Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

TEKBİR

Tekbir "Allahü ekber" demek. Allah'ın her hususta en yüksek ve en büyük olduğu ifâde etmek. (Bu sırr-ı ittihad ile kâinat içinde bir zerre gibi zayıf, küçük bir mahluk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle Hâlık-ı Arz ve Semavat'ın mahbub bir abdi ve arzın halifesi, sultanı ve hayvanatın reisi ve hilkat-i kâinatın neticesi ve gayesi oluyor.Evet eğer namazların arkasında, hususan bayram namazlarında bir anda "Allahuekber" diyen yüzer milyon insanların sesleri, âlem-i gaybda ittihad ettikleri gibi âlem-i şehadette dahi birbiriyle ittihad edip içtima' etse, küre-i arz tamamiyle büyük bir insan olup azametine nisbeten büyük bir sada ile söylediği "Allahuekber"e müsavi geldiğinden o muvahhidînin ittihadiyle bir anda, Allahuekber demeleri, Küre-i Arz'ın büyük bir "Allahuekber"i hükmüne geçiyor... Adetâ bayram namazlarında Âlem-i İslâmın zikir ve tesbihi ile zemin zelzele-i kübrâya mazhar olup, aktar-ı etrafiyle "Allahuekber" deyip kıblesi olan Ka'be-i Mükerreme'nin samimi kalbiyle niyet edip, Mekke ağziyle, Cebel-i Arefe diliyle "Allahuekber" diyerek o tek kelime, etraf-ı arzdaki umum mü'minlerin mağara-misal ağızlarındaki havada temessül ediyor. Bir tek "Allahuekber" kelimesinin aks-i sadâsıyla hadsiz "Allahuekber" vuku bulduğu gibi o makbul zikir ve tekbir, semavatı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüc ederek sada veriyor. İşte bu arzı böyle kendine sâcid ve âbid ve ibadına mescid ve mahluklarına beşik ve kendine müsebbih ve mükebbir eden Zat-ı Zülcelâl'e, yerin zerratı adedince hamd ve tesbih ve tekbir edip ve mevcudat adedince hamdediyoruz ki; bize bu nevi ubudiyeti ders veren Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmına ümmet eylemiş. L.)

ALLAHu ekber! ' demek ne demek?

Biz müslümanlar, sevindiğimizde, üzüldüğümüzde, şaşırdığımızda, 'şok' olduğumuzda, hayran olduğumuzda hep tekbir getiririz: ALLAHu ekber! Çünkü, 'ALLAH en büyüktür' manasına gelen tekbirin işlevi de anlamı kadar büyüktür. Seviniyorsak sevincimizi ALLAH'ın büyüklüğüne bağlarız.

Üzülüyorsak, kendimizi ALLAH'ın en büyük oluşuyla teselli ederiz. Ondan bağımsız bir saadet ve felaket tasavvur etmediğimiz için safa halinde de, cefa halinde de 'ALLAHu ekber! ' deriz.

Şaşırdığımızda, ALLAH'ın en büyük oluşunu hatırlar ve bizi şaşırtan şeyin ALLAH için çok basit, sıradan bir şey olduğunu bir kez daha hatırlarız. 'Şok' olduğumuzda, bizi şok eden olayın ALLAH katında daha büyüklerinin olduğunu dile getirmek için tekbir getiririz. Hayran olduğumuzda, hayretimizi esere değil o eserin sahici müessirine, sanata değil asıl sanatkara yönelttiğimizi tekbirle ifade ederiz.

Namaza 'ALLAHu ekber'le başlar ve her rekatta beş kez bunu tekrarlarız.

Namaz ki; o, ALLAH karşısında kulun esas duruşunu temsil eden ibadetler mecmuasıdır. ALLAH'ın en büyük olduğunu itiraf ederek başlamayan bir ibadet, insanı kula kulluktan nasıl kurtarabilir?

'ALLAHu ekber! ' demekle, kula ve eşyaya kulluğu reddettiğimizi ifade etmiş olur ve O'na kulluğumuzu secdeyle zirvesine taşırız. İşte tekbirin insanı getirdiği son nokta bir aşk hareketi olan secdedir.

