Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Disambig Bakınız: Ta Ha Suresi/WP, Ta Ha Suresi/VP
Meryem Suresi Ta Ha Suresi Enbiya Suresi
2010 Kur'an Yılında Mersin Yenişehir Kaymakamlığı İlçe Müftülüğünün Dünyanın En Kapsamlı Kur'an Portali Projesidir.
Disambig Bakınız: Ta Ha suresi/MEAL, Ta Ha suresi/VİDEO, Ta Ha suresi/TEFSİR, Ta Ha suresi/TEZHİB, Ta Ha suresi/HAT, Ta Ha suresi/FAZİLETİ, Ta Ha suresi/HİKMETLERİ, Ta Ha suresi/, Ta Ha suresi/KERAMETLERİ, Ta Ha suresi/AUDİO, Ta Ha suresi/HADİSLER, Ta Ha suresi/Elmalı orijinali, Ta Ha suresi/Transkriptleri, Ta Ha Suresi/NAKİLLER, Ta Ha Suresi/Elmalılı Tefsiri


Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
Japonca [1]
İngilizce Meali (M. Pickthall)
20/0
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
慈悲あまねく慈愛深きアッラーの御名において。
In the name of Allah, the Beneficent, the Merciful
طه
Ta Ha
ター・ハー。
Ta. Ha.
مَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَىٰ
Kur'anı sana bedbaht olasın diye indirmedik
われがあなたにクルアーンを下したのは,あなたを悩ますためではない。
We have not revealed unto thee (Muhammad) this Qur’an that thou shouldst be distressed,
20/3
إِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشَىٰ
Ancak saygısı olana tezkir için
主を畏れる者への,訓戒に外ならない。
But as a reminder unto him who feareth,
تَنْزِيلًا مِمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى
Bir tenzil olarak indirdik o yaradandan ki hem Arzı yarattı hem o yüksek yüksek Gökleri
大地と高い諸天とを創りなされる,かれから下された啓示である。
A revelation from Him Who created the earth and the high heavens,
20/5
الرَّحْمَٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَىٰ
O rahmâni Arş üzerine istivâ buyurdu
慈悲深き御方は,玉座に鎮座なされる。
The Beneficent One, Who is established on the Throne
لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَىٰ
Bütün Semavâttakiler ve bütün Arzdakiler ve bütün bunların aralarındakiler ve bütün yerin dibindekiler hep onun
天にあり地にあるもの,そしてその間にある凡てのもの,また,湿った土の下にあるものは,凡てかれのものである。
Unto Him belongeth whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth, and whatsoever is between them, and whatsoever is beneath the sod.
20/7
وَإِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى
Sen bu sözü ı'lan edeceksen de o hem sirri bilir hem daha gizlisini
仮令あなたが大声で話しても(関りなく),かれは,秘められたことも隠されていることも知っておられる。
And if thou speakest aloud, then Lo! He knoweth the secret (thought) and (that which is yet) more hidden.
20/8
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ
Allah, başka tanrı yok ancak o Hep onundur o en güzel isimler (esmâihusnâ)
アッラー,かれの外に神はないのである。最も美しい御名はかれに属する。
Allah! There is no God save Him. His are the most beautiful names.
وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ
Hem geldi mi Musânın kıssası sana?
ムーサーの物語が,あなたに届いたか。
Hath there come unto thee the story of Moses?
[[إِذْ رَأَىٰ نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى]]
Bir vakıt o beni ateş gördü de ehline durun, dedi: benim gözüme bir ateş ilişti belki size ondan bir yalın getiririm, yâhud üzerinde bir kılağuz bulurum
かれが火を見て,家族に言った時のことを思いなさい。「留まれ,わたしは火を見た。多分あそこから,火把を持ち帰ることが出来よう。あるいはあの火で,導かれるかもしれない。」
When he saw a fire and said unto his folk: Wait! I see a fire afar off. Peradventure I may bring you a brand therefrom or may find guidance at the fire.
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ يَا مُوسَىٰ
Vaktâki ona vardı kendine şöyle nidâ olundu
だがかれがそこに来た時,声があって呼ばれた。「ムーサーよ,
And when he reached it, he was called by name: O Moses!
20/12
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ ۖ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Ya Musâ haberin olsun benim, ben rabbım, hemen papuşlarını çıkar çünkü sen mukaddes vadide tuvadasın
本当にわれはあなたの主である。だから靴を脱げ。今あなたは,トワーの聖谷にいるのである。
Lo! I, even I, am thy Lord. So take off thy shoes, for Lo! thou art in the holy valley of Tuwa.
20/13
وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَىٰ
Ve ben, seni ıhtiyar buyurdum şimdi verilecek vahyi dinle
われはあなたを選んだ。だから(あなたに)啓示することを聞け。
And I have chosen thee, so hearken unto that which is inspired.
20/14
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Hakıkaten benim ben Allah, benden başka ilâh yok. Onun için bana ıbadet et ve zikrim için namaz kıl.
本当にわれはアッラーである。われの外に神はない。だからわれに仕え,われを心に抱いて礼拝の務めを守れ。
Lo! I, even I, am Allah. There is no God save Me. serve Me and establish worship for My remembrance.
إِنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَىٰ
Çünkü saat muhakkak gelecek, ben, hemen hemen onu gizliyorum ki her nefis sa'yiyle cezalansın,
確かに(終末の)時は来るのであるが,それを秘めて置きたいのは,各人が努力したところに応じ,報いを受けさせるためである。
Lo! the Hour is surely coming. But I will to keep it hidden, that every soul may be rewarded for that which it striveth (to achieve).
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَىٰ
binaenaleyh sakın ona inanmayıp da kendi hevasına uyan kimse seni ondan alıkoymasın sonra helâk olursun
だから,これを信じないで自分の欲望に従う者たちから遠ざかり,あなたを破滅から救え。
Therefor, let not him turn thee aside from (the thought of) it who believeth not therein but followeth his own desire, lest thou perish.
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَىٰ
O yeminindeki de ne ya Musâ?
あなたの右手にあるそれは何か,ムーサーよ。」
And what is that in thy right hand, O Moses?
قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَىٰ غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَىٰ
O dedi: asâm, üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak çırparım, benim onda daha diğer hacetlerim de vardır
かれは申し上げた。「これは杖です。わたしはこれに(先?)れ,また羊のためにこれで(木の葉を)打ち落し,また,その外の用に供します。」
He said: This is my staff whereon I lean, and wherewith I beat down branches for my sheep, and wherein I find other uses.
20/19
قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَىٰ
Buyurdu ki bırak onu ya Musâ!
かれは仰せられた。「ムーサーよ,それを投げよ。」
He said: Cast it down, O Moses!
