Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Bunca_Yılın_Hakimiyim_Kaç_Defa_Asıl_Suçluyu_Gördüm!_-_Olacak_O_Kadar_-shorts-2

Bunca Yılın Hakimiyim Kaç Defa Asıl Suçluyu Gördüm! - Olacak O Kadar -shorts-2

Pahang kanunu güçlü adetin yasası kanunu yoktur

Pahang Kanunu

Bakınız

D


Cürüm (Felony Farsça Günah)- Cünha (infraction)- Kabahat (misdemeanour)
SuçCürümجرم . Cerime - (جريمة - Crime - Cünha. Cerime-i katl .
Suçlananمجني عليه - Mücni aleyh. SUÇLU : (fr. Coupable - İng. Offender) Töhmetli. Mücrim. Gerçek suçluyu ne zaman gördük ki

Suçsuzluk esastır.
Mebâş der pey âzâr ü herçi hâhî kün
Ki der şerîat-i mâ gayr ez in günâhî nîst.”
Mânâsı:
Kimseyi incitme de ne istersen yap, çünkü bizim kanunumuzda bundan başka bir suç yoktur.”
Beraat-ı zimmet asıldır

Konfüçyüs a göre 5 büyük suç -
Pagha Kanunu veya Malezyanın meşhur Pahang Kanunu adatın kanunu yoktur. Güçlü kanunlarında maalesef adatı yoktur. İyiliği emir kötülüğü nehiy hükmullahtır. Muvafakat kanununu takip ediniz.
Avrupada uygulanan Karşılıklı Suçluluk Testi (Dual Criminality Test) Single Criminality vs Dual Criminality
Darbeye yardım‎ suçu
Plural (Cem'i): Suçlar (Ceraim جراءم) : Cürümler (جريمة - Crimes) ve Kabahatler diye ikiye ayrılır.
SUÇ : (atm. strofbare . İng. crime -lat delictum) Hukuki : bakımdan suç, devletin hukuki nizami içinde kendisine müeyyide olarak ceza konulmuş fiildir, Yâni cezalandırılmış hareketlerdir. Suç olan fiil kanununun ihlali degil . kanun ile korunan kaidelerin bozulmasıdır, özel olarak suç, hukuka aykırı kusurlu ve bir ceza ile menedilmiş bir harekettir. Ceza kanunumuz suçları cürüm ve kabahat olarak ikiye ayırır (T.C.K. 1). Kavramlar: SUÇ: Suç
Cürüm - Cerime - Cerime-i katl - Cerime-i sirkat - Cerime-i darp
Terkipleri: Mütemadi suç - Kesintili suç - Kesintisiz suç - Birleşik suç Suçta kanunilik - Suçta temadi - Suçüstü - Suç üstü - Cürmü meşhut - Cürm-ü meşhudجرم مشهود - Cürm-ü gayri meşhud (جرم غير مشهود) Temadi- Temadi eden suç -Mütemadi suç -
Müradifleri: Cürm -Cürüm - Ceraim - Mücrim -Tecrim - Cereme
Eş anlamlıları; Suç - Kabahat - Hata - Günah
Ezdadı: Berat
Suçun unsurları:
elements of a crime
1Legality (must be a law) ...
2Actus reus (Human conduct) ...
3Causation (human conduct must cause harm) ...
4Harm (to some other/thing) ...
5Concurrence (State of Mind and Human Conduct) .
.. 6Mens Rea (State of Mind; "guilty mind") ... <Br<The Model Penal Code recognizes four different levels of mens rea: purpose (same as intent), knowledge, recklessness and negligence.
What is the difference between mens rea and actus rea? Mens rea means to have "a guilty mind." The rationale behind the rule is that it is wrong for society to punish those who innocently cause harm. Actus reus literally means "guilty act," and generally refers to an overt act in furtherance of a crime.
Mens rea and actus rea are two important terms in criminal law in the western world. The terms are taken from the Latin sentence 'Actus non facit reum nisi mens sit rea' (an act does not make a person guilty unless the mind is also guilty). Thus, mens rea refers to intention, while the actus rea refers to an action.
Actus reus means more than just 'guilty acts'. It also includes a range of other behaviour requirements, defined in each criminal offence. For example, the actus reus of theft is taking someone else's property, and the actus reus of murder is unlawfully killing another person
What happens if the mens rea is missing?
A crime occurs when an individual breaks one of our criminal laws. Every crime has two essential parts: the action or "actus reus" and the intent or "mens rea" (guilty mind). ... For most criminal cases both the actus reus and the mens rea must be proven. If either element is missing, then no crime has been committed.
What are the 4 levels of culpability?
The Model Penal Code divides criminal intent (kast) into four states of mind listed in order of culpability: purposely(hedefli,ehane, hevvene, hafife alarak, ihanetli), knowingly(bilerek, irfanla), recklessly(taksiri), and negligently (ihmali).
7.Punishment.
taammüd; kasıt;
mens rea 1. a guilty mind, a conscious knowing by the perpetrator that the act s/he committed was illicit; 2. mental element of a crime, criminal thought; 3. the "guilty mind" necessary to establish criminal responsibility; actus reus, guilty act
The actual crime that is committed, as opposed to the intent, thinking, and rationalizing that procured the criminal act; thee xternal elements of a crime, rather than the internal elements of a crime (i.e. mens rea).
Latin legal terminology
[1]
Fiil
Teşebbüs 3
Teşebbüsün Şartları
4 Teşebbüste Cezanın Belirlenmesi
5 Gönüllü Vazgeçme
6 Gönüllü Vazgeçmenin Sonucu 7 Etkin Pişmanlık
20 Fiil Tekliği ve Fiil Çokluğu
21 Zincirleme Suç
22 Zincirleme Suçun Şartları
23 Zincirleme Suçun Sonucu
24 Fikri İçtima
25 Fikri İçtimaın Şartları
26 Fikri İçtimaı
19 İçtima
Fail :Suç faili: Asli fail. Feri fail 10 Faillik 11 Müstakil Faillik 12 Müşterek Faillik 13 Dolaylı Faillik 14 Yan Yana Faillik 15 Şeriklik 16 Azmettirme 17 Yardım Etme Suça ortaklık .İştirak : SUÇA FER'İ ORTAKLIK : suça feran iştirak. suça yan ortaklık. suça yardımcı olarak katilma. Bir suçun işlenmesine ikinci derece sayılan hareketlerle katılmak. Suça fer'î katılmada bir aslî fail Ve ona fer'î olarak bağlı bir fer'î fail vardır. Fer'î fail suça katılan bir yardımcıdır. Asli failin suç olan hareketi ile yardımcı failin hareketleri arasında bir bağlantı vardır. Fer'î fail aslî faile nisbetle daha hafif olarak cezalandırılır (T,C.K, 65). SUÇA ZARURÎ ORTAKLIK : Fail suça katilmasaydı fiilin işlenmiyeceği haller aslî Ortoklıktır. Burada görülen zarurî ortaklık suretinde bir aslî katılmadır. Bu durumda fail fer'î fail sayılamaz ve cezasından indirme yapılamaz (T.C.K. 65). SUÇA İŞTİRAK : (C.K.) Bir kaç kişi bir suçun işlenmesine iştirak ettikleri takdirde fiili irtikâp edenler veya doğrudan doğruya fiili beraber işlemiş olanlar ve başkalarını suç işlemeğe azmettirenler aynı derecede suçlu olurlar (T.C.K, 64). SUÇ ORTAĞI î (C.K.) Birlikte suç işleyenlerin her biri. Bir suçu diğer bir kimse ile birlikte 'işleyen. Suç ortaklığı aslî (suça doğrudan doğruya iştirâk) veya Suç ortaklığı ferî (suç işlemeye teşvik) olur (T.C.K. 64).
SUÇTA İŞTİRAK : suça katılma(abentment), suça ortaklık(Complicity). 8 Suç ortaklığı (Connivance). 8 İştirak (Participation, Contrubution) 9 İştirak Şekilleri 18 İştirak Hâlinde İşlenen Suçlarda Gönüllü Vazgeçme
İçtima: SUÇLARIN İÇTİMAI : Suçların toplanması, iç'tima. İhbar(Denunciation): SUÇLARIN İHBARI : Suçların haber verilmesi suçların bildirilmesi. ihbar mecburiyeti. Teşebbüs :SUÇA TEŞEBBÜS (Criminal attempt) : (C.K.) Teşebbüs, ve nakıs olmak üzere iki türlüdür. Suça tam teşebbüs - Suça nakıs teşebbüs Tam teşebbüs : İşlemeyi kasdettiği cürmün icrasına taallûk eden bütün fiilleri bitirmiş fakat ihtiyarında olmayan bir sebepten dolayı cürüm meydana gelmemiş ise teşebbüs tamdır ve suçtur (T.C,K, 62).
Suçüstü(redhanded, in flagrante delicto) - SUÇÜSTÜ : (fr. En flangrant dâlit) Cürmü meşhut, meşhut suç. Meşhud suçların muhakeme usulüne dair 3005 sayılı kanunun üç maddesinin değiştirilmesi hakkında kanunMeşhut Suçlarda Tanıkların Daveti Meşhud Gözle gorulen Meşhudat Gözle görulen seyler Meşhudun aleyh:Aleyhinde şehadette bulunulan kimse Meşhudun bih: Şehadet mevzuu hakkında şahitlikte bulunulan şey Meşhudun leh: Lehine sehadette bulunulan kimse
SUÇÜSTÜ ZAPTI : Bakınız, Meşhut suç zaptı. Meshut suc tutanagı
red-handed : (of a person) having been discovered in or just after the act of doing something wrong or illegal. I caught him red-handed , stealing a wallet
eş anlamlılar: in the act, with one's fingers/hand in the till, with one's hand in the cookie jar, in flagrante delicto, with one's pants down Ayrıca bkz. red, handed for or involving a specified number of hands. a two-handed backhand chiefly using or designed for use by the hand specified. a right-handed batter having hands of a specified kind. strong-handed fiil pick (something) up and give to (someone). he handed each man a glass eş anlamlılar: pass, give, let someone have, throw, toss, present to hold the hand of (someone) in order to help them move in the specified direction. he handed him into a carriage take in or furl (a sail). hand in the main!
