Yenişehir Wiki
Advertisement
Disambig Bakınız: taş, TAŞ

[]

[]

Şablon:TabloResmi
Durum Tekil Çoğul
Yalın taş taşlar
Belirtme (-i) taşı taşları
Yönelme (-e) taşa taşlara
Bulunma (-de) taşda taşlarda
Çıkma (-den) taşdan taşlardan
Tamlayan taşın taşların

Write Yazılışlar

Eski Yazı: طاش

Ico libri Anlamlar

[1] Kaya parçası.
[2] Dama, domino gibi oyunlarda kullanılan metal, kemik ya da tahta parçalardan her biri.

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken

Karna taş bağlamanın açlığa ne gibi faydası vardır?

Biz yaşamadık, Allah (cc) bizi açlıkla imtihan etmesin

Tarihte yaşayanların ifadesinden şunu anlıyoruz:

1-Mide ağrısı geçiyor

2-Tokluk hissi veriyor

Açlıktan karna taş bağlamak[]

PEYGAMBERİMİZ VE SAHABENİN KARNINDA TAŞ BAĞLI MIYDI?

Tercüme edilen bazı hadislerde Hz. Peygamber veya bazı sahâbîler için “karnına/midesine taş bağlı idi” diye bir ifade yer alıyor. Böyle bir şey var mıdır?

Arapça olan hadis metinleri başka bir dile tercüme edilirken çok titiz davranılmalı, dikkatli bir dil ve üslup kullanılarak eksik ve yanlış anlaşılmalara asla fırsat verilmemelidir. Soruda işaret edilen hadisteki ifadelerden birisi, Rasûl-i Ekrem’in Hendek Savaşı’ndaki hali anlatılırken geçer. Ashâb-ı kirâm diyor ki: “Sonra karnı çok aç olduğu halde kalktı (Sümme kâme ve batnuhû ma’sûbun bi hacerin). Biz üç gün hiçbir şey tatmamıştık!”(Buhârî, Megâzî, 30).

Burada geçen “çok aç olduğu halde” ifadesi, maalesef pek çok Türkçe eserde “karnı bir taşla bağlanmış olarak” şeklinde verilir. O zaman okuyucu bu muğlâk tercümeyi haklı olarak anlamıyor veya anlamakta zorlanıyor. Halbuki hicrî ikinci asrın meşhur Arap dili ve edebiyatı üstâdı Halîl b. Ahmed, “mideye taş bağlamak” ifadesinin Hüzeyl lehçesine göreneredeyse bağırsakları kuruyacak derecede aşırı derecede acıkmak” anlamında bir deyim olduğunu söyler. Nitekim Türk dilinde de “bağrına taş basmak” gibi benzer mecazî deyimler mevcuttur.

Sonuç itibariyle, “mideye taş bağlamak” diye ifade edilen durum, aşırı açlıktan bir kinayedir; hakikî değil mecazî bir anlatımdır. Yanlış anlamaların önüne geçebilmek için hadiste geçen söz konusu ifade, “karnı bir taşla bağlanmış olarak” diye değil, “karnı çok aç iken” diye dilimize tercüme edilmelidir.

---

HZ. PEYGAMBER (S.A.S.) VE ASHABININ YAŞAYIŞLARINDA FAKR

ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللَّهُ عَنْها قالت: ]كانَ يَأتِى عَلَيْنَا الشَّهْرُ مَا نُوقِدْ فِيهِ نَاراً، إنَّمَا هُوَ التَّمْرُ وَالمَاءُ إَّ أنْ نُؤْتَى بِاللُّحَيْمِ[. أخرجه الشيخان والترمذي.وفي رواية: ]مَا شَبِعَ آلُ مُحَمَّدٍ مِنْ خُبْزِِ البُرِّ ثََثاً حَتَّى مَضىَ لِسَبِيلِهِ[.وفي أخرى: مَا أكَلَ مُحَمّدٍ أكْلَتَيْنِ في يَوْمٍ وَاحِدٍ إّ إحْدَاهُمَا تَمْرٌ[ .