20/20
فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَىٰ
Bıraktı ne baksın o bir yılan olmuş koşuyor
かれがそれを投げたところ,即座にそれは蛇になって,這い回った。
So he cast it down, and Lo! it was a serpent, gliding.
20/21
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ ۖ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَىٰ
Tut onu, buyurdu: ve korkma biz onu evvelki sîretine iade edeceğiz
かれは仰せられた。「それを押えよ。恐れてはならない。われはそれを元のように返すであろう。
He said: Grasp it and fear not. We shall return it to its former state.
وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَىٰ جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَىٰ
Bir de elini koynuna sok, çıksın bembeyaz bir afetsiz diğer bir âyet olarak
それからあなたの手を,腋の下に入れよ。何の障りもないのに,それは白くなろう。これは今一つの印。
And thrust thy hand within thine armpit, it will come forth white without hurt. (That will be) another token.
20/23
لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى
ki sana en büyük âyetlerimizden gösterelim
われが更に大きい印を,あなたに示すためである。
That We may show thee (some) of Our greater portents,
20/24
اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ
Git Fir'avna zira o pek azdı
あなたはフィルアウンのもとに行け。本当にかれは高慢非道である。」
Go thou unto Pharaoh! Lo! he hath transgressed (the bounds).
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي
Dedi: ya rab! benim göğsüme genişlik ver
かれは(祈って)言った。「主よ,わたしの胸を広げて下さい。
(Moses) said: My Lord! Relieve my mind
20/26
وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي
Ve bana işimi kolaylaştır
わたしの仕事を容易にして下さい。
And ease my task for me;
20/27
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي
Ve dilimden ukdeyi çöz
わたしの舌の(縫?)れをほぐして,
And loose a knot from my tongue,
20/28
يَفْقَهُوا قَوْلِي
Sözümü iyi anlasınlar
わたしの言葉を,かれらに分らせて下さい。
That they may understand my saying.
وَاجْعَلْ لِي وَزِيرًا مِنْ أَهْلِي
Ve bana ehlimden bir vezir ver
またわたしの家族の中から,援助者を御授け下さい。
Appoint for me a henchman from my folk,
20/30
هَارُونَ أَخِي
o Kardeşim Harunu
わたしの兄弟,ハールーンを,
Aaron, my brother.
اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي
Onunla sırtımı pekit
わたしに加勢し,
Confirm my strength with him.
20/32
وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي
Ve onu işimde şerik et
わたしの仕事に協力するようにさせて下さい。
And let him share my task,
20/33
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا
Ki seni çok tesbih edelim
それはわたしたちが,あなたを多く讃え,
That we may glorify Thee much.
20/34
وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا
Ve çok zikreyleyelim
また不断にあなたを念ずるためであります。
And much remember Thee.
إِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَصِيرًا
Şüphe yok ki sen bizi görüp duruyorsun
本当にあなたこそ,わたしたちを見守り下される方であります。」
Lo! Thou art ever Seeing us.
قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَىٰ
Haydi! Buyurdu: irdirildin dileğine ya Musâ
かれは仰せられた。「ムーサーよ,本当にあなたの願いは聞き届けられた。
He said: Thou art granted thy request, O Moses.
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَىٰ
Şanım hakkı için biz lûtfeylemiştik sana diğer bir def'a daha
われは,この前にもあなたに恵・を施した。
And indeed, another time, already We have shown thee favour,
20/38
إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّكَ مَا يُوحَىٰ
O vakıt ki anana verilen şu ilhamı verdik
その時は,わが意志をあなたの母に伝えた。
When We inspired in thy mother that which is inspired,
20/39
[[أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِي وَعَدُوٌّ لَهُ ۚ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي]]
Onu tabut içine koy da deryayı bırak derya da onu sahile, bıraksın, onu hem bana düşman hem ona düşman biri alsın, ve üzerine benden bir sevgi koydum ki hem nezaretim altında yetiştirilesin
『(その子を)箱の中に入れて,川に投げよ。川がかれを蟹にうち上げ,われの敵であり,またこの子の敵が拾い上げよう。』そしてあなたの上に,われの愛を注ぎかける。それでわれの目(保護)のもとで育てられることになろう。
Saying: Throw him into the ark, and throw it into the river, then the river shall throw it on to the bank, and there an enemy to Me and an enemy to him shall take him. And I endued thee with love from Me that thou mightest be trained according to My will,
20/40
[[إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ مَنْ يَكْفُلُهُ ۖ فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ ۚ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا ۚ فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَا مُوسَىٰ]]
O vakıt hemşiren gidiyor da diyordu: «ona iyi bakacak birini buluvereyim mi size?» Bu suretle seni anana iade ettik ki gözü aydın olsun da mahzun olmasın, hem bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık, ve türlü mihnetlerle seni imtihan ettik bu sebeble senelerce Ehli Medyen içinde kaldın, sonra da bir kader üstüne geldin ya Musâ
その時あなたの姉が,罷り出て,『わたしが(その子を)育てる者を,御教えしましょうか。』と言った。こうしてわれは,母の手にあなたを返し,それでかの女も満足し,悲し・も消えた。またあなたは人を殺した。だがわれは苦悩からあなたを救い,いろいろとあなたを試・た。それから数年の間,マドヤンの民の中に滞巧し,それから定められたように,あなたはここに来たのであろ。ムーサーよ。
When thy sister went and said: Shall I show you one who will nurse him? and We restored thee to thy mother that her eyes might be refreshed and might not sorrow. And thou didst kill a man and We delivered thee from great distress, and tried thee with a heavy trial. And thou didst tarry years among the folk of Midian. Then comest thou (hither) by (My) providence, O Moses,
20/41
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي
Ben seni kendim için yetiştirdim
われはあなたをわれ(に奉仕させる)ために,育てあげた。
And I have attached thee to Myself.
20/42
اذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي
Git âyetlerimle sen ve biraderin Ve benim zikrimde gevşeklik etmeyin
あなたと兄弟は,われの印を携えて行け。そしてわれを念ずることを怠ってはならない。
Go, thou and thy brother, with My tokens, and be not faint in remembrance of Me.
20/43
اذْهَبَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ
Fir'avna gidin çünkü o pek azdı
あなたがた両人はフィルアウンの許に行け。本当にかれは高慢非道である。
Go, both of you, unto Pharaoh. Lo! he hath transgressed (the bounds).
20/44
فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىٰ
Varın da ona belki dinler veya korkar diye yumuşak dille söyleyin
だがかれにもの静かな説き方で語れ。かれは訓戒を受け入れるか,またはわれを恐れるであろう。」
And speak unto him a gentle word, that peradventure he may heed or fear.
