Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Disambig Bakınız: Zariyat Suresi/WP, Zariyat Suresi/VP
Kaf Suresi Zariyat Suresi Tur Suresi
2010 Kur'an Yılında Mersin Yenişehir Kaymakamlığı İlçe Müftülüğünün Dünyanın En Kapsamlı Kur'an Portali Projesidir.
Disambig Bakınız: Zariyat suresi/MEAL, Zariyat suresi/VİDEO, Zariyat suresi/TEFSİR, Zariyat suresi/TEZHİB, Zariyat suresi/HAT, Zariyat suresi/FAZİLETİ, Zariyat suresi/HİKMETLERİ, Zariyat suresi/, Zariyat suresi/KERAMETLERİ, Zariyat suresi/AUDİO, Zariyat suresi/HADİSLER, Zariyat suresi/Elmalı orijinali, Zariyat suresi/Transkriptleri, Zariyat Suresi/NAKİLLER, Zariyat Suresi/Elmalılı Tefsiri


Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
Japonca [1]
İngilizce Meali (M. Pickthall)
51/0
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
慈悲あまねく慈愛深きアッラーの御名において。
In the name of Allah, the Beneficent, the Merciful
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
O tozdurup savuranlara
広く撤き散らす(風)にかけて,
By those that winnow with a winnowing
فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
Derken bir ağırlık taşıyanlara
重く(雨を)運ぶ(雲)にかけて,
And those that bear the burden (of the rain)
فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
Derken bir kolaylıkla akanlara
安々と走る(船)にかけて,
And those that glide with ease (upon the sea)
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
Derken bir emir taksim edenlere kasem olsun
御命を奉じて配付を司るものにかけて(誓う)。
And those who distribute (blessings) by command,
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
Ki muhakkak o size va'd olunan her halde doğrudur
あなたがたに約束されたことは,真実で,
Lo! that wherewith ye are threatened is indeed true,
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Ve muhakkak ki ceza şübhesiz vakı'dir
本当に審判は,必ず下る。
And lo! the judgment will indeed befall.
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ
O düzgün hâreli Semaya kasem ederim
おびただしい軌道をもつ天にかけて(誓う)。
By the heaven full of paths,
إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ
Ki siz pek muhtelif bir kavl içinde bulunuyorsunuz
本当にあなたがたは,信条がまちまちで,
Lo! ye, forsooth, are of various opinion (concerning the truth).
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Ondan çevirilen çevrilir
これ(復活の信仰)から背く者は,(真実から)背き去る者である。
He is made to turn away from it who is (himself) averse.
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ
O kahrolası yalancılar
臆測者は処罰されよう。
Accursed be the conjecturers
الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ
O serhoşluk içinde yaptığını bilmezler
混乱の洪水の中でぼんやりしている者,
Who are careless in an abyss!
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ
Soruyorlar: ne zaman o ceza günü? (yevmi dîn)
かれらは,「審判の日は何時のことですか。」と問う。
They ask: When is the Day of Judgment?
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
Ateş üzerinde kıvranacakları gün
(それは)かれらが,火獄で試・られる日。
(It is) the day when they will be tormented at the Fire,
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
Dadın diye fitnenizi: bu, işte o sizin acele istediğiniz
(言ってやるがいい。)「あなたがたの責め苦を味わえ。これこそあなたがたが,催促していたものである。」
(And it will be said unto them): Taste your torment (which ye inflicted). This is what ye sought to hasten.
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Şübhesiz ki müttekiler Cennetlerde pınar başlarındadır
だが主を畏れ(敬虔であっ)た者は,楽園と泉に(住・),
Lo! those who keep from evil will dwell amid gardens and watersprings.
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ
Alarak rablarının kendilerine verdiğini, çünkü onlar bundan evvel güzellik yapmayı âdet edinmişlerdi
主がかれらに授けられる物を授かる。本当にかれらは,以前善行に動しんでいた。
Taking that which their Lord giveth them; for lo! aforetime they were doers of good;
كَانُوا قَلِيلًا مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
Geceden pek az uyuyorlardı
かれらは,夜間でも少しだけ眠り,
They used to sleep but tittle of the night,
وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Ve saher vakıtları hep istiğfar ederlerdi
また黎明には,御赦しを祈っていた。
And ere the dawning of each day would seek forgiveness,
وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
Ve mallarında sâil ve mahrum için bir hak vardı
またかれらの財産には,乞う者や,乞うこともできない困窮者たちの権利があると認識していた。
And in their wealth the beggar the outcast had due share.
وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ
Arzda da âyetler var iykan ehli için
地上には信心深い者たちへの種々の印があり,
And in the earth are portents for those whose faith is sure,
وَفِي أَنْفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Nefislerinizde de, halâ görmiyecekmisiniz
またあなたがた自身の中にもある。それでもあなたがたは見ようとしないのか。
And (also) in yourselves. Can ye then not see?
وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Semada da rızkınız ve o va'dolunduğunuz
天には,あなたがたへの糧と,あなたがたに約束されたものがある。
And in the heaven is your providence and that which ye are promised;
فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ
İşte o Göğün ve Yerin rabbına kasem ederim ki o şübhesiz haktır sizin nâtık olmanız gibi
それで天と地の主にかけて(誓う)。本当にそれは真実である。丁度あなたがたが話すことが(事実で)あるように。
And by the Lord of the heavens and the earth, it is the truth, even as (it is true) that ye speak.
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ
Geldi mi sana İbrahimin ikram edilen müsafirlerinin kıssası?
あなたがたは,イブラーヒームの尊い賓客たちの物語を聞いたのか。
Hath the story of Abraham's honored guests reached thee (O Muhammad)?
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
O vakıt ki üzerine girdiler de «selâm» dediler. «Selâm, görülmedik bir kavım» dedi
かれらはかれ(イブラーヒーム)の家に入って,「平安あれ。」と言った時,かれも「平安あれ。見知らぬ方々よ。」と答えた。
When they came in unto him and said: Peace! he answered, Peace! (and thought): Folk unknown (to me).
فَرَاغَ إِلَىٰ أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ
Hemen bir bahâne ile ehline gitti, bir semiz daha getirdi de
それでかれはそっと家族のところに引き返し,肥えた仔牛(の焼肉)を持って出て,
Then he went apart unto his housefolk so that they brought a fatted calf;
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Onu yakınlarına koydu, yemeğe buyurmaz mısınız? Dedi
それをかれらの前に置いた。(だが手を付けないので)かれは言った。「あなたがたは,召し上りませんか。」
And he set it before them, saying: Will ye not eat?
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
O vakıt onlardan içine bir korku düştü Korkma dediler ve kendisine alîm bir oğlan tebşir ettiler
かれは,かれら(賓客)が薄気味悪くなり,心配になった。かれらは「恐れるには及びません。」と言い,やがて,かれに賢い息子が授かるであろうという吉報を伝えた。
Then he conceived a fear of them. They said: Fear not! and gave him tidings of (the birth of) a wise son.
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Bunun üzerine hatunu bir çığlık içinde döndü de elini yüzene çarptı ve akîm bir kocakarı, dedi
するとかれの妻は声をあげて進・出て,額を打って,「わたしは老婆で,石女ですのに。」と言った。
Then his wife came forward, making moan, and smote her face, and cried: A barren old woman!
قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Dediler: öyle Rabbın buyurdu, şübhesiz alîm o, hakîm o
かれらは言った。「あなたの主がこう仰せられたのです。本当にかれは英明にして全知であられます。」
They said: Even so saith thy Lord. Lo! He is the Wise, the Knower.
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
İbrahim, o halde asıl me'muriyyetiniz nedir? ey mürselûn, dedi
かれは言った。「それで,あなたがたの御用件は何ですか,使徒の方がたよ。」
(Abraham) said: And (afterward) what is your errand, O ye sent (from Allah)?
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ
Biz, de dediler: Mücrim bir kavme gönderildik
かれらは,「わたしたちは罪深い民に遣わされたのです。
They said: Lo! we are sent unto a guilty folk,
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ طِينٍ
Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için
泥の磔を(雨のように)かれらの上に降らすために。
That we may send upon them stones of clay,
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Rabbının nezdinde damgalanmışlar müsrifler için
放埓を尽す者にたいして,主の御許で印された(泥の磔を降らそう)。」と言った。
Marked by thy Lord for (the destruction of) the wanton.
فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Binnetîce orada bulunan mü'minleri çıkardık
それから,われはそこにいた信者たちを立ちのかせようとした。
Thee We brought forth such believers as were there.
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Fakat bir haneden başka orada Müsliman da bulmadık
しかし,その(町の)中で見出したムスリムの家は,只の一軒だけであった。
But We found there but one house of those surrendered (to Allah).
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
Ve öyle elîm azabdan korkacaklar için orada bir âyet bıraktık
われは痛ましい懲罰を,恐れる者のために一つの印としてそこに残した。
And We left behind therein a portent for those who fear a painful doom.
وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ
Bir de Musada: ki onu bir sultanı mübîn ile Fir'avne gönderdikde
またムーサーにも(印があった)。われが明らかな権威を授けて,かれをフィルアウンに遣わした時を思い起せ。
And in Moses (too, there is a portent) when We sent him unto Pharaoh with clear warrant,
فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
O bütün kuvvetiyle tersine gitti: sâhir veya mecnun, dedi
かれ(フィルアウン)はその権勢を傘に,背を向け,「こいつは魔術師か,それとも気違いだ。」と言った。
But he withdrew (confiding) in his might, and said: A wizard or a madman.
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Onun üzerine biz de tuttuk kendisini ve ordularını deryaya fırlatıverdik: namerdlik ederken o leîm
それであれは,かれとその軍勢を捕えて海に投げ込んだ。本当にかれは,けしからぬ者であった。
So We seized him and his hosts and flung them in the sea, for he was reprobate
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ
Bir de Âd de: ki üzerlerine o köklerini kesen rüzgarı salıvermiştik
またアードにも(印があった)。われが惨害を(西?)す風をかれらに送った時を思い起せ。
And in (the tribe of) Aad (there is a portent) when We sent the fatal wind against them.