Etymology : From red +‎ handed, likening to a murderer with their hands red with the victim's blood. The phrase to be taken with red hand originally meant "to be caught in the act". The use of red hand in this sense goes back to 15th-century Scotland and Scottish law. Sir Walter Scott's Ivanhoe (1819) contains the first recorded use of taken red-handed for someone apprehended in the act of committing a crime. The expression subsequently became more common as caught red-handed.[1]
Adjective :red-handed (comparative more red-handed, superlative most red-handed) (idiomatic) Showing clear evidence of guilt; in the act of wrongdoing. Deadly, bloody. (informal) With hands that are red. Usage notes Almost always used with the verb catch. Translations ±in the act of wrongdoing
Arabic: مُتَلَبَّس‎‎ m (mutalabbas) Chinese: Mandarin: 正著 (zh), 正着 (zhèngzháo), 當場 (zh), 当场 (zh) (dāngchǎng), 現行犯 (zh), 现行犯 (zh) (xiànxíngfàn), 雙手沾滿鮮血, 双手沾满鲜血 (shuāng shǒu zhān mǎn xiānxiě), 正在作案 (zhèngzài zuò'àn) Czech: při činu Danish: på fersk gerning Dutch: op heterdaad (betrapt) Finnish: rysän päältä (fi) French: la main dans le sac (fr), en flagrant délit German: in flagranti (de) (ertappt), auf frischer Tat (ertappt), bei der Tat Italian: con le mani nel sacco, in flagranza Japanese: 現行犯 (げんこうはん, genkōhan) Korean: 현행범 (hyeonhaengbeom) Kurdish: li ser sûc girtin‎‎ (ku) (li ser sûc girtin), di ser de girtin‎‎ (ku) (di ser de girtin) Latin: in flagrante delicto Norwegian: Bokmål: på fersk gjerning Polish: na gorącym uczynku Portuguese: em flagrante (pt), com a boca na botija (pt), com a mão na massa Romanian: cu mâna în sac Russian: на ме́сте преступле́ния (na méste prestuplénija), с поли́чным (ru) (s políčnym) Spanish: en flagrancia, con las manos en la masa (es), in fraganti (es) Swedish: med fingrarna i syltburken, på bar gärning (sv) Turkish: cürmü meşhut (tr), suçüstü (tr) ^ Robert Hendrickson (1997), “Encyclopedia of Word and Phrase Origins”, in Facts on File, New York, pages 135–136, 138 --- Suçun kanuniliği: Suçta kanunilik. Kanunilik
Suçun Şahsiliği: SUÇUN KİŞİSELLİĞİ & Suçun şahsiliği,
Kriminoloji: SUÇLU PSİKOLOJİSİ : Kanunun suç scyci:ğ: fiilî işlemiş olanların, yani «suçlu» denilen kimselerin diğer insanlardan psikolojik farklarını araştırmayı hedef tutan bilim koludur.
Suç nevileri: SUÇ NEVİLERİ (C.H.)
1) icraî suç : Kanunun işlemesini yasak ettiği suçlardır.
2) İhmali suç : Kanunun yapılmasını emrettiği fiillerin yapılmamasından doğan suçlardır.
3) Şekli suç : Suçun tamamlanması için neticenin husule gelmesini kanunun şart koşmadığı suçlardır. Yalan yere şahadet gibi.
4) Maddî suç : Suçun tamamlanması için sonucun meydana gelmesini kanunun şart kıldığı suçlardır.
5) Anî suç : İşlenmesiyle nihayetlenen suçlardır,
6) Mütemadi suç Failin harekete geçmesiyle nihayet buimıyarak, icrası bir süre uzayan suçlardır. (Başkasını kanunsuz tevkif ve hapis gibi).
7) Basit suç : Bir defa işlenmesiyle tekemmül ederek cezayı gerektiren fiillerdir. Bunlar kendilerinde kanunî ağırlaştırıcı sebep bulunmıyan suçlardır,
8) İtiyadî suç : Bir defa işlenmekle cezayı mucip olmayıp, suçun 'teşekkülü için fiilin bir kaç defa işlenmesi şart olan suçlardır,
9) Müteselsil Her biri başlı başına bir suç teşkil eden fakat aynı cürmi kastın tatbik ve icrası dolayısiyle toplu bir suç sayılan fiillerdir.
10) Mevsuf suç : Kendilerinde kanunî ağırlaştırıcı sebep bulunan suçlardır. Adiyen katil basit suçtur. Cezası 24 sene ağır hapistir. Taammüden katil mevsuf suçtur. Cezası idamdır.
11) Siyasî suç Devletin iç veya dış düzenine karşı işlenen suçlardır. Sırf fikir ve içtihat mahsulü olan matbuat suçları' siyasî suçlardan sayılmıştır.
12) Sosyal suçlar : Sosyal ve ekonomik sahada bazı erekleri gerçekleştirmek veya bazı istekleri terviç ve kabul ettirmek için başvurulan 've suç niteliğinde işlenen fiilterdir. Siyasî suça benzer ise de bu suçta 'kollektif menfaata ait bir amaçla hareket edildiği iddia edilir,
Suç şekilleri: Mala karşı suçlar:1.Hırsızlık . 2.Yağma . 3.Gasp
Kişiye karşı suçlar:1.Kasten öldürme 2.Taksirli öldürme . 3.Yaralama . 4.Cinsel saldırı
Suçun evreleri: Soruşturma evresinde suç - Soruşturmanın usülsüzlüğü iddiası - Kovuşturma evresinde suç - Kovuşturmanın usulsüzlüğü iddiası
Suç tasnii (False accusation): Tasni -SUÇ TASNİİ : Vuku bulmadığını bildiği bir suçu Adliyeye veya keyfiyeti Adliyeye tevdie mecbur olan bir makama veya kanunî takipte bulunacak bir mercie vukubulmuş gibi 'ihbar yahut vaki olmayan bir suçun eserlerini uydurmak (T.C.K. Md. 283). SUÇ UYDURMA : Bkz. Cürüm tasnii. Atfı cürüm: SUÇ ATMAK(İmpute) : Atfı cürüm. Zabıta: SUÇA KARŞI ZABITANIN GÖREVİ : Zabıta makam ve memurları suçluları aramakla ve işin aydınlanması için lâzım gelen acele tedbirleri olmakla mükelleftir. Bu makam ve memurlar tanzim ettikleri evrakı hemen Cumhuriyet Savcılığına gönderirler. Ancak hâkim tarafından derhal yapılması gerekli tahkik muamelelerine lüzum varsa bu evrak doğrudan doğruya Sulh Hâkimine gönderilebilir (C.M.U.K. 156). Eşyayı cürmiye: SUÇ EŞYASI : Soruşturma için delil olmak üzere faydalı görülen, suçta kullanılan, suçta kullanılmak üzere hazırlanan, suç teşkil eden eylemden husule gelen, kullanılması yapılması, taşınması, bulundurulması veya satılması suç teşkil eden eşyaya suç eşyası denir. SUÇ EŞYASI : Eşyayı cürmiye : suç eşya, üç çeşittir 1) Suçun konusu olan eşya. 2) Suçtan hâsıl olan eşya. 3) Suçta kullanılan eşya. Bunlar, kanunun aradığı şartlar varsa zoralıma tâbi olur, Cürüm eşyasını saklamak, satın almak suçtur (T.C.K. 36, 512). SUÇ EŞYASINI SATIN ALMAK : (CM,) Her kim suçun işlenmesine iştirâk etmeksizin bir suçtan hasıl olan para veya sair eşyayı kabul eder veya saklar yahut satın yahut her ne suretle olursa olsun kabul etmek etmek ve saklamak ve satmak hususlarında tavassut ederse suç işlemiş olur (T.C.K. 512 Yargıtay Kararı . sanığın keçileri değerinden çok aşağı fiyata arkadaşlarının ikazına rağmen, alması T.C.K. 512 uygun suçtur. (Yar. 2. c.D. 1.6.1948 5583/7580). gün, SUÇ EŞYA VE EVRAKINI YOK ETMEK : (C. Huk.) Cürüm teşkil eden cisim ve eşyayı ve hükûmet dairelerinde saklanan evrak ve vesikaları veya mahkemelere ve resmî dairelere tevdi olunan veya bir memurun yan)fldo bulunan senetleri ve sair mühim evrakı ortadan kaldırmak, bozmak, yok etmek, tahrif vc tağyir etmek suçlarıdır (C.K, 275). SUÇ İŞLEYENLERİ SAKLAMAK : Bak, Yatak(C.K. 296), SUÇ İŞLEMEĞE TAHRİK : Bir suçun işlenmesini alenî olarak tahrik suçtur, Tahrik gazete veya dergi veya sair tabı âletleriyle veya elle yazılıp çoğaltılarak yayınlanan ve dağıtılan yazılar ile umumî yerlerde levha ve ilân asmak suretiyle olursa cezası ar(C.K. 31 1). SUÇ İŞLEMEĞE TEŞVİK : Bak. Azmettirmek, SUÇLAMA YAZISI : İthamname. SUÇLANDIRMAK : Tecrim etmek, itham etmeki SUÇLARDA İRTİBAT : Murtabit suçlar. suçlarda bağlantı. Ayrı ayrı birer suç olmalarına rağmen, aralarında bağ olduğundan, birbirlerine bağlanmış sayılan suçlar. Bkz.Murtabıt suçlar. Suçların taksimi: SUÇLARIN Bölünüşü : ceza kanunumuz, diğer bazı ceza kanunlariyle beraber, suçları cürüm ve kabahat olarak ayırır, Maddî bakımdan suçlar: icraî suçlar , ihmalî suçlar ve şüpheli suçlar ve suç uydurma diye ayırmak mümkündür, Değişik kıstaslara göre suçlar : 1) Eser bırakan suçlar ve eser bırakmayan suçlar, 2) Tam suçlar Teşebbüs halinde suçlar. 3) Şeklî suçlar maddî suçlar. 4) Ânî suçlar - Mütemadi suçlar. 5) Basit suçlar - itiyadî suclar 6) Basit suçlar - Müteselsil suçlar, 7) Meşhut suç - Meşhut olmayan suç. 8) Âdi suçlar - Siyasî suçlar. Suçlu iadesi: SUÇLULARIN GERİ VERİLMESİ :SUÇLULARIN İADESİ : Bkz. iade-i mücrimin. (D. Huk.) Suçluların iadesi. iade-i mücrimin. Devletlerarası ceza hukukunda karşılıklı yardım vasitalarından biri olup; bir memlekette suç işleyip, başka bir memlekete sığınanların, ülkesinde suç işlediği memlekete geri verilmesini ifade eder, Devletler suçluları iadeye mecbur değildir. Ancak muahede ile suçluların iadesi kabul edilebilir. Bir devlet kendi tebasını iade edemiyeceği gibi, siyasî suç işleyen yabancıların iade edilemiyeceği prensibi de kabul edilmiştir. Suçluların iadesinde Adlî, idarî ve muhtelif olmak üzere üç sistem vardır. Adlî sistemde suçlunun iadesine mahkeme, idarî sistemde hükûmet karar verir. Hükümet isterse istişarî mahiyette mahkemenin mütalâasını da alabilir. Muhtelif sistemde; mahkeme suçlunun iade edilemiyeceğine karar vermş ise, hükûmet iade edemez, Mahkeme suçlunun iadesine karar vermiş ise, hükûmet iade edip etmemekte serbesttir (T.C.K, 9). Bkz. İade-i mücrimin. Mevzuat: TCK - CGTİK - CMUK127 3005 sayılı Meşhut Suçlar Kanunu