20/45
قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَنْ يَطْغَىٰ
Rabbenâ dediler, korkarız ki bize şiddetle saldırır, yâhud tuğyanını artırır
かれら両人は言った。「主よ,本当にかれが急いでわたしたちに(害を加え)また法外のことをするのを恐れます。」
They said: Our Lord! Lo! we fear that he may be beforehand with us or that he may play the tyrant.
20/46
قَالَ لَا تَخَافَا ۖ إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَىٰ
Korkmayın buyurdu: çünkü ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm
かれは仰せられた。「恐れることはない。本当にわれは,あなたがたと一緒にいる。聞いており見ているのである。
He said: Fear not. Lo! I am with you twain, Hearing and Seeing.
[[فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ ۖ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكَ ۖ وَالسَّلَامُ عَلَىٰ مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَىٰ]]
Haydin varın da ona deyin ki haberin olsun biz rabbının Resulleriyiz, artık Benî İsraîli bizimle gönder ve onları ta'zib etme, biz sana rabbından bir âyetle geldik, selâm da doğruya tabi' olanadır
だからあなたがた両人は行って,かれに言ってやるがいい。『本当にわたしたちは,あなたの主の使徒である。だからわたしたちと一緒にイスラエルの子孫たちを釈放し,かれらを苦しめてはならない。本当にわたしたちは,印を持ってあなたの主から来た者である。御導きに従う者は,平安である。
So go ye unto him and say: Lo! we are two messengers of thy Lord. So let the Children of Israel go with us, and torment them not. We bring thee a token from thy Lord And peace will be for him who followeth right guidance.
20/48
إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَىٰ مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ
İnan ki bize şöyle vahyolundu: her halde azâb, tekzib edin yüz çevirenedir
本当にわたしたちに,確かに啓示されたのである。拒否する者また背き去る者には懲罰(が待ち構えているだけである)。』」
Lo! it hath been revealed unto us that the doom will be for him who denieth and turneth away.
20/49
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسَىٰ
Hele, dedi: sizin rabbınız kim ya Musâ?
かれ(フィルアウン)は言った。「ムーサーよ,あなたがたの主は誰であるのか。」
(Pharaoh) said: Who then is the Lord of you twain, O Moses?
20/50
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَىٰ كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَىٰ
Bizim dedi: rabbımız her şey'e hılkatini veren sonra da yolunu gösterendir
かれは(答えて)言った。「わたしたちの主こそは,万有を創造し,一人一人に(姿や資質その外を)賦与され,更に導きを与える方である。」
He said: Our Lord is He Who gave unto evening its nature, then guided it aright.
20/51
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَىٰ
Dedi: ya öyle ise kurunıûlânın hali ne?
かれ(フィルアウン)は言った。「それなら過ぎ去った世代の者はどうなるのか。」
He said : What then is the state of the generations of old?
20/52
قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي فِي كِتَابٍ ۖ لَا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنْسَى
Onun dedi: ılmi rabbımın ındinde bir kitabdadır, rabbım şaşmaz ve unutmaz
かれは言った。「それに関する知識は,書冊に記されて主の御許にあります。わたしの主は,誤りを犯すこともなく,忘れることもありません。
He said: The knowledge thereof is with my Lord in a Record. My Lord neither erreth nor forgetteth,
[[الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْ نَبَاتٍ شَتَّىٰ]]
O ki sizin Arzı bir beşik yaptı ve onda size yollar açtı ve Semadan bir su indirdi de bu sebeble muhtelif nebattan çiftler çıkarmaktayız
かれは,大地をあなたがたの臥床とされ,あなたがたのため,そこに道を縦横につけ,また天から雨を降らせられる。それによって,われはそれぞれの異なった雌雄の植物を生長させる。
Who hath appointed the earth as a bed and hath threaded roads for you therein and hath sent down water from the sky and thereby We have brought forth divers kinds of vegetation,
20/54
كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ
Hem yiyiniz hem hayvanlarınızı güdünüz, her halde bunda ülinnühâ için çok âyetler var
食べ,またあなたがたの家畜を放牧しなさい。本当にその中には,理知ある者への種々の印がある。
(Saying): Eat ye and feed your cattle. Lo! herein verily are portents for men of thought.
مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَىٰ
Sizi o Arzdan yarattık, yine sizi ona iade edeceğiz hem de ondan sizi diğer bir def'a daha çıkaracağız
われは,それ(泥)からあなたがたを創り,それにあなたがたを帰らせ,またそれから今一度引き出すのである。」
Thereof We created you, and thereunto we return you and thence We bring you forth a second time.
وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ
Kasem olsun biz, ona âyetlerimizin hepsini gösterdik, öyle iken o yine yalan dedi dayattı
われはかれ(フィルアウン)に,凡てのわが印を示したのだが,かれは虚偽であるとして拒否した。
And We verily did show him all Our tokens, but he denied them and refused.
قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَىٰ
Sen, dedi: sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize ya Musâ!
かれは言った。「ムーサーよ,あなたがたは魔術で,この国からわたしたちを追い出すために来たのか。
He said: Hast come to drive us out from our land by thy magic, O Moses?
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنْتَ مَكَانًا سُوًى
O halde bilmiş ol ki biz de onun gibi bir sihir sana yapacağız, şimdi sen, seninle aramızda bir mîad ta'yin et ki ne senin ne bizim hulf etmiyeceğimiz denk bir mahall olsun
それなら,わたしたちもそのような魔術をあなたに持ち出そう。さあ,わたしたちとあなたの間で約束して公開の場所を定め,わたしたちもあなたもそれを違えないようにしよう。」
But we surely can produce magic the like thereof; so appoint a tryst between us and you, which neither we nor thou shall fail to keep, at a place convenient (to us both).
20/59
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى
Size mîad, dedi: ziynet günü ve nâsın toplanacağı kuşluk vakti
かれ(ムーサー)は言った。「あなたとの会合の約束は,祭の日である。人びとを昼前に御集め下さい。」
(Moses) said: Your tryst shall be the day of the feast, and let the people assemble when the sun hath risen high.
فَتَوَلَّىٰ فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَىٰ
Bunun üzerine Fir'avn tedbire girişti, bütün hîlesini derdi topladı da sonra geldi
そこでフィルアウンは引き取り,やがて計画を練って(返って)来た。
Then Pharaoh went and gathered his strength came (to the appointed tryst).
20/61
قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَىٰ
Musâ onlara veyl sizlere, dedi: Allaha yalanı iftira etmeyin sonra bir azâb ile kökünüzü keser, filhakıka iftira eden hâib oldu
ムーサーはかれらに言った。「あなたがたは災いに会うだろう。かれがあなたがたを処罰して滅ぼされることのないよう,アッラーに対し捏造し,嘘を言ってはならない。(嘘を)捏造する者は必ず失敗する。」
Moses said unto them: Woe unto you! Invent not a lie against Allah, lest He extirpate you by some punishment. He who lieth faileth miserably.
