Yenişehir Wiki
Advertisement

Roma imparatoru I. Constantinus’un MS 313’te Hıristiyanlara din özgürlüğü vermesi ve cemaatlere serbestlik tanımasıyla yaptığı ‘açılım’ Olympos’un, keşişlerce mesken tutulmasını sağladı. Kurulan onlarca manastır, Uludağ diye bildiğimiz ‘en eski Bursalı’nın adının yüzyıllarca Keşiş Dağı anılmasını sağladı. Bugün hepsi kazılarla ortaya çıkarılmayı bekleyen arkeolojik bir hazine durumunda… İşte orada, tepemizde duruyor… Kentin kuruluşundan yüzbinlerce yıl önce de oradaydı… Flora ve faunasıyla yaşayan bir varlık olarak kabul etmemiz gerektiğine göre aslında ‘En Eski Bursalı’ tanımlaması da ona yaraşıyor… Olimpos, Olemp, Keşiş Dağı… Uludağ!

Evliya Çelebi, Uludağ için ‘Cebel-i Ruhbân’ tamlamasını kullanır. Osmanlı döneminde de tüm Hüdavendigâr vilayetinde kayıtlara Keşiş Dağı diye geçer… Ancak 15. Yüzyıl’ın ünlü şairi Bursalı Lamiî Çelebi, ‘keşiş’ sözünün Hıristiyanlıktaki ‘ruhban’ demek olmadığını, Farsça’da ‘keşide’ eyleminden doğan ‘çekilen şey’ anlamına geldiğini anlatmışsa da, asırlarca bu ismi duyanların aklına ilk gelen, ‘misyonerlik’ olmuş…

Misyonerlik deyince de akla ilk gelen Hristiyan din adamları haliyle. Bir zamanlar adının Keşiş’e çıkmasına neden oldukları Uludağ’daydı keşişler. Barınmak ve ‘çile’ ekip öğretilerini zengileştirip yaymak için onlarca manastır inşa ettiler, dağın Bursa’ya bakan yüzünde. Gözlerini Bursa’dan ayırmadan dua ettiler, tanrıya yakardılar… Yüzyıllar öncesinin çilehanelerinden geriye pek bir şey kalmadı bugün. Kaldığını düşünen defineciler sık sık çıkıp manastır kalıntılarını harap ediyor. Arkeolojik miras tehdit altında anlayacağınız…

Manastırlarla ilgili bugüne kadar pek çok şey yazılıp çizildi. Uludağ’ın manastırlarıyla ilgili temel bilgileri Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yayınladığı Uludağ ve Milli Park isimli kitapçıkta da bulabiliriz.

İMPARATOR SERBESTLİK TANIYINCA…

“Roma imparatoru I. Constantinus’un MS 313’te Milan fermanını yayınlayıp Hıristiyanlara din özgürlüğü verir ve cemaatlere serbestlik tanır. İşte bu fermanın ardından Olympos, keşişler dağı haline gelir. Kuzeye bakan yamaçlarındaki yürüyüş rotalarında Olympos manastırlarının izlerine bugün de rastlanır. 8. ve 9. yüzyıllarda da Prusa ad Olympum adıyla anılan şehrin üzerinde yükselen dağın değişik bölgelerinde çok sayıda manastır inşa ederek kendilerini dünyadan soyutlayan Ortodoks Hıristiyan keşişler yüzyıllar boyu münzevi bir hayat sürerler. Bursa'nın fethinden sonraki yıllarda Olympos Manastırlarının çoğu boşaltılır ve keşişler Yunanistan’da ki Aynaroz Manastırları Federasyonu’na katılırlar. Bazı kaynaklar Olympos manastırlarının sayısını yüzden fazla olarak telaffuz ederlerken akademik çevreler bu sayıyı abartılı bulurlar. Bursa’daki Fransız Kilisesi rahibi Pierre Bernardin Menthon’un 1935 yılında Paris’te yazdığı ‘Olympe de Bithynie’ adlı kitabı Olympos manastırları hakkında günümüze ulaşan tek yabancı kaynaktır.” [1]

DR. ŞEVKİ ULUDAĞ’IN ÇALIŞMASI…

Uludağ’ın isim babası Dr. Osman Şevki Uludağ da bu konuya eğilir… Olympos manastırları ile ilgili ilk yüzey araştırmalarını o yapar. İzlenimleriyle vardığı sonuçlara Menthon’dan alıntılar da yapıp zenginleştirerek, ‘Uludağ, Tapınakları – Keşişleri – Dervişleri’ adlı bir kitap yazar… Kitabında manastırların yayılma alanlarını üç bölgeye ayırır. Kuzey yamaçlarındaki 28 manastır hakkında bilgi verir…

