Yenişehir Wiki
Advertisement
Bakınız

D Sevan Nişanyan
Şirince
Ali Nesin
Robert College
Robert Koleji
Sevan Nişanyan/Sözlük
Sevan Nişanyan/Türkçe
Sevan Nişanyan/İndexus Anatolius
Sevan Nişanyan/YouTube
Sevan Nişanyan/Facebook
Sevan Nişanyan/Twitter
Sevan Nişanyan/Instgram
Sevan Nişanyan/
Sevan Nişanyan/
Sevan Nişanyan/
Sevan Nişanyan/

Selanik_Karsilamas_Greek_Turkish_Share

Selanik Karsilamas Greek Turkish Share

Selanik karşılaması

Göktürk_Alfabesi-2

Göktürk Alfabesi-2

Göktürk alfabesi

Pazar_Sohbeti_110_-_26_Aralık_2021-2

Pazar Sohbeti 110 - 26 Aralık 2021-2

40. Dakikada Kemal Kılıçdaroğlu nunanlatıyor. Devamında inönünğn CB seçilmesini irdeliyor.

Sevan Nişanyan (Սևան Նշանյան; d.1956, İstanbul), Ermeni kökenli Türk vatandaşı yazar, dilbilimci, öğretim üyesi, ve otel işletmecisi.

Biyografisi[]

Orta öğrenimini Işık Lisesi ve Robert Kolej'de tamamladı. 1974'te ABD'ye giderek Yale Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi'nde tarih, felsefe ve Güney Amerika Siyasi Sistemleri üzerine eğitim gördü.

1984-1985 yıllarında Commodore 64 adlı kişisel bilgisayarı (PC) Türkiye'ye getiren firmanın kurucusu ve yöneticisi oldu. Bilgisayar programcılığı ile ilgilendi, çeşitli konuşma ve konferanslara katıldı. Türkiye'nin ilk popüler bilgisayar dergisi olan Commodore'u kurup orada Baytan Bitirmez müstear ismiyle yazılar yazdı.[1]

Sevan Nişanyan, çeşitli İngiliz ve Uzakdoğu yayınevleri için seyahat kitapları kaleme aldı. 1998 yılında Küçük Oteller KitabıŞablon:'nı, ilk kez yayımladı. Türk turizmine kitle turizmi dışında yeni bir yön kazandırma çabası olarak görülebilecek Küçük Oteller Kitabı'nı her sene yenileyerek bir referans kitabı haline geldi.

1995 yılında eşi Müjde ile birlikte İzmir'in Selçuk ilçesinin Şirince köyüne yerleşen Nişanyan, bu köyde geleneksel mimari dokuyu korumak ve canlandırmak için yaptığı çalışmalarla tanındı. Eski köy evlerini geleneksel tarzda onararak oluşturduğu Nişanyan Evleri adlı otel 1999'da işletmeye girdi. Şirince'de yıkılmakta olan evleri resmi izin olmadan restore ettiği gerekçesiyle 2001 yılında 2863 sayılı yasa kapsamında 10 ay hapis yattı.[2]

Bu dönemde Türkçenin etimolojisi üzerine ilk kapsamlı bilimsel çalışma olan Sözlerin Soyağacı: Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü adlı eserini tamamladı; aynı sözlüğün popüler bir özeti olan Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı adlı kitabı yazdı.[3]

2004'te İnsan Hakları Derneği tarafından verilen Ayşenur Zarakolu Özgür Düşünce Ödülü'ne layık görüldü.[kaynak belirtilmeli] Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgeleri hakkında resmî görüşün verilerini sorgulayan Ankara'nın Doğusundaki Türkiye adlı gezi rehberi 2006'da yayımlandı.

Nişanyan'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemine ilişkin eleştirel görüşlere yer veren Yanlış Cumhuriyet: Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru adlı kitabı 2008'de basıldı. Sözlerin SoyağacıŞablon:'nın geniş ölçüde gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni versiyonu da aynı tarihte piyasaya sunuldu.