20/62
فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَىٰ
Şöyle ki: aralarında işlerine kavraştılar ve gizli fısıldaştılar
そこでかれらはお栗いに策を練って論じあったが,勿論その相談は秘密にした。
Then they debated one with another what they must do, and they kept their counsel secret.
[[قَالُوا إِنْ هَٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَىٰ]]
Her halde dediler: bunlar iki sihirbaz, sizi yerinizden çıkarmak ve nümunei imtisal olan tariukatınızı gidermek istiyorlar
かれらは言った。「確かに両人は魔術師である。かれらはあの魔術であなたがたを国土から追い出し,あなたがたの優れた習わしを根絶しようと望んでいる。
They said: Lo! these are two wizards who would drive you out from your country by their magic, and destroy your best traditions;
فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا ۚ وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَىٰ
siz de bütün hîlenize ittifak edin, sonra da saf halinde gelin, bu gün üstün gelen, muhakkak felâhı buldu
それで各自の計画を練り,それから列をなして集れ。今日勝利を得る者は,必ず栄えるのである。」
So arrange your plan, and come in battle line. Whoso is uppermost this day will be indeed successful.
20/65
قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَىٰ
Ya Musâ! Dediler: ya at, yâhud ilk atan biz olalım
かれらは言った。「ムーサーよ,あなたが投げるか,それともわたしたちが先に投げようか。」
They said: O Moses! Either throw first, or let us be the first to throw?
قَالَ بَلْ أَلْقُوا ۖ فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَىٰ
Haydin siz atın dedi, ne baksın onların ipleri ve sopaları sihirlerinden ona öyle tahyil olunuyor ki cidden bunlar koşuyorlar
かれ(ムーサー)は言った。「いや,あなたがたが先に投げなさい。」すると見るがいい。かれには縄と杖が,魔術で(活きて)走るかのように見えた。
He said: Nay, do ye throw! Then Lo! their cords and their staves, by their magic, appeared to him as though they ran.
20/67
فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُوسَىٰ
Birdenbire Musâ içinde bir nevi' korku duydu
それでムーサーは,少し心に恐れを感じた。
And Moses conceived a fear in his mind
20/68
قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنْتَ الْأَعْلَىٰ
Korkma dedik: çünkü sensin üstün sen
われは言った。「恐れるには及ばない。本当にあなたが上手である。
We said: Fear not! Lo! thou art the higher.
وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا ۖ إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ ۖ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ
Ve elindekini bırakıver, o onların yaptıklarını yalar yutar, çünkü onların yaptıkları sırf sihirbaz hîlesidir, sihirbaz ise her nerede olsa felâh bulmaz
あなたの右手にあるものを投げなさい。かれらが作ったものを呑・込め。魔術師の誤魔化しに過ぎない。魔術師は何処から来ても,(何事も)成功しない。」
Throw that which is in thy right hand! It will eat up that which they have made. Lo! that which they have made but a wizards artifice, and a wizard shall not be successful to whatever point (of skill) he may attain.
20/70
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَىٰ
Binnetice bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, Harun ile Musânın rabbına iyman ettik dediler
そこで魔術師たちは,伏してサジダし,「わたしたちは,ムーサーとハールーンの主を信仰します。」と言った。
Then the wizards were (all) flung down prostrate, crying: We believe in the Lord of Aaron and Moses.
[[قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ ۖ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَىٰ]]
Ya! Dedi: ben size izin vermeden ona iyman ettiniz ha? O her halde size sihri öğreten büyüğünüz, o halde ahdim olsun ben ve elbet sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette sizleri hurma dallarına asacağım, ve her halde bileceksiniz ki hangimiz azâbca daha şiddetli ve daha bakalı?
かれ(フィルアウン)は言った。「わたしが許さない中に,かれを信じるのか。本当にかれは,あなたがたに魔術を教えたあなたがたの頭目であろう。あなたがたの両手と両足を栗い違いに切断して,ナツメヤシの幹に貼り付けにするであろう。あなたがたはどちらの懲罰がより厳重で,永続するか必ず分るであろう。」
(Pharaoh) said: Ye put faith in him before I give you leave. Lo! he is your chief who taught you magic. Now surely I shall cut off your hands and your feet alternately, and I shall crucify you on the trunks of palm trees, and ye shall know for certain which of us hath sterner and more lasting punishment.
[[قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلَىٰ مَا جَاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا ۖ فَاقْضِ مَا أَنْتَ قَاضٍ ۖ إِنَّمَا تَقْضِي هَٰذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا]]
İhtimali yok dediler: bize gelen bu açık mu'cizelere ve bizi yaratana karşı seni tercih edemeyiz, artık neye hukmün geçer, ne yapabilirsen yap, senin olsa olsa bu Dünya hayata hukmün geçer
かれら(魔術師)は言った。「わたしたちは,わたしたちに示された明白な印,またわたしたちを創造なされたかれ以上に,あなたを重んじることは不可能です。それであなたの決定されることを実施して下さい。だがあなたは,現世の生活においてだけ,判決なさるに過ぎません。
They said: We choose thee not above the clear proofs that have come unto us, and above Him Who created us. So decree what thou wilt decree. Thou wilt end for us only the life of the world.
20/73
إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ ۗ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ
Doğrusu biz günahlarımıza ve bizi zorladığın sihre karşı bize mağrifet etsin diye rabbımıza iyman ettik, Allah, hem daha hayırlı hem daha bakalıdır
本当にわたしたちが主を信仰するのは,わたしたちの誤ちの御赦しを請い,またあなたが無理じいでした魔術に対して,御赦しを請うためであります。アッラーは至善にして永久に生きられる方であられます。」
Lo! we believe in our Lord, that He may forgive us our sins and the magic unto which thou didst force us. Allah is better and more lasting.
إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ
Her kim rabbına mücrim olarak varırsa şüphesiz ki ona Cehennem var onda ne ölür ne dirilir
罪人として主の御許に来る者には,本当に地獄がある。その中でかれは死もなく生もない。
Lo! whoso cometh guilty unto his Lord, verily for him is hell. There he will neither die nor live.
وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَىٰ
Her kim de ona mü'min olarak salih ameller işlemiş bir halde varırsa işte onlara en yüksek dereceler var
だが,多くの善行をして,信者としてかれの許に来た者には高い位階を与える。
But whoso cometh unto Him a believer, having done good works, for such are the high stations;
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ جَزَاءُ مَنْ تَزَكَّىٰ
Adin Cennetleri altından nehirler akar, onlarda muhalled olarak kalacaklar, ve o işte temizlenen kimsenin mükâfatı
かれ(信者)は永遠に川が下を流れるアドン(エデン)の楽園に住むのである。これは,自分を純潔に守った者への報奨である。
Gardens of Eden underneath which rivers flow, wherein they will abide for ever. That is the reward of him who groweth.