   
SUÇ
Müdafalarda kullanılabilecek güzel bir beyit:

“Mebâş der pey âzâr ü herçi hâhî kün /
Ki der şerîat-i mâ gayr ez in günâhî nîst.”

Mânâsı:

“Kimseyi incitme de ne istersen yap, çünkü bizim kanunumuzda bundan başka bir suç yoktur.”

Yani asıl olan suçsuzluktur, Kimseye zarar vermiyorsan suçlu ithamında bulunulman haydutluktur.

   
SUÇ
  • Suç, genel olarak "yasaklanan" veya "cezalandırılan" davranışlara denir.
  • Hukuki açıdan ise, hukuk düzeni tarafından ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımına bağlanmış fiildir.
  • Suçun ispatlanamaması, insanlar tarafından uydurulmuş soyut bir kavram olduğunu gösterir.

SUÇ : (atm. strofbare . İng. crime lictum)

  • Hukuki : bakımdan suç, devletin hükuki nizami içinde kendisine müeyyide olarak ceza konulmuş fiildir, Yâni cezalandırılmış hareketlerdir.
  • Suç olan fiil kanununun ihlali degil, kanun ile korunan kaidelerin bozulmasıdır,
  • Özel olarak suç, hukuka aykırı kusurlu ve bir ceza ile menedilmiş bir harekettir.
  • Ceza kanunumuz suçları cürüm ve kabahat olarak ikiye ayırır idi (T.C.K. 1).

SUÇ TERİMLERİ[]

Bakınız:Suç terimleri

SUÇA FER'İ ORTAKLIK : suça feran iştirak. suça yan ortaklık. suça yardımcı olarak katılma. Bir suçun işlenmesine ikinci derece sayılan hareketlerle katılmak. Suça fer'î katılmada bir aslî fail Ve ona fer'î olarak bağlı fer'î bir fail vardır. Fer'î fail suça katılan bir yardımcıdır.

Asil failin suç olan hareketi ile yardımcı failin hareketleri arasında bir bağlantı vardır. Fer'î fail aslî faile nisbetle daha hafif olarak cezalandırılır (T,C.K, 65).

SUÇ ATMAK : Atfı cürüm.

SUÇA İŞTİRAK : (C.K.) Bir kaç kişi bir suçun işlenmesine iştirak ettikleri takdirde fiili irtikâp edenler veya doğrudan doğruya beraber işlemiş olanlar ve başkalarını suç işlemeğe azmettirenler aynı derecede suçlu olurlar (T.C.K, 64).

SUÇA KARŞI ZABITANIN GÖREVİ : Zabıta makam ve memurları suçluları aramakla ve işin aydınlanması için lâzım gelen acele tedbirleri olmakla mükelleftir. Bu makam ve memurlar tanzim ettikleri evrakı hemen Cumhuriyet Savcılığına gönderirler.

Ancak hâkim tarafından derhal yapılması gerekli tahkik muamelelerine lüzum varsa bu evrak doğrudan doğruya Sulh Hâkimine gönderilebilir (C.M.U.K. 156).

SUÇA TEŞEBBÜS : (C.K.) Teşebbüs, ve nakıs olmak üzere iki türlüdür.

Tam teşebbüs : İşlemeyi kasdettiği cürmün icrasına taallûk eden bütün fiilleri bitirmiş fakat ihtiyarında olmayan bir sebepten dolayı cürüm meydana gelmiş ise teşebbüs tamdır ve suçtur (T.C,K, 62).

SUÇA ZARURÎ ORTAKLIK : Fail suça katil. masaydı fiilin işlenmiyeceği haller aslî Ortaklıktır. Burada görülen zarurî ortaklık suretinde bir aslî katılmadır. Bu durumda fail, fer'î fail sayılamaz ve cezasından indirme yapılamaz (T.C.K. 65).

SUÇ EŞYASI : Soruşturma için delil olmak üzere faydalı görülen, suçta kullanılan, suçta kullanılmak üzere hazırlanan, suç teşkil eden eylemden husule gelen, kullanılması yapılması, taşınması, bulundurulması veya satılması suç teşkil eden eşyaya suç eşyası denir.

SUÇ EŞYASI : Eşyayı cürmiye : suç eşya, üç çeşittir 1) Suçun konusu olan eşya. 2) Suçtan hâsıl olan eşya. 3) Suçta kullanılan eşya. Bunlar, kanunun aradığı şartlar varsa zoralıma tâbi olur, Cürüm eşyasını saklamak, satın almak suçtur (T.C.K. 36, 512).

Suç Nedir Ve Suç Çeşitleri[]

Adalet Bakanlığı web sitesinde suç tanımı[]

Suç Nedir?[]

Toplumsal düzenin devamı açısından korunması gereken hukuki değerlerin bilerek ve istenerek ihlalini (kast) veya bu değerleri korumaya yönelik kurallara karşı özensizliği (taksir) ifade eden insan davranışı ise "suç" tur.

Suç ancak kanunla düzenlenir.

Suç, Türk Ceza Kanununda veya  ceza hükmü içeren özel kanunlarda düzenlenen hukuka aykırı ve cezai yaptırıma bağlanmış eylemlerdir.

Suç, bir haksızlıktır ancak her haksızlık suç değildir.

Her suç tanımında bir hukuki değerin korunması esas alınır. Bu hukuki değerler; mal varlığı, vücut dokunulmazlığı veya ifade özgürlüğü gibi örneklendirilebilir.

Bunların ihlali halinde ihlal eden ceza yaptırımı ile cezalandırılmaktadır.

Herhangi bir suça maruz kaldığınızı veya suçtan etkilendiğinizi düşünüyorsanız, nereye başvurmanız gerektiği ve bu süreçte haklarınızın neler olduğuna dair bilgilere sitemizden ulaşabilirsiniz.

1) HAREKETİN ŞEKLİNE GÖRE SUÇLAR[]

a) Serbest Hareketli Suçlar: Herhangi bir hareketi yapmak suçun oluşması için yeterli ise. Adam yaralama (müessir, fiil) illa bir insanı bıçakla yaralamak gerekmez. Yaralama nasıl olursa olsun.

b) Bağlı Hareketli Suçlar: Ancak kanunun belirttiği şekle göre hareket yapılırsa suç olur. Dolandırıcılık,

c) İcrai Hareketli Suç: Ancak aktif bir tavır gerçekleştirmek sureti ile suç işlenilebiliyorsa. Müessir fiil. Irza geçme, adam yaralama

d) İhmali Suç: Pasif, hareketsiz – görevi yapmama

2) HAREKETİN SAYISINA GÖRE SUÇLAR[]

a) Tek Hareketli Suçlar: Tek hareket yeterli –hakaret, iftira

b) Birden Fazla Hareketli Suçlar ya da çok hareketli suçlar: Tek hareket suçun oluşması için yetmez. Özel evrakta sahtekârlık, dolandırıcılık, yağma. Örn: Özel evrakta sahtekârlık suçu (sahte evrak düzenleyeceksin ve onu kullanacaksın)

c) Alternatif / Seçimlik Hareketli Suçlar: Suç için kanunun tanımladığı hareketlerden herhangi birinden oluşması. Suçun meydana gelmesi için yeterli. Örn: Güveni kötüye kullanma suçu, Resmi evrakta sahtekârlık suçu


3) HAREKETİN SÜRESİNE GÖRE SUÇLAR[]

a) Kesintisiz Suçlar: Suç teşkil edilmesi için belli bir süre devam etmesi gerekiyorsa. Örn: Mütemadi Suç, Hürriyeti Tahdit (kısıtlama) kısıtlamanın belli bir süre devam etmesi lazım.

Kesintisiz fiille işlenebilen kabahatlerde, bu nedenle idarî yaptırım kararı verilinceye kadar fiil tek sayılır (KK. m. 15/2)

b) Kesik kesik Suçlar: Aynı harekete yönelik, birden fazla suç. Örn: Müteselsil suç = Bir kimse sevdiği bir arkadaşına tokat atıyor, 3 saat sonra bir tokat daha – tek suç olur.

