Yenişehir Wiki
Advertisement

TERAZİ (Rıza. dan) Birbirini razı etme. Uyuşma.

TERAZU f. Terazi.

mizan

Mizan Terazi, ölçü, tartı.

Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas.

Fık: Mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adâlet ölçüsü olup, hakiki mâhiyeti ancak âhirette bilinecektir.

Mat: Yapılan hesabın doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap. Sağlama. MİZAN Terazi, ölçü, tartı. * Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas. * Fık: Mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adâlet ölçüsü olup, hakiki mâhiyeti ancak âhirette bilinecektir. * Mat: Yapılan hesabın doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap. Sağlama.

MİZAN-ÜL HARARE Sıcaklığı, soğukluğu ölçen âlet. Termometre. (Mikyas-ul hararet de denir.)

Mizan MÎZÂN


Ölçü ve tartı işinde kullanılan terazi, ölçü aleti: ahirette günah ve sevapların iyilik ve kötülüklerin ölçülüp tartılacağı manevi ölçü aleti. Mizan, sadece eşyanın ağırlık miktarını tartıp bilmeye mahsus ölçü aleti değildir. Sıcaklık, soğukluk ve hız gibi arazları ölçmeye yarayan ölçü aletleri de vardır. Mîzân (terazi), eşyayı ve bir takım arazları ölçmek için kullanıldığı gibi; hukuk, iyilik ve kötülüğü ölçmek için de mecazen kullanılır. Adalet terazisi, hak terazisi, iyilik terazisi, akıl terazisi gibi... Allah Teâlâ bu çeşitli miktar ve değerlere şamil olmak üzere teraziyi Kur'an'da şöyle beyan eti: Âllah, göğü yükseltti. Mizanda (tartıda) haksızlık yapmayın diye teraziyi koydu. Tartmayı doğru ve adaletle yapın, terazide (mizanda) haksızlık ve eksiklik yapmayın " (er-Rahman, 55/7-9).

Kıyamet gününde iyi ve kötü amellerin tartılarak miktarının bilinmesine mahsus mîzan (terazi) haktır ve konulacaktır. Yüce Allah kıyamet gününde konulacak bu terazi için şöyle buyurur: "Kıyamet günü adalet terazileri koyacağız. Hiç bir kimseye hiç bir haksızlık yapılmaz. Hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız. Hesab görenler olarak bizler yeteriz" (el-Enbiya, 21/47). "O gün (kıyamet günü) gerçek ve dosdoğru olan vezin (tartı) vardır. "(el-hakk kelimesi veznin haberi yapılarak mana verilirse) "O gün vezin (amellerin tartılması) haktır ve gerçektir. Mîzânları ağır basanlar, işte onlar kurtulanlardır. Mîzânları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıktan ötürü kendilerini zarar ve ziyana uğratanlardır" (el-A'râf, 7/8-9). Bir terazinin ağır gelmesi, onunla tartılan şeyin (mevzun'un) ağırlık ve miktarı ile orantılıdır. Ahirette terazinin ağır gelmesi istenilen tarafı iman ve iyi amellerin konulduğu gözüdür. Terâzide imanla birlikte iyilikleri, hayır ve hasenâtı ağır gelenler kurtulacaklardır. Yukarıda meali yazdığım âyetlerde geçen "mevazin'in, mîzânın cem'i olabileceği gibi "mevzun'un" (tartılan amelin) de çoğulu olacağına dair iki görüş rivayet edilmiştir. Allah katında kıymeti ve ağırlığı olan iyi ameldir ki, mîzânda ağır gelecek olanda budur. Ayetlerde "Mîzân"ın, "mevâzin" şeklinde çoğul yapılması: mizanın şanını yüceltmek ve önemini belirtmek için veya amelleri tartılacak kişilerin çokluğundan dolayıdır. Yahut da her ferd için müteaddid mizanların bulunacağına işarettir. Veyahut kalblere ait ameller ayrı bir terazide sözler bir terazi de organların amelleri de başka bir terazide tartılacağı için mîzân cem'i olarak getirilmiştir. Veya mîzân, kısım ve teferruatı çok olduğundan dolayı cem'ilenmiştir.

Kur'an-ı Kerim'in vezin ve mîzânla ilgili beyanlarından çıkan netice şudur: Âhirette amellerin tartılması için her halde bir mîzân konulacaktır. Mîzânda amellerin tartılması, amel defterlerinin verilmesinden sonra olacaktır. Mîzân ile vezin esnasında, zâlimin hasenesi varsa, alacağı oranında mazluma verilecek: Hasenesi (iyiliği) yoksa, mazlumun günahı olacağı miktarda, zalime verilecektir. Herkesin muhtelif amellerinin tartılmasından sonra kâr ve zarar hesabı hepsinin toplamından çıkarılacaktır.