[[وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَىٰ]]
Ve filhakıka Musâya şöyle vahyettik: kullarımla geceleyin yürü de onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmazsın ve perva etmezsin
われはムーサーに啓示した。「われのしもべたちと共に夜に旅立って,かれら(イスラエルの民)のために,海の中に乾いた道を(あなたの杖で)打ち開け。(フィルアウンの軍勢に)追い付かれることを心配するな。また(海を)柿がることはない。」
And verily We inspired Moses, saying: Take away My slaves by night and strike for them a dry path in the sea, fearing not to be overtaken, neither being afraid (of the sea).
فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ
Derken Firavn ordulariyle onları ta'kıb etti, kendilerini de deryadan saran sarıverdi
果してフィルアウンは,軍勢を率いてかれら(イスラエルの民)を追ったが,海水がかれらを完全に水中に沈め覆ってしまった。
Then Pharaoh followed with his hosts and there covered them that which did cover them of the sea.
20/79
وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَىٰ
Velhasıl Firavn kavmini dalâlete sürükledi, hidayete götürmedi
(このように)フィルアウンはその民を迷わせ,正しく導かなかったのである。
And Pharaoh led his folk astray, he did not guide them.
[[يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ]]
Ey Benî İsraîl! Sizi düşmanınızdan kurtardık ve size Tûrun sağ tarafına va'd verdik ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik
イスラエルの子孫よ,われはあなたがたを敵から救い,また(シナイ)山の右側であなたがたと約束を結び,マンナとウズラをあなたがたに下した。
O Children of Israel! We delivered you from your enemy, and We made a covenant with you on the holy mountain's side, and sent down on you the manna and the quails,
20/81
[[كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي ۖ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَىٰ]]
Size verdiğimiz rızıkların en hoşlarından yeyin ve hakkında tuğyan etmeyin ki sonra üzerinize gadabım iner, her kim üzerine de gadabım inerse o uçuruma gider
(そしてわれは言った。)「われがあなたがたに授けた善いものを食べなさい。さりとてわれの怒りがあなたがたに下らないよう,法を越えてはならない。誰でもわれの怒りに触れる者は,必ず滅びる。
(Saying): Eat of the good things wherewith We have provided you, and transgress not in respect thereof lest My wrath come upon you; and he on whom My wrath cometh, he is lost indeed.
وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَىٰ
Bununla beraber şübhe yok ki ben, tevbe eden ve iyman edip salih amel yapan, sonra da doğru giden kimse için gaffarım
だが梅悟して信仰し,善行に動し・,その後(正しく)導かれる者には,われは度々寛容を示す。」
And lo! verily I am Forgiving toward him who repenteth and believeth and doeth good, and afterward walketh aright.
20/83
وَمَا أَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسَىٰ
Hem seni acele ile kavminden geçiren, ne ya Musâ?
「ムーサーよ,何故あなたは,自分の民より離れ,先んじて急ぐのか。」
And (it was said): What hath made thee hasten from thy folk, O Moses?
قَالَ هُمْ أُولَاءِ عَلَىٰ أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَىٰ
Onlar, dedi, benim izim üzerindeler ve ben sana acele ettim ki rabbım hoşnud olasın
かれは申し上げた。「かれらは,わたしの足跡を追って参ります。主よ,わたしはあなたが御喜びになるよう急いだのです。」
He said: They are close upon my track. I hastened unto Thee that Thou mightest be well pleased.
20/85
قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ
Amma dedi: biz senin ardından kavmini fitneye düşürdük, Sâmirî onları şaşırttı
かれは仰せられた。「本当にわれはあなたの去った後あなたの民を試・たが,サーミリーがかれらを迷わせた。」
He said: Lo! We have tried thy folk in thine absence, and As-Samiri hath misled thee
20/86
[[فَرَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا ۚ أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدْتُمْ أَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُمْ مَوْعِدِي]]
Derhal Musâ kavmine gadabnâk esefnâk olarak döndü, ey kavmım dedi: rabbınız size güzel bir va'd va'detmedi mi? Zaman mı uzadı? Yoksa üzerinize rabbınızdan bir gadab inmesini arzu ettinizde mi bana olan va'dinize hulfettiniz
そこでムーサーは,怒り悲しんで民の許に帰り,言った。「わたしの人びとよ,あなたがたの主は,善い約束をあなたがたに結ばれなかったのですか。あなたがたには余りに長い約束のように思われたのですか。それとも主からの御怒りがあなたがたに下ることを望んだのですか。だからわたしとの約束を違えたのですか。」
Then Moses went back unto his folk, angry and sad He said: O my people! Hath not your Lord promised you a fair promise? Did the time appointed then appear too long for you, or did ye wish that wrath from your Lord should come upon you, that ye broke tryst with me?
20/87
[[قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِنْ زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَٰلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ]]
Biz dediler, senin va'dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik sâmirî de bıraktı derken onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çıkardı, bunun üzerine dediler ki işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu
かれらは言った。「わたしたちは自分に確かな根拠があって,あなたとの約束を破ったのではないのです。わたしたちはエジプト人の,装飾品の重荷を負わされたので,それを(火の中に)投げ入れたのです。サーミリーも投げ込んだようにです。」
They said: We broke not tryst with thee of our own will, but we were laden with burdens of ornaments of the folk, then cast them (in the fire), for thus As-Samiri proposed
فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هَٰذَا إِلَٰهُكُمْ وَإِلَٰهُ مُوسَىٰ فَنَسِيَ
Biz dediler, senin va'dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik sâmirî de bıraktı derken onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çıkardı, bunun üzerine dediler ki işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu
そこでかれ(サーミリー)は,かれら(イスラエルの民)のために,吼える仔牛の偶像を造った。そして言った。「これはあなたがたの神で,またムーサーの神です,かれは忘れたのです。」
Then he produced for them a calf, of saffron hue, which gave forth a lowing sound. And they cried: This is your God and the God of Moses, but he hath forgotten.
20/89
أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا
Şu hakıkati görmüyorlar mı idi ki o onlara bir söz iade edemiyor ve kendilerine ne bir zarar ne de bir menfaat iriştirmeğe malik olamıyordu
それは,一言もかれらに答えず,またかれらに害もなく益もないことが分らないのであろうか。
See they not, then, that it returneth no saying unto them and possesseth for them neither hurt nor use?