4) HAREKETİN NETİCEYE BİTİŞİK OLUP OLMAMASINA GÖRE SUÇLAR[]

a) Maddi Suç: Suç sayılan fiil ile neticeyi zaman mekân bakımından bir birinden ayırmak mümkün ise. Örn adam öldürme

b) Şekli Suç: Suç sayılan fiil ile neticeyi zaman mekân bakımından birbirinden ayırmak mümkün değilse. Örn. Hakaret, iftira


5) SONUCUN ZARAR MI TEHLİKE Mİ OLDUĞUNA GÖRE SUÇLAR[]

a) Zarar Suçu: Eğer suçun gerçekleşebilmiş sayılması için bir zararın ortaya çıkması gerekiyorsa adam öldürme, müessir fiil.

b) Tehlike Suçu: Suçun gerçekleşebilmiş sayılması için tehlike dahi yeterliyse. Gemi batması tehlikesi yaratmak, yangın tehlikesi yaratmak

6) SUÇLAR İÇİN ÖNGÖRÜLEN CEZANIN AĞIRLIĞINA GÖRE SUÇ AYRIMI[]

Cürümler için cezalar, kabahat cezalardan çoktur. Cürümden bahsetmek için kasıt gerekir

Kabahatler hem kasıt ile hem taksir ile işlenir.

İster cürüm, ister kabahat olsun iradi bir hareket olacak. Başkasının malına zarar vermek cürüm. Ama sara nöbeti olan kişi bir cam kırarsa bu iradi bir hareket ürünü değildir. Ne cürüm ne kabahattir. Bir kimsenin kusması suç değil, ne cürüm ne kabahat olmaz.


SUÇLA ALAKALI KAVRAMLAR[]

1) SUÇUN FAİLİ[]

Suçun faili kimdir?

Suçu işleyendir

Suçun faili kimler olabilir?

Ancak gerçek kişiler olabilir. Tüzel kişiler suçun faili olamaz. Suçun mağduru ile suçtan zarar gören aynı anlama gelemez.

Not: YCK tüzel kişilerin de bazen işlenilen suç nedeni ile örneğin adli para cezasına, faaliyetten men cezasına ya da tüzel kişiler hakkında müsadere tedbirinin uygulanmasına dair hükümlere yer vermiştir.

2-) SUÇUN MAĞDURU[]

Suçtan zarar gören kişidir. Suçun faili ile mağduru birleşebilir mi?

Örn: Sınavı kazanamadık. Yine kazanamadım diye kendini bir kimse yumrukluyorsa, hâkime gidip ellerimi cezalandır derse beyhude

Ceza Hukukunda. Fail ile mağdur kesinlikle birleşmez. Ama fail ile mağduru birleşmiş gibi göründüğü durumlar başka bir suça vücut verebilir.

Örn: Askere gitmemek için parmağın kesilmesi. Burada mağdur Milli Savunma Bakanlığı.

Not: Aslında bütün suçların pasif mağduru devlettir. Yani bütün suçlar aslında devlete karşı işlenmiştir. Ancak suçun mağduru ile suçtan zarar gören farklıdır. Bu bağlamda devlet suçtan zarar görendir. Yoksa gerçek ve teknik anlamda mağdur değildir. Şu halde suçun mağduru ancak gerçek kişiler olabilir. Tüzel kişiler ile devlet suçun mağduru değil, suçun zarar görenidir. 3) SUÇUN HUKUKİ KONUSU: ( Bu kavram yeni Ceza Kanununa göre suçun maddi unsuru içerisinde değerlendirilmektedir) Suçlu tarafından ihlal edilen hukuki varlık veya menfaattir.


4) SUÇUN MADDİ KONUSU:[]

( Bu kavram yeni Ceza Kanununa göre suçun maddi unsuru içerisinde değerlendirilmektedir) Suçun üzerinden işlendiği vasıta veya şey.

Her suçun hem maddi konusu, hem de hukuki konusu vardır.

Örn: Hırsızlık suçunun hukuki konusu nedir? Zilyetlik. İhlal edilen hukuki menfaatiniz zilyetliğiniz. Maddi konu ise; Ne çalınmışsa o

5) ÖNŞARTLAR:[]

Suçun işlenilmesinden önce suçun failde bulunması gereken şartlar.

Örn: Bir kimsenin çocuk düşürme suçunun faili olabilmesi için kadın olması ve hamile olması gerekir.


6) CEZALANDIRILABİLME ŞARTLARI:[]

Suçun işlenilmesinden sonra, failin cezalandırılabilmesi için gereken şartlardır. Örn: Dilencilik

7)TİPİKLİK[]

Suç olduğu iddia edilen hareketin, kanundaki suç kalıbına oturması.

Örn: Hırsızlık - Nası ızrar


(Konu İle İlgili Benzer Yazılar):[]

» Doktorun Hastaya Karşı Sözleşme Dışı Sorumluluğu » Suçun Unsurları » Destekten Yoksun Kalmaktan Dolayı Tazminat » Hayvanın Verdiği Zarardan Dolayı Tazminat » Ceza Hukuku İlkeleri » Resmi Ücret Tarifesi » Suçun Özel Şekilleri » Doktorun Sözleşme İçi Ve Sözleşme Dışı Sorumluluğu » Haksız Fiilden Doğan Tazminat » Suçların İçtimai


Bazı Suçlar[]

Bilişim suçları Casusluk Cinayet Katliamlar Kaçakçılık Organize suçlar

Soykırımlar Asilik Ayaklanma Cinayet Cracker Ehliyetsiz araç kullanımı

Ensest Firar Gözdağı verme Hapisten kaçış Hırsızlık Irza geçme Kabadayılık Korkaklık Nefret suçu Nitelikli dolandırıcılık Okulda şiddet Scene (Korsan) Scene Release Seri katil


Tanımı[]

Topluma zarar verdiği yada tehlikeli olduğu kanun koyucu tarafından kabul edilen ve belirtilen eyleme suç denir.

Dolayısıyla bir eylemin suçu oluşturması için kanunla düzenlenmiş olması gerekir. Suçun nedeni bir veya birden çok olabilir.Bunları genel olarak suçlunun kişiliğini yapan unsurlar, içinde bulunduğu fiziki ve sosyal şartlar, genel kültür v.s. gibi düşünülebilir.

Suçlunun kişiliği konusu suç nedeni olarak "Biyolojik Faktörler", "Fizyolojik Faktörler" ve "Psikolojik Faktörler" olarak düşünülebilir.


Suçun unsurlar[]

Bir fiilin suç olarak tanımlanıp cezalandırılabilmesi için bir takım unsurlara sahip olması, bünyesinde bu unsurları bulundurması gerekir. Belirtilen unsurların tümü işlenen fiilde birlikte aranmalıdır. Eğer işlenen fiilde bu unsurlardan herhangi biri bulunmuyorsa eylem suç olarak tanımlanamayacaktır. Genel kabule göre suç sayılan eylemlerde bulunması gereken unsurlar şunlardır; Kanunilik unsuru (tipe uygunluk), maddi unsur, hukuka aykırılık unsuru ve manevi unsurdur. İnceleme konumuz bakımından ele alınan hukuka aykırılık unsuru, eylemin ceza kuralları dahil hukuk siteminin kabul ettiği tüm kurallara aykırı hareket etmeyi kapsar. Eylemde ceza kurallarının amacına aykırılığı ve hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldıran nedenlere hukuka uygunluk nedenleri denmektedir.


Suç'un yada suçların nedenleri:[]

1. Zeka ve Suç

2. Aile ve Suç

3. Öğrenim ve Suç

4. Ekonomik Durum ve Suç

5. Kitle Haberleşmesi ve Suç

6. Genel Kültür ve Suç

7. Yaş ve Suç

8. Fiziki Bozukluk ve Suç

9. Irk ve Suç

10. Cinsiyet ve Suç


1. Zeka ve Suç[]

Zekası az olan kişi bulunduğu kültürün sosyal değerlerini kavrama ve ona uyma yeteneğine sahip değildir.Hareketlerinin sonuçlarını göremez. Böyle kişiler telkine yatkın bir tip olduğundan zekası parlak ama suç yolundaki insanların etkisinde kalarak suç işleyebilirler.

2. Aile ve Suç[]

Çocuğun karakterinin şekillenmesi ve beslenmesi yönünden aile ve evin önemi büyüktür. Aile içindeki ilişkiler, uyum, ailenin ekonomik durumu, kültür seviyesi çocuğun üzerinde ileride nasıl bir insan olacağında büyük etkisi vardır.

3. Öğrenim ve Suç[]

İnsanların özelliklede çocukların aileden sonra en yakın çevresini okul oluşturur.Okul çocuğun hayatında ilk sosyal tecrübeleri edindiği yerdir. Buradaki gerek arkadaşları gerekse öğretmenleri ile ilişkilerinde kusurlu usul ve prensipler uygulandığında çocuğun karakterinin oluşmasında zararlı sonuçlar ortaya çıkabilir.

4. Ekonomik Durum ve Suç[]

Yoksulluk suç üzerinde ya doğrudan doğruya yada dolaylı yoldan etki eder. Karnı aç olan bir kişinin çalışma eğilimi oldukça yüksektir. Yoksulluk ve zaruret insanların kötü mesken şartlarını ve bu tür ikamet bölgelerine sığınmış olan suçlularla daimi temas etmelerine sebep olur. Ayrıca çocuklar suçluların yaptıkları kötü hareketleri taklit etme imkanını bulmalarına, anne ve babanın aynı zamanda çalışmaya mecbur olmaları dolayısıyla da çocuklar ile yakın ilgilenememeleri suça yönelmeye sebep olabilir.

5. Kitle Haberleşmesi ve Suç[]

Gazete, dergi, TV gibi basın ve yayın organlarının suça teşvik edici yayınlar yapmaları ve bu tür yayınların suça yatkın insanlar tarafından izlenmesi suça teşvik bakımından zararlı görülmektedir.