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ
Uğradığı bir şey'i bırakmıyor, mutlak onu çürütüp kül gibi ediyordu
それはかれらを襲って,凡てを壊滅し廃墟のようにして,何も残さなかった。
It spared naught that it reached, but made it (all) as dust.
وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ
Bir de Semudda: ki onlara bir zamana kadar istifade edin denilmişti de
またサムードにも(印があった)。「束の間(のあなたがたの生)を楽しめ。」と言われた時を思い起しなさい。
And in (the tribe of) Thamud (there is a portent) when it was told them: Take your ease awhile.
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ
Rablarının emrinden azgınlık ettiler, bu yüzden o sâika kendilerini yakalayıverdi, bakınıp duruyorlardı
その時かれらは,主の命令に横柄に背いたので,あれよと見ているまに雷に襲われた。
But they rebelled against their Lord's decree, and so the thunderbolt overtook them even while they gazed;
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ
O vaktı bir kalkınmaya da güç yetiremediler, bir yardım da görmediler
最早かれらは起き上ることも出来ず,また守ることも出来なかった。
And they were unable to rise up, nor could they help themselves.
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
Daha evvel de Nûh kavmini, çünkü hep onlar yoldan çıkmış fâsık birer kavm idiler
以前にも,ヌーフの民を(われは滅ぼした)。本当にかれらは反逆の民であった。
And the folk of Noah aforetime. Lo! they were licentious folk.
وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
Bir de Semaya bakın biz onu kuvvetle bina ettik ve şübhe yok ki biz çok vüs'a malikiz
われは偉力をもって天を打ち建て,果しない広がりにした。
We have built the heaven with might, and We it is who make the vast extent (thereof).
وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
Arzı da döşedik, bakınız biz ne güzel döşeriz
またわれは大地を打ち広げた。何と見事に広げたことよ。
And the earth have We laid out, how gracious was the Spreader (thereof)!
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Hem her şeyden iki çift yarattık ki düşünesiniz
またわれは,凡てのものを両性に創った。あなたがたは訓戒を受け入れるであろう(という配慮から)。
And all things We have created by pairs, that haply ye may reflect.
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ
O halde hemen Allaha kaçın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim
「それであなたがたは,アッラーの祢護の下に赴け。本当にわたしはかれからあなたがたに遣わされた公明な警告者である。
Therefor flee unto Allah; lo! I am a plain warner unto you from Him
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ
Ve Allahla beraber başka bir Tanrı uydurmayın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim
それでアッラーと一緒に外の神を立ててはならない。本当にわたしは,かれからあなたがたに遣わされた公明な警告者である」。
And set not any other god along with Allah; lo! I am a plain warner unto you from Him.
كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Böyle, bunlardan evvelkiler bir Resul gelince behemehal ya sahir dediler ya mecnun
同様にかれら以前の者も,使徒がかれらにやって来る度に,「魔術師か,または気違いだ。」と言った。
Even so there came no messenger unto those before them but they said: A wizard or a madman!
أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
Hep buna vasıyyetleştiler mi? Hayır hep onlar azgın kavımlar
かれらはそれを遺訓として継承して来たのか。いや,かれらは法外の民である。
Have they handed down (the saying) as an heirloom one unto another? Nay, but they are froward folk.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنْتَ بِمَلُومٍ
Onun için onlardan yüz çevir, artık sen levm olunacak değilsin
それで,かれらを避けて去れ。あなたがたは(かれらの行いに対して)咎めはないのである。
So withdraw from them (O Muhammad), for thou art in no wise blameworthy,
وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ
Onunla beraber va'z-u nasıhate devam et, çünkü va'z, mü'minlere fayda verir
だが訓戒しなさい。訓戒は信者たちを益する。
And warn, for warning profiteth believers.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Ve ben, Cinn-ü İnsi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım
ジンと人間を創ったのはわれに仕えさせるため。
I created the jinn and humankind only that they might worship Me.
مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ
Ben onlardan bir rızk istemiyorum, bana yemek yedirmelerini de istemiyorum
われはかれらにどんな糧も求めず,また扶養されることも求めない。
I seek no livelihood from them, nor do I ask that they should feed Me.
إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
Şübhe yok ki Allah, rezzak, kuvvet sahibi metîn o
本当にアッラーこそは,糧を授けられる御方,堅固なる偉力の主であられる。
Lo! Allah! He it is that giveth livelihood, the Lord of unbreakable might.
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Onun için muhakkak ki o zulm edenlere arkadaşlarının payı gibi dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele etmesinler
悪行の徒の授かり分(罰)は,かれらの仲間の授かり分(罰)と同じであろう。だからそう(われを)急き立てなくてもいい。
And lo! for those who (now) do wrong there is an evil day like unto the evil day (which came for) their likes (of old); so let them not ask Me to hasten on (that day).
فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
Artık o va'dolundukları günlerinden vay o küfredenlere!...
信仰しない者に災いあれ。約束の日がかれらに必ずやって来る。
And woe unto those who disbelieve, from (that) their day which they are promised.


Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Sure Formülleri

Sure Formülleri

Advertisement