Amerika'daki olaya ilk şahit olduğumda dudaklarımdan gayrı ihtiyari ilk dökülen cümle de bu oldu: ALLAHu ekber! Ölümcül bir kaza geçirmiştim; tam kaza anında da böyle bir tekbir getirdiğimi hatırlıyorum. İşte o tekbirlerden bir tekbir; hesapsız, garazsız, ivazsız, doğaçlama, kendiliğinden ve gelişi-güzel...

Başka ne diyebilirdim ki? Hoş, başka zamanlarda da hep hayretimi, şaşkınlığımı bu muhteşem parolayla ifade etmişimdir. Fakat bu kez bambaşka bir olayla karşı karşıyaydım ve dudaklarımdan diğerlerinden çok farklı bir 'ALLAHu ekber! ' dökülüyordu.

ALLAH büyüktür!

ALLAH kimden büyüktür?

Elbette herkes ve her şeyden.

Ne diyorsunuz siz? Bakmayın bir çok insanın namazlarına 'ALLAHu ekber'le başlayıp onlarca kez tekbir talimiyle sürdürdüğüne. Aslında bir çoğumuz, tekbir getirmekle ne dediğimizin farkında değiliz. Ne muhteşem bir ikrarda bulunduğumuzun bilincine varmamışız.

İşte öylesine bir alışkanlık olarak tekbir getirdiğimiz, sık sık suçüstü yakalandığımızdan belli.

Çalış diyorsun, aldırma onlara, bismillah de ve yürü! ..

Olur mu, diyor; ben onlarla nasıl baş edebilirim? Ekliyor: 'Baksana nasıl da güçleri var! '

Estağfirullah de ve tekbir getir: ALLAHu ekber! ALLAH'tan da mı güçlüler? Yürü, diyorsun; eğer yürürsen varırsın. Çünkü yürüyenler hep vardılar... Sahi mi, diyor, ama inanmıyor. Arabam yok ki diyor ve ekliyor: Ama onların uçakları var: sesten hızlı giden, görünmeyen, saatte bilmem kaç mil yapan...

Ben onları nasıl geçerim? ..

Tevbe de ve tekbir getir: ALLAHu ekber! Sen ALLAH'ı 'elde var bir' saymadıktan sonra, kaç paralık olursan ol solda sıfırsın... Solda sıfır olmakla sağda sıfır olmak arasındaki fark, olmamakla olmak arasındaki fark kadardır.

Uydularıyla her şeyi görüyor muymuş?

Her şeyi görene ne derlerdi?

-Basîr! ..

Radarlarıyla her şeyden haberdar mı oluyorlarmış?

Her şeyden haberdar olana ne derlerdi?

-Habir! ..

Sevdiğini yüceltir, onore eder, ihya eder; kızdığını alçaltır, zelil eder, rüsva eder, imha edermiş, öyle mi?

Peki bunu yapana ne denir?

-Muizz ve Müzill! ..

Düşmanını kahreder, dünyaya geldiğine pişman eder, yeryüzünü başına yıkar, ocağına incir ağacı diker, gücünün önünde kimse duramaz, yaptığından sual olunmaz, intikamı pek şedit, istediğini zorla söke söke alır, karşı konulmazmış ha! ..

Yani Kahhar, Cebbar, Müntakim? ..

Bu dediğin ALLAH'tır yavrum, ALLAH! ..

Haydi imanını tazele ve bir tekbir de sen getir: ALLAHu ekber!

Aşkile bir daha...

Git elini yıka, yüzünü yıka, ağzını yıka, gözünü yıka, gönlünü yıka, özünü yıka ve sözünü yıka da gel ve oku bakim: ALLAHu ekber! ..

Siz hey, siz kovboyun ufaklıkları! Yuvalarından fırlamış gözlerle yıkılan Hubel'ini seyreden Mekke paganı gibi ne ayılıp bayılıyorsunuz öyle?

