Yenişehir Wiki
Advertisement

Sir Ellis Achmead Bartlet’ler Türklerle ilgili 1.dönem değerlendirmesi[]

Bunların ilki 1876'daki Bulgar mezalimi ve sonrasında Türk-Rus Savaşı ile ilgilidir.

İkinci değerlendirmesi[]

1897 Türk-Yunan Savaşı, oğul Bartlett'in yazdığı rapor:

İngiliz milletvekillerinden Sir Achmead Bartlet 1897 Osmanlı – Yunan savaşını izlemek için oğlu ile beraber Tesalya’ya gitti. Savaşı takip etti. Dömeke savaşı başlamadan önce 4 Mayıs’ta Yenişehir’den ayrıldı. Yanlışlıkla Yunan topraklarına girdiğinden esir alınarak Atina’ya gotürüldü. Orada Yunan Başbakanı ve Yunan Kralı ile görüştü. Yunanlılar bunlara çok sert, kaba hareketlerde bulundular. Bir İtalyan vapuruna binerek 10 Mayıs Pazartesi günü İstanbul’a geldiler. Padişahla görüştüler. İstanbul’da dört gün kaldıktan sonra 14 Mayıs 1898’de bir Romanya vapuruna binerek Karadeniz yoluyla İngiltere’ye gitti. 1897 Osmanlı Yunan savaşında Türk ordusu ile birlikte savaşı izleyip, gördüklerini” Teselya Muharebesinde (savaşında) adı ile yayınlamıştı.

Bu savaş ile ilgili şunları yazdı:

“1894 yılı Aralık ayını izleyen on ay içinde gazeteciler, karışıklar hakkında aslı ve esası olmayan bir takım söylentilere dayanarak Türkler aleyhinde en kötü şeyler yazdılar. Bunların dillerine doladıkları olayların ya hiç aslı yoktu, yahut çok önemsiz iken abartılmıştı. Gazeteciler gerçekte asla yapılmamış şeylerden dolayı Türkleri veya Osmanlı hükümetini vahşet ve dehşet ile suçladılar. İngiltere de dokuz ay hiç mevcut olmayan hallerden dolayı Türkler ve Türk askeri ve Osmanlı Hükûmeti hakkında ağır şeyler yazdılar. Türkler, vahşice hareketler yapmakla suçlandılar, iftiraya uğradılar. Bazı teröristlerin serbestçe hareketlerini önlemek için alınan önlemler sonucu doğal olarak birkaç yüz kişi öldü ise İngiliz gazeteleri bunu otuz, kırk bine çıkarmaktan çekinmediler.

Türk askerleri dünyanın en şeci cengâverleridirler. Bunlar yenilmez bir kuvvet teşkil edebilirler.

Karaferye ile Serfiçe arasındaki mesafe 45, Serfiçe’den Alasonya’ya 35 ve Alasonya’dan Milona Tepesi’ne 6 mildir. (Toplam 86 mil) Bu tepe muharebeden evvel Osmanlı Yunan arazisini ayıran sınır noktası idi. Milona’dan Tesalya’ya kadar yol çok arızalıdır ve geçilmesi güçtür. Milona’dan Yenişehir’e kadar 45 mil mesafe olup, Tırnova şehri bu yol üzerinde ve Milona’ya 15 mil uzaklıktadır. Şu halde ordu Yenişehir’e yaklaştığında şimendifer yolundan harp mevkiine erzak göndermek için 100 mil yol almak gerekir.

Serfiçe yakınında Türk askerlerinin önünden geçtik. Bunlar Anadolu redifleri olup yorgundular. Fakat hepsinin yüzünden memnuniyet okunuyordu. Önlerinden geçerken içlerinden bazıları ufak mataralarından bize su vermek istediler. Savaş alanında bulunduğum sırada Türk askerinde gördüğüm terbiye ve nezaket tasavvurun üstünde olup bu hareketleri o terbiyenin ciddi bir örneği idi. Tesalya’da su kıt ve sıcak şiddetli olduğu halde Osmanlı askeri ne zaman istesek, hattâ pek çok defalar istemeden kendi hisselerinden bize su vermişlerdir. Türk eri ve köylüsü bu gibi hususlarda bizim centilmenlerimizden daha terbiyelidir.