Agos gazetesindeki köşe yazarlığının yanısıra, 29 Ekim 2008 ve 14 Aralık 2009 tarihleri arasında Taraf gazetesinde "Kelimebaz" adıyla dile ilişkin köşe yazıları yazdı. Bu yazıları iki ayrı kitapta toplanarak "Kelimabaz - 1" ve "Kelimebaz - 2" isimleriyle yayımlandı.

2009'dan itibaren Anadolu yer adlarına ilişkin geniş kapsamlı bir çalışma başlattı. Çalışmanın ilk ürünleri 2010'da piyasaya çıkan "Adını Unutan Ülke: Türkiye'de Adı Değiştirilen Yerler Sözlüğü" adlı kitapta ve Index Anatolicus web sitesinde yayımlandı.

Kişisel yaşamı[]

  • Eski eşi Müjde Tönbekici'den üç, toplam dört çocuğu vardır.
  • 2008 senesinde eşi Müjde Tönbekici'nin üzerine bir kavanoz dışkı atmasının ardından gerçekleşen sert tepkiler nedeniyle AGOS gazetesindeki görevi tartışma konusu olmuştur.[4] Yazar, boşanma davası açan eşi Müjde'nin üzerine bir kavanoz dışkı boşaltmasını "Müjde Hanım'ın davranışına tam olarak uyan sembolik bir jest" olarak nitelendirmiştir.[5]

Kitaplar[]

  • Yanlış Cumhuriyet / Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru, Kırmızı Yayınları, 2008 ISBN 975-9169-77-0
  • Sözlerin Soyağacı: Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, genişletilmiş ve gözden geçirilmiş 3. Basım, Adam Yay. 2007 ISBN 9754188684
  • Küçük Oteller Kitabı (Türkiye'nin en Güzel Küçük Otelleri), Boyut Yay. 1998 .... 2008 (her yıl), ISBN 975-521-376-7
  • Ankara'nın Doğusundaki Türkiye, Boyut Yay. 2006 ISBN 975-23-0196-7
  • Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı, 2002 ISBN 975-418-744-4
  • Meraklısı için Karadeniz, Boyut Yay. 2000 ISBN 975-521-378-3
  • Herkesin Bilmediği Olağanüstü Yerler, Boyut Yay. 2000 ISBN 975-521-377-5
  • Mavi Kıyılarda Yeme İçme Sanatı, Intermedia 1998,ISBN 975-7143-23-5
  • American Express Guide: Prague, Mitchell Beazley (London) 1993.
  • American Express Guide: Vienna and Budapest, Mitchell Beazley (London) 1992.
  • American Express Guide: Athens and the Classical Sites, Mitchell Beazley (London) 1990.
  • Karl Marx: Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisi için Ön Çalışma (çeviri), Birikim Yay. 1979; 2. basım İletişim Y. 2008.
  • Kelimebaz-I, Everest Yayınları 2009.
  • Adını Unutan Ülke (Türkiye'de adı değiştirilen yerler sözlüğü) Everest Yayınları 2010.

Dipnotlar[]

Dış bağlantılar[]

fr:Sevan Nişanyan


Entellektürle Kürşat Bumin in kelimebaz köşesi üzerine yazısı[]

'Kelimebaz'ın tiryakilik yaratan köşesi [http://]yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=17811&y=KursatBumin]

Taraf okurlarının önemli bir bölümünün de benim gibi "Kelimebaz" köşesinin tiryakisi olduğunu sanıyorum.

Nişanyan'ın bu seçiminden dolayı çok memnunuz doğrusu... Bir okur, bir okur-yazar, ya da bir yazar-okur olalım fark etmez, hangimiz her Allah'ın günü "sabah duası" (Hegel) gibi göz gezdirdiğimiz "Türk matbuatı"nda az da olsa farklı lezzet köşeleri aramıyoruz?