Mutezile, "Mîzândan murad, Allah'ın koymuş olduğu adalettir. Ameller, arazdır, iadesi mümkün olsa bile, tartılmaları imkânsızdır. Kulların amelleri Allah'ın malumudur, tartılması faydasızdır" dedi. Ehl-i Sünnet, Mutezilenin bu iddiasına şöyle cevap verdi: "Mizanda amellerin vezni bütün halkın içinde Allah'ın dostlarını düşmanlarından ayırdetmek ve dosdoğru ve mükemmel adaletini göstermek içindir. Böylece herkes, Cenabı Allah'ın zulmetmekten münezzeh olduğunu anlayacaklardır. Mîzânda iyilikleri ağır gelenlerin derecelerinin kemali ve faziletlerinin zuhuru sebebiyle ferah ve sürurları artacaktır. Kötülükleri ağır gelenlerin ise, gam, hüzün, korku, rezillik ve rüsvaylıkları artacaktır. Mevâzin lafzı sırf adalet üzerine hamledilir, diyenlerin delilleri tutarsızdır. Lafza hakiki manasından aklî bir zaruret olmaksızın mecaz manası vermek caiz değildir. Mîzân konusunda şu anlamda hadisler varid olmuştur:

a) Mîzânda, tartılacak olan, amel defterleridir (İbn Kesir Tefsir, Beyrut 1966/1385, IV, 566).

b) Gerekli olan değerlerine göre iyilikler güıel ve nurani suretlere (miktarlara) kötülükler de çirkin suretlere çevirilerek tartılırlar (Fahrüddin er-Razi, Mefatihu'l-Gayb, İstanbul 1398 h. IV, s. 266-267, VIII s. 666).

c) İnsan bir defa sırtına iyiliklerini yüklenerek sevabıyla tartılır, ayrıca da veballerini sırtına yüklenerek günahıyla tartılır (İbn Kesir, III, s. 146-147).

O halde kulların amellerinin vezni için mîzânı tasdik etmek gerekir. Bununla beraber veznin (hasıl olacağını) keyfiyetini ve mîzânın mahiyetini akıl için tafsilatıyla bilmeye imkan yoktur. Bu sebeple bunların keyfiyetinin tafsilatına iman etmek şart değildir. Vezin ve mîzânı inkar etmeyerek bunları adalet-i ilahi ile te'vil edenler küfre nisbet olunmaz.

Fakat Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyenlere gelince; Allah onların amelleri için hiç bir vezin ve tartı işlemi yapamayacaktır. Mîzânda vezin, iyilikleri ve kötülükleri bulunanların sevap ve günahlarının miktarı belli olsun diye gerçekleşecektir. Allah'ı, öldükten sonra diriltilerek hesap vermeyi inkâr ettikleri için kâfirlerin iyilikleri boşa gitmiştir. Çünkü iyilikleri tutan ve muhafaza eden kap imandır. Ahirette kâfirin küfür ve günahından başka hiç bir hasenesi kalmayacağından dolayı onun için vezin ve mîzâna gerek kalmaz. Bu sebeple Cenabı Hakk şöyle buyuruyor: "De ki: Size amelce en çok ziyanda olanı haber vereyim mi. Bunlar dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiş olanlardır. Oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. İşte bunlar, Allah'ı ve Ona kavuşmayı inkar edenlerdir. Bu yüzden amelleri boşa gitmiştir. O halde onlar için kıyamet gününde tartı işlemi yapmayacağız (vezin ikame etmeyeceğiz)" (el-Kehf, 18/103-105).

Peygamberimiz mahşer gününde üç yerde korku ve endişesi sebebiyle kimse kimseyi hatırlamayacağım söyler

I- Mîzân başında terazisinin ağır çekip çekmeyeceğini öğreninceye kadar

2- Amel defterinin verildiği ve "alın kitabımı okuyun" denildiği zaman kitabının sağında mı solunda mı yoksa arkasında mı bulunacağını öğreninceye kadar,

3- Cehennemin üstüne kurulduğu vakit Sırat'ın yanında (Mansur Ali Nasıf et-Tac, V, 376).