1. (2083)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Bazı aylar olurdu, hiç ateş yakmazdık, yiyip içtiğimiz sadece hurma ve su olurdu. Ancak, bize bir parçacık et getirilirse o hâriç." [Buhârî, Et'ime 23, Rikâk 17; Müslim, Zühd 20-27, (2970-2973); Tirmizî, Zühd 38, (2357, 2358), 35, (2473).]

Diğer bir rivâyette: "Resûlullah ölünceye kadar Muhammed âilesi buğday ekmeğini üst üste üç gün doyuncaya kadar yememiştir" denmiştir.

Bir diğer rivâyette: "Muhammed (aleyhisselâm) bir günde iki sefer yedi ise, biri mutlaka hurma idi" denmiştir.

ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُما قال: ]كانَ رسولُ اللَّه # يَبِيتُ اللَّيَالِىَ المُتَتَابِعَةَ وَأهْلُهُ طَاوِياً َ يَجِدُونَ عَشَاءً، وَكَانَ أكْثَرَ خُبْزِهِمْ الشَّعِيرُ[. أخرجه الترمذي وصححه

.2. (2084)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ailesi üst üste pek çok geceleri aç geçirirler ve akşam yemeği bulamazlardı. Ekmekleri çoğunlukla arpa ekmeği idi." [Tirmizî, Zühd 38, (2361).]

ـ3ـ وعن النعمان بن بشير رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُما قال: ]ذَكَرَ عُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ مَا أصَابَ النَّاسَ مِنَ الدُّنْيَا فقَالَ: لَقَدْ رَأيْتُ رَسُولَ اللَّهِ # يَظَلُّ الْيَوْمَ يَلْتَوى مِنَ الجُوعِ مَا يَجِدُ مِنَ الدَّقَلِ مَا يَمْ‘ُ بِهِ بَطْنَهُ[. أخرجه مسلم.»الدَّقَلُ« ردئ التمر كالحشف ونحوه.

3. (2085)- Nu'mân İbnu Beşîr (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh) insanların nail oldukları dünyalıktan söz etti ve dedi ki: "Gerçekten ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bütün gün açlıktan kıvrandığı halde, karnını doyurmaya adi hurma bile bulamadığını gördüm." [Müslim, Zühd 36, (2978).]

ـ4ـ وعن أنس رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللَّه #: لَقَدْ أُخِفْتُ في اللَّهِ مَالَمْ يُخَفْ أحَدٌ، وَأُذِيتُ في اللَّهِ مَالَمْ يُؤْذَ أحَدٌ، وَلَقَدْ أتَى عَلىّ ثََثُونَ مَا بَيْنَ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ، وَمَالِى وََ لِبَِلٍ مِنَ الطَّعَامِ إَّ شَىْءٌ يُوَارِيهِ إبْطُ بَِلٍ[. أخرجه الترمذي وصححه، وقال: ]وَذلِكَ حِينَ خَرَجَ رسول اللَّه # هَارباً مِنْ مَكَّةَ وَمَعهُ بَِلٌ[

.4. (2086)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (alelissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, Allah hakkında benim korkutulduğum kadar kimse korkutulmamıştır. Allah yolunda bana çektirilen eziyet kadar kimseye eziyet çektirilmemiştir. Zaman olmuştur, otuz gün ve otuz gecelik bir ay boyu, Bilâl ile benim yiyeceğim, Bilâl'in koltuğunun altına sıkışacak miktarı geçmemiştir." [Tirmizî, Kıyâmet 35, (2474).]