Sizinkini bilmem ama benim tercihim, Taraf'ı elime alır almaz doğru "Kelimebaz" köşesine ilerlemek oluyor...

"Etimoloji"yi merkeze alarak hemen her alana kaçabilmenin mümkün olduğunu tabii ki biliyorsunuz. Gündelik dilde üzerinde bir saniye bile düşünmeden kullandığımız (kullandıkları) bir sözcüğün altını eşelemek, dilbilimden başlayarak her türden tarihi, geniş anlamıyla kültürel hayatı, medeniyet tarihlerinı, zihniyet araştırmalarını (...) içine alan büyük bir arkeolojik uğraş olsa gerek...

Ve bu işi –doğrusu- Nişanyan müthiş yapıyor... Hele de bazı günler müthişten de müthiş! Mesela yakınlarda el attığı şu "töz" meselesi; ya da doğrudan, "etimoloji" yerine "kökenbilim"i tercih etmesi yönünde kendisine ulaşan taleplere yetiştirdiği şu güzel cevap:

"Onlarla (saydığı diğer diller) dalga boyunda konuşmak daha iyi değil mi, illa ayrılıkçı mı takılmak gerek?"

İsterseniz, "Kelimebaz"da yer alanlar içinde özellikle dikkat çektiğine inandığım bir eşeleme örneğine daha geniş yer ayıralım. Gazete ve televizyon ekranlarında hâlâ devam eden bir "yanlış anlama"ya ilişkin bu örnek.

Biliyorsunuz; "üniversite"den söz açılır açılmaz şöyle bir "nutuk" başlıyor hemen:

"Efendim, 'üniversite' sözcüğü Latince 'üniversel", yani "evrensel" sözcüğünden türediği için bu kurum adına uygun olarak evrensel değerlerle mücehhez olmalıdır, vesaire..."

Ve bu yerleşik akıl yürütmenin bir ürünü olarak da "üniversite"den "evrenkent" olarak söz etmek...

Nişanyan, "Evrenkent imiş, güleyim bari! Cahilliğin bu kadarı ancak okumakla olur demişler. Univercity değil amca university!" diyerek başladığı yazısında "üniversite" sözcüğünün sanıldığı gibi "univers", yani "evren" sözcüğünden türemediğini, illa bir "kök" aranacaksa bunun "üniversitas" olduğunu söylüyordu. Sonrasını kendisi anlatsın:

"Universitas başka, evrenle alakası yok, 'birlik, dernek, cemiyet'. Ortaçağ hukukunda 'tüzel kişilik sahibi lonca' için kullanılan bir tabir. Galiba ilk kez 1160'larda Paris'te, ya da ondan beş on yıl önce İtalya'daki Bologna'da ders okutan hocalar bir araya gelip haklarını daha iyi korumak ve kim ders verebilir kim veremez meselesini kurala bağlamak için bir universitas kurmuşlar. Bir de resmi berat almışlar ki, eşrafı, derebeysi, kilisesi, paşası, eşkıyası şusu busu işlerine karışmasın, kendi koydukları kurallar çerçevesinde serbestçe ders verebilsinler."

Nişanyan, yazısını yararlı bir karşılaştırma ile şöyle bitirmiş:

"Benzeri ne medresede var, ne Bizans'ta, ne Roma'da, ne Çin'de.

'Kendi kurallarımı ben koyarım, buna karışamazsın' demişler, çatır çatır da kabul ettirmişler.

Dershaneden yahut asker mektebinden ayıran yanı bu: üniversite olması. Bizde daha halâ olmayan nesne."

Sonuç olarak, "Kelimebaz" köşesinin bu yıl Türk matbuatında karşılaştığımız yeniliklerin başında geldiğini söyleyebiliriz. Hoş geldi, anlamlı ve keyifli okumalar getirdi...