6. Genel Kültür ve Suç[]

Öğrenim durumu ile suç arasında yakın ilişki bulunduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalar okuma ve yazma bilmeyenlerin suç işleme oranının çok fazla olduğunu göstermektedir.

7. Yaş ve Suç[]

Genellikle aktif olan, hareket ve şiddet gerektiren suçlar gençler tarafından işlenir.Buna karşılık hile ile bir arada işlenen suçlar yaş bakımından olgunluğu gerektirir. Yapılan araştırmalara göre suçluluğun küçük yaşlardan itibaren yavaş yavaş artarak orta yaşlarda yoğunlaşıp yaş ilerledikçe azaldığını ve ileri yaşlarda hemen hemen ortadan kalktığını göstermektedir.

8. Fiziki Bozukluk ve Suç[]

Fiziki bozukluklar ve çirkin oluş ile suç arasında da bir ilişki olabileceği düşünülebilir. Çirkin insanın hayatta bir takım zevklere ve sıkıntılara güzel insanlardan daha fazla alanda rastlayacağı ve çevresinden göreceği muamelelerin aşağılık kompleksi ile onu belki de aşırı tepkilere sürükleyerek, suçu sonuçlayan bir sebep niteliği görebilir.

9. Irk ve Suç[]

Irk verasetin grup bakımından görünüşünü belirtir. Bazı ırklar gerek iklim şartları gerek genel kültürleri bakımından diğerlerine nazaran suça daha eğilimlidirler. Örneğin; Güney İtalya’da oturanların çabuk hırslanan ve kanı sıcak bünyeye sahip oldukları söylenebilir. Kültür ve sosyal gelenekler insanların suç işlemelerine sebep olabilir

10. Cinsiyet ve Suç[]

İstatistikler erkeklerin kadınlardan daha çok suça eğilimli olduklarını göstermiştir. Kadının bedensel gücünün azlığı, cesaret azlığı gibi sebepler suç eğilimini azaltmaktadır.

TDV[]

İşleyene cezaî müeyyide uygulanması öngörülmüş yasak fiil anlamında fıkıh ve hukuk terimi.

Türkçe bir kelime olan suç sözlükte “törelere ve ahlâk kurallarına aykırı davranış ya da bir toplumda haksız sayılıp yazılı yazısız kurallarla yasaklanan ve yaptırıma bağlanan eylem” mânasına gelir.

Günümüz hukuk incelemelerinde suç için terim olarak, esas alınan felsefî görüşe veya suçun genel unsurları teorisi bakımından varılan neticeye göre değişik tanımlar yapılmıştır (aş.bk.).

Klasik fıkıhta dar anlamıyla suçu karşılayan genel kabul görmüş bir terim yoktur. Cürm ve cerîme kelimeleri fıkıhta günah, suç ve haksız fiili kapsayacak genişlikte kullanılır.

Mâverdî cerîmenin çoğulu olan cerâimi “Allah’ın had veya ta‘zîr cezasıyla caydırdığı şer‘î yasaklar” (yasak fiiller) şeklinde tarif etmişse de (el-Aĥkâmü’s-sulŧâniyye, s. 219) bu kullanım fıkıh literatüründe yaygınlaşmamıştır.

Genel olarak “suç” anlamını da karşılamakla birlikte cinâyet kelimesi yaygın biçimde adam öldürme ve yaralama (müessir fiil) suçları için kullanılır (Osman b. Ali ez-Zeylaî, VI, 97).

Âyet ve hadislerde cerm kökünden türeyen kelimeler suç ve günah işlemeyi ifade etmek üzere sıkça geçer (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “crm” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “crm” md.).

Cürüm yanında cünha ve kabâhat de modern dönemde Türk Ceza Hukuku’nda “suç” mânasında kullanılan kavramlardır.

Çağdaş Arapça’da suç terimi umumiyetle cerîme veya cinayet kelimeleriyle ifade edilmektedir.

Modern hukukta suç genel teorisi suçun ne olduğunu ve diğer hukuka aykırı fiillerden nasıl ayırt edildiğini, suçun varlığı için zorunlu olan unsurları, suça etki eden (ağırlaştıran ve hafifleten) sebepleri, suçu cezalandırılabilir hale getiren şartları, suçun ne zaman ortadan kalktığını inceler;

ardından çeşitli suçları hangi hukukî değeri korumayı amaçladığını dikkate alarak kişilere karşı işlenen suçlar, mal varlığı aleyhine işlenen suçlar vb. şekillerde gruplara ayırıp bunlara özgü teorik meseleleri ele alır (Dönmezer - Erman, I, 305).

Günümüzde hâkim anlayış ceza hukukunun bu şekilde ele alınması yönündeyken

İngiliz hukuku gibi meseleci (kazüistik) metodu takip eden sistemler de vardır.

Fıkıhta suçlar; “cinâyât, kısas, diyât, ukūbât, hudûd, serika, eşribe” gibi başlıklar altında sistematize edilerek ele alınmakla birlikte konuların işlenişinde meseleci metot hâkim olduğundan klasik fıkıh literatüründe bugün bilinen şekliyle ceza hukuku teorisine, dolayısıyla suç genel teorisine rastlanmaz; fakat böyle bir teoriyi ortaya koymaya imkân verecek zengin bir malzeme bulunmaktadır.

Çağımızda Abdülkādir Ûdeh, Batı hukuku kavramlarından yararlanarak bu malzemeyi değerlendiren bir İslâm ceza hukuku teorisi denemesi gerçekleştirmiş, bu yöndeki çalışmalar Muhammed Ebû Zehre ve Ahmed Fethî Behnesî gibi müellifler tarafından sürdürülmüştür.

Konuya ilişkin hükümler çağdaş Arapça literatürde “el-cerîme” adlı müstakil eserler yanında “et-teşrîu’l-cinâî, nizâmü’t-tecrîm ve’l-ikāb, el-fıkhü’l-cinâî” gibi eserlerin bu adı taşıyan başlıkları veya “el-cinâyât” başlığı altında işlenmektedir.


Suçun Mahiyeti.[]

Suçla ilgili incelemelerde biri biçime, diğeri öze ilişkin olmak üzere iki anlayış söz konusudur.

Birincisi konuyu ceza kanunu ile olan bağı açısından ele alır ve suçu “hukuk düzeninin ceza tehdidi ile yasakladığı fiil” şeklinde tanımlar.

İkinci anlayış ise suçun özü, yani neyi ihlâl ettiği ve niçin yasaklandığı ile meşgul olur.

Ancak bazı yazarlarca, bu yaklaşımın yararlı olabilmesi için suçla ilgili belirlemelerin doğrudan pozitif hukukla bağlı kalınarak yapılması gerektiğine dikkat çekilir (Toroslu, s. 87-91).

Suç, benimsenen felsefî görüşe ya da suçun genel unsurları teorisi bakımından varılan neticeye göre değişik şekillerde tanımlanmıştır.

Meselâ

  • teknik hukuk ekolüne bağlı yazarlar, “Kanunun cezalandırdığı fiil suçtur” demekle yetinirken
  • mutlak adalet teorisinden yana olanlar onu “ahlâk ve adalete aykırı olan her türlü fiil ve hareket” şeklinde,
  • pozitivistler suçun toplum için tehlikeli kişiyi meydana çıkaran bir belirti olduğu görüşünden yola çıkarak “belirli bir zamanda belirli bir halkın ortalama ahlâk anlayışına aykırı hareket” veya “bireyin topluma uyması için zorunlu olan ortalama bir ölçü içerisinde dürüstlük ve merhamet duygularını ihlâl eden hareket” şeklinde tarif etmiştir.
  • Durkheim gibi sosyologlar ise suçu “kolektif şuurun kuvvetli ve yerleşmiş durumlarını ihlâl eden fiil” diye tanımlamıştır.

Suçun unsurlarına dayanılarak ve sırf hukukî açıdan suç, “sorumlu bir kimse tarafından olumlu veya olumsuz bir hareketle meydana getirilen ve ceza tehdidini taşıyan bir kanunda yer alan tarife uygun bulunan hukuka aykırı fiil” şeklinde tanımlanabilir (Dönmezer - Erman, I, 311).

Suçu hukukî yönden değil toplumsal olgu olması yönünden inceleyen bilim dalına suç bilimi / kriminoloji denilmektedir.


Suçla diğer hukuka aykırı fiiller arasında bazı farklar vardır.[]

Türk hukuk doktrininde hukuka aykırı fiiller haksız fiil, disiplin suçu, idarî suç (zâbıta tedbirlerini gerektiren fiil) ve vergi cezasını gerektiren fiil olarak dört kısma ayrılır.

Haksız fiil, borçlar hukuku alanında hukuka aykırı şekilde başkasına zarar veren her türlü fiili kapsar.

Teknik hukuk okuluna bağlı yazarlara göre hukuka aykırı fiil kanun tarafından özel olarak tarif edilmiş ve bu fiile ceza bağlanmışsa o fiil suçtur, aksi halde haksız fiildir.

Disiplin suçu denilince öğrenci davranışları gibi kısmî bir sosyal düzenin korunması amacıyla yaptırıma bağlanan fiiller anlaşılır.

Buna karşılık “ceza hukuku” anlamında suçlar ise genel sosyal düzeni korumak için yaptırım altına alınmış fiillerdir. Kanunların açıkça yetki verdiği veya yasaklamadığı durumlarda mahkeme kararına gerek olmadan idarenin doğrudan doğruya işlemiyle ve idare hukukuna özgü usullerle vermiş olduğu cezaya idarî yaptırım denir. İdarî suç bütün toplum bireylerine yönelik olması sebebiyle suça benzer ve bu yönü itibariyle de disiplin suçundan ayrılır. Meselâ zâbıta suçları ve kabahatler idarî suç kapsamına girer. İdarî vergi suçları, devletin gelir kaynaklarına zarar veren ya da zarar vereceği düşünülen fiiller olup bunların yaptırımı malî niteliktedir.