Tirmizî, hadisin sahîh olduğunu belirtir ve ilâve eder: "Bu durum Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın (amcası Ebû Tâlib öldüğü zaman, Tâif'te yeni bir hâmi bulmak ümidiyle, müşriklerden) kaçarak Hz. Bilâl'le Mekke'den çıktığı zamanla ilgilidir." (27)

ـ5ـ وعنه رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]مَشَيْتُ إلى رسولِ اللَّه # بِخُبْزِ شَعِيرٍ وَإهَالَةِ سَنِخَةٍ، وَلََقَدْ سَمِعْتُهُ يََقُولُ: مَا أمْسَى عِنْدَ آلِ مُحَمَّدٍ صَاعُ تَمْرٍ، وََ صَاعُ حَبٍّ، وَإنَّ عِنْدَهُ يَوْمَئِذٍ لَتِسْعَ نِسْوَةٍ[. أخرجه البخارى والترمذي والنسائى. »ا“هَالَةُ« ما أذيب من الشحم.و» السَّنِخُ« المتغير الرِّيح.

5. (2087)- Yine Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a arpa ekmeği ile kokusu değişmiş erimiş yağ getirmiştim. (Bir seferinde) şöyle söylediğini işittim: "Muhammed ailesinde, dokuz kadın bulunduğu bir zamanda, ne bir sa' hurma, ne de bir sa' hububat gecelememiştir." (Buhârî, Rehn 1, Büyû 14; Tirmizî, Büyû 7, (1215); Nesâî, Büyû 50, (7, 288).]

ـ6ـ وعن عليّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]لَقَدْ خَرَجْتُ مِنْ بَيْتِى في يَوْمٍ شَاتٍ، وَإنِّى لَشَدِيدُ الجُوعِ ألْتَمِسُ شَيْئاً، فَمَرَّرْتُ بِيَهُودِىٍّ في مَالٍ لَهُ يَسْقِى بِبَكْرَةٍ فاطَّلَعْتُ عَلَيْهِ مِنْ ثُلْمَةِ الحَائِطِ، فقَالَ مَالَكَ يَا أعْرَابِىُّ: هَلْ لَكَ في دَلْوٍ بِتَمْرَةٍ؟ قُلْتُ: نَعَمْ، فَافْتَحِ الْبَابَ حَتَّى أدْخُلَ، فَفَتَحَ فَدَخَلْتُ فَأعْطَانِى دَلْواً، فَكُلَّمَا نَزَعْتُ دَلْواً أعْطَانِى تَمْرَةً حَتَّى إذَا امْتَ‘َتْ كَفِّى أرْسَلْتُ دَلْوَهُ، وقلْتُ: حَسْبِى فَأكَلْتُهَا، ثُمَّ جَرَعْتُ مِنَ المَاءِ، ثُمَّ جِئْتُ المَسْجِدَ[. أخرجه الترمذي

.6. (2088)- Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Evimden soğuk bir günde çıktım. Çok açtım, (yiyecek) bir şey arıyordum. Bir yahudîye rastladım, bahçesinde çıkrıkla sulama yapıyordu. Duvardaki bir açıklıktan adama baktım.

"Ne istiyorsun ey bedevi, kovasını bir hurmaya bana su çeker misin?" dedi. Ben de:

"Evet! ama kapıyı aç da gireyim!" dedim. Adam kapıyı açtı, ben girdim, bir kova verdi. Su çekmeye başladım. Her kovada bir hurma verdi. İki avucum hurma ile dolunca kovayı bıraktım ve bu bana yeter deyip hurmaları yedim, sudan içip sonra mescide geldim." [Tirmizî, Kıyâmet 35, (2475).]

ـ7ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]خَرَجَ رسولُ اللَّهِ # إلى المَسْجِدِ فَوَجَدَ أبَا بَكْرٍ وَعُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُما، فَسَألَهُمَا عَنْ خُرُوجِهِمَا؟ فَقاَ: أخْرَجَنَا الجُوعُ، فقَالَ: وَمَا أخْرَجَنِى إَّ الجُوعُ، فَذَهَبُوا إلى أبي الْهَيْثَمِ ابْنَ التَّيْهَانِ فَأمَرَ لَهُمْ بِشَعِيرٍ، فَعُمِلَ وقامَ إلى شَاةٍ فَذَبَحَهَا، وَاسْتَعْذَبَ لَهُمَ مَاءً مُعَلّقاً عِنْدَهُمْ في نَخْلَةٍ ثُمَّ أتُوا بِالطَّعَامِ، فَأكَلُوا وَشَرِبُوا مِنْ ذلِكَ المَاءِ،

