PEYGAMBER EFENDİMİZİN RAMAZAN İLE İLGİLİ HADİSi ŞERİFLERİ,-2
"Zimen Defteri" diye büyük dedelerimizin hatırlayabileceği bir gelenek vardı Ramazan ayında..
Hali vakti yerinde olanlar kılık-kıyafet değiştirerek hiç tanımadıkları mıntıkalara gidip, bakkalın, manavın tenha zamanlarını seçerek:
- "Zimen defteriniz var mı?" diye sorarlardı,
("Zimen defteri", o esnaftan borcunu yani veresiye mal alan mahalle sakinlerine ait hesap defteri, yani "Borçlu ile borcunun miktarı yazılı olan defter" )
Esnaf bu defteri çıkarınca, gelen şöyle derdi:
-"Lütfen baştan, sondan ve ortadan şu kadar sayfanın yekununu yapınız."
Esnaf da bu kadar sayfanın toplamını hesaplar ve gelen de kesesini çıkartarak öder,
-"Silin borçlarını, Allah kabul etsin" diyerek çeker giderdi.
Böylelikle, borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu, borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmez,
bu işte hiçbir maddi çıkar düşüncesi gözetmeksizin,
sırf Allah'ın rızasını kazanmak ve ihtiyacı olanın sıkıntısını gidermek amacıyla;
karşılıksız, riyasız, gösterişsiz olarak verdiklerini unutur ve bu şuurla verebilmenin de bir mazhariyet,
Allah'ın bir lütfü olduğunu bilerek buna şükrederlerdi....
Sadaka Taşları ve Zimen Defteri
Ahmed Said GÜNDÜZ
“Mallarını Allah yolunda sarf eden, sonra sarf ettikleri şeyin arkasına başa kakma ve (gönül) incitme katmayanlar var ya, onların, Rableri katında mükâfâtları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar. Güzel bir söz ve bir bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah, Ganî (kullarının sadakasına ihtiyâcı olmayan)dır, Halîm (cezâlandırmakta hiç acele etmeyen)dir.
Ey îmân edenler! İnsanlara gösteriş için malını sarf eden, Allah’a ve âhiret gününe îmân etmeyen kimse gibi başa kakmak ve (gönül) incitmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın! İşte onun misâli, üzerinde biraz toprak bulunan bir kayanın hâli gibidir ki, ona şiddetli bir yağmur isâbet etmiş de, onu çıplak bir hâlde bırakmıştır. (Onlar) kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu (inkârlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.” (Bakara Sûresi 2/262-264)
SADAKA TAŞLARI
Ecdâdımız, medeniyetimizin hamurunu İslâmiyet’in ve Kur’ân’ın nûruyla yoğurdu. Bu sebeble, medeniyet târihimizin her köşesinde, İslâmiyet’in hayâta nasıl en güzel bir şekilde tatbik edildiğinin nümûneleriyle karşılaşıyoruz. Bunun en bâriz misâllerinden birisi de sadaka taşları olsa gerek.
SADAKA TAŞLARININ BULUNDUĞU YERLER
Sadaka taşlarının boyları bir iki metre arasında değişmekte olup, çoğunlukla silindir ya da kare prizma şeklindedirler ve üst kısımlarında küçük birer oyuk bulunmaktadır. Kimi zaman da cami duvarlarının içine yerleştirilmişlerdir.
Sadaka taşları, câmi veya mescid avlularında, bulaşıcı hastalığa yakalanmış hastaların bulundukları yerlerin çevresinde, dergâh, tekke, türbe ve mezarlıkların etrafında, mahallelerin birleştiği köşebaşlarında ya da fakir ve kimsesiz insanların kaldıkları yerlerin çevresinde bulunuyordu.
SADAKA TAŞLARININ GÖRDÜĞÜ VAZİFE
Sadaka taşlarının en mühim vazifesi sağ elin verdiğini sol elin görmemesi düstûrunun yerine getirilmesiydi. İsteyen istediği kadar parayı sadaka taşlarının üstündeki ya da içindeki oyuğa istediği vakitte koyardı. Muhtaç olanlar ise, istedikleri vakitte ihtiyaçları kadar parayı sadaka taşlarından alırlardı.
Şu imtihan dünyasında her an, herkes, sıkıntıya düşebilir. Ve bir insan için de en zor şey başka birisine el açmak ondan meded ummaktır. Belki çokları da izzet ve haysiyetleri sebebiyle çok zor durumlara düştüklerinde bile sırf başka bir insana el açmamak için ihtiyaçlarını gizliyorlardır. İşte sadaka taşlarını ecdâdımız bu tür durumlara çare olarak görmüş. Komşusu açken tok yatmamak için ihtiyacının fazlasını sadaka taşlarının üzerine bırakmış, ihtiyacı olan da ihtiyacı kadarını istediği saatte gitmiş oradan almış.
Gerek İstanbul’un gerekse de Osmanlı coğrafyasının bir çok yerlerinde sadaka taşları ve benzer uygulamalara rasdlamaktayız. Yapılan tesbitlere göre İstanbul’un iki yüze yakın noktasında sadaka taşı bulunduğu ifade edilmektedir. Artık zamanla tahrib olan veya ortaya çıkarılamayanları da sayarsak, bu sayı çok daha artacaktır. Anadolu’ya baktığımızda da sadaka taşı kültürünün köylere kadar girdiğini görmekteyiz.
Çok cüz’î ve küçük menfaatler için insanların birbirlerini ezdiği günümüzle, sadaka taşlarının hiçbir emniyet tedbiri alınmadan herkesin kullanımına sunulduğu geçmişin kıyasını ve tahribatın boyutunu siz değerli okuyucularımızın fehmine havale ediyorum.
17. Asırda Osmanlı coğrafyasını gezen batılı bir seyyahın seyahatnamesinde, bir sadaka taşına bir hafta boyunca kimsenin para almak için uğramadığını yazması da o devrin anlayışını ve ahlak seviyesini bize en güzel şekilde gösteriyor.
Zimen defteri, veresiye defterinin diğer adıdır aslında. Sadaka vermek isteyenler, bir esnafın dükkânına girer ve esnafa zimen defterindeki şu sayfaya kadar olan borçların toplamını ödeyeceklerini söylerlermiş. Ödedikten sonra da “Allah kabul etsin.” der çıkar giderlermiş. Belki de ne esnaf ne de borcu ödenenler bu parayı ödeyeni tanırlarmış.
Bu misâller, muvaffakiyetin, başarının sırrının ihlâsta olduğunun en güzel delilleri. Sırf Allâh rızası için yapılan, içine zerre kadar riya girmeyen hareketler ve davranışlarla dolu böyle bir cemiyette ve toplumda elbette ki kolay kolay ne hırsızlık olur, ne de suç işlenir.