İslâm hukukunda cezaî müeyyidesi olup had ve kısas-diyet suçları dışında kalan hukuka aykırı her fiil ta‘zîr suçu olarak nitelenir; kamu otoritesinin bu fiilleri tek kanunda veya farklı kanunlarda düzenleyebileceği kabul edilir. Günümüz teorilerinde disiplin suçu ve idarî suç diye nitelenen fiillerin cezalandırılması fıkıh eserlerinde daha çok belirli kişilerin te’dip hakkı ile muhtesibin yetkilerinin söz konusu edildiği yerlerde ta‘zîr kavramı kullanılarak ele alınmış, yani bunlar da geniş anlamıyla ta‘zîr suçları kapsamında düşünülmüştür. Öte yandan fıkıhta fiilin dünyevî boyutunun suç, uhrevî boyutunun günah diye nitelendiği, dolayısıyla çoğu zaman suç kavramının günah, haram ve mâsiyet kavramlarıyla kesiştiği görülür.


Suçun Konusu.[]

Modern hukukta suçun konusu maddî ve hukukî yönden ikiye ayrılır. Suçun maddî konusu suçun cismini teşkil eden insan veya şeydir. Meselâ adam öldürme suçunun konusu hayatına son verilen insan, hırsızlığın konusu bulunduğu yerden alınan taşınabilir maldır. Suçun hukukî konusu ise ceza normu ile korunan, diğer bir ifadeyle suçla ihlâl edilen hak ve menfaattir. Bu hak ve menfaatin sosyal hayatın yüksek ahlâkî değerleri, suçtan zarar gören kimsenin korunmasında yarar gördüğü hususlar veya daima devlete ait bir hak ve menfaat olduğu yönünde çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Bir grup yazara göre ise suçun hukukî konusu genel ve özel olmak üzere iki açıdan ele alınır. Suçun genel hukukî konusu, sosyal düzeni bozanları birtakım mahrumiyetlere uğratmak suretiyle sosyal disiplini koruma hususundaki kamu yararı, özel hukukî konusu her bir suçun öngörülmesindeki özel maksattır. Suçun genel hukukî konusu suç olanla olmayanı ayırmaya, özel konusu suçları gruplandırmaya, bir gruba giren suçları diğerlerinden ayırt etmeye yarar. Fakihlerin bu bağlamda yaptığı açıklamalardan hareketle İslâm hukukunda suçun hukukî konusunun İslâm’ın merkeze aldığı beş temel değerin (din, can, akıl, ırz, mal) korunmasıyla sağlanan genel ve özel yararlar olduğu söylenebilir. Bu hususta iyiliği hâkim kılma ve kötülüğü önleme (emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker) ilkesi önemli bir yere sahiptir. Ancak İslâm’da suçların en aza ineceği bir hayat tarzının ve toplum yapısının kurulmasına, kötülüğün işlenmesini ve aleniyet kazanmasını önlemeye öncelik verildiğinden getirilen dinî ve ahlâkî sistem, suçların cezalandırılmasından çok suç işlemeyi kolaylaştıran sebepleri ortadan kaldırmayı hedef almıştır (ayrıca bk. CEZA).


Suçların Tasnifi.[]

Bu konuda mukayeseli hukukta iki büyük akım vardır. Bazı ceza kanunları en ağır suçlarla meşgul olup kabahatler adını alan hafif suçları ceza kanunlarının dışında kalan mevzuata bırakmış, bazı kanunlar ise ceza kanunlarında kabahatlere de yer vermiştir. İkinci akım içinde suçları ağırlıklarına göre üçlü ve ikili derecelendirmeye tâbi tutan iki sistem bulunmaktadır. Birinci sistemde suçlar cinayet, cünha ve kabahat şeklinde üçe, diğerinde ise cürüm ve kabahat diye ikiye ayrılmaktadır. Üçe ayırma sistemi 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu tarafından kabul edilmiş, oradan aralarında 1274 (1858) tarihli Osmanlı Ceza Kanunu’nun da bulunduğu birçok kanuna girmiştir. İkili ayırımı benimseyen kanunlar arasında 1889 ve 1930 tarihli İtalyan Ceza kanunları ile 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu vardır. 2004 tarih ve 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nda mahkemelerin iş yükünü azaltarak adaletin hızlandırılmasını sağlamak amacıyla kabahatlerin bazıları suç olmaktan çıkarılıp Kabahatler Kanunu ile idarî ceza hukuku kapsamına alınırken bazıları suç olarak kanun kapsamında bırakılmıştır. Bu kanunda kabahat “kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık” şeklinde tanımlanmıştır ki bu yaptırımlar idarî para cezası ve idarî tedbirlerden ibarettir (belirtilen sistemler, cürüm-kabahat ayırımının yararı ve kıstası hakkında bk. Dönmezer - Erman, I, 352-359). Öte yandan konusu yönünden suçlar hayata, vücut dokunulmazlığına, cinsel dokunulmazlığa, şerefe ve mal varlığına karşı işlenen suçlar gibi gruplara ayrılır.

İslâm hukukunda suçlar konusu bakımından hayata, bedene, şahsiyete, mal varlığına ve ferdin temel hak ve hürriyetlerine yönelik suçlar veya ihlâl ettikleri hakkın mahiyetine göre Allah (kamu) hakkının, şahsî hakların ve her iki hakkın da bulunduğu suçlar şeklinde ayırımlara tâbi tutulabilirse de suçların en çok bilinen tasnifi cezasının şâri‘ tarafından belirlenip belirlenmediğine göre yapılan had, kısas-diyet ve ta‘zîr suçları şeklindedir. Had suçu Allah hakları kapsamına giren, yani toplumun hakkını ihlâl eden, naslarda miktar ve keyfiyeti belirli cezaî müeyyidesi bulunan suçtur. Zina, zina iftirası, yol kesme, hırsızlık, isyan, içki içme ve dinden dönme suçları bu gruba girer. İnsan hayatına ve vücut bütünlüğüne yönelik öldürme ve müessir fiillerin oluşturduğu suçlara kısas-diyet suçları denir. Ta‘zîr suçları ise had ve kısas-diyet suçları dışında kalan, mahiyeti ve cezasının takdir ve tayini ictihada veya kamu otoritesine bırakılmış hukuka aykırı fiillerdir.


Suçun Unsurları.[]

Suçun varlığı için gerekli olan şartlar (suçun unsurları) ikiye ayrılır. Bütün suçlar için ortak olanlara genel unsurlar veya suçun kurucu unsurları denir. Ceza kanunlarının özel kısmında yer alan, suçları birbirinden ayıran unsurlar ise özel unsurlar diye anılır. Meselâ zimmet suçunun oluşabilmesi için fâilin kamu görevlisi olması özel bir unsurdur (Türk Ceza Kanunu, md. 247). Suçun genel unsurlarını sekize kadar çıkaran yazarlar bulunmakla birlikte Türk doktrininde genellikle şu dörtlü ayırımın benimsendiği görülür: Kanunî unsur (tipiklik), maddî unsur (hareket), hukuka aykırılık unsuru ve mânevî unsur (kusurluluk). Fakihler suçun genel ve özel unsurlarını her bir suçu incelerken ele aldığından fıkıh eserlerinde suçun genel unsurlarıyla ilgili bir başlık yer almaz. Çağdaş İslâm hukuku âlimleri, modern hukuktaki ayırımlardan hareketle suçun genel unsurlarını fıkıh hükümleri çerçevesinde açıklamaya çalışmıştır. Bu konuda kanunî unsur, maddî unsur ve mânevî unsur şeklindeki üçlü ayırımı (Abdülkādir Ûdeh, I, 111), maddî unsur ve mânevî unsur şeklindeki ikili ayırımı (Abdülfettâh Hıdır, s. 15-16) benimseyenler yanında suçun unsurunun suçu oluşturan fiilden (maddî unsur) ibaret olduğunu, kanunî ve mânevî unsurların ise şart sayılması gerektiğini savunanlar da vardır (M. Ebû Zehre, s. 157).

1. Kanunî Unsur. Yapılan fiilin kanundaki tanıma uymasını ifade eder. Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemeyeceğini ifade eden suçta kanunîlik ilkesine dayanan bu unsurun ilk şartı, işlenen fiilin ceza hukukunda kaynak değerini haiz bir metinde düzenlenmiş bulunması, ikinci şartı fiilin bu tanıma uygun olmasıdır. İkinci şartın gerçekleşmesi hususunda kanun belirli bir hareketi öngörmüşse bağlı hareketli suçtan, yasakladığı neticenin herhangi bir hareketle ihlâl edilmesi arasında fark gözetmemişse serbest hareketli suçtan söz edilir. İslâm hukukunda had ve kısas-diyet suçlarında kanunîlik ilkesinin hâkim olduğu açıkça görülür. Aynı anlayış ta‘zîr suçları bakımından da geçerli olmakla birlikte bu sistemin yapısal özellikleri göz önünde bulundurulmadığından bazı yayınlarda bu hususta keyfîlik iddiaları gündeme getirilmiştir (Abdülkādir Ûdeh, I, 142-149; M. Selîm el-Avvâ, s. 58-60, 291-294).