فَقَالَ #: لَتُسْألُنَّ عَنْ نَعِيم هذا اليَوْمِ[. أخرجه مسلم ومالك والترمذي.»اسْتَعْذَبَ لَهُمْ مَاءً« أى استقى لهم ماء عذبا

.7. (2089)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün (veya gece mûtad olmayan bir saatte) mescide geldi. Orada Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (radıyallâhu anhümâ)'e rastladı. Onlara (bu saatte) niye geldiklerini sordu.

"Bizi evden çıkaran açlıktır!" dediler. Resûlullah da:

"Beni de evde çıkaran açlıktan başka bir şey değil!" buyurdu. Hep berâber Ebû'l-Heysem İbnu'l Teyyihân'a gittiler. O, bunlar için arpadan ekmek yapılmasını emretti. Ekmek yapıldı. Sonra kalkıp bir koyun kesti. Yanlarında bir hurma ağacında asılı olan tatlı suyu indirdi. Derken yemek geldi, yediler ve o sudan içtiler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Şu günün nimetinden (Kıyâmet günü) hesap sorulacak! (Açlık sizi evinizden çıkardı. Bu nimetlere nail olduktan sonra dönüyorsunuz!" buyurdu." [Müslim, Eşribe 140, (2038); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 28, (2, 932); Tirmizî, Zühd 39, (2370).

ـ8ـ وعن عتبة بن غزوان رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ] لَقَدْ رَأيْتُنِى سَابِعَ سَبْعَةٍ مَعَ رسولِ اللَّهِ # ومَا لَنَا طَعَامٌ إَّ وَرقُ الحُبْلَةِ حَتَّى قَرِحَتْ أشْدَاقَنَا[. أخرجه مسلم.»الحُبْلَةُ« بضم الحاء، وسكون الباء: ثمر السمر، وقيل: هى ثمرة تشبه اللوبيا.»وقُرِحَتْ أشْدَقُنَا« أى طلعت فيها القروح كالجراح ونحوها

.8. (2090)- Utbe İbnu Gazvân (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Gerçekten ben kendimi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte olan yedi kişiden yedincisi olarak görmüşümdür. Huble yaprağından(28) başka yiyeceğimiz yoktu. Öyle ki avurtlarımız yara oldu." [Müslim, Zühd 15, (2967).

ـ9ـ وعن أبى طلحة رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]شَكَوْنَا إلى رسولِ اللَّهِِ # الجُوعَ، وَرفَعْنَا عَنْ بُطُونِنَا عَنْ حَجَرٍ، فَرَفَعَ رسولُ اللَّهِ # عَنْ حَجَرَيْنِ[. أخرجه الترمذي.

9. (2091)- Ebû Talhâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkeste bir taş vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da karnını açtı, O'nda iki taş vardı." [Tirmizî, Zühd 39, (2372).]

ـ10ـ وعن فضالة بن عبيد رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ رسُولُ اللَّهِ # إذَا صَلَّى بِالنَّاسِ يَخِرُ رِجَالٌ مِنْ قَامَتِهِمْ في الصََّةِ مِنَ الخَصَاصَةِ، وَهُمْ أصْحَابُ الصُّفَّةِ حَتَّى تَقُولَ ا‘عْرَابُ هؤَُءِ مَجَانِىنُ، فإذَا صَلّى انْصَرَفَ إلَيْهِمْ فقَالَ: لَوْ تَعْلَمُونَ مَالَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ تَعالى ‘حْبَبْتُمْ أنْ تَزْدَادُوا فَقْراً وَحَاجَةً[. أخرجه الترمذي .10