Daily Mail gazetesi muhabiri Mr. Stons 11 Haziran’da gazetesine gönderdiği yazıda şöyle diyordu. []

“Türkler dünyanın en iyi askerlerine maliktirler. Türk askeri güçlüklere ve zorluklara dayanıklı, korkunun ne olduğunu bilmez derecede kahraman ve cesur, son derece itaatkârdır. Subayına uslu bir çocuk gibi itaat eder. İki tarafı fırıncı dükkanları ile dolu bir sokaktan geçerken subayı “dokunma” derse açlıktan ölür de gene de itaat eder... Alaydan yetişen subaylar diğerlerinden daha cesurdurlar.

Türk askerlerinin askerî itaat ve doğruluklarına şahitlik yaparım. Ben ve Ethem Paşa ordusundaki tüm İngiliz muhabirleri, İngiltere’nin İstanbul seferi Filip Kuri’ye hitaben bir telgraf göndererek Osmanlı ordusunun hayrete şayan davranışını doğruluğunu belirttik ve Yunanlıların Türk ordusu aleyhine garezkârlıkla isnat ettikleri katliam ve yağma iddialarının yalan olduğunu yazdık. Yenişehir’in fethedildiği günü izleyen gece Osmanlı ordusundan Seyfullah Paşa, Mustafa Natık ve Necip Beyler, yağmayı önlemek için bütün gece şehir devriye kolları ile gezmişlerdir. Ethem Paşa, Yenişehir’e girer girmez Hıristiyan kiliselerine bekçiler koyup en ufak bir olaya imkân vermemiştir.

Savaş meydanına gelinceye kadar sırtlarındaki yüklerle yaya yürümekte olan nice erlere rastladık ki, bunlar hallerinden en ufak şikayet etmek şöyle dursun görevlerini memnuniyetle yapıyorlardı. Türk askerinin dünyanın en dayanıklı ve en cesur askeri olduğuna şüphe yoktur. Çok az yer, her gönderilen yere gider, her yerde durur, sabırlı, kanaatkâr, namuslu ve itaatkârdır. Yüz binden fazla Türk askeri seksen mil mesafe olan Karaferye ile Alasonya arasındaki yolu yaya olarak katettiler. Hareketleri örnek alacak durumda idi ve Batı Avrupa ordusunun bu gibi durumdaki hareketleri gibi belki de onlardan daha üstündü. Alasonya’da Rum aileleri büyük emniyet içinde yaşadılar. Rum çocukları Osmanlı askerlerinin ortasında hiç korkmadan oyun oynuyorlardı.

Yenişehir’deki otel sahipleri ve dükkâncıların çoğu bir gün evvel Yunan askerleriyle birlikte firar etmişti. Bunlar Osmanlılar’ın dürüst hareketlerini duyduktan sonra geri döndüler. Yunanlıların evleri, dükkânları tahliye edilen mahpuslar ve Etniki Eterya eşkiyası tarafından yağmalandı ise de Yunanlılar Osmanlılar tarafından hiçbir kötü muameleye ve hakarete maruz kalmadılar. Mal ve mülkleri saldırıya uğramadı.

Tesalya’daki Osmanlı ordusunun kurmay heyeti mükemmeldi. Kurmay subayların çoğu Almanya’da eğitim görmüş olup Almanca ve Fransızca konuşurlardı. Bunlar Avrupa’nın en düzenli ordularında seçkin subaylar sırasına geçebilecek derecede bilgili, çalışkan, vatansever kimseler idi. Tümen Komutanlıkları ve bunların kurmay heyetleri görevlerinin önemi ile oranlı yeteneğe sahip değildiler.

Gromikof Paşa Mati – Deliler muharebesi esnasında bana dedi ki “Siz şu yorgun, toz toprak içinde kanaatkâr askeri görüyorsunuz azizim, size haber vereyim ki işte onlar cihanın en önde gelen, en yüksek askeridir”. (Not: Gromikof Paşa Alman asıllı olup Osmanlı ordusu topçu komutanı idi.)

Ethem Paşa ile maiyetinin ben Tesalya’da bulunduğum sürece Yenişehir halkına karşı taarruzu gerçekten men ettiklerini gördüm. Örneğin Karla Gölü kıyısında içleri her türlü hayvan sürüleri ile dolu bir kaç zengin köy vardı. Sonraları yiyecek bakımından sıkıntıya düştükleri halde, Osmanlı askerleri çok yakınında bulundukları bu lezzetli ve çok miktardaki yiyeceğe el sürmediler.