[[وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ ۖ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَٰنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي]]
Kasem olsun ki önceden Hârun onlara: Ey kavmin siz bununla sırf bir fitneye tutuldunuz ve doğrusu sizin rabbınız ancak Rahmandır, gelin bana tâbi' olun ve emrime itaat edin demişti
ハールーンは(この事の)前に,充分にかれらに言った。「人びとよ。あなたがたはこれによって試・られるのです。主は,本当に慈悲深い方です。だからわたしに従い,わたしの命令に服従しなさい。」
And Aaron indeed had told them beforehand: O my people! Ye are but being seduced therewith, for lo! your Lord is the Beneficent, so follow me and obey my order.
قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّىٰ يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَىٰ
Biz dediler: bunun başına devam edip durmaktan asla ayrılmayız tâ dönünciye kadar bize Musa
かれらは言った。「わたしたちは,ムーサーが帰って来るまで,(仔牛)を拝・続けるでしょう。」
They said: We shall by no means cease to be its votaries till Moses return unto us.
20/92
قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا
Ey Hârun, dedi, sana ne mani' oldu da bunların dalâlete düştüklerini gödüğün vakıt
かれ(ムーサー)は言った。「ハールーンよ,かれらが迷うのを見た時,何があなた(の義務の履行)を妨げたのですか。
He (Moses) said: O Aaron! What held thee back when thou didst see them gone astray,
أَلَّا تَتَّبِعَنِ ۖ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي
benim ardımca gelmedin, emrime ısyan mı ettin
わたしに従わないのですか。わたしの命令に背くのですか。」
That thou followest me not? Hast thou then disobeyed my order?
[[قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي ۖ إِنِّي خَشِيتُ أَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي]]
Ey anamın oğlu dedi, sakalımı başımı tutma, emîn ol ki dediğime bakmadın da Benî İsraîl arasına tefrika düşürdün dersin diye korktum
かれ(ハールーン)は言った。「わたしの母の子よ,わたしの髭や頭(の髪)を(楓?)むのを止めてください。本当にわたしはあなたが,『イスラエルの子孫の間を分裂させました。また自分の言葉を守りませんでした。』と言うのを恐れたのです。」
He said: O son of my mother! Clutch not my beard nor my head! I feared lest thou shouldst say: Thou hast caused division among the Children of Israel, and hast not waited for my word.
20/95
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ
Ya ey sâmirî, senin derdin ne?
かれ(ムーサー)は言った。「ではサーミリーよ,あなたの(行ったことの)目的は何ですか。」
(Moses) said: And what has thou to say, O Samiri?
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَٰلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي
ben dedi, onların görmediklerini gördüm de Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım, ve bana nefsim böyle hoş gösterdi
かれは言った。「わたしは,かれらの見なかったものを見たのです。それで使徒の足跡から一握りの(土)を取って,それを(仔牛の像)に投げつけたのです。わたしの心が,そうわたしに示唆したのです。」
He said: I perceived what they perceive not, so I seized a handful from the footsteps of the messenger, and then threw it in. Thus my soul commended to me.
20/97
[[قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَ ۖ وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَنْ تُخْلَفَهُ ۖ وَانْظُرْ إِلَىٰ إِلَٰهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا ۖ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا]]
Haydi, dedi, defol, çünkü sana hayatta şöyle demek var, temas yok, hem sana bir vaîd var ki ona aslâ hulfedilmiyeceksin, o başını bekleyip durduğun ilâhına da bak, her halde biz onu yakacağız da yakacağız, sonra da kül edip onu muhakkak deryaya dökeceğiz
かれ(ムーサー)は言った。「出ていきなさい。生きている限りは,誰とも接触がなくなる。決して破れない約束(処罰)があなたにはある。あなたがのめり込んで崇拝していた神々を見なさい。わたしたちはこんなものは焼いて海の中にまき散らすでしょう。
(Moses) said: Then go! And lo! in this life it is for thee to say: Touch me not! and lo! there is for thee a tryst thou canst not break. Now look upon thy god of which thou hast remained a votary. Verily we will burn it and will scatter its dust over the sea.
20/98
إِنَّمَا إِلَٰهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا
sizin ilâhınız ancak o Allahdır ki ondan başka ilâh yok, o ılmi ile her şey'i kuşatmıştır
(人びとよ)本当にあなたがたの神はアッラーだけです。かれの外に神はないのです。かれは,凡てのものをその御知識に包容なされます。」
Your God is only Allah, than Whom there is no other God He embraceth all things in His knowledge.
كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ ۚ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًا
İşte sana böyle - ya Muhammed - geçmişin mühim haberlerinden kıssa naklediyoruz, şübhe yok ki sana ledünnümüzden bir zikir verdik
このようにわれは,以前に起った消息をあなたに語り,わが許からあなたに訓戒を下した。
Thus relate Who unto thee (Muhammad) some tidings of that which happened of old, and We have given thee from Our presence a Reminder.
20/100
مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا
Her kim ondan yüz çevirirse şübhesiz o, Kıyamet günü bir vebal yüklenecek
誰でもそれに背く者は,復活の日に必ず重荷を負うであろう。
Whoso turneth away from it, he verily will bear a burden on the Day of Resurrection,
20/101
خَالِدِينَ فِيهِ ۖ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا
Ebediyyen onun altında kalacaklar ki onlar içir Kıyamet günü o ne fena yüktür
かれらはいつまでもこの状態のままである。復活の日の重荷こそ,かれらにとり災いである。
Abiding under it an evil burden for them on the Day of Resurrection,
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ ۚ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا
O gün ki sur üfürülecek ve mücrimler o gün göm gök mahşeri toplayacağız
ラッパが吹かれる日,この日われは曇った目の罪深い者を招集する。
The day when the Trumpet is blown. On that day we assemble the guilty white eyed (with terror),
20/103
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا
«Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar
かれらは囁きあって,「あなたがたは10(日)も滞巧しなかったであろう。」と言う。
Murmuring among themselves: Ye have tarried but ten (days).
20/104
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا
Gidişce en beri benzerleri «bir günden fazla durmadınız» deyince ne diyeceklerini biz biliriz
われはかれらの言おうとすることをよく知っている。その時最も世故にたけた者が,「わたしたちの滞巧は1日にもならない。」と言うであろう。
We are best aware of what they utter when their best in conduct say: Ye have tarried but a day.
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا
Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: rabbım onları un ufra edip savuracak da
かれらは山に就いて,あなたに問うであろう。そこで言ってやるがいい。「わたしの主は,それを粉々にして捲き散らされる。
They will ask thee of the mountains (on that day). Say: My Lord will break them into scattered dust.
20/106
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا
Yerlerini düpedüz bomboş bırakacak
かれは,それを平らな平地になされ,
And leave it as an empty plain,
20/107
لَا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا
Onda ne bir eğrilik ne bir yumruluk göremiyeceksin
そこには,曲りも凹凸も見ないでしょう。」
Wherein thou seest neither curve nor ruggedness.
