Yenişehir Wiki
Advertisement

"Derece Sistemi" Nasıl Ortaya Çıktı? Hikayesi Nedir?[]

Derecelendirme sistemiyle yardım yapılması fikri ilk kez Beşikdüzü Kaymakamlığı yaptığım sırada oluşmaya başladı.

Beşikdüzü'ne geldiğimde durum şu idi.

Bir kısım vatandaşlar özel kostümleriyle geliyor, ellerinde her nedense yardım istediklerine dair kendilerinin değil arzuhalcide yazdırdıkları dilekçelerle makama gelip yardım talep ediyorlardı.

Kaymakam olarakta vatandaşların sadece şekline bakıyor, ama derecelendirme olmadığı için tanımıyorduk.

Ama her nasılsa dilekçeyi vakfa havale ediyordu.

Genelde de kaymakam tanımadığı için vakıf memuru Kaymakam yerine oluyordu.

Eğer yardım talep eden dilekçesinde çocuğum hasta Trabzon'a götüreceğim derse kendisine Kaymakam ya Müteveli Heyete havale ediyor, ya da çoğu durumda da dilekçe sahibinin acil beyanları karşısında ve vakıf memurlarının "verelim efendim "yönlendirmeleri ve genelde de Belediye Başkanın tavasutları karşısında mütevellinin acil durumlarda vakıf başkanına 300 YTL yardım yapabilme yetkisine dayanarak yardım veriliyordu.

Daha sonra bu husus mütevelli toplantısında onaylanıyordu.

O sırada bazı şeyler dikkatimi çekmeye başladı.

Bir ben bu ödemlerde konu mankeniydim, zira elimde yeterli malumat yoktu.

İki yönlendirmelerle ve tavasuutlarla yardım yapılıyordu.

Üç mütevelli Heyet tüm işi Belediye Başkanına havale etmişti. Onun kırılmasını göze alamıyordu.

Dört mütevelli heyet biribirinin tesirinde kalmadan karar vermiyordu. Yani kararlarda çoğu defa nesnellik yerine hatır - naz ilişkileri geçerliydi.

Beş acil yardım isteyenlerin zeka ortalamasının yüksekliği gözlerinden ve konuşmalarından anlaşılıyordu.

Bir şey daha dikkat çekmeye başlamıştı.

Nedense her elinde dilekçeyle yardım isteyen müracatçı nedense kendi veya eşi için hiç bir talebi yoktu.

Çok garip bir tutarlılıkla ve yeknesaklıkla herkes fikir birliği etmişçesine sadece "çocuğum hasta" diye yazarak dilekçe veriyordu.

Zaten hasbel kader dilekçe mütevelliye gelse; mütevelli: "madem çocuğu da hasta kendisine ve çocuğuna yol parası birazda harçlık verelim" diyorlar ve 300 YTL yardım veriliyordu.

Kısa vakıf başkanlığımda şunu gördüm; yardımın çoğunu hasta bahanesiyle uyanık pekte fakir sayılmayacak kişiler alıyordu.

Dilekçeye göre yardım yapmanın çok büyük bir yanlış olduğuna ve idarede müthiş bir zaman kaybına yol açtığı kanaatına vardım.

Vakıftan yardım alanların kişi bilgileri digital ortama atılmamıştı.

Önce tüm kişi bilgileri kısa zamanda daha rahat işlenip değerlendirelebilmesi için bilgisayar ortamına excell formatında yazılarak kaydedildi..

Yardımlarda nesnelliği saplamak içinde mütevellide "derece sitemine göre yardım" kararını çıkartarak uygulamaya başladık.

Tabii bu sistemden en çok rahatsız olanlar uyanık, ağzı laf yapan baskı gruplarına eli uzanabilen, ama durumu iyi olan, özellikle 4 .Derece fakir grubu acayip tepki verdi. Çünkü önemli bir kaynak kendilerinden kesilmişti.

Pekde fakir sayılmayacaklara giden vakıf kaynakları I. II. III. dereceden fakirlere özellikle I. dereceden fakirlere kaydırılmıştı.

Böyle bir derece sistemi iyi değildi.

Dedikodu silahı ve yerel medyayı kullanma ve yakınmalar devreye girdi.

Ha bu arada dilekçe vermeyi de toptan kaldırdık.

Yangın ve olağanüstü durumlar hariç.

Eğer gerçekten hasta varsa ve yardım yapılacaksa doktor sevkinden sonra, ama mutlaka derece limitine göre belirlenmiş rakamdan yardım yapılıyordu.

Bu neden böyle yapılıyordu? Bu durum çok sevimsizdi.

Ama benim ve mütevvelinin vicdanı şunu diyordu;

"Eldeki vakıf kaynakları sınırlıysa -ki sınırlıydı- ve bu kaynaklar fakirlerin hakkıysa o zaman optimal ve adaletli yardım yapılmalıydı."

Bu arada tüm fakirlerin derece listeleri hazırlanırken her dosyası bulunan kişinin son üç yılda aldığı yardımlar da tarafımdan proje kapamında yazdırıldı .

Ortaya şöyle garip bir durum çıktı.

Çok becerikli 4. derece fakirler 1. derece alanlardan daha çok yardım almışlardı. Demek ki bizim eski sitemimiz gerçek fakire göre değil, uyanık fakire göre çalışıyordu.

Hatta bir şey tesbit ettik; bir mahalli idare yöneticinin vakıfta tesirinin - vakfa aldırdığı 3 personelde dahil - olağanüstü olduğunu hatta bazılarıyla akrabalık ilişkilerinin olduğunu yakaladık.

O halde ne yapılmalıydı?

Planlı şekilde yardım dağıtılmalıydı.

