Yenişehir Wiki
Advertisement
Disambig Bakınız: Zariyat Suresi/WP, Zariyat Suresi/VP
Kaf Suresi Zariyat Suresi Tur Suresi
2010 Kur'an Yılında Mersin Yenişehir Kaymakamlığı İlçe Müftülüğünün Dünyanın En Kapsamlı Kur'an Portali Projesidir.
Disambig Bakınız: Zariyat suresi/MEAL, Zariyat suresi/VİDEO, Zariyat suresi/TEFSİR, Zariyat suresi/TEZHİB, Zariyat suresi/HAT, Zariyat suresi/FAZİLETİ, Zariyat suresi/HİKMETLERİ, Zariyat suresi/, Zariyat suresi/KERAMETLERİ, Zariyat suresi/AUDİO, Zariyat suresi/HADİSLER, Zariyat suresi/Elmalı orijinali, Zariyat suresi/Transkriptleri, Zariyat Suresi/NAKİLLER, Zariyat Suresi/Elmalılı Tefsiri
Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
Malay Meal [1]
İngilizce Meali (M. Pickthall)
1. وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا
O tozdurup savuranlara
1. Vezzariyati zerva
1. By those that winnow with a winnowing
2. فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا
Derken bir ağırlık taşıyanlara
2. Fel hamilati vıkra
2. And those that bear the burden (of the rain)
3. فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا
Derken bir kolaylıkla akanlara
3. Fel cariyati yusra
3. And those that glide with ease (upon the sea)
4. فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا
Derken bir emir taksim edenlere kasem olsun
4. Fel mukassimati emra
4. And those who distribute (blessings) by command,
5. إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
Ki muhakkak o size va'd olunan her halde doğrudur
5. İnnema tuadune le sadık
5. Lo! that wherewith ye are threatened is indeed true,
6. وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ
Ve muhakkak ki ceza şübhesiz vakı'dir
6. Ve inned dine le vakı'
6. And lo! the judgment will indeed befall.
7. وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ
O düzgün hâreli Semaya kasem ederim
7. Ves semai zatil hubuk
7. By the heaven full of paths,
8. إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ
Ki siz pek muhtelif bir kavl içinde bulunuyorsunuz
8. İnnekum le fi kavlim muhtelif
8. Lo! ye, forsooth, are of various opinion (concerning the truth).
9. يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Ondan çevirilen çevrilir
9. Yu'feku anhu men ufik
9. He is made to turn away from it who is (himself) averse.
10. قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ
O kahrolası yalancılar
10. Kutilel harrasun
10. Accursed be the conjecturers
11. الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ
O serhoşluk içinde yaptığını bilmezler
11. Ellezine hum fi ğamratin sahun
11. Who are careless in an abyss!
12. يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ
Soruyorlar: ne zaman o ceza günü? (yevmi dîn)
12. Yes'elune eyyane yevmud din
12. They ask: When is the Day of Judgment?
13. يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ
Ateş üzerinde kıvranacakları gün
13. Yevme hum alen nari yuftenun
13. (It is) the day when they will be tormented at the Fire,
14. ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
Dadın diye fitnenizi: bu, işte o sizin acele istediğiniz
14. Zuku fitnetekum hazellezi kuntum bihi testa'cilun
14. (And it will be said unto them): Taste your torment (which ye inflicted). This is what ye sought to hasten.
15. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Şübhesiz ki müttekiler Cennetlerde pınar başlarındadır
15. İnnel muttekıyne fi cennativ ve uyun
15. Lo! those who keep from evil will dwell amid gardens and watersprings.
16. آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ
Alarak rablarının kendilerine verdiğini, çünkü onlar bundan evvel güzellik yapmayı âdet edinmişlerdi
16. Ahızıne ma atahum rabbuhum innehum kanu kable zalike muhsinin
16. Taking that which their Lord giveth them; for lo! aforetime they were doers of good;
17. كَانُوا قَلِيلًا مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
Geceden pek az uyuyorlardı
17. Kanu kalilem minel leyli ma yehceun
17. They used to sleep but tittle of the night,
18. وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Ve saher vakıtları hep istiğfar ederlerdi
18. Ve bil eshari hum yestağfirun
18. And ere the dawning of each day would seek forgiveness,
19. وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ
Ve mallarında sâil ve mahrum için bir hak vardı
19. Ve fi emvalihim hakkul lis saili vel mahrum
19. And in their wealth the beggar the outcast had due share.
20. وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ
Arzda da âyetler var iykan ehli için
20. Ve fil erdı ayatul lil mukınin
20. And in the earth are portents for those whose faith is sure,
21. وَفِي أَنْفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Nefislerinizde de, halâ görmiyecekmisiniz
21. Ve fi enfusikum e fe la tubrırun
21. And (also) in yourselves. Can ye then not see?
22. وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Semada da rızkınız ve o va'dolunduğunuz
22. Ve fis semai rizkukum ve ma tuadun
22. And in the heaven is your providence and that which ye are promised;
23. فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ
İşte o Göğün ve Yerin rabbına kasem ederim ki o şübhesiz haktır sizin nâtık olmanız gibi
23. Fe ve rabbis semai vel erdı innehu lehakkum misle ma ennekum tentıkun
23. And by the Lord of the heavens and the earth, it is the truth, even as (it is true) that ye speak.
24. هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ
Geldi mi sana İbrahimin ikram edilen müsafirlerinin kıssası?
24. Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukramin
24. Hath the story of Abraham's honored guests reached thee (O Muhammad)?
25. إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
O vakıt ki üzerine girdiler de «selâm» dediler. «Selâm, görülmedik bir kavım» dedi
25. İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale selam kavmum munkerun
25. When they came in unto him and said: Peace! he answered, Peace! (and thought): Folk unknown (to me).
26. فَرَاغَ إِلَىٰ أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ
Hemen bir bahâne ile ehline gitti, bir semiz daha getirdi de
26. Ferağa ila ehlihi fe cae bi ıclin semin
26. Then he went apart unto his housefolk so that they brought a fatted calf;
27. فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Onu yakınlarına koydu, yemeğe buyurmaz mısınız? Dedi
27. Fe karrabehu ileyhim kale e la te'kulun
27. And he set it before them, saying: Will ye not eat?
28. فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
O vakıt onlardan içine bir korku düştü Korkma dediler ve kendisine alîm bir oğlan tebşir ettiler
28. Fe evcese minhum hıyfeh kalu la tehaf ve beşşeruhu bi ğulamin alim
28. Then he conceived a fear of them. They said: Fear not! and gave him tidings of (the birth of) a wise son.
29. فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Bunun üzerine hatunu bir çığlık içinde döndü de elini yüzene çarptı ve akîm bir kocakarı, dedi
29. Fe akbeletimraetuhu fi sarratin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akıym
29. Then his wife came forward, making moan, and smote her face, and cried: A barren old woman!
30. قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Dediler: öyle Rabbın buyurdu, şübhesiz alîm o, hakîm o
30. Kalu kezaliki kale rabbuk innehu huvel hakimul alim
30. They said: Even so saith thy Lord. Lo! He is the Wise, the Knower.
31. قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
İbrahim, o halde asıl me'muriyyetiniz nedir? ey mürselûn, dedi
31. Kale fema hatbukum eyyuhel murselun
31. (Abraham) said: And (afterward) what is your errand, O ye sent (from Allah)?
32. قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ
Biz, de dediler: Mücrim bir kavme gönderildik
32. Kalu inna ursilna ila kavmim mucrimin
32. They said: Lo! we are sent unto a guilty folk,
33. لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ طِينٍ
Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için
33. Li nursile aleyhim hıcaratem min tıyn
33. That we may send upon them stones of clay,
34. مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Rabbının nezdinde damgalanmışlar müsrifler için
34. Musevvemeten ınde rabbike lil musrifin
34. Marked by thy Lord for (the destruction of) the wanton.
35. فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Binnetîce orada bulunan mü'minleri çıkardık
35. Fe ahracna men kane fiha minel mu'minin
35. Thee We brought forth such believers as were there.
36. فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Fakat bir haneden başka orada Müsliman da bulmadık
36. Fe ma vecedna fiha ğayra beytim minel muslimin
36. But We found there but one house of those surrendered (to Allah).
37. وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ
Ve öyle elîm azabdan korkacaklar için orada bir âyet bıraktık
37. Ve terakna fiha ayetel lillezine yehafunel azabel elim
37. And We left behind therein a portent for those who fear a painful doom.
38. وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ
Bir de Musada: ki onu bir sultanı mübîn ile Fir'avne gönderdikde
38. Ve fi musa iz erselnahu ila fir'avne bi sultanim mubin
38. And in Moses (too, there is a portent) when We sent him unto Pharaoh with clear warrant,
39. فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
O bütün kuvvetiyle tersine gitti: sâhir veya mecnun, dedi
39. Fe tevella bi ruknihi ve kale sahırun ev mecnun
39. But he withdrew (confiding) in his might, and said: A wizard or a madman.
40. فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Onun üzerine biz de tuttuk kendisini ve ordularını deryaya fırlatıverdik: namerdlik ederken o leîm
40. Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim
40. So We seized him and his hosts and flung them in the sea, for he was reprobate
41. وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ
Bir de Âd de: ki üzerlerine o köklerini kesen rüzgarı salıvermiştik
41. Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akıym
41. And in (the tribe of) Aad (there is a portent) when We sent the fatal wind against them.
42. مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ
Uğradığı bir şey'i bırakmıyor, mutlak onu çürütüp kül gibi ediyordu
42. Ma tezeru min şey'in etet aleyhi illa cealethu kir ramim
42. It spared naught that it reached, but made it (all) as dust.
43. وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ
Bir de Semudda: ki onlara bir zamana kadar istifade edin denilmişti de
43. Ve fi semude iz kıyle lehum temetteu hatta hıyn
43. And in (the tribe of) Thamud (there is a portent) when it was told them: Take your ease awhile.
44. فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ
Rablarının emrinden azgınlık ettiler, bu yüzden o sâika kendilerini yakalayıverdi, bakınıp duruyorlardı
44. Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saıkatu ve hum yenzurun
44. But they rebelled against their Lord's decree, and so the thunderbolt overtook them even while they gazed;
45. فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ
O vaktı bir kalkınmaya da güç yetiremediler, bir yardım da görmediler
45. Femestetau min kıyamiv ve ma kanu muntesırın
45. And they were unable to rise up, nor could they help themselves.
46. وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
Daha evvel de Nûh kavmini, çünkü hep onlar yoldan çıkmış fâsık birer kavm idiler
46. Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu kavmen fasikıyn
46. And the folk of Noah aforetime. Lo! they were licentious folk.
47. وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
Bir de Semaya bakın biz onu kuvvetle bina ettik ve şübhe yok ki biz çok vüs'a malikiz
47. Ves semae beneynaha bi eydiv ve inna le musiun
47. We have built the heaven with might, and We it is who make the vast extent (thereof).
48. وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
Arzı da döşedik, bakınız biz ne güzel döşeriz
48. Vel erda feraşnaha fe nı'mel mahidun
48. And the earth have We laid out, how gracious was the Spreader (thereof)!
49. وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Hem her şeyden iki çift yarattık ki düşünesiniz
49. Ve min kulli şey'in halakna zevceyni leallekum tezekkerun
49. And all things We have created by pairs, that haply ye may reflect.
50. فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ
O halde hemen Allaha kaçın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim
50. Fe firru ilallah inni lekum minhu nezirum mubin
50. Therefor flee unto Allah; lo! I am a plain warner unto you from Him
51. وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ
Ve Allahla beraber başka bir Tanrı uydurmayın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim
51. Ve la tec'alu meallahi ilahen ahar inni lekum minhu nezirum mubin.
51. And set not any other god along with Allah; lo! I am a plain warner unto you from Him.
52. كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Böyle, bunlardan evvelkiler bir Resul gelince behemehal ya sahir dediler ya mecnun
52. Kezalike ma etellezine min kablihim mir rasulin illa kalu sahırun ev mecnun
52. Even so there came no messenger unto those before them but they said: A wizard or a madman!
53. أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
Hep buna vasıyyetleştiler mi? Hayır hep onlar azgın kavımlar
53. E tevasav bih bel hum kavmun tağun
53. Have they handed down (the saying) as an heirloom one unto another? Nay, but they are froward folk.
54. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنْتَ بِمَلُومٍ
Onun için onlardan yüz çevir, artık sen levm olunacak değilsin
54. Fe tevelle anhum fe ma ente bi melun
54. So withdraw from them (O Muhammad), for thou art in no wise blameworthy,
55. وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ
Onunla beraber va'z-u nasıhate devam et, çünkü va'z, mü'minlere fayda verir
55. Ve zekkir fe innez zikra tenfeul mu'minin
55. And warn, for warning profiteth believers.
56. وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Ve ben, Cinn-ü İnsi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım
56. Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya'budun
56. I created the jinn and humankind only that they might worship Me.
57. مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ
Ben onlardan bir rızk istemiyorum, bana yemek yedirmelerini de istemiyorum
57. Ma uridu minhum mir rizkıv ve ma uridu ey yut'ımun
57. I seek no livelihood from them, nor do I ask that they should feed Me.
58. إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
Şübhe yok ki Allah, rezzak, kuvvet sahibi metîn o
58. İnnellahe huver razzaku zul kuvvetil metin
58. Lo! Allah! He it is that giveth livelihood, the Lord of unbreakable might.
59. فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Onun için muhakkak ki o zulm edenlere arkadaşlarının payı gibi dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele etmesinler
59. Fe inne lellezine zalemu zenubem misle zenubi ashabihim fe la yesta'cilun
59. And lo! for those who (now) do wrong there is an evil day like unto the evil day (which came for) their likes (of old); so let them not ask Me to hasten on (that day).
60. فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
artık o va'dolundukları günlerinden vay o küfredenlere!...
60. Fe veylul lillezine keferu miy yevmihimullezi yuadun
60. And woe unto those who disbelieve, from (that) their day which they are promised.


Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Sure Formülleri

Sure Formülleri

Advertisement