Biz 'ALLAHu ekber! ' diye haykırırken bizim ağzımızı kapatmanızın sebebi bu muydu? 'Amerika ekber! ' mi dememizi istiyordunuz bizden? Haçlıların 'hınk' deyiciliğine kadrolu mu gelmiştiniz, yoksa geçici görevle mi atanmıştınız?

Haçlı seferine katılacak mısınız?

Ey içimizdeki Haçlılar, ey Haçlıların alfalıları, betalıları, gamalıları! Hey sen, işemek için cami duvarı arayan kovboyun ördeğini taşıyan 'yerli'! ..

Duyuyor musun göklerin sesini: ALLAHu ekber! ..

Yaşça büyük olmak, yaşlanmak, büyüklenmek, şerefli olmak, iş zor ve ağır gelmek anlamındaki "k-b-r" kökünden gelen ve sözlükte, bir şeyi büyük yapmak, ululamak, büyük görmek anlamlarına gelen tekbir kavramı, din ıstılahı olarak, "Allah'ı yüceltmek, Allahü ekber (Allah en büyüktür, Allah her şeyden daha büyüktür) diyerek Allah'ı azamet ve kibriya ile anmak" demektir.

"Tekbir", Allah'ın bir emridir (Müddessir, 3; İsrâ, 17/111). Bu emri yerine getiren insan; eş, çocuk ve ortak edinme, âcizlik, noksanlık, haksızlık, zulüm vb. O'na layık olmayan sıfatlardan Allah'ı tenzih etmiş olur.

"Allahü ekber" cümlesi, Allah'ı tazim etmede en beliğ bir ifadedir. Dinin direği ve ibadetlerin başı olan namaza "tekbir" ile başlanır. Beş vakit okunan ezanda günde 30 defa Allahü ekber cümlesi tekrar edilmektedir.

Kur'ân'da geçen "kebbir" emrinde "namaz kıl" anlamı da vardır. Namaza giriş tekbiri, namazın farzlarından biridir. Namazın cüzü zikredilmiş, tamamı kastedilmiştir.

Bakara sûresinin 185. âyetinde geçen "tekbir" emri ile bayramlarda tekbir getirilmesinin kastı da söz konusudur. Bu âyete dayanarak İmam Şafiî, İmam Malik, İmam Ahmed ibn Hanbel, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed bayram namazlarına giderken tekbir getirilmesi içtihadında bulunmuşlardır. Ramazan ve kurban bayramı namazında birinci rekatta Fâtihadan sonra 3 defa, ikinci rekatta zamm-ı sûreden sonra üç defa, Allahü ekber diyerek tekbir alınır. Bunlara "zevaid" tekbirleri denir. Selamdan sonra, hutbe içinde ve hutbe sonrasında "Allah, en büyüktür, Allah en büyüktür, O'ndan başka ilah yoktur, sadece O vardır. Allah en büyüktür ve her türlü övgü Allah' içindir" anlamındaki "Allahü ekber, Allahü ekber, lâilâhe illâllâhu vallâhu ekber, Allahü ekber ve lillâhi'l-hamd" denilerek tekbir alınır. Bu tekbirlerin dayanağı da bu âyettir.

Kurban bayramının bir gün öncesi olan arafe günü sabah namazından Bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar 23 vakit farz namazlarda selamdan sonra bir defa yukarıda metnini zikrettiğimiz uzun tekbir alınır ki buna teşrik tekbirleri denir. Bu şekilde tekbir getirmek İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre vaciptir. Ebû Hanîfe'ye göre teşrik tekbirleri, arafe günü sabah namazından başlar, ertesi günü ikindi namazında son bulur ve sadece cemaatle kılınan farz namazlardan sonra getirilir.

Bakara sûresindeki "tekbir" emri, "bayram namazı kılınız", Hac sûresinin 37. âyetindeki "tekbir" emri ise, "hayvanları keserken tekbir getirin" anlamına da gelebilir. Bunu, "O halde Allah'ın âyetlerine inanıyorsanız (kesilirken) üzerine O'nun adı anılan (hayvan)lar(ın etin)den yiyin." (En'âm, 6/118) âyeti ile, "(Kesilirken) üzerine Allah'ın adı anılmayan (hayvan)lar(ın etlerin)den yemeyin. Çünkü o(nu yemek) yoldan çıkmaktır." (En'âm, 6/121) âyeti teyit eder.

