu ayrılık açılarıyla kıvranan yurdun!

Sen milletin elemlerini dünyaya duyurdun,

En korkulu günlerde o müthiş kaleminle... (*)

Adını saygıyla anarız... Fakat, beni dinle:

Azmin, idealin canlı bir heykeli iken, dün,

Bilmem ki, bugün, ümitsizliğe nasıl oldu da, düştün?

Millet çoktan beridir bekledi... bekler... diye

Yüzyıllarca mı sürsün bu yoksulluk, bu aşağılanma?

İslâm ülkelerinin nasibi yalnızca esirlik mi?

Sen yoksa, unuttun mu o şanlı geçmişi?

Etrafa bakıp sarsılacak yerde ümidin.

Vicdanını, imânını bir dinlemeliydin.

Batı'nın sonsuz kini seni ümitsizliğe sürüklerken,

"İslâm'a göz açtırmayacak, dersen, o kâbus"

Madem ki Allah'ın bize vadettiği haktır,

Doğu'nun ezelî aydınlanışı yakındır, doğacaktır.

Hiç bunca şehidin yatarak gövdesi yerde.

Derya gibi kan yaradılışın bağrında tüter de

Yakmaz mı bu tufan, bu duman, gitgide Arş'ı?

Hissiz mi kalır Allah'ın merhamet dalgası buna karşı?

İsyan kullara mahsus ise de, bir böyle manzara,

Sığmaz sanırım, Allah'ın adaletine, asla!


İslâm'ı, evet bölünmeler kastı, kavurdu:

Kardeş, bilerek, bilmeyerek, kardeşi vurdu.

Can gitti, vatan gitti, bıçak dine dayandı;

Fakat, o zaman silkinerek birden uyandı.

Bir gör ki: Bugün can da onun, kan da onundur;

Dünya da onun, din de onun, şan da onundur.

Bin parça olan birliği bağlarken kardeşlik,

Görsen, ezelî bağlar bir buldu ki kuvvet:

Sadırsa da kırk Haçlı ordusu, kol kol,

Dört yüz bu kadar milyon esir olmaz, emin ol.


Ankara-Taceddin Dergâhı 15 Nisan 1921


(1) Bu şiir, İngilizler tarafından 1920'de

Malta'ya sürülen Süleyman Nazif'in oradayken yazdığı Son Nefesimle Hasbıhal şiirine cevap olarak yazılmıştır.

Baştaki beyit bu şîre aittir.

(2) Burada Süleyman Nazif in müttefiklerin İstanbul'u

23 Kasım 1918'de işgal etmesinin ertesi günü Hâdisât gazetesinde yayımladığı

"Kara Bir Gün " makalesine işaret edilmektedir.

(*) Nazif kahraman bir vatanperverdi.

Bu hakikat kendisinin bir kaç defa hayatını hiçe

saymasıyla sabittir.

"My soul and my faith is quite &nbsp Three hundred years, four hundred years, waiting for five hundred years " Malta-Suleyman Nazif






Five hundred years waiting for? How do I wait? Is the soul also draws hundreds of years of this pain? The horror of standing in front of me - so called - whether by implication, "Pain," I said, you know, suddenly, what Judgement as darkness surrounding my horizon, Glossary of words told not grow! How many hundred years and look forward to tomorrows unborn; We live longer nights grow longer don’t blow a wind of mercy? my heart is so. Burned, stopped the hell of divorce from the sky! However, this flame will stop flooding; Blaze will not to us , light will descend.


O, only dark days-friendly, (2) twisted angles, this separation of the country! You aspration of nation announce to the world ... (*)


The most fearful day, that great pen ... (*) we commemorate your name ... But, listen to me:


Yesterday is, while a statue of a live of determination and the ideal, I do not know, today, how did despair, you fallen?

National had already waited for since ... wait ... that Did Go Wrong centuries this poverty, this humiliation? Only the portion in the countries of the Islamic Slavery? You do not have a glorious history it is forgotten? Look around where your hope is shaken. you should listened conscience and faith


His hatred for the West's endless despair you drag,


you say Nightmare give no respite to islam Now that you're God promised us is true, Close to the enlightenment of the East, will arise. The body lying where so many martyrs.

like a sea of blood the heart of creation

don’t burn whether this flood, the smoke, getting the Throne? Against this wave of God's mercy is numb? Servants of the revolt-off in a such a landscape, I think I fit into God's justice, I never!


Dissociation turn İslam:


Sister, knowingly, unknowingly, his brother shot.


Carter is gone, gone home, endured a knife to religion; But, then suddenly woke up shivering. One is on: Today at his life, the keepers of the blood; In the world and his religion and the keepers of glory of him. Thousands of tracks connecting the unity of brotherhood, Could see, without a binding force found that: Attacks in the forty


Four hundred million, this much isn't captive




April 15, 1921, Ankara-Taceddin lodge




(1)This poem is by the British in 1920,Malta Süleyman Nazif was written there, poem was written in response to Son Nefesimde Hasbihal. The first couplet belongs to this poetry


(2)Here, the Suleyman Nazif Allies. 23 November 1918, the day after invasion of istanbul. Hâdisât newspaper published on "Black Day" is pointed out the article.


(*)Nazif, a hero and he loved his country. This is a true. himself a few times count with no attention is understandable.

Buraya
Azimden Sonra Tevekkül Gölgeler Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Bülbül
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

'Latin harflerine transkriptli metin Sadeleştirilmiş metin İngilizce Tercümesi

Advertisement