Nilüfer – Gökdere Arası:

1) Perler Manastırı, (Monastere des peres)

2) Agorlar Manastırı, (Monastere Les Agaures)

3) Aziz Agapios Manastırı, (Monastere Saint Agapios)

4) Lökadlar Manastırı, (Monastere Leucades)

5) Abramitler Manastırı, (Monastere Abramites)

6) Bale Manastırı, (Monastere Balee)

7) Aziz Zekeriya Manastırı, (Monastere Saint Zacharie)

8) Trikalis Zaviyesi, (Ermitage Trichalice)

9) Aziz Nikola Zaviyesi, (Ermitage Saint Nicolas)

10) Aziz Konstantin Zaviyesi, (Ermitage Saint Constantin)

11) Kadınlar Manastırı, (Monastere de Femmes)


Gökdere – Kaplıkaya (Sobran) Arası:

1) Sakküdyon Manastırı, (Monastere Saccudion)

2) Katarlar Manastırı, (Monastere des Cathares)

3) Libyana Manastırı, (Monastere des Libiana)

4) Mezolimp Zaviyesi, (Ermitage des Mesolympe)

5) Del Zaviyesi, (Ermitage des Dele)

Kaplıkaya – Deliçay Arası:

1) Kril Manastırı, (Monastere des Crile)

2) Hadımlar Manastırı, (Monastere des Ennugues)

3) Sinsel Manastırı, (Monastere des Syncelle)

4) Semboller Manastırı, (Monastere des Symboles)

5) Gradina Manastırı, (Monastere des Gradines)

6) Similaykyon Manastırı, (Monastere des Symlakion)

7) Pissadini Manastırı, (Monastere des Pissadyn)

8) Fotinodyos Manastırı, (Monastere des Photinodios)

9) Delmat Manastırı, (Monastere des Dhelmat)

10) Monokastonon Manastırı, (Monastere des Monacastonon)

11) Aziz Antuan Lö Jön Zaviyesi, (Ermitage des St. Antoine le jeune)

12) Aziz Jorj Zaviyesi, (Monastere des Saint George)


KALINTILAR DURUYOR AMA…

“Hamamlıkızık, Cumalıkızık ve Fidyekızık köylerinin üstlerindeki sık ormanlarda Olympos manastırlarının enkazlarına sıkça rastlanır. Bunun yanı sıra Kaplıkaya ve Gökdere üstlerinde çok geniş bir alanda, sık ve karanlık ormanlarda manastır enkazları bulunmaktadır.

İlk bilgilerin yer aldığı kitabın yayınlanmasının üstünden 75 yıl geçmesine rağmen Ortodoks Hıristiyan dünyası ve Aynaroz keşişlerinin bugün bile kutsal saydığı Olympos manastırlarıyla ilgili bugüne kadar bir yüzey araştırması dahi yapılmamıştır. Manastırlara ait kalıntılar definecilerin kaçak kazıları nedeniyle tahrip edilmekte ve her geçen gün izleri kaybolmaktadır.

Bu manastırlardan bazıları, Bursa Kent Konseyi Uludağ Çalışma Grubunun yer göstermesi sonu¬cunda dünya kültür emanetlerinin önemli bir parçası olan, Türkiye kültür varlıklarının bulgularının, kronolojik bir envanterinin çıkartılması ve bu bilginin uluslararası platformda paylaşılması amacına yönelik olarak tasarlanan TAY (Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri) Projesi envanterine kaydedilmiştir.

Menthon’a göre Olympos manastırlarının en yüksekte olanı Photeneidos (Fotinodyos) manastırıdır. (1430 m.) Ancak bu manastırdan daha yüksekte Türkolog Charles Texier ve sonrasında başka seyyahların gördükleri bir manastır/kilise yıkıntısı daha vardır. Dr. Osman Şevki Uludağ’ın aradığı ve ‘zirvede böyle bir yapı yoktur’ sözleriyle kitabına aktardığı adı belirsiz bu yıkıntı Kocasivri Tepesinin uç noktasında yer alır.” [2]