ÂHİRETE İMAN "Son" ve "Sonra Olan" anlamında Arapça bir kelime olan "Âhiret", "Âhir" kelimesinin müennes (dişi) şeklidir. Lügatte "Evvel" kelimesinin zıddı olarak kullanılır. İslâm literatüründe bu kelime "Öbür Dünya" manasında kullanılmıştır. Dünya,canlıların yaşadığı evvelki âlem, ahiret ise son âlemdir. Bu kelimeler bazen "dâr=yurt" kelimesiyle birlikte kullanılır (el-Ankebût, 29/64), Dâr-ı Dünya ve Dâr-ı Ahiret gibi. Bazen de tek başına kullanılır (el-Bakara, 2/220). Dünya, yakın ikamet yeri; Ahiret, son ikamet mahallidir.

Allah'u Teâlâ, içinde yaşadığımız bu Dünya'yı ve üzerindeki bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün dünya ve dünyadaki bütün insanlar, canlı ve cansız varlıklar yok olacaktır. Dağlar, taşlar, yerler, gökler parçalanacak (el-Karia, 101/4-5), Allah'tan başka tüm âlem son bulacaktır (er-Rahman, 55/27). Bu hâdiselerin meydana geldiği günü Kur'an, "zelzele saati" (el-Hacc, 22/2) ve "Kıyamet Günü"* (el-Kıyâme, 75/-1) diye adlandırır. Kıyamet Günü'nden sonra Allah'ın takdir ettiği bir zamanda insanlar yeniden hayat bularak kabırlerinden kaldırılacak ve "Mahşer"* denilen düz bir sahada (el-Hicr, 15/25), hesabı süratle gören Allah'ın (Âli İmrân, 3/19) huzurunda, dünyada yaptıklarının hesabını (el-Hakka, 69/19, 37) vermek üzere toplanacaklardır (el-Casiye, 45/26). Hesapların görülmesinden sonra bir kısım insanlar iyilikleri nedeniyle Cennet'e, diğerleri ise, inkâr ve kötülükleri nedeniyle Cehennem'e gideceklerdir.

İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren, bitmez tüKerimez bir halde devam edecek olan âleme "Ahiret Alemi" denir.

Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en mükemmel din (el-Mâide, 5/3) olan İslâm'a göre, meydana geleceği ayet (el-Bakara, 2/4) ve hadisle (Tecrîd-i Sarih, 47 nolu hadis) ve bütün ümmetin fikir birliği ile kesin olan ahiret gününe inanmak, imanın şartı olarak farzdır.

Ahiret Günü denilince;

1- Bu âlemin hepsinin yok olması ve hayatın tamamıyla sona ermesi.

2- Ahiret hayatının başlaması.

Ahiret hâdiseleri denilince de;

a) Canlılar için ahiret hayatının mukaddimesi olan ölüm, berzah âlemi *, kabır hayatı.

b) Sûra üfürülmesi ve herkesin tekrar dirilerek kabırlerden kalkıp mahşer* meydanında toplanması.

c) Dünya'da iyilik veya kötülük cinsinden yapılan işlerin kaydedildiği amel defterinin sahiplerine okutulması.

d) İyilik ve kötülüklerin tartıldığı mizan* (terazi)'nin kurulup amellerin tartılması.

e) Bütün insanların üzerinden geçmeleri mecburî olan Sırat* köprüsünden geçiş.

f) İmanlı ve ameli iyi olanların gideceği Cennet*

g) İmansız ve ameli kötü olanların gideceği Cehennem*

i) Peygamberimizin, seçkin müminlerle başında bulunduğu Kevser Havzı*

h) Peygamberimizin müminlere şefaati, gibi hadiseler hatıra gelir. İşte bütün bunlar, Ahirete iman konusu içinde ele alınması gereken konulardır. Kesin nasslarla sabit olan bu hususlara inanmak, imanın şartlarındandır. Bunlardan birini inkâr ise, ahireti inkâr demektir.

Kur'an, Ahiret âlemini ayrıca "Din Günü " (el-Fatiha, I/3) ve "Gayb Âlemi" (el-Bakara, 2/3) olarak isimlendirir .