Ali Nesin[]

Sevan Nişanyan'la sık sık küstük. Son küşüsümüz bayağı uzun sürdü. Eşim onun YouTube sohbetlerini dinlerdi. Bir iki kez ben de kulak misafiri oldum. Sonra ben kendim gecenin çok geç saatlerinde onu dinlemeye başladım. Adam ilginç, hem de çok ilginç, insanı uyutmuyor! Türkiye'de dinlemeye değer bir iki kişiden biri. Onsuz eksiğim. Baktım olmayacak, Whatsapp'tan geceyarısı mesaj yazdım: "Artık barışalım mı?" Cevap geldi: "Bugün çok geç oldu, yarın barışalım..." "Yarın çok işim var..."

Aşağıdaki yazıyı 1 Mart 2011'de yazmışım, Bundan 12 yıl önce. O günden bugüne neler oldu neler... Hayatboyu hapse mahkûm oldu, hapiste neler neler oldu, sonra hapisten kaçtı, Yunanistan'a kapağı attı... Her şeyi söyleyemiyorum tabii... Her şey söylenmez ki... Ama işte eksik de olsa 12 yıl önceki kalemimden kalemimden Sevan Nişanyan dostum.

Sevgili Dostlar,

Sevan Nişanyan’ın tüm malvarlığını Nesin Vakfı’na bağışladığını herhalde duymuşsunuzdur.

Bu teşekkür mektubu vesilesiyle size biraz Sevan’ı anlatmak istiyorum. Gazetelere yansıyanlarla anlaşılması mümkün değildir çünkü. Robert Kolejli Sevan’ın adını ilk gençliğimde duymuştum. Belli bir öğrenci çevresinde zekâsından ve engin kültüründen efsane gibi bahsedilirdi. Çok daha sonra, bundan nerdeyse 35 yıl önce, Paris’te tanıştık ilk kez. O zamanlar başımı kitaptan pek kaldırmadığımdan üstümde bir etki bırakmamıştı, ama 10 yıl sonra, aynı bölüğe düştüğümüzde, eşi benzeri olmayan biriyle karşı karşıya olduğumu hemen anlamıştım. Birlikte “orduyu isyana teşvik”ten yargılandık. Gözünü kan bürümüş bir savcı 20 yıl hapsimizi istedi. İnsafsız bir hakim istenen cezayı güle oynaya vermeye hazırdı. Gençtik. Göz göre göre ve durduk yerde hayatımız kararacaktı. Zor günlerdi doğrusu. Ama birbirimizi hiç yalnız bırakmadık. O gün bugün dostuz. En çetin sınavlardan geçmiş bir dostluktur bizimkisi.

Cezaevinden kaçma planlarını anlatırdı bana... Makinalı tüfekli askerlerle çepeçevre çevrilmişiz... 20 yıl kodeste çürüyemezdik, belli ki ceza alacaktık, duruşmaların seyri belliydi, kaçmalıydık, anca beraber kanca beraber, nöbetçilerin bir anlık dalgınlığını fırsat bilip pırrr... İçimden “deli mi ne”, dışımdan da “olur” derdim; hatta mükemmel kaçma planına katkıda bile bulunurdum kuşkulanmasın diye... Olmaz desem o akşam kaçmaya kalkışabilirdi...

Form kazanmak için 2,5 metre uzunluğundaki hücrede her gün saatlerce döne döne koştu. Ben ranzama uzanmış, hayretle kan ter içindeki bu kararlı adamı izlerdim. Para biriktirmek ve nefesini açmak için günde üç paket içtiği sigarayı cezaevinde bıraktı. Ciddiydi yani. Neyse ki aklandık, kolay olmadı ama aklandık. Yoksa bugün delik deşik olmuş cesedimiz kimbilir hangi servinin altında yatıyor olacaktı, çünkü, adım gibi biliyorum, bir geceyarısı beni dürterek uyandırıp “hadi” diyecek ve kaçmaya ikna edecekti.