. (2092)- Fudâle İbnu Ubeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) halka namaz kıldırırken, bazı kimseler açlık sebebiyle kıyam sırasında yere yıkılırlardı. Bunlar Ashâb-ı Suffe idi. (Medîne'de misâfireten bulunan) bedevîler, bunlara delirmiş derlerdi. Efendimiz namazdan çıkınca yanlarına uğrar ve:

"Eğer (bu çektiğiniz sıkıntı sebebiyle) Allah indinde elde ettiğiniz mükâfaatı bilseydiniz, fakirlik ve ihtiyaç yönüyle daha da artmayı dilerdiniz" derdi." [Tirmizî, Zühd 39, (2369).]

AÇIKLAMA:

Kaydettiğimiz bu on hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve Ashâb-ı Kirâm hazerâtının zâhidâne hayatı hakkında bilgi vermektedir. Hattâ son rivâyette görüldüğü özere, Ashâb-ı Suffe, zühdün ötesinde "yokluk" ve "darlık" şartlarını yaşamıştır. Zühd, belli bir ölçüde irâdî bir hayat tarzı, -bu bahsin başında İbnu'l-Mübârek'ten kaydettiğimiz üzere- varlığa rağmen bir tercihdir. Halbuki açlıktan karna taş bağlamak, namazda kıyam sırasında yere yığılıp kalmak irâdî bir zühd değil, yokluğun getirdiği bir mahkûmiyettir.

İslâm inkılâbı, bu maddî imkânsızlıklar içerisinde başlamıştır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şahsen mahkum olduğu maddi darlıktan hiç şikâyetçi olmadan, zerre kadar fütura düşmeden sıkıntılara katlanmış, Allah indindeki sevabı hatırlatarak ashâbını da metânet ve sabra dâvet etmiştir.

Rivâyetler, Efendimizin fetihlerden sonra, gelirlerin artmasıyla maddî bolluğa kavuşulmuş olmasına rağmen yaşayış tarzını değiştirmeye, üst üste üç gün buğday ekmeğini doyuncaya kadar yemeyecek, mutfağında günlerce ateş yakmayacak kadar mütevazi yaşayışını devam ettirdiğini bildirmektedir. Yani O aleyhissalâtu vesselâm, ömrü boyunca, irâdî ve kasdî bir zühd hayatı yaşamış, ümmetine vecîbe kılmadan, ideal hayat örneğini fiilen vermiştir.

---

Taşlar

Bir sahabe, Ebu Talha, bağlamış bir taş

Karnına, zira uzun zaman yememiş aş.

Taş ağır, lakin açlık yükü pek fazla,

Taşı hissetmez olmuş artık Ebû Talha.

Çare yok, etmek zamanı geldi arz-ı hâl,

Diye düşünür o da, çünkü budur kemal:

Yanında mübarek birkaç sahabe ile,

İzin alıp çıkarlar Huzur-u Nebi’ye.

Herbiri sıyırır üstündeki libası,

Hepsi de bağlamış birer taş ayrı ayrı.

Hallerini gösterip de Resûlullah’a,

Lisan-ı hâl ve kâl ile sundular şekva.

O zaman sebeb-i kâinat gösterdiler,

Peygamberler de aslında birer kul, nefer.

Onlar da ortaktır sevince ve hüzüne,

Hatta onların cefası pek zahmetlice.

Sahabedeki sade bir taşa mükabil,

O’nun nur karnında taş, ikiden az değil!


Muhammed T. G. 22.12.2006

Ayrıca;

Ebu Talha (r.a.) anlatıyor: “Resûllullah Sallahu Aleyhi Vesselem’e açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkes karnına bir taş bağlamıştı. Resûlullâh da karnını açtı. Baktık ki onda iki taş vardı.” (Tirmizî, Zühd, 39)

Allah Resûlü’nün hane-i saadetlerinde yiyecek bulunmadığı günler olurdu.Yiyecek geldiğinde de Resûlullah onun bir kısmını ailesi için alır, bir kısmını da ehl-i suffeye gönderirdi. Hz. Aişe validemiz Resûlullahın ve ailesinin yaşayışını şöyle ifade etmiştir: “Resûlullah Medineye hicretinden vefatı zamanına kadar onun ailesi üç gün arka arkaya buğday ekmeğinden karnını doyurmadı.”