Gözden kaybolan şeye gayb dendiği gibi, duyularla idrak edilemeyen, insan bilgisi dışında kalan şeye de gayb denir. Bir şeyin gayb olması Allah'a göre değil, insanlara göredir. Çünkü Allah'tan gizli kalan hiçbir şey olamaz. O, gayb ve şehâdet âlemini bilir (el-Haşr, 59/22). Kur'an'a göre varlıklar iki kısımdır: Gayb âlemini meydana getiren; görülmeyen ve idrak edilemeyen varlıklar ve şehâdet âlemini meydana getiren; görülüp, idrak edilen varlıklar. Gayb âlemine ait varlıklar da iki kısımdır:

1- Bir kısmının delili yoktur. Varlığını ancak Allah bilir, duyularla idraki mümkün değildir. "Gaybın anahtarları Onun yanındadır, onları Ondan başkası bilemez." (el-En'âm, 6/59)

2- Bir kısım varlıklar da idrak edilemez ancak varlıkları delillerle anlaşılabilir. Allah'ın sıfatları, Ahiret, Cennet, Cehennem ve Melekler gibi. Bu tür gayb haberleri peygamberlere vahiy yoluyla bildirilir. Onlar da ümmetlerine bildirirler. Müminler, kendilerine vahiy yoluyla bildirilen 'gayb'a ait haberlere inanmak mecburiyetindedirler. Mümin zaten inanan insan demektir. Bu haberlere inanmamak ise küfürdür. Ahiret de gayb haberlerinden olup inanılması zaruri olan vahye dayalı bir haberdir.

Hayatının başlangıç ve sonu olmayan ancak Allah'tır. Bu âlemin de bir gün yok olacağı muhakkaktır. Sonradan meydana geldiği bilinen bu âlem üzerindeki değişiklikler, zamanla insan, hayvan, bitkiler ve bütün varlıkların ölmesi ve yok olması, depremler vs. bu âlemin tamamının bir gün yok olacağının delilleridir. Bu tür hâdiseler insan iradesinin ve gücünün dışında olan hâdiselerdir.

Başlangıcı itibariyle yoktan var olduğunu kabul ettiğimiz bu âlemin, yok olduktan sonra tekrar yaratılması akla aykırı değildir. Çünkü onu yoktan yaratan Allah, onu helâk ettikten sonra tekrar yaratmaya elbette Kadirdir. İnsan da öldükten sonra tekrar, Allah'ın izniyle dirilecektir.

Kur'an'da tekrar dirilmeye dair pek çok ayet vardır:

"Mahlûkatı ilkin yaratıp, sonra (kıyamette) onu diriltecek olan O'dur, ki bu (öldükten sonra diriltme, ilk yaratıştan) O'na daha kolaydır..." (er-Rûm, 30/27). "Ey Resulüm, de ki: Onları ilk defa yaratan diriltir ve O, her yaratılanı hakkıyla bilir. " (Yâsin, 36/79). Bu ayetler, mahlûkâtı ilk yaratanın, onları tekrar dirilteceğini ifade etmektedir.

İnsanların, hayvanların ve diğer canlıların uyumaları ve tekrar uyanmaları, öldükten sonra dirilmeye bir benzetmedir: "Odur ki geceleyin sizi öldürür (gibi uyutur), gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra belirlenmiş süre geçirilip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O'na dır; sonra (O, dünyada) yaptıklarınızı size haber verecektir." (el-En'âm, 6/60).

Kur'an-ı Kerim , kuraklık ve mevsim nedeniyle ölü hale gelen ve hayatı tamamen sönen toprağın, yağmurla veya sulanarak eski haline dönüşünü ve bereketlenmesini de, öldükten sonra dirilmeye delil göstererek şöyle buyuruyor: "O'nun ayetlerinden biri de (şudur): Sen, toprağı, boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman titretir ve kabarır. Onu dirilten (Allah), elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye Kadirdir." (Fussilet, 41/39).

El-Hacc, 22/5-6 ayetinde öldükten sonra dirilme konusunda şüphede olanların dikkatlerini, yaratılışlarının safhalarına çekerek, bu ifâdelerin altında tekrar diriltilmenin imkânını ortaya koymaktadır.

Âlemlerin yaratılışı, insanların yeniden dirilmelerine delil gösterilir:

"Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları (öldükten sonra) yaratmaktan daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler. "(el-Mümin, 40/57; en-Naziât, 79/27, 33; Yâsin, 36/79, 81).

İnsanın boşuna yaratılmadığını (el-Müminûn, 23/115); başıboş terkedilmediğini, (el-Kıyâme, 75/36) her nefsin ölümü tadacağını, inanan ve iyi amellerde bulunan kişilerin mükâfatlandırılması ve kâfirlerin de cezalandırılması için tekrar diriltileceklerini bildiren (Âli İmrân, 3/185; Yunus, 10/4; el-Leyl, 92/4, 11) ayetler de, ahiret hayatının birer delilidirler.