Bu, Sevan’ın beni ilk öldürme çabasıdır. Son olmadı, daha sonra sık sık denedi!

Hakkari’nin mayın döşenmiş yollarına sürükledi peşinden. Uçurumlarla sona eren ıssız yollara girdik. Girilmesi tehlikeli ve yasak bölgelerde kim vurduya gideceğiz, son sözlerim “ah yandım!” olacak diye kaç kez yüreğim ağzıma geldi. Ama yiğitliğe krem sürdürmedim. Ne o? Sevan taş üstünde taş bırakılmamış bir kilise görecek...

Bir başka gün iki çocuğumu birden alıp Ege dağlarında küçük bir kır gezintisine çıktı. Şafağın sökmesine az kalmıştı çocuklarımı yeniden bağrıma bastığımda... Devasa kayayı aşamayan külüstür Kartal’ı kayanın tepesinde bırakıp dağın öbür tarafına yürüyerek inmişler... Hangi güzergâhı seçmişlerse...

En kötü mevsimde Kaçkar dağlarını ayağımızda makosenlerle aşmaya kalktık. Keçilerin bile “anneee” diye bağırıp kaçacakları daracık patikalardan geçtik, derinlikten gökyüzü mavisine çalan yarları tırnak gücüyle aştık. Tam bir çılgınlık! İlk kez orada onu yalnız bıraktım. İkna etmesine fırsat tanımadan, görünürde yokken sıvıştım. Hâlâ daha utanırım, ama el insaf, bir günde bir insan kaç kez ölüm tehlikesi atlatmaya tahammül edebilir ki? O ise anlaşılan Azrail’le benden daha samimiydi.

Gürcistan iç savaşının tam göbeğinde bulmuştur kendini. Bu maceradan birkaç yıl önce Sri Lanka hapishanelerinde yatmışlığı vardır. Peru dağlarındaki akıllara durgunluk veren maceraları başlı başına bir hikâyedir. Daha neler neler... Allah’ın sevgili kulu olmalı ki hâlâ hayatta.

Ancak çizgi roman kahramanlarının böyle bir yaşamı olabilir; o da ancak üçü beşi bir araya gelirse!

Acaba bu satırlar nasıl bir vakayla karşı karşıya olduğumuzu yeterince anlatabildi mi? Sevan değerlendirilirken ya da yargılanırken harcıâlem kriterler bir yana bırakılmalı.

Dostluğumuzun kavgasız gürültüsüz geçtiği sanılmasın. Birbirimizin gözünü oymaya ramak kaldığı anlar oldu!

Bu arada, kavgada acımasızdır, söyleyeyim. Haklı olduğuna inanmayagörsün, karşılaştığı her türlü direnç onu daha da azdırır. Bu gibi durumlarda hiç ses çıkarmayın, ortalıkta görünmeyin, tepki göstermeyin. Bir zaman sonra yelkenleri suya indirecek ve cüssesine tezat bir zarafetle yanıbaşınızda beliriverecektir. Yaramaz bakışlarına dayanamayp kucaklaşırsınız.

Tanıştığımızda siyasi düşüncelerimiz birbirine zıttı. Beni etkilemediğini söylemek yalanların en büyüğü olur. Ama bugüne dek ne o benim düşüncelerimi temelden değiştirebildi ne de ben onun. Tam tersine her ikimiz de daha uç noktalara vardık. Düşünce ayrılığından düşmanlık değil, zenginlikler doğdu. Şu ironiye bakın ki varımızı yoğumuzu Nesin Vakfı’na verdiğimizden şu an itibarıyla ikimiz de züğürtüz!