2. Maddî Unsur. Suçun maddî unsuru fiildir. Fiil hareket, netice ve nedensellik bağını ifade eden bir kavramdır. Bir suçun söz konusu olabilmesi için olumlu ya da olumsuz bir hareketin bulunması gerekir; hareketsiz suç olmaz. Dolayısıyla hareket şeklinde belirmeyen, düşünce aşamasında kalan durumlar cezalandırılamaz. Ceza hukukunun belirli düşüncelerin ifade edilmesini cezalandırmasının sebebi bunların belirli şekilde dışa yansımasının toplumsal barışı tehlikeye düşürdüğü inancıdır. Fıkıhta da dış dünyaya yansımayan düşünceden dolayı kişinin sorumlu sayılmaması ilkesinin benimsendiği görülür; irtidad fiilinin suç sayılması ise toplumsal barışı ihlâl bağlamında değerlendirilebilir. Fâilin hareketi sebebiyle dış dünyada gerçekleşen değişikliğe netice, kişinin neticeden sorumlu tutulabilmesi için onun hareketiyle netice arasında bulunması gereken ilişkiye nedensellik bağı denir. Hareketin şekli yönünden suç icraî, ihmalî ve ihmal suretiyle icraî suç olmak üzere üçe ayrılır. İcraî suç olumlu hareketle işlenebilen suçtur ve genellikle suçlar icraî hareketlerle işlenir. Belli bir hareketin yapılmasını öngören emir kurallarına aykırı olumsuz davranış ihmalî suçu (saf ihmalî suç) oluşturur. İhmal suretiyle icraî suç ise (nitelikli ihmalî suç) aslında olumlu hareketle işlenebilen suçun olumsuz hareketle işlenmesini ifade eder. Fıkıh literatüründe bu konuda ele alınan benzer örneklerden hareketle Ebû Hanîfe’nin ihmal yoluyla suç işlenemeyeceği kanaatini taşıdığı söylenebilirken Ebû Yûsuf ve Muhammed’in suçun ihmal yoluyla işlenmesini hafifletici sebep saydığı, diğer mezheplerin ise ihmalî ve icraî suçları aynı derecede gördüğü anlaşılmaktadır (Abdülkādir Ûdeh, I, 86-90; M. Ebû Zehre, s. 112-118). Sonuç gerçekleşmemişse suç tamamlanmadığı için teşebbüs söz konusu olur. Teşebbüs, suç yoluna giren ve elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlayan fâilin, elinde olmayan sebeplerle suç tipinin objektif nitelikteki unsurlarını kısmen veya tamamen gerçekleştirememesidir. Teşebbüsün varlığından söz edebilmek için dört şartın bulunması gerekmektedir: Kasıt, hareketin tipikliği gerçekleştirmeye elverişli olması, icra hareketlerine başlanmış olması ve fâilin elinde olmayan sebeplerle tipik neticenin gerçekleşmemesi. Fâilin elinde olan sebeplerle icranın bitmesine engel olması halinde gönüllü (ihtiyarî) vazgeçme, fâilin yine aynı nitelikteki sebeplerle neticenin gerçekleşmesine engel olması halinde etkin pişmanlık (faal nedâmet) söz konusu olur. Fâil, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabasıyla suçun tamamlanmasını yahut neticenin gerçekleşmesini önlerse teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz. Bazı müellifler teşebbüs konusunu “suçun özel görünüş şekilleri” başlığı altında inceler. İslâm hukukçularına göre suça teşebbüs ta‘zîr suçu kapsamına girer. Fakihler, özellikle had ve kısas suçlarında suçun tamamlanmış olup olmadığı üzerinde durmuş ve suça teşebbüsü ta‘zîr suçu kapsamında mütalaa etmiştir. “Had olmayanda had uygulayan sınırı aşmıştır” hadisi gereği (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, VIII, 327) had ve kısas suçlarında tamamlanmış suçla tamamlanmamış suçun aynı ceza ile cezalandırılması kabul görmemiştir. Ta‘zîr suçlarına teşebbüs buna kıyas edilebilir (Abdülkādir Ûdeh, I, 343-351). Gönüllü vazgeçme ve etkin pişmanlık durumları tövbenin cezaları düşürmesine kıyas edilmiştir. Allah hakkı olan suçlarda tövbenin cezayı düşürmesi görüşüne kıyasen bu suçlarda gönüllü vazgeçme ve etkin pişmanlık durumlarında da ceza verilmeyebileceği, ancak tövbenin cezayı düşürmesini eşkıyalık suçuyla sınırlı tutanlara göre fiilin suç (mâsiyet) olup olmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir (a.g.e., I, 351-355).

3. Hukuka Aykırılık. “Fiilin yalnızca ceza hukukuyla değil bütün hukuk düzeniyle çatışma halinde bulunması” demektir. Tipikliğin gerçekleştirilmesiyle birlikte kural olarak hukuka aykırılık da gerçekleşir. Bununla beraber tipik davranış bütün hukuk düzenine göre değerlendirilmeli ve ek bir denetime tâbi tutulmalıdır. Fiil ancak bu yönüyle değerlendirildikten sonra onun hukuka uygun veya aykırı olduğu konusunda nihaî karar verilmiş olur. Hukuka aykırılığı ve bunun sonucu olarak tipe uygun fiilin cezalandırılması imkânını ortadan kaldıran bu özel sebeplere hukuka uygunluk sebepleri adı verilir. Hukuka uygunluk sebepleri kanun hükmünün ve yetkili merciin emrinin yerine getirilmesi, meşrû savunma, zorunluluk hali, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızasıdır. Fıkıhta temel insan hakları, özellikle can, ırz ve mal dokunulmazlığı “hurmet”, dokunulmazlığı kaldıran gerekçelerin bulunması durumu “ibâha” kavramıyla ifade edilir. Hukuka uygunluk sebepleri fakihler tarafından daha çok ibâha eksenli kavramlarla işlenmiştir. Günümüz Arap ülkeleri ceza hukuku literatürü yanında çağdaş İslâm hukuku yazarları da bunları “es-bâbü’l-ibâha’’ adıyla ele alır. “Bir kimsenin haksız bir saldırıyı kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacıyla zorunlu tepki göstermesi ve bunu uzaklaştıracak ölçü ve oranda kuvvet kullanarak başka şekilde korunamayacak bir hakkı bizzat koruması’’ anlamındaki meşrû savunma, çağdaş Arap hukuk kitaplarında “ed-difâu’ş-şer‘î”, fıkıh eserlerinde ise “def‘u’s-sâil” terkibiyle belirtilir. Çağdaş İslâm hukuku müellifleri meşrû savunma konusunu incelerken İslâmî literatürde emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker tabiriyle anlatılan ve “dinî-ahlâkî değerlerin korunması için yapılacak müdahaleler” anlamına gelen toplumsal göreve de genişçe yer verir.

4. Mânevî Unsur. Fâil ile fiil arasında psişik bağın bulunmasını ifade eder. Fâilin kusurlu sayılabilmesi için hem kusurlu hareket etmeye ehil hem de somut olayda kusurlu hareket etmiş olması gerekir. Bu açıdan mânevî unsur isnat yeteneği ve kusurluluk olarak ikiye ayrılır. “Anlama ve davranışları yönlendirme yeteneği” anlamına gelen isnat yeteneğini ortadan kaldıran sebepler yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı ile sağır-dilsizliktir. Kusur, bir fiilin isnat yeteneği bulunan bir kimse tarafından bilerek ve isteyerek veya en azından bilerek yapılmasıdır. Ceza hukukunun en önemli ilkelerinden, “Kusursuz suç ve ceza olmaz” ilkesi fâili hak etmediği aşırı yaptırımlara karşı korur. Kusurluluğun kasıt ve taksir olmak üzere iki biçimi vardır. Kasıt, “tipikliğe ait objektif nitelikteki unsurların fâil tarafından bilinmesi ve istenmesi” diye tanımlanır. Taksir bilinçsiz ve bilinçli olarak ikiye ayrılır. Bilinçsiz taksir, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın suçun neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi”, bilinçli taksir ise “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Son dönemlerde trafik suçlarındaki artış, endüstrileşme ve tıbbî müdahale imkânlarının genişlemesi sebebiyle taksirli suçlar uygulamada büyük önem kazanmıştır. Kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler cebir, korkutma, tehdit ve hatadır. Cebir, korkutma ve tehdit durumlarında işlenecek suçla korunacak yarar arasında mâkul bir oranın bulunması gerekir; aksi takdirde fâil sorumluluktan kurtulamaz. Hatada gerçeğin bilinmemesi ya da yeteri derecede bilinmemesi sebebiyle yanlış bir hüküm verilmesi söz konusudur. Hata hukukî hata ve fiilî hata olmak üzere ikiye ayrılır. Hukukî hata “ceza normu tarafından tanımlanmış suç tipinin yok sayılması”, yani “var olan ceza normunun bilinmemesi” demektir. Ceza kanunlarını bilmemek kural olarak mazeret sayılmasa da bazı hukuk sistemlerinde işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi cezalandırılmaz. Hatanın kaçınılabilir olup olmadığının belirlenmesinde fâilin sosyal konumu, kişisel yetenekleri, mevcut bilgisini kullanmasının ondan ne ölçüde beklenebilir olduğu ve hukukî-ahlâkî değer yargıları göz önünde bulundurulur. Hukukî hatanın bir diğer şekli de gerçekte kanunda bulunmayan bir unsuru fâilin mevcut zannetmiş olmasıdır. Hayalî suç (mefrûz) adı verilen bu durumda fâilin sorumluluğu söz konusu olmaz. Meselâ fâilin taksirli mala zarar vermeyi suç zannetmesi gibi. Fiilî hatada fâil, yaptığı hareketin kanunda suç olarak düzenlenmesi konusunda yanılgı içinde bulunmamakla birlikte suçun maddiyatına ilişkin hususlarda yanılmaktadır. Meselâ kişinin başkasına ait olduğunu zannederek kendi cep telefonunu alması veya değerli bir vazo çaldığını zannetmesine karşılık vazonun taklit olması gibi. Fâilin haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli üzüntünün etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesi haline haksız tahrik denir. Haksız tahrik, fâilin kusurunun azalmasından ileri gelen ve bu sebeple cezanın indirilmesini gerektiren kişisel bir neden olup hukuka uygunluk sebebi değildir.