Mahlûkâtın, ölüp yok olduktan sonra tekrar dirilmelerindeki hikmet, mükelleflerin bu dünyada iradeleriyle kazandıklarının karşılığını görmeleridir. Çünkü bu dünya kazanç ve amel dünyasıdır. Öbür dünya ise, yapılanların karşılığının görüleceği yerdir (Âli İmrân, 3/185) .

İnsanlar bu dünyada rızıklarında, işlerinde, ecellerinde, mutluluk ve mutsuzluklarında çok farklı bir yaşayış içindedirler. Kimi zalim, kimi mazlum, kimi iyi, kimi hasta, bir kısmı zengin, bir kısmı fakir, bir kısmı üstün, bir kısmı zelildir. Kimisi iyilik yapar, kimisi kötülük. Şayet ölüp de tekrar dirilmeyecek olsalardı, iyilik yapanlar mükâfat, kötülük yapanlar da ceza görmemiş olurlardı. Bu ise Allah'ın adâletine aykırı olurdu. Bundan dolayı Allah tekrar dirilmeyi ve cezayı yaratmıştır; "İnkâr edenler, kat'iyyen diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: "Hayır, Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır." (et-Teğabun, 64/7, ayrıca en-Nahl, 16/30-40).

Ahirete iman, kâinatta meydana gelecek olan korkunç inkılâbın kesin olduğunu kabul etmektir. Bu dünya hayatı tamamıyla son bulup, başka bir hayat başlayacaktır. Bu âleme iman, İslâm inancını meydana getiren altı esastan birisidir. Mümin, imanı ve Kur'an ahlâkı ile ahlâklanmasının neticesini ahirette göreceğine, Allah'ın lûtfuna nâil olacağına yakînen inandığı için ölüm ve âhiret hayatı, onu tedirgin etmezken; hayatını küfür ve isyanla, zulüm ve haksızlıkla geçiren kâfir, asî ve zalim ise ölümü ve ölümden sonraki ahiret hayatını istemez (el-Bakara, 2/95; Âli İmrân, 3/56; el-İsrâ, 17/10; ez-Zümer, 39/26, 45).

Hz. Ali ahireti inkâr eden birisine şöyle demişti: "Benim dediğim olursa sonunda sen zararlı çıkarsın. Fakat senin dediğin olursa, ben zararlı çıkmam. "

Ahiret inancı, insana ilerleme ve gelişme yolunda büyük bir güç kazandıran mükemmel bir inanç türüdür. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur: "Her kim inanarak ahireti ister ve onun için gerektiği şekilde çalışırsa, onun emeği mükâfatla karşılanır." (el-İsrâ, 17/19). İnsan hayatı ile dünyanın varlığı, ancak sonunda bütün yapılanların sorgulanacağı bir ahiret hayatının olmasıyla bir anlam kazanır. Aksi takdirde hayatın ve dünyanın hiçbir anlamı olmadan insanın hayatına tam bir nihilizm hakim olacaktır. Bu da insanların büyük bir bunalıma ve ümitsizliğe sürüklenmesine yol açar. Ahirete iman insana sonsuzluğun yolunu açarken ölümü de en ince teferruatına kadar açıklayarak bir son olmadığını bildirmektedir. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcı demektir. Ahiret inancıyla insanın bu dünyadaki hayatına bir anlam veriliyor. Ayrıca insanın yaşayışı da büyük bir disiplin altına alınmış oluyor. Zira ahirete iman insana büyük bir sorumluluk duygusu vermekte ve ilerde çekileceği büyük hesap gününe göre hayatını ve diğer insanlarla ilişkilerini sağlam bir karakter ve temele dayandırıyor. İnsan dünya hayatında yaptığı bütün amellerinin karşılığını o gün görecektir. "Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görecek ve kim zerre miktarı kötülük yaparsa karşılığını görecektir. " (Zilzâl, 99/7-8). Böylece ahirete iman insana büyük bir ümid kaynağı olduğu gibi onu adâlete ve sonsuzluğa inandırır. Bu da adil, dürüst ve sağlam bir toplumun oluşmasını sağlar.