Plan yapabilmek içinde derece ve fakirlerin tasnifi lazımdı.

Biz işte tam da bunu yaptık.

O zaman eli kolu her yere uzanan gazetelere kadar arayabilen fakirler değil de gerçek fakirler yani kimseden bir şey isteyemeyen kesimlere yardımlar gitmeye başladı . Versen de vermesen de Allah razı olsun diyen sakat veya malul kısmen zeka özürlü resmi dairenin kapısını bilmeyen hatta şimdiye kadar hiç yardım alamayan kesimlere yardımlar gitmeye başladı.

Bu durumdan Kaymakama verdiği listeyle yardım dağıttıran muhtarlar rahatsız oldu.

Hatta bazı köylerde muhtarlar, imamın öğretmenin tarımcının jandarmanın ittifakla I.. dereceden fakir dediği şahıslara IV veya V.derece vermişlerdi.

Ortada kasıt olduğu anlaşılıyordu.

Çünkü bu kadar derece farkı, bu kadar kişiyle çelişmesi akla bazı sorular getiriyordu. Bu muhtarlar bu sefer imam ve öğretmenler üzerine baskı kurmaya başladılar.

Bir gün müftü makama geldi, Kaymakam Bey sıkıntımız var, diyerek söze başladı. Bazı muhtarlar köylerdeki diyanet personelinin kendilerinin derecesi üzerine nasıl derece verdiklerinden dolayı onların üzerinde baskı uyguladıklarından şikayetçi idi.

Sonunda :"Bizi bu işten bizi uzak tutun"deyiverdi.

Milli Eğitim Müdürü Enver Koç da benzer gerekçeyle geldi.

Anlaşılıyordu ki: Öğretmenlerin bazı muhtarlardan sıkıntıları vardı.

Bazıları mütevelli heyet yerine, kendi karar vermek istiyordu.

Ama sonuçta derece sistemi oturdu.

Bazıları rahatsız olsa da.

Sürmene SYDV 'de derece sistemi[]

Sürmene de ise bu sefer farklı bir yöntem izledik.

Sürmene de öğretmen yerine milli eğitim müdürünü, imam yerine müftüyü, jandarma komutanı ve emniyet yerine nüfus müdürünü ve her bir mütevelli heyet üyesinin değişik kaynaktan belirlediği dereceleri esas alan bir yöntem uygulamaya başladık.

Bu sefer Sürmene'de de muhtarlar fakirlere yardım dağıtılırken Kaymakamlar bizim listemizi esas alıyordu, diye yakınmaya başladılar.

Hatta "bizim listemiz dışında sizin mütevelli heyet nasıl liste belirler" diyecek kadar ileri gidiyorlardı.

Klasik Trabzon insanı gibi, vakfı yönetmeye mütevellinin yerine geçmeye çalışıyorlardı. Hatta bazı bir iki yanlışı abartarak bana şikayet ettiler.

Yasada açıkça mütevelli yetkili ve sorumlu iken yasal sorumluluğu ve dahi yetkisi olmayan kişilerin liste belirlemesi ne kadar doğru idi?

Ama teamülleri, geleneklerleri değiştirmek duvar yıkmaktan zor imiş.

Hatta bazı muhtarlar bizim listemiz niye esas alınmadı?, dediler.

Hatta geçen sene kömür dağıtımı bizim listemize göre yapılmıştı, dediler.

Bazıları başka fakir ilave edilmiş kim ilave etti diye, diye itiraz ettiler.

Ama yapılacak belli idi.

Esas yetkili olanlar karar verecekti.

Bu arada muhtarada soran heyet azaları da vardı.

Sonunda muhtarlara derecelendirme sisteminde bir sütun açarak onlarında kanaatlarını almaya başladık.

Bundan sonra muhtarlardan şikayet gelmemeye başladı.

Böylece hatalar minumuma indirilmeye başlandı.

Mütevellide ortak konsensusun oluştuğu vicdanların tatmin olduğu kararlar verilmeye başlandı. Aslında yöntem gayet basit, demokratik ve her mütevelli heyet üyesinin tam söz sahibi olduğu bir yöntem oluşturuldu.

Her mütevellinin aktif katılımı sağlandı.

Kimse kimsenin derecesini etkilemediği yani psikolojik etkilenmenin olmadığı bir yapı oluşturuldu.

Mütevellide kişilerin tartışılması bitti.

Onun yerine müracaatçıların dereceleri ve hane sayısına göre uygulanacak katsayı tartışılmaya başlandı.

Bu arada mütevellide herkesin I. dereceden fakir dediğine, birisi IV. derece fakir dediğinde aradaki aşırı farklı derece değerlendirmesini yapan üyeyi diğer müteveli heyet üyeleri sorgulamaya başladılar.

Bu sefer bu aşırı farklılıklar gündeme gelmeye ve tekrar değerlendirilmeye başlandı. Yeniden değerlendirmede varsa yapılan yanlışlar düzeltilmeye başlandı.

Yani vakfımızda hatalara karşı oto kontrol sistemi getirilmiş oldu.

Böylece tüm müracaatçıların listesi mütevelliye dağıtılarak tam bir şeffaflık sağlanmış oldu. Mütevelliye gündem bir hafta önceden dağıtılarak aktif katılımı ve hazırlıklı olmalar sağlandı.

Aylık hesap cetvelleri hazırltılarak mütevellinin her ay onayına sunuldu.

Böylelikle yönetimde açıklık, kontrol edilebilirlik ve hesap verilebilirlik sağlandı.

Umarım bu yöntem anlaşılabilir ve ülkemizde başka yörelere emsal olabilir temennisiyle saygılar sunarım.

Eyüp Sabri KARTAL Sürmene Kaymakamı


Advertisement