30 Nisan 1898’de İngiltere’nin İstanbul sefirine gönderilen yazıdan “Osmanlı askerlerinin tutumu ve davranışı her bakımdan takdire layık olup Hıristiyan halkın tümünün mallarının korunması için subaylar tarafından yapılan çabaların iyi sonuca ulaştığına şahsen güvence verebiliriz. Yunanlıların büyük kısmı buralara dönmekte olup, kendilerine yapılan insanca davranışlardan dolayı büyük memnuniyetlerini belirtmektedirler. Yenişehir ile civarındaki köyler halkı Osmanlı askerlerinin himayesini istemişlerdir...

Osmanlı ordusunda görülen intizam ve terbiye dünyanın en mükemmel ve düzenli ordularından mevcut olan terbiye ve düzenin aynıdır. Bu son durum, harp sahasında bulunan tüm Avrupalılar tarafından onaylanmıştır. Burada yalnız Deliler adında bir köy kısmen yanmıştır. Buna da cuma günü orada yapılan savaş neden olmuştur. Osmanlı askerine karşı kurşun atılan yerlerdeki evlerden şurada, burada bir haylisi tahrip edildi."

İngiliz parlamentosu üyesinden Sir Ellis Ashmead Bartlett

– Times Gazetesi muhabiri Clive Bigham,

– Standart Gazetesi muhabiri Montgomery,

– Daily Telegraph Gazetesi’nin özel muhabiri Pill,

– Reuter Ajansı’nın özel muhabiri Govn,

– Daily Mell Gazetesi muhabiri Istivens,

– Morning Post özel muhabiri Hamilton Veldan.


30 Nisan günü (1898) Naim Paşanın emriyle sol kanatta bulunan iki piyade taburu aslanlar gibi dik tepeler üzerine hücuma başladılar. Bu hücum sağ sırtları üzerine sıra ile yapılmış olan siperler içindeki Yunanlıların müthiş ateşi altında yapılıyordu.

Hararet çok müthişti. Güneşin bu kadar sıcak olduğun asla bilmiyorum. Pilav Tepe’nin açık ve çıplak sırtları üzerindeki yaralıların ızdıraplarının pek müthiş olması gerekirdi.

Golos tarafından 2000 ayak yüksekliğinde dik bir tepenin kayalık yüzüne bir hücum yapıldı. Böyle dik bir kayalık üzerine tırmanmak her halde müşkül ve adeta tepedeki siperlerden yağdırılan şiddetli ateşe karşı imkânsızdı. İhtimal ki dünyada Türk askerinden başka hiçbir asker böyle bir mevkie hücumu üstlenemez.

Geri çekilen Türklerde asla korku ve telâş görülmüyordu. Osmanlılar güya bütün gün kanlı muharebe içinde bulunmak yerine sanki biraz hava almak için geziyorlarmış gibi gayet ağır ve son derece rahat bir şekilde geri çekiliyorlardı. Kendi kuvvetli siperleri içinde saklanarak o zamana kadar savaşan Yunanlılar kendileri hücum edecek olsalar açıkta başlarına gelecek felâketi bildikleri için siperler arkasından savaşmayı yeğliyorlardı.

Velestin savaşında Yunanlıların yanında bulunan Daily News gazetesi muhabirinin 4 Mayıs’ta yayımlanan mektubunda; “Osmanlılar’ın gösterdikleri şecaat ve besaleti (üstün cesaret ve yiğitliği) Yunanlılar büyük bir hayret ve şaşkınlıkla kabul ve itiraf ediyorlar.

Kerli’de Hasan Efendi adında bir Müslüman’a konuk oldum. Adı geçen, iki gün süre ile bana büyük bir şefkat ve ilgi gösterdi. İkramda bulundu. Ne yiyecek ne de yatacak için benden beş para kabul etmedi. Bana verdiği yiyeceğin bedelini ödemek için boş yere çalıştım, rica ettim. Buna bir türlü inandırmak kabil olmadı. Hizmetçilerine bile küçük bir hediye kabul ettiremedim. Osmanlılar’ın iyi âdetlerinden birisi budur. Onlar konuklarına ellerinde bulunan en iyi şeyleri sunarlar, karşılığında ise bir para kabul etmezler.