Kur'an, inanan ve inanmayanların ahiret hayatını özetle şöyle izah eder: "Sûr'a birinci üfleme üflendiği, arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpıldığı (ve hepsi darmadağın) olduğu zaman, işte o gün o vak'a olmuştur. Gök yarılmıştır, o gün o, zayıflamış, sarkmıştır. Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabb'ının tahtını (arşını), bunların da üstünde sekiz (melek) taşımaktadır. O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Sizden hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağından verilen: "Alın kitabımı okuyun " der, "Ben hesabımla karşılaşacağımı sezmiştim zaten. " Artık o, memnun edici bir hayat içindedir. Yüksek bir bahçede, devşirmesi kolay (meyveleri yakın). ' 'Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü (bugün) afiyetle yiyin, için. "

Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke bana kitabım verilmeseydi. Şu hesabımı hiç görmemiş olsaydım. Keşke (ölüm işimi) bitirmiş olsaydı. Malım bana hiçbir fayda vermedi. Gücüm (saltanatım) benden yok olup gitti (hiçbir şeyim kalmadı). (Yüce Allah, Cehhenem'in muhafızlarına emreder): "Tutun onu, bağlayın onu, sonra Cehennem'e sallayın onu. Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu. Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu, yoksulu doyurmaya ön ayak olmuyordu. Bugün onun için candan bir dost yoktur. İrinden başka yiyecek yoktur. Onu (bile bile) hata işleyenden başkası yemez." (el-Hakka 69/13-37).

Yukarda çizilen manzara inanan ve inanmayan kişinin ahiret hayatını veciz bir şekilde ortaya koymaktadır. İnanan için müjde, inanmayan için korku kaynağı olan bu âlem, onu idrak eden her akıl sahibinin kendi dünyasını, fikir ve yaşayış biçimini, Allah'ın arzu ettiği biçimde intizama koymasına en büyük etkendir. Herkesin toplandığı ve kazandığı kendisine tastamam verildiği (Âli İmrân, 3/25-30; el-Câsiye, 45/28; Kâf, 50/44; et-Teğâbûn, 64/9), kimsenin kimseden cezasına karşılık bir şey ödeyemediği (el-Bakara, 2/48, 123) ana, baba, evlâd, dost herkesin kendi başlarının derdine düşerek ve hak talep edilmesi endişesiyle birbirinden kaçtığı (Abese, 80/34-37), dünyada iken inanç ve amelleri nisbetinde bazı yüzlerin ak, bazı yüzlerin de kara olduğu (Abese, 80/38-42; Âli İmrân, 3/106-107) o ceza gününde insanların makam, mevki, zenginlik, tahsil gibi insanlarca meziyet kabul edilen hiçbir özelliklerine aldırış edilmeksizin, kulların yaptıklarına göre hak tecelli eder. "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; ve Allah, yaptıklarınızı haber almaktadır" (el-Haşr, 59/18).

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1]herhangi bir şeyin ağırlığını öğrenmek için kullanılır.
[2] Yelkenleri indirip kaldırmaya yarayan ip.

Nuvola apps bookcase Köken Türkçe

Balance icon Eş Anlamlılar

terazi

Crystal Clear app Community Help Atasözleri

[1] Terazi var, tartı var; her bir şeyin vakti var

Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

|}

|}

Disambig Bakınız: Terazi

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] Ağırlık ölçmeye yarayan araç.

en:terazi

Disambig Bakınız: terazi

[]

Lupa Özel ad[]

Ico libri Anlamlar

[1] [[{{{2}}}#Şablon:Gök bilimi|{{{2}}}]] Güneşin 23 Eylül - 23 Ekim tarihleri arasında gökyüzünde aldığı pozisyon.
[2] [[{{{2}}}#Şablon:Astroloji|{{{2}}}]] Bu tarihler arasında doğanların ait olduğu burç.