KRİL ALFABESİNİN DOĞDU YER DE BİR MANASTIR…

Tak bu noktada unutmadan not düşmek gerek… Şehrengiz Dergisi’nin 3. Sayısı’nda Doç. Dr. Hüseyin Mevsim’in kaleme aldığı ‘Kiril Alfabesi Uludağ’dan Doğdu’ başlıklı yazısından da anlaşılacağı üzere, “Kiril alfabesi adıyla bildiğimiz ve başta Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Bulgaristan, Sırbistan, Makedonya gibi ülkelerde kullanılan, ayrıca Orta Asya Cumhuriyetlerinde de kullanımını yitirmeyen abece, 9. yüzyıl ortasında Bursa Uludağ’da bulunan bin manastırda seçkin Bizans din görevlisi ve misyonerleri Constantin Cyril ve Methodius kardeşlerce yaratılmıştır.” [3]

EĞER HEDEF TURİZM OLACAKSA…

Şimdi; eğer Bursa kent yönetiminin amacı önümüzdeki yıllarda turizm açısından ‘marka’ kimliğine bürünmüş bir kent yaratmaksa, bu amaç doğrultusunda Uludağ’la ilgili bazı atılımlar da yapılacaksa, Beyaz Cennet’in sadece bir kayak ve doğa sporları merkezi olmadığını da hesaba katarak hareket etmek gerekir…

Dağın kente bakan yüzünde kalıntıları duran onlarca manastır var… Her bir manastırın Hristiyanlık tarihi açısından önem taşıyan ayrı ayrı hikayesi var… Balkanlar’ın, Rusya ve çevresindeki ülkeler ile Orta Asya Cumhuriyetlerinin halen kullandıkları Kiril Alfabesi’nin doğuş hikayesi de ortada. Bu manastırlar, Bursa Kent Konseyi Uludağ Çalışma Grubunun yer göstermesiyle Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi’ne de dahil edilmiş…

O zaman bir an önce harekete geçmek gerekiyor. Dini açıdan olduğu kadar dil bilimi ve kültürel gelişim bakımından da Keşiş, dünyanın en önemli dağları arasında ve işte orada, tepemizde duruyor. O kalkıp bize gelemeyeceğine göre, insanları oraya götürelim, olmaz mı? Çünkü, “Şehir merkezinden veya Uludağ’dan kolayca ulaşılabilecek bölgelerde bulunan manastır kalıntılarının ortaya çıkarılmasının, Bursa’ya inanç turizmi açısından artı bir değer katacağına inanıyoruz” [4]

MANASTIR ROTALARI…

Metin ve tasarımın O. Serdar Kuşku’nun imza attığı, editörlüğünü Neslişah H. Erbey Kuşku’nun üstlendiği, Büyükşehir Belediyesi’nin yayınladığı Uludağ ve Milli Park kitabında bazı manastır kalıntılarına ulaşılabilecek rotalar çıkarılmış. Çok önemli bu arkeolojik kalıntıları gezmek isteyenler için rota çalışmasını yine başka Serdar Kuşku olmak üzere, Özkan Açık, Rasim Karadere, Halide Onay, Sema Uraz ve Mustafa Akdemir yapmış… Bu isimler dışında kullanmamıza izin verilen fotoğraflar da Ender Uzer, Cengiz Ekiz, İlhan Peksun ve Füsun Çalışkanlar’ın da imzası var… Bursa Kent Konseyi Uludağ Çalışma Grubu’nun çıkardığı bazı manastır rotaları şöyle:

KOCA SİVRİ TEPE

Parkur uzunluğu: 5,6 kilometre

Çobankaya’daki Softaboğan şelalesi girişinden başlayan patika Kırkpınar dereye kadar iner ve sonrasında yükselerek 1843 m. ye çıkar. Tepenin ardı Oba Yayla&dır. Çoban kulübesinin yanından kuzeye doğru dere boyunca ilerleyerek orman içinden Yörük mezarlarına varılır. Patika bu noktadan itibaren doğuya doğru geniş bir yay çizerek katırcı yolundan Koca Sivri tepenin altına çıkar. Tepenin solundan yaklaşık 60 metre çok dik bir çıkışla uç noktada ki (1.638 metre) yıkıntıya ulaşılır. Oldukça tahrip edilmiş olan ve kaynaklarda geçmeyen bu yıkıntı harç kullanılmadan tamamen yöresel taştan yapılmıştır. 4-5 metre yükseklikteki duvarları halen ayakta duran kalıntı muhtemelen Texier ve sonrasında diğer yabancı gezginlerin, Uludağ’ın zirvesindeki kilise olarak bahsettikleri yapıya aittir. Tepe üzerinden güneyde Uludağ, doğu ve kuzeyde Bursa izlenebilir.