Hz. Peygamber mescidden sabahleyin eve gelir, yiyecek bir şey var mı, diye sorardı. Bazen evde yiyecek bir şey bulunmaz ve kendisine: “Yok yâ Resûlellah!” diye cevap verilirdi. Resûlullah da” öyle ise ben oruçluyum”derdi.

Evde yiyecek bir şey olmadığından dolayı üzülmez, hanımlarına da kızmaz, aksine bunu oruç tutmak için bir fırsat kabul ederek hemen oruç tutmaya niyet ederdi. Böylece hem Allah’ın rızasını kazanıyor ve hem de ashabına ve kıyamete kadar gelecek olan insanlara örnek oluyordu.

Hz. Peygamberin açlıktan karnına taş bağladığı olurdu. Şair bu hususu bir beytinde şöyle ifade eder:

Taş bağladı meca ile batn-ı pâkine Dünyaya rağbet eylemedi seyyüdül-beşer.

Ünlü divan şâiri Hâkânî, Peygamber efendimizin şekil ve şemailinden bahsettiği meşhur eseri Hilye-i Hakâni sinde efendimizin bu hususunu ne güzel belirtir:

Yoksulluğu ihtiyar ederdi Yokluk ile iftihar ederdi. Görüldüğü gibi Allahın elçisi ve sevgili kulu olan yüce Peygamberimizin evinde bazen yiyecek birşey bulunamıyordu. O istese krallar gibi yaşayabilirdi. Ashabı onu çok seviyordu. Herşeylerini ona feda etmek istiyorlardı. Peygamber Efendimiz istese Allah da kendesine enva-i çeşit nimetler lütfederdi. Fakat Resûlullah, ashabı sıkıntı içerisinde iken kendisi nimet içerisinde yaşamayı istemiyor, onların yaşadığı gibi sıkıntılı bir hayatı tercih ediyordu.

Müslim, Birr, 69; Tirmizi, Birr,82.

Serfurûeder: Baş eğer; Lîk: Lakin


Crystal Clear app Login Manager Deyimler

babasına taş çıkartmak
bağrına taş basmak
taş arabası
taş atıp kolu yorulmamak
taş çatlasa
taşı sıksa suyunu çıkarır
taşa tutmak
taş kesilmek
taş taş üstünde bırakmamak

Crystal Clear app Community Help Atasözleri

Ağır taş batman döver
Al elmaya taş atan çok olur
Altın yerde paslanmaz, taş yağmurdan ıslanmaz
Asil ile taş taşı, bedasıl ile yeme aşı
Attığın taş ürküttüğün kuşa değmez
Ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz
Bahtsızın bağına yağmur, ya taş yağar ya dolu
Dostun attığı taş baş yarmaz
Çocuk büyütmek, taş kemirmek
Hangi taş büyükse başını ona vur

Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

  • Kazakça: тас
  • Özbekçe: тош
  • Türkmence: даш
  • Şablon:Ug: تاش

|}

|}


Crystal Clear app internet Çeviriler

  • Almanca: Stein m.
  • Çince: 石 (shí)
  • Şablon:Fi: [1] kivi (fi), kalliolohkare (fi), [2] pelinappula (fi)
  • Fransızca: pierre f.
  • (İngilizce): [1] [[stone#(İngilizce)|stone]] (en)
  • İspanyolca: piedra f.

|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

  • İtalyanca: pietra f., roccia f.
  • Japonca: 石 (いし, ishi)
  • Korece: 석 ([石], seon)
  • Macarca: kő
  • Rusça: камень (kámen’) m.

|}

|}

Eski Türkçe
[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] taş, kaya

Gagavuzca
[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] taş

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] taş


[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] taş
Advertisement