Crystal Clear app Community Help Atasözleri

El terazi, göz mizan
Terazi var, tartı var; her bir şeyin vakti var

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] (eskimiş) Terazi

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken

Crystal Clear app Community Help Atasözleri

[1] El terazi, göz mizan

mizan < terazi Bir kere subhanallah demekle. O kadar uzun ve geniş ona göre derin olan amellerimizin tartılacağı mizan doluyor. Davud aleyhisselam : - Ya Rabbi kullarının amellerini tartacağın mizanı görmek istiyorum, diyerek Cenab-ı Hakk cc ye yalvardı. Hz. Allah ona teraziyi gösterdi baktı ki eni meşrik ile mağrib (doğu ve batı) arası kadar uzunluğu derinliği de ona göre büyük. Hayretler içerisinde kendinden geçti düştü. Kendine geldiğinde : - Ya Rabbi bunca büyük olan teraziye hangi kulun nasıl bir amel ile doldurabilir ki ? dedi. Mevla c.c : - Ya Davud ! Ben bir kulumu sevdim mi o bir kerre subhanallah derse terazi dolar! buyurdu. İşte bu mizan bizden tartılacak güzel ameller bekliyor. Mevla bizi sevdikten sonra zor değil. Peki o bizi nasıl sever ? Bunun cevabı şu ayet-i celilededir : - (Resulüm) Deki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsiz ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. Görüyorsunuz sevilmek nasıl oluyor; Resulullah s.a.v'e tabi olmakla! İnsan zikretse Resulullah s.a.v'e tabi olmuş olur. Namaz kılsa Resulullah s.a.v'e tabi olmuş olur. Resulullahın yaptığı hangi ameli yaparsa yapsın ona tabi olmuş olur. Çünkü bütün ibadetler ondan alınmış öğrenilmiştir. Subhanallah demek ne kadar büyük sevaplar kazandırıyor. Bu zikri söylemek ne kadar kolay, öyle olduğu halde bu zikre devam edilmiyor da bunu diyeyim, şunu diyeyim, milleti güldüreyim, şenlendireyim denilirse çok yazık! Nefis bu, ne olsa yapar. Hz. Resulullah s.a.v onun şerrinden emin olmak için : - Rabbim göz açıp kapayıncaya kadar ne de ondan daha az ( bir müddet ) beni nefsime bırakma! buyuruyor. Bu bize derstir. Resulullah s.a.v korkuyorsa nefsinden biz nasıl korkmayalım?.. Yalan iftira, dedikodu, gıybet vs. nefsin tuzakları çok, silahları çok vuruyor bizi vuruyor. Zikrin arkasına sığınalım, Zikrettik mi kaçıyor. ==Beyyine kelimesi geçen ayetler==

Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (M. Pickthall )
[[وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْ]]
Medyen kavmine de kardeşleri Şuayb Peygamberi: Ey kavmim, dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size rabbınızdan bir beyyine geldi, artık kileyi, teraziyi tam tutun, nâsın eşyasına haksızlık etmeyin, yer yüzünü ıslahından sonra yine fesada vermeyin, bana inanırsanız bu söylediklerim sizin için hayırlıdır
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"
And unto Midian (We sent) their brother, Shueyb. He said: O my people! Serve Allah. Ye have no other God save Him. Lo! a clear proof hath come unto you from your Lord; so give full measure and full weight and wrong not mankind in their goods, and work not confusion in the earth after the fair ordering thereof. That will be better for you, if ye are believers.


mizan < terazi

Bir kere subhanallah demekle. O kadar uzun ve geniş ona göre derin olan amellerimizin tartılacağı mizan doluyor.

Davud aleyhisselam :

- Ya Rabbi kullarının amellerini tartacağın mizanı görmek istiyorum, diyerek Cenab-ı Hakk cc ye yalvardı.

Hz. Allah ona teraziyi gösterdi baktı ki eni meşrik ile mağrib (doğu ve batı) arası kadar uzunluğu derinliği de ona göre büyük. Hayretler içerisinde kendinden geçti düştü.

Kendine geldiğinde :

- Ya Rabbi bunca büyük olan teraziye hangi kulun nasıl bir amel ile doldurabilir ki ? dedi.

Mevla c.c :

- Ya Davud ! Ben bir kulumu sevdim mi o bir kerre subhanallah derse terazi dolar! buyurdu.

İşte bu mizan bizden tartılacak güzel ameller bekliyor. Mevla bizi sevdikten sonra zor değil. Peki o bizi nasıl sever ? Bunun cevabı şu ayet-i celilededir :


- (Resulüm) Deki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsiz ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.


Görüyorsunuz sevilmek nasıl oluyor; Resulullah s.a.v'e tabi olmakla! İnsan zikretse Resulullah s.a.v'e tabi olmuş olur. Namaz kılsa Resulullah s.a.v'e tabi olmuş olur. Resulullahın yaptığı hangi ameli yaparsa yapsın ona tabi olmuş olur. Çünkü bütün ibadetler ondan alınmış öğrenilmiştir.


Subhanallah demek ne kadar büyük sevaplar kazandırıyor. Bu zikri söylemek ne kadar kolay, öyle olduğu halde bu zikre devam edilmiyor da bunu diyeyim, şunu diyeyim, milleti güldüreyim, şenlendireyim denilirse çok yazık! Nefis bu, ne olsa yapar.