Tüyler ürpertici düşüncelerini duyduğumda hiç karşı çıkmam, en iyi yaptığım işi yaparım: Dinlemek. Bakalım nasıl savunacak, işin içinden nasıl sıyrılacak diye merakla beklerim. Neyi savunduğundan çok, neyi nasıl savunduğu önemlidir.

Şunu da ekleyeyim, gün gelir gerekir: Sevan’a karşı haklı çıkmanın tek bir yolu vardır, baktığı bakış açısını reddetmek. Çünkü Sevan, yakaladığı bakış açısının sonuçlarına acımasızca katlanır ve tek bir mantık hatası yapmadan, eşsiz bir belagatla sizi peşinden sürükler. Çocukluğunuzdan beri inandığınız değerlerin gözünüzün önünde lime lime edildiğine tanık olursunuz. Sessiz sedasız yol alırken kayalarda parçalanan bir dalgaya benzersiniz, daha Türkçesiyle eşek tepmişe dönersiniz.

Olumsuz her türlü durumu lehine çevirme konusunda üstüne yoktur. Örnek: Jandarmalar eşliğinde hapse giderken yolda beni aradı. Durumu anlattı. Çok üzüldüm tabii. “Merak etme, dedi, hapisten çıktığımda iyi ki hapse girmişim diyeceğim”. Aynen dediği gibi oldu. Türkçenin etimolojisi üzerine muhteşem bir eser ortaya çıktı.

Sevan’ın şu anda Nesin Vakfı’na ait olan Şirince’deki eserleri üzerine bir iki satır illa ki gerekiyor.

Şirince günün birinde sit alanı ilan edildi ve akabindeki 27 yıl boyunca köyün imar planı yapılamadı. Çivi çakılmıyordu. Mecazi anlamda değil, gerçek anlamda çivi çakılmıyordu. Kimileri yasaların yaşama değil, tam tersine yaşamın yasalara uyacağını sanıyor! Akılsızlığın dik âlâsı, halkı yok saymanın had safhası. Herkes gizli saklı ve korka çekine tadilat ve kaçak inşaat yaparken, Sevan bunu alenen, göstere göstere yaptı. Vatandaşa zulmeden bir yönetimi tanımıyorum ve bunu da cümle âleme ilan ediyorum dedi. Üstüne üstlük bir de “Hodri Meydan Kulesi” dikti!

Ta ilk gençliklerinden beri bozuk düzeni yıkmaya çalışanların istisnasız hepsinin Sevan’ı kutlayacağını ve hatta kahraman mertebesine yükselteceğini zannedersiniz değil mi? Hayır, öyle olmadı. Meğer bozuk düzeni yıkmak bazıları için soyut bir kavrammış; bir tür meze diyelim! Bozuk düzen bugüne dek yıkılmadığından tahmin etmeliydik!

Sevan’ın yarattığı yerler, “öldüm de cennete mi geldim?” dedirtecek güzelliktedir. Meleklerle huriler nerede kaldı diye sağınıza solunuza baktırır. Oysa yaptığı şey son derece basittir: Doğanın eksiklerini tamamlar! Aklınız başınıza geldiğinde, ben niye bunu düşünemedim, benim neyim eksik diye kendi kendinizi yersiniz.

Şu an itibarıyla Nesin Vakfı dünya çapında eşsiz bir güzelliğin sahibidir. Bu yükün altından nasıl kalkacağız bilmiyorum. Sevan’ın özgürlüğü anlaşılan bizim esaretimiz!

Keşke bu güzelliğe bu kadar kolay konmasaydık, keşke bizim de bir katkımız olsaydı...

Borcumuz olsun. Nesin Vakfı çocukları bu güzelliği idrak edecek ve yaratacak kapasitede yetiştirilecektir.

Sadece Nesin Vakfı’nın şimdiki ve gelecek nesilleri adına değil, (bu hakkı kimseye sormadan alarak) insanlık adına da Sevan’a teşekkür ederim.

Ali Nesin

Şablon:Sevan Nişanyan

Advertisement