5 Mayıs’ta Osmanlılar Velestin’e hücum ettiler. Hâkim sırtlarda mevzilenmiş 25 bin Yunanlı’ya 30 bin kişi ile taarruz ettiler. Daily Telegraf muhabiri William Pill bu konuda özetle şunları gazetesinde yazdı.” Bir kere Yunan geri çekilmesi başlayınca Türkler düşmanlarına asla rahat vermediler, arkadan yaptıkları baskı ateşini hiç hafifletmediler... Osmanlı bataryaları firar eden Yunan taburları üzerine birbiri ardınca gülle yağdırmaya başladılar. Her güllenin patlayışından sonra etrafı kaplayan toz toprak ortadan kalkınca, mültecilerin ve firarilerin hareketlerini çabuklaştırdıkları görülüyordu. Yunan artçıları hafif siperler yaparak gayet şiddetli ateşe başladılar. Fakat onların karşı koyması ne kadar şiddetli olduysa Türklerde o derecede ısrarlı taarruz yaptılar, Yunanlıları bir yerden öbürüne sıçratarak sürdüler. Osmanlı askerinin yiğitliği ve cesareti beni her zamankinden daha çok hayrete düşürdü. Bu kahramanlar kendilerini siperlere atmaya tenezzül etmeyerek ancak diz çökerek hedef küçültüp vakit kaybetmeden ateş edip ilerliyorlardı.

Osmanlı ordusuyla beraber bulunan Reuter Ajansı muhabiri Mösyö Govin, ricat eden Yunanlılar üzerindeki Türk topçusunun etkisini şöyle anlatıyor: “Savaş sabah saat 06.00’da başladı. Yunanlılar ovaya hâkim tepelerdeki kuvvetli siperlere yerleşmişlerdi. İleri karakollar arasındaki müsademeden sonra Yunan bataryaları ateşe başladı. Bunların aldıkları nişanlar çok doğru idi.

Türkler, olağanüstü bir serin kanlılık, soğuk kanlılık ve kayıtsızlıkla (umursamayarak) düşmanın ateşine karşı durdular ve devamlı ilerlediler. Savaşın bu ilk kısmında Yunanlılar bulundukları hâkim ve tahkimli tepelerde Osmanlılar’a karşı savunma yapmayarak, Osmanlı bataryalarının geniş etkisine açık olan ovaya inmek hatasını yaptılar...

Yunan geri çekilmesi düzenli olarak yapıldı. Osmanlılar her zaman olduğu gibi aldırış etmeden ve korkmadan çok şiddetli davranıyorlar ve taarruzlarına devam ediyorlardı. Yunanlıların bu mukavemeti pek az sürebildi. Yunanlılardan pek azı ateş ederken diz çökmek ve yüz üstü yatmaya vakit bulabiliyordu. Çoğu ayakta ateş ediyorlardı...

Osmanlı bataryaları tarafından atılan gülleler ve şarapneller (kumbaralar) nehirden geçmek için taş köprü yakınında toplananların üzerine düşmeye başladı. Dürbünle baktığım zaman bu kumbaraların şaşılacak bir doğrulukla düşman üzerine gönderildiğini ve şarapneller patladıkça pek tehlikeli etkiler yaptığını gördüm... Kuvvetli bir Yunan askerî müfrezesi tepenin ucunda saklanmışlardı. Yaklaşmakta olan Osmanlılar üzerine şiddetle ateş etmeye başladılar. Türkler ise avcı düzeninde dağılmak için asla durmayarak kendilerine özel cesaretle ilerlemeye devam ederek köyü işgal ettiler... Türklerin dolu tanesi gibi yağan kurşunlara karşı duraksamadan göğüs gererek hareketleri gerçekten çok yüksek ve olağanüstü parlak idi.

Tesalya’da Yunan tarafından 30–40 muhabir vardı, buna karşılık Türk tarafında yarım düzine muhabir vardı.

Yunan subaylarının ve mülkî memurlarının yapageldikleri alçaklıkları, kötü ahlâklarını, hattâ yaptıkları zulümleri biliyordu. Yenişehir belediye reisi bu genel kuralın istisnası değildir. Adı geçen, iki gün evvel Türklerin oraya gelmesi hapishaneyi açıp içindeki rezillere silah dağıtarak alçakça şehri ve görevini terk etmişti. Bu edepsizler ordunun döküntüsüne katılmışlar ve Yunanlıların şehri terk etmeleri ile Osmanlılar’ın gelişi arasındaki sürede şehri yağmalamışlar, halka özellikle kadınlara kötülük yapmışlardır. O derecedeki şehirli Yunanlılar bile Osmanlılar’ı karşıladılar ve Türklerin himayesinden emin oldular.Bu gerçekleri bildiğimden zor kullanılmadıkça kat’iyen dışarı çıkmayacağımı ya İngiliz harp gemisine yahut İngiliz konsolosuna teslim olunmamı talep ettim.”

Advertisement