SEMBOLLER MANASTIRI

(Monastere de Symboles)

Parkur uzunluğu: 3,1 kilometre

Menthon’un 7. yüzyıl başlarında yapıldığını bildirdiği ve çan yerine Semendron adı verilen tahta levhaların çalındığı manastır Hamamlıkızık köyünün üzerindedir. Hamamlıkızık köyünden dağa çıkan yol izlendiğinde, Karşıönü Mahallesi’nden geçilerek Çukurtarla ve Eydemirtarla istikametinden Düzdağ mevkiine ulaşılır. Köy içinden başlayan parkurun uzunluğu 3,1 km.dir. Yoldan itibaren Eydemir tarla mevkiinden batıya dönülerek Düzdağ’a çıkılır. Buradan bakıldığında güneyde Koca Sivri tepesi seçilirken sağdaki 350 metre uzunluğunda bahçe yoluna giren patikadan tarlalar geçilerek ağaçların örttüğü manastır enkazına ulaşılır. Burası da defineciler tarafından kazılmıştır. Bu alanda çalılar arasında sütun, mermer parçaları ve bir lahit altı ile dağılmış halde mimari parçalar görülebilir.


CONSTANTIN VE BALE MANASTIRLARI

(Monastere de Constantin – Balee)

Parkur Uzunluğu: 1,6 kilometre

Şehre en yakın manastır kalıntısı Alacahırka Mahallesi üstündeki Abdal Murad camiinin güney yamacındadır. Kaynaklara göre, Abdal Murad türbesi de 9. yüzyılda Aziz Yuannis’in yaşadığı Trikalis zaviyesidir. Bu noktadan 600 metre uzaklıktaki sırtta Menthon’a göre Aziz Constantin manastırı yer alır. Bu geniş alanda kaçak kazılar nedeniyle arazide açılmış birçok çukur bulunmaktadır. Manastıra ait dış duvarlarında görülebileceği bu sahada kazılarda çıkarılmış kiremit parçalarına rastlanır. Manastır alanının güneyindeki orman içi patika evler arasından geçerek Cilimboz deresinin kaynağına ulaşır. Cilimbozun 100 metre üzerinde kaynakların 7. yüzyıl olarak tarihlendirdiği Bale manastırına ait kalıntılar dikkatli gözlerle bakıldığında görülebilir.


KATARLAR MANASTIRI

(Monastere des Cathares)

Parkur uzunluğu: 4,6 kilometre

Kadıyayla’nın 1,5 kilometre kuzey-doğusunda, Erikli Yayla Mevkii’ndedir. Ab-ı hayat yaylasından Zeyniler köyüne inen patika manastır enkazının yakınlarından geçer. Erikli Yayla’daki çiftliğin batısından Zeyniler köyü üstündeki eski hamam mevkiine inen orman içi patikaya girildiğinde yaklaşık 100 metre sonra solda, meşelik içinde enkaz görülebilir. Menthon ve Dr. Osman Şevki Uludağ, Katarlar manastırının bulunduğu bölgenin eskiden ağaçlıklı, kesif bir orman halinde olduğunu yazarlar. Orman içindeki kaçak kazı çukurlarında, yerel taş ve beyaz harçla inşa edilmiş duvar izleri bulunmaktadır. Enkaz alanında doğu-batı doğrultusunda yaklaşık 15 metre uzunluğunda bir duvar ve etrafa saçılmış kiremit parçalarına da rastlanır. TAY raporlarına göre bu duvar Bizans döneminden kalma bir kiliseye aittir. Çukurlardan birinde toprağa gömülü halde bulunan, erzak saklamak amacıyla kullanılmış iki büyük küp (pitos) tahrip edilmiştir. Bu manastır çevresindeki orman alanında ve Erikli Yayla’da bulunan çiftlik arazisinde de enkazlar göze çarpar.


SİNSEL MANASTIRI

(Monastere des Syncelle)