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ ۖ وَخَشَعَتِ الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا
O gün da'vetçiye ı'vicasız tebe'ıyyet edecekler öyle ki Rahmanın heybetinden sesler kısılmıştır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsin
その日かれらは呼び手に従い逸れるわけにはいかない。慈悲深い御方の御前では,声は低くなり,忍び足の音の外は聞かないであろう。
On that day they follow the summoner who deceiveth not, and voices are hushed for the Beneficent, and thou hearest but a faint murmur.
20/109
يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmânın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesnâ
その日,慈悲深い御方に御許しを得ている者以外の執り成しは無益であろう。その者の言葉は,かれに受け入れられる。
On that Day no intercession availeth save (that of) him unto whom the Beneficent hath given leave and whose He accepteth:
20/110
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا
O onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir, onlar ise onu ılmen ihata edemezler
かれは,かれらの前にあること,後ろにあることを知っておられる。だがかれら(人間)の知識では,それを計り知ることは出来ない。
He knoweth (all) that is before them and (all) that is behind them, while they cannot compass it in knowledge.
20/111
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
Ve bütün yüzler o hayyü kayyuma baş eğmiş ve bir zulüm yüklenen cidden hâib olmuştur
かれらの顔は,永生し自存する御方の御前でうつむいているであろう。そして罪業を負うものに,浮ぶ瀬はない。
And faces humble themselves before the Living, the Eternal. And he who beareth (a burden of) wrongdoing is indeed a failure (on that Day).
20/112
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا
Her kim de mü'min olarak salih amellerden işlerse o vakıt o, ne bir zulümden korkar, ne çiğnenmeden
だが善行に動し・,信仰した者は,何の心配もなく,(主からの報奨を)減らされることもないのである。
And he who hath done some good works, being a believer, he feareth not injustice nor begrudging (of his wage).
وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا
Ve işte onu böyle Arabî bir Kur'an olarak indirdik ve bunda vaîydden türlü şekilde tekrar yaptık, ki belki korunur takvâ yolunu tutarlar, yahud da o, onlara bir zikr ihdas eyler
このように,われはこの啓示をアラビア語のクルア―ンとして下し,その中でいろいろと警告を伝えた。多分かれらは主を畏れ,または教訓を会得しよう。
Thus We have revealed it as a Lecture in Arabic, and have displayed therein certain threats, that peradventure they may keep from evil or that it may cause them to take heed.
20/114
[[فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۗ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُقْضَىٰ إِلَيْكَ وَحْيُهُ ۖ وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا]]
Demek ki Allah o hak şehinşah yüksek, çok yüksek, maamafih sana vahyi tamam edilmeden evvel Kur'anı acele etme ve de ki «rabbım artır beni ılimce»
アッラーは,いと高くおられる真の王者である。あなた(預言者ムハンマド)に対する啓示が完了しない前に,クルアーンを急いではならない。寧ろ(祈って)言いなさい。「主よ,わたしの知識を深めて下さい。」
Then exalted be Allah, the True King! And hasten not (O Muhammad) with the Qur’an ere its revelation hath been perfected unto thee, and say: My Lord! Increase me in knowledge.
20/115
وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَىٰ آدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا
Filhakıka bundan evvel Âdeme ahid verdik de unuttu ve biz onda bir azim bulmadık
われは,以前にアーダムに確と約束した。だがかれは(その履行を)忘れた。われは,かれがそれに堅固であるとは認めない。
And verily We made a covenant of old with Adam, but he forgot, and We found no constancy in him.
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ
Ve düşün o vaktı ki: Melâikeye «Âdem için secde edin» dedik, hemen secde ettiler, ancak İblîs dayattı
われが天使たちに対し,「アーダムにサジダしなさい。」と言った時を思いなさい。イブリースの外かれらはサジダした。だがかれは拒否した。
And when We said unto the angels: Fall prostrate before Adam, they fell prostrate (all) save Iblis; he refused.
فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَىٰ
Bunun üzerine biz de ya Âdem dedik: haberin olsun bu sana ve zevcene düşmandır, sakın sizi Cennetten çıkarmasın ki sonra bedbaht olursun
それでわれは言った。「アーダムよ,本当にこの者は,あなたとあなたの妻の敵である。それであなたがた両人はこの楽園から追い出されて,不幸に陥いらないよう気を付けなさい。
Therefor We said: O Adam! This is an enemy unto thee and unto thy wife, so let him not drive you both out of the Garden so that thou come to toil.
20/118
إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَىٰ
Çünkü senin acıkmaman, çıplak kalmaman oradadır
ここでは,あなたがたのために(十分の御恵・があって)飢えもなく,裸になることもない。
It is (vouchsafed) unto thee that thou hungerest not therein nor art naked,
20/119
وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَىٰ
Ve sen orada susamazsın ve Güneşte yanmazsın
また渇きを覚えることもなく,太陽の暑さにも晒されない。」
And thou thirstest not therein nor art exposed to the sun's heat.
فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَىٰ شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلَىٰ
Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke? Dedi
しかし悪魔はかれに囁いて言った。「アーダムよ。わたしはあなたに永生の木と,衰えることのない王権を教えてあげましょう。」
But the Devil whispered to him, saying: O Adam! Shall I show thee the tree of immortality and power that wasteth not away?
[[ فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِ ۚ وَعَصَىٰ آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَىٰ]]
Bunun üzerine ikisi de ondan yediler, derhal kendilerine kötü yerleri açılıverdi ve üzerlerine Cennet yaprağından yamamağa başladılar ve Âdem rabbına asîy oldu da şaşkın düştü
両人がそれを食べると,恥かしいところがあらわになった。それでかれらはその園の木の葉でそこを覆い始めた。こうしてアーダムは主に背き,誤ちを犯した。
Then they twain ate thereof, so that their shame became apparent unto them, and they began to hide by heaping on themselves some of the leaves of the Garden. And Adam disobeyed his Lord, so went astray.
ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَىٰ
Sonra rabbı onu ıstıfa etti de tevbesini kabul buyurdu ve yol gösterdi
その後,主はかれを選び,悔悟を赦され御導きになられた。
Then his Lord chose him, and relented toward him, and guided him.
[[ قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا ۖ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَىٰ]]
Buyurdu ki: inimiz ikiniz de oradan hepiniz, ba'zınız ba'zınıza düşman olarak, sonra ne zaman size benden bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime uyarsa işte o dalâlete düşmez ve bedbaht olmaz
かれは仰せられた。「あなたがた両人は一緒にここから下がれ。あなたたちは栗いに敵である。もしあなたがたにわれから導きが下れば,誰でもわが導きに従う者は迷うことなく,また不幸に陥らないであろう。
He said: Go down hence, both of you, one of you a foe unto the other. But if there come unto you from Me a guidance, then whoso followeth My guidance, he will not go astray nor come to grief.