İsnat yeteneği ve kusurluluk alanında modern hukukun ulaştığı ilkeler başından itibaren fıkıhta benimsenmiş ve uygulanmıştır. Akıl hastalığının ve yaş küçüklüğünün isnat yeteneğini kaldırıcı veya azaltıcı etkiye sahip olduğu hususunda İslâm hukukçuları fikir birliği içindedir. Cebir, ikrah ve zaruret hallerinde bulunan kişilerin cezaî sorumluluğunun olmayacağına ya da azalacağına hükmedilmiştir. Kural olarak kanunu bilmemek mazeret sayılmasa da İslâm ülkesi dışında yeni müslüman olup İslâm ülkesine gelen kişinin işlediği fiilin suç olduğunu bilmediğini iddia etmesi gibi bazı durumlar kuraldan istisna edilmiştir. Ceza hukukunda kusura dayalı (sübjektif) sorumluluk ilkesi hâkim olup hatâen adam öldürmede olduğu gibi malî nitelikteki bazı cezalarda kusursuz (objektif) sorumluluğa yer verildiği de olur. Klasik fıkıh literatüründe çeşitli suç türlerine ait fer‘î meseleler üzerinde geliştirilen görüşler, suç işleme kastının günümüz hukukundaki adlandırmalara uygun biçimde bazı tasniflere tâbi tutulmasına, suçun oluşmasının değişik safhalarında kastın ölçütü ve sonuçları konusunda teoriler üretmeye imkân veren bir zenginlik taşır.

Suçtan Doğan Ceza İlişkisinin Tarafları. Ceza ilişkisinin aktif tarafı “fâil”, pasif tarafı “mağdur” başlığı altında incelenir. 1. Fâil. Tipik hareketi kısmen veya tamamen gerçekleştiren kişidir. Tarih içinde ölüler ve hayvanlar hakkında ceza davası açıldığı görülse de günümüz hukuk anlayışında fâilin yaşayan insan olması şarttır. Cezaların şahsî olması ve her suçta bulunması gereken mânevî unsur gereği ancak gerçek kişiler fâil olabilir. Bu durumda tüzel kişilerin fâil olması imkânsızdır. Bununla birlikte siyasî partiler gibi tüzel kişiler hakkında suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar uygulanabilir. Tipikliğin gerçekleşebilmesi için ancak birden fazla kimsenin fâil olarak bulunması gereken suça çok fâilli suç denir; meselâ rüşvet ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma gibi. Tek fâil tarafından işlenebilen suçun birden fazla kimse tarafından iş birliği yapılarak işlenmesine suça iştirak adı verilir. Birden fazla kişi, tipikliğin gerçekleşmesine katıldıklarında fâil ve yardım eden ayırımı sorunu ortaya çıkar. Bugün öğretide egemen olan fiile egemenlik teorisine göre tipik olayın gelişimini dizginleyebilme durumunda olan kişi fâil sayılmaktadır. Suça katılan kişi fiil üzerinde egemenlik kurmuş değilse yardım etme söz konusudur. Taksirli suçlarda tipikliğin gerçekleşmesi sonucuna yol açan özen yükümlülüğünü ihlâl eden herkes tek başına fâil gibi kendi fiilinden sorumludur. “Başkasının fiiline katılma” anlamına gelen iştirak azmettirme ve yardım biçiminde ortaya çıkmaktadır. Azmettirme suç işleme düşüncesi bulunmayan başkasında bu düşünceyi uyandırmak demektir. Yardım etme ise “azmettirme ve fâillik dışında kalıp hukuksal yararın ihlâlini mümkün kılan veya kuvvetlendiren, fiilin işlenmesini kolaylaştıran yahut güvence altına alan, asıl fiilin işlenmesine yönelik her türlü nedensel katkı” anlamına gelmektedir.

İslâm hukukunda başından itibaren ceza ehliyeti sadece canlı ve mükellef olan insanlar için söz konusu olup bu konuda fıkıh tarihinde tartışma yaşanmamıştır. Fıkıh literatüründe ceza hukukunun diğer genel hükümleri gibi iştirak konusu da ayrı başlık altında incelenmez. Bununla birlikte iştirak kavramı suçun oluşmasında sebep-sonuç ilişkisi, mübâşeret ve tesebbüb, azmettirme ve yönlendirme, ikrah, cezalandırmada şahsîlik gibi ceza hukukunun temel konularıyla yakından ilgili olduğu için bu kaynaklarda her bir suç ve ceza ele alınırken genellikle iştirak konusuna da değişik yönleriyle temas edilir. İslâm hukukçuları suçun işlenmesinde hangi tür fiilin ve fâilin etkin olduğunu, dolayısıyla cezayı belirlemede suçun doğrudan işlenmesi (mübâşeret) ve işlenmesine sebebiyet verilmesi (tesebbüb) ayırımı yaptıklarından suça iştirakin de bu ikili ayırım içinde düşünülmesi gerekir. Adam öldürmede mübâşir şeriklerin nasıl cezalandırılacağı tartışması esnasında fakihlerin “tevâfuk” ve “temâlü” (tevâtu, ittifak) adını verdikleri iki ayrı durumdan söz etmiş olmaları dikkat çekicidir. Tevâfuk, suç ortakları arasında önceden bir anlaşma bulunmayıp âni gelişme sonucu her birinin diğerinden bağımsız şekilde aynı suça yönelmesi halidir. Fakihler bu durumda kural olarak her fâilin kendi fiilinden sorumlu olacağını söyler. Ancak Hanefîler’le diğer mezhepler arasında kastı ve mübâşereti tesbitte farklı ölçütler kullanılır. Temâlü yoluyla iştirak ise suç ortaklarının önceden anlaşarak ve suç esnasında bu iradelerini devam ettirerek suçu işlemeleri halidir (Abdülkādir Ûdeh, I, 357-361).

2. Mağdur. Ceza ilişkisinin pasif tarafını suçtan zarar görenler oluşturur. Bütün suçlar bakımından suçun ilk ve zorunlu zarar göreni devlet ve toplumsal düzendir. Suçun işlenmesiyle birlikte toplum düzeni bozulduğundan bunun tekrar eski haline getirilmesi devlete ait bir görevdir. Bununla birlikte suçla korunan hukukî yararı zedelenen gerçek ve tüzel kişiler göz ardı edilmemelidir. Geniş anlamıyla mağdur kavramı bütün zarar görenleri kapsarsa da dar anlamıyla suçtan zarar gören gerçek kişileri ifade eder. Hukuk düzeni mağdura ve suçtan zarar görenlere bazı haklar tanımıştır. Meselâ soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda şikâyet hakkı suçtan zarar görene ait olup bu suçlarda mağdur isterse uzlaşma yolunu açabilir; hukuka uygunluk sebebi oluşturan rıza ancak mağdur tarafından açıklanabilir. İslâm hukukunda değişik suçlar incelenirken hak tasnifi esas alınarak suçtan zarar gören bireyin rıza, şikâyet ve af gibi irade açıklamalarının etkisi geniş biçimde işlenmiştir (a.g.e., I, 98-100, 444-446; M. Selim el-Avvâ, s. 88-94).


BİBLİYOGRAFYA:[]

Mâverdî, el-Aĥkâmü’s-sulŧâniyye, Beyrut 1398/1978, s. 219; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, es-Sünenü’l-kübrâ (nşr. M. Abdülkādir Atâ), Beyrut 1414/1994, VIII, 327; Osman b. Ali ez-Zeylaî, Tebyînü’l-ĥaķāǿiķ, Bulak 1315, VI, 97; Uğur Alacakaptan, İngiliz Ceza Hukukunda Suç ve Cezaların Kanuniliği Prensibi, Ankara 1958, s. 77-79, 112-117; Mustafa Ahmed ez-Zerkā, el-Fıķhü’l-İslâmî fî ŝevbihi’l-cedîd, Dımaşk 1387/ 1968, II, 631-639; Abdülazîz Âmir, et-TaǾzîr fi’ş-şerîǾati’l-İslâmiyye, Kahire 1969, s. 52; Hilmi Ergüney, Türk Hukukunda Lügat ve Istılahlar, İstanbul 1973, s. 85; Abdülkādir Ûdeh, et-TeşrîǾu’l-cinâǿiyyü’l-İslâmî, Kahire 1977, I, tür.yer.; M. Ebû Zehre, el-Cerîme, Kahire, ts. (Dârü’l-fikri’l-Arabî), tür.yer.; Fikrî Ahmed Ukkâz, Felsefetü’l-Ǿuķūbe fi’ş-şerîǾati’l-İslâmiyye ve’l-ķānûn, Cidde 1402/1982, s. 35-37; M. Selîm el-Avvâ, Fî Uśûli’n-nižâmi’l-cinâǿiyyi’l-İslâmî, Kahire 1983, tür.yer.; Abdülfettâh Hıdır, el-Cerîme aĥkâmühe’l-Ǿâmme fi’l-itticâhâti’l-muǾâśıra ve’l-fıķhi’l-İslâmî, Riyad 1405/ 1985, tür.yer.; Abdülazîz el-Hayyât, el-Müǿeyyidâtü’t-teşrîǾiyye, Kahire 1406/1986, s. 23-33; Ahmed Fethî Behnesî, el-MevsûǾatü’l-cinâǿiyye fi’l-fıķhi’l-İslâmî, Beyrut 1412/1991, tür.yer.; Sulhi Dönmezer - Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, İstanbul 1994, tür.yer.; Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyağacı, İstanbul 2003, s. XIII, 419; Mahmûd Necîb Hüsnî, el-Fıķhü’l-cinâǿiyyü’l-İslâmî, Kahire 1427/2007, tür.yer.; Timur Demirbaş, Ceza Hukuku: Genel Hükümler, Ankara 2007, tür.yer.; Mehmet Emin Artuk v.dğr., Ceza Hukuku: Genel Hükümler, Ankara 2007, tür.yer.; Bahri Öztürk - Mustafa R. Erdem, Ceza Hukuku: Genel Hükümler ve Özel Hükümler, Ankara 2007, tür.yer.; Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku: Genel Kısım, Ankara 2008, tür.yer.; Mustafa Avcı, Osmanlı Ceza Hukukuna Giriş, Konya 2008, tür.yer.

Advertisement