Parkur uzunluğu: 5,9 kilometre

Fidyekızık köyünün 3,3 kilometre güneydoğusunda, Cumalıkızık köyünün 2,5 kilometre güneybatısındadır. Yıldırım ilçesindeki 75. Yıl Mahallesi’nden Balaban Mevkii’ne çıkan yol 1,8 kilometre sonra Kanlı Gölet Şelalesi’ne uzanan dere yatağı altındaki patika ile birleşir. Bu noktadan itibaren çalılıklar içine giren dar patika 500 metre batıya sonra güneye döner ve Kilise Dere boyunca devam eder. Çoban kulübesinin bulunduğu sapaktan itibaren 2,2 kilometre yükselerek bir süre sola devam eder ve manastırın bulunduğu ormanlık alana girer. Burası diğer manastır alanlarına nazaran çok daha geniştir. Kaçak kazılar neticesi açılan çok sayıda çukur ve çevreye saçılmış zengin mimari parçalar vardır. Dereye dik inen uç noktada, yapının bir kısmı ayaktadır ve dere içerisinde yukarıdan yuvarlanmış büyük sütunlar ve sütun başları bulunmaktadır. Bu yapı kompleksinin doğu bölümü Balıklı Dere’ye doğru kayarak her geçen gün yok olmaktadır. TAY Projesi raporlarına göre Küçük Balıklı dere tarafında yamaç başlangıcında yaklaşık 2 metre yüksekliğinde duvar vardır. Bu yapılar topluluğunun güneydoğusunda niş niteliğinde küçük bir apsisi ve bunun kuzeyinde ve güneyinde 50 santimetre genişliğinde kemerli iki küçük açıklığı olan, kısmen yamaca kadar izlenen bir duvar kalıntısı yer almaktadır. Etrafta çok sayıda pencere camı ve fresko parçalarına rastlanmıştır


LE JEUNE ZAVİYESİ

(Ermitage des St. Antoine lejeune)

Parkur uzunluğu: 6,1 kilometre

Bakacak’ın kuzeyinden inen patika üzerindeki Kilise Tepe Mevkiinde bulunan bu enkaz alanına Fidyekızık köyünden de ulaşılabilir. Bu parkur doğa yürüyüşü yapan gruplarca sık kullanılmaktadır. Köy üzerindeki Erikli Yayla Caddesi’nden Uludağ’a çıkan toprak araç yolu, orman kulübesi ve bariyeri geçerek bahçeler arasından batıya doğru yükselir. Kestane ağaçları arasındaki yol 2,4 kilometre sonra köşk mevkiinden doğuya dönerek devam eder. Erikli Yayla Mevkii’nde Kestane fidanlığı yanından geçen patikaya girilerek Kilise Tepe’ye çıkılır. Bu bölge defineciler tarafından sık ziyaret edilmektedir. Bakacak-Kilise Tepe arası 3,4 kilometredir. Kilise Tepe çevresinde kaçak kazılarda ortaya çıkarılan çok sayıda kalıntı bulunmaktadır.


ULUDAĞ İSMİNİ NASIL ALDI?

<a href="http://www.yenieksen.com/wp-content/uploads/2014/06/Osman-Şevki-Uludağ.jpg" rel='prettyPhoto'><img class="alignleft size-medium wp-image-130099" src="http://www.yenieksen.com/wp-content/uploads/2014/06/Osman-Şevki-Uludağ-201x300.jpg" alt="Osman Şevki Uludağ" width="201" height="300" /></a>

Türkiye’nin en önemli tıp tarihçilerinden Dr. Osman Şevki Bey 1889’da Bursa’da doğdu…

1925 de Coğrafya Encümeni’nin diğer illerde de birer şubesinin açılması düşünülmüş ve Bursa’da öğretmenler tarafından daha önce kurulan özel encümen ilk şube olarak kabul edilmiştir. İşte bu ilk şubenin düzenlediği gezide bulunan Dr. Osman Şevki Bey Keşiş Dağı’nın ululuğu karşısında büyülenerek “Ne ulu dağ” der ve Ankara’ya döndüğünde bir rapor hazırlar:

“Bütün dünya bu dağa Olemp der. Biz ise Keşiş Dağı diyoruz. Garbi (Batı) Anadolu’nun en yüksek tepesine çıktım. Etrafıma baktım; ne keşiş gördüm, ne derviş. Güzel Bursa bir keşişin gölgesi altında mustaripti. Halk bu ismi sevmiyor; haklıdır. Olemp kelimesi de halkımızın diline uygun değildir. Biz buna, dağın bünyesine en uygun olan bir ismi verelim ve Uludağ diyelim.”

Mareşal Fevzi Çakmak bu öneriyi kabul eder ve bundan böyle haritalara dağ Uludağ adıyla geçer ve bu ad günümüze kadar ulaşır. Soyadı kanununun çıkması vesilesiyle Dr. Osman Şevki Bey Bursalı olan lakabını bırakarak Uludağ soyadını alır.


Neden ‘Keşişleme’ denir?

Uludağ’ın eski ismi bir rüzgara verilmiştir. Uludağ’ın İstanbul’un ve Marmara Denizi’nin güneydoğusunda bulunması ve eski adının da Keşiş Dağı olması nedeniyle güneydoğudan esen rüzgara ‘Keşişleme’ denmiştir.

Advertisement