Eti yenen hayvanlar kesilirken "bismillâhi Allahu ekber" (Allah'ın adıyla, Allah en büyüktür) denir.

"Allahü ekber" sözü aynı zamanda Allah'ı zikirdir. Tekbir getiren kimse "Allah'ı çok zikredin" (Ahzâb, 33/41) emrini de yerine getirmiş olur.

Tekbir ile Allah'ı tazim / yüceltme üç şekilde; kalp, söz ve amel ile yapılır.

Kalp ile tazim; Allah'ın varlığına, birliğine ve âdil olduğuna şeksiz ve şüphesiz inanmak ve Allah'ı lâyıkı veçhiyle tanımaktır. Sözle tazim; Allah'ın yüce sıfatlarını ve güzel isimlerini ikrar etmektir. Amel ile tazim; namaz, oruç, hac, zekat, dua... gibi İslâm'ın yapılmasını istediği sâlih amelleri işlemek ve ibadet etmektir. (İ.K.)


Bayezid - i bestami K.S. kardeşinin oğlu Ebu İsa şöyle anlatıyor:

- bir adam büyük veli Bayezid - i Bestami Hz.lerinin yanında bulunurken ALLAHÜ EKBER dedi. Bunun üzerine Bayezid Hz.leri 7ona:

-ALLAHÜ EKBER in manasını denir diye sordu ?

adam şöyle cevap verdi.

- ALLAH herşeyden büyüktür demektir.

YAZIKLAR OLSUN ALLAHIN BÜYÜKLÜGÜNÜ SINIRLIYORSUN !!!!

ONUNLA BERABER BİR ŞEY VAR MI Kİ O, O ŞEYDEN BÜYÜK OLSUN ?

Adam başka bi yorum yapamayınca bu kes sordu

Peki siz söyleyin ALLAHÜ EKBER in manası nedir ?

-* İNSANLARA KIYAS EDİLMEKTEN ÇOK DAHA BÜYÜKTÜR.

VEYA KIYAS KAPSAMINA GİRMEKTEN ÇOK BÜYÜKTÜR.

YA DA BEŞER DUYULARININ ONU İDRAK ETMESİNDEN O ÇOK DAHA BÜYÜKTÜR.

Bu manayla üstadın dostları bir gün kendisine sordular:

- Kime dost ve yar olmamızı emredersiniz ?

Bayezid Hz.leri onlara:

-Hastalandığın zaman seni ziyaret edip soran, günah işledigin zaman tevbeni kabul eden zata...

Bayezid - i Bestami Hz.lerinin (k.s.) vermiş oldugu bu sevapla asıl dost edinilmeye layık olanın ALLAH c.c. Hzleri olduğu geri kalan tüm dostlukların belli bir nokta kadar gelip öteye geçemedigini ifade etmek istemiş, ancak ALLAH c.c. içi olan dostlukların müstesnabir düseyde bulundugunu anlatmıştır.

ŞEYH sadi (R.A.) buna temaz ederek GÜLİSTSANINDA diyor ki :Dünyayı sakın dost edinme. Çünkü o hem gaddar hem dönektir. Gerçek dostluk peşinde koşanlara o gaddarı dost edinmek yakışmaz.

Bayezid - i Bestami Hz.leri'ne bir adam soru sormuş :

- Beni daha çok ALLAH c.c. a yaklaştıracak amelden söz etmez misiniz ?

Bayezid - i Bestami Hz.leri;

-ALLAH c.c. dostlarını sev ve onları sevdir ki onlar da seni sevmiş olsunlar. Çünkü Cenab-ı ALLAH dostlarının kalbine günde yetmiş defa nazar eder. Olabilir ki onun veli bir kulu senin ismini gönlünden geçirirken o sırada ALLAH c.c. hz.leri oraya nazar kılar da hem seni sever, hemde günahlarını bağışlar.

Advertisement