20/124
وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَىٰ
Her kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir maışet vardır ve onu Kıyamet günü kör olarak haşrederiz
だが誰でも,わが訓戒に背を向ける者は,生活が窮屈になり,また審判の日には盲目で甦らされるであろう。」
But he who turneth away from remembrance of Me, his will be a narrow life, and I shall bring him blind to the assembly on the Day of Resurrection.
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَىٰ وَقَدْ كُنْتُ بَصِيرًا
Rabbım beni niçin kör olarak haşrettin, halbuki ben gözlü idim der
かれは言う。「主よ,わたしは(以前)聴限者であったのに,何故わたしを盲目として甦らせたのですか。」
He will say: My Lord! Wherefore hast Thou gathered me (hither) blind, when I was wont to see?
قَالَ كَذَٰلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا ۖ وَكَذَٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَىٰ
Buyurur ki: öyle, sana âyetlerimiz geldi de onları unuttun, bugün de böyle bırakılacaksın
かれは仰せられる。「われの印があなたに下った時,あなたはそれを無視したではないか。今日あなたはそれと同様無視されるのである。」
He will say: So (it must be). Our revelations came unto thee but thou didst forget them. In like manner thou art forgotten this Day.
وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِآيَاتِ رَبِّهِ ۚ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَىٰ
Ve işte rabbının âyâtına iyman etmeyip israf edeni biz böyle cezalandıracağız ve elbette o Âhıret azâbı daha şiddetli ve daha bakalıdır
われはこのようにして,背いた者と主の印を信じなかった者に報いる。だが来世における懲罰は,更に厳しくまた永続する。
Thus do We reward him who is prodigal and believeth not the revelations of his Lord; and verily the doom of the Hereafter will be sterner and more lasting.
20/128
[[ أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ]]
Daha onları şu irşad etmedi mi? Ki kendilerinden evvel nice kurûn helâk etmişiz, onların meskenlerinde yürüyüp duruyorlar, her halde bunda ıbret alacak aklı olanlar için çok âyetler var
かれらには御導きはなかったのか。かれらより以前にもわれはどんなに多くの世代を滅ぼしたことか。かれら(古人)の住んでいた所を(今)かれらは歩いている。本当にこの中には理知に富む者への印がある。
Is it not a guidance for them (to know) how many a generation We destroyed before them, amid whose dwellings they walk? Lo! therein verily are signs for men of thought.
20/129
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى
Rabbından bir kelime sebketmiş olmasa idi her halde azâb lizam olurdu fakat müsemmâ bir ecel var
もし,主から御言葉が下されていなかったならば,(懲罰は)避けられないのである。だが,定められた(猶予の)期限がある。
And but for a decree that had already gone forth from thy Lord, and a term already fixed, the judgment would (have) been inevitable (in this world).
[[فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا ۖ وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَىٰ]]
O halde dediklerine sabret de rabbına hamdile tesbih eyle: Güneş doğmadan evvel: gece saatlerinde de tesbih et gündüzün etrafın da ki rızaya irebilesin
だからかれらの言うことを忍び,太陽が上がる前,またそれが沈む前に,あなたの主の栄光を讃えなさい。なお夜の一時も,また昼の両端にも讃えなさい。必ずあなたがたは満たされるであろう。
Therefor (O Muhammad), bear with what they say, and celebrate the praises of thy Lord ere the rising of the sun and ere the going down thereof. And glorify Him some hours of the night and at the two ends of the day, that thou mayst find acceptance.
20/131
[[ وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ]]
Ve sakın öyle şey'e gözlerini uzatma ki biz onun hakkında kâfirleri fitneye düşürmek için onunla bir kaç çiftini Dünya hayatın cici bicisinden zevkıyab etmişizdir, halbuki rabbının rızkı hem daha hayırlı, hem daha bakalıdır
またわれが,かれらのある部類の者に与えたこの世の生活の栄華に,あなたの目を見張ってはならない。われは,それによってかれらを試・た。あなたの主の賜物こそ至上でまた永続する。
And strain not thine eyes toward that which We cause some wedded pairs among them to enjoy, the flower of the life of the world, that We may try them thereby. The provision of thy Lord is better and more lasting.
20/132
وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا ۖ لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا ۖ نَحْنُ نَرْزُقُكَ ۗ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَىٰ
Hem ehline de namaz ile emret hem de kendin ona sabrile devam eyle, biz senden bir rızk istemiyoruz. Biz seni merzuk ederiz ve âkıbet takvânındır
またあなたの家族に礼拝を命じ,そして(あなたも),それを耐えなさい。われはあなたに御恵・を求めない。あなたがたに恵・を与えるのはわれである。善果は主を畏れる者の上にある。
And enjoin upon thy people worship, and be constant therein. We ask not of thee a provision: We provide for thee. And the sequel is for righteousness.
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِنْ رَبِّهِ ۚ أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَىٰ
Birde rabbından bir âyet getirse ya! Dediler, yâ kendilerine evvelki kitablardakinin beyyinesi gelmedimi ki?
またかれらは,「何故かれは,わたしたちに主から一つの印をも(湾?)さないのですか。」と言う。以前の諸啓典にある明証が,かれらに下っているではないか。
And they say: If only he would bring us a miracle from his Lord! Hath there not come unto them the proof of what is in the former Scriptures?
[[وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزَىٰ]]
Eğer biz onları bundan evvel âzâb ile ihlâk etmiş olsa idik derlerdi ki o rabbımız! Ne olurdu bize bir Resul gönderseydin de biz zelil ve rüsvay olmadan evvel âyetlerine ittiba etseydik
われがもしこれ以前にかれらを処罰して,滅ぼしていたならば,かれらは必ず,「主よ,何故あなたは,わたしたちに使徒を遣わされなかったのですか。そうすればわたしたちは,卑しまれ屈辱を被る前に,あなたの印に従ったでしょうに。」と言ったであろう。
And if We had destroyed them with some punishment before it, they would assuredly have said: Our Lord! If only Thou hadst sent unto us a messenger, so that we might have followed Thy revelations before we were (thus) humbled and disgraced!
قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَىٰ
De ki hep beklemekte, bekleyin bakalım çünkü yakında bileceksiniz: doğru yol sahibleri kimler? ve doğru giden kim?
言ってやるがいい。「各人は待っている。だからあなたがたも待て。あなたがたはやがて,平坦な道を歩む者は誰か,また導かれた者は誰かを知るであろう。」
Say: Each is awaiting; so await ye! Ye will come to know who are the owners of the path of equity, and who is right.


Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Sure Formülleri

Sure Formülleri

Advertisement