Hz. Resulullah s.a.v onun şerrinden emin olmak için : - Rabbim göz açıp kapayıncaya kadar ne de ondan daha az ( bir müddet ) beni nefsime bırakma! buyuruyor.

Bu bize derstir. Resulullah s.a.v korkuyorsa nefsinden biz nasıl korkmayalım?..

Yalan iftira, dedikodu, gıybet vs. nefsin tuzakları çok, silahları çok vuruyor bizi vuruyor. Zikrin arkasına sığınalım, Zikrettik mi kaçıyor.



==Beyyine kelimesi geçen ayetler==
Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (M. Pickthall )
[[وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْ]]
Medyen kavmine de kardeşleri Şuayb Peygamberi: Ey kavmim, dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size rabbınızdan bir beyyine geldi, artık kileyi, teraziyi tam tutun, nâsın eşyasına haksızlık etmeyin, yer yüzünü ıslahından sonra yine fesada vermeyin, bana inanırsanız bu söylediklerim sizin için hayırlıdır
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"
And unto Midian (We sent) their brother, Shueyb. He said: O my people! Serve Allah. Ye have no other God save Him. Lo! a clear proof hath come unto you from your Lord; so give full measure and full weight and wrong not mankind in their goods, and work not confusion in the earth after the fair ordering thereof. That will be better for you, if ye are believers.


mizan < terazi

Bir kere subhanallah demekle. O kadar uzun ve geniş ona göre derin olan amellerimizin tartılacağı mizan doluyor.

Davud aleyhisselam :

- Ya Rabbi kullarının amellerini tartacağın mizanı görmek istiyorum, diyerek Cenab-ı Hakk cc ye yalvardı.

Hz. Allah ona teraziyi gösterdi baktı ki eni meşrik ile mağrib (doğu ve batı) arası kadar uzunluğu derinliği de ona göre büyük. Hayretler içerisinde kendinden geçti düştü.

Kendine geldiğinde :

- Ya Rabbi bunca büyük olan teraziye hangi kulun nasıl bir amel ile doldurabilir ki ? dedi.

Mevla c.c :

- Ya Davud ! Ben bir kulumu sevdim mi o bir kerre subhanallah derse terazi dolar! buyurdu.

İşte bu mizan bizden tartılacak güzel ameller bekliyor. Mevla bizi sevdikten sonra zor değil. Peki o bizi nasıl sever ? Bunun cevabı şu ayet-i celilededir :


- (Resulüm) Deki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsiz ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.


Görüyorsunuz sevilmek nasıl oluyor; Resulullah s.a.v'e tabi olmakla! İnsan zikretse Resulullah s.a.v'e tabi olmuş olur. Namaz kılsa Resulullah s.a.v'e tabi olmuş olur. Resulullahın yaptığı hangi ameli yaparsa yapsın ona tabi olmuş olur. Çünkü bütün ibadetler ondan alınmış öğrenilmiştir.


Subhanallah demek ne kadar büyük sevaplar kazandırıyor. Bu zikri söylemek ne kadar kolay, öyle olduğu halde bu zikre devam edilmiyor da bunu diyeyim, şunu diyeyim, milleti güldüreyim, şenlendireyim denilirse çok yazık! Nefis bu, ne olsa yapar.


Hz. Resulullah s.a.v onun şerrinden emin olmak için : - Rabbim göz açıp kapayıncaya kadar ne de ondan daha az ( bir müddet ) beni nefsime bırakma! buyuruyor.

Bu bize derstir. Resulullah s.a.v korkuyorsa nefsinden biz nasıl korkmayalım?..

Yalan iftira, dedikodu, gıybet vs. nefsin tuzakları çok, silahları çok vuruyor bizi vuruyor. Zikrin arkasına sığınalım, Zikrettik mi kaçıyor.



==Beyyine kelimesi geçen ayetler==
Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (M. Pickthall )
[[وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْ]]
Medyen kavmine de kardeşleri Şuayb Peygamberi: Ey kavmim, dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size rabbınızdan bir beyyine geldi, artık kileyi, teraziyi tam tutun, nâsın eşyasına haksızlık etmeyin, yer yüzünü ıslahından sonra yine fesada vermeyin, bana inanırsanız bu söylediklerim sizin için hayırlıdır
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"
And unto Midian (We sent) their brother, Shueyb. He said: O my people! Serve Allah. Ye have no other God save Him. Lo! a clear proof hath come unto you from your Lord; so give full measure and full weight and wrong not mankind in their goods, and work not confusion in the earth after the fair ordering thereof. That will be better for you, if ye are believers.


Advertisement